Eğer nesnelci biri argümanlarımı inandırıcı bulursa R1 ve R7, hem de
benim onlara inanıp inanmamamdan bağımsız olarak onun bakış
açısında sorun çıkaracaktır. Şimdi bu usûlü göreciliğe yöneltilen
birtakım yaygın itirazlara uygulamayı deneyeceğim.
Bunlardan ilki itirazdan çok bir lanet okumadır. “Görecilik”, diyor Karl
Popper
(Aufder Suche nach einer besseren Welt
, Münih 1984, ş.217)
“her şeyin ya da hemen hemen her şeyin ileri sürülebileceği, dolayısıyla
hiçbir şeyin ileri sürülemeyeceği bir konumdur ... O yüzden doğruluk
anlamsızdır.” Görecilik “gevşek bir hoşgörüden gelir ve gücün
hükümranlığına gider.”
Kesim C’deki alıntılar (Herodot ve Protagoras’tan) bu lanet
okumanın gerek ilk, gerekse son kısmının (“gevşek hoşgörü”) doğru
olmadığını gösteriyor. Herodot (Popper’in kitabının 134. sayfasında,
kafasındaki görecilik karikatürünü boşa çıkaracak satırları titizlikle
atlayarak alıntı yaptığı Herodot) bir göreciydi, Protagoras da. Fakat
Herodot âdet ve geleneklerin gücünü Öne çıkarır ve savunurken diğeri
yasayı sürekli çiğneyenlerin ölümle cezalandırılmasını ister.
“Anlatılanlardan anlaşılacağı üzere”, diye yazdım bu kesimde,
“Protagoras yasaların olması ve mecbur tutulması gerektiğine
inanıyordu. Ve yine inanıyordu ki yasa ve kurumlar mutlaka yönetme
iddiasında oldukları toplumların isterlerine uyarlanmalı ve adalet o
toplumların ihtiyaç ve koşullarına ‘göre’ tarif edilmeliydi. Ne o ne de
Herodot. . . bu kimi toplumlarda geçerli kimi toplumlarda geçersiz
kurum ve yasaların o yüzden keyfi ve istenildiği gibi değiştirilebilir
oldukları [sonucuna çıkmadılar]”. Popper’in göreciler için . . doğruluk
anlamsızdır” şeklindeki diğer ithamı ise, Protagoras’m bu terimin
kullanımı üzerinde nasıl titizlikle durduğundan habersizdir.
Açık Toplum ve Düşmanlan'
nın 2. cildine ek bir bölümde (New
York 1966, s.369 vd.) Popper tutumunu daha ayrıntılı bir şekilde
ortaya koyar. Önce bir tanım verir: “Görecilik -ya da şüp-
retorik araçları olarak yararlanmak; yoksa argüman ve bilginin nesnel dayanakları
olarak değil. Öte yandan kendisine, (kendisi için) doğru yolda hitap edilen akılcı,
benim gerekçelerimi “nesnel” olarak okumak zorunda kalacak ve sonunda da bir
kafa karışıklığı içine yuvarlanacaktır.
hecilik deyin, nasıl isterseniz- ile kastettiğim ... ” Şu kayıtsız “nasıl
isterseniz”e dikkat edin: Popper’in gözünde şüphecilik ile görecilik
arasında hiçbir fark yoktur. Ama tarihte büyük bir fark olduğu açık.
Şüpheciler zamanlarına bir teşhis getirdiler, filozoflara ardına
düşecekleri bir amaç gösterip, ortaya bir de argüman koydular.
Amaçları barıştı, teşhisleri soyut dogmalar üzerine tartışmaların
huzursuzluk ve savaşlara yol açabileceğiydi, argümanları sağlam
dayanakları olan bir ifadenin tam karşıtının bile eşit ölçüde sağlam
dayanakları olabileceğiydi. Amaç hayranlık uyandırıcıdır, teşhis
hâlâ geçerliliğini koruyor ve argüman, önceki kesimde göstermeye
çalıştığım gibi, oldukça güçlüdür. Popper’in tanımı bunlardan
hiçbirine temas etmiyor,
Popper’e göre görecilik (“ya da şüphecilik deyin, nasıl is-
terseniz”), “ya nesnel doğruluk diye bir şey olmadığı için; ya böyle
bir şey olsa bile, doğru veya (doğru olmasa da) doğruluğa başka bir
teoriden şu ya da bu ölçüde daha yakın teori diye bir şey olmadığı
için; ya da iki veya daha fazla teorinin varlığında bunlardan birinin
diğerinden daha iyi olduğunu gösterecek hiçbir yol ya da araç
bulunmadığı için; rakip teoriler arasındaki seçimin keyfi olduğunu
söyleyen bir teoridir.”
Burada yine hem son (seçimin keyfiliği) hem de ilk kısmın (al-
ternatif görüşler arasında karar verecek bir tutamağın olmaması)
Platon’un Protagoras hakkında anlattıklarıyla ve antik dönem şüp-
hecilerinin son kısımla ilgili argümanlarıyla çeliştiğine dikkat
çekmek isterim. Bilimsel tartışmaların nesnel bir şekilde karara
bağlandığı düşüncesini eleştirmek farklı teoriler arasında “karar
verme araçlarının” olabileceğini inkar etmeyi gerektirmez. Hattâ
tersine, bu tür birçok araç bulunduğunu; bunların bizi farklı ter-
cihlere götürdüğünü; burada ortaya çıkan anlaşmazlıkların sık sık
argümanla değil yaygın tercihlerin desteğindeki bir iktidar-
oyunuyla çözüldüğünü; ve argümanın bir şekilde kabul edilmesi
için yalnızca geçerli olmasının yetmediğini aynı zamanda makul,
yani argüman düzlemi dışına düşen çeşitli varsayım ve tercihlerle
de uyum içinde olması gerektiğini söyler.
Popper göreciliğe “teori” der. Daha önce gördüğümüz gibi bu
bazı görecilik biçimleri için doğru, bazıları için (benimki de dahil
olmak üzere) yanlıştır. Popper bilgi(nin nesnelliği) sorunu ile te-
orilerin
doğruluğu ve/veya nesnelliği sorununu özdeşleştirir. Bu görüş
fiziğin bazı kısımlarında tutabilir (burada bile “zımni biigi”ye
rastlanmasına rağmen), fakat tarih, psikoloji ve geniş sağduyu alanına
geçtiğimizde onun akıl almaz derecede dar bir yaklaşım haline
geldiğini görürüz.
“Eğer iki taraf anlaşamıyorsa”, diyor Popper (s.387), “bu onlardan
birinin ya da her ikisinin yanlış olabileceği anlamına gelir. Ama bir
görecinin söyleyeceği gibi her ikisinin de eşit ölçüde doğru olabileceği
anlamına gelmez.”
Bu son söylenen göreciliğe yöneltilmiş tüm düşünsel saldırıların
zaafını özlü olarak ortaya koyuyor. “Eğer iki taraf anlaşamıyorsa” -bu,
hasımların temas kurduğu ve biribirlerini anladığı anlamına gelir.
Diyelim ki hasımlar farklı kültürlerden. Hangi tarafın iletişim araçlarını
kullanacak ve birbirlerini anlamayı nasıl başaracaklar? Sömürge
görevlileri peşinen yerlilerin ya Efendinin Dilini öğreneceklerini ya da
yine Efendinin Dili esas alınarak mütercimler vasıtasıyla
bilgilendirileceklerini kabul etmişti. Efendiler tarafından çizilmiş
durumlar içinde işletilen Efendinin Dili sorunların formüle edilmesi,
ortaya konması ve çözülmesinde tek resmi araçtı. Yerli ilişki kurma
araçlarının, yerli dil ve sorun çözme tarzlarının bizi aynı çözüm ve
sonuçlara götüreceğini peşinen kabul edebilir miyiz? Ya da aynı
sorunlara yol açacağını? Görece eski araştırmalar ve meslekten
“kalkınma programcılarının son deneyimleri bizi böyle bir varsayıma
karşı uyarır. Fakat bu, karşılaşılan anlaşmazlıkların ve onlarla gelen
doğru-yanlış ayrımlarının mevcut etkileşim biçimine, dolayısıyla
kültüre bağlı olduğu anlamına gelmez mi; bunlar alışverişin yapıldığı
kültüre “göre”dir. Popper, Aydınlanma’nın ondan önceki daha zayıf
aydınlatıcıları gibi, öyle görünüyor ki esas olarak yalnızca bir müzakere
aracı olduğunu ve bu aracın kendi (Popper’in) koyduğu anlamda
“akılcı” olduğunu (Örneğin basit mantıksal kurallara uyar) ve esas
olarak konuşmadan oluştuğunu (jest ve mimiklerin bir rolü yoktur) ve
herkesin onu kullanabileceğini varsayıyor. Herkesi potansiyel bir
Kantçı haline getirerek
lind unterm braunen Sud fühlt auch der Hottentot
Die allgemeine Pflicht und der N attır Gebot
Dostları ilə paylaş: |