Postmodern sanatta eklektik nesneler hikmet Şahin



Yüklə 176,76 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/8
tarix06.02.2018
ölçüsü176,76 Kb.
#26160
1   2   3   4   5   6   7   8

Postmodern  Sanatta  Eklektik  Nesneler  

237  


cu   yüzyıldan   sonra   bu   kelime   yaygınlık   kazanmaya   başlamıştır   (Kumar,  

1999:  88).  

Terim  olarak  modern,  daha  gerilere  giden  bir  tarihçeye  sahip  olsa  da,  

modernite   projesi   olarak   andığı   şey   18.   yüzyılda   belirmiştir.   Bu   proje,  

Aydınlanma  düşünürlerinin  “nesnel  bilimi,  evrensel  ahlak  ile  hukuku  ve  kendi  

ayakları   üzerinde   duran   sanatı,   kendi   iç   mantıkları   temelinde   geliştirme”  

konusunda   gösterdikleri   olağanüstü   bir   düşünsel   çabadan   ibarettir.   Amaç  

özgür  ve  yaratıcı  biçimde  çalışan  çok  sayıda  bireyin  katkıda  bulunduğu  bir  

bilgi   birikimini,   insanlığın   özgürleşmesi   ve   günlük   yaşamın   zenginleşmesi  

yolunda   kullanmaktı.   Doğa   üzerinde   bilimsel   hakimiyet,   kaynakların  

kıtlığından,   yoksulluktan   ve   doğal   afetin   rastgele   darbelerinden   kurtuluşu  

vaat   ediyordu.   Rasyonel   toplumsal   örgütlenme   biçimlerinin   ve   rasyonel  

düşünce   tarzlarının   gelişmesi,   efsanenin,   dinin,   boş   inancın   akıl-­‐

dışılığından,   iktidarların   keyfi   kullanımından   ve   kendi   insan   doğamızın  

karanlık   yandan   kurtuluşunu   vaat   ediyordu.   Ancak   bu   tür   bir   proje  

aracılığıyla,  bütün  insanlığın  evrensel,  sonsuz  ve  değişmez  nitelikleri  ortaya  

çıkabilirdi  (Harvey,  1997:  25).  

Sanatsal  açıdan  bakıldığında  modernizmin  Rönesans  dönemiyle  ve  Re-­‐

form  hareketleriyle  başladığını  söyleyebiliriz.  14.  yüzyılın  gelişen  hümanist  

hareketleri  modern  dönemin  sanatsal  başlangıcının  işaretleriyle  doludur.  

Modernliğin  tanımsal  olarak  netleşmesi,  bilinen  gerçek  ve  kurallarının  

ortaya  konması  18.  yüzyılı  bulmaktadır:  Bu  dönem  milliyetçilik  hareketleri-­‐

nin  geliştiği  Sanayi  Devrimi’nin  öncesinde  ortaya  çıkan  Aydınlanma  dönemi  

modernizmin   asıl   karakteristiğini   belirlemeye   başlamıştır.   Aydınlanma  

Dönemi’nde   ortaya   çıkan   ve   değerlerinin   çoğunu   Antik   dünyadan   alan   bu  

felsefe   geçmişle   bağlarını   koparmış,   kendisinden   önceki   tarih,   din,   siyaset  

ve  otoriteleri  derinden  sarsarak  karşıt  bir  tavır  sergileme  pozisyonuna  gel-­‐

miştir.    

Modernizmin   temel   özelliği;   insana   ve   insan   aklına   duyulan   sınırsız  

güvendir.   Bu   güven   aynı   zamanda   modernitenin   tarih   anlayışını   da  

tanımlamaktadır.   Bunu   kısaca   sürekli   ilerlemeci   tarih   anlayışı   olarak   irde-­‐

lemek  mümkün  gözükmektedir.  Burada  insan  aklını  kullanarak  sürekli  ola-­‐

rak   doğa   ve   kendisi   ile   ilgili   bilgisini   artıracağı   varsayılmaktadır.   Sürekli  

artan   bilgi,   insana   doğayı   ve   doğanın   bir   parçası   olan   toplumu   kendi  

çıkarlarına   uygun   olarak   sürekli   yeniden   kurmasına   olanak   sağlayacaktır;  

böylece   tarih   de   sürekli   olarak   ileriye   doğru   akacaktır.   Bunu,   modernite  

"insanın  yücelmesi"  olarak  yorumlamaktadır  (Şaylan,  1999:  44).  

Modernizmin  geleneksele  karşıt  açmış  olduğu  savaşı,  içinde  bulunduğu  

“yeni”yi   üretme   çaba   ve   anlayışından   çıkarmak   oldukça   basittir.   Modern  

anlayış  sürekli  olarak  kendisini  her  şeyin  önünde  kabul  etmiş,  ilkçağlardan  

gelen  tarihsel  geçmiş  ve  anlayışları  reddetmiştir.  

Sanatsal   modernizm,   Avrupa’da   19.   yüzyılın   sonlarında   ortaya   çıkan  

belirli   estetik   anlayışları   bünyesinde   toplayan   bir   dönemdir.   Modern   sa-­‐



Hikmet  Şahin  

238  


natın  şekillendirilmesinde  felsefenin  ve  teknolojinin  etkileri  yadsınmayacak  

ölçüde  büyüktür.  Sanayi  devrimiyle  birlikte  gelişen  ve  değişen  kültürel  yapı,  

tüm  alanlarda  olduğu  gibi  estetik  ve  sanat  alanında  da  farklılıklar  yaratmak-­‐

tadır.    

Tarım  toplumundan  sanayi  toplumuna  geçen  birey  kendisini  bambaş-­‐

ka   bir   dünyanın   ortasında   bulmuştur.   Sanayileşmenin   getirdiği   kente   göç,  

yeni  şehirlerin  oluşmasını  sağlamış  ve  dolayısıyla  kırsal  kültürel  toplumun  

dine   ve   inançlarına   olan   bağlılığını   derinden   sarsmıştır.   Sanayi   toplumu  

haline  gelen  Batı’da  köklü  kültürel  değişimler  yaşanmıştır.  Din  inancının  bir  

kenara   itilerek   sadece   bilim   ve   teknolojiyi   temel   alan   modernist   anlayışı  

sanata  da  yansımış,  geçmiş  dönemin  tüm  sanatsal  olguları  geçmişle  beraber  

tarihe  gömülmüştür.  

Lyotard   (1997:   158),   “Postmodern,   modernin   içerisinde   sunulamayanı,  

sunulmamanın  kendisinde  ileri  götüren  olacaktır.”  demiştir.  Modern  sanatın  

gerçekte   var   olan   nesnel   gerçekliğin   dışında   yeni   bir   şeyler   üretmesidir.  

Modern  sanat  herhangi  bir  şekilde  başka  bir  şeyden  öykünmez.  Onun  üret-­‐

tiği  şey  sürekli  yeni  ve  ileriye  dönük  olan  şeydir  yani  orijinaldir.  

Modern   sanat   anlayışı   klasik   sanat   anlayışından   kesin   olarak   kopuşu  

ifade  eden  bir  estetik  anlayıştır.  Modern  zamanlara  kadar  süregelen  “mime-­‐



sis”  kuramına  bağlı  olarak  gelişen  sanat  akımları  yerini  “temsil”i  bir  kenara  

bırakan   modern   sanata   devretmiştir.   Klasik   dönemin   sanatçıları   sanatsal  

etki   olarak   pasif   durumdadır.   Sadece   gördüğünü   yansıtan   içerisinde   sa-­‐

natçının   varlık   dünyasının   bulunmadığı   eserler   üreten   kişilerdir.   Modern  

dönemin   sanatçıları   ise;   sanatın   “içi   boş   bir   yansıma”   olması   durumundan  

kurtulunması  gerektiğini  belirtmişlerdir  (Şaylan,  1999:  53-­‐54).  

Modern  dönemlerde  toplumsal,  ekonomik  ve  teknolojik  gelişmeler  sa-­‐

natı   olumlu   yönde   etkilemiştir   diyebiliriz.   Fotoğraf   makinesinin   icadıyla  

başlayan   sanatta   temsil  krizi   aşılmış,   sanatçı   gördüğünü   yansıtan   birey   ol-­‐

maktan   çıkmış,   yorum   kabiliyeti   olan,   yeni   olan   şeye   heves   eden,   sürekli  

olarak  çözümlemeci  bir  ruha  sahip  olmuştur.  Sanatçıdan  da  bu  beklenmek-­‐

tedir.   Sürekli   yenilikler   peşinde   olan   sanatçı   belli   dönemlerde   kendisini  

toplumun   gelişimini,   ilerlemesini   sağlayan   birey   pozisyonunda   bulmuştur.  

Sanatçı   artık   özgür   bir   durumda,   istediği   her   ne   varsa   üretebilecek   bir  

yapıya  sahiptir.  Modern  dönemlerde  sanatçıların  özgürleştiği  ve  özgün  bir  

duruma   geldiği   söylenebilir.   Sanatsal   yaratılarını   oluşturmak   bağlamında  

yenilikçi  olması  koşuluyla  eserler  özgün  tarzlarda  yaratılmışlardır.  Bu  Bağ-­‐

lamda   estetik   modernlik   ruhunun   gelişimini   “avangard”   olarak  

tanımlayabileceğimiz  yapı  içerisinde  değerlendirmek  gerekmektedir.  Avan-­‐

gard   sanatçı   henüz   kimselerin   keşfetmediği   şeyleri   keşfeder,   gidilmemiş  

yerlere  ilk  giden  o  olur.  Sürekli  yenilik  peşinde  koşan,  olmayan  ve  sunulma-­‐

yanı  bulmaya  çalışan  kişidir.  Bu  tam  anlamıyla  modern  estetiğin  özüdür.  Bu  

açıdan  bakıldığında  modern  sanatın  belli  başlı  yönlerini  şu  şekilde  belirle-­‐

mek  olasıdır:  Özgür  ve  özgün  olması,  belli  bir  görev  bilinciyle  misyon  özel-­‐




Yüklə 176,76 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə