RUSYA’DA İLK DEKADAN GÖRÜŞLÜ OKUL:
RUS SEMBOLİZMİ
Dr. Sevinç ÜÇGÜL
E.Ü.Fen-Edebiyat Fakültesi,
sevinc@erciyes.edu.tr
ÖZET
Dekadanlıktan kimi zaman bir edebiyat
1
, kimi zaman bir ekol, kimi zaman i-
se belirli bir okul yandaşlarının görüşü şeklinde bahsedildi. Rus edebiyatında deka-
danlık, Fransız edebiyatında olduğu gibi, sembolizm akımının temsilcilerince
benimsenildi. Sembolistlerin kendilerine özgü sanatsal yaratı ve özgünlükle yak-
laştıkları bu görüşün yankıları da her edebiyatta, hatta her ayrı sanatçıda farklı ça-
larlıklarıyla izlendi. Bu anlamda Rus edebiyatında ilk dekadan görüşlü okul olan
sembolizm ilginçliği ile dikkatleri çekmektedir. Makalede Rus sembolizmin gene-
tik kökleri, beslendiği felsefî kaynaklar, sanatın amacı, duygu ve düşünceleri ifade
ve ileti şekli, okur üzerinde bıraktığı etki, sanat ve sanatçı hakkındaki görüşler,
nihayet bu akımın önde gelen isimlerinin edebi ve felsefî görüşlerine değinmeye
çalıştım.
Anahtar Kelimeler: Rus Sembolizmi, Dekadanlık, Edebiyat, Sanat, Felsefe.
Giriş
Düşüş anlamına gelen Dekadan terimi Fransızca decadence, Latince
decad entia kelimelerinden alınmış ve öncelikle tarih biliminde ‘düşüş dö-
nemi’ için kullanılmıştır.
2
Sonraları daha da yaygınlaşarak sanat ve edebiyat
alanında da aynı anlamda kullanılmaya başlanmıştır.
19. yy’ın 80-90’lı yıllarında önce Fransa’da, sonra da diğer Avrupa
ülkelerinde edebiyat ve sanatta gerçekçiliğe karşı olanlar kendilerini ‘deka-
dan’ olarak adlandırmaya başladılar. Dekadanlık onlara göre, bizi kapsayan
dünyadan estetik hoşnutsuzluk anlamındadır. Kendilerini büyük kültürün
mirasçıları olarak gören bu sanatçılar, düşüşün acılarını derinden yaşayarak
karamsarlığa kapıldılar. Fransız yazarı J. K. Huysmans’ın (1848-1907)
Arebours
3
adlı sembolistlerin İncil’i sayılan
4
romanında geniş şekilde de-
kadan dünya görüşünün anlatımı verilmiştir.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
240
19. yy.’ın sonlarından başlayarak 20. yy.’ın ilk yıllarına dek edebi-
yatta, özellikle Fransız edebiyatında yaygın olan dekadan dünya görüşünün
temelinde gerçekliğin kişisel algılanışı, sanatta var olan her türlü gelenek-
selciliği reddetme, güzelliği sanatın objesinden çıkarma ve dikkatleri haya-
tın güzel olmayan, hatta oldukça çirkin, iğrenç ve korkunç yönlerine çevir-
me yer alırdı. Sanatçıyı yüce, sıra dışı bir varlık gibi gören dekadanlar, sa-
natın her türlü toplumsallıktan soyutlanmasını savunarak, eserlerinde insa-
nın şuuraltı dünyasını, mistik eğilimlerini, ikilik prensibine dayalı mevzular
olan gerçekliğin ve gölgelerin dünyasını konu aldılar. Dekadan görüşün fel-
sefî temelinde idealist filozoflardan Nietzsche, Schopenhauer ve Bergson’un
görüşleri yer alır.
Alman Filozofu Nietzsche’nin (1844-1900) felsefesinde, sanatçıyı o-
lağan üstü varlık olarak adlandırıp onu her türlü toplumsal görev ve vazife-
den arınmış bir insan olarak görmesi dekadanları kendine bağlar. Filozofa
göre dehâ, cinayet bile işlese insanlık onu, yarattığı ve yaratacağı güzel e-
serler adına affetmelidir.
19 yy. Alman filozofu Schopenhauer’in
5
(1788-1860) topluma ve ku-
rallara karşı oluşu, materyalizme ve diyalektik gelişime düşmanca tutumu
dekadanlarca cazip bulunuyordu. Filozof Bir İrade ve Tasavvur Eseri O-
lan Dünya (1818) başlıklı eserinde, materyalizme karşı çıkarak dünya üze-
rinde insan iradesinin hakimiyetini savunur. Schopenhauer’e göre sanatçı
her toplumun en üst katındadır, toplum ve kitle halindeki insanlar onlar
sayesinde dünyevî iradeyle bağ kurabilmektedirler.
6
Fransız filozofu
Bergson’un da (1859-1941) Sağduyunun Olağanüstülüğü (Superintuition)
teorisi, dekadanların dünya görüşlerine yakındır.
Dekadan dünya görüşü, her ülkede kendine özgü millî spesifiklikle
tezahür etmektedir. Dekadanlık Fransa’da bir sanat üslûbu ve teknik bir so-
run, Almanya’da felsefî bir sorun, İngiltere’de davranış tarzı, dünyayı idrak
ve algılamayı sorgulamak anlamı taşımaktaydı. Rusya’da dekadanlık felsefî
ağırlığının yanı sıra biçimin içerik üzerinde denenmesiyle izlenmekteydi,
yani bir üslûp, bir tarz ve teknik bir problemdi. Rus dekadanları aynı za-
manda sanatın ve kültürün toplumsal görevlerin hizmet alanından çıkarılma-
sını talep ediyorlardı.
* * *
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
241
1. Sembolizmin Kökleri ve Beslendiği Felsefi Kaynakları
Dekadan görüşü benimseyen, algılayan, cazip bulan ve eserlerinde az
veya çok şekilde yer veren bir çok edebî okul, akım, grup vardır. Bunların
arasında üzerinde en geniş durulması gereken sembolizmdir. Fransa’da
sembolist şairlerin derneğinin dergisi olan “Decadant”ı (1886) onlar sembo-
lizmle eşanlamlı kullanıyorlardı. Ama sanatta bu gün içerdiği anlamla sem-
bolizmi S. Mallarme Sembolizm (1886) makalesinde tanımladı, şekillendir-
di. Erdoğan Alkan Sembolizm kitabında “Sembolizmi bir sistem haline ge-
tiren Stephan Mallarmė’dir (1842-1898) der. O, Alman filozofu Hegel ve
Fichte’nin estetiğinden hareket ederek gerçek varlıkların fikirler olduğunu,
maddi alemin bütün şekillerinin bu fikirlerin birer remzi, işareti sembolün-
den oluştuğunu söyler.
7
Bu kitapta sembolizmi bir edebiyat akımı olarak
tanıtanın Rum asıllı Fransız şairin Jean Moreas (1856-1910) olduğu hakkın-
da bilgi verilmektedir. Sembolizmin edebî manifestosu Moreas’a aittir. Bu
manifesto ikili dünya prensibine dayanarak, sembolün suggestiv
oluşunu
öne sürer. Sembolist eserlerin temelinde bulunan Fransızca suggerer - telkin
etmek, fısıldamak ve Latince suggestio – telkin kelimesinden alınmış bu
terim, edebi eserin de müzik gibi dinlenmesi gerektiğini savunur, yorumla-
ma ve incelemeye karşı çıkar.
8
Stephan Mallarmė (1842-1898) bu konu
üzerine şöyle der: “Eşyayı adıyla çağırmak onun tahmin edilen edebi gü-
zelliğinin dörtte üçünü mahvetmek demektir; telkin, işte ideal olan budur...
işte bu sırrın ortaya çıkış yolu sembollerle mükemmeldir.”
9
Ch. Baudelaire
(1821-1867) sembolleri mükemmel bir dil olarak adlandırır ve bu konuda
şöyle der: “Bu bilge dili kullanmak ‘tahliye edilmiş büyücülük’ türünde pra-
tik yapmak demektir.”
10
Jean Moreas’ın bir ömür boyu ideali şiirde, resmi
ve müziği bir araya getiren bir kitap yaratmak olmuştur.
Sembolizmin temel ilkelerinden biri, Platon’un sanatta karşıt kutup
halinde ifade ettiği ‘düşüncelerin dünyası’ ve ‘nesnelerin dünyası’ teziydi.
Eski Yunan filozofunun bu tezine göre ‘düşüncelerin dünyası’ gerçek,
ebedî, zaman ve mek ndan bağımsızdır. ‘Nesnelerin dünyası’ maddî,
günlük ve birinci kavramın yansımasıdır. Sembolistler, sanatın gerçek ama-
cının ‘düşüncelerin dünyası’nı yansıtmak olduğunu ileri sürerek ruhsal du-
rumun ve manevî değerlerin ifadecileri gibi edebiyat arenasına atıldılar. Bu
düşüncelerini yansıtmak için de sembolleri ellerinde bayrak ettiler.
11
Sem-
bolizmin felsefî temelini sayılan düalizm felsefî bir akımdır. Monizmin
başlangıcının bir değil iki karşıt cevheri olduğunu öne sürer: Birbirini inkâr
eden ve kendi arasında mücadele veren maddi ve ideal kökü. Fransız filozo-
fu Descartes (1596-1650) var olan her şeyin temelinde birbirinden bağımsız
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
242
iki başlangıcın - maddî ve manevî - varoluşunu ve bunların sürekli birbiriyle
mücadele halinde olduğunu ileri sürdü.
12
Sembolistler neden sanatta sembolü ön plana çıkararak ona önem ver-
diler? Sembolün kendisi edebiyatta yeni bir kavram değildi. Bilindiği gibi
sembol halk edebiyatında, gerçekçi ve romantik sanatta yaygın bir yöntem
olmuştur. Masallarda doğa olaylarının ve onun akıl almaz olaylarının ifadesi
sembollerle iletilmiştir. Sembolistler sembole, anlam ve içeriğine göre kö-
künden yeni anlam vererek onu bir ‘bayrak’ bir ‘simge’ niteliğine taşıdılar.
Sembol onlar için idrak edilemeyen, gözle görülemeyen gizli olan her şeyin
ifadecisidir. Şiirde sembol olağanüstü sağduyunun ifadecisi gibi seçilmiş
nesneler veya hiyerogliflerdir. Semboller, ulaşılamazı sıradan insanlara u-
laştıran araç niteliğindedir. Sembolistlerin teorisinde sembol materyalist
kavramanın, algılamanın zıttı olandır. Edebiyatta sembolün düşüncelerin
iletisi için kullanımı, sembolistlerden çok öncelere dayanmaktadır. Fakat
sembolistler sembole derin ve felsefî kavramlar yükleyerek sembolü bütün
düşüncelerin ifadecisi ilan ettiler. Bu konuda Rus sembolistlerinden V.
Bruyosov (1873-1924) şöyle der: “...Edebiyatta belirli bir anlamı olan
edebî kavramların yerine içerisinde bir çok anlamı saklayan sembolleri
koydular. ”
13
Yani sembol alışılmış tek anlamlı değil, çok anlamlı birim ha-
lini aldı. Ve bu çok anlamlılık içerisinde sembolistler, yazarın neyi kastetti-
ğini anlayabilmenin sadece önseziyle, telkinle mümkün olabileceğini ileri
sürdüler. Şiirselliğin, yani edebîliğin temelinde sembol olmalı diyen sembo-
listler, sembolü her şeyin, hatta gözle görülmeyen, saklı ve sezilmeyen şey-
lerin ve düşüncelerin ifadecisi olarak görüyorlardı. Fakat sunî şekilde düşü-
nülen, yaratılan semboller bu kavramın dışında kalıyordu.
D.S.Merejkovski (1866-1941) bu konuyla ilgili şöyle der: “Semboller doğal
olmalıdır. Gerçekliğin derinliğinden kendiliğinden süzülüp gelmelidir. Eğer
yazar herhangi bir düşüncesini ifade etmek için suni, yapmacık bir şekilde
bu sembolleri yaratırsa, onlar ölü bir alegoriye dönüşür.”
14
A.Belıy (1880-1934) sanatın gerçeklikle alâkası hakkında şunu yazar:
“Sanatın isnat ettiği yer gerçekliktir. Sanat açısından gerçekliğe bir gıda
olarak bakmak lazım. O olmadan sanat varolamaz.”
15
Fakat burada sembo-
listlerin 19. yy. edebiyatındaki gerçekçilikle aynı bakış açısında olduğunu
söylemeye çalışmıyoruz. Sembolistlerde 19. yy. gerçekçilerinden farklı ola-
rak söz konusu Solipsizimdir, yani ‘Bireyin gördüğü, algıladığı gerçektir’.
Latince solus – yegane, tek ve ipse – kendim kelimesinden oluşan ve tek
bencillik anlamını veren Solipsizim öznel idealist bir teoridir.
16
Sadece in-
sanın ve onun düşüncesinin varoluşunu kabullenir. Geriye kalan dünya, tüm
insanlar bu teoriye göre mevcut değiller, yoklar, onlar sadece düşünce ve
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
243
tasavvurda mevcutlar. Tüm sübjektif idealistler kaçınılmaz olarak solipsiz-
me varırlar ve kanıtlamaya çalışırlar ki “dünya ‘benim’ hissettiğim ve duy-
duğum şeydir, diğer insanlar benim algılamamın varlığıdır ve gerçekte bir
tek ben mevcudum”.
17
Nietzsche felsefesiyle beslenen Vicdanın Işığında
kitabında N.Minski şöyle der: “Ben kendimi sevmek için yaratılmışım, fakat
kendime olan bu sevgiyi başka türlü açıklayamam, kendime en yakın olan
benim, böylece ben kendimi sevenim, ilk olmak ateşiyle yakılan, bunun için
de yaşamımın amacı ve bana yakın olan ‘ben’in sevgisi sürekli ve karşılıklı
inkar ediyor ve mahvediyor bir birini.”
18
Solipsizim F. Sologub’un (1863-
1927) sanatında daha bariz şekildedir. “Ben sihirli dünyanın tanrısıyım, tüm
dünya sadece benim arzularımdadır.”
19
diyen Sologub bu çizgiyi tüm sanatı
boyunca koyu renkle sürdürmektedir. Ölümü, yokluğu metheden, ısrarla onu
cazip kılan Sologup “Ah, ölüm! Ben seninim. Her yerde bir tek seni görü-
yorum, - hayatın güzelliğini göremiyorum...”der.
Sembolizm, genetik kökleriyle romantizme dayanır. Gerçeklerden
hoşnutsuz olma, güçlü ve zapt olunmaz kişilik, mânevî taşkınlık, yalnızlık,
ulvî değerlerin yüceliği, coşku, gergin ruh hâli, fantastik, grotesk ve egzotik
tasvirlere kaçış vs. her ikisinde de belirgin çizgilerdir. Sembolistlere göre
sanatın amacı gerçek hayatın tasviri değildir ve olmamalıdır, bu amaç ikinci
pl nda kalmalıdır. Ön planda olan onun ifade ettiği anlamı, üzerimizde bı-
raktığı etkiyi ve gördüğümüzde bizde uyandırdığı hissi, yani ‘yüce gerçekli-
ği’ iletmektir. Bunu gerçekleştirmek ise ancak sembollerle mümkündür.
Sembol onlara göre geleneksellikten çıkarak, yazarın en yüce düşünceleri-
nin, sağduyusunun ifadecisidir. Yazar bir medyumdur. Sembolistler gözle
görülür nesneleri kendi adlarıyla çağırmanın yerine telkin dili ürettiler. Bu
dil üst düzey zeka, düşünce ve akıl dili olarak tanıtıldı. Konuyu farklı şekil-
de anlatmak, benzerlikten daha çok köke ve öznel edebî dehâya dayalı bu
dilin kendine özgü anlatımı, müziği, rengi ve özgürlüğü vardır. Semboliz-
min felsefî programı idealist sava dayanır. Bu sava göre çevremiz, görünen
gerçeklik anidir, hayâl gibidir, gerçeklik saklıdır. İdealist filozofların, Pla-
ton’dan başlayarak Kant’a dek ve sonrakilerin öğretileri sembolistlerin dün-
ya görüşünde önemli bir halka rolü oynadı ve bu iki dünya arasında aracı
rolü oynayan teorilerini açıklamaya yardım etti.
2. Rus Sembolizminin Doğuşu ve Gelişmesi
Rus Sembolizminin doğuşu ve gelişmesi uzun ve çelişkili bir süreçtir.
19. yy sonları 20. yy başlarında Avrupa kültürünü saran derin kriz, mevcut
düzenin çöküşe doğru yönelişi, manevî değer ölçülerinin değişmesi edebi-
yata da yansır. Bu kriz öncül toplumsal bakışların, manevî değerlerin, dün-
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
244
yayı idrak etmede bilimin güçsüzlüğü ve idealist felsefeye merakın bir anda
artışı bu dünya görüşünün ortaya çıkmasına yardımcı olan unsurlardır. Rus
Sembolizmi halkçılığın çöküşü ve liberal burjuva aydınlarının kapıldığı
yaygın bir karamsar dönemde ortaya çıkar. Karamsarlık, kırgınlık, düzen-
sizlik, hiçbir şeyin yolunda gitmediğine dair şikayetler dönemin egemen
havasıdır. Bu ortamda ortaya çıkan sembolizm, gerçekliğin bu sıkıntıların-
dan çıkış yolunu bulmak için ortaya çıkan kendine özgü bir estetik teşeb-
büstür. Her bakış açısı gibi Sembolizm de kendisinden önce var olana karşı
meydan okuyarak doğar.
Sembolizm Rusya’da da dekadan görüşlü akımlara öncüllük etmiştir.
Rusya’da dekadanlık 1893 yılında M.Nordau’nun Yozlaşma adlı kitabının
çevirisiyle başlar. Nordau, bu kitabında aydınlardaki yozlaşmayı psikolojik,
hatta psikopatolojik nedenlere bağlayarak açıklamaya çalışır.
20
Fakat Rus
sembolizmi aynı konuya psikolojik nedenlerin yanı sıra bir de, sosyal açıdan
bakar.
İlk Rus dekadanlarının açıkça sanatın ve kültürün toplumsal görevle-
rin hizmet alanından çıkarılmasını talep etmeleri, onların farklı şekilde al-
gılanışına sebep olmuştur.
Halefleri Fransızlar olsa da Rus dekadanlar batıdan etkilendiklerini
kabul etmekle beraber, fakat Rusya’da dekadanlığın kendine özgü yönleri-
nin olduğunu savunmuşlardır. Dekadanların ‘Madonnası’ olarak adlandırı-
lan
21
Zinaida Gippius (1866-1941) bu konuda şöyle der: “Avrupa’nın ‘de-
kadanı’ beni etkilemedi. Beni sözün doğrusu dekadanlık değil, bu görüşte
bireycilik problemi ilgilendiriyor.”
22
Z. Gippius’un bu sözleri dekadanlığın
bir sanat okulu değil, bir dünya görüşü, bir bakış açısı gibi algılandığına
işaret etmektedir. Dönemin edebî eleştirisinde de, sonraki incelemelerde de
Rus dekadanlığının bir türü olarak sembolizmin tekyönlü bir akım olmadı-
ğını, kendine özgü, kısmen çelişkili estetik gelenekleri, dinî, ahlakî ve farklı
bakış açısı platformunu topladığını görmekteyiz.
23
1890’larda ortaya çıkan sembolizm kendisini ‘ölmekte olan gerçekçi
sanata’, klâsik halkçı edebiyata karşıt olarak sunar. Dekadan görüşle besle-
nen sembolistler sanatta ilk plâna saf, edebî, estetik görevleri koyarak şekli
içeriğin üzerine çıkardılar.
Batıda, özellikle Fransa’da sembolizm her ne kadar bir edebî olay ol-
sa da toplumsal-siyasî gidişatın sonucu gibi algılandı. M.Gorki Pol Verlen
ve Dekadanlar adlı makalesinde dekadanlığı ve dekadanları zararlı ve top-
luma aykırı bir vaka olarak görür ve onlarla mücadele edilmesi gerektiğini
söyler şöyle der: “Eğer seksenli yıllarda Paris’te barikatlar kurulmasaydı,
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
245
doksanlarda dekadanlar olmazdı. Onları şöyle anlatayım: Onlar önce bir
çocuktular, hepimiz gibi saf yürekli ve temiz, maalesef bu uzun sürmedi.
Farklı şartlarda onlar dış izlenimleri algılamada daha hassas büyüdüler...
Dekadanlar kendilerinde fevkalade yüksek şiirsel bir ruh, coşku hisseden,
fakat herhangi bir belirli düşünce ufku olmayan bir yığın toplu izlenimler-
den bitkin düşen insanlardır. Onlar yaşama gücü yüksek, fakat doğmadan
önce tükenmiş gençlerdir.”
24
Sembolistler sanatın belirli bir ideale, düşünceye hizmet etmesi ge-
rektiğini savunuyorlardı. Bu ‘belirli bir ideal, düşünce’ de tüm sembolistler
için aynı değildi. Mesela, Neohristiyanlığın
25
kurucuları olan Z. Gippius ve
Merejkovski için bu dinî bir düşünceydi. Z. Gippius şöyle diyordu: “Bir tek
sanat canlıdır ve O dualara, Allah’ın kendisine vararak bizi onunla kavuş-
turabilen hakikat diye adlandırılabilir.”
26
İ.Annenski(1855-1909) için ise
bu düşünce daha karışık şekildeydi. O bayağılık ve rutinliğe karşı olan ha-
yata hükmetmemek gerektiğini savunuyordu.
Rus sembolizmi bünyesinde karışık ve çelişkili yönleri bir araya geti-
rip onları içinde barındıran bir dünya görüşüdür. Bu açıdan 1900’lerde Rus
sembolizminin bünyesinde üç grup fark edilmekteydi. Bunlardan ilki iki
asrın kavşağında kendilerini ‘dinî topluluk’ adı altında tanıtan bir grup idi.
Sanatı tanrı arayışı düşünceleriyle birleştirmeye çalışan bu grubun önde ge-
len isimleri N. Minski (1855-1937), D. Merejkovskiy, Z. Gippius idi.
1890’larda edebî ortamda seslerini duyuran bu isimler Rus edebiyatının ge-
leneklerine açıkça itiraz ederek sanatta ‘yeni’ prensipleri öne sürdüler. E-
serlerinde özgürlük yanlısı ve yaşamın sıkıntılarını konu alan bu yazarların
Nadson (1862-1887) ve Nekrasov’dan (1821-1877) çok etkilendikleri bi-
linmektedir.
27
90’lı yıllarda sembolizmi teorik açıdan pekiştiren bir çok
çalışma yapıldı: N. Minski’nin Pri Svete Sovesti (Vicdanın Işığında), D.
Merejkovski’nin O Priçinah Upadka I O Novıh Teçeniyah Sovremennoy
Russkoy Literaturı (Çağdaş Rus Edebiyatının Sükut Nedenleri ve Yeni A-
kımları Hakkında), A. Volınski’nin (1863-1926) Russkiye Kritiki (Rus
Eleştirmenleri), K. Balmont’un (1867-1942) Elementarnıye Slova O
Simvoliçeskoy Poezii (Sembolik Şiir Hakkında Sıradan Şeyler) vb. Bu ça-
lışmalarda sembolizmin siyasî, estetik ve ahlâkî pozisyonu açıklandı ve
sanatta bireycilik ve öznellik kavramı ön pl na çıkarıldı. Sembolistlerin
basın ve yayın imk nları genişti. “Mir İskusstva”, “Novıy Put’”, “Vesı”,
“Zolotoye Runo” adlı dergileri, Skorpiyon, Musaget, Grif gibi yayın evleri
vardı.
1892 yılında yazmış olduğu Çağdaş Rus Edebiyatının Sukut Nedenle-
ri ve Yeni Akımları Hakkında makalesinde Merejkovski gerçekçi sanatı 19
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
246
yy. sonunda onun yerine geçmekte olan sanatla kıyaslayarak, şöyle der: “19.
asırda aklın mücadelesi ile dolu oluşu, çağdaş edebiyata yansımadan ede-
mezdi”.
28
Yazara göre yüksek ilâhî kültürün yokluğu, muhteşem teknik tas-
virlerin arasında yüksek barbarlık – tüm bunlar kitlenin sanata münasebetini
belirledi. Ve bu münasebet şu sözlerle ifade edilmiştir: “Sanat materyaliz-
mi’ bilimsel ve ahlâkî materyalizmle örtüşür.”Peki ideal ve sembolik olan
sembolün temelinde ne vardı? Merejkovski makalesinde Goethe’nin
Eckermann’la konuşmasına dayanarak onlar arasındaki gerçek, ideal, güzel
olanlar hakkında konuşmayı aktarır: “Gerçeklik nedir kendiliğinde? Olan-
ları gerçekçi olarak tasvir bizlere haz verir. Aynı zamanda da belirli şeyler
hakkında daha açıkça bilgilendirir, fakat en iyi olan bu bizim idealimizde
olandır ki şairin kalbinden çıkıyor. Şiirsel eser her ne kadar ölçülemez ve
akıl almazsa, o kadar da güzeldir” diyen Goethe’yi Merejkovski 19. yy.
büyük natüralist şairi olarak adlandırarak onun söylediklerine katılır ve
şöyle der: “Şiirsel eser sembolik olmalıdır. Peki sembol nedir? Gerçekçi
kapsamı altında sanat sembolü saklanır. Semboller doğal ve ani olarak
gerçekliğin derinliğinden doğuyor.”
29
Düşüncesini derinleştirmek için
Merejkovski şöyle der: “Şiirde söylenmemiş ve sembolün güzelliği arasın-
dan ışıldayan şey sözle ifade edilenden daha çok kalbi etkiler.”
30
Merejkovski şiirdeki sanat nesnesinin, ilham veren, parlayan, şeylerin ara-
sından sembolizmin kendi üslubunu yarattığını söyler. O, karakterlerin de
sembol olabileceğini söyleyerek buna Don Kişot, Hamlet, Don Juan vb ör-
nek gösterir. Merejkovski’ye göre semboller düşüncenin sınırsız yönünü
ortaya koyar, kelime düşünceyi sadece belirler ve sınırlandırır. Böylece
Merejkovski bu makalesinde sembolist sanatın üç temel özelliğini şöyle
sıralar: mistik konu veya içerik, semboller ve sanat duyarlığının sınırsızlığı
(mistiçeskoye soderjaniye, simvolı i rasşireniye hudojestvennoy
vpeçatlitel’nosti)
31
. Mistik içerik denildiğinde yazarın materyalist dünyanın
sınırlarından günlük yaşantının üzerine çıkışı, doğaüstü, erişilmez güçlere
atılımı ve dinî telakkiye işaret edildiği anlaşılmaktadır. Sembol gerçek dün-
ya ile ilahî dünya arasında temel araçtır. Temel özelliklerin üçüncüsü olan
sanat duyarlığının sınırsızlığı sembolistlerde farklı seviyelerde izlenmiştir.
Bu bir empresyonist üslûbun özelliğidir. Yani sezilmesi güç ve ani olan
detayların, izlenimlerin ve işaretlerin yazarca yakalanması ve iletisidir. Me-
sela, bu durum K. Balmont’un şiirlerinde sıkça görülmektedir. Aynı za-
manda şiirin müzikle uyumu da bu anlamda önem arz etmektedir. Seslerin
âhengi, duygusallığı artırmak için kullanılan yöntemler, yazarın aradığı öl-
çü, kafiye ve ritimler bu kavramın içerisinde yer almaktadır.
Merejkovski bu makalesinde şöyle der: “Bizler hayata iki bakışın, iki
taban tabana zıt duran dünya görüşünün büyük, çok anlamlı çatışmasının
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
247
katılımcılarıyız”.
32
Bu mücadele tabii ki maddîlikle mânevîliğin, materya-
lizmle idealizmin, îlâhîlikle dünyevîliğin, inançla ateizmin mücadelesiydi.
K. Balmont Sembolik Şiir Hakkında Sıradan Şeyler adlı makalesinde
şöyle der:
“ ... Gerçekçiler her zaman sıradan izlenimcilerdi, sembolistler ise –
her zaman düşünürlerdi”. Sembolik şiir nasıl olmalı? sorusunu Balmont
şöyle cevaplar:”Bu şiir organik olarak zoraki olmayan iki içeriğin karışımı-
dır: gizli soyut düşünce ve gözle görülür güzellik, ve bunlar, biri diğeri
kolayca ve doğallıkla bir birine karışıyor, yaz sabahındaki suyun ‘güneş
ışığıyla ırmağa armonik karışımı gibi’ semboliklik imalı ve kapalı sözlerin
ifadecisi gibi, yaseminlerin zarif nefesiyle veya sağır sesiyle kehânetin ha-
bercisi önsezi çağrıştıran... şair sembolik eserini yazdığında soyuttan so-
muta gider, düşünceden karaktere veya nesneye iner – onun yapıtıyla tanı-
şan resimden onun kalbine yol bulur, araçsız karakterlerle, kendi özgür
varlığıyla manevî idealindeki gizlilikle, ona iki kat güç verir. ...Sembolizm
– ilahi bir güçtür, yeni düşünce, renk ve sesleri bileşimlerini tahmin eden
ve bu tahminde bazen de yansıtılmayan güvenirlikle. Bunlar öyle kolay ve
doğal karışıyorlar ki...”
33
“Dinî topluluk” grubunun yanı sıra 1890’larda edebiyat alanında ken-
dilerini tanıtan ikinci grubun temsilcileri edebiyata saf sanat olarak bakmayı
ve kelimeye ciddî anlamda değer vermeyi öne sürdüler. V.Bryusov ve K.
Balmont tarafından yönlendirilen bu yazarlar grubu, hayatı empresyonist
algılayışları, Rus şiirinde saf sanatsal değerlerin onarımını ve yenilenmesini
görev olarak üstlendiklerini bildirdiler. Bu grup dönemin edebî eleştirmenle-
ri tarafından ‘Büyük Sembolistler’ diye adlandırıldı. Bu edebî ortama sonra-
dan katılanlar - Andrey Belıy (Boris Nikolayeviç Bugeyev) (1880-1934),
Vyaçeslav İvanoviç İvanov (1866-1949), Aleksandr Aleksandroviç Blok
(1880-1921) ve Vladimir Sergeyeviç Solovyev (1853-1900) ise ‘Küçük
Sembolistler’ olarak adlandırıldılar.
Konstantin Dmitriyeviç Balmont (1867-1942) melodik şiir ustası ola-
rak bilinir. ‘Şiir bir sihirdir’ tezinde şiirin de müzik gibi melodisi olduğunu
söyler ve her sesin anlamını açıklar. Balmont; sözü mucize, harfleri büyü,
şiiri ise seslerin ahengi diye adlandırır. Fransız şairi Artur Rimbaud’un izin-
den giden Balmont seslerin anlam alfabesini tertip eder.
Sembolizmin bir edebî olay olarak kendini tanıtmasında 1894-1895
yıllarında üç ciltlik Rus Sembolistleri kitap serisinin yayınlanması büyük
rol oynadı. V. Bryusov (1873-1924) tarafından yayına hazırlanan bu kitaplar
büyük yankı uyandırdı. Bryusov 1903 yılında yazdığı Sırların Anahtarı
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
248
adlı makalesinde sembolizmin ne olduğu sorusuna yandaşlarından farklı
yaklaşmaktadır. O, sembolizmi gerçekçiliğe karşı göstermez, her ikisinin
doğal olarak birbirinin yanında olduğunu ileri sürer ve “(...) Sanat dünyayı
idrak etmenin yoludur, ama muhâkeme yoluyla değil. Sanat diğer alanlarda
açıklanan şeylerin tecessümüdür. Sanat eseri yaratmak ebedîliğin kapısını
açma çabasıdır. Dünyanın geniş anlamda kaosundan çıkıştır” der.
34
Avreliy, Bakulin ve Nelli gibi takma adları bulunan Bryusov Rus Sembo-
lizminin sayılı isimleri arasında yer almaktadır.
Bryusov’a göre sanat, sanatçının kendisine karanlık, gizli his ve duy-
guları arayıp bulma teşebbüsünden doğar. Bir şiirden beklenen şey şuural-
tında doğan ve kaybolan anlık düşünce ve duyguların hareketini yakala-
maktır. Sanat irrasyonel, fantastik dünyayı ve şuuraltını çevremizde olan
karşıtlıkları, kolay ifade edilmeyeni kelime ve biçimde vermektir. Bu görevi
sembol yüklenir. Müziğin sözleri şiirin kendisinden daha önemlidir. Biçimin
şekil üzerindeki gücünü itiraf etme hassaslığı, ‘aristokrasi ruhu’nun uygun-
luğu, ‘saf sanat’ yaygınlığı onu hayattan ve toplumsal problemlerden izole
etmektedir. Schopenhauer felsefesinden etkilenen Bryusov şöyle yazar: ‘Sa-
nat dünyayı mantık yoluyla değil farklı şekilde idrak etmektir. Sanat diğer
alanlarda adlandırdığımız keşiftir. Sanat yaratmak ebediliğin kapısını aç-
mak demektir. Biz ebedî-ezelî bir yalanın arasında yaşıyoruz. Düşünce ve
ardından da bilim bu yalanı açığa çıkarmada güçsüzdür. Fakat... umut var.
Bu umut ani haz, olağanüstü sağduyudur. Onlar dünyevi olayların farklı
idrakini sağlıyor, onların dışarıda olan köklerinden derinliğine, kalbine dek
inerek ’
35
Bryusov sembolistlerin yayın organları olan Skorpion’da görev alır,
Severnıye Tsvetı adlı almanağın ve sembolistlerin merkezi yayın organı olan
Vesı adlı derginin yayıncılığını üstlenir. M.Gorki, Bryusov’un “ en kültürlü
Rus yazarı” olduğunu söyler.
36
A. Belıy ise Bryusov’u “ihtirasların şairi’
olarak adlandırır.
20.yy başlarında sembolizm aktif bir dünya görüşü olarak dikkat çe-
ker ve yeni yeni isimler duyulmaya başlar: A.Blok, A.Belıy, Vyaç. İvanov,
S. Solovyov, İ. Annenskiy, G. Çulkov, M. Voloşin vb.
1900’lü yılların başlarında ‘Küçük Sembolistler’ (Mladosimvolistı) a-
dı altında ortaya çıkan grup, dünyayı felsefî-dinî açıdan algılama yanlısıy-
dılar. Vl. Solovyev’in felsefesinin etkisinin güçlü olduğu bu yazarlara ve
şairlere A. Blok, A. Belıy, Vyaç. İvanov. S. Solovyev, Ellis dahildi.
Sembolizm bayrağı altında gerçek sanata karşı tutumlarıyla bir araya
gelen bu grupları aslında birbirinden çok ayrı şekilde ele almak mümkün
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
249
değildir. Çağdaş edebiyatın ‘gerçek’ sanatın taleplerine cevap veremediğini
öne süren sembolistler kısmen haklıdırlar. Onlar kendilerini sanatı ‘onar-
mak’ sloganının fedaileri diye adlandırırlardı. Fakat daha önce söylediğimiz
gibi bu ‘yeni keşif’ onlardan önce 18 yy. başlangıcında yapılmış ve Goethe
tarafından fevkalade formüle edilmiştir. Sembolistlerin gerçek hakikate nef-
reti açıktı; 19. yy. sonu 20. yy. başlarındaki hayat şartları zordu. İşte bu ne-
denlerden sembolistlerin çoğu ‘kahrolası yaşam, çekilmez hayat’, ‘kurtuluş
yolu – ölüm’ diyerek gerçeklikten kaçmak istiyorlardı.
20 yy.’ın ilk on yılında sanat, özellikle de dil sadece biçim ve içerik
yönüyle değil, bunların katkıları bakımından da ele alındı. Bu konuya derin
ve anlamlı bir cevap A.A.Blok’tan gelir. Blok 1908 yılında yazdığı ‘Üç Ko-
nu’ adlı makalesinde bu durumun altını özellikle çizer ve tüm akımlardan
olan sanatçıların önüne sanatın faydalı olup olmadığı sorusunu koyar. Ken-
dilerini ‘sanata çağırılmışlar’ (prizvanniki) diye adlandırılan sanatçılar için
bu bir fırsat niteliğindedir. Ve zirveye tırmanış başlar. Herkes için belli bir
zamanda ve oranda şu soru gündeme gelir: ‘güzellik ve fayda’.
Döneminin düşünce ve güzellik kavramı arayışında olan Blok var o-
lan düzenin sosyal ve siyasî açıdan yıkılmasını bir kaptanın diliyle şöyle
anlatır: ‘Geçiş dönemleri gecelerimiz belki de dünyanın hiçbir yerinde ol-
madığı kadar karanlıktır.’
Burada Blok gece zifiri karanlıkta gemisini
boğazdan – sert, sivri, kayalara çarpmadan, onu yaralamadan geçirmek için
gücü yetmeyen kaptanı döneminin güzellik duygularını gerçekte var olan
engellerden, zarar verebilecek şeylerden korumaya çalışan şairlere benzetir.
Her ikisi de başarmaya mecburdur. Birisi gemiyi boğazdan geçirmeli, ikin-
cisi güzellik duygusunu insanlara aktarmalıdır. Her ikisinin yolunda kin
dolu ve onlara zarar vermeyi hedefleyen güçler vardır. Blok sonuç olarak
fikrini şöyle tamamlar. ‘Günümüzün sanatçıları ‘nasıl’ ve ‘neyi’ konusunu
artık cazip bulmuyorlar. Klasisizmin ve romantizmin sabit kuralları yıkıl-
mış, biçim ve konu sorusu kör bir acı olarak umutsuzluk içinde gelişiyor, ve
insanların bu kara günlerde kafasında bir soru dolaşıyor: ‘neye’ ve ‘ni-
çin’.”
37
Blok’un 1910 yılında Apallon adlı dergide yayınlanan Rus Sembo-
lizminin Çağdaş Durumu adlı makalesinde sembolizm, sanatın çağdaş du-
rumu, yazar ve okur ilişkisi gibi konularla ilgili düşünceleri geniş şekilde
yer almaktadır.
Rus Sembolistleri arasındaki muhalif görüşler, gruplaşmalarla sonuç-
lanır. Bu Vesı dergisinde daha da yoğun bir şekilde yaşanır ve yayın heye-
tinde olan Bryusov 1909 yılında derginin yayın heyetinden istifa eder. Ye.
Lyaçkov’a yazdığı bir mektubunda bu konu hakkında şöyle der: “Onlarsız
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
250
da ben başbuğum. Geçmişte dekadan denilenlerin içerisinde bu gün ben bir
düşman kampında esir gibiyim”
‘Küçük Sembolistler’ ‘Büyük Sembolistlerin’ felsefî-estetik görüşle-
rini kabullenmeyerek onların ‘saf’ sanat teorisini, pasifliğini, gerçeklikten
uzaklaşmalarını romantik hayâl dünyasına kapanmalarını reddettiler. Onlar
şiirde formalist müzik yöntemleri teorisine karşı çıkarak bu kaostan çıkış
yolları aramaya çalıştılar. Ama her ne kadar böyle söylense de ‘Küçük
Sembolistler’in mesela, Belıy’ın, Blok’un, Vyaç. İvanov’un, S.
Solovyov’un, Ellis’in sanatında da aynı motiflerin varlığı gözlenmektedir.
Onlarda da dünyanın fantastik güzelliği, uzakların mest edici hayâlleri, ula-
şılamazlığın büyüsü ve ‘saf’ sanata can atış temel konulardı. Onlar deka-
danlığı aynı dekadan temellerle yenilemek için çaba gösteriyorlardı.
‘Küçük Sembolistler’ ‘Büyük Sembolistler’in ilahîleştirdikleri
Nietzsche’nin bireyci felsefesine ve Schopenhauer’in pesimizmine karşı
çıkarlar. İkinci kuşak olan bu sembolistler burjuva kapitalist şehrini eleşti-
rip, kendilerini şehir uygarlığının, makine ve tekniğin düşmanı diye adlan-
dırdılar. Onlar halkçı ve slavyanofil
38
düşünceleri bir şekilde restore etmeye
gayret ediyorlardı. Halka, köylüye, hatta siyasî olaylara bile yaklaşmaya
çalıştılar. Bu düşünceler olanlara tepki niteliğini taşıyordu.
Vyaç. İvanov’a göre eğer dinî içerikli bir eser tiyatrolarda değil, bir
oyun gibi meydanlarda, sokaklarda yani topluma hitap edecek bir yerde oy-
nansa, izleyiciler gerçek Hıristiyanlığa, gerçek inanca döndürerek, tüm top-
lumsal eksikliklerden arınarak yeni bir ‘Hıristiyan sosyalizmi’ yaratmak
mümkündür. Ve bu yolla da dünyayı beladan, yani devrimden kurtarmak
mümkündür. Her iki grup dinî mistik bakışları doğrultusunda bir bütün ha-
linde birleşerek çöküşe doğru yol aldılar. A.Belıy, bu gruptakilerin isteği
üzerine bu yolda birleşen yazarlara rehberlik yaptı. Fakat o, sembolistlerin
ikili kavramını arka pl na iterek sadece ikinci tarafı muhafaza etti -
Absolyüt fanteziyi - ‘ben’i .
‘Büyük Sembolistler’den farklı olarak ‘Küçük Sembolistler’ ilk olarak
dünyayla bağlarını itiraf ettiler ve güzelliğin yardımıyla (Bu ilk olarak har-
moni/uyum, 1905 devrimi sonrası ise mücadele kaosu gibi anlaşıldı.) çir-
kinliğin değiştirilebilmesini mümkün saydılar. İkincisi, bireycilik ‘Küçük
Sembolistler’de arayışla yenilendi. Bu ise yeni kahraman, yeni kişilik ve
kimin ‘ben’inin halkın hayatıyla daha çok bağlantılı olduğu arayışı idi. Ü-
çüncü fark ‘Büyük Sembolistler’ Hıristiyanlık, antik dönem edebiyat ve
mitolojisiyle ve romantik geleneklere bağlarıydı. Fakat ‘Küçük Sembolist-
ler’ antik mitolojinin genel halk motiflerinin mirasçılarıydılar. Vyaçeslav
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
251
İvanov’un sanatında antik mitolojinin halka eğilimli motifleri, A. Blok’ta
Rus folkloruna ve Slav mitolojisine sık sık yer verilmektedir. Dördüncü fark
sembol kavramında anlam değişikliğidir. Semboller ilahi kavramlardan
dünyevîliğe indi ve sosyal, siyasi, tarihi semboller de kullanılmaya başladı.
Blok’un sanatındaki Rusya tarihinin işlenişi, ‘Kulikova silsilesi’ bunların bir
göstergesidir. 1905-07 yılları arasında sembolik sanatın başlıca konusu,
devrimi sanatla bağdaştırmak, devrimle sanat arasında bağ yaratmak idi. Bu
problem iki karşıt akımı hayata geçirdi. İlki, devrimin dağıtıcı, yıkıcı fela-
ketinden sanatı kurtarma amacını üstlendi. Bu akımın başında V.Ya.
Bryusov’un yönettiği Vesı adlı dergi vardı. İkinci akım sosyal mücadele
konusunda estetik merakın peşindeydi. Bu akımın başında büyük sanat ba-
sireti olan A. Blok bulunuyordu. Sanatı halkın yaşamına ve taleplerine ce-
vap verecek, vatanın, halkın, Rusya’nın kaderinin ön pl nda geleceği bir
sanatı savunuyordu. 1907-11 yılları arasında, Stolıpin İrtica rejimi
39
döne-
minde dekadanların ‘estetik isyanı’ ve ‘genç sembolistlerin’ estetik ütopisi
kendilerini yok eder. Bunların yerine sonuç olarak geçmiş sanatın taklidini
yapan ‘kendi değerindeki estetizm’ kavramını kuran üslûpçu sanatçılar ge-
çer. Sembolizmin krizi onların temel yayın organları olan Vesı, Zolotoye
Runo gibi dergilerinin 1909 yılında kapanmasına ve bir yıl sonra ise bu a-
kımın tamamen feshine sebep oldu.
SONUÇ
Dekadanlık bir okul değil bir görüş olduğu için farklı okul ve akımlar
tarafından benimsendi. Dekadan dünya görüşünün temelinde gerçekliğin
kişisel algılanışı, gelenekselciliği reddetme, güzelliği sanatın objesi ol-
maktan çıkarma ve yaşamın çirkin, hatta iğrenç ve korkunç yönlerine eği-
lim vardır. Sanatçı, onlar için yüce, sıra dışı bir varlıktı. Dekadanlara göre
sanat her türlü toplumsallıktan soyutlanmalı, edebiyatın objesi, insanın
şuuraltı dünyası, mistik eğilimler ve benzeri konular olmalıydı. Buradan
yola çıkarak dekadanlığın bir edebî yöntem veya bir akım değil, bilinçaltını
olgularla putlaştıran, mistik ruh halini, hayata karsı kırgınlığı ve benzeri ruh
hallerini yelpazesine alan, gerçekliğe öznel yaklaşımın inkarı anlamında
irrasyonalist, sezgisel bir dünya görüşü olduğunu görmekteyiz.
Dekadan görüş her ülkede aynı şekilde değildir. Dekadanlık ülkenin
kendine özgü millî spesifiklikle izlenmektedir. Fransa’da bir sanat üslûbu
ve teknik bir sorun, Almanya’da felsefî bir sorun, İngiltere’de davranış tarzı,
dünyayı idrak ve algılamayı sorgulamak anlamı taşıyan Dekadanlık Rus-
ya’da edebî ve felsefî ağırlığının yanı sıra üslûp, tarz ve tekniğe verilen
önemle dikkatleri çekti. Edebiyatın toplumsal görevlerin, ideolojik ve siyasî
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
252
hizmetin dışında tutulmasını talep eden Rus sembolistleri sanatın belirli bir
ideale, düşünceye hizmet etmesi gerektiğini savunuyorlardı. Sembolizm
geleneksel demokratik Rus düşüncesine, klâsik edebiyattaki vatandaşlık
geleneklerine karşı çıkarak devrimci-demokratların aleyhine estetikte idea-
list felsefî hareket başlattı. Rus dekadanları aynı zamanda sanatın ve kültü-
rün toplumsal görevlerin hizmet alanından çıkarılmasını talep ediyorlardı.
Fransız sembolizminden etkilenmiş olduğu kabul edilse de Rus Sem-
bolizmi toplumsal, tarihî ve siyasî koşullar nedeniyle farklı boyutlarda iz-
lenmiş ve kendine özgü çizgilerle gelişmişti.
Sembolizmin Rus edebiyatında uzun yıllar egemen olan ‘Sanat sanat
içindir’ tezi sembolistlerin edebî manifestosu olarak bilinmektedir. Fakat
farklı yazarların açıklamalarında bunun hiç de böyle olmadığını görürüz.
Z.Gippius bu konuya sert çıkarak sanatın sanat için oluşunu bir ölüm, bir
yozlaşma gibi açıklar.
40
Sembolistler sanatta sembolü ön plana çıkararak ona önem verdiler.
Sembolistler sembole idrak edilemeyen, gözle görülemeyen gizli olan her
şeyin ifadecisi gibi bakarak ona derin ve felsefî kavramlar yüklediler ve
sembolü bütün düşüncelerin ifadecisi ilan ettiler.
Rus sembolizmi bünyesinde karışık ve çelişkili yönleri bir araya geti-
rip onları içinde barındıran bir dünya görüşü olduğundan kendi içerisinde
gruplara da ayrılmıştır. Sanatın belirli bir ideale, düşünceye hizmet etmesi
gerektiğini savunan sembolistler için doğal olarak ‘belirli bir ideal, dü-
şünce’ aynı değildi. ‘Dinî topluluk’, ‘Büyük Sembolistler’ ve ‘Küçük Sem-
bolistler’ gibi gruplarda isimlerinden bahsedilen sembolistlerin kendilerine
özgü zevkleri, talepleri ve sanattan beklentileri vardı.
Dekadan görüşü benimseyen Rus Sembolizmi, ömrü kısa olsa da,
edebiyatta bir edebî zevkin oluşturulmasında rolü ve hizmeti inkâr edilemez
çok sayıda ünlü isimler yetiştirdi.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
253
Kaynakça
1. Aleksandr Blok Andrey Belıy Dialog poetov, Moskova, 1990
2. Blok A., Stihovoreniya i poemı, Moskva, ‘Hudojestvennaya literatura’, 1973
3. Blok A., Stihotvoreniya, tom I, Biblioteka poeta, Malaya seriya No 56,
Moskva, ‘Sovetskiy pisatel’’, 1938
4. Burlakov N., Pelisov G., Uhanov İ.,Russkaya literatura XX v., Dooktyabrskiy
period, Uçpedgiz, Moskva, 1961
5. Ensiklopediçeskiy slovar’ yunogo literaturoveda, Moskva ‘Pedagogika’, 1988
6. Erdoğan Alkan, Sembolizm, Deyiş Yayınları, 1985
7. Gippius Z.N., Opıt svobodı, İz-vo ‘Panorama’, 1996
8. Gorkiy M., Sobr. Soç. V tr,dçati tomah, Gos izd-vo Hudojestvennoy Literarı,
Moskva, 1953, tom 23
9. Gürsel Aytaç, Edebiyat Yazıları III Gündoğan, 1995
10. Gürsel Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi, Papirüs, 1999
11. İstoriya russkoy literaturı v çetıreh tomah, tom çetvertıy, Leningrad,’Nauka’
1983
12. İstoriya zarubejnoy literaturı, (Vtoraya polovina XIX-naçalo XX vekov)
(Avtorı:T.V.Kovaleva, E.A.Leonova, T.D.Kirillova), Minsk, ‘Zavigar’, 1997
13. Kısa Estetika Luğati, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakü, 1970
14. Kratkiy fiilosofskiy slovar’ , Pod redaktsiey M.Rozentayla i P. Yudina,
Gosudarstvennoye İzd-vo politiçeskoy literaturı, 1954
15. Kratkaya literaturnaya entsiklopediya, tom 5, İzd-vo ‘Sovetskaya
Entsiklopediya’ Moskva, 1968
16. Merejkovskiy Dmitriy, İzbrannoye, Kişinev, 1989
17. Prof.Dr. Akdes Nimet KURAT, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar,
TTKB, 1993
18. Sternin G.Yu., Hudojestvennaya jizn’ Rosii 1900-1910-h godov, Moskva,
‘İskusstvo’ 1988
19. Russkaya Literatura naçala XX veka, Dooktyabrskiy period, ‘Viçşa şkola’,
Kiyev, 1970
20. Russkaya Literatura XX veka, Dooktyabrskiy period, N.Burlakov, G. Pelisov,
İ.Uhanov, Moskva 1961
21. Russkaya Literatura XX veka, Dooktyabrskiy period, A.A.Volkov, İzd-vo
‘Prosveşeniye’, Moskva, 1970
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
254
22. Russkaya Literatura XX veka, Dooktyabrskiy period, Hrestomatiya, Sostovil
N.A.Trifonov, İzd-vo Prosveşeniye, Moskva, 1971
23. Russkaya Literatura XX veka, Sostaviteli: Svetla Lenkova, Georgi Rupçev,
Prosveta, Sofiya, 1994
24. Suut Kemal Yetkin, Edebiyatta Akımlar, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1967
25. Trubina L.A., Russkaya Literatura XX veka, Moskva, İzd-vo ‘Flinta’ i
‘Nauka’ 1999
26. Volkov A.A., Russkaya literatura XX veka, Dooktyabrskiy period, İzd-vo
‘Prosveçşeniye’, Moskva 1970
Dipnotlar
1
Prof. Dr. Gürsel Aytaç Dekadans Edebiyatı teriminden bahsederken onu burjuva döne-
minin çökmekte oluşu bilinciyle yaratılan bir kriz edebiyatı diye bahseder. Bkz.: Prof.
Dr. G. Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi, Papirüs, 1999, s. 217
2
İstoriya Russkoy Literaturı, tom IV, Leningrad, ‘Nauka’, 1983, s.421; A.A. Volkov,
Russkaya Literatura XX Veka, (Dooktyabrskiy period), İzd-vo ‘Prosveşeniye’,
Moskva, 1970, s. 385. (Bundan sonra bu kaynakçanın ismi, Volkov, 1970 kısaltmasıyla
kullanılacaktır. Verilen sayfa numaraları ise bu baskıya ait olacaktır.)
3
Türkçesi
“Tersine”,
1884
4
T.V. Kovaleva, E.A.Leonova, T.D.Kirillova, İstoriya Zarubejnoy Literaturı (Vtoraya
polovina XIX-naçalo XX vekov), Minsk, ‘Zavigar’, 1997, s.15. (Bundan sonra bu kay-
nakçanın ismi Kovaleva/Leonova, kısaltmasıyla kullanılacaktır. Verilen sayfa numara-
ları ise bu baskıya ait olacaktır.)
5
Kratkiy filosofskiy slovar’, (Pod red. M. Rozentalya i P. Yudina), Gos. İzd-vo
politiçeskoy literaturı, 1954, s. 541-542.
6
Kovaleva/Leonova,
s.15.
7
Erdoğan Alkan, Sembolizm, Şiir Akımları, Deyiş yayınları, s. 13
8
Kovaleva/Leonova,
s.15
9
a.g.y.,
s.15-16
10
a.g.y.,
s.16
11
Kovaleva/Leonova, s.14-15
12
Kratkiy Filosofskiy Slovar’, s.160
13
Kovaleva/Leonova, s.6-7
14
Volkov, 1970, s.259
15
a.g.y.,
s.
259
16
Kratkiy Filosofskiy Slovar’, s. 541
17
a.g.y.,
s.
541-542
18
Volkov, 1970, s. 392
19
a.g.y., 1970, s. 259
20
İstoriya Russkoy Literaturı, tom IV, s.421
21
Gippius
Z.N.,
Opıt Svobodı, İz-vo ‘Panorama’, 1996, s. 6
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (239-255 s.)
255
22
İstoriya Russkoy Literaturı XX Veka. Pod redaktsiey S.A.Vengerova: tom 1.SPb,
1914, ctr. 177, Bkz.: Volkov, 1970, s. 256
23
Bak: A.Gorlo ‘Ni v çem ne budet vam otradı!’ v knige: Dmitriy Merejkovskiy,
İzbrannoye, Kişinev, 1989, s 542
24
M.Gorkiy, Sobraniye Soçineniy v 30 Tomah, Gos izd-vo Hudojestvennoy Literarı,
Moskva, 1953, tom 23, s.131
25
Neohristiyanlık - 1901-1904 yılları arasında Peterburg’da faaliyet gösteren
Merejkovski ve Z. Gippius tarafından yönetilen dini-felsefi dernekte savunulan bir gö-
rüş. Onlar İsa peygamberi ilahi değil, insani yönleriyle vasfediyorlardı.
26
Russkaya Literatura Naçalo XX Veka, s. 258
27
a.g.y.,
s.
256
28
Russkaya Literatura XX Veka Dooktryabrskiy Period, Hrestomatıya. Sostavil
N.A.Trifonov. iz-vo Prosveşeniye. Moskva, 1971. S. 370.
29
Russkaya Literatura XX Veka, Sost: Svetla Lenkova, Georgi Rupçev, Prosveta,
Sofiya 1994, s 4
30
a.g.y.,
s.
4
31
Russkaya Literatura XX Veka, L.A.Trubina, Moskva 1999, s. 21
32
Russkaya Literatura XX Veka, Sofiya, 1994, s 4
33
a.g.y., 1994, s. 3
34
Volkov, 1970, s. 390
35
a.g.y., s. 390
36
Gorki M., Sobraniye Soçineniy v 30 t., Moskva, 1955, 29. Cilt, sf: 383.
37
Aleksandr Blok Andrey Belıy Dialog Poetov, Moskova, 1990, s. 367-368
38
1840’lı yıllarda Rus toplumsal ve felsefi düşünceyi tartışan bir akım yanlıları. Rus-
ya’nın Batı’dan farklı bir yolda, kendine özgü siyasi, toplumsal ve dini özellikleri ön
planda tutularak ilerlemesi gerektiğine inanırlardı. Toprak köleliğinin, idam cezasının
kaldırılması için mücadele etmeklerdi. Önde gelen isimleri: İ.S. ve K. S. Aksakov’lar, İ.
V. ve P. V. Kireyevski’ler; onlara yakınlığıyla bilinen isimler: V.İ.Dal’, A.N.Ostrovski,
F.İ.Tyutçev. Bkz: Sovetskiy Entsiklopediçeskiy Slovar’, 1990, 1234
39
Stolıpin irtica rejimi hakkında geniş bilgi için bkz.: Prof.Dr. Akdes Nimet KURAT,
Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, TTKB, 1993, s. 397- 401
40
Anton Kraynıy, Literaturnıy Dnevnik. SPb,str.13, Bkz.: Russkaya Literatura
Naçalo XX Veka, s. 258
Dostları ilə paylaş: |