Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 1
www.acikders.org.tr
6.Hafta
Eski Yunan Siyaset Felsefesi:
Aristoteles I
Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan Aristoteles,
döneminin bütün bilim alanlarıyla ilgilenmiş olan büyük bir bilginidir (Gö
kberk, 1980:
76). Mantık, fizik
, metafizik, ahlak ve siy
aset gibi çeşitli bilgi alanları üzerinde
araştırma ve çalışmalarını sürdürmüş ve bunları sınıflandırarak bir
sistem içerisine
oturtmuştur. İ
.Ö.
384 yılında Makedonya’da
, Stagira’da
dünyaya gelmiş, 17
-18
yaşlarındayken Atina’ya gelerek Akademi
’
de öğrenci olmuştur. Platon’un ölümüne
değin yaklaşık 20 yıl Atina’da kalmış, sonradan onun öğretilerine büyük oranda ters
düşecek görüşler savunmuşsa da Platon ile kurduğu bağ kendisinde önemli bir etki
bırakmıştır. Platon’dan ayrıldığı noktalar özellikle bilgi felse
fesinde ve siyaset
felsefesinde kendisini göstermektedir. Bilgi felsefesi alanında Platon bilginin
nesnelerinin bu dünyada yer almadığı görüşünü savunurken, Aristoteles duyu
organlarımızla algıladığımız nesnelerle, bilginin gerçek nesnelerin bir ve aynı
ol
duğunu düşünmüştür. Siyaset felsefesi alanında
Platon ebedi ve kusursuz bir
devlet teorisi geliştirmeye uğraşırken Aristoteles mevcut devlet biçimlerini inceleyerek
işe başlamış, var olanlar arasından mümkün olan en iyisini bulmaya çalışmıştır.
Bir süre B
üyük İskender’e hocalık da yapan Aristoteles İskender’in iktidarı ele
geçirmesinin ardından Atina’ya geri dönerek kendi okulu Lyceum’u İ
.Ö.
335 yılında
kurmuştur. Okulu 860 yıldan fazla bir süre ayakta kalacaksa da İskender’in 323’teki
ölümünün ardından Atinalıların kendisine karşı tavır alması karşısında, Atina’yı terk
etmek
zorunda kalmış ve çok değil bir yıl sonra,
322 yılında ölmüştür (Skirbekk ve
Gilje, 2001: 94-95).
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 2
www.acikders.org.tr
Aristoteles’i
n ortaya koyduğu görüşler
i incelenirken
, Platon’da olduğu gibi
,
önce onun
bilgi felsefesi, ardından
da ahlak ve siyaset felsefesi üzerinde
durulacaktır.
Aristoteles’in Bilgi Felsefesi
1
Platon’un bilgi teorisi, bilginin
varlığını kabul etmekte, bir şeyi bilen bir kişinin
bu şeyi kesin olarak bileceği anlamına geleceğini öngör
mekteydi. Genel olarak bu
durum Aristoteles için de geçerlidir. O da kalıcı şeylerin varlığına inanmakta ve
bunların insanoğlu tarafından bilinebileceğini düşünmektedir. Ancak bunun
Aristoteles ve Platon arasında mutlak bir uzlaşı olarak görülmemesi gereki
r. Keza
Platon’dan farklı olarak Aristoteles uygun olmayan materyal/konu üzerine bir kesinlik
standardının atfedilmesini olanaksız bulur. Kesinliği kabul etmeyecek
konular/materyaller arasında müzakere ve yargı sayılabilir.
Uzlaştıkları noktaya dönüldüğün
de ise söylenmesi gereken, Aristoteles’in
Platon’u izleyerek kesin olarak
bilinebilecek hiçbir gerçek şeyin olmadığı yönündeki
şüpheci iddiayı reddettiğidir. Aristoteles için gerçeklik mümkündür. Ancak o,
Platon’dan ve onun idea kavramsallaştırmasından gerçekliği yerleştirdiği konum
noktasında ayrılır. Platon için bu dünyada duyularımız aracılığıyla algıladıklarımız
gerçek olamaz. Çünkü bunlar sürekli bir değişimin konusudur. O, duyularımız
aracılığıyla farkında olduğumuz dünyayı “görünen dünya” olarak adlandırmaktadır.
1
Bu bölüm, ders sorumlusunun 2003 yılında University of Maryland, College Park’ta savunmuş olduğu
“An Investigation of the Contributions of Plato and Aristotle to the Development of the Concept of
Toleration” başlıklı doktora tezinin ilgili kısımlarının Türkçe’ye çevrilip uyarlanması ile elde edilmiştir.
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 3
www.acikders.org.tr
Platon için sürekliliği bir nitelik olarak taşıyan gerçeklik, değişimi içeren bu dünyanın
ötesinde başka bir yerde olmalıdır. Aristoteles’e göre, tam da bu nedenle Platon,
Formların duyularımızla algıladığımız gölgelerden ayrı bir şekilde var
olduğu
fikrindedir.
Aristoteles, duyularla edinilen deneyimin dünyevi gerçekliğinden daha üstün
olan ayrı bir varoluş alanını reddeder (Portis, 1994:35). Ona göre evrenselin ya da
Formların ayrı bir dünyası olduğu varsayılmamalıdır; yalnızca Formlara başv
urarak
sürekli değişime konu olan dünyanın açıklanabileceği düşünülmemelidir (Ross,
1949:158). Ancak bu Aristoteles’in Formlar düşüncesini tümüyle reddettiği anlamına
gelmez. Gerçekten Russell’in belirttiği üzere (1959:83) Aristoteles kendi varlık
teorisin
in Platon’un Formlara dair aşkın teorisinden radikal biçimde farklı olduğuna
inanıyorsa da, son analizde onun Platon’dan tümüyle koptuğu söylenemez.
Tıpkı Platon gibi Aristoteles de dünyanın dinamik, değişken, tümüyle hareket
halinde ve akış içinde olduğuna inanmaktadır. Ancak Platon’dan farklı olarak bu
yaklaşım kendisini gerçek bir varlığın arayışına yöneltmemiştir ki
, Platon’da bu,
değişimin olmadığı, duyularla kavranabilen dünyanın ötesinde ayrı bir alan
biçimindedir. Platon’un terminolojisiyle söylend
iğinde
, Aristoteles görünen dünya ile
kavranan dünya şeklinde bir ayrımı reddetmektedir. Platon’da iki farklı dünya
biçimindeki bakış Aristoteles’te yerini ikisinin de aynı olduğu fikrine bırakmakta, duyu
organları ile algılananın da gerçek olduğu düşüncesine dönüşmektedir.
Yine de Aristoteles’te gerçek olanın maddesel olanla sınırlı olduğu
düşünülmemelidir.
Metafizik
On İkinci Kitap’ta Aristoteles maddi olmayan ve aynı
zamanda tamamen gerçek olan şeylerin olduğunu belirtmektedir (1069a30
-1069b2).
Bunlarda
n birincisi evreni harekete geçiren ancak kendisi hareketsiz olan Tanrı’dır;
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 4
www.acikders.org.tr
ikincisi ise Tanrı tarafından harekete geçirilerek gezegenleri hareket ettiren
varlıklardır. Üçüncü şey ise insan aklının aktif unsurudur ki
, bu bireyin ölümü üzerine
bedenden bağımsız olarak var olabilir (Ross, 1949:159)
Aristoteles’in “varlık”ı belirtmede kullandığı sözcük “töz”dür (substance).
Aristoteles bu
nu şöyle açıklar:
Üç tür töz vardır. Bir tanesi duyumlanabilen (bunun bir alt dalı ölümsüz bir alt
dalı da ölümlüdür. Ölümlü olan tüm insanlar tarafından tanınabilir ve hayvanları,
bitkileri vb. içine alır
)
. . . .ve bir diğeri de hareketsiz olandır (
Metaphysics
1069a30-1069b2).
Bu üç tözden gökteki ve maddi alanda konumlanan duyumlanabilen tözler, iki
unsurdan ibaretti
r: Madde ve form. Ross (1949: 167) bu durumu şu sözlerle açıklar:
Dünya kendisini Aristoteles’e en üst noktasını maddi olmayan tözlerin, geri
kalan kısmında da madde ile formun kompleks bir şekilde bir araya geldiği
tözlerin var olduğu bir hiyerarşi olar
ak sunar.
Madde; tuğla, çimento ya da demir gibi bir evin inşasında kullanılan bir eşya
olarak düşünülebilir. Form ya da “öz” bu örnekte mimar tarafından çizilen plan
olacaktır. Aristoteles’e göre form, maddenin üzerine konduğunda onu neyse o
yapandır. Russell’ın (1959: 82) belirttiği gibi “form, maddeye karakteristiğini veren ve
gerçekte onu töze çevirendir.”
Sabit formların karşıtı olarak madde değişimin konusudur. İlk anda madde bir
töze bireysel özelliğini kazandırmaktadır. Maddi farklılıklar bir masayı diğer masadan
farklı kılarken evrensel form onların her ikisini de masa yapar. Bu nedenle formların
idealar dünyasında yer aldığı ve evrenselin duyularla algılanan nesnelerden
bağımsız olduğu Platon’un teorisinden farklı olarak, Aristoteles’in varlık t
eorisinde
evrensele yani Formlara ayrı bir varlık alanı atfedilmemektedir. Evrensel olan somut
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 5
www.acikders.org.tr
örneklerin içine gömülmüştür. Bunlar insan aklı tarafından ortaya çıkarılabilir; ancak
bu keşif sürecinde akıl yalnız değildir. Çünkü Aristoteles için formlar ne
snelerin
içindedir. Dolayısıyla da yolculuğu başlatacak olan duyu organları aracılığıyla
algılananlar olacaktır. Bu yönüyle bakıldığında Aristoteles, Platon’un formlar
kuramından farklı bir varlık kuramına sahip olduğunu düşünmekte haklıdır.
Ancak Aristo
teles’in formları da evrensel olmalarına rağmen soyut varlıklar
olma özelliğiyle Platon’un Formlarına oldukça yaklaşmaktadır. Bundan ötürü
Aristoteles’in teorisinin Platon’unkinin daha rafine bir biçimi olduğunu düşünmek hata
olmayacaktır. Belki de Aristot
eles’in madde-form teorisinin Platon’un teorisi
üzerindeki asıl üstünlüğü, onun Aristoteles’e doğada tanık olduğumuz değişiklikler
üzerine düşünme imkânı vermesinde yatmaktadır. Hatırlanacağı üzere Platon,
bilginin konusunun değişmez nitelikteki gerçek olan şeyler olduğuna inanmaktaydı.
Çünkü doğada bizleri çevreleyen her şey değişimin konusu olmaktadır; dolayısıyla da
Platon bilgi konusundaki araştırmasında doğada bulunan hareket öğesini
reddetmektedir. Bu nedenle fizik bilimi Platon tarafından ihmal edilmiştir.
Diğer yandan Aristoteles’in madde
-
form kuramı, fiziğe araştırmanın başlıca
alanlarından biri olma imkânını sağlamaktadır. Aristoteles’in değişim olgusunu
reddetmemesi hatta değişimi açıklamaya çalışması, onun Heraklitos’un her şeyin
akış halinde olduğu yönündeki fiziksel dünyaya ilişkin görüşünü onayladığı anlamına
gelmemektedir. Aristoteles için değişimin bir düzeni vardır. Ayrıca onun için değişim
basit deneyim alanında etkin bir kavramdır ve değişim, varoluşun tüm alanını
kapsamanın uzağındadır.
Daha önce de tartışıldığı üzere Tanrı ya da insan aklı
gibi
maddeden yoksun tözler, değişim özelliğinden de yoksundur. Edel’in de (1982: 56)
altını çizdiği üzere Aristoteles’in söylem bütünü içinde nelerin değişip nelerin
değişmez olduğu noktasında teorisinin sonsuzlukçu damarı oldukça güçlüdür.
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 6
www.acikders.org.tr
Aristoteles, bu doğrultudaki çalışmasında maddenin içinden geçtiği dört farklı
değişim olduğundan bahseder: nicelikte değişim
,
ki bu çoğalma ve azalma biçiminde
olur; nitelikte değişim
,
ki bu başkalaşımdır; mekânda değişim
, ki bu harekettir ve son
olarak tözün değişimidir
, ki bu yenilenme ya da çürümedir (Edel, 1982: 57).
Aristoteles, bir sonraki adımda ise değişimin nedenlerini sunar. Bolotin (1998: 34)
bununla ilgili olarak şu aktarımı yapar:
Aristoteles’e göre
bir şeyi açıklamayı denerken ya da onunla ilgili olarak
“Neden?” sorusunu yanıtlarken dört farklı yol vardır: bu dört farklı yanıttan, dört
farklı “çünkü” demenin yolundan her biri sorgulanan maddenin bir nedenidir.
Bu dört neden; maddesel neden, biçimsel (formel) neden, etken neden ve
ereksel nedendir.
Maddesel neden, bir heykelin bronzdan yapılmasında olduğu gibi bir şeyin
neden oluşturulduğuyla ilgilidir. Bu, bir tözün yapımında kullanılan materyaldir. Hiçbir
şey yokluktan gelmez; bir şeyin ortaya çıkmasından önce var olmuş bazı şeyler
olmalıdır. Biçimsel (formel) neden ise “bu nedir” ile, yani maddenin nasıl bir yolla
düzenleneceğiyle ilgilidir. Bu nedenin özelliği ise bize maddenin “öz”ünün ne
olduğunu söylemesidir (Edel, 1982: 61). Bununla ilgili
olarak Bolotin (1998: 34) de
şunları söyler:
Bu varlığın formundan kastettiğimiz onun yalnızca görülebilen şekli değildir,
bundan ziyade onun tüm karakteridir. Bu karakter ilk başta açık biçimde
anlaşılmayabilir ama bu varlığın ne olduğu konusunda belli bir düzeyle sınırlı
olsa da anlayış sahibi olunur. Biz bir heykeli, heykel olarak adlandırırken bunu
onun formundan ötürü yapmaktayız. Çünkü bu adlandırmada yalnız onun şekli
belirleyici değildir, bundan daha önemli olan bir adam ya da tanrı gibi başka bir
v
arlığın imajını temsil ediyor olmasıdır. Benzer biçimde bir insana insan
denmesinin nedeni de onun formudur yani her şeyin ötesinde aklı kullanma
gücüne sahip hayvanlar olmalarıdır.
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 7
www.acikders.org.tr
Etken neden ise hareketin nedeni diğer bir deyişle değişimin üreticisid
ir
(Reinhold, 1964: 58). Russell’ın (1959: 88) ifadesiyle “bu tür, modern terminolojide
‘etki’ olarak adlandırılan kategoriye tekabül eder. Örneğin bir taş belli bir yükseklikten
düştüğünde bu, biri ya da bir şey onu ittiği içindir. Bu, fizik biliminde tanımlanan tek
nedenselliktir.”
Heykel örneğine dönülecek olursa, Aristoteles’e göre heykeli yapan
heykeltıraş, onun etken nedenidir. Ereksel neden ise dördüncü tür değişim
nedeni
olup, bir şeyin meydana gelmesinde, var olmasındaki amacın nihai noktasıdır.
Ö
rneğin sağlık, bir tedavideki ereksel nedendir. Ya da heykel örneğine bakıldığında,
bir heykeltıraş tarafından yontulan heykelin ereksel nedeni tanrıların onurlandırılması
ya da
tapınağın süslenmesidir (Bolotin, 1998: 35). Aristoteles’in felsefesinin bu kısmı
ile ilgili olarak altı çizilmesi gereken bir nokta eylemin, maddede potansiyel olarak var
olanın gerçeğe taşınmasıyla ortaya çıktığıdır. Bu, bir meşe palamudunun meşe ağacı
olma potansiyeli taşıması örneğinde olduğu gibi yalnızca yaşayan şeylerin
dünyasında geçerli değildir; suyun içinde potansiyel olarak var olan ısının hakikate
kavuşması için ateşe ihtiyaç duymasında olduğu gibi cansız şeylerin dünyası için de
böyledir.
R
ussell, Aristoteles’in değişim ile ilgili olarak böylesi teleolojik bir görüş
geliştirmesinde temel gerekçenin doğal çevre üzerine bir gözlemin, belli bir düzeni
göstermesi olduğunu söyler (Russell, 1959: 89). Aristoteles için doğa, tıpkı hareketleri
belli
bir amaca doğru seyreden bir sanatçı ya da zanaatkâr gibi çalışmaktadır.
Politika
kitabında (1256b 20
-
21), Aristoteles doğanın hiçbir şeyi yarım kalmış ya da boş
yapmadığını, doğanın bir aklı olduğunun içerdiği şeylerin iyilik ve güzelliğinden belli
olduğ
unu belirtir.
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 8
www.acikders.org.tr
Aristoteles’in bilgi kuramının spesifik özellikleri arasında belki de en önemli
nokta, epistemolojisinin evrensel olanın özel olanın içinde, tikelin içinde var olduğunu
varsaymasıdır. Edel’in belirttiği üzere (1982: 194) Platon’un aksine Ar
istoteles için
bilmek, tikel olandan evrenselin
mekânına
doğru bir uzaklaşma süreci değildir.
Evrenselin bireysel ve tikel fenomenlerin içine yerleştiği inanışından ötürü
Aristoteles’in bilimsel araştırmasının başlangıç noktası da duyusal algılamalardır.
Evrensel olanın kavranmasında öncelikle gerekli olan tikel olanın
kavranmasıdır. Biz anlamak istediğimiz tikel şeyle önce duyularımız aracılığıyla aşina
oluruz. Duyularımız, etrafımızdaki nesnelerin bireysel özelliklerinin farkında olmamıza
imkân verir. Metafizik
I. Kitabın açılış cümlelerinde bilginin elde edilmesi sürecinde
duyuların önemini şu sözlerle dile getirir: “Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi arzu
eder. Bunun bir işareti duyularla elde edilen hazdır; bunların içinde en fazla görme
duyusu olma
k üzere, duyular faydalarının dışında kendi hatırları için de sevilmektedir
”
(980a22-24).
Aristoteles, doğaları gereği tüm hayvanların duyu yetenekleri ile birlikte
doğduğunu ayrıca bunlardan bazılarında duyulardan hafızanın geliştiğini
düşünmektedir. Bu
nokta Posterior Analytics’de
(1964) şu şekilde zikredilir:
Algılama, tüm hayvanların doğuştan sahip oldukları bir yetenektir. Ve
bazılarında bu algı devam eder. Algının kalıcı olmadığı hayvanlarda algılama
anı dışında herhangi bir bilgi yoktur. . .; ancak bazıları bir şey algıladıklarında
onu akılda tutma yetisine sahiptirler, bu şekilde pek çok akılda tutma
eyleminden bazı hayvanlarda bir kavrayış oluşmaktadır. Böylece algıdan hafıza
doğar (99b15
-100b17).
Hafızaya sahip olanlar hatırlayabildikleri için öğrenmeye açıktırlar. Fakat,
hafızaya sahip olanların bazılarının duyma yetileri yoktur, örneğin arılar. Bunlar
eğitilemezler. Bir sonraki adımda, Aristoteles “hafızadan deneyim üretilir; çünkü aynı
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa 9
www.acikders.org.tr
şeyin birden fazla hatırlanması nihayet tek bir deneyim için kapasite yaratır” diyerek
deneyimin gelişimini açıklar (
Metaphysics 980b27-981a7).
Metafizik
’te Aristoteles, “herhangi bir duyuyu bilgelik sayamayız; yine de
bunlar tikelin en kesin bilgisini verir. Fakat bunlar herhangi bir şeyin “neden”ini
söylemez,
örneğin ateşin neden sıcak olduğu konusunda suskun olup sadece onun
sıcak olduğunu ortaya koyarlar” demektedir (981b10
– 13). Posterior Analytics’te ise
Aristoteles, “algı yoluyla bilimsel bilgiye erişmek olanaksızdır; algı özele dairken
bilimsel bilgi evr
ensel olanı tanımayı içerir” der (87b28
–
88a17). Dolayısıyla duyulara
dayalı algılar, zihne sadece bilgiyi üretebilecek olan ham materyali sağlayabilir.
Duyusal algılamalar, doğal olarak deneyime/tecrübeye kılavuzluk edebilir ama
deneyim bilgi ile eş değildir. Aristoteles, deneyimin de bilgi olduğunu, ancak yine de
“bir gerçeği onun nedenini anladığımız zaman bildiğimizi düşünürüz” düşüncesine
bağlı olarak bilgiden aşağıda kaldığını dile getirir (
Posterior Analytics 94a20). Ancak
deneyim, nedenlerin ne
olduğunu bizlere söylemez. Bizler, şeylerin nedenlerini
bildiğimiz zaman, diğer bir deyişle bilgiye sahip olduğumuzda, sanata ya da bilime
sahip oluruz.
Aristoteles, duyusal algılamalara dayanan ve onunla sınırlı olan deneyim ile
duyusal algıdan başlayan
ancak onun ötesine geçen sanat/bilim
arasındaki ayrımı
ortaya koymada tıp alanından bir örnek verir. Aristoteles’e göre
, “Callias belli bir
hastalıktan ötürü rahatsızlanıp belli bir ilacı alınca iyileşti; Sokrates de aynı
hastalıktan rahatsızlandığında aynı ilaçla tedavi oldu ve iyileşti
” demek bir deneyim
meselesidir. Deneyimli kişiler bunun böyle olduğunu bilirler. Ancak,
“
bir sınıf
oluşturacak şekilde, aynı özelliklere sahip tüm insanlarda bu ilaç iyileştirir
” demek bir
sanattır. Bu nedenle sanat ve bilim insanı “neden”i ve sebebi bilir ve Aristoteles’in
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa
10
www.acikders.org.tr
belirttiği üzere “deneyim ile elde edilmiş bir çok nosyondan bir nesneler sınıfı için bir
evrensel yargıda bulunulduğunda sanat doğar” (
Metaphysics 981a5-7). Deneyim
bireyler ve belli tikellerle ilgili iken sanat ve bilim evrensel olanla ilgilidir.
Deneyimden sanat ya da bilime ilerleme “tümevarıma dayalı
akıl yürütme”ye
karşılık gelmektedir. Edel’in işaret ettiği üzere (1982: 196) “sezgisel tümevarım,
zihnin evrenseli kendi bütünü içinde sabitleyip güç
lendirmek üzere duyusal kavrayışın
ve hafızanın ötesine geçtiği bir süreçtir.” Tümevarım aracılığıyla duyularla algılanan
tikellerin özlerinin kavranması mümkün olacaktır. Soyutlama ve genelleme sayesinde
akıl gözlenen nesnelerin bireysel özelliklerinin ötesine geçip onların doğasının yani
formlarının bilgisine ulaşır. Böylece tümevarım evrenselin bilgisini sağlamaktadır.
Bilimsel bilgiye ulaşım burada bitmez. Diğer bir adımı “tümdengelim” sağlar.
Aristoteles bu akıl yürütmeyi ispat veya tası
m (syllogism) da demektedir.
Tümdengelim sürecinde öncül olarak adlandırılan bir ya daha fazla önermeden
başlanmakta, bu öncülleri takip eden veya onların sonucu olan başka önermeler
çıkarılmaktadır. Tümevarımsal akıl yürütme işte bu öncülleri sağlamaktadır. Ancak
tüme
varım sezgiyi içerdiği ölçüde, bu öncülleri ispatlanmamış bırakmaktadır. Buna
karşın Russell (1959: 85) Aristoteles’in “bilimin kanıtlanmaya ihtiyacı olmayan
önermeler ile başlayacağını” düşündüğünü belirtir. Aristoteles’in sözcükleriyle bu
öncüller “birin
cil ve kanıtlanamaz öncüller olmalıdır, . . . ” (
Posterior Analytics 71b9-
72b4).
Nikhomakhos Etiği (1976)’nde de Aristoteles, “tümevarım, bize evrenselleri ve
ilk ilkeleri verirken tümdengelim evrenselden başlar. O yüzden tümdengelimin
kendilerinden başladığı ancak kendileri çıkarılamayacak ve bu nedenle tümevarımla
ulaşılabilecek ilkeler vardır” demektedir (
Nicomachean Ethics 1139b18-36).
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa
11
www.acikders.org.tr
İspatın temel yapı taşları olan önermeler, evrensel ya da tikel olmaları
noktasında ayrışmaktadır. Eğer önerme evrense
l ise evrensel önerme olarak
adlandırılmaktadır ve bunun bir örneği olarak “tüm insanlar ölümlüdür” ifadesi
görülebilir. Tikel önerme ise “Sokrates bir insandır” gibi bir önermedir. Bir
argümandaki önermeler birleştirildiğinde tikel olana evrensel bir öner
me gibi
davranılması gerekmektedir. Önermeler bir özne hakkında bir şeyin ileri sürülmesi
veya reddedilmesi ile ilgili olarak olumlu ya da olumsuz olabilecektir.
Bir ispat bir ortak terime sahip iki özne-
yüklem öncülünden oluşur. Bu ortak
terim “orta teri
m” olarak adlandırılır. Bu orta terim sonuçta kaybolur. Böylece, bir
örnek olarak şu meşhur ispata bakalım: Sokrates bir insandır, tüm insanlar
ölümlüdür, Sokrates de ölümlüdür. Bu örnekte sonuç öncüllerden takip etmekte ve
böylece ispat geçerli olmaktadır. Russell’in belirttiği üzere (1959: 84) “aslında yanlış
öncüllerden doğru sonuçların üretilmesi mümkündür. Ancak önemli olan, öncüller
doğru olduğunda, geçerli olarak çıkarılan herhangi bir sonucun da doğru olmasıdır.”
Tümdengelim ve tümevarımcı akıl yü
rütme sürecinin nesnelerin duyusal
algılamasından başladığı Aristoteles tarafından en iyi biçimde
Posterior Analytics’te
(81a38-b9) özetlenmektedir:
Eğer bir kişi herhangi bir duyudan yoksunsa, elde edemeyeceği
bir miktar
bilgiden de yoksun olmalıdır çünkü
bizler ya tümevarım ya da tümdengelimle
öğreniriz. Tümdengelim evrenselden tümevarım ise tikellerden gelmektedir.
Ancak evrenselin tümevarım olmadan idraki olanaksızdır ve eğer kişinin algısı
mevcut değilse tümevarımın evrensele götürmesi olanaksızdır.
Aristoteles’in bilgi teorisi açısından takip edilebilecek üç tip bilim vardır ve her
biri asıl amaçları uyarınca sınıflandırılabilecektir. Bu üç tip bilim teorik, pratik ve
üretici bilimdir. Teorik bilimlerden Aristoteles’in kastı metafizik, fizik ve mate
matiktir.
Bu türdeki bilimlerin konusu insan
ın
varlığı
na
dış
sal
olup insanın iradi kontrolünden
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa
12
www.acikders.org.tr
muaftır; onlar kendi doğalarını takip etmekte olup doğaları da sabittir. Teorik bilimin
konusu düzenlilikler sergilemektedir ve evrensel olarak formüle edilebil
irler. Diğer
yandan pratik ve üretici bilimlerin konusu insanoğluna dairdir. İnsan davranışının
ürünleri ile ilgilenmektedir. Pratik bilimler etik ve siyasetten oluşmaktadır. Bu bilimlerin
özü eyleme (praxis
) dayalı olmalarıdır. Üretici bilimler ise yapım
(poiesis) ile ilgili olup,
şiir ve diğer güzel sanat türlerini içermektedir.
Kaynakça
Aristotle. (1941). “The Metaphysics”. içinde The Basic Works of Aristotle, ed.
Richard McKeon. New York: Random House, pp. 689-926.
Aristotle. (1964). Prior and Posterior Analytics. ed. and trans. John Warrington.
London: Everyman’s Library.
Aristotle. (1976). The Nicomachean Ethics. trans. J. A. K. Thomson, Revised with
Notes and Appendices by Hugh Tredennick, Introduction and Bibliography by
Jonathan Barnes. London: Penguin Books.
Aristotle. (1997). “The Politics”. Trans. with introduction, analysis, and notes, Peter L.
Phillips Simpson as The Politics of Aristotle. Chapel Hill: The University of
North Carolina Press, 1997.
Bolotin, David. (1998). An Approach to Aristotle’s Physics. Albany: State
University of New York Press.
Edel, Abraham. (1982). Aristotle and His Philosophy. Chapel Hill: The University
of North Carolina Press.
Gökberk, Macit. (1980). Felsefe Tarihi.
İstanbul: Remzi Kitabevi.
Portis, Edward Bryan. (1994). Reconstructing the Classics. Chatham: Chatham
House Pub.
Reinhold, Meyer. (1964). A Simplified Approach to Plato & Aristotle. New York:
Barron’s Educational Series, Inc.
Ross, David. (1949). Aristotle. London: Methuen & Co. Ltd.
Russell, Bertrand. (1959). Wisdom of the West. London: Crescent Books.
Siyasal Düşünceler Tarihi I
Aristoteles I
Sayfa
13
www.acikders.org.tr
Skirbekk, Gunnar, Nils Gilje. (2001). Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe
Tarihi. çev.
E. Akbaş, Ş. Mutlu. İstanbul: Kesit Yayınları.
Dostları ilə paylaş: |