Ölmeyi Reddeden Kral



Yüklə 0,54 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə80/80
tarix18.06.2018
ölçüsü0,54 Mb.
#49351
növüYazı
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80


18 

stra gözlerini açlığında, aklına gelen ilk düşünce öl­
müş olduğuydu ve bir sonraki düşüncesi,  diri diri 
gömüldüğüydü. 
Burası  tamamen  karanlık,  bütünüyle  sessiz  ve  soğuktu. 
Başını çevirmek istediyse  de  yapamadı;  çünkü ağırdı,  ağrı­
yordu  ve  boynu  tutulmuştu.  Elini  oynatmaya  çalışlı;  ama 
uzuvlarında  sıra  dışı bir bitkinlik ve  parmaklarında  bir  tu­
tukluk,  kan  dolaşımının  engellendiği  durumların  ardından 
gelene benzeyen bir uyuşukluk vardı. Sırtüstü yatıyordu ve 
bu denli durağan hissedince,  ölü mü,  diri mi,  anlayabilmek 
amacıyla  bir  kelime  söylemek  için  dudaklarını  oynatmaya 
çalışlı. Fakat dudakları kuru ve soğuktu; tutarlı bir ses çıkara­
cak şekle giremediler. Bir tür inleme sesi çıkardı ve o zaman 
hayatta olduğunu anladı. 
Hayatta ... Ama nerede? 
Hareket etmeliyim, 
diye düşündüyse de yapamıyordu. Çok 
çaba  göstererek parmaklarını  çevirmeye  başladı  ve bir  süre 
sonra dolaşımın onlara ve kollarına geri döndüğünü duyum­
sadı. Kollarını zorlanarak, yavaşça kaldırdı ve eliyle yüzüne 
dokundu.  Temas rahatlalıcı oldu ve  yanaklarını ovuşturma­
ya koyuldu. 
Hareketi, yüzündeki uyuşukluğu azaltlı ve artık başını da 
bir yandan diğerine oynatabiliyordu; bu, boynundaki sertli­
ği hafifletti.  Ellerini iki yanına  düşürüp etrafı hissetti ve bir 
301 


Ölmeyi Reddeden Kral 
yatakta olduğunu  fark  etti.  Bedenini  ittirerek  yatağın dışına 
kaymaya başladı. Ayakları bükülüp yere değecek kadar dışa­
rıya çıktığında, birtakım halatlara, bir tür ağa dolanmış oldu­
ğunu keşfetti. Bir yatakta aptal bir halat ağının ne işi olduğu­
nu merak ederek bir küfür savurdu. 
O anda zihninde aniden bir anı belirdi: bir hamakta yatı­
yordu ... Bir adam vardı; çıplak bir adam. Bir öne, bir arkaya, 
bir öne, bir arkaya; sallanıyordu ... Bedeninde yukarıya doğru 
yayılan bir sıcaklık vardı. .. Bir tür sıcaklık; içten gelen bir ay­
dınlıktı ... 
Titredi. Şimdiyse üşüyordu. Ne bir sıcaklık, ne de içten ge­
len bir aydınlık vardı. 
Bir rüya mıydı? 
Yataktan dışarıya kaydı ve ayakta durdu. Ayakları, soğuk 
bir zemine değdi. Bedeninden bir ürperti geçti ve aniden baş­
ka bir şey hatırladı. ..  Bir oda.  Eşyalarla  dolu bir oda.  Bir lir. 
Lir müziği vardı. .. 
Ancak artık salt sessizlik vardı. Hareket etmeksizin çevre­
sine bakındı.  Bir yerde bir ışık pırıltısı fark etti ve ona doğru 
temkinle  yaklaştı.  O  noktaya  vardığında  uzathğı  elleri,  bir 
perdeye  değdi.  Kararsız  bir elle onu  kenara  çekti.  Ağır per­
denin  ardında  bir  pencere  vardı  ve ışık,  Astra'nın gözlerine 
bir çekiç darbesi gibi vurdu. Gözlerini kapadı ve sersemlemiş 
halde,  sallanmamak  için  perdeye  tutundu.  Sonra  gözlerini 
birçok kez, ışığa alışmak için kırpıştırarak açıp kapadı. 
Döndü ve odaya baktı. Bir lir ve başka eşyalar vardı. Göl­
gelikli  bir yatak.  Yatakta  yanlamasına  uzanmış, yüzünü bir 
yastığa bastırmış bir  adam  vardı. 
Eli, 
diye  anımsadı  kadın. 
Beni buraya 

çıkardı. Dün gece. 
Dün gece  mi? 
İçgüdüsel  olarak kol  saatine baktı.  Dokuza 
yirmi vardı. 
O anda anladı ki, içi gösteren, şilebezini andıran bir giysi 
dışında tamamen çıplaktı. Yataktaki adam da öyleydi. 
302 


Zecharia Sitchin 
"Kahretsin!"  diye homurdandı Astra. "Lanet gecenin ta­
mamını yatıp kalkarak burada geçirmiş olmalıyım. Şimdi de 
işe geç kalacağım." 
Eli, yanıt vermedi. 
Zavallı herifin tükenmiş olduğuna şaşma­
malı, 
diye düşündü Astra. 
Bütün gece yatıp kalkmış olmalı! 
Giysilerini  yere  atılmış  halde  buldu  ve  aceleyle  giyindi. 
Buradan nasıl çıkarım, 
diye düşündü, Eli'nin hala derin uyku­
da  olduğunu  görerek. Artık ışığa alıştığından ve  odanın  loş 
yerlerini bile seçebildiğinden,  asansörü ve içindeki kadın fi­
gürünü fark etti. Oraya doğru yürüyüp canlı gibi bir heykel 
gördü  ve zihninde  aniden  bir  başka  anı  canlandı.  İştar,  tan­
rıça ... Eli ona bazı  şeyler  anlatıyordu;  eski şeyler ... Tümünü, 
uykuya daldıktan sonra bir rüyada görmüştü ... 
Heykelin hatlarına dokundu. 
"Hey, Eli!" diye bağırdı adama. "Bil bakalım, ne oldu! Rü­
yamda  bu  heykel  gibi bir tanrıça  olduğumu  gördüm ... İştar 
'dım ve sen de kral Gılgamış'tın!" Haykırışının  Eli'yi  uyan­
dırmış olması gerekirdi; ancak uyandırmadı. 
Astra artık sinirlenmişti. Kendini asansörün içine, heyke­
lin yanına attı ve birbiri  ardına düğmelere bastıysa da hiçbir 
şey olmadı. İşe geç kalma olasılığı onu çıldırtıyordu ve hap­
solma fikri onu bunaltıyordu. 
Asansörden çıktı ve yatağa doğru gitti. 
"Haydi,  bayım,"  diye  bağırdı  Eli'ye,  ona  yaklaşarak. 
"Kalkış borusu  zamanı!  Yalnızca  kalk  ve beni buradan çı­
kar!" 
Adam, yüksek sesle söylediklerine aldırmadı ya da onları 
duymadı  ve  kadın  onu  uyandırmak için  elini  kavrayıp bir­
kaç kez çekti.  Elini bıraktığında el,  yatağın üstüne gevşekçe 
düştü. 
Neler oluyor burada, 
diye  düşündü Astra, korkuya ka­
pılarak.  Eli'yi birkaç kez sarstı ve bu da işe yaramayınca öne 
eğilip,  adamı biraz çabayla sırtüstü çevirdi. 
303 


Ölmeyi Reddeden Kral 
Gözleri  açık ama cam gibiydi.  Ağzı yarı açık olduğu hal­
de soluk almıyordu. Penisi ereksiyon halinde olmakla birlikte 
maviydi; koyu mavi. Nabzını kontrol etti; nabız yoktu. 
Adam ölmüştü. 
Astra "Aman tanrım!" diye geriye çekilerek, dehşete düş­
müş halde bağırdı. 
Bir süre ne yapması gerektiğine karar veremeden, ölü be­
deni süzdü. Çıkması gerektiğini biliyordu; ama nasıl? Odada 
bir kez daha çılgınca etrafına bakındı ve ilk kez duvarlardan 
birinde bir kapı tokmağı fark etti. Aceleyle oraya gitti ve ya­
kından bakınca, duvar kağıdının kapıyı ayırt edilemez kıla­
cak biçimde yapıldığını görebildi. Tokmağı çevirdi ve kapıyı 
çekerek açtığında aşağıya inen merdivenler ortaya çıktı. Tepe 
basamakların  ötesi  karanlıktı  ve  kadın,  zeminde  bir  kapıya 
rastlayana  değin  aşağıya  doğru  dikkatle  ilerledi.  Onu  açıp 
içinden geçti ve önceki akşamdan anımsadığı oturma odasına 
şimdi yeniden geldiğini gördü. 
Daha önce odayı dolduran mavimsi ışık, gitmişti; ama ağır 
perdelerin arkasından biraz ışık sızıyordu ve Astra oraya yö­
neldi. Ceketiyle el çantasını aradı ve onları daha önce oturdu­
ğu koltukta buldu. Ani bir hareketle ona yeniden oturdu. 
Gözlerini kapadı ve bir akşam önce o odada neler olduğu­
nu anımsamaya çalıştı. 
Şimdi ölmüş olan ev sahibi, onunla konu­
şuyordu  ve  ona slaytlar gösteriyordu 
.
. .  
Ona  neler  anlatıyordu? 
Baalbek'i, çocukluğunu ve altıncı parmağı anımsadı. .. 
Onunla 
müzede konuşuyordu; kadın, buraya onunla birlikte gelmişti ... Bir 
nektardan içtiler 
. .
. Gözlerini açtı. Evet, bardaklar halen oraday­
dı,  yandaki  sehpada.  İçinin ısındığını,  havada  süzüldüğünü 
duyumsamıştı. 
Ya sonra? Sonra ne olmuştu? 
Bu anımsamalara 
büyüleyici bir koku eşlik ediyordu; ancak koku duyusu şimdi 
ona küf kokusu rapor ediyordu ve yeni koku, anılarının üze­
rindeki sisin dağılmasını sekteye uğratıyordu. 
304 


Zechari,ı 
Sitdıiıı 
Yön  duygusunu  yeniden  kazanmaya  çalışarak, 
odada 
çevresine baktı.  Anılan  için  bir  diğer  dayanak  noktası  olan 
slayt projektörü, oradaydı. 
Evet, adam ona heykelden bahsetmiş­
ti ... Yukarıya çıktılar ... Kutsal Evlilik gecesiydi .. .  
Küf kokusu onu boğuyordu ve bir ürperti hissetti. 
Doğru 
mu anımsıyordu;  yoksa her şey bir yanılsama mıydı ? Hepsini rü­
yasında mı görmüştü? 
Başını salladı; eşyalarını aldı ve merdivenlere yöneldi. Bir 
gece  önce merdivenleri  aydınlatan  mavimsi  ışık sönmüştü; 
ancak kat aralarındaki dar pencerelerden, yolu bulabilmesi­
ne yetecek kadar gün ışığı geliyordu. Çıkış kapısına vardığın­
da neredeyse yere serpiştirilmiş bir tomar kağıda takılacaktı. 
Kapı  kilitliydi;  ama  mandalı el  yordamıyla  buldu  ve kilidi 
açtı. Kapıyı  açmak için kolunu  çevirdiyse  de,  kımıldamadı. 
Astra onu çılgınca itti ve kapı, büyük çaba sonucu açıldı. 
Aydınlıkta, takıldığı yığının belli ki kapıdaki mektup yarı­
ğından  içeriye  atılmış  mektuplar  ve  dergilerden  oluştuğunu 
görebiliyordu. Kapıyı ardından kapatıp pasaja adımını atınca, 
üzerindeki 
"6" 
rakamını fark etti. Köşeye geldiğinde, sokak ta­
belasının farkına vardı: Kıpti Geçidi'ndeki, Kıpti Sıra Evleri. 
"Pekala; lanetleneceğim!" diye homurdandı Astra, bunla­
rın yalnızca birer rastlantı olup olmadığını merak ederek. 
Hala yoğun bir sis vardı ve Astra, bir gece önce müzede 
bıraktığı  şapkayla  trençkotu  anımsadı.  Onları  almaya  gitti­
ğinde bir nöbetçi tarafından demir kapılarda durduruldu. 
"Henüz  ziyaretçilere  açılmadı,"  dedi.  "Şimdi  yalnızca 
okuyucular giriş yapabilir." 
"Sadece şapkamı ve trençkotumu almaya gelmiştim. On­
ları dün gece burada bıraktım." 
"Pekala," dedi, ona iyice bakarak. "İçeriye gelin." 
Avluyu  geçerken  önceki  geceyi  düşünmeden  edemiyor­
du; tam da bu avludan, hiç tanımadığı biriyle yürümüştü. 
305 


Ölmeyi Reddeden Kral 
Her ikimizi de eski Sümer 'e geri götürecek bir kadere gerçekten 
inanmış mıydı;  yoksa bu,  yalnızca  beni yatağına  çekmek için  ma­
sumca bir yöntem miydi ? 
Başını, kendi çabuk kanan saflığına inanamayarak salladı; 
omuzlarını silkti ve merdivenleri hrmandı. 
Vestiyerde, ona bir önceki akşam verilen plastik pusulayı 
gösterdi. 
Görevliye "Sanıyorum dün akşam şapkamı ve trençkotumu 
burada bırakmışım," dedi. "Onları alabilir miyim, lütfen?" 
"Elbette, neden olmasın," diye yanıtladı görevli. Raflara geri 
gitti ve bir dakika sonra  döndü.  "Üzgünüm," dedi,  "ancak bu 
numarada hiçbir şey bırakılmamış. Aynca," dedi, ona meraklı 
gözlerle bakarak, "bu numaradaki tüm pusulalar yerli yerinde. 
Bunu nereden aldınız?" 
"Fakat size söyledim ya," dedi Astra.  "Dün akşam, Gılga­
mış sergisi için buradayken." 
Görevli,  Astra'ya  kuşkuyla  bakh.  "Gılgamış  sergisi  mi? 
Dün gece burada böyle bir sergi yoktu. Başka bir galeriyle ka­
nşhrmadığınıza emin misiniz?" 
"Haydi,"  dedi  Astra,  gergin  biçimde.  "Ben  deli  değilim; 
bilirsiniz ya. Şapkamı ve trençkotumu burada bırakhm; sergi 
için onların girişini yaphm!" 
Şaşkına dönen görevli, müze güvenlik görevlilerinden bi­
rine seslendi. 
"Hey,  Charlie,"  diye bağırdı,  "burada,  dün gece bir  Gıl­
gamış sergisi için burada  olduğunu söyleyen bir hanım  var. 
Bununla ilgili bilgin var mı?" 
Görevli oraya geldi. "BirGılgamış sergisi mi?" dedi, Astra'ya 
bakarak.  "Evet, böyle bir sergimiz oldu; ama dün gece  değil. 
En 
az 
bir yıl önce olmuş olmalı!" 
"Bir yıl önce mi?" diye haykırdı Astra. "Dün akşamdı, bu­
rada, bu müzede!" 
306 


Zecharia Sildıirı 
"Evet,  haklısın  Charlie,"  dedi  görevli.  "Şimdi 
anımsıyo­
rum bunu.  Bir yıl  önce bu  sıralardaydı.  Kahve 
dükkanında 
içki servisi yapıyorlardı. .. " 
"Delilik bu!" diye infilak etti Astra. "Ya şapkamı ve trenç­
kotumu alırım ya da bir yetkiliyle konuşurum!" 
"Sakin olun, Hanımefendi," dedi görevli, güvenlik görev­
lisine bakarak.  "Her  ne  zaman  olduysa,  şapkanız  ve  trenç­
kotunuz burada  değil; burada  eksik olan bir pusula da yok. 
Şimdi pusulanızı geri alın ve Büyükşehir Polisi'ndeki Kayıp 
ve Buluntu bölümünü arayın. Fazla uzun süre geride bırakı­
lanları gönderdiğimiz yer, orasıdır." 
"Tam orada, bölmenin arkasında bir telefon var," diye ek­
ledi güvenlik görevlisi, parmağıyla işaret ederek. 
Olan  bitene  anlam  veremeyen  Astra,  pusulayı  geri  alıp 
gösterilen yere doğru ilerledi.  El çantasında bozuk para ara­
dı; sonra polisi aramak için bozuk paraya gereksinimi olma­
dığını anımsadı. 
"Hangi acil durum için arıyorsunuz?" diye yanıtladı sant­
ral memuru. 
"Polis." 
Aynı klik  sesi  duyuldu  ve boğuk bir erkek sesi,  kendini 
Büyükşehir Polisi'nden Çavuş Watson olarak tanıtlı." 
"Bir ölüm  bildirmek  istiyorum,"  dedi Astra,  sesinde  te-
reddütle. 
"Saldın sonucu bir ölüm mü?" 
"Ah, 
hayır ... Ölen bir adam bu ... " 
"Adınız nedir, Hanımefendi?" 
"Adı, Eli'ydi ... Elios'tu ... " 
"Adınıza  ve  adresinize  ihtiyacım  var.  Nereden arıyorsu­
nuz?" 
"Evet...  Kıpti  Sıra  Evleri,  numara  alh...  Ölü  bir  adam 
var ... " 
307 


Reddeden Kral 
"Nasıl öldü? Ne zaman?" 
Astra, yanıt vermedi. 
"Alo,  hanımefendi!"  diye  aceleyle konuştu  çavuş.  "Ada­
mın ne zaman öldüğünü biliyor musunuz? Bugün mü? Dün 
.. ?" 
mu. 
"Tam  olarak bilmiyorum,"  diye  fısıldadı  Astra.  Sesi  ani­
den zayıflarak kayboldu ve telefonu elinden düşürdü.  Palto 
rafının orada  tanıdık birini görür gibi  oldu.  Eli'ydi bu.  Onu 
görmüş müydü? 
Gözlerini kapadı ve yeniden açh. Bu sırada adam, gitmişti. 
308 


NOTLAR 

Stel ya da stela: Genellikle anına amacıyla yapılan ve tek par­
çadan oluşan kaide, sütun. 

Kült: İnanç, tarikat, din. Daha çok eski uygarlıklardaki inanç­
ları tanımlamak için kullanılır. 

Ninova:  Günümüz  Musul  şehri  yakınlarında  bulunan  Asur 
başkenti. 

Orijinal  metinde  "Chaldean" 
olarak  geçen  sözcük, 
Mezopotamya' da  Sümer,  Akat,  Asur  ve  Babil  mitolojilerini 
genellemek  için  kullanılır.  Yıldızbilimci,  kahin  anlamına  da 
gelir. Türkçe karşılığı olan Keldani ise, günümüzde Ortadoğu 
kökenli bir grup Katolik halkı tanımlamak için kullanılır. 

Orijinal  metinde  "Orientalia"  olarak  geçiyor;  "Asya' dan  ge­
len, Asya'ya ait,  Asya'yla ilgili"  anlamına gelir. 

İngilizcesi  Canaan  olan  terim,  Filistin'in  Akdeniz  ve  Ürdün 
Nehri arasında kalan bölgesini ifade eder. 

İlk kez  Sümer  metinlerinde  rastlanan sözcük,  İbranice  "gök­
lerden  gelen"  anlamındadır.  "Gözcüler"  olarak  da  kullanılır 
ve  özellikle  uzaylılarla  ilgili  birçok  metinde,  dünya  dışı  var­
lıklara işaret ettiği savı egemendir. 

Günümüz Habeşistan (Etiyopya) veya Yemen' inde olduğu sa­
nılan Saba Krallığı'nın hükümdarı. Varlığı tarhşmalıdır. 

Yedinci  yüzyılda  Süryani  Ortodoks  Kilisesi'nden  ayrılmış 
bir Katolik kilisesine bağlı olarak,  başta Lübnan olmak üzere 
çoğunluğu Ortadoğu' da yaşayan toplum. 
309 


Ölmeyi Rededen Kral 
10 
Trilit olarak da bilinen,  iki  dikey  taşın taşıdığı bir yatay taş­
tan oluşan yapı. 
11 
Bir uygarlık,  tür ve  toplum  adı  olarak,  metin  boyunca  tekil 
şahıs halinde kullanılmıştır. 
12 
Bir nesnenin ya da ürünün birebir taklidi. Müzelerde orijinal 
eseri  korumak ve onun yerine  sergilenmek için yaygın ola­
rak kullanılır. 
13 
Ziggurat:  Tanrıdağı  anlamına  gelir.  Eski  Mezopotamya' da 
piramite  benzeyen,  dört  köşeli,  çok  katmanlı  teras  yapısı 
gösteren tapınaklara verilen ad. 
14 
Uzun  bir  kumaşın  vücuda  sarılmasıyla  oluşturulan  antik 
giysi. 
15 
Bazı Mezopotamya efsanelerinde Anunnaki'ye hizmet eden 
daha  genç tanrılara verilen  ad.  Anunnaki ile  aynı  anlamda 
kullanıldığı yerler de vardır. 
16 
Sümer şehir  devleti.  Bugün  Irak sınırlan içinde Fara  olarak 
bilinen yer. 
17 
Bağdat'ın 
30 
km 
güneybahsında kalan bölge. 
18 
Filistin' de yaşayan eski İbrani kavimlerinden biri. 
19 
Günümüzde İsrail' de kullanılan para birimi. Aynı zamanda 
Eski Mezopo-tamya'nın para birimleri arasındadır. 
20 
Humbaba: Akad mitolojisinde sedir ormanını koruyan, yüzü 
aslana benzeyen canavar. 
21 
Şagaz  ya  da  Sagaz:  O  dönemde  Ortadoğu' da  dehşet  saçan 
göçebe,  yağmaa  çeteler.  Mezopotamya  yazılı  belgelerinde 
adlan sık sık geçer. 
22 
Babil'in delta ovalarından oluşan bölge. 
23 
Dev kuş olarak betimlenen, Enlil'in hizmetkarı olduğu düşü­
nülen tanrı. 
24 
Nippur'un güneyinde yer alan ve  "İyileşme Yeri"  olarak da 
bilinen Sümer kenti. 
25 
Bazı tahminlere göre Sina Yarımadası. 
310 


Notlar 
26 
Sümer  metinlerinde  adı  geçen,  günümüz  Umman  sınırları 
içinde  kaldığı  düşünülen,  bakır ve diyorit bakımından  zen­
gin bölge. 
27 
Sümerce ova anlamındadır. 
28 
Arpadan  yapılan  ve  meyveye  benzer bir  tadı  olan  bir  tür 
bira. 
29 
Günümüzde  Pir  Ömer  Gudrun  diye  bilinen,  Irak  sınırları 
içindeki dağ. 
30 
İştar' a adanan tapınağın adı. 
31 
Sümer kültüründe ana asteroid kuşağına verilen ad. 
32 
Sümer kültüründe on iki Zodyak takımyıldızına verilen ad. 
33 
Mısır'ın eski halkına verilen ad. Sonradan Hristiyanlık dini-
ne geçmiş  olan bu  etnik-dini  grup,  Mısır' da halen varlığını 
sürdürür. 
311 


Yüklə 0,54 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə