DUYU ÖTESİ ALGI DÜNYASINA GİRİŞ
ııalar gözlemleniyordu. Eski çağlarda ve günümüz astrolo
jisinde bu dizilimlerin negatif etkileri olduğu bilinmesine
karşın, pozitif bilimlerin temsilcileri bu doğrulama karşısında
şaşırmışlardı. Astrolojik bilgilerin bize açıkladığına göre, geze
genlerin, Güneş'in bir tarafına toplaştıkları pozisyon nötr-etk-
isiz pozisyondur. Pozitif ve negatif tesirlerin oluşumu birkaç
faktöre bağlı olarak ortaya çıkar. Nelson'un tespitlerine baka
cak olursak, iki veya daha fazla gezegenin 120 derecelik üçlü
açı dizilimi oluştuğunda, radyo alıcılarında herhangi bir
anomali görülmediği sonucu çıkıyor. 60 ve 120 derecelik açılar
eskiden iyi ve şans getiren açılar olarak kabul edilirdi, bugün
ise astrologlar uyumlu ve kolay açılar olarak değerlendirir. Bu
bilimsel kuram Nelson'un gelecekteki anomalileri %93 oranın
da başarı ile doğru olarak tahmin etmesiyle test edilmiş oldu.
IJöylece yeryüzündeki yaşamın gezegenlerin etkisi altında
değişebileceği bilgisi bilimsel bir temele dayanmış oldu.
Gezegen konumları pozitif veya negatif yöndeki etkisiyle
enerjik bedenimiz ve dolayısıyla paranormal aktiviteler
üzerinde oldukça büyük bir rol oynarlar. Bunu akıldan çıkar
mamak gerekir ve tüm çabalara rağmen daha önceleri
kolaylıkla kendini gösteren bazı kabiliyetlerin şimdi tamamen
işlevsiz olduğu tespit edildiğinde, gezegen konumlanna, yani
yıldız saatine göz atmak yararlı olur.
Çakralanmız ile alabildiğimiz kozmik enerjinin çok
büyük bir bölümü bizim Güneş Sistemi'nden oluşmaktadır.
Ulaşan radyasyonun yoğunluğu sabit değildir, sürekli olarak
değişkenlik arz eder. Yayıldığı gök cisminin kütlesine,
dünyamıza olan açısal konumuna ve mesafesine, diğer gök
cisimlerine olan mesafe ve konumuna göre azalıp artar.
Anlaşılacağı üzere gök cisminin kütlesi ne kadar büyükse,
yaydığı eneri (gezegenler arası enerji) de o denli fazla olmak
ladır. örneğin Güneş, Neptün'den tam 19143 kat fazla kütle
siyle etkisi en çok hissedilen gök cismi konumundadır. Plüton
ise hem çok küçük hem de uzak mesafesi ile göz ardı edilebile
129
PARANORMAL FENOMEN
cek kadar az bir etki gücüne sahiptir. Açı faktörünü göz ardı
ettiğimiz takdirde, gezegenlerin kendi yörüngelerinde dönüy
or ve Güneş'e olan yörüngesel konumunu koruyor olmaların
dan dolayı, sürekli olarak aynı etkileşimin olması gerektiği
gibi yanlış bir sonuca ulaşırız. Fakat gezegenlerin Güneş
etrafında dönüşleri, sürekli olarak açıların değişmesine yol
açar. Tüm bunları inceleyen, yani gezegenlerin birbirine olan
açısal konumunun Dünya yaşamı üzerindeki etkisini
araştıran, astrolojidir.
Yunanca yıldız anlamına gelen "astro" ve bilgi anlamına
gelen "logos" kelimelerinden türeyen "yıldız bilimi", insan
lara gelecekte ne gibi etkiler hissedeceklerinden haberdar ede
bileceğini iddia eder. Günümüzde, insanların büyük bir
çoğunluğu astrolojiye gerçek anlamında inanmıyor. Kişinin
doğum tarihiyle bağlantılı günlük, haftalık gibi periyodik
yaşantılarının tahmininden oluşan bir masal, bir eğlence
olmaktan öteye gitmiyor. Oysa geçmişte astroloji böyle değil
di. Medeniyetin başlangıcından beri kullanım alanı kişisel
amaçların ötesindeydi. Babil, Asur, Antik Mısır'da, yıldız ve
gezegenlerin hareket ve döngülerine bakılarak devlet ve
toplum üzerinde etkileri tahmin edilmeye çalışılırdı. Daha
antik zamanlarda astroloji, gelecekte ne olacağını değil, ne tür
etkiler olacağına dair bilgi verirdi. Sonuç olarak atalarımızın
ezelden beri bildiği gibi, hepimiz astrolojik tesirlerin etkisi
altında yaşamaktayız. Kabul edelim veya etmeyelim, hay
atımızı gelecekte de onların yönlendirmesine .göre şekillendi
receğiz, sadece çoğunlukla bu olaydan haberdar olmayacağız.
130
E. RİTİMLER (DÖNGÜLER)
DUYU ÖTESİ ALGI DÜNYASINA GİRİŞ
“ Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre
güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan,
diğerine göre çılgınlıktır.”
Ralph W A LD O EM ER S O N
İnsan hayatına tesir eden faktörler, Güneş Sistemi'ndeki
gök cisimleri ile sınırlı değildir. Uzaydan, çevreden, insan
bedeninden kaynaklanan birçok periyodik etken birey ve hay
atının şekillenmesinde önemli role sahiptir. İnsanın hayat
çizgisinin bir taraftan gök cisimlerinin etkisine, diğer yönden
de periyodik etkenlere, yani ritimlere bağımlı olduğu gerçeği
bizi doğal olarak kader kavramını düşünmeye itmektedir.
İnsanın hayatı ne ölçüde bağımlı ve belirlidir? Belli bir kader
haritamız var mı, seçim özgürlüğümüz var mı? Bu sorulara
cevap aramadan önce, yaşamımızı direkt veya dolaylı olarak
şekillendirmede payları olan çeşitli biyolojik ritimleri kısaca
gözden geçirelim.
Canlı organizmalar, çeşitli dış ve iç fiziksel uyaranlara
tabidirler. Dış uyaranlar, kişiye organizma dışından, yani çevre
den gelen etkenler, iç uyaranlar ise kendi organizmasından kay
naklanan fiziksel etkenlerdir. Manyetik dalgalar, yer çekimi
kuvveti (gravitasyon), ışık dalgalan (fotonlar), kozmik radyasy
on, X-ray, ultraviole (kızılötesi) ve diğer radyasyonlar tüm var-
lıklann biyolojik fonksiyonlan üzerinde az veya çok tesir ederler.
Etkilerin nispeten daha yoğun olduğu dönemler ile zayıf olduğu
zamanlara göre, biyolojik ritimler şekillenir. Metabolizma,
üreme gibi belli zaman aralıklan ile tekrarlanan bu yaşam süreç
leri, en ilkelinden son derece komplike, gelişmiş organizmalara
kadar gözlenir. İstisna olarak sadece virüs ve bakterileri sayabil
iriz. Bu sınıfa dahil organizmalarda şu ana dek biyolojik ritim
lerin varlığına dair bir bulguya rastlanmamıştır.
131
Dostları ilə paylaş: |