Siyasal Düşünceler Tarihi I aristoteles I



Yüklə 105,21 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix02.12.2017
ölçüsü105,21 Kb.
#13680


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 1 

www.acikders.org.tr



 

6.Hafta 

Eski Yunan Siyaset Felsefesi: 

Aristoteles I 

 

Yunan  dünyasının  Platon’dan  sonraki  en  önemli  düşünürü  olan  Aristoteles, 



döneminin bütün bilim alanlarıyla ilgilenmiş olan büyük bir bilginidir (Gö

kberk, 1980: 

76).  Mantık,  fizik

, metafizik, ahlak ve siy

aset  gibi  çeşitli  bilgi  alanları  üzerinde 

araştırma  ve  çalışmalarını  sürdürmüş  ve  bunları  sınıflandırarak  bir

  sistem içerisine 

oturtmuştur.  İ

.Ö. 

384  yılında  Makedonya’da



, Stagira’da 

dünyaya  gelmiş,  17

-18 

yaşlarındayken  Atina’ya  gelerek  Akademi



de  öğrenci  olmuştur.  Platon’un  ölümüne 

değin yaklaşık 20 yıl Atina’da kalmış, sonradan onun öğretilerine büyük oranda ters 

düşecek görüşler savunmuşsa da Platon ile kurduğu bağ kendisinde önemli bir etki 

bırakmıştır.  Platon’dan  ayrıldığı  noktalar  özellikle  bilgi  felse

fesinde ve siyaset 

felsefesinde  kendisini  göstermektedir.  Bilgi  felsefesi  alanında  Platon  bilginin 

nesnelerinin  bu  dünyada  yer  almadığı  görüşünü  savunurken,  Aristoteles  duyu 

organlarımızla  algıladığımız  nesnelerle,  bilginin  gerçek  nesnelerin  bir  ve  aynı 

ol

duğunu  düşünmüştür.  Siyaset  felsefesi  alanında 



Platon ebedi ve kusursuz bir 

devlet teorisi geliştirmeye uğraşırken Aristoteles mevcut devlet biçimlerini inceleyerek 

işe başlamış, var olanlar arasından mümkün olan en iyisini bulmaya çalışmıştır. 

 

Bir süre B



üyük İskender’e hocalık da yapan Aristoteles İskender’in iktidarı ele 

geçirmesinin ardından Atina’ya geri dönerek kendi okulu Lyceum’u İ

.Ö. 

335 yılında 



kurmuştur. Okulu 860 yıldan fazla bir süre ayakta kalacaksa da İskender’in 323’teki 

ölümünün ardından Atinalıların kendisine karşı tavır alması karşısında, Atina’yı terk 

etmek 

zorunda kalmış ve çok değil bir yıl sonra,



 

322 yılında ölmüştür (Skirbekk ve 

Gilje, 2001: 94-95). 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 2 

www.acikders.org.tr



 

  

Aristoteles’i



n  ortaya  koyduğu  görüşler

i incelenirken

,  Platon’da  olduğu  gibi

önce  onun 



bilgi  felsefesi,  ardından

  da ahlak ve siyaset felsefesi üzerinde 

durulacaktır.

 

 



Aristoteles’in Bilgi Felsefesi

1

 

Platon’un bilgi teorisi, bilginin 

varlığını kabul etmekte, bir şeyi bilen bir kişinin 

bu  şeyi  kesin  olarak  bileceği  anlamına  geleceğini  öngör

mekteydi. Genel olarak bu 

durum  Aristoteles  için  de  geçerlidir.  O  da  kalıcı  şeylerin  varlığına  inanmakta  ve 

bunların  insanoğlu  tarafından  bilinebileceğini  düşünmektedir.  Ancak  bunun 

Aristoteles  ve  Platon  arasında  mutlak  bir  uzlaşı  olarak  görülmemesi  gereki

r. Keza 

Platon’dan farklı olarak Aristoteles uygun olmayan materyal/konu üzerine bir kesinlik 

standardının  atfedilmesini  olanaksız  bulur.  Kesinliği  kabul  etmeyecek 

konular/materyaller arasında müzakere ve yargı sayılabilir. 

 

Uzlaştıkları  noktaya  dönüldüğün



de ise söylenmesi gereken,  Aristoteles’in 

Platon’u izleyerek kesin olarak 

bilinebilecek hiçbir gerçek şeyin olmadığı yönündeki 

şüpheci  iddiayı  reddettiğidir.  Aristoteles  için  gerçeklik  mümkündür.  Ancak  o, 

Platon’dan  ve  onun  idea  kavramsallaştırmasından  gerçekliği  yerleştirdiği  konum 

noktasında  ayrılır.  Platon  için  bu  dünyada  duyularımız  aracılığıyla  algıladıklarımız 

gerçek  olamaz.  Çünkü  bunlar  sürekli  bir  değişimin  konusudur.  O,  duyularımız 

aracılığıyla  farkında  olduğumuz  dünyayı  “görünen  dünya”  olarak  adlandırmaktadır. 

                                            

1

 



Bu bölüm, ders sorumlusunun 2003 yılında University of Maryland, College Park’ta savunmuş olduğu 

“An Investigation of the Contributions of Plato and Aristotle to the Development of the Concept of 

Toleration” başlıklı doktora tezinin ilgili kısımlarının Türkçe’ye çevrilip uyarlanması ile elde edilmiştir. 

 

 



 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 3 

www.acikders.org.tr



 

Platon için sürekliliği bir nitelik olarak taşıyan gerçeklik, değişimi içeren bu dünyanın 

ötesinde  başka  bir  yerde  olmalıdır.  Aristoteles’e  göre,  tam  da  bu  nedenle  Platon, 

Formların  duyularımızla  algıladığımız  gölgelerden  ayrı  bir  şekilde  var

 

olduğu 


fikrindedir. 

Aristoteles,  duyularla  edinilen  deneyimin  dünyevi  gerçekliğinden  daha  üstün 

olan ayrı bir varoluş alanını reddeder (Portis, 1994:35). Ona göre evrenselin ya da 

Formların  ayrı  bir  dünyası  olduğu  varsayılmamalıdır;  yalnızca  Formlara  başv

urarak 

sürekli  değişime  konu  olan  dünyanın  açıklanabileceği  düşünülmemelidir  (Ross, 



1949:158). Ancak bu Aristoteles’in Formlar düşüncesini tümüyle reddettiği anlamına 

gelmez.  Gerçekten  Russell’in  belirttiği  üzere  (1959:83)  Aristoteles  kendi  varlık 

teorisin

in  Platon’un  Formlara  dair  aşkın  teorisinden  radikal  biçimde  farklı  olduğuna 

inanıyorsa da, son analizde onun Platon’dan tümüyle koptuğu söylenemez. 

 

Tıpkı Platon gibi Aristoteles de dünyanın dinamik, değişken, tümüyle hareket 



halinde  ve  akış  içinde  olduğuna  inanmaktadır.  Ancak  Platon’dan  farklı  olarak  bu 

yaklaşım  kendisini  gerçek  bir  varlığın  arayışına  yöneltmemiştir  ki

,  Platon’da bu, 

değişimin  olmadığı,  duyularla  kavranabilen  dünyanın  ötesinde  ayrı  bir  alan 

biçimindedir. Platon’un terminolojisiyle söylend

iğinde


,  Aristoteles görünen dünya ile 

kavranan  dünya  şeklinde  bir  ayrımı  reddetmektedir.  Platon’da  iki  farklı  dünya 

biçimindeki bakış Aristoteles’te yerini ikisinin de aynı olduğu fikrine bırakmakta, duyu 

organları ile algılananın da gerçek olduğu düşüncesine dönüşmektedir.

 

Yine  de  Aristoteles’te  gerçek  olanın  maddesel  olanla  sınırlı  olduğu 



düşünülmemelidir. 

  Metafizik 

On  İkinci  Kitap’ta  Aristoteles  maddi  olmayan  ve  aynı 

zamanda tamamen gerçek olan şeylerin olduğunu belirtmektedir (1069a30

-1069b2). 

Bunlarda

n  birincisi  evreni  harekete  geçiren  ancak  kendisi  hareketsiz  olan  Tanrı’dır; 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 4 

www.acikders.org.tr



 

ikincisi  ise  Tanrı  tarafından  harekete  geçirilerek  gezegenleri  hareket  ettiren 

varlıklardır. Üçüncü şey ise insan aklının aktif unsurudur ki

, bu bireyin ölümü üzerine 

bedenden bağımsız olarak var olabilir (Ross, 1949:159) 

 

Aristoteles’in  “varlık”ı  belirtmede  kullandığı  sözcük  “töz”dür  (substance).  



Aristoteles bu

nu şöyle açıklar: 

 

Üç tür töz vardır. Bir tanesi duyumlanabilen (bunun bir alt dalı ölümsüz bir alt 



dalı da ölümlüdür. Ölümlü olan tüm insanlar tarafından tanınabilir ve hayvanları, 

bitkileri  vb.  içine  alır 

)

.  .  .  .ve  bir  diğeri  de  hareketsiz    olandır  (



Metaphysics 

1069a30-1069b2).  

 

 

Bu üç tözden gökteki ve maddi alanda konumlanan duyumlanabilen tözler, iki 



unsurdan ibaretti

r: Madde ve form.  Ross (1949: 167) bu durumu şu sözlerle açıklar: 

 

Dünya  kendisini  Aristoteles’e  en  üst  noktasını  maddi  olmayan  tözlerin,  geri 



kalan  kısmında  da  madde  ile  formun  kompleks  bir  şekilde  bir  araya  geldiği 

tözlerin var olduğu bir hiyerarşi olar

ak sunar. 

 

 



Madde; tuğla, çimento ya da demir gibi bir evin inşasında kullanılan bir eşya 

olarak  düşünülebilir.  Form  ya  da  “öz”  bu  örnekte  mimar  tarafından  çizilen  plan 

olacaktır.  Aristoteles’e  göre  form,  maddenin  üzerine  konduğunda  onu  neyse  o 

yapandır. Russell’ın (1959: 82) belirttiği gibi “form, maddeye karakteristiğini veren ve 

gerçekte onu töze çevirendir.”  

Sabit formların karşıtı olarak madde değişimin konusudur. İlk anda madde bir 

töze bireysel özelliğini kazandırmaktadır. Maddi farklılıklar bir masayı diğer masadan 

farklı kılarken evrensel form onların her ikisini de masa yapar. Bu nedenle formların 

idealar  dünyasında  yer  aldığı  ve  evrenselin  duyularla  algılanan  nesnelerden 

bağımsız  olduğu  Platon’un  teorisinden  farklı  olarak,  Aristoteles’in  varlık  t

eorisinde 

evrensele yani Formlara ayrı bir varlık alanı atfedilmemektedir. Evrensel olan somut 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 5 

www.acikders.org.tr



 

örneklerin içine gömülmüştür. Bunlar insan aklı tarafından ortaya çıkarılabilir; ancak 

bu  keşif  sürecinde  akıl  yalnız  değildir.  Çünkü  Aristoteles  için  formlar  ne

snelerin 

içindedir.  Dolayısıyla  da  yolculuğu  başlatacak  olan  duyu  organları  aracılığıyla 

algılananlar  olacaktır.  Bu  yönüyle  bakıldığında  Aristoteles,  Platon’un  formlar 

kuramından farklı bir varlık kuramına sahip olduğunu düşünmekte haklıdır. 

 

 



Ancak Aristo

teles’in  formları  da  evrensel  olmalarına  rağmen  soyut  varlıklar 

olma  özelliğiyle  Platon’un  Formlarına  oldukça  yaklaşmaktadır.  Bundan  ötürü 

Aristoteles’in teorisinin Platon’unkinin daha rafine bir biçimi olduğunu düşünmek hata 

olmayacaktır.  Belki  de  Aristot

eles’in madde-form teorisinin Platon’un teorisi 

üzerindeki  asıl  üstünlüğü,  onun  Aristoteles’e  doğada  tanık  olduğumuz  değişiklikler 

üzerine  düşünme  imkânı  vermesinde  yatmaktadır.  Hatırlanacağı  üzere  Platon, 

bilginin  konusunun  değişmez  nitelikteki  gerçek  olan  şeyler  olduğuna  inanmaktaydı. 

Çünkü doğada bizleri çevreleyen her şey değişimin konusu olmaktadır; dolayısıyla da 

Platon  bilgi  konusundaki  araştırmasında  doğada  bulunan  hareket  öğesini 

reddetmektedir. Bu nedenle fizik bilimi Platon tarafından ihmal edilmiştir. 

 

 

Diğer  yandan  Aristoteles’in  madde



-

form  kuramı,  fiziğe  araştırmanın  başlıca 

alanlarından  biri  olma  imkânını  sağlamaktadır.  Aristoteles’in  değişim  olgusunu 

reddetmemesi  hatta  değişimi  açıklamaya  çalışması,  onun  Heraklitos’un  her  şeyin 

akış halinde olduğu yönündeki fiziksel dünyaya ilişkin görüşünü onayladığı anlamına 

gelmemektedir. Aristoteles için değişimin bir düzeni vardır. Ayrıca onun için değişim 

basit  deneyim  alanında  etkin  bir  kavramdır  ve  değişim,  varoluşun  tüm  alanını 

kapsamanın uzağındadır.

 

Daha önce de tartışıldığı üzere Tanrı ya da insan aklı



 gibi 

maddeden yoksun tözler, değişim özelliğinden de yoksundur. Edel’in de (1982: 56) 

altını  çizdiği  üzere  Aristoteles’in  söylem  bütünü  içinde  nelerin  değişip  nelerin 

değişmez olduğu noktasında teorisinin sonsuzlukçu damarı oldukça güçlüdür.  

 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 6 

www.acikders.org.tr



 

 

Aristoteles, bu doğrultudaki çalışmasında maddenin içinden geçtiği dört farklı 



değişim olduğundan bahseder: nicelikte değişim

ki bu çoğalma ve azalma biçiminde 



olur; nitelikte değişim

ki bu başkalaşımdır; mekânda değişim



, ki bu harekettir ve son 

olarak  tözün  değişimidir

,  ki bu yenilenme ya da çürümedir (Edel, 1982: 57). 

Aristoteles,  bir  sonraki  adımda  ise  değişimin  nedenlerini  sunar.  Bolotin  (1998:  34) 

bununla ilgili olarak şu aktarımı yapar:

 

Aristoteles’e göre 



bir  şeyi  açıklamayı  denerken  ya  da  onunla  ilgili  olarak 

“Neden?” sorusunu yanıtlarken dört farklı yol vardır: bu dört farklı yanıttan, dört 

farklı “çünkü” demenin yolundan her biri sorgulanan maddenin bir nedenidir.

 

  



 

Bu dört neden; maddesel neden, biçimsel (formel) neden, etken neden ve 

ereksel nedendir. 

 

Maddesel  neden,  bir  heykelin  bronzdan  yapılmasında  olduğu  gibi  bir  şeyin 



neden oluşturulduğuyla ilgilidir. Bu, bir tözün yapımında kullanılan materyaldir. Hiçbir 

şey  yokluktan  gelmez;  bir  şeyin  ortaya  çıkmasından  önce  var  olmuş  bazı  şeyler 

olmalıdır.  Biçimsel  (formel)  neden  ise  “bu  nedir”  ile,  yani  maddenin  nasıl  bir  yolla 

düzenleneceğiyle  ilgilidir.  Bu  nedenin  özelliği  ise  bize  maddenin  “öz”ünün  ne 

olduğunu  söylemesidir  (Edel,  1982:  61).  Bununla  ilgili 

olarak Bolotin (1998: 34) de 

şunları söyler:

 

Bu  varlığın  formundan  kastettiğimiz  onun  yalnızca  görülebilen  şekli  değildir, 



bundan  ziyade  onun  tüm  karakteridir.  Bu  karakter  ilk  başta  açık  biçimde 

anlaşılmayabilir  ama  bu  varlığın  ne  olduğu  konusunda  belli  bir  düzeyle  sınırlı 

olsa da anlayış sahibi olunur. Biz bir heykeli, heykel olarak adlandırırken bunu 

onun formundan ötürü yapmaktayız. Çünkü bu adlandırmada yalnız onun şekli 

belirleyici değildir, bundan daha önemli olan bir adam ya da tanrı gibi başka bir 

v

arlığın  imajını  temsil  ediyor  olmasıdır.  Benzer  biçimde  bir  insana  insan 



denmesinin  nedeni  de  onun  formudur  yani  her  şeyin  ötesinde  aklı  kullanma 

gücüne sahip hayvanlar olmalarıdır. 

 

 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 7 

www.acikders.org.tr



 

 

Etken  neden  ise  hareketin  nedeni  diğer  bir  deyişle  değişimin  üreticisid



ir 

(Reinhold,  1964:  58).  Russell’ın  (1959:  88)  ifadesiyle  “bu  tür,  modern  terminolojide 

‘etki’ olarak adlandırılan kategoriye tekabül eder. Örneğin bir taş belli bir yükseklikten 

düştüğünde bu, biri ya da bir şey onu ittiği içindir. Bu, fizik biliminde tanımlanan tek 

nedenselliktir.” 

 

Heykel  örneğine  dönülecek  olursa,  Aristoteles’e  göre  heykeli  yapan 



heykeltıraş,  onun  etken  nedenidir.  Ereksel  neden  ise  dördüncü  tür  değişim

  nedeni 

olup,  bir  şeyin  meydana  gelmesinde,  var  olmasındaki  amacın  nihai  noktasıdır. 

Ö

rneğin sağlık, bir tedavideki ereksel nedendir. Ya da heykel örneğine bakıldığında, 



bir heykeltıraş tarafından yontulan heykelin ereksel nedeni tanrıların onurlandırılması 

ya da 


tapınağın süslenmesidir (Bolotin, 1998: 35). Aristoteles’in felsefesinin bu kısmı 

ile ilgili olarak altı çizilmesi gereken bir nokta eylemin, maddede potansiyel olarak var 

olanın gerçeğe taşınmasıyla ortaya çıktığıdır. Bu, bir meşe palamudunun meşe ağacı 

olma  potansiyeli  taşıması  örneğinde  olduğu  gibi  yalnızca  yaşayan  şeylerin 

dünyasında  geçerli  değildir;  suyun  içinde  potansiyel  olarak  var  olan  ısının  hakikate 

kavuşması için ateşe ihtiyaç duymasında olduğu gibi cansız şeylerin dünyası için de 

böyledir.  

 

R



ussell,  Aristoteles’in  değişim  ile  ilgili  olarak  böylesi  teleolojik  bir  görüş 

geliştirmesinde  temel  gerekçenin  doğal  çevre  üzerine  bir  gözlemin,  belli  bir  düzeni 

göstermesi olduğunu söyler (Russell, 1959: 89). Aristoteles için doğa, tıpkı hareketleri 

belli 


bir amaca doğru seyreden bir sanatçı ya da zanaatkâr gibi çalışmaktadır. 

Politika 

kitabında  (1256b  20

-

21),  Aristoteles  doğanın  hiçbir  şeyi  yarım  kalmış  ya  da  boş 



yapmadığını, doğanın bir aklı olduğunun içerdiği şeylerin iyilik ve güzelliğinden belli 

olduğ


unu belirtir.  


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 8 

www.acikders.org.tr



 

 

Aristoteles’in  bilgi  kuramının  spesifik  özellikleri  arasında  belki  de  en  önemli 



nokta, epistemolojisinin evrensel olanın özel olanın içinde, tikelin içinde var olduğunu 

varsaymasıdır.  Edel’in  belirttiği  üzere  (1982:  194)  Platon’un  aksine  Ar

istoteles için 

bilmek, tikel olandan evrenselin 

mekânına

 

doğru  bir  uzaklaşma  süreci  değildir. 



Evrenselin  bireysel  ve  tikel  fenomenlerin  içine  yerleştiği  inanışından  ötürü 

Aristoteles’in bilimsel araştırmasının başlangıç noktası da duyusal algılamalardır. 

 

 

Evrensel  olanın  kavranmasında  öncelikle  gerekli  olan  tikel  olanın 



kavranmasıdır. Biz anlamak istediğimiz tikel şeyle önce duyularımız aracılığıyla aşina 

oluruz. Duyularımız, etrafımızdaki nesnelerin bireysel özelliklerinin farkında olmamıza 

imkân verir. Metafizik 

I.  Kitabın  açılış  cümlelerinde  bilginin  elde  edilmesi  sürecinde 

duyuların önemini şu sözlerle dile getirir: “Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi arzu 

eder. Bunun bir işareti duyularla elde edilen hazdır; bunların içinde en fazla görme 

duyusu olma

k üzere, duyular faydalarının dışında kendi hatırları için de sevilmektedir

” 

(980a22-24).  



 

Aristoteles,  doğaları  gereği  tüm  hayvanların  duyu  yetenekleri  ile  birlikte 

doğduğunu  ayrıca  bunlardan  bazılarında  duyulardan  hafızanın  geliştiğini 

düşünmektedir. Bu

 nokta Posterior Analytics’de 

(1964) şu şekilde zikredilir: 

 

Algılama,  tüm  hayvanların  doğuştan  sahip  oldukları  bir  yetenektir.  Ve 



bazılarında  bu  algı  devam  eder.  Algının  kalıcı  olmadığı  hayvanlarda  algılama 

anı dışında herhangi bir bilgi yoktur. . .; ancak bazıları bir şey algıladıklarında 

onu  akılda  tutma  yetisine  sahiptirler,  bu  şekilde  pek  çok  akılda  tutma 

eyleminden bazı hayvanlarda bir kavrayış oluşmaktadır. Böylece algıdan hafıza 

doğar (99b15

-100b17). 

Hafızaya  sahip  olanlar  hatırlayabildikleri  için  öğrenmeye  açıktırlar.  Fakat, 

hafızaya  sahip  olanların  bazılarının  duyma  yetileri  yoktur,  örneğin  arılar.  Bunlar 

eğitilemezler. Bir sonraki adımda, Aristoteles “hafızadan deneyim üretilir; çünkü aynı 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 9 

www.acikders.org.tr



 

şeyin birden fazla hatırlanması nihayet tek bir deneyim için kapasite yaratır” diyerek 

deneyimin gelişimini açıklar (

Metaphysics 980b27-981a7). 

 

Metafizik

’te  Aristoteles,  “herhangi  bir  duyuyu  bilgelik  sayamayız;  yine  de 

bunlar  tikelin  en  kesin  bilgisini  verir.  Fakat  bunlar  herhangi  bir  şeyin  “neden”ini 

söylemez, 

örneğin ateşin neden sıcak olduğu konusunda suskun olup sadece onun 

sıcak olduğunu ortaya koyarlar” demektedir (981b10 

– 13). Posterior Analytics’te ise 

Aristoteles,  “algı  yoluyla  bilimsel  bilgiye  erişmek  olanaksızdır;  algı  özele  dairken 

bilimsel bilgi evr

ensel olanı tanımayı içerir” der (87b28 

– 

88a17). Dolayısıyla duyulara 



dayalı algılar, zihne sadece bilgiyi üretebilecek olan ham materyali sağlayabilir. 

 

 



Duyusal algılamalar, doğal olarak deneyime/tecrübeye kılavuzluk edebilir ama 

deneyim bilgi ile eş değildir.  Aristoteles, deneyimin de bilgi olduğunu, ancak yine de 

“bir  gerçeği  onun  nedenini  anladığımız  zaman  bildiğimizi  düşünürüz”  düşüncesine 

bağlı olarak bilgiden aşağıda kaldığını dile getirir (



Posterior Analytics 94a20). Ancak 

deneyim, nedenlerin ne 

olduğunu  bizlere  söylemez.  Bizler,  şeylerin  nedenlerini 

bildiğimiz  zaman,  diğer  bir  deyişle  bilgiye  sahip  olduğumuzda,  sanata  ya  da  bilime 

sahip oluruz.  

 

Aristoteles,  duyusal  algılamalara  dayanan  ve  onunla  sınırlı  olan  deneyim  ile 



duyusal  algıdan  başlayan

  ancak onun ötesine geçen sanat/bilim 

arasındaki  ayrımı 

ortaya  koymada  tıp  alanından  bir  örnek  verir.  Aristoteles’e  göre

,  “Callias belli bir 

hastalıktan  ötürü  rahatsızlanıp  belli  bir  ilacı  alınca  iyileşti;  Sokrates  de  aynı 

hastalıktan rahatsızlandığında aynı ilaçla tedavi oldu ve iyileşti

”  demek bir deneyim 

meselesidir.  Deneyimli  kişiler  bunun  böyle  olduğunu  bilirler.  Ancak, 

bir  sınıf 



oluşturacak şekilde, aynı özelliklere sahip tüm insanlarda bu ilaç iyileştirir

” demek bir 

sanattır.  Bu  nedenle  sanat  ve  bilim  insanı  “neden”i  ve  sebebi  bilir  ve  Aristoteles’in 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 

10 

www.acikders.org.tr



 

belirttiği üzere “deneyim ile elde edilmiş bir çok nosyondan bir nesneler sınıfı için bir 

evrensel  yargıda  bulunulduğunda  sanat  doğar”  (

Metaphysics  981a5-7). Deneyim 

bireyler ve belli tikellerle ilgili iken sanat ve bilim evrensel olanla ilgilidir.  

 

Deneyimden sanat ya da bilime ilerleme “tümevarıma  dayalı



 

akıl  yürütme”ye 

karşılık  gelmektedir.  Edel’in  işaret  ettiği  üzere  (1982:  196)  “sezgisel  tümevarım, 

zihnin evrenseli kendi bütünü içinde sabitleyip güç

lendirmek üzere duyusal kavrayışın 

ve hafızanın ötesine geçtiği bir süreçtir.” Tümevarım aracılığıyla duyularla algılanan 

tikellerin özlerinin kavranması mümkün olacaktır. Soyutlama ve genelleme sayesinde 

akıl  gözlenen  nesnelerin  bireysel  özelliklerinin  ötesine  geçip  onların  doğasının  yani 

formlarının bilgisine ulaşır. Böylece tümevarım evrenselin bilgisini sağlamaktadır. 

 

 



Bilimsel  bilgiye  ulaşım  burada  bitmez.  Diğer  bir  adımı  “tümdengelim”  sağlar. 

Aristoteles  bu  akıl  yürütmeyi  ispat  veya  tası

m (syllogism)  da  demektedir. 

Tümdengelim  sürecinde  öncül  olarak  adlandırılan  bir  ya  daha  fazla  önermeden 

başlanmakta,  bu  öncülleri  takip  eden  veya  onların  sonucu  olan  başka  önermeler 

çıkarılmaktadır.  Tümevarımsal  akıl  yürütme  işte  bu  öncülleri  sağlamaktadır.  Ancak 

tüme

varım  sezgiyi  içerdiği  ölçüde,  bu  öncülleri  ispatlanmamış  bırakmaktadır.  Buna 



karşın  Russell  (1959:  85)  Aristoteles’in  “bilimin  kanıtlanmaya  ihtiyacı  olmayan 

önermeler  ile  başlayacağını”  düşündüğünü  belirtir.  Aristoteles’in  sözcükleriyle  bu 

öncüller “birin

cil ve kanıtlanamaz öncüller olmalıdır, . . . ” (



Posterior Analytics 71b9-

72b4). 


Nikhomakhos Etiği (1976)’nde de Aristoteles, “tümevarım, bize evrenselleri ve 

ilk  ilkeleri  verirken  tümdengelim  evrenselden  başlar.  O  yüzden  tümdengelimin 

kendilerinden başladığı ancak kendileri çıkarılamayacak ve bu nedenle tümevarımla 

ulaşılabilecek ilkeler vardır” demektedir (



Nicomachean Ethics 1139b18-36).  


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 

11 

www.acikders.org.tr



 

İspatın  temel  yapı  taşları  olan  önermeler,  evrensel  ya  da  tikel  olmaları 

noktasında  ayrışmaktadır.  Eğer  önerme  evrense

l ise evrensel önerme olarak 

adlandırılmaktadır  ve  bunun  bir  örneği  olarak  “tüm  insanlar  ölümlüdür”  ifadesi 

görülebilir.  Tikel  önerme  ise  “Sokrates  bir  insandır”  gibi  bir  önermedir.  Bir 

argümandaki  önermeler  birleştirildiğinde  tikel  olana  evrensel  bir  öner

me gibi 


davranılması  gerekmektedir.  Önermeler  bir  özne  hakkında  bir  şeyin  ileri  sürülmesi 

veya reddedilmesi ile ilgili olarak olumlu ya da olumsuz olabilecektir.  

Bir ispat bir ortak terime sahip iki özne-

yüklem  öncülünden  oluşur.  Bu  ortak 

terim “orta teri

m”  olarak  adlandırılır.  Bu  orta  terim  sonuçta  kaybolur.  Böylece,  bir 

örnek  olarak  şu  meşhur  ispata  bakalım:  Sokrates  bir  insandır,  tüm  insanlar 

ölümlüdür, Sokrates de ölümlüdür. Bu örnekte sonuç öncüllerden takip etmekte ve 

böylece ispat geçerli olmaktadır. Russell’in belirttiği üzere (1959: 84) “aslında yanlış 

öncüllerden  doğru  sonuçların  üretilmesi  mümkündür.  Ancak  önemli  olan,  öncüller 

doğru olduğunda, geçerli olarak çıkarılan herhangi bir sonucun da doğru olmasıdır.” 

 

 



Tümdengelim  ve  tümevarımcı  akıl  yü

rütme sürecinin nesnelerin duyusal 

algılamasından başladığı Aristoteles tarafından en iyi biçimde 

Posterior Analytics’te 

(81a38-b9) özetlenmektedir: 

Eğer  bir  kişi  herhangi  bir  duyudan  yoksunsa,  elde  edemeyeceği 

bir miktar 

bilgiden  de  yoksun  olmalıdır  çünkü

 

bizler  ya  tümevarım  ya  da  tümdengelimle 



öğreniriz.  Tümdengelim  evrenselden  tümevarım  ise  tikellerden  gelmektedir. 

Ancak evrenselin tümevarım olmadan idraki olanaksızdır ve eğer kişinin algısı 

mevcut değilse tümevarımın evrensele götürmesi olanaksızdır. 

 

 



 

Aristoteles’in bilgi teorisi açısından takip edilebilecek üç tip bilim vardır ve her 

biri  asıl  amaçları  uyarınca  sınıflandırılabilecektir.  Bu  üç  tip  bilim  teorik,  pratik  ve 

üretici bilimdir. Teorik bilimlerden Aristoteles’in kastı metafizik, fizik ve mate

matiktir. 

Bu türdeki bilimlerin konusu insan

ın

 

varlığı



na 

dış


sal 

olup insanın iradi kontrolünden 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 

12 

www.acikders.org.tr



 

muaftır; onlar kendi doğalarını takip etmekte olup doğaları da sabittir. Teorik bilimin 

konusu düzenlilikler sergilemektedir ve evrensel olarak formüle edilebil

irler.  Diğer 

yandan  pratik  ve  üretici  bilimlerin  konusu  insanoğluna  dairdir.  İnsan  davranışının 

ürünleri ile ilgilenmektedir. Pratik bilimler etik ve siyasetten oluşmaktadır. Bu bilimlerin 

özü eyleme (praxis

) dayalı olmalarıdır. Üretici bilimler ise yapım 

(poiesis) ile ilgili olup, 

şiir ve diğer güzel sanat türlerini içermektedir. 

 

 

Kaynakça 

Aristotle. (1941). “The Metaphysics”. içinde  The Basic Works of Aristotle, ed. 

Richard McKeon.  New York: Random House, pp. 689-926. 

Aristotle. (1964). Prior and Posterior Analytics.  ed. and trans. John Warrington.  

London: Everyman’s Library. 

Aristotle. (1976). The Nicomachean Ethics.  trans. J. A. K. Thomson, Revised with 

Notes and Appendices by Hugh Tredennick, Introduction and Bibliography by 

Jonathan Barnes.  London: Penguin Books. 

Aristotle. (1997). “The Politics”.  Trans. with introduction, analysis, and notes, Peter L. 

Phillips Simpson as The Politics of Aristotle.  Chapel Hill: The University of 

North Carolina Press, 1997. 

Bolotin, David. (1998). An Approach to Aristotle’s Physics.  Albany: State 

University of New York Press. 

Edel, Abraham. (1982). Aristotle and His Philosophy.  Chapel Hill: The University 

of North Carolina Press. 

Gökberk, Macit. (1980). Felsefe Tarihi. 

İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

Portis, Edward Bryan. (1994). Reconstructing the Classics.  Chatham: Chatham 



House Pub. 

Reinhold, Meyer. (1964). A Simplified Approach to Plato & Aristotle.  New York: 

Barron’s Educational Series, Inc. 

Ross, David. (1949). Aristotle.  London: Methuen & Co. Ltd. 

Russell, Bertrand. (1959). Wisdom of the West. London: Crescent Books. 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I 



 

 

Aristoteles I 



 

Sayfa 

13 

www.acikders.org.tr



 

Skirbekk, Gunnar, Nils Gilje. (2001). Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe 



Tarihi. çev. 

E. Akbaş, Ş. Mutlu. İstanbul: Kesit Yayınları.



 

 

Yüklə 105,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə