Soğuk savaş DÖnemi


Muhammet Alı Cinnah – Mahatma Gandi



Yüklə 368,7 Kb.
səhifə4/6
tarix15.03.2018
ölçüsü368,7 Kb.
#32016
1   2   3   4   5   6

Muhammet Alı Cinnah – Mahatma Gandi
III. Vietnam

● 19. yüzyılda Çinhindi Birliği içinde bir Fransız sömürgesi haline gelen Vietnam’da Fransa'nın ülkeyi ekonomik yönden sömürmesi ve siyasi baskısı, Fransız yönetimine karşı kuvvetli bir milli direniş hareketine sebep oldu. 1930 ve 1945 yılları arasında Fransa'ya karşı hareketlerde komünistler 1941'de Vietnam Bağımsızlık Cemiyetini (Vietminh) kurdular.


● İkinci Dünya Savaşında Vietnam'ı işgal eden Japonya 1945'te teslim olunca, Vietminh birlikleri Hanoi'de iktidarı ele geçirdiler. Liderleri Ho Chi Minh Vietnam'ın bağımsızlığını ilan etti. Fransa güneyde milli ihtilali bastırmayı başardı. Fakat kuzeyde sömürge rejimini yeniden kurmak istemesi, Çinhindi Savaşlarının patlak vermesine sebep oldu. 1946'dan 1954'e kadar devam eden savaş, Fransa Dienbienphu Muharebesinde bozguna uğrayınca son buldu.
● 21 Temmuz 1954'te Cenevre Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma kararlarına göre geçici olarak ülke, kuzeyde komünist kontrolündeki Demokratik Vietnam Cumhuriyeti, güneyde Vietnam Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı devlete bölündü. Bölünme hattı 17. paraleldi.
IV. Diğer Ülkeler

Malezya İngiliz hâkimiyetindeki sömürge devleti durumuna İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği ile 16 Eylül1963' te Malezya Federasyonu’nun kurulmasına son verdi. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve Brunei Sultanlıkları katılmış, 1965’te Singapur federasyondan ayrılmıştır.




Malezya’nın Kuala Lumpur şehrinden bir görünüm
● Uzun yıllar İngiliz sömürgeciliği altında kalan Seylan Adası, 1948 yılında İngiliz Milletler Topluluğuna dâhil, bağımsız bir üye devlet olmuştur.
Endonezya’da Ahmed Sukarno 1927’de kurulan Milliyetçi Partinin başkanı olmasıyla beraber Hollanda’ya karşı yapılan bağımsızlık mücadelesi güçlendi. 17 Ağustos 1945’te Japonların teslim olmalarıyla Endonezya’da Ahmed Sukarno başkanlığında bir hükümet kurularak bağımsızlıklarını ilan ettiler. İlk önce bağımsızlığı tanımayan Hollanda, daha sonra Endonezya’nın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
● 1882’de İngiliz İstilasına uğrayan Birmanya

( Myanmar) II. Dünya Savaşı’nın sonunda Japon işgali bitince İngilizlere karşı bir bağımsızlık savaşı başlatarak, 4 Ocak 1948’de bağımsızlığını ilan etti.












B) AFRİKA

● II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’te Afrika’da Fas, Mısır, Liberya ve Britanya Uluslar Topluluğuna bağlı olan Güney Afrika.


● II. Dünya Savaşı’ndan Afrika’da en çok sömürgeye sahip İngiltere ve Fransa’nın oldukça yıpranmış bir şekilde çıkması
● İngiltere ve Fransa dışında Afrika’da sömürgeleri olan Almanya, Belçika, Portekiz ve Hollanda’nın savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalması buna karşı Afrika’da devletlerinin ekonomik yönden güçlenmeye başlamaları ve milliyetçiliğin güçlenmesi kıtadaki sömürgeciliğin zayıflamasında etkili olmuştur.
● Bu yönde atılan ilk adım 1957 yılında İngiltere’ye karşı bağımsızlığını kazanan Gana olmuştur.
● Gana’nın bağımsızlığını Nijerya ve Sierra Lione (1960) ve Gambiya ( 1965)’nın bağımsızlıkları izlemiştir.
Kenya’da 1952’de “ Mau Mau” gizli örgütünün başlattığı İngiltere’ye karşı isyan hareketi 1963’te bağımsızlığın kazanılmasıyla sonuçlanmıştır. Tanganika ve Uganda’da bu dönemde İngiltere’ye karşı bağımsızlığını kazanmıştır.
● Fransa’ya karşı Afrika’da başlayan en önemli bağımsızlık hareketi Cezayir’de olmuştur. İkinci Dünya Savaşında (1942) Cezayir’i mukavemet merkezi olarak kullandı. Savaş bittikten sonra Cezayirliler gösterdikleri fedakârlığa karşılık bağımsızlık veya Fransızlarla aynı haklara sahip olmak istediler. Bu istek Fransızlar tarafından büyük bir tepki ile karşılandı ve halk katledilmeye başlandı.
● 1948’de Fransa buranın sömürge değil, Fransa toprakları olduğunu ilan etti. Dış dünyaya karşı yapılan bu ilana rağmen burayı bir sömürge olarak idare etmeye çalışmışlar ve asla Cezayir halkına Fransızlarla eşit haklar tanımamışlardır.
● Milli Kurtuluş Cephesi ve Cezayir Ulusal Hareketi’nin Fransa’ya karşı mücadelede teşkilatlanmaya başlayan halk, muntazam bir ordu kurmayı başardı. 1954 senesinde bilfiil başlayan silahlı mücadele, 1956 senesinde bağımsızlığa kavuşan Fas ve Tunus’un da desteğini sağladı. Mücadele 1962’de Evian Antlaşması'nın imzalanması ve Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığın kazanılmasıyla neticelendi.
● Fransa 1956 yılında Cezayir’i elde tutmak istediği için Fas ve Tunus’un bağımsızlığını tanımıştır.

● 1911 yılında İtalya’nın hâkimiyetine giren Libya (Trablusgarp) müttefik devletlerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliğine ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu.




Dünya Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre desteğe ihtiyaç duyan 37 ülkeden 21’i Afrika’da bulunuyor.
Afrika Savaşları

Afrika Birliği, kıtada 1963 yılından bu yana meydana gelen 30 büyük savaşı şu şekilde sınıflandırmıştır. Bağımsızlık sonrası savaşlar, siyasi savaşlar, doğal kaynakların (petrol, bakır, altın vb.) kontrolü amacıyla yapılan savaşlar, etnik savaşlar, uyuşturucu ve elmas trafiğinin kontrolü amacıyla yapılan savaşlar.


İç Savaşların Nedenleri

— Ulusal bütünlüğü sağlayıcı etkenlerin olmaması nedeniyle ulus-devlet oluşumuna uyum sağlanamamıştır. Hâlihazırda, ulus-devlet süreci sancılı bir süreçtir. Avrupa'nın büyük imparatorlukları da yüzyıllar süren iç savaşlar sonrasında ulus devletlere dönüşebilmiştir.


— Afrika ülkeleri ise bu sürecin henüz başındadır (Somali, Çad, Uganda). Sömürgeci güçlerin etnik, dinî ve diğer yerel gerçeklikleri göz ardı etmek suretiyle oluşturdukları yapay sınırlar çatışma tohumları ekmiştir (Eritre, Kamerun, Togo, Gana).
— Soğuk Savaş döneminde büyük devletlerin kışkırtmalarıyla meydana gelen toplumsal ayaklanmalar ve bağımsızlık hareketleri ortaya çıkmış ve bu esnada bazı çatışma süreçleri tetiklenmiştir (Angola, Mozambik, zimbabwe,

Namibya). Kıta'da şiddetli bir etnik ayrımcılık ve düşmanlık hüküm sürmektedir (Burundi,

Raunda, Liberya).
— Dinî farklılıklar önemli bir çatışma dinamiğidir (Sudan). Geçim kaynağı hâline gelen çok uluslu ve çok etnik yapılı çeteleşmeler pek çok çatışmaya kaynaklık etmektedir (Somali, Kongo, Fildişi Sahili)


— Zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip Kara Kıta'nın gelişmiş ülkelerin ham madde ihtiyacına hitap etmesi ve bu nedenle de neosömürgecilik faaliyetlerinin devam edecek olması, Afrika ülkelerindeki iç savaş ya da çatışmaların yabancı devletlerin müdahalesine açık olacağını ve çatışmaların devam edeceğinin habercisidir.
Afrika Birliği Teşkilatı

25 Mayıs 1963 tarihinde kuruldu, 9 Temmuz 2002'de dağıldı. Afrika Birliği (AfB) - African Unity-(AU), bu kurumun yerini aldı. Temel amacı Afrika ülkeleri arasında dayanışma ve işbirliğini artırmaktır. Merkezi Etiyopya'nın Addis Ababa şehri idi. Örgüt Şartı'nı 32 devlet imzalamıştır.

F) SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI


● Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB’nin baskısı üzerine Batı Bloğu’na yakın bir politika izlemeye önem vermiştir.
Bu durumun nedenlerine baktığımızda;

— II. Dünya Savaşı sona ermeden 19 Mart 1945’te Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’i kabul eden Molotov, Sovyet hükümetinin günün şartlarına ve II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan yeni duruma uygun olmadığı için esaslı değişiklikleri geciktirdiğine inandığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşmasını feshettiğini bildirmiştir.


— Türkiye’nin yeni bir anlaşmanın yapılması önerisine karşı 7 Haziran 1945’te Molotov, Büyükelçi Sarper’e iki ülke arasında yeni bir antlaşma yapılabilmesi için; Boğazların Türkiye ile birlikte savunulması, bunu sağlamak için de Sovyetlere Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi, Montreux Sözleşmesinin değiştirilmesi, Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği’ne iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

— Bir yıl sonra ise 8 Ağustos 1946’da Boğazlarla ilgili görüşlerini içeren bir notayı Türkiye’ye vermiştir. Bu notada; Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı içinde meydana gelen olayların, Montreux Sözleşmesinin Karadeniz devletlerinin güvenliğini sağlamakta yetersiz kaldığını ileri sürerek, Boğazlardan geçiş rejimini düzenleme yetkisinin Türkiye ile Karadeniz devletlerine ait olmasını ve boğazların Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulmasını istemiştir. Sovyet notası üzerine ABD ve İngiltere ile durumu görüşen Türkiye, bu istekleri reddetmiştir.
—Sovyetler Birliği 24 Eylül’de ikinci bir nota vererek aynı istekleri tekrarlamıştır. Bu ortamda Türkiye, Sovyet tehlikesine karşı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla, 1939 yılından itibaren ittifak içinde bulunduğu İngiltere’nin ve savaş sonunda dünyanın en güçlü devleti olarak ortaya çıkan ABD’nin desteğini aramıştır. Fakat gerek Türkiye’nin savaşta tarafsız kalmış olması, gerekse Türkiye’de büyük bir endişe uyandıran Sovyet davranışlarının batıda aynı tepkiyle karşılanmaması sebebiyle başlangıçta istediği desteği elde edememiştir.
— Bu arada Yunanistan’da iç savaş başlaması ve komünizm tehlikesinin güçlenmesi üzerine İngiltere’nin de telkinleriyle ABD, Türkiye ve Yunanistan’a Truman Doktrini çerçevesinde yardım yapmaya başlamıştır.
—12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan ikili antlaşmasını, 4 Temmuz 1948’de imzalanan ekonomik işbirliği antlaşması takip etti. Anlaşmadan sonra Marshall Planı çerçevesinde 1949–1951 yılları arasında Türkiye’ye ABD ekonomik yardım yaptı. 1951 yılından sonra bu yardım “Ortak Savunma Programı”na dâhil edilecektir.
a) Türkiye’nin NATO’ya üye olması

● SSCB’nin yayılmacı bir politika izlemezi ve

Cominform’u kurarak Doğu Bloku’nu oluşturması üzerine ABD SSCB’ye karşı ortak bir savunma örgütü kurulması kararını almış ve 4 Nisan 1949’da NATO (North Atlantic Treaty Organization)’yu kurmuştu.
● Türkiye’nin bu dönemde Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin kabul edilmiş olmasına rağmen NATO’ya üye olma girişimleri özellikle İngiltere olmak üzere bazı Avrupalı devletler tarafından siyasi, ekonomik ve kültürel gerekçelerle reddedildi.
● Bu arada Türkiye’de DP’nin iktidara gelmesiyle beraber liberal eğilimli bir politika izlemesi ABD ile ilişkileri yeni bir istikamete yönlendirmişti.
● Bu durumu fırsat bilen DP yönetimi meclis kararı olmadan 4.500 kişilik bir askeri gücü ABD’nin önderliğini üstlendiği NATO kuvvetlerine yardımcı olması için Kore’ye gönderdi.


Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararının Basına yansıması 26 Temmuz 1950
● Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin NATO’ya alınması konusunda ABD’nin tavrı değişmeye başladı. Çünkü Kore Savaşı, İkinci Dünya Savaşından sonra artık çıkması beklenmeyen bölgesel savaşların hiç de ihtimal dışı olmadığını gösterecek ve NATO ülkelerini, özellikle de ABD’yi Sovyetler Karşısında daha etkili tedbirler almaya yöneltecektir. Sonuçta Sovyetler Birliği’ne karşı set çekme ve çıkabilecek muhtemel bir savaşta askeri üslere ihtiyaç duyulması sebebiyle ABD, Türkiye’nin NATO’ya alınmasını gerekli görecektir. Bu gelişmelerden sonra NATO Bakanlar Konseyi 15 – 20 Eylül 1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olarak alınmasına oybirliği ile karar verdi. T.B.M.M.’de 18 Şubat 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşmasını tasdik etmiş böylece Türkiye NATO’ya resmen üye olmuştur.


Kore’deki Türk Tugayından bir görünüm
Kore Türk Tugayı, Tuğgeneral Tahsin

Yazıcı komutasında, 12 Ekim 1950'de

Kore'ye gitmiş ve savaşta kendisine verilen görevleri üstün başarı ile yerine getirmiştir. Böylece Türkiye Devleti fiilen Kore Savaşına katılmıştır. (Türk askeri Kunuri denilen yerde büyük başarı kazanmıştır.)



Kore’deki Türk kuvvetlerinin komutanı Tahsin Yazıcı Paşamız, BM ordu komutanı Walton Wolker’dan Madalyasını alırken
● Türkiye’nin NATO’ya alınmasında, Kore’deki askeri başarısı, uluslar arası sorunlarda Batılılarla birlikte hareket etmesi ve modern olmamakla beraber güçlü bir kara ordusuna sahip olmasının yanı sıra, Batı savunması için gerekli olan jeopolitik yerinin önemi, birinci derecede etkili olmuştur denilebilir.
Başbakan Adnan Menderes’in Türkiye’nin NATO’ya girişi üzerine TBMM’de yaptığı konuşmadan…

... Muhterem arkadaşlar: Bu başarı; hiç şüphe yok, Türk milletinindir! Yine hiç şüphe yok ki Türk milletinin iradesini tıpkı Türk milletinin kendisi gibi en geniş yetkilerle yürütmekte olan sizlersiniz, binaenaleyh eser sizlerindir. (...) Muhterem arkadaşlar: Bu Pakta girişimiz hadisesinin, memleketimiz için olduğu kadar dünya için de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederken heyecanımın daha fazla söz söylemeye müsaade etmediğini görmüş olmanızı tahmin ederek özür diliyorum ve huzurunuzdan ayrılıyorum.”


ABD, NATO STRATEJİLERİ

VE TÜRKİYE


NATO kuruluşundan itibaren savunma politikalarını “NATO Stratejisi” adı verilen ana başlıklar altında toplamıştır. Bu stratejilerle ilgili kısaca şunlar söylenebilir:
Sınırlı Savaş Stratejisi: NATO’nun kuruluş yıllarında ABD Hava Kuvvetleri zayıf olduğu için SSCB karşısında askerî sayısal dengenin sağlanması benimsendi. Bu yaklaşıma göre NATO’nun asker sayısı hızla artırılması planlandı.
Kitlesel Karşılık Stratejisi: NATO için bu kadar asker beslemek hem çok pahalıydı hem de atom silahları kapasitesini hızla geliştiren SSCB, konvansiyonel (klasik silahlar) güçle durdurulmayacak bir niteliğe bürünmüştü. Bu çerçevede, benimsenen bu stratejiye göre NATO, SSCB’ye karşı kullanabileceği nükleer silahlar için üslere ihtiyaç duymaktaydı.
Esnek Karşılık Stratejisi: SSCB’nin de etkili nükleer silahlar ve füzeler geliştirmesi, “nükleer caydırıcılık” kavramının yerini “nükleer denge” kavramına terk etmesine yol açtı. Olası bir saldırıda en son seçenek olarak nükleer silahlara başvurulacaktı.
İleri Savunma Doktrini: 1970’lerin sonlarında benimsenen bu doktrine göre çatışma, yerleşim merkezlerinden mümkün olduğunca ileride ve uzakta tutulmalıydı. Böylece merkezden uzak kanat ülkelere daha fazla yük düşüyordu. Bu nedenle üye ülkeler, kendi sınırlarından mümkün olduğunca uzakta savaşa gireceğinden bu ülkelerin hava kuvvetlerinin geliştirilmesine yönelik adımlar atıldı.
Soğuk Savaş Sonrası NATO Stratejileri:

Varşova Paktının dağıldığı bir ortamda NATO’ya gerek olmadığı tartışılırken Ekim 1991’de NATO, yeni bir strateji benimsedi. Buna göre, NATO’nun tek var oluş nedeninin toplu savunma olmadığı vurgulanıyor, İttifakın, üyelerinin güvenliğini etkileyen her türlü krizin yönetimiyle ilgilendiği belirtiliyordu. Nisan 1999’da NATO, yine bazı yeni ilkeler benimsedi. Üye ülkeleri tehdit eden etnik ve dinî rekabet, terörizm, insan hakları ihlalleri, bölgesel çatışmalar gibi konuları NATO’nun yakından takip ettiği belirtilerek NATO’ya yeni görev alanları oluşturuldu.


● Türkiye’nin bu üyelikle Batılılara yaklaşma politikası, bir yandan ülkenin ekonomik kalkınması ve silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu için gerekli kaynakların dış yardım yoluyla Batıdan kolay sağlanabileceğine inanılması gibi amaçlar etkili olmuştur.




Türkiye’nin NATO’ya müracaatının basına yansıması 3 Ağustos 1950
b) Avrupa Konseyi’ne Üyelik

● 5 Mayıs 1949’da 10 ülke-Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve İngiltere merkezi Strasburg olmak üzere Avrupa Konseyi’ni kuran antlaşmayı imzalamışlardır. Şu an Avrupa Konseyi'nde 47 üye ülke bulunmaktadır. Türkiye 8 Ağustos 1949’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin davetiyle beraber Yunanistan ve İzlanda ile birlikte konseye katılmıştır.

● Türkiye’nin AVRUPA Konseyi’ne girmesinde; batı bloğuna yakın olma amacı, ABD ile ilişkileri güçlendirme isteği, Avrupalı devlet statüsünde sayılma ve Türkiye’nin Avrupa ile her türlü alanda bütünleşme sağlama amaçları etkili olmuştur.
c) Balkan Paktının Kurulması

● Türkiye'nin NATO'ya üye olması SSCB ve Bulgaristan tarafından tepkiyle karşılandı. Buna karşı ABD ise NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan'ın yanına SSCB'nin kontrolü dışında olan Yugoslavya'yı da katarak SSCB'nin Balkanlara ve Akdeniz'e yayılmasının önüne set çekmek istiyordu.




Yugoslav Lideri Tito (Ortada) Balkanlarda işbirliğini geliştirmek amacıyla Atina ziyareti esnasında Yunan Kralı ve Kraliçesiyle (6 Mart 1954)
● Bu gelişmelerin etkisiyle üç ülke arasında başlayan görüşmeler Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan arasında 28 Şubat 1953'te "Dostluk ve İş Birliği anlaşması" (Bled Antlaşması) imzalanması ve Balkan Paktı kurulmasıyla son buldu.

● Bu antlaşmayla üç devlet aralarında ekonomik ve kültürel iş birliği yapacaklar, sorunlarını barışçı yollarla çözecekler, ortak savunma konusunda iş birliğini sürdüreceklerdi. Pakt 9 Ağustos 1954'te "Siyasi İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" imzalanarak Üçlü Balkan İttifakı’nın kurulmasıyla daha da gelişti.


● Ama daha paktın ilk günlerinden itibaren Türkiye ve Yugoslavya arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ve 1955'ten itibaren Sovyetlerle ilişkilerini düzeltmeye başlayan bu ülkenin pakta ilgisi azalmıştır. Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasıyla da Paktın doğurduğu olumlu hava silinmeye başlamıştı. Pakt 1960 yılına kadar devam etmiş 1960 Haziranında da resmen sona erdiği açıklanmıştır.
d) Bağdat Paktı ve CENTO üyeliği

● ABD’nin Sovyet yayılmacılığına karşı Ortadoğu’da ortak bir savunma ve işbirliği kurmak istemesi üzerine kurulan Bağdat Paktı’nın kuruluşunda Türkiye oldukça önemli bir rol oynamıştır.


● Türkiye hem NATO’ya girerken İngiltere’ye verdiği Ortadoğu’nun savunulmasında aktif rol alacağı sözünü yerine getirme hem de Ortadoğu’da etkinliğini artırma amacıyla paktın kurulmasına öncülük etmiştir.
● Ancak pakt kuruluş amacına ulaşamamış, Türkiye’nin SSCB ile ilişkilerini gerginleştirmiştir. Ayrıca pakta karşı çıkan başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle (Suriye, Suudi Arabistan ve Yemen) ilişkileri de olumsuz yönde etkilemiştir.


CENTO toplantısından bir görünüm (1959)
● Irak’ta monarşinin devrilmesi sonucunda pakttan ayrılma kararının alınması üzerine paktın merkezi Ankara’ya taşınarak CENTO ( Merkezi Antlaşma Örgütü - Central Treaty Organization) adını almıştır.
● ABD’nin yoğun desteğine rağmen 20 yıl devam eden örgüt, 12 Mart 1979'da Pakistan'ın ve İran'ın ayrılması ile dağılma noktasına geldi.


Türkiye’nin aktif rol oynadığı CENTO toplantısının basına yansıması (1959)

G) SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE

MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER
a) Siyasi Gelişmeler

● II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün demokrasiyi savunan müttefiklerle ilişkileri güçlendirmek isteyen çok partili hayata geçiş sürecini hızlandırmasına sebep olmuştur.





Milli Kalkınma Partisinin basına yansıması

(28 Ekim 1945)
I. Demokrat Parti’nin (DP) Kuruluşu

● Bu dönemde CHP’nin içinde Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabulü sırasında parti içi muhalefet oluşmuş bu muhalefetin başını Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan çekmiştir.


● Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan’ın verdiği “ Dörtlü Takrir”in reddi üzerine bu kişilerin parti kurma çalışmaları başlamıştır.
● Partiden yazdıkları sert yazılar nedeniyle ihraç edilen Menderes, Köprülü ve Koraltan’a CHP’den ve milletvekilliğinden istifa eden Bayar’da katıldı. Celâl Bayar, 1 Aralık 1945'te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü'ne çağrılan Celâl Bayar, cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kuruldu.

II. 1946 Seçimleri

● DP’nin baskıları üzerine CHP Milletvekili Seçim Yasası’nı değiştirmiş ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa tek dereceli seçim esasına geçilmiştir.


● 1946 yılında yapılan seçimlere birden fazla parti ile gidildi. Bu seçimde CHP 397, DP 69, Bağımsızlar da 7 milletvekilliği kazandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçimi adli denetim dışında açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi esasına göre yapıldı. (açık oy - gizli tasnif)

Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’nin üye olduğu uluslar arası kurumlar

  • Avrupa Konseyi

  • OECC (Avrupa iktisadi İş Birliği Örgütü)

  • IMF (Uluslararası Para Fonu)

  • Dünya Bankası

  • NATO (Kuzey Atlantik Savunma ittifakı)

  • Balkan Paktı

  • Bağdat Paktı ve CENTO




Adnan Menderes (1899 – 1961)




III. 1950 Seçimleri

● Türkiye tarihinin ilk demokratik seçimleridir. Bu genel seçim ile TBMM 9. dönem milletvekilleri seçilmiştir. 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerden Demokrat Parti aldığı % 55,2 oy oranı 408 Milletvekili ile birinci parti olarak çıktı. Seçimlere katılım % 89 ile yüksek bir orana ulaşmıştı. CHP 69 Milletvekili çıkarabildi. Böylece 27 yıl süren CHP iktidarının sona ermesiyle DP iktidarı başladı.




14 Mayıs 1950 seçimlerinin basına yansıması

(16 Mayıs 1950)
IV. Demokrat Parti İktidarı

● Demokrat Parti’nin kurulmasından ekonomik sıkıntıların artması üzerine ekonomik konularda hükümete olan tepkilerin artması üzerine DP ile CHP arasında ilişkiler gerginleşti. Bunun üzerine İsmet İnönü taraflar arasındaki gerginliği azaltmak amacıyla iki partinin liderleriyle görüşmeler yapmış ve 12 Temmuz Beyannamesi’ni yayınlamıştır. (Beyannamede İnönü, siyasal partilerin Türk demokrasisinin vazgeçilmez unsurları olduğunu vurguladı.)



1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə