OSMANLı DEVLETİNDE ISLAHAT
HAREKETLERİ VE BATI MEDENİYETİNE
GİRİş GAYRETLERİ (1700-1839)
Dr. Mehmet KARAGÖZ*
Osmanlı Devleti'nde batılılaşma hareketlerinde en önemli saflıa
Tanzimat Fermanı'nın ilanı kabul edilirse de bu mevzu hala Türki-
ye'de tartışma konusudur. Bu tartışmalara girmeden Osmanlı Dev-
leti'ndeki ıslahat hareketlerinin belli bir fıkri hazırlıktan sonra ya-
pıldığı
düşüncesiyle,
Tanzimat'tan
evvel yapılan
ıslahatları
ve
ıslahat düşüncesini ortaya koymağa çalışacağız.
Osmanlılar temsil ettikleri medeniyet içerisinde devlet hayatın-
da meydana gelen eksiklikleri yine kendi kendilerine yeterli olacak-
ları düsturlarıyla çözmeye çalışmışlardır. Ancak
xvm.
ason başla-
ondan
itibaren
meydana
gelen
"zihniyet
değiştirme"den
sonra
eksiklere hal çarelerini kendi medeniyetlerinin dışında da aramaya
başlamışlardır. Fakat bu pek kolayolmamıştır.
Osmanlı Devleti'nde umumiyetle
m.
Ahmet'le başlayan dönem
batıya açılmanın başlangıcı olarak kabul edilir. Kısaca ıslahat keli-
mesini açıklamakta fayda vardır. Islahat Arapça, sulh kelimesinin
çoğuludur. "Sulh" ıslah, iyileştirme, düzeltme, eksiklikleri tamam-
lama, fenalığı giderip iyileştirme demektir. Islahat ıslah kelimesinin
çoğulu olarak, düzeltmeler, iyileştirmeler, yoluna koymalar mana-
larına gelir.
Osmanlı Devleti, 1683-1699 seneleri arasında Avrupalı Hıristi-
yan devletlerin meydana getirdiği "Mukaddes ittifakla" yaptığı sa-
vaşı kaybetmiştir. Bu harplerin neticeleri Osmanlı devlet ve millet
hayatında derin tesirler meydana getirmiştir. Hatt-ı zatında
xvm.
asra gelindiğinde ilerlemeler ve fetihler durmuş ve siyasi, medeni
*
İnönü Üniversitesi. Sosyal Bilimler Eğitimi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi.
174
MEHMET KARAGÖZ
ve teknik alandaki üstünlükler Avrupa'ya kaptınlmıştır. Ticaret yol-
larının değişmesi, yeni icatlar, teknik alanlardaki atılımlar, fikir ve
eğitim sahalarındaki gelişmelerin neticeleri olarak Avrupalılar iler-
lemişler ve gelişmişlerdir. Avrupa'da yeni bir medeniyet doğarken
Osmanlı'nın temsil ettiği medeniyet ve Osmanlı Devleti dinamikli-
ğini kaybetmiştir. Osmanlı münevverleri ve devlet adamları Avru-
pa'daki
bu gelişmeleri yeteri kadar tahlil edip anlayamadığından
veya "medeni üstünlük" zihniyetiyle, bu durumu kolay kabul ede-
mediklerinden,
Avrupa'da Reform ve Rönesans'tan
sonra doğan
"hür düşünce" zemini üzerindeki gelişmeleri takip edememişlerdir.
Aslında, Osmanlı Devleti, XIV. asırdan bu yana Avrupa dev-
letleriyle çeşitli siyasi münasebetler içerisindedir. XVI. asırda özel-
likle Fransa ile dostluklar kurularak Avrupa'ya pencere açılmıştır.
Ayrıca diğer Avrupa devletlerine de elçiler gönderilmiştir. Fakat bu
elçiler Avrupa'da arada sırada görülmekte ve etrafında olup biten-
lerden de haberdar
değillerdir. Halbuki XVII. asrın başlangıcın-
dan itibaren Fransa, Avusturya ve Lehistan elçileri Osmanlı Devle-
ti'ne yerleşmeye başlamışlardır. Osmanlılar bütün bunlara kayıtsız
kaldıkları gibi Avrupa'ya gönderdikleri ticari ve diplomatik temsil-
cilerini de ya gayrimüslimlerden
göndermişler veya temsilcilerine
gayrimüslim tercüman vermişlerdir!. Bu durum Osmanlı batı müna-
sebetlerinde Osmanlı Devleti'nin aleyhine olmuştur.
Fransa, Osmanlı Devleti'nde XVIII. asırdan itibaren başlayan
buhranlı devrede ona yardım etmek gibi bir siyasi tercih içerisine
girmiştir. Ancak bu siyaset, başlangıçta Osmanlı Devletini Rus-
ya'ya karşı askeri manada güçlendirmek ama, aynı zamanda da Ka-
radeniz ve Akdeniz kıyılarında ticari üstünlüğü sağlamlaştırmaya
yöneliktir
2•
Bu arada Avusturya ve Rusya'nın faaliyetleri de Os-
manlı Devleti'nin aleyhinedir. XVII. asırda Avrupa'da başlatılan
merkantilist hareketlerde Amerika, Afrika ve ön Asya'ya doğru Os-
manlı Devleti aleyhine genişlemiştir. Dış politikada bu gibi geliş-
meler olurken devletin iç bünyesinde de bir takım yönetim bozuk-
lukları başlamıştır. Yöneticiler halka zulüm ederken şehirlerdeki
Türk halkı iktisadi gücünü yitirmiş azınlıklar birinci plana geçmeye
başlamışlardır. Müslümanların vergi yükleri arttığı için hayat sevi-
yeleri düşerken gayrimüslimlerinki yükselmeye devam etmektedir.
xvm.
asrın başlarında Avrupalı tüccarlar devletin iç kısımlarına
ı.
A. Hadi Hairi, Osmanlı'nın
Batılılaşma
Çabalan
ve Batı'nın iki yüzü, İstanbul
1993, s. 15-16.
2. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978, s. 76.
OSMANLı
DEVLETtNDE
ISLAHA T HAREKETLERİ
175
5. Amold Toynbee, Tarih Bilinci, I, İstanbul 1985, s. 155.
kadar; Konya, Aydın, Manisa, Balıkesir, Kütahya gibi vilayetlerde
gayrimüslimlerle
ortaklık kurarak ticari yapılanmalarını
genişlet-
mişlerdir. Aynı dönemde merkezde başlayan y~!1etim ve sosyal
alanlardaki bozukluklar köylere kadar ulaşmıştır. Uzerlerinde vergi
yükleri artan köylüler ya topraklarını terk ederek şehirlere göçmüş-
ler ya da eşkiyalık yapan; aşiretler vd. topluluklara katılmışlardır.
Mahalli yönetimlerde yerli Ayanların ağırlığı artmış ve başına buy-
ruk olmuşlardır. Ayanların beslediği. kuvvetler savaşlara gitmedik-
leri gibi halkın huzurlarını da bozmuşlardır. Bütün bu hadiselerin
neticesinde Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükseliş dönemindeh
hayat seviyesi düşmüştür. Halkın, büyük şehirlere göçleri önlene-
mediğinden şehirlerin yönetimi aksamış ve özellikle Istanbul'un yö-
netimi mesele olmuştur. Yalnız Müslüman ahali ile gayrimüslim
ahalinin beraber yaşamalarında görülen uyum bozulmamıştır
3•
Türk mütefekkirleri bu inhitatı görüyorlar ancak imparatorlu-
ğun kudretinden
emin bulunuyorlardı.
Devletin yıkılışının İslam
medeniyetinin düşüşüne, Avrupa medeniyetinin inkişafına göre ola-
cağını düşünemiyorlardı.
Belki bu durum tabii karşılanabilir. Nite-
kim tarihinde üstün medeniyetlere sahip milletlerin mütefekkirleri
de kendi medeniyetinin içinde kalmış ve çoğu zaman onu aşama-
mışlardır'. Şunu bir tarihi gerçek kabul edersek herhalde yanılma-
mış oluruz: Türk medeniyetiile
Avrupa medeniyeti birbiriyle ters
orantılıdır. Başka bir ifade ile Türk-İslam medeniyeti yükselirken
Avrupa medeniyeti düşmekte, Avrupa medeniyeti yükselirken de
Türk-İslam medeniyeti düşmektedir.
Milletlerin büyük başansızlıklar
arifesindeki durumu manevi-
yat bozukluğu ile açıklanabilir. Böyle halleri her toplumda görmek
mecburi olmadığından bunun mesuliyeti mütefekkirlerin omuzun-
dadır
denebilir. Muhakkak ki başarı insanları tembelleştiriyor
ve
kibirlendiriyor
denilebilir
s.
Nitekim, Osmanlı Devleti
xvn.
asra
kadar medeniyetinin
zirvesindedir,
dolayısıyla Avrupa'daki geliş-
melere de bu zaviyeden bakmaktadır. Bu vaziyet belki normal de
kabul edilebilir. Türkler ve Avrupalılar aslında uzun süreden beri
yan yana ve birbirlerine tesirsiz ve uzlaşmaya çalışarak, fakat ço-
ğunlukla
hiç bir gerçek kaynaşmaya
ulaşmadan
yaşamışlardu.
Türkler Müslümanlığa girerken gösterdikleri kesin kararı batılılaş-
3. Yücel Özkaya, XVIII. yy. da Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı,
Ankara 1985, s. 9-15.
4. Osman Turan. Türk Cihan Hakimiyeti
Mefkilreşi Tarihi, I, II, İstanbul 1978, s.
543.
Dostları ilə paylaş: |