Rus edebiyatinda semboliZM



Yüklə 217,17 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix21.07.2018
ölçüsü217,17 Kb.
#57594


RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 

Doç. Dr. Tüten  Ö Z K A Y A 

Sembolizm (simgecilik), gerçekçiliğe tepki olarak 1885 yılına doğru 

Fransa'da ortaya çıkan bir şiir, edebiyat ve sanat akımıdır. C. Baudelaire 

(1821-1867) Correspondances başlıklı şiirinde, dünyanın "semboller orma­

n ı " olduğunu ifade ederek sembolizmin prensiplerini belirledi. P. Verlain 

(1844-1896), A. Rimbaud (1854-1891) ve S. Mallarme (1842-1898) sem­

bolizmi hazırlayan Fransız şairleridir. Fransa'da yaklaşık 1902 yılına 

kadar süren sembolist hareket, 1890 yılında yaratıcı gücünün doruğuna 

ulaşmıştır. Esasen, sembolist şiir, 1880 yılına doğru Fransa'da yayıl­

maya başlayan idealist felsefenin etkisinde kalmıştır, bu nedenle sem­

bolizm prensip itibarıyla idealizmi benimsemiştir. 

Muazzam bir kültür ve sanat akımı olan Rus sembolizmi, 1893 yı­

lından, yaklaşık olarak, 1909 yılına kadar etkisini devam ettirmiştir. Mos­

kova Sanat Tiyatrosu, Maeterlinck, Andreev, Hamsun, Hauptmann'ın 

sembolik oyunlarını sergilemeye başladı. Resimde, Bakst ve Vrûbel, 

müzikte Scriabin, Strayinsky ve Prokofiev sembolist eserler meydana 

getirdiler. Edebiyatta "dekadent" adı verilen sembolistlerin  i l k kuşağı, 

eserlerini Baudelaire'nin, F. Nietzsche ve E.A. Poe'nun etkisi altında 

yazmaya başladdar. Ancak, bir süre sonra sembolistler bu yeni akımı 

"Ruslaştırdılar". Rus sembolistlerinin liderlerinden olan  V . î . Ivanov' 

un ifadesine göre, "Rus sembolizmi sadece bir sanat olamadı ve olmak 

da istemedi". Rus sembolizmi bir dünya görüşü, felsefe, daha doğrusu 

metafizik olmayı amaçladı. Verlaine ve Mallarme, özellikle yeni şiirsel 

ifade biçimlerini geliştirmekle uğraşırken, Rus sembolistleri devrin fel­

sefî, sosyal ve  k ü l t ü r meseleleriyle ilgilendiler. Rusya'da sembolist 

yazarlar, birinci ve ikinci kuşak olmak üzere  i k i gruba ayrılır. Birinci 

kuşağın önemli sembolistleri, D.S. Merejkovskiy (1865—1941),  V . Y . 

Bryusov (1873—1924);  K . D . Bal'mont (1867—1943),  Z . N . Gippius 

(1867—1945), F. Sologub (1863—1927); ikinci kuşağın önde gelen sem­

bolistleri ise, î. Annenskiy (1856—1909),  V . î . îvanov (1866—1949), 

A. Behy (1880—1934) ve  A . A . Blok (1880—1921)'dur. 




412 

TÜTEN ÖZKAYA 

Rus sembolizminin kuramcısı olan Bryusov tarafından Rus Sembo­

listleri adı altında yayınlanan üç ince kitapta bu yeni akım  i l k kez ola­

rak ilân edildi. Rus Sembolistlerinin  i l k fasikülünde yer alan "Yayıncının 

Notları"nda Bryusov, sembolizmin amacının, imajların yanı sıra, okur­

da hipnotizma sayesinde belli bir ruh hali yaratmak olduğunu ifade etti. 

i k i n c i fasikülde yer alan "Giriş"te, Bryusov bu düşünceyi geliştirerek, 

kinayeli şiir olarak adlandmlan sembolist şiirin amacının nesnel tasvir 

değil de, "hipnotizma" olduğunu ifade etti. Bu görüşün ardında, nesnel 

esaslar ve mantık üzerine değil de, sezginin hâkimiyeti üzerine kurulan 

sembolik idrak kuramının  i l k belirtileri fark edilmektedir. Sembolistler 

sanatsal sözleri ve şiiri, "başka dünyalarla" temas kurma vasıtası olarak 

algılamaktadırlar. Sanat Hakkında adlı broşüründe Bryusov, sanatın 

amacının, sanatçının eşsiz olan ruhunu ortaya çıkarniak ve onun 

ruhunun gizli özünü ifade etmek olduğunu yazar. Bryusov Sırların 

Kaynağı başlıklı yazısında, sanatın, dünyanın akılcı olmayan vasıta­

larla idraki olduğunu ifade eder. Sanat eseri ebediyete ve ezeliyete yari 

açılmış kapılardır. Dış duyularımızın verdiği bilgilere dayanarak 

yapılan bir inceleme, bize sadece yaklaşık bir bilgi verir, zira idrakimiz 

bizi aldatır. Semboller, ideal bir gerçeğin belirtileridir. Biz bu dünyada 

-A.A. Fet'in deyimiyle- "mavi bir hapishaneye" kapatılmış değiliz. Ora­

dan özgürlüğe çıkış noktaları, yani ışıklar vardır. Bu ışıklar, dünya olay­

larının daha derinine, özüne nüfuz eden ve bu olayların değişik biçim­

lerde idrakine imkân veren vecit ve duyuları aşan sezgi anlarıdır. Sana­

t ı n gerçek işlevi, düşüncenin ilham ışığıyla aniden aydınlandığı anları 

tespit etmektir. Sanatçının kendi karanlık, gizli duygularını bizzat ken­

disi anlama girişiminde bulunduğu an sanat başlar. Bu girişimin bulun­

madığı yerde, sanatsal yaratıcılık olamaz. Sanat sadece sınırın öte tara­

fına geçme cesaretindedir, yani idrak edilenin sınırlarını aşmadadır. A. 

Belıy'e göre ise, sanatın içeriği- düşüncenin idrakidir. Musiki düşünce­

ler önemli sembollerdir. Ruhun derinliklerinin, bilincin yüzeyine yak­

laşmasını" en çok müzikte görürüz. Müzik ideal bir biçimde sembolü ifa­

de eder. Bu nedenle sembol daima müzikaldir. Sembolden müzik fışkırır. 

Müzik bilinci aşar. Sembol ruhun müziğini uyandırır. Müzikte sihir var­

dır. Müzik, ebediyet ve ezeliyetin sihirli sırlarının bize döküldüğü 

ve sihrin fışkırdığı bir penceredir. Semboller ve sembolizm hakkın­

daki düşüncelerini anlatan  V . İ . İvanov, şiirin ve şairin rolünü mistik-

dindar olarak yorumlamaktadır. Ona göre, şair mistik ilhamların bir 

habercisi ve Tann'nın elçisidir. Şair daima dindardır, zira daima şairdir. 

Gerçek bir şairin görevi, yaşamın dindar bir düzenleyicisi, ilâhî ger­

çeğin yorumcusu ve pekiştiricisi olmaktır. Şair yaşamın sırrını gören 




RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 

413 


ve yaratandır. Rus sembolistleri tarafından ifade edilen bu görüş­

lere dayanarak, sembolizmin materyalizme açıkça karşı olduğu ortaya 

çıkmaktadır. Sembolistler, materyalizme karşıt olarak, dini-mistik bir 

dünya görüşünü benimsediler. Sembolistlerin materyalizmi reddederek, 

onu gerçekçi sanat ile ilişkili görmeleri doğaldı. Sembolistler gerçeğe, 

dış görünüşler ve iç ideal özlerin dünyası olmak üzere  i k i  t ü r l ü bakıyor­

lardı. Bununla ilgili olarak, sembolistler, dış olayları kapsayan mantıkî 

idrak ve dünyanın manevî özünü kavrayan sezgisel idrak olmak üzere 

i k i idrak yolu tespit ettiler. Sezgisel idrak yöntemini, sadece en yüce 

değil, aynı zamanda, "başka dünyalar." yaratmaya izin veren biricik 

aktif yöntem olarak kabul ettiler. Sembolistler şiiri, sezgisel idrakin 

kaynağı, sembolü ise, bu idraki gerçekleştirme aracı olarak gördüler. 

Sembolistler şairi, en yüce gerçeği sezen bir kimse, seçkin bir insan ve 

"sihirbaz", "sırların kaynaklarım" bilen bir kişi olarak kabul ettiler. 

Sembolizmde güzellik ve bireycilik önem verilen hususlardır (Br-

yusov, "kendime olan tertemiz inancımdan başka hiç bir yükümlülüğüm 

y o k t u r " diye yazar). Sembolizmde ses imkânları ve imajlar (imgeler) 

dünyası zengindir, konular çarpıcıdır. Sembolistlere göre, şiir gerçeği de­

ğil, gerçeğin insanda bıraktığı etkileri anlatmalıdır. SemboHzmde şiirsel 

güzellik, anlamm kapalı oluşunda aranır. Rus şiirinde sembolizmin or­

taya çıkmasıyla birlikte şiir kuramına, özellikle şiir yazma sanatına karşı 

büyük bir ilgi doğmuştur. Bunun bir sonucu olarak, Rusya'da şiir yaz­

ma sanatının düzeyinde, dikkati çekecek derecede bir yükselme kay* 

dedilmiştir. Ondokuzuncu yüzyılın ortasından itibaren, düz yazının 

hâkimiyeti nedeniyle, geri plâna itilmiş olan şiir, sembolizmin ortaya 

çıkmasıyla birlikte, görkemli bir biçimde yeniden ön plâna geçmiştir. 

Sembolist şairin yaratıcılık dünyası, "gündüz" dünyası ve bizi 

korkutmakla birlikte, (en gizli ve en derin özümüz olduğundan bize) 

aynı zamanda çekici gelen "gece" dünyası olmak üzere ikiye ayrılmış­

tır. Duyularla algılanan ve duyuların ötesindeki dünya gibi, sembolik 

gece ve gündüz ikiliğine Novalis'de de rastlıyoruz.  F . l . Tyutçev de, 

Novalis gibi, insanı "ilâhî-evrensel yaşama" doğrudan bağlayan "gece" 

dünyasında daha özgürce nefes alır. 

K . D . Bal'mont, Sembolik Şiir Hakkında ilk Bilgiler adlı makale­

sinde, gerçekçilerin daima sıradan gözlemciler, sembolistlerin ise daima 

düşünürler olduğunu vurgular. Gerçekçiler, gerisinde hiç bir şey görmedik­

leri somut yaşamla uğraşırlarken, gerçek yaşama sırt çevirmiş olan sem­

bolistler, onda sadece kendi rüyalarını görürler; yaşama pencereden 




4*14 

TÜTEN ÖZKAYA 

bakarlar. Gerçekçiler henüz maddenin kölesiyken, sembolistler idealizm 

alanına adım atmışlardır. Duygu ve düşüncelerin zarif bir tarzda ifade 

edilmesi, sembolist şiirin karakteristik bir özelliğini oluşturmaktadır, 

Sembolik şiir,  i k i içeriğin, yani gizli ve soyut olan ile gözle görülen gü­

zelliğin organik bir biçimde birbirine karışıp kaynaştığı bir şiirdir. 

Sembolistlerin dilinde, pek çok romantikle ortak olan bir özellik, 

yani dikkati çekecek, derecede büyük bir anlatım yetersizliği ve eksik­

liği, sözcük kısırhğı ve kıtlığı göze çarpar.  D i l , şairin kendine özgü tuhaf 

ve canlı olan hayallerini ifade etmek için pek yeterli değildir, zira dil 

biçimsiz ve kabadır. Sembolistler, Tyutçev'in "kelimelerle ifade edilen 

düşünce yalandır", Lermontov'un "Ruhu anlatmak mümkün  m ü ? " ve 

Fet'in  " A h , keşke kelime olmadan ruhu anlatmak mümkün olabilseydi" 

gibi sözlerinden alıntılar yaptılar. Sembolistler, yalan ve gerçek, ölü-

renksiz ve canlı-renkli, kavram ve sembol olan kelime, düz yazı ve şiire 

özgü, alelade ye sihirli olmak üzere  i k i ayrı  t i p kelime belirlediler. Sem­

bolizm ruhsal bakımdan ikinci bir görüş olarak tanımlandığından, ruh­

sal yaşantıyı ifade edebilmek için başka bir dile ihtiyaç duymuştur. 

B u nedenle sembolistlerin dili, esasen, alışılmış olan mantıkî dilden ay­

rı olan özel bir dildir. Sembolistler kelimenin sihirli rolünü yeni bir te­

melde yeniden canlandırma girişiminde bulundular. Kelimeyi canlan­

dırmak şairin görevidir. Sembolik dil halka yabancıdır ve sadece ken­

disini şiirin gizemine kaptırmış ve ruhen ona yakın olan dar ve seçkin bir 

çevre tarafından anlaşılabilmektedir. O halde, sembolizmin sembolist 

okurlara ihtiyacı vardır, zira sembolist okur olmadan, sembolist şair 

de var olamaz. 

Sembolistlerin şiir sanatı için önemli olan sembol,  V . İ . İvanov'a 

göre, kelimenin içinde bir kelimedir, yani kelimenin genel olarak kabul 

edilmiş olan anlamları, değişik bir anlamın gizli etkisini de bünyesinde 

taşır. Dış, yani ampirik dünyayı yansıtan anlam sisteminin gerisinde, 

anlaşılması güç olan bir şey gizlidir. Sembol bir yankıdır, kinayedir, 

işarettir, telkindir, gizli bir anlamın yerine geçen bir şeydir ve okuru 

bu gizli düşünceye götüren bir kılavuzdur. Sembol, dış dünya ile gizli 

dünyanın "buluştuğu", ya da bu dünyaların arasında bir yerde bulunur. 

Sembol çok sayıda anlama sahiptir ve mantıksızdır.  V . İ . İvanov, 

sembolün alegoriden uzak olduğunu göstermekle kalmamış, onun her 

t ü r l ü mecaz ve ifadeyi güçlendiren deyimlerle karıştırılmasına da karşı 

çıkmıştır. "Şarkıyı ve yankıyı işiten" kimse sembolik şiiri anlar. Yer yü­

zünde söylenen şarkı ruhta başka bir şarkıyı uyandırır.  " K i m bu şarkıyı 




RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 415 

işitirse, o bahtiyardır".  V . İ . İvanov AVpiyskiy rog (Alp Dağlarının 



Kavalı) adlı şiirinde bu düşünceyi şöyle dile getirir: 

"O dâhi! bu çobanın kavalı gibi, 

Yüreklerde başka bir şarkıyı uyandırmak için 

Sen dünyevî şarkılar söylemelisin. 

K i m bu şarkıyı işitirse o bahtiyardır". 

Dağların ardından ise yankı duyulur: 

"Doğa-yankı yapmak amacıyla çalınan 

Bu çobanın kavalı gibi bir semboldür. 

Yankı ise, Tanrı'dır. 

Şarkıyı ve yankıyı duyan kimse ise bahtiyardır". 

A. Belıy, bizzat dilin sahip olduğu tasvir gücü sayesinde, yaratıcı sürecin 

sembollerle ifade edilebileceğini ifade eder.  Ü n l ü Rus dil bilgini A.Potebnya' 

nın bu husustaki düşünceleri ilginçtir: "Kelimede biz, dış biçimi, yani 

sesi ve anlamı, iç biçimi, ya da kelimenin en yakın etimolojik anlamını, 

anlamın ifade tarzım ayırt ederiz. Sanat-sanatçınm dilidir ve insanın bir 

başkasına kendi düşüncelerini anlatması imkânsızdır. Ancak, sanat ese­

rinde ifade edilmesi mümkün olmayan bir düşüncenin, sadece öz anla­

mını başka bir kişide uyandırmak mümkündür. Bu nedenle sanat ese­

rinin içeriği artık sadece sanatçıda değil, onu algılayan kişide de gelişir. 

Sanatçının meziyeti, imajını belirli ölçüde esnek olarak ifâde etmesin­

dedir ve iç biçimin çok çeşitli anlamlar uyandırma gücündedir. Kelime, 

sadece düşünceyi uyandırma görevini yaptığı ölçüde, bu düşünceyi ifade 

edebilir. İç biçim, ruhta bulunan kavramları değiştirir ve mükemmelleş-

t i r i r " . Görüldüğü gibi, sembolistler Potebnya'nın geliştirdiği iç biçim öğ­

retisini benimsemişlerdir. İç biçimden, kelimenin ses biçimiyle anlamı, 

kelimenin biçimi ile anlamı arasındaki ilişki, başka bir deyişle, "ima edi­

lenden" anlam-kavram geliştirme, oluşturma usulü anlaşılmaktadır.  D i l 

bizzat şiir demektir, ancak şiirde kelimeler -anlam uyandıran somut 

imajlardır, düz yazıda ise kelimeler sadece anlamların biçimleridir. 

Rus sembolistleri düz yazı türünde roman, öykü, oyun yazmakla 

birlikte, onlarm en tipik janrı, lirik şiirdi. Sembolistlerin dili, çoğunluk­

la, lirik dile özgü yapısal özellikler taşır. Sembolist şiirin başka tipik 

bir özelliği ise, kendine özgü monotonluğudur. Sembolist şiirde, güldürü 

ve hiciv unsurlaıına ve hatta ince alaya (ironiye) veya esprili bir şaka­

ya bile seyrek olarak rastlanır. Sembolist şiirin üslûbundaki ses tonu, 



416 TÜTEN ÖZKAYA 

okuru, kaba ve kısır gerçeklikten mümkün olduğunca uzaklara, hayal 

dünyasına, âyin dilinin duyulduğu  " f i l dişi kuleye" götürür. Dinî 

amaçla kullanılan dilin tonu, konuşma ve edebiyat dilinden mümkün 

olduğunca uzak olan bir dilin fonetik ve semantik yapısal özelliklerini 

taşır.  Z . N . Gippius'un Nadpıs'na knige (Kitabın Üzerindeki Yazı) adlı 

kısa şiirindeki şu dizeleri,  t ü m sembolistlerin şiirine bir epigraf olarak 

koyabiliriz: 

"Ben-esrarengiz ve fevkalâde 

Rüyalarımın esiriyim... 

Ancak, konuşmak için 

Bu dünyaya özgü kelimeler bilmiyorum..." 

Sembolistler ürik mektup türünü, kendilerine özgü bir biçimde can­

landırdılar ve şiirlerine Lâtince başlıklar koydular. Lâtince herkesçe 

anlaşılmadığından ya da az anlaşılır olduğundan, onun bilinmeyen fo­

netik görüntüsü, özel bir musiki gücüne sahiptir. Çok sayıda Lâtince 

epigrafin işlevi ancak böyle açıklanabilir. 

Rus sembolizmi bir yöntem olarak,  i l k kez Tyutçev'in şiirlerinde 

ortaya çıkmıştır. Onun Silentium ve Fontan (Havuz) adlı şiirleri bu 

akımın  t i p i k örnekleridir. Aslında sembolist unsurlara, bu akımın or­

taya çıkmasından çok daha önce, örneğin, A.S. Puşkin'in Ançar ve 

Tri klyuça (Üç Anahtar) adlı şiirlerinde ve M.  Y u . Lermontov'un Tri 

paVmı (Üç Palmiye) adlı şiirinde rastlıyoruz. 

Ondokuzuncu yüzyılda, birbirine karşıt  i k i edebiyat akımının aynı 

zamanda mevcut olduğunu, C. Dickens ile E.A. Poe'nun, H. Balzac 

ve G. Flaubert ile C. Baudelaire'in, L. Tolstoy ile H. îbsen'in yan yana 

yaşadığını görmekteyiz. Bununla birlikte, 19. yüzyda yaklaştıkça, sem­

bolist şairlerin seslerinin ve idealist duygularının daha ısrarlı bir biçimde 

duyulduğunu ve duygu ve düşünceleri daha ince ve zarif bir biçimde 

İfade etme tarzına olan ihtiyacın daha hissedilir bir hale geldiğini ka­

bul etmemek imkânsızdır. J.W. Goethe, edebiyatta ortaya çıkan bu 

yeni akımı, "şiir biçiminde yazılmış olan eser, akıl ile ölçülemediği ve 

kavrariamadığı ölçüde daha güzeldir" sözleriyle formüle etmiştir. Böyle­

ce, 19. yüzyılın en büyük natüralist yazarı olan Goethe, şiirin sembo­

l i k , olması gerektiğine işaret etmiştir. 

"Kelimelerle ifade edilen düşünce-yalandır". Sanat eserinde, söylen­

meyen ve sembolün güzelliğinden kaynaklanarak yayılan duygu, ru­

humuza, kelimelerle ifade edilen duygulara kıyasla çok daha güçlü bir 




RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 

417 


etki yapar. Sembolün ne denli büyük bir önem taşıdığını göstermek 

için, İbsen'in Bir Bebek Evi (Nora) adlı eserinden  t i p i k bir ayrıntı­

yı örnek olarak verebiliriz. Oyunun ikinci perdesinde, Nora ve Rank 

arasında geçen ve  t ü m oyun için önemli olan bir konuşma sırasında, 

hizmetçi elinde bir lâmbayla odaya girer ve onu masanın üzerine bı­

rakarak dışarı çıkar. Aydınlanmış olan odada konuşmanın tonu ve 

seyri derhal değişir, zira ışık, kahramanların iç dünyasını etkilemiş­

t i r . Görüldüğü gibi, realist bir ayrıntının altında sanatsal bir sembol 

gizlidir. A.P. Çehov, İbsen ve Flaubert'in eserlerinde, kelimelerle ifa­

de edilen duyguların yanı sıra, daha derinlerde gizlenmiş olan başka 

bir duygunun, başka bir akımın varlığını gayri ihtiyarî olarak sezeriz. 

Edebiyat eserlerinde karakterler de sembol olabilir. Örneğin, Don 

Kişot, kendi hayaline saf ve fedakâr bir biçimde sâdık olan insanın sem­

bolüdür, Hamlet ise, yaşamın acı verecek derecede karmaşık olan mese­

lelerini anlamak isteyen bir insanın sembolüdür. Goethe'ye göre, bu gibi 

sembolik karakterlerin idesini hiç bir kelimeyle ifade etmek mümkün de­

ğildir, zira kelimeler düşünceyi sadece belirler ve sınırlar, semboller ise, 

düşüncenin sonsuz olan yönünü ifade eder. Baudelaire ve Poe, güzelliğin 

biraz şaşırtıcı, beklenmedik ve nadir olmak zorunda olduğunu vurgu­

ladılar. Fransız eleştirmenler bu özelliği, az ya da çok doğru olarak em­

presyonizm olarak adlandırmışlardır. Sembolistler, yeni, henüz keşfedil­

memiş olan duygular dünyasına özlem duymuşlardır. Denenmemiş ola­

na karşı doyumsuzluk, belli belirsiz nüansları ve duygularımızda muğlak 

ve bilinçsiz olanı izlemek-ideal şiirin tipik özellikleridir. Mistik içerik, 

semboller ve güçlü bir sanatsal  e t k i y e n i sanatın başlıca unsurlarını oluş­

turur. Tolstoy, İ.S. Turgenev,  F . M . Dostoevskiy,  İ . A . Gonçarov, ideal 

şiirin bu üç unsurunu eşsiz bir güçle ve mükemmel bir şekilde tasvir et­

mişlerdir. Turgenev yalnızca kendisinin erişebildiği yarı fantastik bir 

dünyanın hâkimidir. Fantastiğe karşı olan eğiliminin ne denli güçlü oldu­

ğunu, onun sosyal içerikli büyük romanlarındaki kadın tiplerinde görmek 

mümkündür. Böylesine ideal genç kız ve kadınlara, başka yazarların 

eserlerinde pek sık rastlanmaz. Turgenev doğaya bir çocuk gözüyle bak­

mayı becerebilen ve dilin sırlarına vakıf olan bir yazardı. Doğayı tasvir 

ederken, her zaman en alelade Rusça kelimelerden oluşan tabirler kulla­

nırdı. Ancak, bu tabirler birden değişikliğe uğrar, sanki  i l k kez ifade edil­

miş gibi, yepyeni bir görünüm arz eder ve ruhumuzu beklenmedik bir 

biçimde etkilerdi. Turgenev, Rus empresyonizminin büyük bir ustasıdır. 

Gonçarov kendisini, hep salt gerçekçi bir yazar olarak görmüştür. Ancak, 

o,  t ü m yazarlar içinde, N.V. Gogol ile birlikte, en çok sembolist yeteneğe 

sahip olan bir yazardır. Onun her eseri, ardında ilham  y ü k l ü bir düşün-




418 

TÜTEN ÖZKAYA 

cenin gizlendiği imajlar sistemidir. Gonçarov'da karakterler, okura ebe­

dî olanı göstermek için, yazara gerekli olan sadece bir dizi semboldür. 

Gonçarov bir eleştiri yazısında Obrıv (Uçurum) adlı romanındaki bü­

yük annenin, canlı bir karakter olmasının yanı sıra, Rusya'nın bir sem­

bolü olduğunu yazar. Turgenev ve Gonçarov realizm döneminde, bilinç­

siz bir biçimde ve karşı konulamaz bir iç güdüyle yeni bir biçim arayıp 

bulmuşlardır. Dostoevskiy ve Tolstoy ise, eserlerindeki mistik içerik 

nedeniyle sembolist unsurları benimseyen yazarlar grubuna girmektedir. 

Çehov'un kahramanları düşünce ve duygularını ifade etmek için gerekli 

kelimeleri bulamazlar. Bu nedenle, Çehov, duygu ve düşünceleri, 

kelimelerden daha güçlü ve etkili bir biçimde ifade etmek için, başka 

yollar aramak zorunluluğunu duymuştur. Çehov oyunlarında ses tonu­

na, çeşitli seslere (gece bekçisinin vuruşuna, saat sesine,' gitar ve aker-

deon sesine, v.s.), özel anlam ifade eden nesnelere (Martımda sembolik 

martıya ya da Üç Kıskardeş

,

de Nataşa'nın pembe elbisesinin üzerin­

deki yeşil kemere), kahramanların konuşmadan sessiz kaldıkları sah­

nelere, kullandıkları dile ve cümlelerin yapısına büyük önem vermiştir. 

Çehov, oyunlarında kelimelerle ifade edemediği duyguları bu yollara 

başvurarak seyirciye aktarmaya çalışmıştır. Tolstoy'un belirttiği gibi, 

Çehov'un öyküleri ve oyunları edebî empresyonizmin özelliklerini taşı­

maktadır. Çehov, yeni idealizmin yolunda Turgenev'in sadık bir izleyi-

cisidir, yani empresyonist bir yazardır. Onun eserlerinde, genel tasvi­

r i n belirsizliğine karşılık, değersiz ve önemsiz ayrıntıların çarpıcı bir 

biçimde vurgulandığı görülmektedir. Üslûbu bakımından Çehov'a çok 

yakın olan  V . M . Garşin topu topu 20 kadar öykü yazmıştır. Cüretli bir 

yenilikçi olan Garşin bu öykülerinde eşi görülmemiş, fevkalâde kısa olan 

şaşırtıcı bir  d i l yaratmıştır. Çetıre dnya (Dört Gün) adlı  i l k öyküsünde, 

bizzat tanığı olduğu savaşın saçmalığı ve çirkinliği karşısında benli­

ğini kaplayan dehşet duygusunu ifade etmeye çalışmıştır. Ancak, bunu 

yaparken gereksiz kelimelerden, psikolojik motiflerden, karakterlerin ve 

ortamın tasvirinden özenle kaçınmıştır. Garşin öyküsünde çok az şey 

verir, ancak verdiği her şey okurun ruhunda çok büyük bir etki yapar 

ve derin bir iz bırakır. Savaş alanında biri ölü Türk askeri, diğeri ise 

yaralı Rus askeri olmak üzere  i k i kişi yatmaktadır. Burada  i k i sembol, 

yani birisi ölü diğeri ise canlı olan  i k i insan, cellât ve kurbanı, insan ve 

savaş önemlidir. Üzerinde parlak düğmeli asker üniforması bulunan ve 

yakıcı güneş altında çürümeye başlayan Türk askerinin ceseti, gide­

rek savaşın  t ü m dehşet ve çirkinliğinin bir sembolü haline gelir. 




RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 419 

Sembolistlerin öncüllerinden  b i r i  o l a r a k  k a b u l edilen  v e genellikle 

m e t a f i z i k  v e felsefî  k o n u l a r l a uğraşan  A .  F e t ' i n (1820—1892),  t e k n i ğ i 

b a k ı m ı n d a n  ö n e m l i  o l a n kısa  l i r i k l e r i n d e , 19.  y ü z y ı l şiirinde görülmemiş 

olan  b i r  a h e n k l i l i k  v a r d ı r .  Ş i i r i müziğe  y a k l a ş t ı r m a girişimlerinde  b u l u ­

n a n  F e t ' i n şiirleri, genellikle doğa  v e aşk üzerinedir.  N .  M i n s k i y 

(1856—1937) bir düşünce şairidir. Pri svete sovestî (Vicdanın Işığında) 

adlı kitabında bizzat kendisinin yarattığı ve "Meonizm" adını verdiği 

idealist öğretiyi açıklamaktadır. K. Sluçevskiy'in (1837—1904) felsefî 

şiirleri,  i y i l i k ve kötülük, yaşam ve ölüm üzerinedir.  K . M . Fofanov 

(1862—1911), dünyanın ilâhî sırrına yönelen ve sadece onu terennüm 

eden bir şairdir. O, her nesne ve olayı, dünyanın ilâhî sırrının gizlendiği 

canlı bir sembol olarak görür. V.S. Solov'yöv (1853—1900), ünlü sembo­

list şair A.A. Blok'un erken dönem şiirlerini güçlü bir biçimde etkilemiş 

olan tanınmış bir ilahiyat bilgini ve Rusya'nın en önemli bir filozofuy­

du. İlâhî Hikmet, şiirlerinin vazgeçilmez konularından  b i r i n i oluştu­

rurdu. Döneminin en  i y i mistik şairi olan Solov'yÖv'un şiirlerinde ifa­

de «dilen mistik düşünceler, Rus sembolizminin gelişmesinde büyük 

bir etken olmuştur. 

Sembolistlerin öncüllerine kısaca değindikten sonra sembolist ya­

zarların birinci kuşağında yer alan yazarlardan söz etmek istiyorum. 

Yukarıda ifade edildiği gibi, bu kuşağa giren yazarlar Merejkovskiy, 

Bryusov, Bal'mont, Gippius ve Sologub'tur. Rus sembolizminin öncül­

lerinden olan Merejkovskiy 1893 yılında Çağdaş Rus Edebiyatının Gerile­



mesinin Nedenleri Ve Yeni Akımlar Hakkında adlı sembolist bildirisini 

yayınladı. Şnrlerinin yanı sıra, tarihî romanları ve Tolstoy ve Dostoevskiy 

(1901—1902) başlıklı eleştirel yazısıyla ün yapmıştır. 

Bryusov, Rus sembolizminin kurucusu ve ilk aşamasında, onun en 

önemli bir kuramcısı ve Moskova'lı sembolistlerin lideridir. Şiir yazma 

sanatında kuşağının en başarılı üstadıdır. O, ayrıca şairler ve şiir biçimleri 

üzerine çok sayıda denemeler yazmış olan yorulmak bilmez bir çevirmen­

dir. Bryusov klâsik konulara ilgi duyan Parnas tarzında bir biçim ustası­

dır. O, biçim ve içeriğin birbirinden ayrdmaz olduğuna inanmıştır. Gençlik 

şnrlerinin temel motifi, ampirik dünyanın reddedilmesi ve ideal dünyanın 

yaratılmasıdır. Hayalinde kurduğu ideal dünya onun ikinci dünyası ha­

line gelir. Ona göre, bu rüya ve fantezi dünyası, gerçek ve ampirik dün­

yadan daha önemlidir. Bryusov şiirlerinde, müzikten çok plâstik sanata, 

resme yönelmiştir. Monologdan oluşan baladları bir tablo gibi statiktir. 

" U r b a n " , yani şehir teması, onun  t ü m eserlerinde sürekli olarak işlenen 

bir temadır. Bryusov, kendisi hakkında pek çok şiir yazmıştır. Ya (Ben) 




420  T Ü T E N ÖZKAYA 

ve K samomu sebe (Kendime) başlıklı şiirleri Bryusov'a özgü birey­

cilik ve egoizm duygularından kaynaklanır. Entelektüel konularla 

ilgilenen Bryusov'un şiiri, örneğin, Bal'mont'un şiiriyle karşılaştırıldı­

ğında, Bal'mont'ta düşüncenin bulunmadığı, sadece müziğin işitildiği 

görülür. Sembolistlerin kelimeleri besaplı kullanmayı bilmemelerine ve 

kısa ve özlü üslûba pek meraklı olmamalarına rağmen, Bryusov eserle­

rinde, bu hususlara özel bir ilgi göstermiştir. O, soyut, yabancı kökenli, 

egzotik kelimeleri, örneğin, kilise Slav dilinden alınmış pek çok kelimeyi 

eserlerinde kullanırdı, zira sembolistler şiirlerinin, başkalarının anlayama­

yacağı bir şiir, tannlarm şiiri olmasını isterlerdi. Bryusov soyut, anlaşıl­

maz sıfatlar kullanılırdı. Bunun nedeni ise, etki ve duygusal algılamanın, 

sembolistler için, büyük önem taşımasıdır. Bryusov, "okur sezmek zorun­

dadır" diyen Mallarme'nin etkisinde kalmıştır. Sanat hakkında yazdığı 

bir broşürde, sanatçının amacının, kendi ruhunu anlamak ve ortaya koy­

mak olduğunu, sanatçının içten ve orijinal olması gerektiğini yazar. Ona 

göre, sanat eseri, sanatçının ruhudur. Bryusov, içinde pek çok istiarenin 

yer aldığı, düz yazı türünde Ognennıy angel (Ateş Meleği), ayrıca oyun­

lar ve öyküler yazmıştır. Stephanos adlı eseri onun yaratıcı gücünün 

doruk noktasını oluşturur. 

"Şiirin musikisinde  k i m benimle boy ölçüşebilir? Hiç kimse! Hiç 

kimse" diyen Balmont'un şiir dili esnek ve müzikaldir. Mısralarmın 

"enstrümantasypnu" bakımından, Bal'mont'un Poe ve Shelley ile ben­

zerliği dikkati çeker. O, Poe ve Shelley'in eserlerini ve diğer pek çok ya­

zarın eserlerini Rusça'ya çevirmiştir. Bal'mont'un tatlı, yumuşak, zarif 

ve içten şiirleri 19. yüzyılın  i l k yıllarında olağanüstü rağbet görmüştür. 

Şiirlerinde, konu ya da içeriğin hemen hemen hiç bulunmadığı söyle­

nebilir. Dilinde pek çok soyut kelime, istiare, sıfat ve tekrarlar var­

dır, bunun yanı sıra fullerin sayısı azdır. Bu özellikleri yüzünden, 

Bal'mont empresyonist bir şair olarak adlandırılır. Bal'mont doğa ile 

ilgili olarak panteist görüşü benimsemiştir. Bryusov gibi, o da şiirin­

de egzotik konulara ve unsurlara yer vermiştir. Bal'mont sone yaz­

mayı çok sevdiğinden, bu biçimde başarılı örnekler sergilemiştir. Pod 

severnom svode (Kuzeyin Gök Kubbesi Altında), Tişina (Sessizlik), 

Goryatşçiya zdaniya (Yanan Binalar), Budem kak solntse (Güneş Gibi 

Olalım) başlıklı şiir kitapları vardır. 

Gippius şair, oyun yazarı, romancı ve edebiyat eleştirmenidir.  B i ­

çim bakımından son derece basit olan şiiri, Bal'mont'un tersine olarak, 

erken dönem sembolistlerin entelektüel yönünü temsil eder. Şiirlerin-




RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM • 

421 


de, akıl ile kişisel lirizmin birbirine karışmış bir biçimde ifade edildiği 

görülür. 

Sologub  l i r i k şiir, fabl, masal, kısa öykü, roman ve oyunlar yazmıştır. 

Onun  l i r i k şiirleri, kesin ve açık olan ifade tarzı ve sadeliği bakımından 

mükemmeldir, ancak marazı olarak nitelenebilecek derecede kötümserdir. 

Olüm-şiirlerinin ana temasını oluşturur. Ölüm temasıyla ilişkili olarak, aşk 

ve rüya teması işleniri İnce, zarif ve ahenkli olan şiiri, yaşamın çirkinliği 

ve insanın bu yaşamdan hayal dünyasına kaçış arayışları üzerinedir. Bi­

reyci olan Sologub tek dünya ve tek gerçek olarak "ben"e inanır, dünyada 

"ben"den başka hiç bir şeyin bulunmadığını düşünür ve "ben"i büyük 

harflerle yazardı. Rusya hakkında yazılmış olan pek çok şiiri vardır. Ona 

göre, yalnızlık trajedi değil, özgürlüktür. Şiirlerinde mucize arzusu, kö­

tümserlik, can sıkıntısı, gayesizlik, yorgunluk, güçsüzlük gibi temalar 

işlenmiştir. Sologub, şiirde büyük bir yenilikçi değildi.  A r t ı k klâsik olan 



Melkiy bes (Küçük Şeytan) (1907) adlı romanı en ünlü kitabıdır. Bu  k i ­

tap, sembolistlerin eserlerinden çok, Dostoevskiy'in romanlarına yakın­

dır. Sade bir dille yazılmış olan romanda hem realist ve hem de sem­

bolist unsurlara rastlanır. 

Annenskiy, sembolist okulla, gevşek olmakla birlikte gerçek anlamda 

bağlantısı olan  l i r i k bir şairdi. O, çağrışım yaratan sembolistler grubuna 

girer. Bu gruba giren sembolist şair, somut bir nesneyi tanımlamadan ön­

ce bir dizi çağrışımlar yaratır. Bu çağrışımlar, nesnenin manevî anlamı­

nın açık ve seçik olarak anlaşılmasına yardımcı olur. Beklenmedik ve 

esrarengiz imajlar kullanarak okuru şaşırtmayı seven şair, empresyonist 

bir etki yapar. Annenskiy için sembol-bir mahpusun' baktığı hapishane 

penceresidir. Penceresinin sınırlı manzarasından yorularak bakışım 

yeniden koğuşun karanlığına çeviren mahpusta, ftmutsuzluk, keder, 

hüzün, hem kendine ve hem de bitişik koğuştaki arkadaşına karşı acı­

ma duygusu uyanır. Annenskiy'in estetiğinde "acıma" ve "dokunaklılık", 

"güzellikten" daha büyük bir önem taşır.  A n t i k oyunlar da yazan şair, 

Euripides'in  t ü m eserlerini Rusça'ya çevirmiştir. Annenskiy ölüm hak­

kında pek çok şiir yazmıştır. Bu şiirlerinde, geceyi ve özellikle gece 

yarısını ölümle özdeşleştirmiştir. Şair şiirlerinde çok sayıda sıfat, me­

caz ve soyut kelime kullanmıştır. 

Seçkin bir filolog ve tarihçi, şiir yazma sanatının mükemmel bir 

ustdsı olan  V . İ . İvanov, 1905—1911 yıllarında, Peterburg'lu sembolist­

lerin liderliğini yapmıştır. Hem şiir ve hem de düz yazı türünde yazdığı 

eserlerindeki üslubunun çok süslü ve görkemli olması yüzünden, eleştir-




422 

TÜTEN ÖZKAYA 

men L. Şestov tarafından kendisine "muhteşem Vyaçeslav" lâkabı ta­

kılmıştır. Şiirlerinin ilk cildi, 1903 yılında, Kormçie zvezdı (Kılavuz 



Yıldızlar) adı altında yayınlanmıştır. Borozdı i meji (Saban İzleri Ve 

Sınırlar) adlı makaleler kitabı ve Dostoevskiy adlı eleştirel yazısı, düz 

yazı türünde yazdığı önemli eserleri arasında yer alır. îvanov, Aeschylus, 

Dante, Novalis, Pindar, Byron ve Nietzsche ve diğer yazarların eser­

lerini Rusça'ya çevirmiştir. Üslûp bakımından görkemli ve arkaik olan 

şiirleri, Cor Ardens (1911) adlı kitabında toplanmıştır. Bu şiirlerinde 

sade dile, belirli bir ölçüde yaklaşma görülür. Dilini zenginleştirmeye 

ve bireyselleştirmeye çalışan Ivanov'un, son derece kendine özgü bir dile 

sahip olduğu dikkati çeker. Onun sözlüğünde, yeni ve eski dillerden alı­

nan kelimeler, çok eskimiş ve artık kullanımdan çıkmış olması nede­

niyle yeni bir kelimenin  t ü m tazeliğine sahip olan kelimeler bulunur. 

Cümle düzenini bozarak sentaksı karmaşık bir hale getirmesi, sıfatlan 

sürekli olarak ad, edat ve bağlaç anlamında kullanması onun eserlerini 

okumayı güçleştirmektedir. Ivanov'un şiirlerindeki  d i l statiktir. Bu 

dilde az sayıda fiil ve çok sayıda ad ve soyut kelime vardır. Şiirleri, 

genellikle, acı, aşk, ölüm ve yalnızlık üzerinedir. 

Takma adı  B . N . Bugaev olan A. Belıy, sembolist yazarlar arasında, 

en orijinal ve en etkili olanıdır. O bir şair, düşünür, eleştirmen, sanat 

kuramcısı ve bazen de ateşli bir fıkra yazarıdır. Belıy'in ilk şiirleri, satır­

larında bazen bir ya da  i k i kelimenin yer aldığı dört mısradan oluşurdu. 

Ölüm üzerine yazılmış olan  l i r i k şiirlerini kapsayan Uma (Vazo) adlı 

kitabında, bölük pörçük bir dilin ve yarım kafiyelerin kullanıldığı ve 

aynı kelimelerin sürekli olarak tekrarlandığı görülür. Belıy'in dili, içinde, 

çoğu zaman fiilin bulunmadığı kısa, genellikle  i k i veya tek heceli  i k i üç 

kelimeden oluşur. Onun dilinde yeni kelimelerin yanı sıra, gereksiz Slavca 

kelimelere de rastlanır. Belıy, müzikal dinamizme ve güçlü bir melodik 

özelliğe sahip olan dört Semfoni yazmıştır. Şiirlerinde leitmotiv'den yarar­

lanan şair, aynı -melodiyi dört semfonisinde de tekrarlamıştır. Belıy, şiiri 

bilimsel olarak inceleyen yazarlara öncülük etmiştir. Pepel (Kül) başlıklı 

kitabının leitmotiv'i, şehirde ve köyde duyulan karamsarlık duygusudur. 

Rusya, köyler şehirler, serseriler, delilik-bu kitaptaki şiirlerin konusunu 

oluşturur. Manzaralar empresyonist bir biçimde tasvir edilmiştir. Belıy 

şiirde değil de, düz yazı- türünde sembolizmin kurucusu olmuştur. O rit­

m i n ön plâna çıktığı bir düz yazı  t ü r ü yaratmıştır. Serebryanıy golup 

(Gümüş Güvercin) adlı romanında Rusya'dan manzaralar sergilenir. 

Bu eser, biçimi bakımından, Gogol'ün eserlerine benzer, ancak ses ön 

plândadır. Kotik Lefaeu'den başka Belıy Peterburg adlı bir roman yaz-



RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 

423 


mıştır. Bu romanda  r i t m büyük önem taşır. Belli kahramanlardan ve 

onlarla ilgili şeylerden söz edilirken belli sesler kullanılmıştır.  B u neden­

le Peterburg\m leitmotiv'i sestir denilebilir. Peterburg'un fantastik bir 

tablosunun verildiği romanda, bakış açısı daima değiştiğinden, kahra­

manı ve fonu ya da bunların birbiriyle olan ilişkisini belirlemek güçtür. 

Edebiyat tarihçilerinin Rus millî şairi olarak adlandırdıkları ÂA. 

Blok, sembolistlerin sonuncusu ve 20. yüzyılın tek ve en büyük şairidir. 

Sologub ve Bryusov'un şiirlerinden etkilenen Blok'un modern Rus şii­

rine, özellikle teknik bakımdan, etkisi çok büyüktür. Geleneksel vurgulu 

heceli şiir tipinin yanı sıra, hecelerin toplam sayısına bakılmadan, her sa­

tırda. belirli sayıda vurguya sahip olan şiir tipi, esasen Blok saye­

sinde Rus şiirine yerleşmiştir. TSeznakomka (Tanımadık Bir Kadın) 

(1905) adlı şiirinde Blok, restoranda karşılaştığı tanımadık bir ka­

dında, birden "semavî sevgilinin" hayalini görür. Dünya, mistik 

bir coşkunun doruğundan bakan şaire, hayalî, gerçek dışı, hayal 

oyunu ve belki de rüya gibi görünür. Daha sonra Blok'un şiirlerinde, 

mucize beklentisi, sonsuzu arama, günlük algılamanın dışına çıkma 

isteği gibi duyguların ifade edildiği görülür. Blok, "semavî sevgiliye" 

beslediği temiz aşktan vazgeçerek, dünyadaki sevgililere yönelir. 

Şair onlar sayesinde alelade yaşamın sınırları dışına çıkarak ilham 

dünyasına girmeye çalışır. Son şiirlerinde Blok, manevî bakımdan 

aşağılaştığmın, düştüğünün ve bir günahkâr olduğunun bilincindedir. 

İçine düştüğü çukurun derinliklerinden tekrar "semavî sevgiliye" 

çağrıda bulunur. Geçmişe duyulan nefret, geleceğe karşı ümitsizlik, o 

anda duyduğu keder ve can sıkıntısı gibi duygular, şaire yavaş yavaş 

hâkim olur. Blok mecazlar ve semboller şairidir. Onun şiirlerine-Tanrı, 

Aşk ve Rusya olmak üzere başlıca üç konu hâkim olmuştur. Aşk te­

ması Tanrı ile ilişkilidir. Rusya'nın sembolleri-önce bir nişanlı, sonra 

bir eş ya da annedir. Blok'un şiirlerinde şeytan, şehir ve çingene konuları 

da önemli bir yer tutar. 

Kısa süreli ve rahat bir gelişme döneminden sonra, Rus sembolizmine, 

yeni edebiyat akımları meydan okumaya başlamıştır. Sembolistlerin gide­

rek artan mistisizmi ve özellikle gerçeklerden çok, düşünce ve kavramları 

ifade etmek için imajlar kullanmaları, kendi aralarında bile tepkilerin doğ­

masına yol açmıştır. 1910 yılına gelindiğinde, sembolizm bir akım olarak, 

Rusya'da yaratıcı gücünün büyük bir kısmını artık kaybetmişti. Aynı yıl 

Gumilev, Ahmatova, Mandel'ştam dahil olmak üzere bir grup genç şair, 

Rus şiirine yeni bir yol çizme plânları yapmak üzere Apollon adlı derginin 

etrafında toplandılar. Sembolist şair M.A. Kuzmin'in Güzel Açıklık Hak-



424 

TÜTEN ÖZKAYA 



kında başlıklı makalesi, genç şairleri, doğruluğa, dilde kısa, özlü ve hesaplı 

olmaya ilgi göstermeye zorlamıştır. Böylece, sembolistlerin mistisizmine, 

belirsiz üslûbuna, övülen "müzik ruhuna" bir tepki olan bu program, 

akmeist okul tarafından, geliştirilerek sistemleştirilmiştir. 1912 yılında or­

taya çıkan akmeizm, Rus şiirinde 1917 yılına kadar etkili olmuştur. N.S. 

Gumilev ve S.M. Gorodetskiy (şiirde başarının doruk noktasını ifade 

eden) akmeist akıma öncülük etmek üzere 1912 yılında Şairler Birliği'ni 

kurdular. Akmeistler, sembolistlerin Correspondances doktrinini red­

dettiler ve müziğe karşı olan ilgilerini eleştirdiler. Onların şiir anlayışı, 

kelimeleri kendi doğru, mantıkî anlamında kullanmayı, kesin, açık ve 

somut imajları, canlı, kısa ve özlü bir üslûbu gerekli görüyordu. Sembo­

listlerin mistik romantizmine karşıt olarak, akmeistlerin şiiri gözle görü­

len dünya ile ilgileniyordu, zira "gezegenimiz olan dünya ses ve renkler­

le doludur". Akmeizm üç tane önemli şair üretmiştir: N.S. Gumilev, A. 

Ahmatova ve O.E. Mandel'ştam. Akmeizm, karşı çıktığı sembolizme ve 

fütürizme göre, daha kısa süre devam eden bir akımdır. 

Sembolizme karşı çok daha şiddetli ve belki de daha önemli bir sal­

dırı fütürist akım tarafından yapılmıştır. Akmeizmin yanı sıra, semboliz­

m i n enkazında yükselen fütürizm, 20. yüzyılda Rus şiirinde üçüncü önem­

li bir akımdır. Fütürizm, adını, 1909 yılında Fütürist Bildiri'yi yayınla­

yan Marinetti başkanlığındaki İtalyan grubundan almıştır. Marinetti'ye 

geçici olarak ilgi duymalarına rağmen, Rus fütüristlerinin, italyan akı­

mıyla ortak yönü azdır. Onun kökleri Rusya'dadır, hatta kökünün bir 

kısmının, fütürizmin şiddetle karşı çıktığı sembolizme kadar uzandığı söy­

lenebilir. V.V. Hlebnikov,  A . Y . Kruçonıh, V.V. Mayakovskiy ve  D . D . 

Burlyuk, 1912 yılında, Halkın Beğenisine Hakaret başlığı altında  i l k fütü­

rist bildiriyi yayınladılar. Fütürist programın başlıca üç amacı vardı: 

şiiri sembolistlerin metafiziksel soyutlamalarından kurtararak, çağdaş ya­

şamın endüstriyel ve siyasî gerçeklerini yansıtır bir hale getirmek (Ma-

yakovskiy'in ifadesine göre, yazarlardan "gök yüzünden yer yüzüne 

inmeleri rica ediliyordu"), geleneksel "güzel" olan her şeyi, çok eskimiş 

ve yıpranmış olan "şairane" imajları şiirden atmak ve kelimeleri, çok 

kullanılmış olan anlamlarından arındırarak, gerçek anlamda şairane et­

ki yapacak olan yeni bir şiir dili meydana getirmek. 



BİBLİYOGRAFYA 

Annenskiy,  I . , "Bal'mont-lirik", Kniga otrajeniy I, SPb, 1906, ss.  1 7 1 ^ 

213. 



RUS EDEBİYATINDA SEMBOLİZM 425 

Bal'moııt,  K . D . , "Elementarnıe slova o simvoliçeskoy poezii", Hres-



tomatiya, Trifonova veya Literaturnıe manifestı. Ot simvolisma 

k Oktyabr'yu. Munich (München), Fink Ferlang. 

Belıy, A., "Bal'nıont", Sbornik Lug Zelenıy. Johnson reprint. 

Blok, A.A., "O sovremennom sostoyanii russkogo simvolizma", Apollon, 

V I I I , 1910. 

Bryusov, V.Y., Dalekie i blizkie, Moskva, 1912. 

,  " K l y u ç i  t a y n " , Vesı, I, 1904. 

, "O 'reçi rabskoy'. V zaşçitu poezii", Apollon,  I X , 1910. 

Gofman, V., "Yazık simvolistov", Literaturnoe nasledstvo,  X X V I I -

X X V I I I , Moskva, 1937. 

Ivanov,  V . I . , "O poezii  İ . F . Annenskogo", Apollon,  I V , 1910. 

, "Zavetı Simvolizma", Apollon,  V I I I , 1910. 

Jirmunskiy, V., Poeziya A. Bloka, SPb, 1922. Ayrıca, Voprosı teorii 



literatun, Mouton reprint. 

Merejkovskiy,  D . , "O priçinah upadka i o novıh teçeniyah sovremennoy 



russkoy literaturı", SPb, 1893. 

Tınyanov, Yu., "Valeriy Bryusov", Arhaistı i novatorı, Fink Ferlang. 

Trifonov, N.A., Russkaya literatura XX veka (dorevolyutsionmy period), 

Moskva, 1966. 



Tsetlin, M.O.,  " K . D . Bal'mont", Novıy jurnal, V, 1943. 

Yüklə 217,17 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə