Radyo telev zyon s nema anab L m dali lat n amer ka



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/60
tarix04.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#23973
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60

 
 

Avrupalı  nüfus  artmıştır.  Latin  Amerika  toplumlarının  temel  özellikleri  arasında 
sayılan  dil  ve  din  birliği  16.  yüzyıldan  itibaren  gelen  Avrupalılar  tarafından 
sağlanırken, sömürgeci geçmiş ve melezlik gibi özellikler de bu dönemde oluşmaya 
başlamıştır. 
 
19. yüzyılın ilk çeyreğinde Latin Amerika ülkeleri art arda bağımsızlıklarını 
ilan  etmiştir.  Bağımsızlıklarından  sonra  geçen  ilk  yüzyılda  bu ülkeler  ekonomik ve 
toplumsal olarak ilerleme kaydederken, 20. yüzyılla birlikte oluşan kapitalizmin yeni 
evresine  uyum  sağlayamamış  ve  geri  kalmış  ya  da  azgelişmiş  ülkeler  gibi 
kategorilerine  sokulmuşlardır.  20.  yüzyılda  egemen  ekonomik  ve  siyasi  sistemlerin 
değişmesi  ile  birlikte,    Latin  Amerika  yeni  oluşan  sistemin  de  katkısıyla  dışarıya 
bağımlı hale gelmiştir. 20. yüzyıldaki Latin Amerika tarihi ekonomik temelli olarak 
üç  dönem  altında  incelenebilir.  lk  dönem  1930’lara  kadar  süren  klasik  liberal 
dönemdir.  Bu  dönemde  Latin  Amerika  görece  zengindir,  dışarıya  bağımlı  değildir. 
kinci  dönem  1930–1975  arasını  kapsar  ve  müdahaleci  dönem  olarak  adlandırılır. 
Müdahale sadece ekonomik anlamda değil, aynı zamanda toplumsal anlamdadır da. 
Askeri  darbeler,  baskılar,  cinayetler  bu  dönemin  genel  karakteristikleri  arasındadır. 
Bu  yıllarda  bazı  Latin  Amerika  ülkelerinde  özgürlük  zamanları  olsa  da,  darbeler 
sonrasında sekteye uğrar ve baskıcı bir dönem gelir. 1970’lerin ortalarından itibaren 
ise  neo-liberalizm  olarak  adlandırılabilecek  yeni  bir  dönem  başlar.  1975’den  sonra 
yeni  sağ  politikalar  benimsenir,  IMF  ile  antlaşmalar  yapılır  ama  bunlar  Latin 
Amerika  ülkelerinin  ekonomik  ve  toplumsal  olarak  çökmesini  engellemez. 
1990’ların ortasında ilk kriz dalgası başlar ve yeni binyılla birlikte yeniden ekonomik 
krizler olur. Toplumsal eşitsizlik, azgelişmişlik, yoksulluk, gecekondulaşma, şiddet, 


 
 

askeri  darbeler,  diktatörlükler,  gerilla  mücadeleleri  ve  başkaldırı  kültürü  20.  yüzyıl 
Latin Amerika’sının özelliklerinden bazılarıdır. 
 
II.  Dünya  Savaşı  sonrası  dünyanın  iki  kutba  bölünmesi  ile  birlikte,  bu  iki 
gruba  da  girmeyen,  girmek  istemeyen  ülkeler  üzerine  çalışmalar  yapılmaya 
başlanmıştır.  Bu  çalışmaların  ortak  noktası  bu  ülkelerin  geri  kalmışlığıydı.  Bu 
ülkeleri kalkındırmak, gelişmiş ülkeler seviyesine getirebilmek için teoriler üretildi. 
Bu teoriler iki başlık altında toplanabilir. Batılı akademisyenler tarafından üretilen ve 
Batılı  devletlerce  desteklenen  “modernleşme  teorisi”  ve  Latin  Amerikalı  ve  Orta 
Doğulu  teorisyenler  tarafından  üretilen  “bağımlılık  okulu”.  “Modernleşme”  ve 
“bağımlılık”  teorileri,  1940’lardan  itibaren  Latin  Amerika’nın  ekonomik  ve  siyasal 
hayatında etkin oldukları gibi toplumsal hayat üzerinde de belirleyici rol oynamıştır. 
Değişen  iktidarlarla  birlikte  devletin  toplumsal  rolü  değişmiş,  bazı  iktidarlar 
yurtdışına  aşırı  bağımlılık  isterken  bazıları  ilişkileri  azaltmak  istemiş  ve  sonuçta 
bütün iktidarlar baskıcı bir yönetim sergilemiştir. Bu arada özellikle ABD’nin ilgisi 
bu  bölgeden  hiç  eksik  olmamış  ve  toplumsal  yapıyı  etkileyen,  değiştiren  bir 
konumda  bulunmuştur.  Amerikan  etkinliğinin  göründüğü  dönemlerde  hızlı 
liberalleşme  çabaları  ve  bunun  getirdiği  yolsuzluk,  patronaj  gibi  uygulamalar 
görülürken  1930–1975  dönemini  özetlemek  için  ekonomik  alanda  korparatizm  ve 
ithal  ikamecilik,  siyasi  alanda  da  popülizm  terimleri  kullanılabilir.  Bu  politikalar 
toplumsal  yaşamın  değişmesini  sağlarken,  sinema  da  bu  politikalara  bağlı  olarak 
yönünü çizmek zorunda kalmıştır. 
 
 


 
 

Soğuk  Savaş  döneminde  dünya  politik  ve ekonomik  anlamda  ikiye  ayrılmış 
durumdaydı.  Bu  kutupların  dışında  kalan  ülkeler  ise  1957  yılında  Hindistan’ın 
Bandung  kentinde  bir  araya  geldiler.  Üçüncü  Dünya  fikrinin  çıkışı  olarak 
adlandırılabilecek  Bandung  Konferansı’ndan  sonra  katılımcı  ülkelerin  çoğunluğu 
kendilerini ‘Bağlantısızlar’ olarak niteleyerek her iki kutba da mesafeli olmaya karar 
verdiler. Teorik altyapısını, “bağımlılık” ve azgelişmişlik teorilerinden alan Üçüncü 
Dünya  fikri  halen  dünyanın  büyük  bir  kısmının  toplumsal  ve  ekonomik  durumunu 
açıklamak  için  kullanılmaktadır.  Latin  Amerika  sinemasında  Üçüncü  Dünya 
kavramsallaştırılması önemli bir yer edinmektedir. 1960’ların sinema hareketleri bu 
kavramdan  ve  özellikle  “bağımlılık  okulunun”  fikirlerinden  yola  çıkarak  kendi 
teorilerini  oluşturmuştur.  Politik  alanda,  Batı’dan  bağımsızlık  teorileri  üretilirken, 
sinema  hareketleri  de  Hollywood  sineması  karşısında  alternatif  bir  sinema 
yapabilmenin teorilerini üretmiştir. 
 
Küba  devrimi  sonrası  yoğunlaşan  gerilla  hareketleri  Latin  Amerika  tarihi 
üzerinde  önemli  etkilerde  bulunmuştur.  Nikaragua’da  Sandinistalar,  Meksika’da 
Zapatistalar  gibi  birçok  gruplar  toplumsal  hayat  üzerinde  etkili  olmuştur.  Bu 
hareketlerin  çıkış  noktasında,  genellikle  yoksulluk  ve  eşitsizlikler  vardır.  Latin 
Amerika gelir dağılımının en eşitsiz dağıldığı kıtadır. Yoksulluk ve gecekondulaşma 
bölgenin  en  büyük  sorunları  arasındadır.  Gecekondulaşma,  bu  bölgede  çok 
yoğundur.  Gecekondular,  kimi  zaman  şiddet,  uyuşturucu  gibi  toplumsal  sorunların 
merkezi  konumunda  olurken  toplumsal  hareketliliklerin,  değişimlerin  de 
merkezindedirler.  Bu  konumları  gecekondu  bölgelerini,  sanatın  ve  özellikle 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə