Platon • Sofist platon



Yüklə 53,99 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix07.12.2017
ölçüsü53,99 Kb.
#14157


PLATON • 

Sofist


PLATON (doğumu Atina MÖ 427/428, ölümü MÖ 347), antik Yunan filozofu ve Batı 

dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olarak kabul edilen Atina Akademisi’nin 

kurucusudur. Hocası Sokrates, en ünlü öğrencileri Aristoteles, Ksenokrates ve 

Heraklitos’tur. En bilineni Devlet olan, diyalog biçiminde yazılmış 35 kitabı ve bir 

mektup derlemesi vardır.

Σοφιστής


Önsöz: Emile Chambry, “Notice sur le Sophiste”, Platon, Sophiste,

Politique, Philebe, Timée, Critias, Flammarion, 1969, s. 29-39.

İletişim Yayınları 2280 • Politika Dizisi 142

ISBN-13: 978-975-05-1902-4

© 2016 İletişim Yayıncılık A. Ş.

1. BASKI 2016, İstanbul

EDİTÖR

 Ahmet İnsel



KAPAK

 Suat Aysu



UYGULAMA

 Hüsnü Abbas



DÜZELTİ

 Ebru Gezici



BASKI ve CİLT

 Sena Ofset

 · SERTİFİKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11

Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46

İletişim Yayınları

 · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbul

Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58

e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr



PLATON

Sofist

Σοφιστής


FRANSIZCADAN ÇEVİREN

  

Cenap Karakaya

EMILE CHAMBRY’NİN ÖNSÖZÜ VE

AHMET İNSEL’İN SONSÖZÜYLE





İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

Sofist ’i Okuma Kılavuzu

E

MILE 



C

HAMBRY .............................................................................................................................



7

SOFİST

[veya Varlık üzerine, mantık türü]

 ..........................................................



15

SONSÖZ

Sofistler: Siyaset Sanatının Mimarları

A

HMET 



İ

NSEL ...............................................................................................................................



121



7

ÖNSÖZ

Sofist ’i Okuma Kılavuzu

–°–


E

MILE 


C

HAMBRY


Platon (doğumu İÖ 428-427, ölümü İÖ 347-346) üç eseri TheaitetosSofist ve Poli-

teia’nın birbirlerinin devamı olduklarını söylemiştir. Dolayısıyla bu kitapları bu sı-

rada yazmış olduğunu kabul edebiliriz. Ama bu üç eserin yazılışları arasında epey 

zaman geçmiş olması muhtemeldir. Parmenides’in Theaitetos’tan sonra yazıldığı-

nı düşünürsek, bu son ihtimal daha da güçlenir. Platon’un Sofist’i tam ne zaman 

yazdığına dair hiç bilgi yok. İÖ 365 yılı civarında yazılmış olduğunu söylersek, ger-

çekten çok fazla uzaklaşmamış oluruz.



Sofist, metafizikçileri yakından ilgilendiren bir kitaptır. Buna karşılık tartışma-

ların kuruluğu ve inceliği bu dile alışkın olmayan okuyucuyu yorar. Sofist daha aka-

demik nitelikli bir eserdir. Eserin birinci bölümü, Platoncu ekolün tilmizlerine, bir 

şeyi sıkı sıkıya kurallara bağlı olarak tanımlamak için ikiye ayırarak ilerleme (diko-

tomi) yöntemini kullanma örneği verir. İkinci bölümde ise, saf metafizik bir konuda 

diyalektik modelin nasıl kullanılacağını gösterir.

Biz de eserin bu iki bölümünü bu sırayla ele alalım.

Theodoros ve Theaitetos, Sokrates’in bir gün önce (Theaitetos’un sonunda) ver-

diği randevuya yanlarında bir yabancıyla gelirler. Yabancı, Elea okulundan bir filo-

zoftur. “Filozoflar, der Sokrates, çoğu zaman sofist ya da siyasetçi, hatta deli yeri-

ne konuyor. Elea’da bu konuda ne düşünüldüğünü ve sofistlik, siyaset ve felsefeyi 

üç ayrı tür olarak mı ya da tek bir tür olarak mı gördüklerini bilmek isterim. – Bun-




8

lar tanımlanması zor şeyler Sokrates, diye yabancı cevap verir. Ama seni memnun 

etmek için yapmaya çalışacağım. – Bunu nasıl gerçekleştirmeyi istersin? Tek başı-

na konuşmak mı ya da geçmişte Parmenides’in benim önümde yaptığı gibi, bir mu-

hatapla konuşarak mı?” Yabancı ikinci yöntemi seçer ve Theaitetos ona eşlik et-

meyi kabul eder.

Önce, der yabancı, sofistten başlayacağım. Konu zor olduğu için, örnek olarak 

kullanabileceğimiz, daha kolay bir nesne üzerinde bu konuyu işlemekle başlaya-

lım. Bir olta balıkçısını ele alalım ve onu tanımlamaya çalışalım. Bir sanat icra 

ediyor. Ne var ki bütün sanatlar iki türe indirgenebilir: üretim sanatları ve sahip-

lenme sanatları. Bu sonuncular da iki türe ayrılır: karşılıklı rızaya dayanan mü-

badele ve şiddet yoluyla yakalama veya ele geçirme. Av, hareketsiz yaratıklar ve-

ya hayvanlara yöneliktir. Hayvanlar ya yürür ya yüzer. Yüzenlerin arasında, uçan-

ları ve balıkları ayırmak gerekir. Balık avı, balığı hapsederek veya olta iğnesi ya 

da üç dişli yabayla vurarak yapılır. Bu vurmaya dayalı balık avı gece (ateş ışığın-

da av) ya da gündüz yapılır. Gündüz yapılanında balığa yukarıdan aşağıya vuru-

lur. Bu üç dişli yabayla yapılan avdır. Veya aşağıdan yukarıya doğru balığa vuru-

lur. Bu da olta ile yapılır.

Bu bölümlere ayırma yöntemini sofiste uygulayalım. Sofist de bir sanat icra edi-

yor. Bu sanat, olta balıkçısı gibi bir tür avdır. Yürüyen hayvanları avlamaya çalışır. 

İki türü vardır: yabani hayvan avı ve evcilleştirilmiş hayvan, yani insan avı. Evcil-

leştirilmiş hayvan avında savaş, korsanlık gibi şiddete başvuran avla, iknaya da-

yanan avı birbirinden ayırmak gerekir. İknaya dayanan av da, halka hitap edenle 

özel kişilere hitap eden olarak ayrılmalı. Özel kişilere hitap eden avın da armağan-

lar (sevgi) aracılığıyla yapılanı veya bir kazanç için yapılanı vardır. Kazanç için ya-

pılan av ya dalkavukluk yaparak insanları kazanmaya çalışır ya da onlara erdemi 

öğreterek. İşte sofist genç zenginler üzerinde bu sonuncusunu uyguluyor.

Ama sofistin sanatı hiç basit değildir. Tersine çok karmaşıktır. Başka bir cep-

heden bunu ele alalım. Bunun için sahip olma sanatını yeniden inceleyelim. İki tü-

rü olduğunu görmüştük: av ve mübadele. Mübadeleyi bir kenara bırakmıştık, şimdi 

onun üzerine eğilelim. Mübadele iki türlü yapılır: hibe yoluyla veya pazar aracılığıy-

la. Pazarda ya kendi ürettiğimizi satarız ya da başkalarınınkini. Başkalarının üret-

tiklerini aynı şehir içinde satmaya küçük ticaret, şehirler arasında yapılana ise bü-

yük ticaret denir. Büyük ticaret bedenin ya da ruhun ihtiyaçlarına cevap verir. Ru-




9

hun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik büyük ticaretin içinde, lüks nesnelerinin ser-

gilenmesiyle erdemle ilgili bilgilerin sergilenmesini, bilgi mübadelesi içinde de sa-

nat ve mesleklerle ilgili olanlarıyla erdemle ilgili olanları ayırmak gerekir. Bu so-

nuncusu sofistliktir.

Sofist, bir şehre yerleşip satın aldığı veya sahip olduğu erdemle ilgili bilgileri 

satan kişidir. Özetlersek birincisi, sofist genç zenginleri avlamaya çalışan kişidir. 

İkincisi, ruha yönelik bilgilerin tüccarıdır. Üçüncüsü, bu bilgilerin perakende satışı-

nı yapar. Dördüncü niteliği, sattığı bilgilerin üreticisidir. Beşincisi, söz savaşlarına 

katılan bir atlet, bir münazara sanatçısıdır. Ve sonuncu olarak, bilime engel olan 

kanaatleri temizleme uzmanıdır.

Bütün bunlardan öteye, sofistin en önemli özelliği, istisnasız her konuda tartışa-

bilmesidir. Ama her şeyi bilmek mümkün olmadığına göre, sofist gerçek bilime sa-

hip değildir. Bilimi taklit eder. Gerçek yerine görüntüler sunar ve görüntü/uydurma 

sanatının arkasına saklanır.

Ne var ki bu noktada karşımıza büyük bir zorluk çıkar. Bu sanat, düşünmenin 

ve yanlış konuşmanın mümkün olduğunu var sayar. Bu ise var-olmayanın var ol-

ması anlamına gelir. Var-olmayan’a herhangi bir şey uygulanamaz. Adı bile telaf-

fuz edilemez zira bunu telaffuz etmek için ona bir tekillik veya çoğulluk, yani bir sa-

yı atfetmek gerekir. Bu ise, ona varlık atfetmek demektir. Böylece kendimizle çeliş-

kiye düşeriz.

Böylece sofist bir kez daha elimizden kaçar. Onu elde tutabilmek için, ürettiği 

imgelerin, orijinal nesneler olmasalar da, gene de gerçekten imgeler olduğunu ve 

her ne kadar var-olmayan olsalar da, belli bir varlıkları olduğunu kabul etmemiz 

gerekecektir. (...) Dolayısıyla söylem kimi zaman doğru kimi zaman yanlıştır. Ay-

nı şey kanı ve tahayyül için geçerlidir. Gerçekten, kanı nedir? Ruhun kendiyle bir iç 

söyleminden başka bir şey olmayan fikrin doğrulama veya yalanlama eylemi değil 

midir? Ve tahayyülün kendisi de duyum aracılığıyla oluşan bir kanı değil midir? Do-

layısıyla, söylemde olduğu gibi, kanı ve tahayyülde de yanlışlık olabilir.

Sofisti, imgeler üreten imgelem türü içinde nihayet hapsedebileceğimizi düşü-

nebiliriz. Şimdi onu yerleştiği son ayrıma kadar izleyelim. İmgeler üretme sanatı iki-

ye ayrılır. Biri tanrısal, diğeri insanidir. Doğayla ilişkili olan şeyler tanrısal sana-

tın ürünüdür; insanların bunlar aracılığıyla yaptıkları ise insani bir sanatın ürünü-

dür. Bu iki sanatı da ikiye bölelim. Her bölümde gerçekleri üreten bir kısım ve im-




10

geleri veya görüntüleri üreten bir kısım elde ederiz. Bu son kısmı da ikiye bölelim, 

bir kısımda aletlerin kullanıldığını, diğer kısımda ise kişinin kendisini alet olarak 

kullandığını görürüz. Bu sonuncusu mimiktir. Bunu icra edenler arasında, bazıları 

taklit ettikleri şeyi bilerek taklit ederler, bazıları da bunu bilmeyerek. Kanıya daya-

nan taklite doksomimetik adını verebiliriz. Bilime dayananı ise bilgece taklittir. So-

fist birinci kategoride yer alır. Bilmedikleri şeyi bildiklerini zanneden safdiller var-

dır, bir de biliyormuş gibi yapanlar. Bu sonuncuların içinde de iki tür vardır: hal-

ka yönelik söylemlerle, özel söylemler. Birinciler, siyasetçiler, ikinciler sofistlerdir.

Sofist ’i tanımlamak

Platon, genç zengin avına çıkmış ve onlara erdemi öğretmek iddiasında olan ama 

aslında yanlışı öğreten avcılar olarak sofistleri tarif ederken, onlara iftira mı et-

mektedir? Anytos’un Ménon’da sofistlere karşı sergilediği kine bakınca, sofistlerin 

kötü bir şöhreti olduğu görülür. Ksenofon’a genellikle atfedilen Av Üzerine kitabının 

yazarının da sofistler hakkındaki kanaati Anytos’unkinden iyi değildir. “Sofist ola-

rak adlandırılanların çoğu genç insanları erdeme yönlendirdiklerini iddia ediyorlar 

ama aslında bunun tam tersini yapıyorlar,” der. “Sofistler sadece yanıltmak için 

konuşuyor, kendi çıkarları için yazıyor ve hiçbir durumda kimseye faydaları dokun-

muyor çünkü ne geçmişte ne de şimdi aralarından en azından bir akil çıktı. Kendi-

lerine sofist demeleri yetiyor, halbuki aklı başında birisi için bu yaralayıcı bir ad-

landırmadır. Bu nedenle sofistlerin öğretilerine karşı dikkatli olunmasını öneririm, 

buna karşılık filozofların düşüncelerini küçük görmeyi önermem. Sofistler genç zen-

gin kişileri avlamaya çalışıyorlar, filozoflar ise herkes tarafından ulaşılır haldeler, 

herkesin dostudurlar.” (Av Üzerine, XIII).

Av Üzerine’nin yazarının sofistlerle ilgili bu tanıklığı, Platon’un tanıklığını kat-

bekat aşar. Platon’un dediklerinin uzak bir yankısı olduğundan şüphelenmesek, 

Platon’un dediklerinin güçlü bir onaylanması olduğunu düşünebilirdik. Ama kuş-

ku uyandıran olgu, “zengin genç insan avcıları” tabiridir. Bu Sofist’teki tanımı ve 

Platon’un betimlediği gibi (253d-254b) sofistle filozofun karşıtlığını tekrarlar. Ay-

rıca, Sofist’te de Platon, diğer kitaplarında yaptığından çok daha olumsuz biçim-

de sofistleri tarif etmiştir. Prodikos’la ve özellikle Elis’li Hippias’la acımasız biçim-

de alay eder ama Gorgias’a ve ondan da daha fazla Protagoras’a karşı son dere-




11

ce özenlidir. Hatta onları belli bir saygı ile ele alır. Menon’da sofistlere kör bir kinle 

saldıran Antyros’a karşı onları savunuyor gibidir. Sofist’te ise, hepsini aynı sepete 

koymasının ve eleştirinin dozunu arttırmasının nedeni, konunun sofisti bir aldatma 

ve yanılma ajanı olarak tanımlamayı gerektirdiği içindir. Gerçekten de kitabın ger-

çek konusu sofistin tanımı değil, Parmenides’in var-olmayan tezini çürütmektir. Bir 

de, olmayan ne ifade edilebileceği ne de tasarlanabileceği için, yanlış düşünmenin 

ve yanlış konuşmanın mümkün olmadığını iddia eden bazı sofistlere karşı, yanlışın 

mümkün olduğunu ispat etmektir.

Sofist ’in felsefe açısından önemi

Sofist’in esas önemi, yanlışın mümkün olduğunun ispatlanmasıyla ilgili olan ve 

konu dışı gibi gözüken uzun konuşmada yatar. Platon, yanlışın mümkün olduğunu 

göstermek için önce Parmenides’in var-olmayan’ın olmadığı ve olmayanı var etme-

ye zorlanamayacağı tezini hedef alır. Ama var-olmayan’ın ne olduğunu araştırma-

dan önce varlığın ne olduğunu bilmek gerekir. Varlığı tanımlamak var-olmayan’ı 

tanımlamaktan daha kolay değildir. Platon bunu, varlık konusunu ele alan felse-

fe okullarını gözden geçirerek yapar. Her türlü bilgiyi yok etmek istemiyorsak, varlı-

ğın sürekli hareket halinde olduğunu savunanları veya birlik veya çoklu biçimler al-

tında varlığı hareketsiz kılanları eleştirmek gerektiğini belirtir. Bu durumda geriye 

varlık hakkında söyleyecek ne kalır? Bazı filozoflar sadece özdeşliğin ortaya konabi-

leceğini iddia ederler: İnsan insandır, diyebiliriz ama insan iyidir, diyemeyiz. Bunun 

anlamı, türler arasında her türlü ortaklığın reddedilmesidir. Ne var ki, eğer türlerin 

kendi aralarında iletişim yoksa, hiçbir şey hakkında bir şey söylenemez.

Bu durumda önümüzde üç mümkün varsayım vardır: – Ya bütün türler araların-

da iletişimdedirler, – ya hiçbiri diğeriyle iletişim halinde değildir; – ya da bazı türler 

diğerleriyle bir doğal yakınlık nedeniyle iletişim halindedir. İlk iki varsayım saçma-

dır. Geriye üçüncüsü kalır. Platon, beş esas türü yani varlık, hareket, dinlenme ha-

li, öteki ve aynıyı örnek olarak ele alarak bunların birbirlerine indirgenmeleri müm-

kün olmamakla birlikte, her birinin diğerine katıldığını gösterir. Bu katılım kuramı-

dır. Türler veya fikirler sisteminin kilit taşıdır. Bütün türler hem aynıya hem öteki-

ne dahildirler. Dolayısıyla var-olmayan hepsinin içindedir. Ve var-olmayan varlık 

kadar da Varlık’tır çünkü Varlık’ın zıddını değil, sadece Varlık’tan başka olanı ifa-




12

de eder. Var-olmayan var olduğuna göre, onu ifade etmek de mümkündür. Ne var 

ki var olanı var-olmayan olarak ifade etmek tam da söylemde ve düşüncede yan-

lış olanı yapmak demektir.



Sofist’teki uzun konu dışı konuşmada Platon’un çözüm önerdiği sorunlar bun-

lardır. Bu sorunlar, hem kendi başlarına hem de bütün metafizik sistemi için son 

derece önemlidirler. (...)

Platon, Sofist’te en karmaşık sorunları ve en incelikli mantık yürütme yöntemle-

rini sade, kesin ve açık bir dille anlatır. Çok soyut ve çok incelikli konularda bu sa-

edeliği ve kesinliği yakalamış olması, her seferinde en yerinde ifadeyi kullanması 

hayranlık vericidir. Zor bir işin altından şaşırtıcı bir rahatlıkla kalkar. Söylemek is-

tediği her şeyi olabilecek en basit ve en açık biçimde ifade eder. Felsefeyi herkesin 

diliyle konuşmanın mümkün olmadığını zanneden bazı filozoflar için Platon’un bu 

başarısı izlenmesi gereken bir örnektir.

Ç

EVİREN


 AHMET İNSEL




SOFİST

[veya Varlık üzerine, mantık türü]



KONUŞANLAR:

THEODOROS

SOKRATES

ELEA’LI YABANCI

THEAİTETOS



17

216a

b

c

THEODOROS:

 İşte Sokrates, dün buluşmak için verdiğimiz sö-

zü tutup geldik ve şu yabancıyı da yanımızda getirdik: Ken-

disi aslen Elea’lıdır, Parmenides’in, Zenon’un öğrencileri 

çevresinden bir kişi; yani kısacası, tam bir filozof.

SOKRATES:

 Theodoros, sakın sen bir yabancı yerine, Home-

ros’un dediği gibi, bilmeden bir tanrı getirmiş olmayasın? 

Çünkü Homeros’un dediğine göre, tanrılar ve özellikle ya-

bancıları koruyan tanrı, adil ve erdemli insanlara yoldaşlık 

ederek insanların eylemlerinde hakka aykırı mı ya da uy-

gun mu davrandıklarını böyle denetlemeye gelir. Kim bi-

lir, belki senin yanın sıra bize gelen kişi de, bu üstün var-

lıklardan biridir ve biz değersiz tartışmacıları denetlemek 

ve iddialarını çürütmek için çıkagelmiştir. Belki bir çürüt-

me tanrısıdır.

THEODOROS:

 Hayır, Sokrates, bu yabancı hiç de senin dedi-

ğin gibi değil: Tartışma sanatının ateşli dostlarından çok da-

ha ölçülü. Ben, bu adamı asla bir tanrı olarak görmüyorum; 

ama bir tanrısal varlık olarak, evet; çünkü bütün filozoflara 

bu sıfatı veririm ben.



Yüklə 53,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə