ÂŞiklik gelenekleri İÇİnde borçalili âŞiklarla şenlik kolundaki ÂŞiklarin yakinliklari* Yrd. Doç. Dr. Mehmet yardimci



Yüklə 74,86 Kb.
tarix31.10.2018
ölçüsü74,86 Kb.
#77054

ÂŞIKLIK GELENEKLERİ İÇİNDE

BORÇALILI ÂŞIKLARLA

ŞENLİK KOLUNDAKİ ÂŞIKLARIN YAKINLIKLARI*
Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI

Gürcistan siyasi sınırları içinde bulunan Borçalı, Gürcistan’ın güneydoğusu, Azerbaycan’ın kuzeybatısı ve Ermenistan’ın kuzeydoğusu arasında kalan bir bölge olup eski çağlardan beri Türk yurdu olarak bilinen ve âşıklık geleneğini özenle sürdüren önemli yörelerden biridir.

Ruslar, Kars ve yöresini işgal edince Rusya’dan hiçbir matbu yayının Kars yöresine sokulmasına izin vermemişler, halk da hem haberleşme hem de eğlence gereksinimlerini karşılamak için âşıkların sazından ve sözünden yararlanmışlardır. Âşık Şenlik Kars yöresinde halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olurken, Borçalı âşıklar da Anadolu’ya göçen akrabalarıyla ilişki kurmak, haberleşmek için sazlarını konuşturmuşlardır.

Anadolu’da âşıklar yurdu Emlek Yöresi ne ise Gürcistan’da da Borçalı Yöresi odur. Borçalı’da âşık özel bir zümre gibi seçilmiş ve köylere halk âşıklarının adı verilmiştir. Borçalı’nın Ağcagala nahiyesinde Âşıklı cemaati, Ahstav nahiyesinde de Âşık köyü kayıtlıdır1 “Borçalı’ya sembolik anlamda sazın sözün beşiği, âşıklar yurdu gibi isimler de yakıştırılır.2 Millet vekili, halk şairi Borçalı Zelimxan Yaqub’un “Borçalı âşıqları ifadesi menim üçün heyat sözü, tale sözü, tanrı sözü, ozan sözü qeder aziz, şirin ve müqeddesdir.3 deyişi Borçalı’da âşıklık geleneğinin ne denli önemli olduğunu vurgulayan net ifadelerdendir.

Anadolu ve Azerbaycan âşık mekteplerini birleştiren Ahıska-Çıldır âşık muhiti, adından da görüldüğü gibi, Türkiye’nin Çıldır kazası ile şu anda Türkiye sınırları dışında kalan Ahıska yöresini kapsar. Ahıska’nın uzantısı olan Akbaba da aynı âşık muhiti içindedir. Akbaba’da doğan Âşık Nesip ise Bu yörede Türkçe şiir söyleyenlerin ileri gelenlerindendir.

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden olmalarından ötürü saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar; bilgi, töre ve davranışlar.”4 biçiminde belirlenen âşıklık geleneği tartışmasız benimsenir. Âşıklık geleneği, diğer kültür değerlerinde olduğu gibi, belirli bir işlevi yerine getirmek, bir ihtiyacı karşılamak üzere geleneğin yarattığı bir kültür değeridir. Örneğin, halk şiirinde âşıkların şiirlerini dörtlük düzenine göre söylemesi gelenektendir.

Kimi kaynaklarda Azerbaycan âşıklık geleneğinin bir parçası olarak gösterilen Borçalı âşıklık gelenekleri, Muharrem Kasımlı’nın “Teşekkül tarzına göre Azerbaycan âşıklığının tekke kökenli tipinden daha çok âşıklaşmış ozanlar kanadına dahildir… Aslında Borçalı âşıklarının tek sazla sanatlarını icra etmeleri de onların ozan ananesine dayandığını gösterir”5 biçimindeki ifadesi Anadolu âşıklık geleneğine yakınlığının önemli bir ifadesidir.

Bu yakınlık o kadar ileridir ki; Ahıska’nın Agara köyünde yaşamış, Âşık Pektayî (Yakop Zazadze)’nin



Hiç baş indirmedin Hakkın yoluna,

Gör ki ne tez uydun şeytan fi’line

Bir gün olur sen kalırsın zulüme,

Her gün çekeceğin âh u zar olsun.

biçimindeki “Olsun” redifli beş kıtalık koşmasında, dinden imandan yüz çeviren, Hakkın yoluna baş indirmeyen, şeytan işlerine uyup ayrı yola gidenleri lanetleyen Gürcü âşığın şiiri her hengi bi Anadolu âşığının şiiri ile karıştırılabilir.

Bu yakınlığın ifadesi Prof. Dr. Mahmud Allahmanlı’nın redaktörlüğünü yaptığı “Borçalı Folkor Örnekler”’ nde:

Borçalı folklor mühitində mühüm bir hissəni aşıqların, ustad sənətkarların yaradıcılığı təşkil edir. Elə kitabda da mühüm bir hissəni deyişmə və dastanlar tutur. “Şair Nəbi ilə Şair Abdullanın deyişməsi”, “Ağacanın Türkiyə səfəri”, “Aşıq Musanın Azaflı Mikayılla görüşü”, “Aşıq Alxan Qarayazılının Aşıq Musa ilə deyişməsi”, “Faxralı şairləri Şair Rəhimlə İsmayıl Güllərin deyişməsi”, “Şəhri-Mehri dastanı”, “Zərqəm şah”, “Mehdi bəy” Borçalı folklor mühitinin zənginlik faktlarıdır.” 6 biçiminde dile getirilmektedir.

Borçalı âşıkların en çok icra ettikleri yöresel türküler yanında sazdan sözden ayrılmayan, halkın bütün isteklerini kuvvet ve kudretle halleden kahraman Köroğlu Kol destanları ile, özenle işledikleri Türk halklarında destanların musannifi olup bütün anlaşmazlıkları halleden, yol gösteren, ozanlar ozanı Korkut Ata ve Dede Korkut anlatılarıdır. Köroğlu’nun Doğu Anadolu’daki ve Asya’daki şöhreti Homeros’un Yunanistan’daki şöhreti kadar yüksektir.7

Borçalı aşıklar saz havasına gayda demektedir. Gayda sözü Anadolu’nun bazı yerlerinde de kullanılır olmuştur. Anadolu âşığı geraylı aşık şiirine semai demektedir. Konya, Erzurum, Amasya, Tokat yöresi âşıklarına dikkat edilirse onların da bu tür deyişleri semai tarzında okudukları görülmektedir. Örneğin Hataî'den okudukları



Ezel bahar olmayınca,

Kırmızı gül bitmez imiş

Kırmızı gül bitmeyince,

Sefil bülbül ötmez imiş,

semaisi bunlardan biridir.

Azerbaycan’daki âşık mekteplerinin benzerlerinin Anadolu’da âşık kolları olarak varlığını sürdürdüğünü söylemek yerinde bir teşhis olur. Bunlardan Borçalı Âşık Mektebi’nin çok benzeri Anadolu’da Şenlik Kolu’dur.

Bu benzerliği şu tarihi olayın yarattığını belirtmek de doğru bir yargı olur. “Borçalı ve Kazak bölgelerinde yaşayan Terekemeler 1828 Türkmençay antlaşmasıyla yurtlarını terk ederek Kars bölgesine gelmişlerdir. Kars’a gelen bu Terekeme kollarından biri de Çıldır ve civarına yayılarak, uygun buldukları su başlarına evlerini kurmuşlardır. Şenlik’in dedesi Kadir Ağa da on beş aile ile birlikte Çıldır’ın 8 km. doğusundaki Karasu çayının kenarına göçünü indirmiştir. Buradaki Karasu’ya istinaden, yerleştikleri yere Sukara adını vermişlerdir. Bu isim daha sonra Suhara şeklinde söylenmiştir. Bazı anlatmalara göre, eskiden bu bölgede Gürcüler’in yaşadığı, köyün adının da Gürci dilinde ‘Koyun Köyü’ anlamına gelen ‘Sabara’ olduğu söylenmektedir. Şimdi bucak merkezi olan köyün adı ‘Yakınsu’ olarak değiştirilmiştir.”8

Bu görüşümüzü Prof. Sednik Pirsultanlı’nın: “Gence, Tebriz, Şemkir, Goyce aşık mekteplerinin temsilcilerinde okuma tarzları aynıdır. Ancak Gence, Şemkir aşıkları balabanla, Borçalı aşıkları balabansız, hem de benzersiz tarzda okuyorlar. Bunlarda saz ifacılığı yuksektir. Şu anda Borçalı aşık mektebi yuksek tekâmül devrini yaşıyor. Başka çalgı aletlerini kullanmadan sazı, kendi kadim köküne bağlı şekilde inkişâf ettiriyor.” 9 biçimindeki yazı da görüşümüzle paraleldir.

Prof. Valeh Hacılar’ın “Her devirde Ahıska-Ahılkelekli âşıkların sevimli çalgı aleti olarak yegâne âleti saz olmuştur. Bu cihet onları kemançeden, çöğürden, kemandan, deften ve diğer çalgı âletlerinden istifade eden Tiflisli âşıklardan ciddî bir şekilde farklı kılmış, burada yaşayan Türk sanatkârlarının icra tarzına daha çok yaklaştırmıştır.10

Âşık Şenlik’in okuduğu Âşık Garip, Şahsenem, Arzu ile Kamber, Karacaoğlan, Latif Şah, Salman Bey ile Turnatel Hanım hikâyelerinin Borcalı âşıklarınca da sevilerek okunduğu bilinmektedir.

Eski zamanlardan beri Türk boyları arasında ozan, şaman, sayacı, vb. adlarla tanınan, söz yaratıcıları yani âşıklar arasında önemli bir yakınlık ve benzerlik söz konusudur.

Anadolu âşıkları arasında nasıl ünü ülke çapında yayılmış Sarıca Kız, Nevruz Bacı gibi kadın âşıklardan övgü ile söz edilirse Borçalı’da da Sona Qara Qızı Aliyeva gibi kadın âşıklardan söz edilmektedir. Vefatı üzerine yine Borçalılı kadın âşıklardan Narınç Xatun Âşık Sona için yazdığı:

El arxalı elleriyle öyündü,

Sedalanıb üreklerde döyündü

Yar soraqlı, qem libasıgeyindi

Heç bilmedin qışdı, yazdı, ay Sona,

Sana qalan bizce sazdı ay Sona

biçiminde başlayan ağıt dillerden düşmemektedir.

Âşıklık gelenekleri içinde Borcalılı Âşıklarla Şenlik Kolundaki âşıkları karşılaştırırsak sanki aynı edebi ekolün ustalarıyla karşı karşıya olduğumuzu sanırız.

Onlardan bize kalan ortak ve benzer koşmalar, türküler yanında bunların icra aletleridir. Bunlardan da en bilinenleri kopuzdur. Korkut Ata’nın kopuzu, Türkmenlerde, Özbeklerde ve Uygurlarda dutarla, Azerbaycan'da ve Anadolu’da sazla yer değiştirmiştir. Arkaik çalgı aletlerinin, şiir ve melodilerin adı, birçok Türk boyunun folklorunda benzer biçimde yaşamaktadır. Bu nedenle Türk yurtlarındaki ozan-aşık sanatının, ortak özellikleri mukayeseli olarak incelenmelidir.

Türk sazında yedi konuşan perdeye ana perde denmektedir. Anadolu Saz havaları Sümmani makamı, Orta Anadolu havası , İc Anadolu türküleri, Kars divan makamı, Semai-divani, Koşma divani gibi adlarla da anılarak geleneksel yapılarını korumaktadır. Türk sazı kendi gelişim çizgisi içinde büyük ilerleme göstermiş, Azerbaycan sazına benzer meydan sazını oluşturmuştur. Bu saz aynı zamanda Borçalı âşıklarının da kullandığı sazlardandır.

Anadolu’daki âşık kollarının önde gelenlerinden Şenlik Kolu’nu:


Şenlik Kolu
Hasta Hasan: Nuri : Şenlik

Şenlik: Bala Kişi, İbrahim, Gazeli, Ali, Bala Mehmet, Namaz, Kasım, Asker, Mevlüt, Nesib, Süleyman, Gülistan

İlyas: İbrahim:

Rüstem Alyansoğlu Çerkez, İsrafil, Hüseyin, İlyas

Kasım:

Nuri Şenlik, Yılmaz Şenlik, Fikret Şenlik, Salih Şenlik,

Dursun Durdağı, İslâm Erdener, Mehmet Hicranî, Şeref Taşlıova
Şeref Taşlıova: Gülistan:

Nuri Şahinoğlu Nusret Yurtmalı, Hakkı Baydar,

Sadrettin Ulu Murat Yıldız, Murat Çobanoğlu,

Şah İsmail

Hikmet

Arif, Ataman

Murat Yıldız: Murat Çobanoğlu

Günay Yıldız Mürsel Sinan

Mahmut Karataş Arif Çiftçi

İlgar Çiftçioğlu Metin Bektaş
biçiminde şemalaştırırsak bu âşıkların söylediği şiirler âşıklık gelenekleri açısından bire bir Borçalı âşıklarının yaşatmaya çalıştıkları geleneklerle örtüşmektedir. Şenlik kolundaki âşıklarla Borçalı âşıkları o denli kaynaşmışlardır ki bir birlerine ustalık etmişlerdir. Örneğin Levis-Akbabalı Gürcü âşık Bala Kişi’nin ustası Şenlik’tir.


  1. SAZ ÇALMA

Yaşamımızın her aşamasında görülen, Anadolu'nun binlerce yıllık sesi olan saz, halk müziğimizin kök hücresi, âşıklık geleneğinin kültürel hafızası, kültürümüzün parmak izi, özgün motifiyle en önemli kültürel değerlerimiz arasındadır. Türk insanı sevincini, hüznünü, acısını sürekli sazla dillendirmiştir.

"Saz, âşığın sembolüdür. Âşık ve saz o kadar bütünleşmiştir ki, bu sanatçılara 'saz şairi', 'sazlı ozan', 'çöğür şairi' gibi adlandırmalar verilmiştir."11

Âşıklar deyişlerini bugün saz, eskiden kopuz denilen telli bir çalgı eşliğinde söyleyip sazı hep kendilerinden bir parça gibi görmüşlerdir.

Gelenek içinde saz dışında başka bir çalgı ile sanatını sürdüren âşık yoktur. Âşıklık geleneğinin tek çalgısı saz (bağlama) ve sazın türevleri olan kemani gibi telli sazlardır.

Âşık için her ne kadar duygu güzelliği ön planda gelse de saz ilhamı kamçılayan bir alet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir. Âşıklara saz şairi denmesi de bundandır.

Kopuza olan saygı için Gazimihal kopuzun itibarının yüksek olduğunu belirtip “kopuzu Öpüp başa koyarak çalarlardı. Düşman ona el süremezdi. Yere konulması günah sayılırdı.”12 demektedir.

Sazın tarihî gelişimine baktığımız zaman; sazı, kopuz adı ile eski Türk ozanlarının elinde, destanlar ve sagular okurken görmekteyiz. Kopuz şimdiki bağlama cinsi telli sazların atasıdır. Âşıklarından özellikle “Alevi-Bektaşi âşıkları ise sazların şekilleri ve sazın parçalarını özel remizlerle ifade etmektedirler. Tellerin üç sıra bağlanması; Allah, Hz. Muhammet , Hz. Ali üçlemesi, sazın on iki telini ise On İki İmam’ın simgesi olarak düşünmektedirler.

Âşıklık geleneği içinde önemli bir yere sahip olan saz âşıklarca kutsal bir varlık gibi görülmüş ona çok değer verilip özenle korunmuştur.

Âşıklar sazlarını insana benzetmişler, sapının baş tarafına baş-kaş, burgularına kulak, sapına kol, yüz tarafına göğüs, deliklerine göz, tambur kısmına da gövde adını vermişlerdir. İnsana saygı nedeniyle de sazı yere bırakmayıp yukarıda tutmaya özen göstermişlerdir.13

Saplı, armudi ya da üç kenar gövdeli, teknesi deriyle kaplı, önceleri iki ya da üç kıl telli olup ses perdeleri yokken, Anadolu’ya gelince (tahminen XIV. yüzyılda) madeni tel takılmak ve bağırsak kirişten ses perdeleri bağlanmak suretiyle oldukça gelişkin şekil almış ve saz adı ile anılır olmuştur. Kopuz, kobuz, kumuz Orta Asya’daki çeşitli Türk boylarının kopuz için kullandıkları adlardır. Dede Korkut hikâyelerinde kopuz Kolca kopuz, kurulıca kopuz ve akca kopuz diye de anılmaktadır.

Âşıklık geleneklerinin ana unsurlarından olan saz Tüm Türk yurtlarındaki âşıklar tarafından önemsenip üzerine şiirler yazılmıştır. Bunlardan, Ozan Ali Akbaş;

Bağlama dediğin üç tel bir tahta
Ne şaha baş eğmiş ne taca tahta

derken, diğer âşıklar:



Âşık dayandırır sözü sohbeti

Elinde sedefli saza danışır14

Âşıka şayeste türkü çağırmak

Anın da tadı yok saz olmayınca15

Bir halk ozanıyım elimde sazım

Mevki, saltanatta yok benim gözüm16

Meydanî'nin detli sazı

Öter çaresiz çaresiz17

Herkes almış kemanını sazını

Çalmayan da gamlı, çalan da gamlı18

Sazım alıp şu dağlara yaslansam

Derdim dile gelir teller içinde19

Bir köşeye astım sazım

Teller gamlı ben gamlıyım20

Dünyada hasılı varım Ceyhunî

Elimde bir çubuk bir de saz kaldı21

Kırılmış perdesi çalmıyor sazım

Sazlar düzen tutmaz teller perişan22

Şu sazıma bir düzen ver
              Teller de muradın alsın
(Aşık Ali İzzet)

biçimindeki deyişler ve Kul Semaî ile Zileli Nevruz Bacı'nın bir atışmada dile getirdikleri:



Nevruz Bacı:

Ey âşık pîrine sıtk ile sarıl

Telli kitap olan sazın var mıdır

Âriflerin nutku, kelâmı ağır

Hak'ta hakikatte gözün var mıdır

Âşık Semaî:

İrfanî mekteple pîrin aşkıyla

Meclislerde öter sazımız bizim

Vücudumuz pişmiş aşk ateşiyle

Vech-i kitabullah yüzümüz bizim

biçimindeki söyleyişleri âşıklık geleneğinde sazın önemini vurgulayan deyişlerdendir.

Âşık hep sazıyla övünür. Sazı onun dili ve gönlüdür. Onunla sohbet eder, onunla dertleşir, atışmalarda karşısındaki âşığı onunla mat eder. Âşığın imdadına hep saz yetişir. Eğer karşılaşmalarda yenilecek olursa sazı hasmına verme geleneğince mahvolur, yenilginin gönlünde açtığı yara asla iyi olmaz. Bu nedenle halk arasında “Kel başından, âşık sazından korkar” denir. Sazını kaybetme korkusu ile çok iyi ustalaşmayan âşık atışmalara girmez.

Âşık Şenlik ve İzanî atışmasında mat olup sazının elden gideceğini anlayan İzanî'nin,

İzanî:

Burda kara ettin benim yüzümü

Daim meth ederim senin sözünü

Bağışla Mevlâ'ya alma sazımı

Yaradan yâr olsun Baba Şenlik'i23

deyişi halk edebiyatının bu konudaki ilginç örneklerindendir.

Bu konuda Murat Uraz: “Meydan edinmelerde sazının hakkını verebilen ağırbaşlı kâmil âşık, sazına el götürmezden evvel, eğer karşısında genç bir âşık bulursa Gel oğul gel, seni sazımın telleri gibi haddeden geçireyim demekten kendini alamazdı.”24 demektedir.

Prof. Dr. Şureddin Memmedli ve Doç. Dr. Gülnara Gocaeva Memmedova’nın Turan Stratejik Araştırmalar Merkezi Dergisinde yazdıkları bir yazıdaki “Mayası sazdan-sözden tutulan, saz havasına, söz müdrikliğine güvenen Borçalı’da edebi-estetik fikir cilâlanıp billûrlaşan kutlu halk inançlarından, bayramlardan, geleneklerden, halk törenlerinden, mitolojik parçalardan, zengin folklordan, ozan-âşık sanatından kaynaklanmıştır.



Borçalı Karapapakları arasında saz da bir karakter, tip olarak halk ağzında övgü, terennüm öznesine dönüşmüştür.

Azizim sim ağlar,

Saz inler, sim ağlar;

Sen öldün, men ağladım,

Men ölsem, pek kim ağlar?

Borçalı’da âşık sanatı saz şiiri yayılmış, bir ekol, mektep gibi kalıplaşmış, edebiyatı, kültürü de üstlenmiştir.25 İfadesi Borçalı âşıklık geleneğinin önemini dile getirirken, Borçalı edebiyat bilimcisi Arif Emrahoğlu da “Sazın da saz meclisi yönetmeğin de en eski biçimini saf yaşatanlar Borçalı sanatkârlar olmuşlardır.26 demektedir.

Borçalı âşıklardan Behram Mehdi:



Behramın yükselir ahı,

Çena düşüb saz sabahı.

Ay sazın-sözün allahı,

Sensiz sazım zinetlenmir

biçimindeki deyişiyle saza verilen önemi, Ali Qamli de:



Men Aliyem, xoş laylana yatmışam,

Saz sesine şirin yuxu tutmışam.

Kim deyar ki, seni men unutmuşam?

Axtarıram hey izini, ay ustad27

biçimindeki söyleyişiyle hem usta çırak ilişkisini dile getirmekte hem de sazın önemini işaret etmektedir.

17. yüzyılda Aşır Seyid Ehmedoğlu, 18. yüzyılda Memmedhelil, Gul Allahgulu, 19. Yüzyılda Gul Eli, Nebi Efendi, Abbaseli, Mirze Mehdi, Molla Gasım, Nebi Miskin, Âşık Pektayî (Yakop Zazadze), Âşık Sandro (Zedginidze), 20. yüzyılda da Balakişi, Tülü Memmed, İsa Borçalı, Guşçu İbrahim, Hüseyin Saraçlı, Borçalı âşıklardan bazılarıdır.

Gürcistan’da Ahılkelek kazasının Küçük Prtena köyü, XVIII. yüzyılın ortalarından üstad âşıkların vatanı olmuş, saz ve söz sanatkârlarıyla şöhret kazanmıştır. Ahali arasında büyük hürmet ve muhabbetle anılan, Türkçe şiirleri dillerde söylenen âşıklardan biri de Şivğa’dır. Âşık Şivğa sazıyla söyleşmesinde:


Şivğa:

Hayıf olmuş perdelerin sökülmüş,

El değmemiş kulakların bükülmüş,

Ağ sinenden kamışların dökülmüş,

Hani sazım hani senin tellerin?

Saz:

Kış olanda yel seninçin eserdi,

Parmakların perdelerim basardı,

Dostlar sevinirdi, düşman küserdi,

Hani Şivğa’m hani senin ellerin?28

Saz konusunu ustaca dile getirmiştir.

Saz üzerine pek çok şiiri bulunan Aşıq Emrah Gülmemmedova da bir divanisinde:

Abad meclis arasında

Dövran quran bu sazdı,

Arif kesler qıymet veren,

Başda duran bu sazdı.

Anlamaza söz vermeyen,

Qanana nöker olan,

Yaxşı günde dost köyüne

Günde varan bu sazdı29

biçiminde sazına övgü yağdırmaktadır. Borçalı Emrah da:



İcaze ver, sığallayım, öpim seni telli saz,

Birce gün de gelbim senden bil ki ayrı durammaz

Sinem üste yerin hazır, rahat uzan, sevgilim,

Mizrab tele toxunanda goy danışım, goy gülüm30

sazı ile sohbet edip izin almaktadır.

Borçalı Mirze Hesen Mecruh’un:

Mızrabın değdikçe ruhlar oynaşır,

Sazın her simine yüz can dolaşır,

Ruh beslenir, xalq sözüne yanaşır,

El ana tek sene eder naz bugün31

deyişi ile, Âşıq Rıza’nın:



Telli saz elimde gezdim cahanı

Etibarsız gördüm fani dünyanı

Aparar ezrayıl vaxtsız insanı

Ne qocası, ne cavanı görünmür

biçimindeki dizeleri ve Ferhad Aziz’in



Ferhad Eziz oğlu Ahlı’dır eli

Sinemin coşmağa vardır seli

Dinleyin men çalım ‘Sarıtel’i

Vurğunu olduğum sazınan gelmişem32

özleri göz ardı edilmemelidir.



Âşıkların dilinde ve telinde bu kadar önemli olan saz, Borçalı âşıkların önde gelenlerinden olup Türk âşıklık geleneğini Borçalı bölgesinde ustaca devam ettiren
ve doğumunun 100. Yılında coşkuyla anılan Hüseyin Saraçlı’nın:
Geniştir qapısı saz meydanında,

Hemişe könüller alandır sazım.

Ağardıb üzümü eller yanında

Gözel el havası çalandır sazım.
Qaribi vaxtında yara yetiren,

Oğul evlendiren, gelin getiren,

Kamil ustadlardan dersin götüren,

Elesger’i yada salandır sazım
Menden üz çevirip ayrılmaz bir an

Yaxşıya yaxşıdır, yamana yaman,

Kerem’in siminden alışıb yanan,

Hüseyn’in derdine qalandır sazım

biçimindeki söyleyişi Anadolu âşıklarına önemli ölçüde benzerlik sergilemektedir.




  1. MAHLAS ALMA

Mahlas, Ansiklopedik Edebiyat Bilgileri Sözlüğü'nde; “Şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ad.”33 biçiminde ifade edilmektedir.

Halk edebiyatında mahlâs geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Mutlaka son dörtlükte kullanılır.

Reşit Rahmeti Arat’ın “Eski Türk Şiiri” adlı eserinde yer alan bazı şiirlerde Şılıg Tigin34 gibi şairlerin adlarının ya da mahlâslarının bulunması nedeniyle Türkler’in İran şairleri ile temasa geçmeden önce mahlâs kullanmış olmaları görüşünü kuvvetlendirmekte ve mahlâsın Araplar’dan İranlılar’a oradan da Türkler’e geçtiği görüşünü çürütmektedir. İslâmiyet’in kabulünden sonra ise bütün divan ve halk şairlerinin şiirlerinde mahlâs yaygın olarak kullanılıp zamanla gelenek haline dönüşmüştür.

Âşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlâsı çeşitli yollarla alır. Bunlar; a. Mahlâsını Kendi Seçerek Alır, b.Yaşayışına ve sanatına uygun olarak kendi seçtiği herhangi bir ismi mahlâs olarak kullanır. c. Bir usta âşıktan, imam, pîr ya da mürşidden alır, ç. Rüyasında bade içerken alır.

Anadolu âşıklarında gelenek haline gelen mahlas Borçalı âşıklarda da özenle uygulanmıştır. Gürcü âşıklarının ileri gelenlerinden Âşık Ruhanî Eski saz havasını kendine mahlâs olarak almıştır.

Âşık Yitkin Gomorolu da:

Yeter yerimde saymışım,

Garip adından doymuşum,

Adımı Yitkin koymuşum,

Yitkin bize yakışır mı?”

biçimindeki söyleyişi ile mahlasını kendi aldığını vurgulamıştır.

Gürcü âşıklardan Batumlu Yesarî Baba, solak olduğu için Yesârî mahlasını alış, Kangallı Noksanî’ye de bir ayağı sakat olduğu için ustası Ruhsatî, Noksanî mahlasını uygun görmüştür.

1803’te Batum’da doğan Gürcü âşıklardan Yesarî Baba özellikle İç Anadolu ve Kuzey Anadolu başta olmak üzere yurdun birçok yerini dolaşmış, Hacı Bektaş Dergahında 12 yıl kadar kalmış ve babalık görevi icra etmiştir. Adı Ahmet olan saz şairi Tokatlı Gedaî’nin (1826-1901) mahlasını da bir aşıklar meclisinde geleneğe uyarak vermiştir.

Âşıkların çoğunun asıl adı unutulmuş, mahlâsları isim olarak kullanılır olmuştur. Bunlardan Gevherî’nin asıl adı Mehmet, Dertli’nin İbrahim, Dadaloğlu’nun Veli, Ruhsatî’nin Mustafa’dır. Gürcü âşıklardan da Âşık Pektayî’nin asıl adı Yakop Zazadze, Âşık Sandro’nun Zedginidze, Âşık Müşkül’ün Zakariya Kvaramadze , Âşık Şivğa’nın ise Luka Beridze’dir.

Âşıklar arasında “Mahlâssız şiir kulpsuz testiye benzer” diye bir söz vardır. Nasıl testi kulpsuz düşünülmezse âşık da mahlâssız düşünülemez.35


USTA ÇIRAK

Âşıklık geleneğinde âşıklar genellikle bir usta âşığın çırağı olarak yetenekleri ölçüsünde olgunluğa erişmenin güç yollarından geçerler.

Gelenek gereği icracılık ve âşığın şairlikteki ustalığı için üstad da denilen usta bir âşığın yanında uzun süre ders alması benimsenmiştir.

Bu dönemde çırak ustası yanında saz ve söz meclislerine dinleyici olarak katılır. Âşıklığın uygulanışına özgü töre ve gelenekleri gözlemler, söz ve ezgi kalıplarını öğrenir, onları uygulamaya çalışır. Çıraklık, âşıklık geleneğinin okuludur.

Usta âşıklar kendi sanatlarının devamını çırakları aracılığıyla gelecek kuşaklara taşırlar. Genç âşık ustasının sazını taşır, ustası da onu eğitmek, ufkunu açmak için köy odalarına, âşık kahvelerine götürüp sohbetlere katar. Saz ve söz öğretir.

Âşık bu taklit dönemini aştıktan ve geleneksel âşık şiirinin bütün katı kuralları içinde şiirlerine kendi damgasını vurmayı başardığı anda artık usta bir âşık olmuştur. Ustası bu durumu görüp piştiğine, olgunlaştığına kanaat getirince de sırtını okşar, sazını eline verir, “Git artık nasibini ara” der. Buna âşık dilinde “çıraklama” denir.

Her âşık ustası ile iftihar eder. Tokatlı Nurî'nin ustası Erzurumlu Emrah için onun çırağı olmasından gururla söz ettiği:

Sevdiğin üstüne faikin kimdir

Benden özge vasfa lâyıkın kimdir

Sorarlarsa âşık sadıkın kimdir

Nuri vardır Emrah çıraklarından

deyişi, Nuri'nin çırağı Ceyhunî’nin de tıpkı ustası Nuri gibi davranıp ustasını övdüğü:

Sırrı enel-hakkı diyecek kimdir

Kanaat lokmasını yiyecek kimdir

Melamet hırkasını giyecek kimdir

Ceyhunî var Nuri çıraklarından36

deyişi, Meslekî’nin:



Meslekî’yim Ruhsatî’ye çırağım

Böyle gider tabiatım süreğim

Tecer dağı perde çekmiş ırağı

Mescitli köyünde gurbet gözlerim37

biçimindeki deyişi bu iftiharın aynı zamanda ustaya olan saygının ifadelerindendir.

Şenlik Kolunun belli bir yörede halâ güçlü bir biçimde varlığını sürdürüyor olması Şenlik’le başlayan usta-çırak geleneğinin varlığını sürdürüyor olmasına bağlanır.

Çırağın, ustasında hakim olan tavır kendinde yaşadığı gibi, bu eda kendinin yetiştirdiği çırağına da sirayet eder. Zamanla bu gelenek zinciri içinde aynı tarzda söyleyen bir âşık grubu oluşur. İşte usta-çırak geleneği içinde, birbiri ardınca yetişen âşıklar tarafından odak hüviyetindeki usta âşığa bağlılık duyarak, ona ait üslûp, dil, ayak, ezgi, konu ve anıları devam ettiren gruba âşık kolu denir.”38 Anadolu’daki âşık kolu Borçalı’daki âşık mektebinin dengidir.

Borçalı yöresinde de usta-çırak geleneğinin 18. Yüzyılda ne denli önemli olduğunu 18. Yüzyılın usta âşığı Qul Allahgqulu'nun:

Könül, qulluq éyle kamil ustada,

Ustad görmeyenin işi xam qaldı,

Néçe danendeler gétdi dünyadan,

Yérinde bir néçe ağlı kam qaldı39

biçimindeki özgün dörtlüğünde görmekteyiz.

Borçalı’nın son dönem âşıklarından Ferhad Eziz de bu gelenek içinde yoğrulmuş, geleneği ustası Gulam Hüseyinden öğrenmiştir. Âşık Şivğa’nın ustası da akrabası Âşık Müşkül’dür. Borçalılı Âşıq Mesim Bayazitli ve Âşık Meşedi Hüseyn devrinin tanınmış âşığı Dollu Abuzer’e, çıraklık etmiştir.

Güzel saz çalması, çok güzel şiirler okumasının yanında destancılığı ile büyük üne kavuşan Hüseyin Saraçlı’nın Borçalı yöresinde ayrı bir önemi vardır. Saz ve sözün kudretini ilkin Âşık İsmail’den öğrenen Hüseyin Saraçlı, devrinin en önemli âşığı Kuşçu İbrahim’in yanında sanatını üst düzeylere çekmiştir. Sanatını sürekli geliştirme çabasında olan Saraçlı, Âşık Müsellim, Şair Nebi ve Sarvan Bayram’ın ustalıklarından hisse kapmış kendini tam geliştirerek devrinin en usta destancıları arasına girmiştir. Kendisi de: Aşıq Ahmed Sadaxlı, Nureddin Kasımlı, Sedi Ulaşlı gibi 14 âşık yetiştirmiştir.

Anadolu’da olduğu gibi Borçalı âşıklar arasında da usta çırak geleneği çok sağlam temellere dayanır. Usta çırağın baba yarısıdır. Çırak ustasını unutmaz ve her fırsatta över. Âşıq Xındı Memmed’in ustası Ağacan için söylediği:
İlham alam merd olandan

Oxuyuram her lisandan

Yadigaram Ağacan’dan

Meydanda merdi- merdana

Cahanda merdi-merdana

deyişi dikkat çekmekte ve ustasının vefatı üzerine söylediği:


İtirmişem ustadımı, gezerem,

Qoy deyim adın men: Ağacan’dır.

Senetim sultanı, sentim xanı,

Qoy deyim adın men: Ağacan’dır.
Axtarıram loğmanımı hekimi,

Soruşuram men görende her kimi.

Haqiqatdan veran mana dersini

Qoy deyim adın men: Ağacan’dır.
Xındı Memmed, unutma sen nebada,

Söyle irehmeti kâmil üstada.

İsmi de bellidir bütün dünyada,

Qoy deyim adın men: Ağacan’dır.40

biçimindeki ağıtı, Anadolu’nun gözde âşıklarından Âşık Veli’nin ustası Sivaslı Kemter için söylediği:

Şu yalan dünyada bir üstad buldum

Beni bırakmadı işime felek

Şakirt olan şaşkın olur dem be dem

Ne okursun bilmem gûşuma felek
Veli’m eyder Kemter gitti kimim var

Kemter’i aldırdım yeni gamım var

Usta idi yapılacak damım var

Hiç bu iş gelmedi başıma felek41

biçimindeki ağıtıyla, özde bire bir benzerlik göstermektedir.


ÂŞIK KARŞILAŞMALARI

Âşıkların doğaçtan, karşılıklı olarak, belli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine yaygın olarak atışma denmekle beraber âşık karşılaşmaları, deyişme, karşıberi, kovalama adları da verilmektedir. Eskiden muaşere (münazara) ya da tekellüm adları ile anılan bu şekle sistemli deyişler de denir.

Âşıkların toplum karşısında geleneğe bağlı olarak sazlı sözlü uygulamalarının tümüne âşık fasılları adı verilir. Atışma en az iki âşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek, bir birlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanır. Atışma yapacak âşık doğaçtan şiir söyleme gücüne sahip, usta bir âşık olmalıdır.

Bugün uygulanan biçimi ile bu geleneğin uygulanışını şu şekilde belirtmek istiyoruz:



l. Hoş geldiniz

2.Canlandırma

3. Atışma

a. Ayak açma

b. Taşlama - takılma

c. Soru - cevap (Atışmalı çözümlü muamma)

ç. Lebdeğmez (Dudak değmez)

d. Barışma - Övme ve uğurlama

Âşıklık geleneği içinde en çok hüner isteyen, büyük ustalık gerektiren âşık karşılaşmaları bölümüdür. Çünkü, her âşık atışma yapamaz. Atışma yapacak âşık irticalen şiir söyleme gücüne sahip olmalıdır.

Atışmada, atışmanın değişik biçimleri de diyebileceğimiz taşlama, muamma, lebdeğmez biçimlerinden ustalıklarına göre biri çerçevesinde atıştıkları gibi ikisi veya üçü çerçevesinde de atışırlar. Hepsini birden uygulama mecburiyeti yoktur.

Gerek Borçalı âşıkları gerekse Şenlik Kolu âşıkları âşık karşılaşmalarını en iyi yapanlardır. Borçalı âşıklarından Âşık Ferhad Eziz ile yine Borçalı âşıklarından Fatime Hekim’in karşılaşmasından bir örnek:

Âşık Ferhad: Hekim:

Hekim size gurban olum Men ki gelmişem yanına

Goymayın ölmeye meni Goymaram ölmeye seni

Görürsüz nécedir hâlım Zülm vermeynen canına

Goymayın ölmeye meni Goymaram ölmeye seni
Âşık Ferhad: Hekim:

Eliniz olsun şefalı Haralısan éşitmişem

Gardaşın ollam vefalı Kimsen neçisen bilmişem

Görmemişdim ben bu halı Haggı çağırıp gelmişem

Goymayın ölmeye meni Goymaram ölmeye seni
Âşık Ferhad: Hekim:

Ferhad’ın arzusu vardır Men Hekim’in arzuları

Gorhum körpe balalardı Göreceksin balaları

Ölüm de var hagg da var Sağol, sazı köle barı

Goymayın ölmeye meni Goymaram ölmeye seni

Borçalı’nın Fahralı köyüne düğüne giden Şenlik ile Borçalı’nın ünlü âşıklarından Fahralılı Âşık Nebi ile karşılaşır:



Şenlik:

Sefil Şenlik aşka düşüp, yanında şermendedi

Könül xeste, dil şikeste, aşk ataşı candadı

Camalına bend olmuşam, ixtiyarım sendedi,

Her ne etsen hökümransan, menim üçün xansan yar

Nebi:

Şair Nebi aşk ucundan sanki düşüp ummana

Halef eyler aşk ucundan sanki düşüp ummana

Şö’lelenip hüsnün şevki, benzer huri-kılmana

Gözüm görüp, könlüm sevip, Hakk yaradan gulsan, yar!42

Gürcistan’ın Lebis köyünden ünlü âşık Hasta Hasan’ın çırağı Âşık Nuri ile Âşık Şenlik karşılaşmasından kayıtlara geçmiş atışmadan kısa bir örnek de şu şekildedir:



Âşık Nuri

Ab-ı çeşmin göllerden suna da bir kaz da bir

Süsen sümbül mor menevşe bülbül öter yaz da bir

Vagıf dertten haberdardır Gevher’in kıymeti yok

Kul Karanî, Kara Zülal, Âşık Ömer sözde bir

Âşık Şenlik

Deli gönül abdal olmuş kış da birdir yaz da bir

Dolanır dağı sahrayı çölde birdir düzde bir

İster ise malik olam külli vara devlete

Bütün dünya benim olsa çok da birdir az da bir

Âşık Nuri

İçmedim aşk badesini hem okuyam hem yazam

Böyle gitmez bu ülüzgâr elbet gelir bir ayam

Yılı min üç yüz on sekiz hesabı yok ki sayam

Çok âşıklar geldi geçti Hasta Hasan yüzde bir

Âşık Şenlik

Min yıl ömür müddet verdi Adem’i saldı âha

Yedi yüz elli Şid yaşadı dokuz yüz elli Nuh’a

Dediler ki Sefil Şenlik aç gözünü bak râha

Bu dünyanın sonu boştur geç de birdir tez de bir

Âşık Hüseyin Saraclı ile Âşık Mehemmed Sadaklı’nın:



Mehemmed Sadaklı

Ustad qalbim coşa geldi

Çağırıram seni meydana

Sözlerime cevab versen

Oxşarsan şaha, sultana

Hüseyin Saraclı

Oğul, hele sen cevansan,

Gel, tez atılma meydana,

Sonra cevap veremezsen

Qalarsan hey yana yana43

biçimindeki deyişmeleri de güzel örneklerdendir.



TARİH BİLDİRME

XV. Yüzyıldan itibaren Divan Edebiyatında Arap harflerinin her birine bir sayısal değer yükleyerek doğum, ölüm, düğün, zafer, felaket, deprem vb. çeşitli olayların meydana geldiğini saptama işlemine tarih düşürme denir.

Âşık, kıtlık, yangın, sel felaketi, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla, kendi doğum tarihlerini şiirlerinde tarihî birer belge gibi kalmasını istemiş ve genellikle ilk ya da son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir.

Âşıklarca bu şekilde tarih bildirme gelenek halini alıp halk şiirinde yaygın olarak kullanıldığı için bu uygulamaya tarih bildirme geleneği adı verilmektedir.

Âşıkların şiirlerinde geçen tarihlerin Halk Edebiyatı araştırma ve incelemelerinde büyük önemi vardır. Bu tarihlerle o âşığın yaşadığı çağ ve çoğu zaman da hayatta olduğu yıllar belirlenebilmektedir.

Âşığın yaşadığı çağ daha önceden biliniyorsa hayatta olduğu yıllara ait bazı bilgiler edinilmekte, tanık olduğu tarihî ve sosyal olaylar aydınlanmaktadır.

Anadolu âşıklarınca özenle uygulanan bu gelenek Borçalı âşıklarınca da özenle kullanılmıştır.
BORÇALI VE ŞENLİK KOLU ÂŞIKLARINDA HALK HİKÂYECİLİĞİ

Türk edebiyatı verimleri içinde eski destan geleneğinin yerini alıp 16. Yüzyıldan itibaren görünmeye başlanan, genellikle âşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir söylem biçimiyle masal ve destan özellikleri gösteren aşk ve kahramanlık hikâyeleri en iyi Şenlik ve Şenlik kolundaki âşıklarca icra edilmiştir.

Bahtiyar Vahapzade’nin, “Borçalı diyarının ‘dil saflığı, doğallığı’ nedeniyle burada âşık hikâyeciliğinin yaşaması (yayılması, kuşaktan kuşağa aktarılması) için zemin her zaman var olmuştur.”44 İfadesi yörede halk hikâyeciliğinin önemini işaret etmesi açısından önemlidir.

Âşık Şenlik’in anlattığı Lâtif Şah Hikâyesi, Mihriban Sultan Hikâyesi, Sevdakâr ile Gülenaz Hanım Hikâyesi, Selman Bey ile Turnatel Hanım Hikâyesi, Şenlik kolundan Hicrânî’nin anlattığı Ferman Bey Hikâyesi Borçalı âşıklarca da zevkla anlatılan hikâyelerdendir. Halk hikâyeciliği âşık kolu içinde önemli bir yere sahiptir. Ruhsatî’nin manzum biçimde okuduğu Uğru ile Kadı hikâyesi ile Sümmanî’nin Bedehşan ilindeki Gülperi’ye âşık olup peşinden Tiflis’e gitmesini anlattığı varyantı yörede en beğenilen halk hikâyelerindendir.

Şureddin Memedli’nin: “Türk halk hikayesi geleneğinin en önemli ürünlerinden biri olan, Anadolu ve Azerbaycan sahalarında daha çok yaygınlaşmış, saf aşk abidesi tanıtımıyla bilinen “Âşık Garip”'in pek fazla Tiflis–Borçalı yöreleriyle ilgisi kabarıktır45 ifadesi halk hikâyeciliğinin önemini vurgulayan tanımlardandır.
ETKİLEŞİM

Çok eski bir tarihe kadar uzanan ve çok geniş bir coğrafi alan içinde varlığını sürdürüp gelişen kültürümüzün daima bir bütünlük gösterdiği görülmektedir.

Âşıklık Gelenekleri İçinde Borçalı Âşıklarla Şenlik Kolundaki Âşıkların Yakınlıkları konusunu en iyi belgeleyen hususların biri de etkileşimdir.

Âşık Şenlik zamanında ve kendisinden önce yaşamış bir çok usta âşıktan etkilenmiş, onları kendisine örnek almıştır. Özellikle Azerî âşıklardan Dede Kasım, Tufarganlı Abbas ve Hasta Hasan’ın Şenlik’in sanatı üzerinde etkisi büyüktür. Çok beğenip taktir ettiği Hasta Hasan’ın birçok şiirine nazire söylemiştir.46

Hasta Hasan, çağdasları ve halefleri, özellikle de Aşık Şenlik (1850-1913) üzerinde derin iz bırakmıstır. Bu etki Âşık Şenlik’e, Hasta Hasan’ın çırağı Âşık Nuri’den geçmiştir. Âşık Nuri, üstadını çok sevmiş, ondan öğrendiklerini çıraklarına, o sıradan Âşık Şenlik’e aktarmıstır. Çok sonralar Aşık Şenlik üstat aşık olduğu zaman sanki tarih tekerrür etmiş, bu defa Âşık Nuri’nin oğlu Balakişi, saz söz öğrenmek için babasının еski çırağı Âşık Şеnlik’in yanına gelmiştir. Çıldır-Akbaba âsık muhitinin zirvesi olan Âşık Şenlik bir çok saz havaları yaratmıstır. Bunlardan «Çıldır divanisi», «Deli hicrani», «Çıldır güzellemesi», «Çıldır çukurbaşı» günümüze kadar gelmistir.”47

Şenlik Kolundaki âşıklarla Borçalı âşıklarının benzerliklerinin bir yönü de biçimseldir. Saz şairlerinin şiirlerinde ‘cinas’ en önemli unsurlardan biridir. Cınaslı şiirlere âşıklar ‘tecnis’ der. Tecnis daha çok Azerî âşıkları tarafından kullanılan bir biçim olup Borçalı âşıkların da özenle kullandıkları bu biçimi Anadolu’da ilk kez Borçalı âşıkların etkisinde kalan Âşık Şenlik kullanmıştır.

Hasta Hasan’ın bir bölümü:

Bir salatın meni davet eyledi

Doldurdu badeyi oğlan bir bir çek

Men âşığam bir bir çek

Bir bir doldur bir bir çek

At zülfün kemendini

Sal boynuma bir bir çek

Dedim dişliyifsen üzüm inciyif

Dedi ister şinci getir bir bir çek

biçiminde olan teçnisine, Âşık Şenlik’in aynı ayakla nazire olarak yazdığı teçnisi:

Ne salatın meni teklif eyledi

Doldurdu badeyi oğlan bir bir çek

Men âşığam bir bir çek

Bir bir doldur bir bir çek

Yığ güzeller kervanın

Gel karşımdan bir bir çek

Dedim ay gız gam dağları var mende

Dedi getir sinem üzre bir bir çek

biçiminde oluşu bu etkinin en açık delilidir.

Şenlik’in Azeri ve Borçalı âşıklardan etkilendiği kadar Borçalı âşıklar da Şenlik’ten ve Şenlik kolu âşıklarından etkilenmiştir. Âşık Şеnlik’in yanında sanatın sırlarını derinden benimseyen Âsık Nesip bunlardan biridir.
KAYNAKÇA

Naile Asker , Ünlü Azeri Âsık Kör Nesip, Türk Dünyası İnc. Der. / İzmir 2009. S. 1, s. 9-14,

Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Dicle Üniv. Yay. II. Baskı, Diarbakır, 1992.

Adil Ali Atalay, İbretî, Can Yay. İst. 1996.

Alpaslan Ayral, Âşık Zeynelî, Sivas, 1995.

L.G.Çlaidze (Çev. Dr. Hacı Ali Necefoğlu – Dr. Habib İdrisi), Köroğlu Gürcistan’da, Taş Medrese Yay. Erzurum, 1994

Bayram Durbilmez, Âşık Meydânî, Kayseri 2000.

Bayram Durbilmez, "Âşıklık Geleneğinde Saz", Milli Folklor, 2010, S.85, s. 149

Arif Emiroğlu, Borçalı Aşıgları, ‘Sovét Gürcüstanı’ gazetesi, Tiflis, 1985, S.60, s. 4

İbrahim Aslanoğlu, Âşık Veli, Ankara l984.

Osman Nuri Ekiz, Ansiklopedik Edebiyat Bilgileri Sözlüğü, İstanbul l984.

Ferhad Eziz, Sözlü Dünyam, Grifli Neşriyat, Bakı, 2006, s. 37

Gürcistan Aşıqlar Birliği, Saz Amanatı, Bakı, 2016

Mahmut R. Gazimihal, “Baş Ozan Korkut Ata ve Onun Yelteme Kopuzu” Türk Folkloru Araştırmaları C.5, S. l04, Mart l958, s.1653

Valeh Hacılar, Türkçe Söyleyen Gürcü Âşık-Şairleri, Bizim Ahıska, s. 40.

Orhan Hançerlioğlu, Türk Dili Sözlüğü, İstanbul l992.

Hayrettin İvgin-Mehmet Yardımcı, Zileli Âşık Ceyhunî Hayatı Sanatı Şiirleri ve Diğer Ceyhunî’ler, Ankara l996.

Sehend Bulut Karaçorlu, Sazımın Sözü (Basıma haz. Dursun Yıldırım) Ankara, 1980. Muharrem Kasımlı, Ozan Âşık Seneti, Nurlan Neşriyat, Bakü,2007.

Doğan Kaya, Âşık Şenlik’in Selman Bey ile Turnatel Hanım Hikâyesi, Ankara,2013

Doğan Kaya, Âşık Şenlik’in Sevdakâr ile Gülenaz Hanım Hikâyesi, Ankara, 2013

M. Kamaloğlu, O. Derviş, Ş.Qarapapa, Borçalı Aşıqları, Bakı, 2005, s. 22

Hüseyingulu Memmedli, Borçalı Şair Nebi – Yazılanlar Geldi Başa, Bakı, 1991.

Şureddin Memmedli, “Âşık Garip” Halk Öyküsü Ve Tiflis–Borçalı Mekan İmgesi”, Turan-Sam(Turan-Csr), Yıl: 2012, C. 4, s. 15.

Nizami Memmedzade, Söz Emrahı Akdarır, Tiflis 2008

Nizami Memmedzade,Borçalı Harayı, Tiflis 2013,

Şureddin Memmedli ‘Borçalı Âşıklarının Öncüleri’, Bizim Ahıska, Kış 2012, s.37

Sureddin Memedli - Gülnara Gocaeva Memmedova, Gürcistan’daki Borçalı Azerî Türklerinde Âşıklık Geleneği, Turan Stratejik Arş. Mer. Der. 2012 C.4, S. 14, s. 28

İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Posoflu Âşık Zülalî, Ank. 1987.

Kutlu Özen, Âşık Feryadî, Güldane, Sivas, 1986.

Cahit Öztelli, Karacaoğlan, Bütün Şiirleri, İst. 2003.

Saim Sakaoğlu, “Ozan, Âşık, Saz Şairi ve Halk Şairi Kavramları Üzerine”, Türk Halk Musikisinde Çeşitli Görüşler, (hzl. Salih Turhan), Ankara, 1992.

Murat Uraz, “Halk Edebiyatında Saz ve Âşık” Türk Folkloru Araştırmaları C.l, S.4, Ekim l949, s.49

Bahtiyar Vahabzade (1982), “Borçalı–Başgeçit Dağlarında Kaynayan Çeşme”, Vatan Ocağının Isısı, Gençlik neşriyat, Bakü, s. 47

Mehmet Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Anonim Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, İzmir, 2015.

Mehmet Yardımcı, “Halk Şiirinde Bade İçme, Mahlâs Alma ve Usta Çırak Gelenekleri” Halkbilim ve Edebiyat Yazıları, Malatya l993.

Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Âşık Ceyhunî, Ank. 1996.





** 30 Mayıs 2016’da Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenen Türkiye-Gürcistan Bektaşi Kültürü ve Ozanlar Uluslar Arası Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur.

1 Tiflis Eyaletinin Mufassal Defteri, Borçalı ve Gazah, 1728 Yılı, Bakü 2001, s. 169, 230

2 Prof. Dr. Şureddin Memmedliborçalı Âşıklarının Öncüleri, Bizim Ahıska, Kış 2012, s.37

3 M. Kamaloğlu, O. Derviş, Ş.Qarapapa, Borçalı Aşıqları, Bakı, 2005, s. 4

4 Orhan Hançerlioğlu, Türk Dili Sözlüğü, İstanbul l992, s.226

5 Muharrem Kasımlı, Ozan Âşık Seneti, Bakü,2007, s.221 Nurlan Neşriyat,

6 Prof. Valeh Hacılar (Toplayan), Elxan Memmedli (Tertip Eden), Mahmud Allahmanlı (Redaktör), Borçalı Folklor Örnekleri, II. Kitap Elm ve Tahsil Neşriyatı, Bakı,2013, s. 9

7 “Kavkaz” gazetesi, 1856, Nu: 21

8 Prof. Dr. Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Dicle Üniv. Yay. II. Bas. Diyarbakır, 1992, s. 25

9Prof. Sednik Pirsultanlı, Gence Devlet Pedagoji Enstitusu Profesoru, Filoloji İlimleri Doktoru. Türk Boylarında Ozan-Âş1k Sanatı Ve Onun Millî Hususiyetleri

10 Prof. Dr. Valeh Hacılar, Türkçe Söyleyen Gürcü Âşık-Şairleri, Bizim Ahıska, s. 40


11 Saim Sakaoğlu, (1992), “Ozan, Âşık, Saz Şairi ve Halk Şairi Kavramları Üzerine”, Türk Halk Musikisinde Çeşitli Görüşler, (hzl. Salih Turhan), Ankara, 1992, s.219

12 Mahmut R. Gazimihal, “Baş Ozan Korkut Ata ve Onun Yelteme Kopuzu” Türk Folkloru Araştırmaları C.5, S. l04, Mart l958, s.1653

13 Dr. Mehmet Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Anonim Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri,

İzmir, 2015, 10. bas. s.141



14 Sehend Bulut Karaçorlu, Sazımın Sözü (Basıma haz. Dursun Yıldırım) Ankara, 1980, s.44

15 Bayram Durbilmez, "Âşıklık Geleneğinde Saz", Milli Folklor, 2010, S.85, s. 149

16 Adil Ali Atalay, İbretî, İst. 1996, s.64

17 Bayram Durbilmez, Âşık Meydânî, Kayseri 2000, s.208

18 İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Posoflu Âşık Zülalî, Ank. 1987, s.30

19 Alpaslan Ayral, Âşık Zeynelî, Sivas, 1995, s.32

20 Kutlu Özen, Âşık Feryadî, Güldane, Sivas, 1986, s.26

21 Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Âşık Ceyhunî, Ank. 1996, s.37

22 Cahit Öztelli, Karacaoğlan, Bütün Şiirleri, İst. 2003, s. 163

23 Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Diyarbakır, 1992, s. 106

24 Murat Uraz, “Halk Edebiyatında Saz ve Âşık” Türk Folkloru Araştırmaları C.l, S.4, Ekim l949, s.49

25 Prof. Dr. Sureddin Memedli-Doç. Dr. Gülnara Gocaeva Memmedova, Gürcistan’daki Borçalı Azerî Türklerinde Âşıklık Geleneği, Turan Stratejik Araştırmaları Merkezi Dergisi, 2012 C.4, S. 14, s. 28

26 Arif Emiroğlu, Borçalı Aşıgları, ‘Sovét Gürcüstanı’ gazetesi, Tiflis, 1985, .60, s. 4

27 Gürcistan Aşıqlar Birliği, Saz Amanatı,Bakı, 2016, s. 7

28 Prof. Dr. Valeh Hacılar, Türkçe Söyleyen Gürcü Âşık-Şairleri, Bizim Ahıska, s. 40

29 Nizami Memmedzade, Söz Emrahı Akdarır, Tiflis 2008, s.60

30 Nizami Memmedzade,Borçalı Harayı, Tiflis 2013, s. 129

31 M. Kamaloğlu, O. Derviş, Ş.Qarapapa, Borçalı Aşıqları, Bakı, 2005, s. 92

32 Ferhad Eziz, Sözlü Dünyam, Grifli Neşriyat, Bakı, 2006, s. 37

33 Osman Nuri Ekiz, Ansiklopedik Edebiyat Bilgileri Sözlüğü, İstanbul l984, s.l68

34 Reşit Rahmeti Arat, a.g.e. s.238

35 Mehmet Yardımcı, “Halk Şiirinde Bade İçme, Mahlâs Alma ve Usta Çırak Gelenekleri” Halkbilim ve Edebiyat Yazıları, Malatya l993, s.2-l6

36 Hayrettin İvgin-Mehmet Yardımcı, Zileli Âşık Ceyhunî Hayatı Sanatı Şiirleri ve Diğer Ceyhunî’ler, Ankara l996, s.52

37 Cenap Özankan, a.g.e. s. l8l

38 Dr. Mehmet Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Anonim Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, İzmir, 2015, s.179

39 M. Kamaloğlu, O. Derviş, Ş.Qarapapa, Borçalı Aşıqları, Bakı, 2005, s. 22

40 A.g.e., s. 100-102

41 İbrahim Aslanoğlu, Âşık Veli, Ankara l984, s.42

42 Hüseyingulu Memmedli, Borçalı Şair Nebi – Yazılanlar Geldi Başa, Bakı, 1991, s. 81-82

43 Gürcistan Aşıqlar Birliği, Saz Amanatı, Bakı, 2016, s.60-61

44 Bahtiyar Vahabzade (1982), “Borçalı–Başgeçit Dağlarında Kaynayan Çeşme”, Vatan Ocağının Isısı, Gençlik neşriyat, Bakü, s. 47

45 Prof. Dr. Şureddin Memmedli, “Âşık Garip” Halk Öyküsü Ve Tiflis–Borçalı Mekan İmgesi”, Turan-Sam (Turan-Csr), Yıl: 2012, C. 4, S. 15, s

46 Prof. Dr. Ensar Aslan, Çoldırlı Âşık Şenlik, Dicle Üniv. Yay. II. Baskı, Diarbakır, 1992, s.31

47Naile Asker , Ünlü Azeri Âsık Kör Nesip, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / İzmir 2009. S. 1, s. 9-14,



Yüklə 74,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə