Sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 2/2000 din bilimleri



Yüklə 121,29 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix26.10.2018
ölçüsü121,29 Kb.
#75657


sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 2/2000

din bilimleri

MONOTEİZMİN TEŞEKKÜLÜ

1

R. Pettazoni / Dr. Fuat Aydın*

Monoteizm meselesi, Avrupa düşüncesinde XUI. yy boyunca ortaya çıktı. Voltaire 1764'te basılan

Dictionnaire Philosophie'de:

"Zamanımızın en derin malumat sahibi metafizikçilerinden olan diğer bir bilim adamı, politeizmin

beşeriyetin ilk dini olduğunu ve insanların tek bir Yüce Varlığı kabul etmek için yeterince aydınlatılmadan

önce, bir tanrılar çoğulculuğuna imanla başladığını göstermek için güçlü deliller ileri sürer", diye yazmıştı.

Votaire'nin imada bulunduğu metafizikçi, İskoçyah David Hume'du. Gerçekten de, 1757'de The



Naturel History of Religion başlığı altında çıkan Hume'un denemelerinin birinde şunu okuruz:

"Eğer beşeri toplumun ilkel başlangıcından daha mükemmel bir durum olan ilerlemesini göz önünde

bulundurursak, politeizm ya da putataparlık insanlığın ilk ve en eski diniydi, zorunlu olarak da böyle

olmalıydı.

Voltaire'in düşüncesi ise farklıydı; az önce iktibas ettiğimiz sözlerinden sonra şunu ekler:

"Aksine insanların tek bir Tanrı'yı bilerek ilk adımlarını attıklarım

A

sonra beşeri zafiyetin bir takım



ilahlar kabul ettiğine inanmaya cüret ediyoru

Monoteizmin Tanrı'ya imanın ilk şekli olduğunu ve politeizmin dahî ki bir tarihe kadar ortaya

çıkmadığım kabul eden, inançsız, rasyonalist ve acırr şekilde alaycı olan Voltaire, böylece bir kez daha önemli

bir noktada Kilise'n tiriniyle uyuşur. Bu doktirine göre, türlü formlarıyla politeizm, bu bağlamd arismx ve

condescensionxx olan iki temel teolojik doktrine tekabül eden şey taklit veya bizzat Tanrı tarafından izin

verilen bir değişimden başka bir şey d' monoteizm, bizatihi tanrı tarafindan ilk insana vahyedilmiştir.

Votaire'in vah' madiğim söylemeye gerek görmüyorum. Kendisi gibi olan diğer rasyonalistle da, tabiatüstü bir

müdahele olmaksızın, beşer aklının ürünü , akli ve tabii bir başka hiç bir şeyi var saymadı/kabul etmedi. Tek

Tanrı inancının bu dinin b noktası olduğunu ve beşeri zihnin zafiyetinden dolayı birden çok tanrının

VJ

zannedilmeye başlandığım bir öngerçek olarak kabul etti. En ortadoks teok duğu gibi, Voltaire içinde,



monoteizmin politeizmden daha önce olduğu d yen bir gerçekti.

Hemen hemen aynı zamanda Jean-Jaques Rousseau, Hume'un teoris: için ortaya çıktı.

Emile(1764)'de şöyle yazar:



"I^aban'ın acaip şekilli putu (buradaki gönderme Yakub'un kayın peı ben'den ayrılışı bağlamında,

Yaratılış 31/19'da zikredilen Terarım'dir), vahi m, Afrika fetişleri gibi bütün insan ürünü şeyler, ölümlülerin

ilk ilahlarıydı: izm onların ilk dini ve puta taparlık onların ilk kültüydü. Gittikçe düşüncele ha da

genelleştirinceye kadar tek bir Tanrı'yı kabul etmediler.

Hume ve Rossueau, kilisenin geleneksel öğretisine ters olan bu teori den aldılar? Eblette, bu tür

düşüncelerin hiç birisine sahip olmayan rasyonl; sefenin en otoriter temsilcilerinden biri olan Voltaire'e

bakarak rasyonalist fel değil. Burada söz konusu olan kaynak, felsefeden ziyade Etnoloji'ydi. Yeni ı temelinde

Afrika ve Amerika'nın ğayr-i medeni halkları hakkındaki keşifle) hakkında verilen bilgiler ve onların, özellikle

de dini inançları üzerinde yapıl; lemler, kısaca seyyahlar, misyonerler v.b'lerinin çalışmalarında bulunan etn

bilgi yatmaktadır. Hume gerçekten, açıkça Amerika, Afrika ve Asya'nın vahşilerinin dinlerine müracat eder.

Leben'in şekilsiz putunu (mormousets) manitu ve fetiş olarak isimlendirmek suretiyle Rousseau, kendisini

daha kesin bir şekilde, gerçekte ise teknik terimlerle ifade eder. Fetiş, Portekiz'liler tarafından XV. yy'da

Afrikalı siyahlarca yapılan ve saygı gösterilen putları göstermek maksadıyla türetilen bir terimken, manitu

kelimesi, kuzey Afrika'daki Algonkin halkının dini vokabülarisine aittir. Bizim bile, Hume ve Rosseau'nun

formasyonlarım edinmeleri muhtemel olan kaynaklan belirleyebileceğimizi düşünüyorum. Bir tarafta Les

maeurs des sauveges ameriquains compers aux mauers des premiers temps ismiyle 1724'de yayınlanan The

soiety of Jesus misyonerlerinin içlerinde kurulduğu Yeni Fransa kızüderilileriy-le ilgilenen Father Lafitau'nun

çalışmaları ; diğer tarafta The Acedemia des inscriptions et Belles Letters tarafından yazarının düşüncelerinin

cüretkarlığı sebebiyle reddedildikten sonra yayınlanan başkan Brosses'in 1760'da Fetiches 'in De Culte des

Dieux Fetiches ou Parcllcle de l'ancienne Religion de l'Egypte avec la Religion actuelle de la Nigritie

çalışmasını zikretmek yeterlidir.

XIX. yy'da de Brosses'in fetişizmi, pozitivist filozof Agust Comte'nin sisteminde başarıya ulaştı.

Cours de philosophie positivé'in de Comte, birbirini izleyen üç büyük devri içine alan insan zihninin bir

resmini çıkarır: Başlangıçtan TV. yy'a kadar dini, TV. yy'dan XVI. yy'a kadar metafizik ve günümüzde pozitif.

Dini devir de yine üç döneme ayrılır: Fetişizm, politeizm ve monoteizm.

Comte'un üç aşamalı şeması, daha sonra İngiliz antropolog Edward Burnett Tylor tarafından 1871'de

basılan klasik çalışması Primitive Cultur 'de ele alındı. Ancak, Animizmi dinin en eski şekli kabul eden Tylor,

politeizmin ikinci, monoteizmin üçüncü safhadaki yerlerini muhafaza ederken, dini evrimin birinci safhasına

fetişizmi değil de animizmi koyar.

XVin. yy sona ermeden önce, özellikle Avusturalya'nın ğayr-i medeni kavimleriyle ilgili yeni bilgiden

haraket etme, iyi bir antropolog parlak bir yazar olan İs-koçyalı Andrew Lang'ı vahşi halkların dini inançları ve

dini hayatlarında çok önemli bir rol oynayan bir Yüce Varlık düşüncesine götürdü. Bu "keşif" Lang tarafından

1893'de ( M. baskı, 1909) The Making of Religion adü kitabında açıklandı/ileri sürüldü.

Aynı zamanda etnoloji biliminde de, radikal bir yön eğişimi gerçekleşiyordu. Şimdiye kadar fiziki

antropoloji'nin bir dalı olarak öğretilen bu bilim dalı, git tabii ilimlerin safindan ayrılarak urihsel bir ilim

olarak tam bağısızhğına kavuşı du. Her yerde ve hemen hemen aynı safhalarla kendisini gerçekleştiren tek

şekil dini evrim düşüncesini bırakan araştırmacılar, bundan sonra her bir dinin keı has yayılma sahalarının

haritasını çıkartarak muhtelif dini fenomenin çok çeşitli unutmamayı zihinlerinde tutmayı tercih ettiler.

Böylece, monoteizmi tedrici, s li ve her yerde aynı şekilde gerçekleşen bir evrimin son safhası olarak gören

tec baştan ayağa kadar yıkıldığını söylemeye gerek yoktur.

Çok geçmeden yeni bir teori kabaca tarif edildi. Bu teori'de monoteizn şer dininin en son şekli kabul

edilmek yerine, onun ilk dini olarak düşünüldi bizatihi ortaya atam ve en ateşli savunucusunun Wilhelm

Schmidt'in olduğı moneteizm Urmonothcismus) teorisiydi. Teori bilim yoluyla vahiy doktrinin ki

konumuna bir geri dönüştü. Hume

Y

<* Rossueau'nun XVIII. yy'da açtığı j tez şimdi kapatıldı ve

monoteizm dinin menşeine tekrar götürüldü.




Eğer yukarıda genel çerçevesini çizdiğimiz gibi XVffl. yy'da geleneksel rinin reddedilmesinden sonra

XIX. yy evrimciliği vasıtasıyla XX. yy'da İlkel mc izm'in rehabile edilmişi olan monoteizm problemini, farklı

gelişim safhalarınd; edersek, sorunun her zaman medeni olmayan halkların dinlerine atıflarla tartış m görürüz.

Hume'dan Lang'a zenci fetişleriyle başkan de Brosses ve Agust te'tan, pigmeleriyle Father Schmidt'e kadar,

monoteizmle ilgili birbirine zıt vı lı teorilere malzeme sağlayan hemen her zaman medeni olmayanlardır.

Bunu hı, sadece monoteizmin, bizatihi değil, ancak özellikle dinin en eski şekli genel lemiyle, düzenli olarak

göz önüne getirildiğini akılda tutarsak mümkündür. Bi den farklı olan teoriler, daha çok monoteizmin bizatihi

bir konu olarak ele alaı ormanın sonucu değil, evrimciliğin reddinin ya da kabulünün sonucudur.

Gerçekten de monoteistik problemin iki yüzyıldır ifade edildiği tarzın gerekçesi olan bu açıklama, hala

onu meşru bir tutum olarak kabul etmez. I açıdan monoteistik çekişmede, medeni olmayanların dinlerinin

seçimini haklı tacak nedir? Gerçekten medeni olanlar, genel olarak din tarihinde kendi acts büyük bir öneme

sahip monoteizm gibi bir dini fenomen çalışmasına kendisiı poze etmeye en elverişli olanı mıdır? Öyleyse niçin

böyle yerinde sebeplerden iyi kendimizi antikitenin farklı medeni milletlerinin politeistik dinlerinin

çalışmasına hasretmiyoruz ?

Az önce söylediklerim tamamen teorik hipotezler değildir. Antik yunan dini ve mitolojisi üzerine

olan büyük çalışmasında (Die griechische Götterlehre, III ciltl957-62), kendi usulüne uygun olarak,

farklı olimpik tanrılarım bir çok değişik türler ya da gök tanrısı Zeus'un esası olarak değerlendirdiği için

onu, monoteistik düşüncenin

2

 saf temsilcisi olarak kabul etmek suretiyle, Grek pohteizminin izini eski bir



monoteizmde bulur. Mükemmel bir teolog gibi Welcker, burada Tanrı düşüncesinin ilk şeklinin nisbeten

iptidai monoteizm ya da -kendisinin isimlendirdiği gibi- Henoteizm olduğunu kabul eden Scüling'in

teorisinden ayrılır. Yeri gelmişken, Scilling'in düşüncelerinin, henoteizm teorisini ele alıp ayrıntılı olarak

genelde Hind-Avrupa, özellikle de kadim Hindistan dinlerine göndermelerle geliştiren "Karşılaştırmak



MitolojTnm meşhur üstadı Max Millier üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu ekleyebiliriz. Greek

dinindeki monoteizm, Felsefe tarihçisi Eduard Zeller, Antik tarihçi Eduard Meyer, Din tarihçisi Erwin

Rohde ve diğerleri

3

 gibi bilim adamları tarafından daha olumlu bir bakış açısından tarüşüdı. Bu ilginç



tartışma takdir edilebilir bir sonuç ve münasip bir delille neticelenmedi. Greek monoteizmi hakkındaki her

olumlu araştırmanın sine qua none (olmazsa olmaz şarü)'ı, monoteizmin ne olduğu hakkında önce kesin

bir düşünceye sahip olma ve hiç kimsenin Gre-eklerin ki gibi politeist bir dinden böyle bir monoteizmi

isteme hakkının olmama-sıdır

Şimdi aym şey, bizim ilkel dinlere yönelik tavrımız için de doğrudur. Onlarda bulduğumuz Yüce bir

Varlık düşüncesidir. Böyle bir düşünceyi monoteizmle ay-nileştirmek caiz midir? Eğer böyle yaparsak, büyük

monoteistik inançlar sferine ait olan bir düşünceyi medeni olmayanlar arasına koyma riskiyle karşı karşıya

kalmaz mıyız? Monoteistikliklerinde hiç kuşku olmayan, doğdukları andan itibaren kendilerini monoteistik

olarak ilan eden büyük monoteistik dinler, elbette hemen hemen her zaman kendilerini, monoteizm ve onun

teşekkülü üe ilgili bir araştırmada her şeyden önce müracaat etmemiz gereken şeyden başka bir şey olarak

takdim etmediler.

Bana göre monoteizmi ele almanın tek meşru metodolojik tarzı vardır o da, tarihin büyük

monoteistik dinlerini başlangıç noktamız olarak almak, yeniden bilinenden bilinmeyene ulaşmak, onlardan

monoteizmin ne olduğuna dair tam ve k< sin bir bilgi elde etmektir.

Birinci olarak, monoteistik özelliği şüpheden vareste olan dinler Yahudilü Hristiyanlık ve İslam'dır.

Birbiriyle ilgili kalıtsal ilişkileri iyi bilinen bu üç büyük di dışında, düalistik yapısına rağmen yine de

monoteistik inançlar arasına dahil edileb lecek olan bir diğer din vardır ki, o da, Zerüşdüştlüktür. Öyleyse,

tarihsel olarak mej ru bir monotezim inancım ve aldığı  şekli elde etmek maksadıyla muhatap alınma)

gerekenler bu dinlerdir.



Şimdi eğer, az önce isimlerini saydığımız monoteistik dinleri düşünürsek, on ların herbirinin önceden

var olan politeistik bir çevreden yeni bir din olarak doğduk larını görürüz. Her birinin ortaya çıkışının sıkı

sıkıya dini bir reform ya da bir reform cunun çalışmasına bağlı olması, monoteistik inançların ortak

özellikleridir. Monoteistik inanç her zaman bir peygamberin tebliğine bağlıdır; ve peygamber yeni bir dinin

kurucusu olarak ortaya çıkar. Bunu kadim doğunun politeistik kültlerine zıd olan İsrail'in monoteizmi,

Musa'nın ve diğer peygamberlerin monoteizmleri hakkında ispatlayabiliriz. Hıristiyan monoteizminin, pagan

Greko-Roman ve aynı zamanda barbar Avrupa'nın farklı dinlerine ilişkin konumu da İsrail'in diğer dinlere

karşı olan konumunun devamıdır.

Sıra kendisine gelen Muhammed'in monoteizmi çok açık bir şekilde, gelişine kadar politeist olan

arapların dini geleneğine karşıydı. Keza, Zerdüşt'ün monoteizmi de İran halklarının geleneksel politeist

dinine karşıydı.

Zerdüşt dinine gelince, özellikle ilginç bir müşahede sunar. Zerdüştlüğiin kutsal kitabı Avesta dilinde

daeva kelimesi, düşman olan kötü bir ruh, şeytan anla- , mına gelir. Şu halde daeva, tanrı anlamım ifade eden

Vedalara ait deva (Latince de- i us)'run İran'a özgü muadilinden başka bir şey değildir. Bu yüzden "şeytan"

anla-1 mındaki daeva, kelimenin asli anlamının tam zıddına çevrilmesi olan bir anlam dö-nüşümünü temsil eder.

Bu tersine dönüşün sonucu olarak daeva, asıl olan tannan-1 lamım kaybederek, tam tersi bir anlam ifade

etmeye başladı.

Şimdi bu küçük linguistik ve üsluba dair olan gerçek, din ve tarih sahalarına ait büyük bir hakikatin sadece

bir yansımasıdır. Bu küçük gerçek, onun temel din iniklerinden doğduğu gibi, Zerdüşt dininin esas ruhuna

giden kapıyı da bize açar. Zerdüşt'ün dini, açıkça birbirine zıt iki prensip arasında gerçekten kesin bir

duali-zimle belirtilir. İyi prensibi Ahura Mazda, kötülük prensibi ise Ehrimen tarafından temsil edilir. Daha

sonraki metinlerde, birbirine düşman iki prensibe tamamen eşit bir yer verilirken, Avesta'daki en eski

metinler olan Gatalar'da hala Ehrimen'e nispetle Ahura Mazda'nın üstünlüğünün izlerini buluruz. Bu iki

prensip arasındaki insan tercihte bulunmalı ve tercihte bulunduğunda da kendini, şeytan, sonunda yok

edilinceye kadar asırlarca süren iyi ile kötü arasında bitmeyen bir mücadelenin içinde bulur.

Ancak bu radikal dualizm bizi, Zerdüşt dininin monoteistik karakterini kabul etmekten alıkoymaz.

Zerdüşt için sadece tek bir Tanrı yani, Ahura Mazda vardır; onun muhalifi/zıddı olan Ehriman, bir tanrı

değil, sadece tanrının tamamen yadsınmasıdır/yok sayılmasıdır. Zerdüşt, bir tek Tanrı düşüncesiyle İran'lı

halkların geleneksel dini, politeizme karşı çıktı. Bu tek Tanrı Ahura Mazda, herşeyi Bilen Efendi (Rab),

Zerdüşt tarafindan yoktan varedilmedi. Her ihtimale göre, Ahura Mazdan'nın selefi/öncülü, Yunanlılar

arasındaki Zeus ve Romalılar arasındaki Jur-pittcr gibi, Heredot'un İranlılar arasında var olduğunu bize

gösterdiği bir politeizmin baş tanrısı olan antik İran gök tanrısıdır (Herodotos, i, 131).

Politezmin bu eski yüce tanrısından Zerdüşt, kendi tek Tanrısını yarattı/oluşturdu. Diğer ilahlara

gelince, onları monoteistik öğretiyle uyum içinde olacak şekil-de-yani şeytanlar/cinler olarak- muhafaza

ederek varlıklarını değil yalnızca tanrılıklarım inkar etti.

Burada biz, bir balama daha sonra hristiyanlıkta olacak olanın önceden yaşanmış bir örneğine sahibiz.

Aynı  şekilde hristiyanlık da, Greek ve Roma rx)Hteizminin eski tanrılarım reddetmekten başka bir şey

yapamadı ancak onların varolduklarını inkar etmedi, onları cinlere/şeytanlara dönüştürdü: Aziz Augustine,



omncs gentium dacmonia, "Gentil'lerin bütün tanrıları, cinler/şeytanlardır" der

4

.



Deava kelimesinin anlamındaki değişimin önemi, dini ve tarihseldir Tanrı anlamından şeytan/cin

anlamına intikali/geçişi, Zerdüşt'ün çalışması olan derin dini devrime çok yakın bir zamanda vukuu

bulur.Kelimenin tarihinde, şiddetli bir kriz boyunca, iki rakip inanç arasında hüküm süren ölesiye bir

mücadele gözümüze ilişir. Bir tarafta, eski tanrılarına ve arkaik yapısına ayrılmaz bir şekilde bağlı İran'ın ge-




leneksel dini, diğer tarafta baş eğmez enerjiyle acıları ve işkenceleri önemsemeyen bir peygamber tarafından

tebliğ edilen yeni iman. "Nereye kaçabilirim, hangi ülkeye sığınabilirim? . Bu Gatalar'da ve bütün Avesta'da

insanca hayatında, yüreklere işleyen acısının keskinliğinde ve ümitsizlik ifadesinde Zerdüşt'ün gerçek

şahsiyetini sonuna kadar takip etmemize izin veren bir kaç pasajdan biridir.

Ancak Zerdüşt'ün dramı, aynı  şekilde bir bakıma Musa'nın, Muhammed'in -eğer istersen- Paul'un

dramıdır. Kendisini dolaylı olarak daeva kelimesinin anlamım tersine çevirerek Zerdüştlük'te ifade ettiği

politeizmin yadsınması, daha doğrudan ve açıkça Yahvizm'de, Hristiyanlıkta ve İslam'da ifade edilir. Eski

Ahit'teYehova halkına şöyle der: Allah'ın Yehova benim... Karşımda başka ilahların olmayacaktır(Çıkış,

20/2-3); Tesniye, 5/6-7:32/39; İşaya, 43/11: 44/6). Markos İncil'inde(12/32): O, tektir ve O'ndan başka

hiç bir kimse yoktur. Korintliler I(8/4)'de: Ve birden başka Allah yoktur, der. İslama gelince " Allah'tan başka

ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir" formülünü hatırlamak yeterlidir. Monoteizmin tasdiki, hemen

hemen her zaman politezimin yadsınmasıyla/inkarıyla ifade edilir. Bu inkar/yadsıma ölüm-kalım

mücadelesindeki bir inanç ve kendisini ifade eden yeni dini şuur arasındaki amansız savaşın sözlü

ifadesinden başka bir şey değildir

5

. Her peygamber bu mücadelenin tercümanı ve aynı zamanda da



kurbanıdır.

Öyleyse bu, monoteistik dinleri çalışmanın sonucudur. Gerçekten monoteizmin ne olduğu ve ne

teolojik ne de spekülatif, fakat tamamen tarihsel olan bir düşünceye, tarihsel bir hakikatin gerçek doğasının, o

hakikatin şekillenmesi ve gelişimi (verum ipsum factum) tarafından kendisine uygun olarak meydana çıkarıldığı

prensibi takip ederek ulaşırız.

Bütün bu söylenilenlerden sonra geriye yalnızca bunlardan elde edilecek sonuç- I ları çıkarmak kalıyor.

Bakış açımın "ilkel monoteizm" kadar "evrimci teori"den dene I kadar ırak olduğu açıktır. Evrimci teoriye göre

monoteizm, çok sayıda ve çok az fark- I lı ruhların çokluğu inancıyla başlayan, ilahın birliği

inancına/düşüncesine doğru bir J seri azalmayla ortaya çıkan ideolojik, tedrici bir gelişmenin sonucu olarak

sunulur. Bu, monoteizmin teşekkülüne entellektüeüst bir bakış tarzıdır. Ben bu konumdan, daha az I entellektüel

ve haklı olarak daha çok dini bir bakışa sahip olmak için ayrılıyorum.

Diğer yandan, tarihsel açıdan kendimi "ilkel monoteizm'" teorisine de bağla-yamam. Her hangi birinin

yapması gerektiği ve benim de yaptığım gibi, eğer tarihin büyük monoteistik dinlerinde ortaya çıktığı gibi

politezmin inkarına monoteizm ismini verirsek, bundan monoteizmin politeizmi reddettiği temel gerçeğine

rağmen, monoteizmin politezimi önceden var kabul ettiği sonucu ortaya çıkar. Politeizmin bir inkarı

olduğu kadar, ilkel monoteizm teorisinin kabul ettiği gibi, monoteizm dinin ilk şekli olamaz. Medeni

olmayan halklar arasmda bulduğumuz, tarihsel olarak kabul edilebilir anlamda bir monoteizm değildir;

sadece Yüce bir Varlık düşüncesi/inancıdır. Bu inancın/düşüncenin hakiki monoteizmle hatalı

özdeşleştirilmesi ve yanılncı benzetme sadece yanlış anlamalara sebep olabilir.

Bu yüzden monoteizm, politeizmden daha sonradır. Ancak, evrimci teorinin kabul ettiği gibi, ondan

gelişmemiştir. Politeizm'den evrimci bir süreçle gelişmeden ziyade, monoteizm devrimci vasıtalarla oluşur.

Monoteistik bir dinin her gelişi, dini bir devrime bağlıdır. Düşüntülü (spekülatif) düşünceden doğmak yerine

monoteizmin şekillenmesi/oluşumu beşeri tarih boyunca ve yalnızca uygun şardarın alışılmamış  şekildeki

birlikteliği ve ancak nadiren var olan kamil bir dini hayattan neşet eder.

Bu aynı zamanda, monoteistik diye isimlendirilen dinlerin niçin bu kadar az olduğunun da sebebidir.

Hindistan, Budizm vasıtasıyla büyük bir dini devrime maruz kaldı; ancak Budizm, monoteistik bir din

değildir. Bu şu demektir: Büyük bir dini şahsiyetinin varlığı, monoteizmin ortaya çıkması için zaruri bir şart

olmakla beraber yine de yeterli bir şart değildir. Kadim Yunanistan, monoteizmi bilmiyordu. Şiirde, sanatta

ve düşüntülü (spekülatif) düşüncede dehanın zirvelerine ulaşan Yunanistan, Homer'in, Aehylus'un,

Pindar'ın, Sokrat'ın, Platon'un ve Aristo'nun Yunanistan'ı tek Tanrı dinine ulaşmayı başaramadı. İyonya




okulunun üstatlarından, Sto-iklere kadar Yunan felsefesi, asla yalnızca tek bir Tanrı'nın var olduğu

düşüncesine ulaşmaksızın, gittikçe bir Tanrı düşüncesini daha mükemmel hale getirdi. Yine de, Xenophanes

ya da Antishenes gibi tecrid edilen insanların monoteistik sezgileri dışında, Yunanistan, Hıristiyanlığa ihtida

ettirildiği güne kadar asla politesit olmayı bırakmadı.

Eğer monoteistik düşünce/inanç modern şuurumuzda ve medernyetimizde bu kadar derinlere kök

salmışsa bunu, Hıristiyan inancının yayılmasına yönelik felsefi düşüncenin gelişimine o kadar çok borçlu

değiliz

6

.



Dipnotlar

1

  Bu makalenin orijinal Fransızca versiyonu, 6 Nisan 1949'da Arthur Dekeyser Foundation'in



desteğiyle Brussel Üniversitesi'nin Grand Hall'inde bir konferans olarak verildi, ve Revue de

l'Université de Bruxelles, Mart-Nisan 1950'de basıldı.

x

 Hristiyaniıkta, herkesin kendi kurtuluşundan sorumlu olduğunu kabul eden, teolojik bir doktrin. Bu doktrin ismini, Augustin'in "ahlaki iyinin,



ancak Tanrı'nın inayetiyle elde edilebilecği"ne dair olan düşüncesine saldıran ve V. yy'da faal olan ingiliz rahip Pelagious'tan alır. Pelagius,

insanın özgür iradeye sahip olduğunu, onun günahkar durumunun miras olarak alınmadığını ve inayetin beşeri doğruluk için (tek kaynağı

olmaktan ziyade) ona bir yardım olduğunu savunur. Tanrı'nın her bir şahsı önceden cennetlik ya da cehennemlik olarak belirlediği tezini

reddeder. Pelagianizm, sonradan sapıklık kabul edilerek reddedildi (The Penguin Dictionary of Religions, s. 249(c)).

101

 Karşılaştırınız: H.Usener, Götternamen, Bonn, 1896; II. Baskı, Bonn, 1920, m. Baskı. Frankfurta/Main 1948, 278 vd; U. Von



Wilamowitz-Moellendorf, Zeus, Vortrage der Bibliothek Warburg, IH, üzerinde 1923-24 tarihli olmakla birlikte aslen 1926, s. 1 vd.

2

 Bkz. benim Monotheism among the Greeks in S(tud e) M(ateriali di) S(toria delie)



R(eligion) hakkındaki notum, i, (1925, 132

3

 Augustine, Enarrat. Psalm'da XCV(XCVÎ), 4-5, MİGNE'de Patrologia mauna, Vol. XXXVU,



s.1231, Korintliler 1.10, 20'den iktibasla.

4

  Sözlü formül bizatihi monoteizmin yeterli bir göstergesi değildir. Sözlü ifade aynı şekilde açık



seçik olarak, bir dengi olmaksızın türü içinde benzersiz olarak var olan bir ilahı yüceltmekte de

kullanıldığı görülebilir. Tabii ki, Meşhur bir ilahide Deus unicus, praeter quem non est alius

olarak övülen, Amonhotep IVun "monoteistik reformunun"tek tanrısı Güneş kursu Aten de

böyledir. Muhtemelen yaygınlığı sebebiyle, "tek ve sadece bir" Amun da böyledir (Breasted,

Devolopment of Religion and Thought in Ancient Egypt, London, 1912, s. 347) ya da Vedik

dönemi Hindistan'da, özellikle İndra ("Nicht gibt es auesser dir einen anderin, der dir gleicht",

Rg-Veda, vi, 21,10, Trc. Geldner; cf,L81, 5; 165, 9; iv,30,ı; vii, 32,23).

5

  Burada ileri sürülen tezin açılımı için okuyucu aşağıdaki çalışmalara başvurabilir:



6

 R. Pettazoni, Dio: Formazionc e sviluppa delmonotheismo neila stork delki religioni, c. I

(geri kalanı basılmadı), L'essere sekste nelle redenze dci popoli primitivi (Roma, 1922); La

formation du monothisme, in Revue de l'Historié des Religions, 1923 (C. Ixxxiii), ss. 193-229;

Monotheismus und Polytheismus, in Die Religion in Geshichte und Gegenwart, iv

(Tûbingen,1930) ss. 185-191; Allwissende hôchste Wesen beiprimitiven Vôlkcrn, in

A(rchiv fur) Religions) W(issenschaft) xxıx(1931), SSİ08/120/, 209-43.; Monoteismo



e'Urmonotheismus' in SMSR, xix-xx, (943-46), ss. 170-77.

Yüklə 121,29 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə