71
ŞAİR HÜSEYİN CAVİD, TURANCILIK VE
ORTAK TÜRKÇE
AMANOĞLU, Ebülfez
*
NAHÇIVAN/NAKHCHIVAN/НАХЧИВАН
ÖZET
Ünlü Azerbaycan Türk şairi Hüseyin Cavid (1882-1941), XX. yüzyıl
edebiyatımızın tarihinde önemli yer tutmaktadır. Hüsnü huda şairi, güzellik
aşığı bolşevik rejimini kabul etmemiş,siparişle değil, gerçeği yazmayı tercih
etmiştir. Onun piyeslerinin ekseriyyetinde olaylar Türk-Turan dünyasında
cereyan eder ve kahramanlar bu dünyadan seçilmiş yiğit Türk oğul ve
kızlarıdır. Bu nedenle tutuklanarak Sibirya’ya sürülmüş, orada da ölmüştür. Şair
Azerbaycan romantizminin en seçkin temsilcisi olarak edebiyat tarihimizin abide
şahsiyetlerinden birine dönüşmüştür.
1905 yılından itibaren İstanbul Üniversitesinde 4 sene eğitim görmüş,
fitretinde Türklük şuuru güçlü olan Cavid Efendi’nin edebî-estetik ve felsefi
görüşlerinin şekillenmesinde,oluşmasında İstanbul mühitinin mühim rolü
olmuştur. Aynı zamanda İsmail Gaspıralı’nın dilde, fikirde, işte birlik devizi,
Ali Bey Hüseyinzade’nin Füyuzat dergisi, Ziya Gökalp’ın Kızıl Elma’sı,
“Türkçülüğün Esasları” onun edebî yaratıcılığına büyük etki yapmıştır. Ayrıca
Rusya’daki 1905 yılı devriminden ve Türkiye’de II. Meşrutiyet’in ilanından
sonra (1908) Türkçülük ideaları bir felsefi öğretiye,bir ideolojik akıma dönüştü.
Böylece, bu siyasi olaylar Türk dünyasında Türkçülük şuurunun geelişmesinde
önemli rol oynamış, Hüseyin Cavid de ilk şiirler kitabından (Geçmiş Günler,
Tiflis 1913) ömrünün sonuna kadar çok sevdiği bu Türkçülük,Turancılık idealı
ile yaşamış ve bu düşünceleri edebî eserlerin dili ile bütün dünyaya yaymıştır.
Şunu da belirtelim ki, Cavid’in Turancılığı onun dilinde daha çok yankı
bulmuştur. Türkçülük düşüncesine göre ortak dil İstanbul ağızı olmalıydı. H. Cavid
de bütün yaratıcılığı boyu dil birliğinin bu mühim şartına uyarak onu eserlerinde
yılmadan uygulamıştır. Bu bakımdan Cavid yaratıcılığı Umumtürk edebî dilinin
XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyatındaki tek bir örneği olarak kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Türk, Turancılık, şiir, şair, Türkçülük,
edebiyat, İstanbul mühiti.
*
Prof. Dr., Nahçıvan Bilimler Akademisi, Dil ve Edebiyat Enstitüsü Başkanı, e-posta: ebulfez_
amanoglu@yahoo.com.tr.
72
Azerbaycan halkının XX. yüzyıldaki en layikli abide şahsiyetlerinden biri
ölümsüz şair Hüseyin Cavid’’dir (1882-1941). Hüsnü-huda şairi, sema şairi,
büyük idealler şairi Cavid Efendi, geçen yüzyılın başlarında inkişafının doruk
noktasına yükselmiş Azerbaycan romantizminin en seçkin numayendesi gibi
edebiyat tarihimizde kendine özgü yer tutmaktadır. Dünya Türkçülük, Turancılık
harekatının Azerbaycan’daki en ünlü nümayendesi olan Hüseyin Cavid
Memmedtaki Sıtkı’nın Nahçıvan’daki Terbiye mektebinde okumuş, 1905 yılında
tahsil için o zaman Türk dünyasının Mekke’si sayılan İstanbul’a yollanmış, 4
yıl bazı aralıklarla burada yaşamış,İstanbul üniversitesinin edebiyat fakültesinde
serbest dinleyici sıfatıyla eğitim görmüştür.Tahsil yıllarında o Türk romantizminin
o devirdeki seçkin nümayendeleri olan Namık Kemal, Şemseddin Sami,
Abdulhak Hamit, Recaizade Mahmud Ekrem, Rıza Tevfik, Cenab Şehabeddin,
Şinasi, Mehmet Akif Ersoy’la sıkı yaratıcılık ilişkileri kurmuş, onların etkisi
altında kalmış, bu mühitte yetişmiştir. İstanbul’da kaldığı sürece bir taraftan fikir
adamlarından ders almış, diğer taraftan da matbuat âleminde yakından iştirak
etmiş, Turancıların Sırat-i Müstekim dergisinde üç şiirini neşrettirmiştir.
Fıtratında Türklük şuuru güçlü olan Cavid Efendi’nin edebî-estetik ve felsefî
görüşlerinin şekillenmesinde İstanbul mühitinin mühim rolü olmuştur. Türkiye
edebî mühiti önceleri çoğunlukla klasik üslupta ve gazel türünde şiirler yazan
Cavid’i kültür ve yenileşme bakımından etkilemişti. Cavid’in kalem dostu Aziz
Şerif bu konuda şunları yazmaktadır: “İstanbul’dan dönüşünden sonra kendi
yaratıcılığında tamamıyla başka yol seçmiş, çoğu zaman aruz vezninde yazsa da,
yeni biçimlerden ve konulardan yararlanmaya başlamıştır. Bu bakımdan vatan
şairi Hüseyin Salik ile şair Hüseyin Cavid arasındaki farkı apaçık göstermekle
beraber edebî faaliyetinde İstanbul eğitiminin de rol ve önemini aydınlatmıştır
1
.
Böyle ki, 1909 yılında vatana dönen şair bir süre Nahçıvan, Tiflis, Gence, Bakü
şehirlerinde öğretmen olarak çalışmış ve ilk şiirler kitabından Geçmiş Günler,
(Tiflis, 1913) ömrünün sonuna kadar çok sevdiği Türkçülük, Turancılık ideali ile
yaşamış ve bu düşünceleri edebî eserlerin dili ile bütün dünyaya yaymıştır. Bu
bağlamda H. Cavid yaratıcılığı Türkiye-Azerbaycan edebî ilişkilerini yansıtmak
bakımından son derece karakteristiktir. Onun piyeslerinin ekseriyesinde hadiseler
Türk-Turan dünyasında cereyan eder ve kahramanlar bu dünyadan seçilmiş yiğit
Türk oğul ve kızlarıdır. İşte buna göre Samed Vurgun, Vakıf piyesinde Cavid
Efendi’ye üstü kapalı şekilde işaret ederek:
neden şiirimizin baş kahramanı,
Gâh turan’dan gelir, gâh da iran dan.
diye soruyordu.
Bu örnekten de görüldüğü üzere Cavid uzun yıllar Türkçülüğü, Turancılığı
terennüm ettiği, Türk-İslam tarihine yüz tuttuğu için Pantürkist, Panturanist,
1
Aziz Şerif, (1982),
Hüseyin Cavid, Cavid’i Hatırlarken
, Bakü, Gençlik Yayınları, s. 267.
73
Panislamist gibi damgalarla ittiham edilmiş, çeşitli baskılara maruz kalmıştır.
Ama karşılaşdığı bu baskılar ve mahrumiyetler onu tüm ruhu, hayatı, varlığı ile
bağlandığı mefkuresinden döndürememiştir. Tam tersine, yazar Türk’ün şanlı
tarihini ihya etmenin gururunu yaşamış, bu yolda hayatını kurban vermekten bile
çekinmemiştir. Aradan yıllar geçtikten sonra Cavid’in sanatına, idaellerine dönüş
ruhu,onun dehasının ileri görüşlü olduğunu ispatlamıştır.
Cavid yüz seneye yakın bir müddette Çar emperyalistlerinin boyunduruğunda
inlemiş, Azerbaycan halkının kurduğu müstakil millî Cumhuriyet’in bu defa
kızıla bürünmüş Rus emperyalistleri tarafından yeniden mahkûmiyete alınmasını
bir türlü hazmedemiyordu. O zaman yazdığı bir şiirinde Azerbaycan halkının
istiklali ve saadetini nasıl düşündüğünü, hayal ettiğini şöyle ifade ediyordu:
düşündüm ki, emel çimenzarında,
açar pembe güller, yeşil yapraklar.
düşündüm ki, ömrün ilk baharında,
al şafaklar saçar gülgün dudaklar.
düşündüm ki, yatar kanlı tufanlar,
Geçer zalim fırtınalar, volkanlar,
ninni söyler bana coşkun ırmaklar.
düşündüm ki, biter hicran demleri,
doğar güneş susturur matemleri,
Gülzari süslerken hoş kademleri,
boyun büker benefşeler, zanbaklar.
Fakat şairin düşündükleri ve umduklarının hepsi Azerbaycan’ın yeniden
istilasıyla bir hayal oldu. Onun düşündüklerinin ve umduklarının aksine manzara
şöyle idi:
heyhat...ortalığı zülmetler aldı,
talih yarı yardan aralı saldı,
öksüz ruhum dildare hyüzyılet kaldı,
kanattı gönlümü hain tırnaklar.
2
Cavid için vatan Azerbaycan’la sınırlı değildir. O, Turan’ı, Türk dünyasını
her bir Türk evladının beşiği ve mezarı biliyor. Yazarın eserlerindeki Türkçülük
ve Turancılık düşüncesi buradan kaynaklanmaktadır. Ama Cavid romantizminin
dalgaları bazen Turan’a sığmıyor, onun hudutlarını aşarak Şark İslam dünyasına
ve tüm evrene yayılır. Bu ise onun evrenselliyini şartlandırır.
3
Osmanlı Türkiyesi’nde ve Çarlık Rusyası’nda daha XIX. yüzyılın sonlarında
Türkçülük ideyaları yayılmaya başlamıştı. İsmail Gaspıralı Kırım’da yayımladığı
Tercüman gazetesinde; dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik ilkesi ile
2
Mustafa Hakkı Türkekul, (1963), Azerbaycanlı Türk Şairi Hüseyin Cavid, İstanbul, s. 60.
3
Hüseyin Cavid, (2002), Bahar Şebnemleri, İblis, Peyğember, Bakü, Turan Yayınları.
74
Türkçülük mefkûresini tebliğ eder. Aynı işi Alibey Hüseyinzade Bakü’de,
Füyuzat dergisi ile yerine getirirdi. Rusya’daki 1905-1907 yılı devriminden ve
Türkiye’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra (1908) Türkçülük ideaları bir felsefi
öğretiye, bir ideolojik cereyana dönüştü. Böylelikle, bu siyasi hadiseler Türk
dünyasında Türkçülük şuurunun gelişmesine mühim etki yaptı. Türkiye’de Ziya
Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Kızıl elma adlı eserleri ile Türkçülere ışık tutup
kaynak teşkil eder, Mehmet Emin Yurdakul ise lirik bir şekilde Türkçülüğü dile
getirir. Cavid Türkiye’de olarken Türkçülük felsefesini geniş anlamda benimsedi.
Bu aldıklarını,,kazandıklarını ise kudretli söz ustası gelecek hayatında ve
yaratıcılığında bir amala çevirdi. Cavid Efendi aynıı zamanda gelecek nesillere
Türkçülük şüurunun aşılanmasında önemli rol oynayacakdı. Böylece temelleri
İstanbul’da atılmış Cavid Turancılığı Türk halklarına Türkçülük ideya ve
mefkuresini aşyılayan,onların manevi dünyasındakı Türk ruhuna,Türkçülük
düşüncesine nefes veren,can veren bir ışık olmuştur.Sonuç itibarile İstanbul’un
edebî-medenî mühiti,Turancılık şüuru,felsefesi onun varlığına hakim kesilmiş
ve onun bütün eserlerinde bu idealar ifadesini bulmuş, özellikle onun Koca Bir
Türk’ün Vasiyeti, Afet, Uçurum, Azer gibi eserlerinde Türkçülük fikirleri
daha belirgin şekilde yansımıştır. Mesela, Şark’ın bu büyük dram yazarı, İblis’te
Türklük âleminin kudretini koruyabilmesi için vatanperver başçılara,önderlere
ihtiyaç olduğunu şöyle ifade eder:
türk ordusu etrafa bu gün hemle ederken,
irane veya kafkaza imdade giderken,
rus ordusu durmaz, çekyılirken önümüzden,
Vasif! ne revadır ki şu parlak günümüzden,
Feyz almayarak biz olalım gaflete mayıl,
satmaz, satamaz milleti şehsiyyete akil.
Yine İblis’te Cavid Türk tarihi ve Türkçülük konsepsiyonlarının sentezi ile
Türklük âlemindeki medeniyetin önemi hakkında şunları yazar:
turana kılıçtan daha keskin ulu küvvet,
Yalnız medeniyyet,medeniyyet,medeniyyet.
1917 yılında birtakım şairler Lenin’e medhiyeler uydururken Cavid kalbindeki
coşkun Türklük ruhunu bütün Türk halklarının aynı derecede duyması ve
kiymetlendirmesi için haykırıyordu:
bir milletin tarihidir: kökü, yurdu, yuvası,
tarihiniz baş ucundan hergiz eksik olmasın,
altay dağı, mahan çölü,hem de Yasın ovası,
birer aydın sahifedir her türk gerek anlasın.
(Koca Bir Türk’ün Vasiyeti)
75
Cavid Türk gençliğini millet duygusunun tantenesi, vatan, bayrak sevgisi,
adalet ve hakiket için mücadeleye sesliyor, bu mukaddes deyerlerin Türk halkının
devizi olduğuna işaret edir. Böylelikle, Türk gençliyini bu ulvi değerler uğrunda
fedakârlık göstermeye hazır olmaya çağırır:
türk oğlu sözünden dönmez,
mehv olur da sürüklenmez,
hep yükselmek diler enmez,
Çarpışır yaşar.
***
evet arslan yavrularım, türk eli hep şanlıdır,
elımas gibi lekesizdir, sakın gafil olmayın,
Yüzyıl yirminci asırdır! Vazifesi pek ağır...
arş ileri!...
komşular yol aldı, geri kalmayın.
(Koca Bir Türk’ün Vasiyeti)
Türkçülük felsefesi içerisinde adalet, hak ve hukukun meydana çıkardığı bir
kuvvet kelimesi de var ki, Cavid’de Türk’ün bu güç ve kudretini terennüm ediyor.
O dünyaya hâkim güç olarak Türk kuvvet ve idrakını görmek istiyor. Bunun için
vaktile dünyanın Türkler karşısında diz çökdüklerini de hatırlatıyor:
ulu şahlar, kibirli hakanlar,
Papalar, hep halifeler her gün,
diz çökerlerdi türke karşı bütün,
Çünki parlardı erlerin kılıncı.
(Herb ve Felaket)
Türkçülük felsefesinin temel unsurlarından biri dilde birlik kavramıdır. Onu
da belirtmek lazımdır ki, Türkçülük cereyanının mümayendeleri Türk dünyasının
dilde birliğini öbür unsurlardan daha çok inkişaf ettirmişlerdir. Bu idea Cavid’in
İsmail Gaspıralı’nın (1851-1914) ölümü dolayısıyla yazdığı şiirde belirgin
ifadesini bulmuştur:
işde birlik, dilde birlik, fikirde birlik...
iş, fikir, dil birliyi olmayınca
evet, pek çetindir cihanda dirlik.
Şunu da belirtelim ki, Cavid belki de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ifadesinin etkisi altında, Topal Teymur piyesinde
şöyle söylemiştir:
kesse her kimse cihanda kan izini,
kurtaran dahi odur yer yüzünü.
76
Osmanlı Türk romantikleri tek düşüncenin değil, aynı zamanda edebî bir
dil birliğinin de yaranmasını arzu eder. Ortak bir dil birliği ile dilde ve fikirde,
düşüncede birlik ve böylelikle, bütün bir Türkçülük şuurunun oluşmasını
istiyorlardı. Bunun devamı gibi Osmanlı romantikleri dil birliğinin terkibine millî
vezin, hece vezni talebini de dâhil eder. Böylece Türkçüler arasında Türk şiirinde
millî vezinle, hece vezni ile yazmak düşüncesi, ideyası meydana çıkmıştı.
Türk romantik şiirinde bunun en tanınmış nümayendesi Mehmet Emin
Yurdakul olmuştur. Cavid de eserlerinde hem aruzun, hem de hecenin mükemmel
nümunelerini yaratmıştır. Azer’de hece ve aruzun kavuşmasını müşahide eder.
Prof. Mehti Memmedov’un tabirince desek Cavid hece vezninde Yunus Emre’nin
ritminde, ışıklı, şuh boyalarla süslenmiş şiirlerini yazmıştır.
4
Cavid’in Turancılığı özellikle onun dilinde daha dolgun ifadesini bulmuştur.
Türkçülük düşüncesine göre ortak dil İstanbul şivesi olmalı idi. Cavid Efendi de
bütün yaratıcılığı boyu dil birliğinin bu mühim şartına uymuştur. Mesele bundadır
ki, Azerbaycan Halk Cümhuriyeti devrinde devletin dili de Türk dili adlanmış ve
bu devlet resmî yazışmalarda Cavid’ gibi ortak dilden istifade etmiştir. Azerbaycan
edebiyyatının Cafer Cabbarlı, Samed Vurğun, Mikail Müşfik, Süleyman Rüstem,
Resul Rza, Mehmet Rahim gibi genç kalem sahipleri de XX. yüzyılın otuzlu
yıllarının başlarına kadar Türkiye Türkçesi ile yazmışlardır. Malûmdur ki,
Türk dili kavramı da 1937 yılında repressiyona uğramıştır. Bu devirde Türk
dili terimininin kullanılması yasak edilmiş, onun yerine Azerbaycan dili ifadesi
konulmuştu. Bu yıllarda çok sayıda vatanperver, millî düşünce sahibi, ileri dünya
görüşlü aydınlar habse atıldığı, sürgüne gönderildiği için Türk dili ifadesinin
kullanımdan kaldırılmasına kafa tutacak, yasak edilmesine karşı çıkacak, bu
yasadışı emellere itiraz edecek adam da kalmamıştı ve Türk edebî dilini kullanan
Cavid Efendi de sürgün edilenler arasındaydı.
5
Cavid; İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp, Şinasi ve Mehmet Emin Yurdakul gibi
Turançıların dilde birlik ilkesini yaratıcılığında göze almış, Türk dünyasının ortak
yazı dilinde eser yazmanın başarılı nümunelerini yaratmıştır. Bu bakımdan Cavid
yaratıcılığı Umumtürk edebî dilinin XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyatındaki yegâne
örneğidir. Mustafa Türkekul yazar ki, Cavid’in dili ister Azerbaycan dâhilinde,
isterse Azerbaycan haricinde en çok münakaşa ve mubahese olunan bir konudur.
Malûm olduğu üzere İstanbul Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi arasında ufak
da olsa bir lehçe farkı vardır. Cavid İstanbul Türkçesi’ni benimsemiş, bu şiveyi
bütün inceliklerine kadar öğrenmiş idi. Yaratıcılığının ilk devirlerinde, bilhassa
şiirlerinde İstanbul şivesini kullanmıştır. Müşahedeler gösteriyor ki, büyük
edebiyat adamı bu iki edebî Türkçe arasında bir köprü yaratmış, onlar arasındaki
mesafeyi kısaltmıştır. Cavid’in kullandığı dil oldukça poetik, akıcı ve cilalanmış
4
Mehdi Memmedov, (1983),
Acı Feryadlar, Şirin Arzular,
Bakü, s. 30.
5
Dr. Enver Uzun, (1998),
Hüseyin Cavid ve Türkiye Edebiyatı,
Güneş, Bakü, s. 62.
77
bir Türkçedir. Kuzey ve güney Azerbaycan,Türkiye ve diğer Türk ellerinde öyle
bir aydın bulmak olmaz ki, Cavid’i okusun ve anlamasın.
6
Ona göre de seçkin
bilim adamı Mehmet Fuad Köprülü daha 30’lu yıllarda yazmıştır ki, “İstanbul
Türkçesi ile yazdığı eserlerinde Cavid’in temiz ve işlenmiş bir üsluba sahip olması
Azeri şiirinin tekamülü tarihinde ona mühim bir mevki temin etmiştir. Bilhassa
İblis Piyesi Azeri edebiyatında edebî kıymet itibarıyla hiç ihmal edilmeyecek bir
eserdir.”
7
Hakiketen yaratıcılığının ilk devirlerinde özellikle şiirlerinde İstanbul
şivesini maharetle uygulayan şair sonraki eserlerinde bu şiveyi Azerbaycan
edebî Türkçesi’ne yaklaştırmaya çalışmış ve demek oluyor ki bunu başarmıştır.
Maalesef daha 1958 yılında Cavid’in eserlerinin yeni yayınına ön söz yazan
Memmetcafer Caferov, Cavid’in dilini kominist noktayınazarından mutalaa
ederek şöyle değerlendirmiştir: “Cavid Azerbaycan edebî-bedii dilini Türk
sistemli dillerin hesabına “zenginleştirmenin” mümkün olduğu hakkında hayal
beslemiş ve bu fikrinde her zaman yersiz inad göstermiştir.”
8
Mustafa Türkekul’un
gösterdiği gibi, Memmetcafer Caferovun savunduğu hikmet tamamile yersiz ve
manasızdır. Cavid’in Azerbaycan Türkçesini başka Türk halkları dilleri hesabına
zenginleştirmek fikri ve bu fikirinde inadı gayet doğru ve yerindedir.
Yeri gelmişken bir meseleni de belirtmek yerinde olurdu. Eserlerinin diline çok
hassasiyetle yaklaşan Cavid efendi demek olur ki, bir çok elyazmasının sonunda
“İmlasına dokunmamalı” diye yazarak bu meseleye çok büyük önem vermişti.
Kim bilir,belki de bu israrı ile o ne zaman ise Türkçülük ideyalarının,ümumtürk
dilinin,ortak Türk yazı dilinin gerçek olacağını çok-çok önceden görmüş ve
sezmişti. Amma maalesef, sovyet döneminde Cavid berat ettikten sonra(1956),
1958 yılından başlayarak yayınlanan eserlerin müellif metni üzerinde, uyarılara
rağmen lüzumsuz el gezdirmeler, düzeltmeler yapılmış, Cavid’in diline kabaca
müdahileler edilmiştir. Amma sevindirici hâldir ki, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
Başkanı Sayın İlham Aliyev’in “Azerbaycan dilinde Latin alfabesi ile kitlesel
neşrlerin hayata geçirilmesi hakkında” 12 Ocak 2004 yılı tarihli talimatına uygun
olarak Hüseyin Cavid’in 2005 yılında yayımlanmış beş cilitli (bu baskıyı şairin
kızı Turan Hanım hazırlamıştır.) baskısı, önceki baskılardaki tahrifleri aradan
kaldırmış, şairin dil ve üslubu korunmuş, imlasına da dokunulmamıştır. Böylelikle,
yeni yayımlanan beş cildlik esasında (Eserleri) Cavid dilinin tekamülünü de
izlemek, takip etmek imkânı sağlanmıştır.
KAYNAKÇA
Cavid, Hüseyin (1958), Seçilmiş Eserleri, Bakü, s. 5.
-----, (2002), Bahar Şebnemleri, İblis, Peyğember, Bakü, Turan Yayınları.
6
Mustafa HakkıTürkekul, (1963), Azerbaycanlı Türk Şairi H. Cavid, İstanbul, s. 51.
7
Azer Turan, (2004), Cavid Efendi...Araz, Bakü, s. 33.
8
H. Cavid, (1958), Seçilmiş Eserleri, Bakü, s. 5.
78
Memmedov, Mehdi, (1983), Acı Feryadlar, Şirin Arzular, Bakü, s. 30.
Şerif, Aziz, (1982), Hüseyin Cavid.Cavid’i Hatırlarken, Bakü, Gençlik
Yayınları, s. 267.
Turan, Azer, (2004), Cavid Efendi...Araz, Bakü, s. 33.
Türkekul, Mustafa Hakkı, (1963), Azerbaycanlı Türk Şairi H. Cavid,
İstanbul, s. 51.
-----, (1963), Azerbaycanlı Türk Şairi Hüseyin Cavid, İstanbul, s. 60.
Uzun, Dr. Enver, (1998), Hüseyin Cavid ve Türkiye Edebiyatı, Güneş,
Bakü, s. 62.
Dostları ilə paylaş: |