"seviyorum", "ardından gidiyorum"



Yüklə 72,8 Kb.
səhifə1/3
tarix17.11.2018
ölçüsü72,8 Kb.
#80295
  1   2   3

FELSEFE’NİN GENEL ÖZETİ

A) Felsefenin anlamları:

Yunanca "seviyorum", "ardından gidiyorum", "arıyorum" gibi anlamlara gelen "phileo" sözcüğü ve "bilgi", "bilgelik" anlamlarına gelen "sophia" sözcüğünün birleşiminden oluşan felsefenin sözcük anlamı; Bilgi sevgisi, bilgelik sevgisi ya da hikmet sevgisidir. Yani bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, onları önemsemek ve hatta onları en değerli şeyler olarak görmektir.



Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk Çağ'ın ünlü Yunan matematikçisi ve filozofu Pythagoras (Pisagor), (MÖ 580-500) tarafından kullanılmıştır. Buna göre felsefe, kelime anlamı olarak; bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı demektir. Bilgelik/hikmet ise varlık, bilgi ve değer üzerine tam ve bütün bir bilginin ortaya çıkması veya bir insanın böyle bir bilgiye sahip olabilecek ölçüde olgunluğa erişmesi hâlidir.

B) Felsefenin temel özellikleri:

1) Felsefe; öznel, soyut, kesin değil, varsayımlı ve tartışmalıdır.

2) Akla, mantığa, düşünceye, analize, eleştiriye ve yoruma dayalıdır. Deneye, gözleme, genellemeye, tümevarıma ve olguya dayanmaz.

3) Bilgi edinmekten çok bilgiyi aramaya, bilgilerimizi analiz etmeye yönelik derin ve ayrıntılı sorgulama faaliyettir.

4) Felsefede cevaplardan çok sorular, sonuçlardan çok sebepler önemlidir.

5) Birikimli, ilerleme özelliği yok, kümülatif/yığılan ve refleksiftir.

6) Felsefe, insanı, varlığı ve evreni bir bütün halinde kavramaya çalışır. Dolayısıyla, varlığı parçalı olarak değil, bir bütün olarak kavramak ve yorumlamak ister.

7) Felsefe, bir bilim değildir ancak bütün bilimler felsefeden doğmuştur ve felsefe, yeni bilim dallarının ortaya çıkmasına katkıda bulunur.

8) Felsefenin yöntemi; her zaman için bilinçli, tutarlı/çelişkisiz, sistemli bir düşünme, beyin jimnastiği, diyaloga, karşılıklı fikir alış verişine dayalıdır.

9) Yine felsefi sistemler kendi içerisinde tutarlıdır. Fakat genel- geçer niteliğe sahip değildirler. Felsefi konular, dünyanın hemen her yerinde tartışıldığı için felsefe evrenseldir.

10) Felsefe; kişide merak, hayret, heyecan ve kuşku uyandırır.

11) Felsefe, bilinçlenmeyi ve görüş açımızın gelişmesini sağlar. Dolayısıyla felsefe, insana hemen her konuda akıl yürütebilmesini, olaylara farklı açılardan bakabilme ve yaklaşabilme olanağını sağlar.

(NESNEL: Düşünceden bağımsız olarak var olan, ÖZNEL: Düşüncemize bağlı olarak var olan.)

D) Bilgi nedir? Bilgi türleri nelerdir?

Bilgi; suje/özne ile obje/nesne arasındaki ilişkiden doğan her türlü üründür. Bilgi AKIL ve DUYU ORGANLARI ile edilir. Duyu organları nesneleri doğrudan algılar, akıl ise bu nesneleri kavrama ve yorumlama özelliğine sahiptir.

Felsefede bilginin doğası, kökenleri ve boyutları ile ilgilenen alt dala epistemoloji/bilgi felsefesi adı verilir.



1) Felsefe bilgisi: Daha önce felsefenin özelliklerini gördük.

2) Bilimsel bilginin özellikleri:

a) Deneye, gözleme dayalı, kesin, tutarlı, sistemli ve evrensel bilgilerdir. Sonuçları deney, gözlem ve yazılı belgelerle test edilebilir yahut kanıtlanabilir.

b) Birikimli ve ilerleme özelliğine sahip, tümevarıma, genellemeye, analize, senteze ve olgusal verilere dayalı bilgilerdir.

c) Bilimsel bilgi, sınırlı bir konusu ve belli bir yöntemi olan, genel geçer/nesnel sonuçlara ulaşmak isteyen bilgidir.

d) Varlığı parçalı olarak inceler. Olayları sebep-sonuç ilişkilerine göre değerlendirir.

3) Teknik Bilgi: İnsanın temel gereksinimlerini karşılamak veya yaşamı kolaylaştırmak amacıyla alet, araç-gereç yapımına dayalı bilgilere denir.

a) Teknik bilginin amacı; insana yaşamında rahatlık ve kolaylık sağlamaktır.

b) Teknik bilginin kaynağı gündelik ve bilimsel bilgiye dayanır.

c) Gündelik bilgiye dayanan teknik bilgi: Gündelik deneyimlerimizi kullanarak el becerisi ile yapılan çeşitli araç ve gereçleri kapsar.

d) Bilimsel bilgilere dayanan teknik bilgi: Teknolojinin hızla gelişmesi insanın doğaya egemen olma çabasından kaynaklanır. Bilim ve teknoloji birbirini etkileyerek gelişir.

e) İnsanın pratik yaşamını kolaylaştırır. İnsanın doğaya egemen olma, doğanın zorluklarına karşı mücadele etme isteği sonucunda ortaya çıkmıştır.

