61
Luis Bunuel’in Meksika’ya gelişi ve Meksika’da filmler çekmeye
başlamasıyla, Meksika ve bütün Latin Amerika sineması kendisinden etkilenmeye
başlar. Bazı eleştirmenlere göre, Bunuel’in filmlerinde Meksikalılık eksik olsa da
(Bunuel, 1987), gerçekçi ve gerçeküstücü yapıtları sinemayı etkilemiştir. Bunuel’in
başyapıtları arasında sayılan Nazarin (1959), Viridiana (1961), Mahvedici Melek
(Angel Extraminador, 1962), Genç ve Düşmüş (Los Olvidados, 1950) gibi filmleri
Meksika’da çektiği filmleri arasındadır. 1950’de Genç ve Düşmüş’le Cannes’da en
iyi yönetmen ödülünü alır (D’Lugo, 2003: 107). Bunuel, Genç ve Düşmüş’de
Meksika gerçeğini yanlış gösterdiği için eleştirilmiş ve film dört günde gösterimden
kalkmış ama Cannes’da ödül aldıktan sonra önü açılmıştır (Ibanez, Palacio, 2003:
55). Bunuel, Genç ve Düşmüş’de Meksiko City’nin kenar mahallelerindeki hayatı
peliküle aktarırken, kendinden sonra bu konuyu ele alan filmlere öncülük etmektedir.
1940’lar özellikle Meksika sineması için altın çağ olmuştur, yıldız sistemi
sayesinde ticari ve Emilio Fernandez sayesinde uluslararası başarı kazanılır (Elena,
Lopes, 2003: 3). 1940’larda Meksika diğer Latin Amerika ülkelerine ABD’den
sonra en fazla film ihraç eden ülkedir. O dönemde, sinema üretimi nerdeyse hiç
olmayan Ekvator, Peru, Bolivya gibi ülkelere spanyolca film ihracatının tamamına
yakınını Meksika yapmaktadır. Meksika, spanyolca konuşan dünyada, ekonomik
kaynaklar, teknik olanaklar, yıllık film üretimi ve dağıtımıyla uzun sure en gelişmiş
ülke konumundadır (Maciel, 1990: 343). 1940’larda Meksiko City’de 200’den fazla
olmak üzere, küçük kasabalara kadar sinema salonları bulunmaktadır (Maciel, 1990:
393). Meksika sineması sadece Latin Amerika toplumu için değil aynı zamanda
62
ABD’de yaşayan Latin Amerikalılar üzerinde de etkili olmasından dolayı pazar alanı
en geniş olan sinemalardan birisidir.
1940’larda melodramlar çevresinde toparlanmaya başlayan Latin Amerika
sineması 1950’lerde yeni bir görünüm yakalamaya başlamıştır. Avrupa’da eğitim
almış ve özellikle talyan yeni gerçekçiliğinden etkilenmiş genç kuşak sinemacılar
ülkelerine dönmeye başlamıştır. Bu kuşak bir yandan belgesel filmler yaparken diğer
yandan, bütün Latin Amerika sinemasını bir araya getirmeye uğraşan çalışmalar içine
girilmiştir.
1950’lerde, on yıl sonra Latin Amerika sinemasında oluşacak muhalif sinema
hareketlerini haber veren gelişmeler olur ve bu hareketlerin ilk örnekleri görülmeye
başlanır. 1950’lerde üç büyük sinema ülkesinde üretim artar. 1950’ler boyunca her
birinde yılda 20 ila 90 film üretilir (Armes, 1987: 63). Bu yıllarda yapımcılıkta da
yeni atılımlar olmaya başlar. Bunların en önemlilerinden biri Brezilya’da 1949’da
kurulan Vera Cruz şirketidir. Büyük Hollywood stüdyoları biçiminde oluşturulan ve
Hollywood’a rakip olmaya çalışan bu şirket (Elena, Lopes, 2003: 3), büyük
yapımlara soyunur ve bunun sonucunda Eşkıya’yı (O Cangaceiro, Lima Barreto,
Brezilya, 1953) yapar. Eşkıya, Brezilya sinemasına uluslararası alanda ilk önemli
ödüllerinden birini kazandırır
7
(Viejo, 2003: 64) ve gişe başarısı da beklenenin
üzerinde olur. Ama Vera Cruz başka önemli filmler yapamaz ve bir süre sonra iflas
eder. Vera Cruz’un temel amacı, uluslararası kalitede filmler yapmak ve aynı
zamanda ulusal konularla ilgilenmektir (Viejo, 2003: 65). Bunun sonucunda 18 film
7
Cannes Film Festivali’nde 1953’de ödül kazanmıştır.
63
ve belgeseller yapabilmiş ama Eşkıya’dan başka sanatsal ve ticari açıdan başarılı film
üretememiştir. Vera Cruz’a getirilen eleştirilerin başında ise, Brezilya’nın
problemleriyle ilgilenmediği yer almaktadır (San Miguel, 2003: 71).
1960 öncesinde Latin Amerikan sineması üç merkezden idare edilen ve
üretilen bir konumdadır. Arjantin, Brezilya ve Meksika’da üretim yoğunlaşmakta ve
bütün bölgeye yayılmaktadır. Bu ülkelerde sinemanın gelişmesinde ekonomik
büyüklüklerinin ve devlet desteğinin etkisi olurken, sinema genel olarak popüler
türler yaratmış ve onların etrafında şekillenmiştir. Popüler alanın dışındaysa,
Fernandez, Nillsson ve Bunuel gibi yönetmenler sanat sinemasının temsilcileri olarak
Latin Amerika ve dünya sinemasında yerlerini almaktadır. Bu yönetmenlerin
Avrupa’daki önemli festivallerde aldıkları ödüllerle Latin Amerika sineması kendini
yurtdışında tanıtmıştır. Bu ödüller prestijli filmlerin önünü açarken, bir yandan da,
Avrupa’dakine benzer şekilde sinemacılar, halktan uzaklaşır ve bir auteur-ulus
yabancılaşması başlar (D’Lugo, 2003: 107). Popüler alan da Latin Amerika
gerçeğinden uzaklaşmaya başlamıştır. 1960 öncesi Latin Amerika sinemasında bu
coğrafyaya ait hiçbir şey olmadığı, sanat sinemasının halktan uzaklaştığı, popüler
sinemanın da Hollywood’un şubesi gibi olduğu bu döneme ilişkin eleştirilerdir
(Burns, 1973: 570).
1950’lerde itibaren Üçüncü Dünya’da, Leopoldo Torre Nillsson gibi, sosyal
sorunlardan yola çıkan ancak politik olmayan yönetmenler alternatif üretmemiştir
(Armes, 1987: 79). Latin Amerika’da sinemanın politikleşmesi 1960’larda olacaktır.
1950’lerin ortalarından itibaren Fernando Birri, ‘keşif sineması’ dediği, “gerçek
Dostları ilə paylaş: |