kampanyalar yapan Kanada dergisi Adbusters tarafından
örgütleniyor. Britanya'da Modern Toss adıyla bilinen bir
örgüt, yıkıcı organizasyonlar düzenliyor ve DAHA FAZLA
BOK SATIN ALIN YOKSA BOKU YERİZ türü sloganlar
taşıyan tişörtler, çantalar, kahve kupaları ve afişler üretiyor.
Bu girişimler gayet eğlenceli ama bir devrim başlatacak gibi
değiller. Reklamı yenmeye çabalamaktan çok diğer taraftan
işe girişmek ve idi kontrol etmeye çabalamak daha bilgece
olacaktır.
Lakin bu da pek kolay değil. Çağdaş id gemi azıya almış
durumda ve ehlileştirilecek havada değil. Tarihte şimdiye
kadar hiç bu kadar fazla kişi bu kadar fazla şeyi bu derece
fazla istememişti. İd tarihte hiç bu kadar pohpohlanmamış,
hiç bu denli şımartılmamıştı. İdin altın çağında yaşıyoruz
resmen.
Bir zamanlar id küçümsenir, idden korkulurdu. Platon'un
gözünde id, koşum atları arasındaki en kötü attı; "yaban
böbürlenmelerin ve ahlaksızlığın dostuydu; duvar kadar
sağırdı ve ancak kırbaçla üvendire birlikte kullanıldığında
boyun eğerdi."
[16]
Marcus Aurelius'a göre, "iplerimizi
çekiştiren, içimizin derinliklerinde saklanan gizli güçtü."
[17]
Budistlere göre yansıması Mara, Hıristiyanlara göreyse
Şeytan'dı. Sufiler için id, "el-nefs-el-âmir" yani, "sadece
uyumayı, yemeyi ve kendini hoşnut etmeyi bilen"
[18]
yakıcı
alt-ruhtu. Ortaçağ Avrupasında Jack ve Fasulye Sırığı'nın ve
diğer pek çok öykünün aç gözlü deviydi. Schopenhauer için
yaşam-istenci, Nietzsche içinse "benlik"ti. Kafka, idi,
güvertede aniden belirip dümeni ele geçirmek için dümenciyle
savaşan karanlık figürle kişileştirmişti. Kendi çağımızın da
maddiyatçı açıklaması mevcut elbette: yeni beynin dibinde
dolanan eski sürüngen beyin. İde verilen adlar çeşitlidir ama
doğası konusunda herkes hemfikirdir. İd açgözlü, dürtüsel,
öfkeli, hınzır ve doyumsuzdur. Hiçbir miktar, tatminine
yetmez.
Buda, Freud'dan iki bin beş yüz yıl önce benliğin
çekirdeğinde yatan sorunun bilinçsiz arzu olduğunu
saptamıştı. Buda ile fil sırtında, bin elinde bin kılıçla
kişileştirilen Mara arasındaki yüzleşmeye dair çarpıcı bir mit
mevcuttur.
[19]
Kılıçları yetmeyince Mara, Tanrıları bile
korkutup kaçıran dokuz korkunç fırtına çıkarır. Buda
yapayalnız
kalmıştır
ama
"fethedilemez
oturuşunu"
bozmayınca Mara diyalog kurmaya mecbur kalır: "Sana
değil, bana ait olan o koltuktan kalk!" Buda yerinden
kımıldamaz, Mara'nın çirkin karakterinin analizini sunar ve
sözünü kendisinin koltukta oturmayı Mara'dan daha fazla hak
ettiği çıkarımıyla bağlar.
Öykü, Freud'un "İdin yerini Ego alacaktır"
[20]
projesinin
canlandırılması adeta. Ego, idi kovar ve koltuğa oturur.
Bilinçdışına egemenlik, zaferin anahtarıdır.
Buda'ya göre temel sorun, hoşnutsuzluk ve tatminsizlik
yaratan arzu ve isteklere saplanıp kalmayı teşvik eden
cehalettir. Ve sorun cehaletse, çözüm de bilgi olmalıdır.
Öyleyse kurtuluş içgörüde, kavramadadır. Anlamak,
kurtuluştur.
İlk gereken, kendini bilmeye yönelik zorlu çabadır. Buda
başkalarının
hatalarını
gayet
açık
görebilirken
kendimizinkilere kör baktığımızı İsa'dan çok önce fark
etmiştir. Ama Buda'nın yaklaşımı, kendini haklı çıkarmanın
sonsuz becerisini denkleme kattığı için daha iyidir: "İnsan
başkalarının kusurlarını yabayla saman savururcasına kolay
açığa çıkarır ama kendininkileri kurnaz bir kumarbazın zarını
tutuşundaki ustalıkla saklar."
[21]
Cehalet sorunu mantıkla kavranabilir ama Buda'nın
sunduğu çözüm, sadece meditasyon yoluyla erişilebilen çok
daha derin, topyekun bir anlayıştır ki burada kastedilen
meditasyon, Budist ikonların sergilediği asık suratlı, ciddi
trans değil, "dikkat", "uyanıklık' ve "farkındalık" olarak tasvir
edilen yoğun zihinsel faaliyettir. Buda'yla ilintilendirilmiş
aforizmalar derlemesi Dhammapada özellikle bu kavramlara
yönelik birçok bölüm içerir: "Dikkatliler asla ölmez; dikkat
etmeyenler çoktan ölmüştür." Yani meditasyonun amacı
sükunet ve kayıtsızlık değil, uyanıklık, dikkat, keskin zihin
açıklığıdır. Buda'nın özgürleştirilmiş zihin için kullandığı
metafor, kınından çekilmiş kılıçtır.
Buda meditasyon uygulamasından çağdaş sinirbiliminkine
benzer bir bilinç teorisi geliştirmiştir. Bilincin maddesi veya
yönü yoktur; bilinç algıların, fantezilerin, sanrıların,
bağlantıların ve anıların sonsuzca kırpıştığı, dalgalandığı bir
gölge oyunudur. "Zihin yalpalar ve dalgalanır, kıpraşır ve
uçucudur." Zihin, "bir dalı yakalayıp ardından bir başkasına
atlayan" bir maymunun kaprisine sahiptir. Ve bu yüzden
birleşmiş benlik fikri, bir yanılsamadan ibarettir. "Değişmez
tek bir benlik yoktur. Değişime tabi olan şey benim değil; ben
değil, kendim değil." Bu sürekli değişim tanımı, kavrayışın
merkezlerinden biriydi. Her şey akıştır. Her şey geçicidir.
"Tüm şeyler yanar."
[22]
Nihayetinde saldırılacak veya baskı altına alınacak kalıcı bir
benlik yoktur. Açgözlülük, tutkular ve şehevi arzular her şey
kadar geçicidir ve yoğun, uzun incelemelerin parlak ışığı
Dostları ilə paylaş: |