4) Dini Bilgi: Özne ile nesne arasındaki ilişkinin inanç, vahiy, kutsal kitap ve din çerçevesinde kurulduğu bilgi çeşididir.

  • Varlığı inanç yoluyla kavrar. Mutlak inancı ve inanılan şeyleri uygulamaya/davranışa dönüştürmeyi gerektirir.

  • İbadet, inanç ve davranış kurallarını içerir.

  • İnsanın iç yaşantısını ve toplumsal yaşamı düzenleyen kuralları belirler. İnsanı psikolojik/ruhsal ve sosyal/toplumsal açıdan mutlu etmeyi amaçlar.

  • Sosyalleşmeyi; bencil davranmamayı, empati yapmayı, birlikteliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı ön plana çıkaran bilgilerdir.

  • Bilimin ve felsefenin cevap bulamadığı yahut cevaplamakta yetersiz kaldığı soruları ve sorunları ilahi kaynaklara dayanarak cevaplandırır.

5) Sanat Bilgisi Sanat: güzeli arama, bulma veya onu yaratma anlamına gelen bir etkinliktir. Sanat bilgisinde, sujeyi objeye yönelten şey; “güzellik” kaygısıdır. Sanat bilgisi, sanatçının nesnel dünyayı estetik duygu oluşturacak biçimde kendinden bir şeyler katarak yeniden oluşturmasıyla oluşur.

  • Duygulara yöneliktir. Hissiyata, coşkuya ve sezgiye dayanan öznel bir bilgidir.

  • Estetik haz verir. Maddi çıkar amacı yoktur.

  • Bilgi olarak soyut, ürün olarak somuttur.

  • Biriciktir: Özgündür, taklide dayanmaz, kavrama ve yoruma dayalıdır.

  • Temel ölçütü; güzellik ve çirkinliktir.

6) Empirik (Gündelik) Bilgi: Günlük yaşamın sınırları içinde gelişen, duyum ve algıya dayanan, kesin olmayan, deneyimsel bilgidir.

  • Özneldir. İnsanın gözlemlediği birkaç olaydan bir sonuç çıkarmasıdır.

  • Bazen doğru bilgiler içerdiği gibi, bazen de yanıltıcı/yanlış bilgiler içerebilir.

  • Amaçsız, düzensiz, sistemsiz ve yöntemsiz elde edilir.

  • İnsan yaşamını kolaylaştırır. Günlük algılarımızla temellendirilmiştir.

  • Denemeye/tecrübeye dayanan bir genelleme olup, neden – sonuç bağlantısını gerçekçi/reel olarak vermeyebilir.

E) Felsefenin bilim, din, sanat ve metafizik ile ilişkisi:

1) Felsefe ile bilimin faklı yönleri:

* Bilim somut konuları, felsefe ise soyut konuları; özgürlük, iyi, kötü, doğru, yanlış, güzel, çirkin, insanlık, sevgi, saygı vb. kavramları inceler.

* Felsefe öznel, bilim ise nesneldir.

* Bilim deneye ve gözleme, felsefe ise akla ve mantığa dayalıdır.

* Bilim olanı, felsefe ise olması gerekeni inceler.

* Bilimde genelleştirme/tümevarım/olgusallık vardır, felsefede ise yoktur.
* Bilimde kesinlik ve bitmişlik vardır, felsefede ise yoktur.
* Felsefe eylem ve davranışlarla ilkeler bulmayı amaçlar, bilim ise doğaya egemen olmayı, doğayı kontrol altına almayı amaçlar.
* Felsefe varlığı ve evreni bir bütün olarak ele alır, bilim ise parçalı olarak ele alır.
* Felsefe daha çok soruları/nedenleri, bilim ise cevapları/sonuçları önemser.

* Felsefi bilgi birikimli, bilimsel bilgi hem birikimli hem de ilerleyen bilgidir.


2) Felsefe ile dinin farklı yönleri:

* Felsefe ile din arasında kaynakları ve yöntemleri bakımından farklılıklar vardır. Dinde ortaya konan bilgiler vahiy yoluyla Yaratıcı elçileri vasıtasıyla iletilir. Felsefede ise doğrulara akıl ve akıl yürütme yoluyla ulaşılır. Dolayısıyla; din kaynağı bakımından ilahi, felsefe ise beşeri kaynaklı yani insan ürünüdür.

* Din belirli bir ölçüde eleştiriye ve değişmeye kapalıdır. Kuşkuya yer yoktur. Dindeki temel yasa ve emirlere koşulsuz iman gerekir. Felsefe ise akıl yürütmeye dayalıdır. Soru sorar, şüphe eder, eleştiriye açıktır. Bu sayede sürekli yeni bilgiler ortaya koyar ve değişir.

* Dinde kesin kurallar/hükümler vardır. Örneğin; ahlak ve ibadet kuralları. Felsefede ise kesinlik/mutlaklık yahut kesin kurallar yoktur.

* Din; inanç konusunda sübjektif, ibadet ve ahlak konusunda objektiftir. Felsefe ise daima sübjektiftir, tartışmalıdır.


3) Felsefe ile sanatın farklı yönleri:

*Felsefe, hakikate ulaşmayı ister. Sanatın ulaşmak istediği amaç; "güzel"dir. Felsefe daha çok insanın eleştirel tavrını, düşünme yöntemlerini geliştirir. Oysa sanat, insandaki güzellik ve beğeni duygusunu geliştirir.



*Felsefe akla ve akıl yürütme gücüne dayanırken; sanat sezgiye, duyguya ve hayal gücüne dayanır. Dolayısıyla felsefede akıl; sanatta ise duygular önemlidir.

*Felsefe doğruyu ve gerçeği; sanat ise güzeli ve hoşa gideni bulmaya çalışır.


4) Felsefe metafizik ilişkisi:




Metafizik, Aristo/Aristoteles'in "ilk felsefe" adını verdiği, "varlığın nedenlerini ve temel ilkelerini" sorguladığı kitabına verilen isimdir. Sözcük anlamı "fizik ötesi" olan metafizik, duyu organlarıyla algılanan gerçeklikle değil, “Varlık, Tanrı, Ruh, Ölümsüzlük” gibi felsefenin ilk ve son sorunlarıyla ilgilenir. "Var olan asıl varlığı", "ilk nedenleri ve ilkeleri", "evrenin, doğanın yapısını ve oluşumunu" konu edinir. "Ruh nedir? "Ruhla beden arasındaki ilişkiler nelerdir? "Ruh ölümsüz müdür? vb. soruları yanıtlamaya çalışır.

Metafiziğin ele aldığı temel problemleri; 1)Varlıkla ilgili problemler (ontoloji), 2)Evrenin yapısı ve oluşumu ile ilgili problemler (kozmoloji), 3)Tanrı ve ruhla ilgili problemler olmak üzere üç grupta toplayabiliriz.




a) Ontolojik problemler:
Varlıkla ilgili problemlerdir. Gerçekte varlık nedir? Varlığın temelinde ne vardır? vb. soruları içerir. Bu sorulara verilen yanıtlara bakarak iki farklı görüşten söz edebiliriz:

1) Varlığın temelinde madde (görüntü, somutluk) olduğunu savunan görüşe materyalizm;

2) İde (idea, fikir, düşünce, soyutluk) olduğunu savunan görüşe de idealizm denir.

Materyalist görüşe göre maddenin dışında başka bir gerçeklik yoktur. Düşünme, tasarım ve ruhsal olaylar da maddenin ürünüdür. İdealist görüş ise varlığın temeline düşünceyi yerleştirir ve düşünceden bağımsız bir nesneler dünyasını yadsır/reddeder.
b) Kozmolojik problemler:
Kozmos; evren anlamına gelmektedir. Bu problemler evrenin yapısı ve oluşumu ile ilgili problemlerdir. Kozmolojik problemleri çözümlemek isteyen üç yaklaşım vardır. Bu yaklaşımlar; mekanist, teleolojik(erekbilimsel) ve teolojik(tanrıbilimsel) evren görüşleri.

1) Mekanist görüşe göre, evrende olup biten her şey nedensellik ilkesine bağlı olarak mekanik bir biçimde oluşmuştur. 2) Teleolojik görüş ise evrendeki her şeyin belirli bir plana göre ortaya çıktığını, tüm varlıkların gerçekleştirecekleri bir amaçları bulunduğunu savunur. “Teleoloji; doğanın belirli bir amaca göre düzenlenmiş olduğunu, dünyaya bir takım ereksel/amaçsal nedenlere göre düzen verildiğini kabul eder.

3) Teolojik görüşe ise, evrende var olan her şeyi, Tanrı iradesinin bir sonucu olarak görür. “Dünyadaki her şeyin Tanrı tarafından insan varlığı için, insana hizmet edecek şekilde düzenlendiği görüşüdür.” Evrendeki bütün varlıkların mümkün varlıklar olduğunu yani onların var olmaları kadar var olmamalarının da olanaklı olduğunu savunur.

Kısaca; Tanrı zorunlu varlık, insanlar ise mümkün varlıklardır.


c) Tanrı ve ruhla ilgili problemler:

Bu sorunlara ek olarak metafizikte bir de ruhun varlığı, ruh-beden ilişkisi ve ruhun ölümsüzlüğü gibi sorunlar ele alınır. Genel olarak metafizik, insanın sorduğu ve sormaktan kaçınmadığı, aynı zamanda da tam ve kesin bir yanıt veremediği sorulardan kaynaklanır. İnsanoğlu bugün de evrenin varlığı, yapısı, ölümden sonra bir yaşamın olup olmadığını bilmek istiyor. İşte bundan dolayı metafiziğin bir devamlılığı vardır. Duyu yoluyla algılanamayan bir şeyin bilinemeyeceğini savunan bazı filozoflar metafiziğe karşı çıkmışlardır. Bu karşı çıkış, yeterince destek bulmamıştır. Günümüzde de metafizik, varlığını sürdürmektedir. Varlığa, insanın evrendeki yerine ve değerlere ilişkin sorular var oldukça; felsefe de, metafizik de kaçınılmaz olarak var olacaktır.

FELSEFE’NİN KISACA TARİHÇESİ

A) İLKÇAĞ FELSEFESİ

1) Doğa Felsefesi

2) İnsan Felsefesi (Sofistler)

3) Klasik Felsefe (Antik Yunan felsefesi)

a) Sokrat

b) Platon

c) Aristo



4) Helenistik Felsefe

a) Epikürcülük

b) Stoa Felsefesi

c) Septikler



5) Roma Felsefesi

B) ORTAÇAĞ FELSEFESİ

1) Hıristiyan Felsefesi

a) Patristik Felsefe

b) Skolâstik Felsefe

2) İslam Felsefesi

a) Kelamcılar

1) Eşariye

2) Mutezile

b) Tasavvufçular

c) Meşşai Felsefesi

d) Gazali Felsefesi

C) YENİÇAĞ FELSEFESİ

a) Rönesans Felsefesi ve 17. Yüzyıl Felsefesi

1) Descartes, 2) Spinoza, 3) Leibniz, 4) Hobbes



b) 18. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesi

1) Locke, 2) Berkeley, 3) D. Hume, 4) La Mettrie,

5) Condillac, 6) Kant, 7) Hegel

c) 19. Yüzyıl Felsefesi

1) İdealizm, 2) Pozitivizm, 3) Romantizm

4) Marx: Diyalektik Materyalizm

5) Nietzsche: Nihilizm

6) Godwin: Anarşizm

d) 20. Yüzyıl Felsefesi (Çağdaş Felsefe)

1) Mantıkçı Pozitivizm, 2) Egzistansiyalizm,

3) Fenomenoloji, 4) Pragmatizm,

5) Entüisyonizm.



A) İLKÇAĞ FELSEFESİ: M.Ö. 700’lü yıllarda başlayıp, M.S. 300 yıllarına kadar devam eden bir dönemdir. İlkçağ felsefesi; kendinden sonraki dönemler için VARLIK, BİLGİ, AHLAK görüşü ile temel oluşturduğu için TEMEL FELSEFE adını da alır.

Gerek Batı dünyası, gerekse İslam dünyası İlkçağdaki filozofların görüşlerinden etkilenmişler, aynı zamanda bu görüşleri ve yaklaşımları felsefelerine temel/esas olarak kabul etmişlerdir.



1)Doğa Felsefesi: M.Ö. 7. yüzyılda başlayıp, M.S. 5. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Temel özellikleri:

  1. Evrenin oluş/ontoloji sorunuyla ilgilenmişler ve bu konuda çalışma yapmışlardır.

  2. Evrenin ilk unsuru, ilk ana maddesi (arkhe) nedir, sorusuna yanıt aramışlardır.

  3. Doğada meydana gelen çok ve çeşitli olayları tek bir temele bağlama denemesi yapmışlardır.

  4. Hepsinin ortak yönü; ilk öğeyi/unsuru/ana maddeyi aramış olmalarıdır.

  5. Araştırmalarında akıl, deney, gözleme dayanmışlar, gelenek ve göreneklerden bağımsız hareket etmişlerdir.

  6. Doğayı oluşturan ilk sebebi MADDİ UNSURLAR olarak göstermeleri nedeniyle yaklaşım biçimleri MATERYALİZM (maddecilik) olarak değerlendirilebilir.

  7. Kısaca; akıl yoluyla doğaya yönelerek “ilk neden” sorunu üzerinde duran ve elde ettiği sonuçları deney ve gözlemle temellendirmeye çalışan düşünürlerin felsefesine DOĞA FELSEFESİ denir.

Bu farklı yaklaşımları maddeler halinde özetlersek;

  1. THALES (TALES): Felsefenin kurucusu olarak gösterilebilir. Ona göre evreni oluşturan ilk unsur; SU’ dur.

  2. ANAXİMENES: Doğayı oluşturan ilk unsur; HAVA’ dır.

  3. HERAKLİTOS: İlk unsur; Ateş’tir. Evren sürekli bir değişim, akış, dönüşüm ve oluşum içerisindedir.

  4. PYTHAGORAS (PİSAGOR): İlk unsur; SAYI’ dır. Evrendeki uyumu ve düzeni sayılarla ifade etmeye, kanıtlamaya çalışmıştır.

  5. EMPEDOKLES: İlk unsur sayısını çoğaltmıştır. Ona göre evren; TOPRAK, HAVA, SU, ATEŞ’ ten oluşmuştur.

  6. DEMOKRİTOS: ilk unsur; ATOM’ dur. İnsanla ilgilenen tek doğa filozofu olarak da nitelenebilir.



2) İnsan Felsefesi (Sofistler): M.Ö. 5. yüzyılda ortaya çıkar. Doğa filozoflarının tabiatı oluşturan ilk unsur üzerinde anlaşamamaları sonucu varlık/ontoloji sorununu bir yana bırakıp tamamen İNSAN’la ilgilenmişlerdir. İnsanla ilgili çeşitli görüş ve yaklaşımlar sunan felsefe akımıdır.

Bu dönemde, başarılı vatandaşlar yetiştirmek amacıyla çeşitli konularda dersler vermek için şehir şehir dolaşan ve para karşılığı ders veren bu düşünürlere SOFİSTLER denir. Önemli düşünürlerinden Protagoras’a göre: “İnsan her şeyin ölçüsüdür”. O halde dünyada 7 milyar insan varsa 7 milyar doğru var demektir. Çünkü doğruluk; zamana, toplumlara ve kişilere göre değişebilir (Rölativizm).



Özetle; mutlak, herkesin üzerinde uzlaştığı ortak bir doğrudan söz etmek imkânsızdır.

Temel özellikleri:

  1. M.Ö. 5. yüzyılda Yunanistan/Atina’da ortaya çıkmıştır. Felsefelerinin ana konusu; İNSAN’dır. İnsanın psikolojik yapısıyla da ilgilenmişlerdir.

  2. Doğuşunda, Yunanistan’daki demokratikleşme/özgürleşme sürecinin önemli bir payı vardır.

  3. Bu dönemde, ekonomik ve siyasal kalkınmanın doğal sonucu, insana verilen değer ve önem artmıştır.

  4. Bu dönemde; EĞİTİM, AHLAK, DOĞRULUK gibi değerler geniş olarak ele alınmıştır.

  5. Pragmatistlerdir. “Bilgi, günlük yaşamda insanın işine yarayan şeydir.” Görüşünü savunurlar. Aynı zamanda görecelidirler ve kuşkuculuğu savunurlar.

  6. Zamanlarının toplumsal kurallarını ve anlayışlarını eleştirmişlerdir. Örneğin; hukuk anlayışı, yasalar, sosyal normlar v.b. konularda eleştiriler getirmişlerdir.

  7. Başlıca önemli isimleri arasında; PROTAGORAS, GORGİAS, HİPPİAS sayılabilir.

  8. Bu dönemde temsil edilen başlıca felsefe akımları ise; 1)Rölativizm/ Görecelilik,

2)Pragmatizm/Faydacılık, 3)Septisizm/Şüphecilik’tir.

3) Klasik Felsefe (Antik Yunan felsefesi): Sokrates, Platon, Aristoteles’in düşüncelerinin hâkim olduğu dönemdir. Bu filozoflar, çoğu yerde birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ancak felsefenin hemen her alanına el atmaları; varlığı, insanı ve insanın değerlerini “bütüncül bir görüşle” açıklamaya çalışmaları, ortak özellikleridir.

Aynı zamanda toplumu düzenlemeye, devleti onarmaya çalışmışlardır.



  1. SOKRATES (Sokrat): M.Ö. 469-399

1) Bilimi devleti ayakta tutacak vatandaşlar yetiştirmek için kurmuştur.

2) Sofist filozoflardan hem etkilenmiş hem de onlara bazı noktalarda karşı çıkmıştır.

3) Felsefesinin çıkış noktası; sofistlere tepkidir. Sofistlerin para karşılığı ders vermelerine yani bilgiyi satmalarına şiddetle karşı çıkmıştır.

4) Sofistler gibi O da insanın sorunları ve pratik yaşamı konusunda düşüncüler üretmiştir.

5) Bilgi ve değerlerin zamana, toplumlara ve kişilere göre değişmediğini; yalnızca davranışların değiştiğini savunur.

6) Davranışlarla ilgili temel ilkeler sunmaya çalışması bakımından ahlak felsefesinin (ETHİK) kurucusu sayılır.

7) İnsan aklında doğuştan gelen temel bilgi ve değerlerin olduğunu kabul etmesi nedeniyle RASYONALİZM/AKILCILIK akımını kurmuştur.


  1. PLATON (Eflatun): M.Ö. 427-347

1) Sokrat’ın öğrencisi ve hayranıdır. Uzun yıllar Sokrat’ın etkisiyle düşünmüş ve

O’nun görüşlerini yazmıştır.

2) Hocası gibi toplumun değer yargılarına körü körüne bağlanmanın yanlışlığını ortaya koyma çalışmalarını sürdürmüş ve yaptığı diyalektiklerle yanlışları çürütmeyi amaçlamıştır.

3) O’na göre değişmeyen gerçek bilgiler; İDEA’lardır. Evreni 2 ana gruba ayırır: a)İdealar/gerçekler dünyası, b)Görüntüler/gölgeler dünyası.

4) Her türlü yeniliğin toplum düzenini bozduğuna inandığı için yeniliklere karşı ve kapalıdır.

5) Metafizik bir yaklaşım sergileyen Platon’un bütün felsefesi ve görüşleri; İDEALİZM ve DÜALİZM/ikilemcilik kavramlarıyla ifade edilebilir.

6) Kurduğu yüksek okulun yani AKADEMİA’nın kapısına; “Geometri bilmeyen buradan içeri girmesin”, şeklinde yazı yazdırmış ve Geometrinin yahut Matematiğin önemini göstermişti.

(Akademia; bir terim olarak M.Ö. 387 yılında Platon tarafından bir felsefe okulunun ismi olarak kullanılmıştır. Bu terim, günümüzdeki "üniversite" kavramını oluşturan bileşenlerden birisi olan “akademi/fakülte” terimine öncülük ve işaret etmektedir.)



  1. ARİSTOTELES (Aristo): M.Ö. 384-322

1) Platon’un öğrencisi ve sistematik felsefenin zirvesinde bulunan düşünürdür.

2) Felsefenin bütün alanlarıyla ilgilenmiş, başarısında uygun çalışma ortamının ve üstadların önemli etkisi olmuştur.

3) Kendisinden önceki bütün bilgileri toplamış, sınıflandırmış, eleştirmiş ve bütünleştirmeye çalışmıştır.

4) İnsanlığı 2000 yıl etkilemiştir. Tüm Ortaçağ boyunca SKOLÂSTİK FELSEFE ve İSLAM FELSEFESİ üzerinde derin etkiler bırakması, Aristo’yu felsefe tarihinin en büyük isimlerinden birisi yapmıştır.

5) Sokrat ve Platon gibi akılcılığı ve aydınlanmacılığı savunur. Ancak Platon’un 2 ayrı evren/boyut anlayışına karşı çıkar. Bir varlıkta hem somut hem de soyut boyutun birlikte var olacağını savunur. Örneğin; insanda beden ve ruh varlığının birlikte bulunması, var olması gibi…

6) Aristo’ ya göre İNSAN; toplumsal bir varlıktır. Devletin en önemli görevi; vatandaşlarının töresel/geleneksel kişiliğini geliştirmektir.

7) Çeşitli bilim dallarının kurulmasına öncülük etmiştir: MANTIK bilimini kurmuştur, TÜMDENGELİM metodunu kullanmıştır.

4) Helenistik Felsefe: Yunan kültürü ile Doğu kültürlerinin kaynaşması sonucu ortaya çıkan ve Yunan felsefesinin sona erdiği, felsefenin Doğu Akdeniz ülkelerine yayıldığı bir dönemdir.

Helenistik felsefenin en önemli özelliği; bu felsefenin konularını MANTIK, FİZİK ve ETHİK şeklinde düzenlemesidir.

Felsefeye yeni bir boyut getirilmemiş, daha çok eski sorunlar ve kavramlar üzerine tartışmalar yapılmıştır. Felsefe, teorik konulardan çok pratik/güncel amaca yöneldiğinden, ortaya çıkan felsefe akımlarının temel sorunlarını da AHLAK oluşturmuştur.

a) Epikürcülük: Kurucusu olan Epiküros’un adıyla anılan felsefe disiplinidir ve temel sorunu AHLAK’tır. Epikür’e göre felsefe; insanın mutluluğunu sağlayacak imkânları ve araçları araştırmalıdır. Korkulardan kurtulmak için MATERYALİST/MADDECİ bir dünya görüşünü benimsemek gerekir.

Sağlam bilginin ölçütü nedir? Sorusuna yanıt aramıştır. O’na göre doğru bilginin kaynağı; duyu organlarının verileridir. VARLIK konusunda; Demokritos’un ATOMCU görüşünden hareket eder. AHLAK; insanın mutlu olabilmesi için TANRI, ÖLÜM, KADER gibi korkulardan kurtulması gerekir.

Hazcı ahlâkı savunan ve Tanrı’nın evrene müdahalesini reddeden varlık görüşüyle Epiküros felsefesi, bu süreçte daha ağır basan ve döneme çok büyük ölçüde damgasını vuran felsefe olmuştur.

b) Stoa Felsefesi: Kıbrıs’lı Zenon tarafından kurulan felsefe disiplinidir. Stoa felsefesi; MANTIK, METAFİZİK, ETHİK olmak üzere 3 dala ayrılır:

Temel konusunu AHLAK oluşturur. Felsefi çabaların temel amacı; insanın mutluluğunu aramak olmalıdır. Mutluluk ise; acıya dayanmak ve nefsine egemen olmakla mümkündür. Günümüzdeki tasavvufi/mistik anlayışı biraz da yansıtan bir yaklaşımdır.

Roma döneminde KADERCİ anlayışlarıyla tanınan filozofların meydana getirdiği ekoldür. Stoacılarda Platon gibi İDEAL DEVLET düşüncesi vardır. Onlara göre ideal devlet; zümre ve kavim ayrımı yapmayan ve tüm insanların kardeşliği temeline dayanan, herkesin açıkça ve eşitçe yaşadığı, savaşların olmadığı devlet biçimidir.

Bu dönemde filozoflar, fizik ya da varlık alanında yeni teoriler geliştirmek yerine, Sokrates öncesi doğa filozoflarının görüşlerini aynen benimsemişlerdir. Bu bağlamda, Stoalıların Herakleitos’un fiziğini; Epiküros’un Demokritos’un atomcu görüşünü büyük bir değişiklik yapmadan benimsediğini söylemekte yarar vardır.

Nihayet dönemin sonlarına doğru Poseidoinos, Panaetios ve Antiokhos; Stoa felsefesini “Platon ve Aristotelesçi” öğretilerle birleştirmeye çalışmışlardır.

c) Septikler (Şüpheciler): Önemli temsilcileri; PHYRRHON (Piron), TİMON ve KARNEADES’tir. Stoa felsefesine, DOGMATİK oldukları gerekçesiyle karşı çıkmışlardır.

Şüphecilik; bilgilerimizin doğruluğu ve gerçekliğinden şüphe etmemiz gerektiğini bildiren ve savunan düşünce sistemidir. Bilgilerimizden şüphe etmemizin temel nedeni ise; duyu organlarımızın bizleri yanıltmasıdır. Septiklere göre insanın mutlak bilgiye ulaşması imkânsızdır. Bu yüzden insanoğlu; “BİLGİ alanında DOĞRUYA”, “VARLIK alanında GERÇEĞE”, “AHLAK alanında ise İYİYE” ulaşamaz.

Şüpheyi bir sistem olarak ortaya koyan ilk filozof Phyrrhon'dur. Bu yüzden Septisizme PYRRHONİZM de denir. Ona göre varlıkların bizzat kendileri hiçbir zaman bilinemez. Biz, varlıkları yalnızca bize göründükleri şekliyle bilebiliriz ve bu görünüşlerin ötesine geçemeyiz. Varlıkların, nesnelerin ne oldukları, insan için bilinmez bir konudur.

Pyrrhon'a göre; mevcut bilgimizin kaynağı duyumdur. Duyumlar ise; subjektif (öznel) olup, kişiden kişiye farklılık gösterir. Dolayısıyla subjektif duyumlardan hareketle, objektif (nesnel) bir gerçekliğin bilgisine varılamaz.



5) Roma Felsefesi: Büyük İskender’in Asya seferleri ile başlayan felsefe dönemidir. Yunan felsefesinin Roma’ya uzanışı olarak da nitelendirilebilir. Yunanlı filozofların Romalı aydınlara öğrettikleri felsefe disiplinidir.

Özgün bir felsefe değil, taklitçidir. Felsefe adına ne varsa Yunanistan’dan ithal edildiği için Roma’da yenilik ve değişiklik göstermez. Helenistik dönemdeki Yunan felsefesinin Epikürcülük ve Stoacılık akımları Roma’da etkisini sürdürmüştür.

Felsefenin temel sorunu; AHLAK olmuştur. Önemli isimleri arasında; EPİKTETOS, SENECA, ÇİÇERO yer alır.

B) ORTAÇAĞ FELSEFESİ (M.Ö. 300- 1450)

1) Hristiyan Felsefesi:

Temel Özelikleri:

a) Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından İstanbul’un Fethi’ne kadar süren yaklaşık 1000 yıllık bir süreyi kapsar.

b) Bu felsefe; genellikle Hristiyan öğretisi üzerine kurulmuştur. Öğretmenleri, kilisenin (kutsal-ermiş) “aziz” diye tanıdığı din adamlarıdır.

c) Kendine özgü bir düşünce yapısına sahiptir. Felsefe tarihinde özel bir yeri vardır. Asıl amacı; Hristiyanlığı korumak ve savunmaktır.

d) Antik Yunan felsefesinin kavramlarını kullanmışlardır. Ortaçağın statik/durağan bir felsefe anlayışı vardır. Kilisenin doğruları her şeyi açıklamaya yetmektedir. Batı dünyası; bu dönemde tam bir bunalımın, sefaletin, fakirliğin ve cehaletin pençesi altında inlemektedir.

e) Bu çağda görülen akım DOGMATİZM’dir. Bunun içindir ki; dinin ve kilisenin kurallarına eleştirmeden, sorgulamadan, yargılamadan olduğu gibi inanılmıştır. Felsefeyi araç olarak kullanmak isterler. DİN ile AKLI uzlaştırma çabasındadırlar.



A) Patristik Felsefe:

a) Hristiyanlığın 5. yüzyıla kadar süren ve Ortaçağ felsefesine hazırlık olan dönemidir. Felsefeciler tarafından Hristiyanlığa yapılan saldırılara karşı koyan bir SAVUNMA felsefesidir.

b) Kilise ve papazlar tarafından temsil edilmesi nedeniyle bu döneme “KİLİSE BABALARI” dönemi de denilir.

c) Yunan ve Roma çok tanrıcılığına karşı Hristiyanlığı korumaya çalışır. Tek tanrıcılığı savunduğu için çok tanrıcılığı savunan Roma devletiyle çatışmaya girmiştir. Önemli temsilcisi; AGUSTİNUS’tur.



B) Skolâstik Felsefe:

a) M.S. 5. yüzyılda başlayıp, 16. yüzyıla kadar süren dönemdir. Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı benimsemeleri ile yaygınlaşıp gelişen ve tüm ortaçağa damgasını vuran bir felsefedir.

b) Felsefe ve bilim adına her şeyin kilise okullarında yapılması nedeniyle SKOLÂSTİK FELSEFE (Okul Felsefesi) adını alır. Bir anlamda, Hristiyan inançlarını Aristo’nun görüşleri ile uzlaştırma çabasıdır.

c) Dogmatik bir felsefedir. Hristiyan dogmalarının kayıtsız şartsız benimsenmesi esastır. Bilim ve felsefeyle uğraşma hakkı yalnızca din adamlarına özgüdür. Asıl amacı; felsefeyi dinin hizmetine vermektir.

d) Eleştiriye karşıdırlar. Şüpheciliği ve göreceliliği kabul etmezler. Hristiyan dogmalarını akılla temellendirmeye çalışmışlardır.

e) Hristiyanlığa yönelen saldırıları ARİSTO mantığı ve KIYAS yöntemiyle karşılamaya çalışırlar. Bilim ve felsefede kullanılan tek yöntem Aristo’nun kıyas yöntemidir.

f) Bilim ve felsefe dili; LATİNCE’dir. Latince öğrenimi de yalnızca kiliselerde yapıldığı için halkın bilim ve felsefe ile bağı tamamen koparılmıştır. Felsefe yapmadaki metod ve uygulamalarda ANTİK FELSEFE dönemi aynen taklit edilmiştir. Önemli temsilcileri; ANSELMUS, THOMAS’tır.

2) İslam Felsefesi: İslam dünyasının fetihler sonucu karşılaştığı kültürlerle etkileşimi sonucu ortaya çıkmıştır. 2 nedeni vardır:

A) İç nedenler: O dönemin siyasal ortamı, Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin buyrukları söz konusudur. Bilim ve felsefenin gelişebilmesi için en uygun ortam; eleştiri ve hoşgörü ortamıdır. İslamiyet’in yayılması ve Hristiyan Skolâstiğinin baskılarına karşı direnebilmesi için eleştiri ve hoşgörüyü temel alıyordu.

B) Dış nedenler:

a) İslamiyet’in doğuşu ve Arap yarımadasında başlayan “yeni bir kültür akımı”, Doğuda HİNT; Batıda YUNAN kültürü ile karşılaşmıştır. Ayrıca İRAN ve HİNT medeniyetlerinden çeşitli eserlerin tercümeleri de İslam felsefesinin oluşum ve doğuşunu etkilemiştir.

b) Eski YUNAN ve ROMA eserlerinin çeviri faaliyetleri etkili olmuştur. Kilise ile görüş ayrılığına düşen bazı Hristiyan mezhepleri mensupları, kilisenin zulmünden kaçarak Suriye, İran ve Irak ülkelerine yerleştiler.

c) İslam dünyası, kilise tarafından yasaklanan yahut değiştirilerek Hristiyanlıkla uzlaştırılan Yunan ve Roma felsefesine ait yapıtları, çeşitli çeviri merkezlerinde tanımıştır. Böylece Batı dillerinden Arapçaya çeviriler başlamış ve bu çeviriler, İslam dünyasının dikkatini Antik Döneme çekmiştir.

d) İslam dünyasında özellikle Platon ve Aristo’nun yoğun bir şekilde tartışıldığını görüyoruz. İslam dünyasında Yeniçağla birlikte Batıyı etkileyebilecek ünlü Aristocular yetişir.

Temel Özelikleri:

a) İslam kültürünün alan ve çerçevesi içinde ortaya çıkan felsefi çabaların hepsi bir bütün olarak İslam felsefesini oluşturur. Bu bakımdan İslam felsefesi; TÜRK, ARAP, HİNT ve PAKİSTAN gibi toplumların ortak felsefesidir.

b) Tartışmaya açık bir felsefe olması bakımından Ortaçağın DOGMATİK ve TAKLİTÇİ kilise felsefesinden ayrılır. Adeta karanlıklarla dolu 1000 yıllık Ortaçağ tarihinin içerisinde parlayan bir yıldız olmuştur.

c) Felsefe çalışmalarında ortak dil olarak ARAPÇA kullanılmıştır. İslam dininin bilme, anlama ve araştırma ile ilgili emirlerinin İslam felsefesinin doğuş sebeplerinin başında geldiği söylenebilir.

d) İslamiyet’in kısa zamanda geniş bir alana yayılması ve çeşitli kültür merkezleriyle karşılaşmış olması, İslam felsefesinin doğuşunu ve gelişimini hızlandırmıştır.

e) Akla önem ve değer verilmesi, tartışmaların hiçbir otoriteye dayanmadan akılla yapılması, insanların anlayabileceği şekilde dini anlatabilmek, felsefi akımların neden olduğu problemlere cevap vermek ve dini kuralları net olarak açıklamak, esas niteliklerindendir.

f) İslam’ı seçmiş ancak ilkel düşünce ve eski geleneklerin etkisinden henüz kurtulamayan insanlara gerçek İslam öğretisini açıklamak ve tanıtmak, temel özellikleri arasında yer alır.

İSLAM FELSEFESİNDE FARKLI EKOLLER:

1) Kelamcılar: Kelam, “Allah’ın Sözü” anlamına gelir. Kuran’a ve Hadislere dayanan felsefe türüdür. Antik dönem etkisiyle oluşan İslam felsefelerine tepkidir. İslam dininin ana ilkelerini “akıl yoluyla temellendirme” çabalarından doğar.

Kelam okullarının doğuşundaki diğer amaç; İslam dinine yönelebilecek yanlış görüşlere karşı çıkmak ve inanç esaslarını korumaktır. Kelamın asıl amacına yönelik olarak çalışmalarını sürdüren kelam okulu EŞARİYE’dir.

a) Eşariye: Asıl İslam felsefesini temsil edenlerin kurdukları kelam okuludur. Amaç; İslam dinini her türlü saldırı karşısında akılla korumaktır. Aklın imkânları sınırlıdır ve tüm inanç konularını açıklamaya yetmez. Yani sadece akılla her şey açıklanamaz. İmanla çelişen ve çatışan hiçbir bilgi doğru olamaz. Bundan dolayı; önce iman, sonra akıl gelir.

b) Mutezile: Eşariye okuluna karşı çıkanların oluşturdukları felsefe okuludur. Kuran’ın akılla açıklanabileceğini yahut yorumlanabileceğini savunur. Akla aykırı olan tüm inançlara karşı çıkar. İnsan, eylemlerini kendisi yaratır, özgürdür ve kadere bağlı değildir.

Akılla açıklayamadıkları hiçbir şeye inanmazlar. İslam dininin bütün esaslarının akıl yoluyla kavranabileceğini savunurlar. Sınırsız özgürlük ve bireycilikten yanadırlar. İnsan aklının sınırsız olduğunu öne sürerler.

2) Tasavvufçular: Gerçeğe kelamcılarda olduğu gibi tartışma yoluyla değil, yaşayarak ulaşılabilir. İnsanın duygu ve sezgi yoluyla Allah’a ulaşmasını ve sevgisiyle bütünleşmesini mümkün gören düşünce sistemidir.

Evrende bulunan her şey, gerçek varlık olan Allah’ın varlığına işaret eder. Allah’ın yarattığı her şeyi yine Allah için sevmek gerekir. Tasavvuf; bir kişilik geliştirmesidir, bir yaşam felsefesidir.

Önemli temsilcileri; Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, İbn-i Arabî…

3) Meşşai Felsefesi: Aristo felsefesini benimseyip, İslam düşüncesi ile Aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışırlar. Asıl çıkış noktası; Aristo felsefesidir. Meşşailer, aklı esas alarak dinin inanç ile ilgili temel problemlerinin açıklamaya çalışmışlardır. Bu özellikleri sebebiyle eleştiriye uğramışlardır.

Evrenin Allah tarafından yaratılmasına dayanan İslam dini ile evrenin öncesiz ve sonsuz olduğunu savunan Antik Yunan düşüncesini uzlaştırmaya gayret ettiler. Bu yönüyle İslam dininin temel nitelikleriyle bazı yönlerden çeliştiklerini yahut çatıştıklarını ifade edebiliriz. Önemli temsilcileri; Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, El-Kindi…



4) Gazali Felsefesi: Mutezilenin görüşlerine karşı çıkar. İslam felsefesinde çığır açan isimlerden birisidir. Eşariye ve Tasavvuf ile uzlaşan yönleri vardır. Gazali’ye göre; akıl insanı yanıltabilir, bu nedenle gerçeğe ancak imanla, sezgiyle ulaşılır. Felsefede aklın rolünü kabul etmiş ancak akılla açıklanamayan bazı durumları iman ve sezgi yoluyla çözmeyi önermiştir.

Gazali; felsefe ile Kuran’ı bağdaştırmaya çalışan Meşşaileri eleştirmiş, onların İslam inancı ile bağdaşmayan fikirlerinden dolayı TEHAFÜT EL-FELASİFE (Felsefecilerin Tutarsızlıkları/Hataları) adlı eserini yazmıştır. Eleştirilerini hiçbir otoriteye dayanmadan aklın ilkelerine göre yapmış ve orijinal bir İslam felsefesi oluşturmuştur.



C) YENİÇAĞ FELSEFESİ:

Yüklə 72,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə