S e t a 1 y ı l l ı ğ ı



Yüklə 5,84 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə256/256
tarix18.06.2018
ölçüsü5,84 Mb.
#49335
1   ...   248   249   250   251   252   253   254   255   256

610

a r a l ı k   1 1

2011 yılı, eski Türkiye-yeni Türkiye mücadele-

sinin kristalleştiği, yeni Türkiye imkânının ne 

tür gündemlerle ve hangi enstrümanlar aracı-

lığıyla realize edilebileceğinin ilk işaretlerinin 

alındığı bir yıl oldu. 12 Eylül referandumu, Yeni 

Türkiye’nin en önemli önceliğinin, demokra-

tikleşme, sivilleşme ve normalleşme olduğunu 

ortaya koymuştu. 2011 bu her üç alandaki ge-

lişmelerle, yeni Türkiye’nin teşekkül sürecinin, 

elde edilen somut kazanımlarla, geri döndürül-

mesi zor bir mecraya aktığını ortaya koyan bir 

yıl oldu.



12 Haziran seçimleri

2011’in en önemli başlığı, hiç kuşkusuz, 12 

Haziran’da yapılan genel seçimlerdi. 12 Haziran 

seçimlerinin en önemli sonucu, 12 Eylül refe-

randumunun sembolize ettiği vesayeti gerilet-

me sürecini teyit etmesidir. Seçim, iki şekilde 

vesayeti gerileten bir işlev gördü: Öncelikle, 

kuruluşundan beri vesayetle mücadelenin söz-

cüsü olan ve bu uğurda 10 yıl boyunca sıkın-

tıları göze alarak vesayet sürecini geriletmeyi 

başaran AK Parti, toplumsal desteğini artırarak

(%50),  sorgulanamayacak  şekilde  siyasal  ve

toplumsal merkeze yerleşti.

İkinci olarak da, 12 Haziran seçimleri, yeni 

Anayasa sürecinin gündeme taşınması bağla-

mında vesayeti geriletici bir misyon yüklendi. 

Anayasa’nın en önemli siyasal gündeminin 

özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratik 

standartların yükseltilmesi olduğu göz önüne 

alındığında, seçimlerin bir diğer önemli siyasal 

sonucunun vesayet sistemini ortadan kaldır-

mak olduğu söylenebilir.

Bu çerçevede, siyasetteki yansımaları dolayı-

sıyla,  12  Haziran  seçimlerinin  14  Mayıs  1950

seçimlerine benzediğini söylemek mümkün-

dür: 1950’deki seçimlerin tek parti döneminin 

siyasal vesayetini yıkıp, demokratik bir dönemi 

başlatması gibi 12 Haziran seçimleri de, işaret 

ettiği yeni Anayasa ile yarım asırlık kurumsal 

vesayeti tamamen sona erdirme imkânını do-

ğurmuş durumdadır. 

PKK’nın silahsızlandırılması

2011, Türkiye’nin Kürt sorununu çözme ve 

PKK  ile  mücadele  stratejisinde  bir  muhasebe

ve karar yılı oldu. Bu muhasebe fonksiyonu 

dolayısıyla, 2011’in ilk yarısı, PKK ile mücadele

tarihinin en etkili barış sürecinin yaşanması-

SETA YORUM

2011’de Iç Politika

2011,  muazzam  bir  toplumsal-siyasal  dinamizmin  statükocu  siyaseti  zorladığı 

1990’lardaki siyasal sürecin demokratikleşme ekseninde somut kazanımlara kavuş-

tuğu bir yıl oldu.

HATEM ETE




611

2 0 1 1 ’ d e   t ü r k i y e

na tanıklık ederken,  ikinci  yarısında,  PKK  ve

KCK’nın  başlattığı  eylemler  ve  bu  eylemlere

yönelik sürdürülen operasyonlarla son yılların 

en yoğun çatışma sürecine girildi. 

BDP’nin sivil itaatsizlik eylemleri ve 12 Hazi-

ran seçimlerindeki başarısı, İmralı ile yürü-

tülen  görüşmeler  ve  MİT-Kandil  arasındaki

görüşme trafiği sorunun siyaset paradigması 

ekseninde çözülmesinin ana durakları olurken; 

PKK saldırıları, KCK’nın şiddetle kol kola ge-

zen eylemleri, güvenlik operasyonları, KCK tu-

tuklamaları, Devlet- Kandil-İmralı arasındaki 

görüşmelerin kesilmesi ve sızdırılması, çatışma 

sürecinin ana durakları oldu. 

Devletin  PKK’yı  silahsızlandırmak  üzere  baş-

lattığı  diyalog  sürecinin  PKK’nın  Silvan  sal-

dırısıyla kesilmesi, devletin ve kamuoyunun 

PKK’yı konumlandırmasında bir dönüm nok-

tası oluşturdu. Siyasi iktidarın güvenlik politi-

kalarını terk ettiği, örgütle ve örgütün lideriyle 

çözüm için diyalog kurduğu, PKK’nın dağdan

indirilmesi ve Kürt sorununun çözümü için 

cesur ve riskli kararlar aldığı bir süreçten son-

ra,  PKK’nın  peş  peşe  gerçekleştirdiği  saldırı-

lar, Kürt meselesi ile ilişkisini açığa düşürerek 

uluslararası dengeler içinde bir istikrarsızlık 

enstrümanına dönüştüğünü ortaya koydu. 

Arap dünyasında, toplumların sivil direnişlerle 

yüzyıllık otoriter rejimleri devirmeyi başardığı, 

Türkiye’nin zamanın ruhuna uygun bir şekilde, 

güvenlik paradigmasını terk ederek demokra-

tik süreçleri işlettiği, Kürt sorunun çözümü ve 

PKK’nın silahsızlandırılması için cesur kararlar

aldığı  bir  süreçte,  PKK’nın  yanlış  bir  analize

dayanarak verdiği anakronik çatışma kararı, 

2011’deki umutları boşa çıkardı. 

Bütün bu sonuçları itibariyle, 2011’de ortaya 

çıkan görüşme ve diyalog süreci, devletin soru-

nun çözümüne yönelik kararlılığını teyit eder-

ken, PKK’nın çözüme henüz hazır olmadığını

da ortaya koydu. 

Geçmişle yüzleşme

Türkiye’nin siyasal hafızası, devletin belli bir 

politika eşliğinde yaşattığı acılarla maluldür. 

Devletin ve ona muktedir olan kesimlerin mut-

lak hâkimiyetleri için toplumsal kesimlerdeki 

farklılığı ve dinamizmi tehlikeli gören devlet, 

Cumhuriyetin  kuruluşundan  beri,  hemen  he-

men her dönemde farklı toplumsal kesimleri 

baskı altına almıştır. Bu çerçevede, demokratik 

standartların yükseltilmesini ve devlet-toplum 

ilişkilerinin normalleşmesini temsil eden Yeni 

Türkiye umudunun geçmişle yüzleşilmeden 

inşa edilmesi mümkün değildir. 

AK  Parti  dönemindeki  darbe  teşebbüslerinin

yargılanmaya başlanması, yüzleşme ve hesap 

sorma kapısını araladı. Referandumda 12 Eylül

darbesine yönelik yargılama sürecinin müm-

kün hale gelmesi de bu süreci tahkim etti. Bu 

çabalar, 28 Şubat, Susurluk, 1990’lardaki faili 

meçhul cinayetler, Çorum-Maraş olayları ve tek

parti dönemindeki hak ihlalleri ve katliamlar 

(Dersim, gayri Müslimlere yönelik politikalar,

İstiklal  Mahkemeleri)  ile  ilgili  tül  perdesinin

kaldırılmasıyla devam etti. Başbakan’ın Dersim 

katliamı için devlet adına özür dilemesi, bütün 

karanlık olayların aydınlatılma çabasını tetikle-

yen bir işlev gördü. 

Böylece,  2011,  Cumhuriyet  tarihinin  bütün

günah defterlerinin açıldığı ve temize çekildiği 

bir yıl oldu. Hem siyasal gelenek hem de iktidar 

geçmişi olarak, bu günahlarla hiçbir ilişkisi ol-

mayan AK Parti’nin iktidarda oluşu, yüzleşme

sürecinin başarıyla gerçekleşmesi için bir şans 

olarak değerlendirilebilir. 



Anayasa

2011’in sembolik değeri en yüksek gelişmesi, 

yazım süreci devam eden yeni Anayasa oldu. 

Yeni Anayasa, eski Türkiye ile özdeşleşen her 

türlü aksaklığın geride bırakılacağı, yeni Türki-

ye ile sembolize edilen her türlü umudun haya-

ta geçirilebileceği mucizevi bir enstrümana dö-

nüşmüş durumdadır. Siyasal sistemin yeniden 

kurgulanması, siyasal kimliklerin özgürleşme-

si, toplumsal refahın artışı, Türkiye’nin gelecek 

ufku ve daha birçok umut, yeni Anayasa’nın 

hayata geçirilmesine bağlıdır. 

12 Haziran seçimleri, mevcut parlamentoya 

yeni Anayasa’yı yapma meşruiyeti sağlamıştır. 

Meclis’te temsil edilen bütün partilerin eşit bir

katılımla oluşturdukları Anayasa uzlaşma ko-

misyonu kurulmuş, çalışma koşullarını netleş-

tirmiş, Anayasa yapımının yol haritasını belir-

lemiş durumdadır. 

Yeni Anayasa, Türkiye’nin 1990’lardan beri kri-

ze giren eski siyasal denkleminin yerine inşa 

edilecek yeni düzen arayışının en kritik eşiği 

haline gelmiştir. Bu arayışın, yeni Türkiye’nin 



612

a r a l ı k   1 1

inşa edilmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı, 

yeni  Anayasa’nın içeriğine ve felsefesine bağlı 

olacaktır. Başka bir deyişle önümüzdeki soru, 

yeni Anayasa’nın eski Türkiye’nin son Anaya-

sası mı, yeni Türkiye’nin ilk Anayasası mı ola-

cağıdır. 



Sonuç

2011, muazzam bir toplumsal-siyasal dinamiz-

min statükocu siyaseti zorladığı 1990’lardaki 

siyasal sürecin, değişim ve demokratikleşme 

ekseninde somut kazanımlara kavuştuğu bir 

yıl oldu. Bu sürecin en önemli eşiği 12 Haziran 

seçimleri, en önemli sembolü de yeni Anayasa 

oldu. Seçimlerin siyasi istikrarı ve değişim dina-

miğini tahkim eden bir şekilde sonuçlanması, 

PKK’nın silahsızlandırılmasında ve Kürt soru-

nun çözümünde kapsamlı ve çoklu demokratik 

seçeneklerin tedavüle sokulması ve Cumhuri-

yet tarihine ilişkin kapsamlı bir muhasebe süre-

cinin başlaması, 2011’in yeni Türkiye umuduna 

yönelik kazanımları olarak kayda geçirilebilir. 

Bütün bu yönleriyle, 2011, 2012’nin de siyasal 

gündemini belirlemiş durumdadır.

***


SEÇİM KRONOLOJİSİ

18-21  Nisan:  YSK,  12  bağımsız  adayın  eski

mahkûmiyetleri nedeniyle milletvekili seçilme ye-

terliliğine sahip olmadıklarına hükmetti. Yükselen 

tepkiler üzerine, YSK kararını geri aldı. 

10-21 Mayıs: MHP’nin üst düzey 10 yöneticisi, inter-

nette yayınlanan seks görüntüleri dolayısıyla, parti-

deki görevlerinden ve milletvekili adaylığından istifa 

etti. 

12 Haziran: Genel Seçimler yapıldı. 



21 Haziran: YSK, ‘terör örgütü propagandası yapmak’ 

suçundan hapis cezası kesinleşen Hatip Dicle’nin 

milletvekilliğinin düşürülmesine karar verdi. 

22-28  Haziran:  CHP,  MHP  ve  BDP  listelerinden

milletvekili seçilen tutuklu adayların, yargılandıkla-

rı mahkemelere yaptıkları tahliye talebi reddedildi. 

CHP ve BDP, mahkemelerin kararını protesto etmek

üzere yemin etmeme kararı aldılar. 

11 Temmuz: CHP, yemin boykotunu sona erdirdi.

1 Ekim: BDP grubu yemin ve Meclis boykotunu sona

erdirdi.

***


PKK KRONOLOJİSİ

14 Temmuz: Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan ça-

tışmada 13 asker yanarak hayatını kaybetti. 

17 Ağustos: PKK’nın Çukurca’da askeri konvoya kur-

duğu pusuda, 9 asker ve 1 korucu hayatını kaybetti, 

13 asker ve 1 korucu da yaralandı. 

17 Ağustos: Diyarbakır’dan kalkan F-16 savaş uçakla-

rı, Kuzey Irak’taki PKK üslerini bombaladı.

12  Eylül:  MİT-PKK  görüşme  kaydı,  Dicle  Haber

ajansı aracılığıyla sızdırıldı. 

19 Ekim: PKK’nın Çukurca’ya gerçekleştirdiği saldı-

rıda, 24 asker hayatını kaybederken, 18 asker yara-

landı.

***


YENİ ANAYASA KRONOLOJİSİ:

03  Ekim:  TBMM  Başkanı  Cemil  Çiçek,  Meclis’te

grubu bulunan 4 siyasi partiye yazı göndererek, yeni 

anayasa çalışmalarını yürütmek üzere kurulacak uz-

laşma komisyona 3’er üye bildirmelerini istedi.

05-10 Ekim: TBMM’de temsil edilen siyasi partiler,

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na üye verdi.

19 Ekim: Anayasa Uzlaşma Komisyonu, ilk

toplantısını yaptı.

Çalışma ilkeleri ve maddelerin oylama usul-

leri tartışıldı.

01  Kasım:  Anayasa  Uzlaşma  Komisyonu

“içtüzük” olarak nitelendirilen çalışma yön-

tem ve esaslarını belirledi. 

22  Kasım:  TBMM  Anayasa  Uzlaşma  Ko-

misyonu bünyesinde, kamuoyundan gelen 

önerileri dinlemek ve derlemek üzere, 3 alt 

komisyon oluşturuldu.



Sabah, 31.12.2011 


613

2 0 1 1 ’ d e   t ü r k i y e

2011 gündeminin belirlenmesinde 12 Haziran 

seçimleri ve sonuçları ne kadar rol oynadıysa 

dış politikada ve bölgemizde yaşanan gelişme-

ler de bir o kadar rol oynadılar. 2011’de sadece 

Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkisi altına alan 

en önemli olay kuşkusuz Arap Baharı olarak 

anılan isyan dalgasıydı. 17 Aralık 2010’da 26 

yaşındaki  Muhammed  Buazizi  isimli  seyyar

satıcının kendini yakması ile Tunus’ta başla-

yan isyan, 14 Ocak’ta 23 yıllık Bin Ali iktidarını 

sona erdirirken Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğ-

rafyasını saran bir isyan dalgasının da fitilini 

ateşledi. Tunus’u, Yemen, Mısır, Libya ve Suriye

izledi.


Ortadoğu’yu saran ve birbirini izleyen isyan sü-

reci, hem izlediği etkin dış politika nedeniyle, 

hem de kendi demokrasi tecrübesini yaratabil-

miş, dünya ile entegre olurken bağımsız kal-

mayı başarabilmiş bir örnek olması niteliği ile 

Türkiye’yi küresel ve bölgesel anlamda ön plana 

çıkardı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yeni ya-

şamaya başladığı değişim sancılarının aslında 

Türkiye’de son on yıldır yoğun bir şekilde ya-

şanmakta olduğunu söylemek mümkün. Özel-

likle 2007 sonrası başlayan yapısal değişimler 

12 Eylül 2010 anayasa referandumu ile bir milat 

noktasına ulaşmıştı. Bu tarihten itibaren ‘Yeni 

Türkiye’ tartışmalarını sürdüren Türkiye, bir 

anda kendini ‘Yeni Ortadoğu’ tartışmalarının 

da içinde buldu.

Arap Baharı boyunca her ülkedeki dinamikle-

rin ortaya koyduğu farklı gelişmeler nedeniyle 

süreçler farklı ilerlediyse de Türkiye belirlediği 

temel prensipleri ilk andan itibaren korumaya 

özen gösterdi. Öncelikle Tunus’tan Suriye’ye 

kadar her ülkede isyanın başından itibaren hal-

kın demokratik reform taleplerini destekledi. 

Mevcut iktidarlarla irtibata geçerek reformların

yapılması, değişimin önünün açılması ve silahlı 

bir çatışmaya varmadan dönüşümün yaşanması 

yönünde telkinlerde bulundu. Muhalif gruplar-

la da bu süreçte görüşmeye devam ederek siyasi 

çözüm için diplomatik bütün yolları zorladı. 

Ancak ilerleme kaydedilmediğini gördükten 

sonra liderlerin gitmesi yönünde açıklamaları 

ile iradesini ortaya koydu. Askeri müdahale-

nin ilk ve tek çözüm olarak sunulmasının kar-

şısında durarak, Libya örneğinde olduğu gibi,

müdahalenin kaçınılmaz olduğu durumlarda 

ise sürece müdahale ederek, operasyonun sınır-

larının belirlenmesi yönündeki ısrarı ile halkın 

kıyımını ve sonrasında doğabilecek bir sömü-

SETA YORUM

2011’de Dış Politika

Türkiye dış politikada yeni bir safhaya ulaşmış durumda. Mezkûr safhanın bir kırılma 

ya da sıçrama noktası olması kuvvetle muhtemel.

TAHA ÖZHAN



614

a r a l ı k   1 1

rüyü engelleme yönünde çaba gösterdi. Bütün 

bu süreç içinde her ülkede halkların kendi ka-

derlerini kendilerinin tayin etmelerinin altını 

çizen Türkiye, ardı ardına yapılan açıklamalar 

ile demokratik yeni bir düzen için yola çıkan 

ülke halkının yanında olduğunu söyledi ve bu 

sayede bölge halkları tarafından da coşkuyla 

karşılanan ülke olarak ayrıcalıklı konumunu 

korudu. 

Dış politikamızın cumhuriyet tarihi boyunca en 

hareketli ve en görünür dönemine son on yıldır 

şahitlik ediyoruz. Irak işgaline ortak olmayarak

yarım asır sonra ilk derin kırılmasını yaşayan 

Türk dış politikası, 2010’da Gazze ve İran üze-

rinden ikinci derin kırılmasını yaşamıştı. Böl-

gemizde yaşanan isyan dalgası dış politikamızla 

beraber Batılılaşma projesini de yeni bir dina-

mikle karşı karşıya bıraktı. Türkiye’nin bölge-

deki isyanlara ve sonrasında kurulması muhte-

mel yeni düzene katkısı olduğu kadar yaşanan 

yapısal kırılmalar da Türkiye’nin dönüşümünde 

etkili olacaklardır. İsyanlar üzerinden bölge-

nin bütün dinamikleriyle yeniden buluşmak 

zorunda kalan Türkiye hem kendi yaralarını 

hem de tarihsel kopuşlarını yeniden tamir etme 

imkânı ve mecburiyetiyle karşı karşıya kalmış 

durumdadır. Bölgemiz için demokratikleşmeyi 

tam anlamıyla destekleyen Türkiye kendi nor-

malleşmesini bir an evvel hitama erdirmek zo-

runda olduğunu çok daha yoğun hissedecektir. 



Türkiye model mi? 

İsyan dalgasının başladığı Tunus’tan devam 

etmekte olan Suriye’ye kadar halklar ve yeni 

yönetimler belli düzeyde Türkiye’den bah-

setmektedir. Bu noktada Türkiye için ‘köprü 

ülke’ tanımları ne kadar anlam-

sız ise ‘model ülke’ tanımları da 

o kadar anlamsız durmaktadır. 

Çünkü hem ‘köprü’ olma hem de 

‘model’ olma pasif ve akletmeyen 

bir aktör tarifi için kullanılabilir.

Köprülük ve modellik sadece si-

yasi kullanım değerine işaret eder. 

Köprüler ve modeller inisiyatif 

alıp tarih yazamazlar. En fazla bü-

yük bir dizaynın aparatı, gerekli 

bir aracı olabilirler. Batılı Soğuk 

Savaş perspektifinin kes-yapıştır 

dünyasından beklenmesi gereken 

bu tarz okumaların yerli yansımaları da bulun-

maktadır. Oysa sahada yaşanan durum oldukça 

basittir. ‘Ekmek, Hürriyet, Haysiyet’ slogan-

larıyla iktidarları deviren isyan dalgasının bir 

başarı hikâyesi arayışı bulunmaktadır. Bu ara-

yışının başarılı bir örneğini Türkiye’de gördük-

lerini düşünmektedirler. Tam da bundan dolayı 

Başbakan Erdoğan’ın tarihi sayılabilecek Mısır,

Tunus ve Libya gezisi güçlü bir teveccühle kar-

şılanmıştır. 

Geldiğimiz nokta itibariyle, dış politika yeni 

bir  safhaya  ulaşmıştır.  Mezkûr  safhanın  bir

kırılma ya da sıçrama noktası olması kuvvetle 

muhtemeldir. Türkiye son yıllarda “sıfır sorun 

yaklaşımıyla” halkların gönüllerini kazanırken 

iktidarları Türkiye ile iyi ilişki kurmaya zorla-

mıştı. Denklemin iktidarlar ayağında sorunlar 

yaşamaya başladıkça, halklar ayağı Türkiye’ye 

daha fazla bakar oldular. Bu ise Türk dış poli-

tikasının yeni bir imtihanla yüzleşmesine se-

bep olmaktadır. Yeni dönemde, Türkiye, böl-

gemizdeki demokratik olmayan yönetimlerle 

halkların arasındaki sorunlu bölgede politika 

geliştirmek zorunda kalacaktır. Bu makasın en 

can yakıcı örneği olan Suriye, Türkiye’nin ba-

şat imtihanı olmaya adaydır. Türkiye konumu 

değiştirmediği sürece halkların hem desteğini 

almaya hem de talepleri karşısında zorlanmaya 

devam edecektir. 

Türkiye’nin Batı ile son yıllarda kurduğu iliş-

ki, bölgesinde kendisini konumlandırdığı nevi 

şahsına münhasır jeostratejik hat ile müstesna 

bir eksen haline gelmiş durumda. Başka bir 

ifade ile Soğuk Savaş yıllarında ne kadar bir 

kampın kanat ülkesi ise “yeni güçler dengesi-

nin” oluştuğu bir zaman diliminde o kadar bir 

kampın veya eksenin uzağında durmaktadır. 

Bu çizginin imkânları ve sorunları dış politika-

nın yeni imtihanına işaret ediyor. 




615

2 0 1 1 ’ d e   t ü r k i y e

Türk  dış  politikası  aynı  anda  Irak  ve  Suriye

imtihanından geçmek zorunda. Her ikisinin 

de ortak özellikleri var. Her ikisi de vekâlet sa-

vaşları ve etnik-sekteryen gerilimlerin yoğun 

yaşandığı örnekler. Türk dış politikası mezkûr 

provokatif eğilimlerden uzak duracağının işa-

retlerini vermektedir. Lakin etnik-sekteryen fay

hattının tam da üzerine oturmaktan hiç imtina 

etmeyen bölgesel aktörler yeni dönemde daha 

da aktif hale gelmiştir. Türkiye, kendisiyle ısrar-

lı bir şekilde etnik-sekteryen bir dil kullanarak 

konuşmakta ısrar eden aktörlerle hangi politika 

araçlarıyla ve nasıl muhatap olacağının cevabı-

nı bulmak zorundadır. Bulduğu cevap oranında 

yeni dönemin başarılı bir aktörü olacaktır.

 ***


ARAP BAHARI KRONOLOJİSİ

17 Aralık 2010: Tunus’ta üniversite mezunu seyyar 

satıcı Buazizi’nin kendini yakmasıyla ayaklanmanın 

fitili ateşlendi. 

14 Ocak 2011: Tunus’ta, 23 yıldır iktidarda bulunan 

Zeynelabidin Bin Ali, S.Arabistan’a kaçtı. 

25 Ocak 2011: Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimine kar-

şı Tahrir Meydanı’nı merkez alan gösteriler başladı.

27 Ocak 2011: İsyan Yemen’e sıçradı. Başkent Sana’da 

binlerce gösterici, Devlet Başkanı Ali Abdullah 

Salih’in iktidarı bırakması için gösteri düzenledi. 

2011 gündeminin belirlenmesin-



de 12 Haziran seçimleri ve sonuçları ne 

kadar  rol  oynadıysa  dış  politikada  ve 

bölgemizde yaşanan gelişmeler de bir 

o kadar rol oynadılar.

11 Şubat 2011: Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek

görevi bıraktı. 

14 Şubat 2011: İsyan Körfez’e sıçradı. Bahreyn’de pro-

testo gösterileri düzenlendi. 

15 Şubat 2011: Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı

halk ayaklanması başladı. 

15  Mart  2011:  Suriye’de  Esad  rejimine  karşı  büyük

çapta protesto gösterileri başladı. 

12-15 Eylül 2011: Başbakan Erdoğan Mısır, Tunus ve

Libya’yı kapsayan Kuzey Afrika ziyaretini gerçekleş-

tirdi. 

20 Ekim 2011: Muammer Kaddafi isyancılar tarafın-



dan öldürüldü. 

23 Kasım 2011: Yemen Devlet Başkanı Salih yetki-

lerini yardımcısına devretmek üzere muhalefetle an-

laşma imzaladı.



Sabah, 31.12.2011


Son 10 yılda, 10 yıl önce tahayyül edilemeyecek değişimler geçiren Türkiye, eski 

yüklerinin çoğundan arınmak ve yeni bir tarihsel dinamizm sürecine girebilmek 

için büyük bir atılım içinde. Bu tarihî dönemeçte Türkiye, yaklaşık yüz yıl önce 

yaşadığı “imparatorluktan ulus-devlete geçiş süreci travmasının” uzantılarını 

temizlemek için siyasetten hukuka, eğitimden kültüre kadar hemen her alanda 

ciddi bir yüzleşmeyle yeniden tarih sahnesinde kendisini gösterdi.

“Yeni Türkiye” kavramsallaştırması, tam da bu değişim sürecinin yapısal hedefi 

olarak ortaya çıktı ve kabul gördü. Yeni bir durumdan bahsetmek için bir de eskinin 

olması gerekir. Eski Türkiye; içeride demokratikleşmeyi, halkın nüfuz edebildiği 

bir siyasal düzeni, insan haklarına saygılı bir hukuk devletini gerçekleştirememiş 

ve bizim gibi çok kültürlü toplumlarda ulus-devletin yol açtığı kalıtsal hastalıkları 

aşamamış bir profile sahipti. Aynı şekilde eski Türkiye, kendi dış politika tercihlerinin 

öznesi olmakta zorlanan, bölgesinde yarı-aktif ve küresel ölçekte ise pasif/bağımlı 

bir ülke konumunda idi.

Bu bakımdan yeni Türkiye hedefi, üzerindeki yüklerden önemli ölçüde kurtulmuş, 

devlet ile milleti karşıt değil bir arada gören, insanını tehdit değil değer olarak 

algılayan ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş bir gücün adıdır. 

Ancak 2012 yılının ilk aylarını geçiren Türkiye, bu hedefe hem çok yakın, hem 



de çok uzak olabileceğini gösteren tecrübeler yaşıyor; hâlâ aşılması gereken 

mesafeler, atılacak adımlar, gerçekleştirilecek ref

Yüklə 5,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   248   249   250   251   252   253   254   255   256




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə