Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 233
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Ol zahm eser göründü bende
Biz bir rûhuz iki bedende
Bizde ikilik nişânı yokdur
Bir birinin özge cânı yokdur
Sanma ki ol oldur ü benim ben
Bir cân ile zindedir iki ten
284-285/2082-2087
Mecnûn aşk yolunda deli olur. Bu durum, ilâhî aşkın
basamaklarından, hayret merhalesini aşamayan sâlikin geçirdiği
cinnet sebebiyle düştüğü durumdur. Bu sebeple ailesini terk ederek
çöle gider.
Tutdu gözedüp tarîk-i vahşet
Eshâbdan inkitâ-ı ülfet
Sahrâya düşüp güneş misâli
Tenhâ yürür oldu lâübâlî
128/861-862
Mecnûn delilikten kurtulup manevî huzur bulsun diye,
babası tarafından Kâbe'ye götürülür. Ancak O Kâbe’ye yüz sürerek,
aşkının artması yolunda dualar eder.(s.153-154) Leylâ'nın durumu da
ondan pek farklı değildir. İki âşığın delilikte de denk oldukları
görülür.
Mecnûn’dan idi cünûnu efzûn
Leylî deye ne derdi Mecnûn
171/1203
Mecnûn artık öğüt kabul etmez bir delidir, ancak nihayet
deliliğini kabul eder ve Leylâ’ya deliliğin yakışmayacağını söyler.
Bende dahı nice benlik olsun
Benden beni isteyen ne bulsun
Islâhıma eylemen teemmül
Kim gül diken olmaz u diken gül
140/950-956
Mecnûn bana derler ehl-i âlem
Ancak banadır cünûn müsellem
Sen olma fesâne-i halâyık
Mecnûn işi Leylî'ye ne lâyık
Mecnûn benem ey vefâlu dil–dâr
Dîvâneliğe benem sezâ-vâr
Sen eyleme hâlini diger-gûn
Leylî ne revâ ki ola Mecnûn
360/2661-2664
Leylâ ile Mecnûn’un her karşılaşmalarında akıllarını yitirip,
bayılırlar.
234 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Leylî hem itürdi ihtiyârın
Bir dem görebilmedi nigârın
Hayranlığı ol makâma yetdi
Kim düşdü ayağa rûhu gitdi
122/809-810
Akıl ve aşkın bir arada olması mümkün değildir, çünkü aşk
gönülle yaşanır. Aklın ona galebe çalması, aşkı öldürür. Mecnûn’un
ehl-i hâl için söyledikleri de bunu doğrulamaktadır.
Mecnûn dedi ehl-i hâl olur lâl
Besdir nem-i eşk şâhid-i hâl
Tertîb-i ibâret ü fesâhat
Aşk ehlinedür delil-i râhat 341/2535-2536
Yine hile ile aşkın giderilmesi de mümkün değildir.
Bildi ki değil bu nakş-ı bâtıl
Olmaz hileyile aşk zâ'il
285/2090
Mecnûn defalarca çölden eve getirilmesine ve hatta zincire
vurulmasına rağmen, aşk yüzünden tekrar eski hâline döner.
Mutlak eser etmedi ana pend
Zencîr-i heves kaçan tutar bend
Efgân edip etdi hırkasın çâk
Sahrâlara düşdü zâr u gam-nâk 217/1558-1559
Konusu, yaşanmış bir aşk efsanesine dayanan Leylâ vü
Mecnûn’da, ilâhî aşk ve âşık üzerine pek çok değerlendirmeler de
yapılmıştır. Leylâ'nın gözüyle âşık:
Her kim gerek öz işinde kârı
Âşık ne revâ ki ola gâfil
Âşık gerek olmayup kararı
Tavaf ede müdâm kûy-ı yarı
189/1347-1348
Mecnûn'un eserde çizdiği âşık görüntüsü, Klâsik Türk
edebiyatının timsal gösterdiği varlıktan farklı değildir, hatta Mecnûn,
âşığın en veciz örneği olarak tavsif edilmiştir.
Çâk eyledi câme çekdi nâle
Hâli beden oldu özge hâle
Terk etdi libâs-ı lâle-gûnu
Raht oldu tenine eşk-i hûnî
Ger mâtem içün misâl-i hâme
Sarmışdı başa siyâh amâme
Çizgindi başına dûd-ı âhı
Yandurdu amâme-i siyâhı
Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 235
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Kimse çü sana vefâda yetmez
Cânın sana kimse verse etmez
Ma'şûk iken olup vefâ-dâr
Âşıklığını hem etdin izhâr
Âşık der imiş bana halâyık
Görmem buna hem özümü lâyık
Ben nâkısım ey harîf-i kaabil
Sensin reh-i aşk içinde kâmil
Tahsîn ki yegâne-i zamansın
Cân vermek olur sana cânsın 318/2350-2354
Mecnûn mecazdan hakikate, araçtan amaca ulaşınca, çölde
kendisini bulan Leylâ’yı tanımaz, hatta ona aldırış etmez. Çünkü o
artık hakîkî aşkı bulmuş, ikilikten kurtulmuştur.
Ger ben ben isem nesin sen ey yâr
Ver sen sen isen neyim men-i zâr 358/2652
Leylâ Mecnûn’un bu davranışını iyi karşılar ve inancının
güzelliğini takdir eder.
Oldum nice olduğundan âgâh
Hoş mertebedir bu bâreke’allâh
363/2683
Victoria R. Holbrook'a göre; “Bu tenzihten teşbihe giden
eğilimin gelişmesi de, manevi yolculuk anlatısının büyük
geleneğindeki,
kadın-erkek
aşkında
olgunlaşma
temasıyla
birleştiğinde seyredilir. Klâsik dönemde, Fuzûlî tenzihten yana olur.
Hakikat eşyaya aşkındır; sevgilide, yani bu dünyanın eşyasında
bulunmaz. Mecnûn Leylâ’yı terk eder. Klâsik-sonrasında ise Gâlib,
varlığın birliğini kabul etmiştir. Hakikat, varlık itibarıyla sevilenden
ayrı değildir; sevenden de. Maşuk ile âşık aynı varlığın birer
konumudur; hüsn ve aşk, birer niteliği. Fuzûlî'nin hikâyesinin sonuna
gelindiğinde Mecnûn, aradığını Leylâ’da bulamıyor. Leylâ’ya
duyduğu aşkın, mecâzî olduğu anlaşılır. Mecnûn Leylâ’dan, hakikate
varmak için köprü olan dünyevî mecazlardan, vazgeçmek
zorundadır.”
20
Leylâ ile Mecnûn’un aradaki engeller kalktığı hâlde,
dünyada kavuşmalarının muhal olması, yine eserin tasavvufî
boyutuyla ilgilidir. Mesnevîde sona doğru ölüm sorgulanırken,
vahdete ulaşmanın yolunun, ölümden geçtiği de vurgulanmak
20
Victoria R. Holbrook, “Alegorinin Ölümü, Hüsn ü Aşk’ın
Özgünlüğü, Defter, Yıl 9, S.27, Bahar 1996, s.78-79.
236 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
istenmiştir. Çünkü iki çeşit ölüm vardır. Bunlardan biri, takdir edilen
ömrün sona ermesiyle meydana gelen maddî ölüm, diğeri ise nefis
terbiyesi yoluyla varılan sonuç, bir başka ifadeyle manevî ölümdür ki,
bu tarz ölüm varlığın daha dünyada iken yaşadığı bir ölüm şeklidir.
Gerçek âşık bu yolla vuslata nâil olur. Mecnûn Tanrı’dan böyle bir
ölüm niyaz eder. (s.370-380) Yine eserin sonuna doğru, üstadın
söylediği gazelde de, böylesi bir ölüm söz konusu edilmiştir.(s.386)
Mecnûn'un Leylâ’ya ölerek kavuşma arzusu da eserde yer alır.
Yâ Rab bana cism ü cân gerekmez
Cânân yok ise cihân gerekmez
395/2916
Fuzûlî, eserin tasavvufî aşk cihetini, daha belirgin kılmak
arzusuyla, beşerî aşkı da söz konusu etmiştir. Kendinden önce aynı
konuyu ele alan mesnevilerde de görüldüğü üzere, bu aşk İbni
Selâm’ın Leylâ’ya duyduğu aşktır. Leylâ da ona alaka duyar. Eserde
bu durum, Leylâ’nın sevgilisinden ayrı ve uzak olmasına
bağlanmıştır.(s.194) Daha sonra İbni Selâm da bir av dönüşü, onu
görerek âşık olacak ve evlenmek isteyecektir.(s.196) Leylâ,
Mecnûn’a yazdığı bir mektupta, kendisini altın kafese kapatılmış bir
kuş gibi göstererek, İbni Selâm’ı bir vahşi olarak tanıtır.
Ben bülbül-i bâğ-ı firkatim zâr
Ammâ kafes içreyim giriftâr
Bilmen bu kafesde nola hâlim
Sındırdı belâ per ile bâlim
Bir vahşî ile ger etmişim hû
Müstevcib-i ser-zeniş değil bu
Vahşiler imiş seninle hem-dem
Hem-reng olubam seninle ben hem 267/1942-1945
Mecnûn, İbni Selâm’ı kendi aşkı için bir engel olarak görür.
Leylâ’ya talip olduğu ve evlendiği için ona beddualar eder. Nihayet
İbni Selâm ölür. Mecnûn üzüntü içindedir. Çünkü buna kendisinin
sebep olduğunu düşünür. İbni Selâm’ın aşkına saygı duyar ve onu bir
mazlum olarak telakki eder.
Kim fevt-i rakîb işitse âşık
Gülmek gerek ağlamak ne lâyık
Cânâneye cân veren yetipdir
Cân vermeyen arada itipdir
Ol dostum idi değildi düşmen
Hem ol ana âşık idi hem ben
Ol cânını vardı vâsıl oldu
Öz mertebesinde kâmil oldu
Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’unda… 237
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Naksım benim ermedi kemâle
Ayb eyleme ağlasam bu hâle
325-326/2416-2421
Leylâ vü Mecnûn’da, Fuzûlî beşerî aşkı temsilen,
Mecnûn’un en yakın dostu, Zeyd ile onun sevgilisi Zeyneb’den de
bahsetmiştir. Ancak eserde bu aşk hakkında çok fazla bilgi
verilmemiştir. Aşk konusuna vakıf olan Zeyd, Mecnûn’un içinde
bulunduğu durumu en iyi anlayan kişidir. Zeyd iki âşığın
haberleşmesini sağlayan kişi olması yanında, Mecnûn'un sırdaşı ve
arkadaşıdır. O’nun aşkı eserde aşkı anlayan bir kişi sıfatıyla
zikredilmiştir.
Olmuşdu esîr bir nigâra
Büt zîblü Zeyneb adlu yâra
Çekmişdi mahabbetin cefâsın
Görmüşdü melâmetin belâsın
Ol âşık u müstemend ü mahzûn
Eylerdi hemîşe meyl-i Mecnûn
Söylerdi ana kemâl-i aşkın
Üstâdına gösterirdi meşkın
248/1788-1791
Sonuç olarak, sanat değeri itibarıyla aynı temayı işleyen
eserler içinde bir şaheser olarak nitelenen Fuzûlî’nin Leylâ vü
Mecnûn’u, işlediği aşk teması itibarıyla çok katmanlı bir eser
görünümü arz etmektedir. Sanatkâr mizacını ve dehasını ortaya
çıkaran bir yaklaşımla söz konusu ettiği tasavvufî söylem, eserin bu
çok katmanlı görünümüne büyük katkı sağlamıştır, denilebilir.
Sanatkârın şiirlerinde okuyucuyu bir anda kuşatan mânâ kâinatı, bu
eserde de derinleşerek samimi ve lirik bir ortam yaratmasına vesile
olmuştur. Türk edebiyatında yazılan bütün Leylâ ve Mecnûn
mesnevîlerinin tematik bakımdan benzer bakış açılarıyla ele alınması
gerekir. Böyle bir çalışma neticesinde, zirve olduğu genel bir kabul
olarak ifade edilen Fuzûlî’nin eserindeki farklılığı yapan unsurları
tespit etmek mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn, hzl. Doç. Dr. Hüseyin Ayan, Dergâh Yay.,
İstanbul 1981, 411s.
Fuzûlî, Leylâ ve Mecnûn, hzl. Doç. Dr. Muhammed Nur Doğan,
Çantay Kitabevi, Ed. Fak. Bas., İstanbul 1996, 536s.
HOLBROOK, Victoria R.,”Alegorinin Ölümü, Hüsn ü Aşk’ın
Özgünlüğü”,Defter, Yıl. 9, S.27, Bahar 1996, s.65-80.
238 Pervin ÇAPAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
HOLBROOK , Victoria R., Aşkın Okunmaz Kıyıları, İletişim Yay.,
İstanbul 1998, 290s.
İbn Arabî, İlâhî Aşk, çev.Mahmut Kanık, İnsan Yay., İstanbul 1988,
221s.
İNALCIK,
Şevkiye,
Kays
b.al-Mulavvah(al-Mecnûn)
ve
Dîvanı,TTK.Bas., Ankara 1967, 44+118s.
İSEN, Mustafa, Ötelerden Bir Ses, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda
Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Akçağ Yay., Ankara
1997,s.230-238.
LEVEND, Agâh Sırrı, Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Leylâ ve
Mecnûn Hikâyesi, TTK. Bas., Ankara 1959,383s.
LEVEND, Agâh Sırrı, Divan Edebiyatında Kelimeler ve
Remizler,Mazmunlar ve Mefhumlar, Enderun Kitabevi,
İstanbul 1980, 662s .
OKAY, Orhan, Silik Fotoğraflar, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul
2001, s.192s.
PALA, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, C.I-II,Akçağ Yay.,
Ankara 1990, 554s.
TANPINAR, Ahmed Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh
Yay., İstanbul 1977, 522s.
ÜNVER, İsmail, “Mesnevi”, Türk Dili ,Türk Şiiri Özel Sayısı II,
(Divan Şiiri), C.LII, S.415-416-417, Temmuz-Ağustos-Eylül
1986,s.430-563.
Dostları ilə paylaş: |