Stephen King Yazma Sanatı



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə1/20
tarix19.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#56547
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20

Stephen King - Yazma Sanatı

Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.

UYARI:
www.kitapsevenler.com
Kitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar...

Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki

tüm e-kitaplar, 5846 Sayılı Kanun'un ilgili maddesine

istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla

ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuşan "Braille Not Speak", kabartma ekran

vebenzeri yardımcı araçlara, uyumluolacak şekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik

karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görmeengelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki

e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düşüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük

esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz Yardımsever arkadaşlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin

istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbirşekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz.

Aksi kullanımdan doğabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir.

www.kitapsevenler.com

web sitesinin amacıgörme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek

ve kitap okuma alışkanlığını pekiştirmektir.

Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça

pekişeceğine inanıyorum.Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve

yaptıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyorum.

Bilgi paylaşmakla çoğalır.

Yaşar MUTLU
İLGİLİ KANUN:

5846 Sayılı Kanun'un "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders

kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa

hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak

ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi

kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi

bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir

şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz.

Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin

bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur."


bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiştir.

Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme

engellinin, düzgün taranmış ve hazırlanmış bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaşabilmek

tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaşabilmek için bir kitabınızı tarayıp,

kitapsevenler@gmail.com

Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düşünebilirsiniz.

Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen bu açıklamaları silmeyiniz.

Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz...

Teşekkürler.

Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.

Tarayan Yaşar Mutlu

www.kitapsevenler.com

www.yasarmutlu.com

yasarmutlu@yasarmutlu.com

yasarmutlu@kitapsevenler.com

kitapsevenler@gmail.com

Stephen King - Yazma Sanatı

ALTIN KİTAPLAR

Stephen King 1999 yılında kendi yaşamı ve roman yazma sanatı hakkında bir kitap yazmaya başladı. Yıl ortasında geçirdiği ölümcül kaza hem yaşamını hem de kitabını tehlikeye soktu. Nekahet süresinde yaşamak ve yazmak arasındaki bağ çok önemli bir dönüm noktası haline geldi.

Yazı yazma sanatı hakkında çok az kitap bu denli yararlı ve açıklayıcı olabilir. Yazma Sanatı, King'in roman yazma tutkusunun çocukluğunda nasıl başladığını anlatırken insanı adeta büyülüyor. King gençlik yıllarındaki kimi anılarını kolej günlerini ve ilk romanı Göz yayım-lanıncaya dek çektiği sıkıntıları kâh komik kâh , hüzünlü bir ifadeyle okuyucuya sunuyor.

Ve bu sayede, yazı yazma sanatının basit araçlarının neler olduğunu ve bunları nasıl kullanacağımızı anlıyoruz.

[Stephen *

ALTIN KİTAPLAR

Kitabin Orîjînal Adi

Yayin Haklari

Kapak Düzenî

Baski

ON WRITING



STEPHEN KING ©

ALTİN KİTAPLAR YAYIN EVİ VE TİCARET A.Ş. ©

GÜLHAN TAŞLI

1. BASIM / MART 2007 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar - İstanbul

BU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYIN HAKLARİ

FİKİRVE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE

ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.YE AİTTİR.

ISBN 978 - 975 - 21 - 0837 - 0

ALTIN KİTAPLAR YAYI NEVİ

Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu İşhanı

Cağaloğlu - İstanbul

Tel: 0.212.513 63 65/526 80 12

0.212.520 62 46/513 65 18

Faks: 0.212.526 80 11

http://www.altinkitaplar.com.tr info@altinkitaplar.com.tr

ftüffi


Stephen King

fyyHa&atuıh

TÜRKÇESİ PINAR ÖCAL

ALTIN KİTAPLAR

Yazarın Yayınevimizden Çıkan Kitapları

HAYVAN MEZARLIĞI

GÖZ

KUJO


KORKUAĞI

KUŞKUMEVSİMİ

ÇAĞRI

CHRISTINE



MAHŞER

"O"


SİS

TEPKİ


MEDYUM

SADİST


ŞEFFAF

CESET


AZRAİL KOŞUYOR

HAYALETİN GARİP HUYLARI

HAYATI EMEN KARANLIK

GECE YARISINI 2 GEÇE

GECE YARISINI 4 GEÇE

RUHLAR DÜKKÂNI

OYUN

ÇILGINLIĞIN ÖTESİ



KEMİK TORBASI

YEŞİL YOL

MAÇA KIZI

RÜYA AVCISI

KARA EV

KARANLIK ÖYKÜLER



BUICK8

CEP


Kara Kule Serisi

KARA KULE (SİLAHŞOR)

ÜÇ'ÜN ÇEKİLİŞİ

ÇORAK TOPRAKLAR

BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE

CALLA 'NIN KURTLARI

SUSANNAH'NIN ŞARKISI

KULE


Tarayan Yaşar Mutlu

www.kitapsevenler.com

www.yasarmutlu.com

e-postamız kitapsevenler@gmail.com

Zanaata ilişkin bir günce Dürüstlük en iyi politikadır.

—Miguel de Cervantes

Yalancılar refah içinde yaşar. —Anonim

Yazma Sanatı

Ilk Önsöz

Doksanlı yılların başlarında (1992 yılı olabilir ya iyi vakit geçiriyorsanız hatırlaması zor oluyor), çoğunluğu yazarlardan oluşan bir rock and roll grubuna katılmıştım. The Rock Bottom Remainders, San Francisco'lu bir yayıncı ve müzisyen olan Kathi Karnen Goldmark'ın zihinsel çocuğuydu. Grup gitarda Dave Barry, basta Ridley Pearson, klavyede Barbara Kingsolver, mandolinde Robert Fulghum ve ritim gitarda benden oluşuyordu. Ayrıca genellikle Kathi, Tad Bartimus ve Amy Tan'dan oluşan, Dixie Cups tarzı bir "fıstıklar" triyosu da kurulmuştu.

Grubun tek atımlık olması öngörülmüştü; Amerika Kitapçılar Konvansiyonu'nda iki gösteri yapacak, biraz gülecek, dört ya da beş saat boyunca boşa harcanmış gençliğimizi yeniden yaşayacak sonra da kendi yollarımıza gidecektik.

Öyle olmadı; zira grup asla tam anlamıyla dağılmadı. Birlikte müzik yapmaktan vazgeçemeyecek kadar hoşlandığımızı anlamıştık ve saksofon ile vurmalılarda birkaç "ringer" müzisyen (artı, ilk günlerde, grubun yüreğinde, müzik gurumuz Al Kooper) ile birlikte bayağı iyi de çalıyorduk. Dinlemek için para bile verirdiniz. U2

7

Stephen King



ya da E Street Band fiyatları değil de, eski tüfeklerin "konaklama parası," dedikleri kadar bir şey belki. Grupla turneye çıktık, hakkında bir kitap yazdık (fotoğrafları karım çekti ve canı çektiğinde dans etti ki, canı da sık sık çekiyordu) ve bazen The Remainders, bazen de Raymond Burr's Legs adıyla zaman zaman çalmayı sürdürdük. Elemanlar gelip gidiyorlar; klavyede Barbara'nın yerini köşe yazan Mitch Albom aldı ve Al artık bizimle çalmıyor, zira Kathi'yle geçinemiyorlar; ne var ki Kathi, Amy, Ridley, Dave, Mitch Albom ile benden, artı davulda Josh Kelly ile saksofonda Erasmo Paolo'dan oluşan çekirdeği hâlâ muhafaza ediyoruz.

Biz bu işi müzik uğruna olduğu kadar dostluk uğruna da yapıyoruz. Birbirimizden hoşlanıyoruz ve zaman zaman da, esas işimizle, insanların hep bırakmamızı söyledikleri gündüz işimizle ilgili konuşmalar yapma şansımız oluyor. Yazarız biz ve birbirimize asla fikirlerimizi nereden bulduğumuzu sormuyoruz; bu sorunun cevabını bilmediğimizi biliyoruz.

Bir gece Miami Plajı'ndaki bir gösteriden evvel Çin yemeği yerken Amy'ye hemen hemen her okurla buluşma toplantısının ardından gerçekleştirilen soru cevap bölümünde o güne dek kendisine sorulmamış herhangi bir soru olup olmadığını sormuştum; yazar çarpmış bir grup hayranınızın önüne dikilip sanki başkaları gibi iki ayağınızı pantolonunuzun tek bacağından sokmaya hiç çalışmamışsınız gibi davranırken cevaplama imkânı bulamadığınız o soru. Amy durdu, konuyu enine boyuna düşündü ve sonra da dedi ki, "Kimse asla dil hakkında soru sormuyor."

Bunu söylemiş olduğu için kendisine derin bir minnet borcum var. O sıralar, bir yıldan uzun bir süredir yazma üstüne bir kitap yazma fikriyle oynayıp duruyordum, ama kendimi tutuyordum, zira kendi güdülerime fazla güvenmiyordum; yazma üstüne yazmayı

8

Yazma Sanatı



niye isteyecektim ki? Söylemeye değer bir şeyim olduğunu düşünmeme sebep olan neydi?

Bu soruya verilecek kolay yanıt, bunca çok sayıda kurgu kitap satmış biri olarak, bu kitapları yazmak konusunda söylemeye değer bir şeylerimin olması gerektiği; ancak kolay yanıt her zaman doğru yanıt olmuyor. Albay Sanders tonlarca kızarmış tavuk sattı, ama birinin, ondan bunu nasıl yaptığını öğrenmek isteyip istemediğinden emin değilim. Eğer ben insanlara nasıl yazacaklarını söyleyecek kadar küstahlık edeceksem popüler olmayı başarmış olmaktan daha iyi bir gerekçem bulunması gerektiğini hissediyordum. Başka bir biçimde ifade etmem gerekirse, kendimi ya edebi bir gaz torbası ya da aşk sersemi gibi hissetmeme yol açacak bir kitap kısacık bir kitap bile yazmak istiyor değildim. Bu tür kitaplardan piyasada yeterince var zaten; teşekkürler, ben almayayım.

Ancak Amy haklı idi; kimse dil hakkında soru sormuyor. De-Lillo'lara, Updike'lara ve Styron'lara soruyorlar da popüler yazarlara sormuyorlar. Ne var ki, biz paryalar da, kendi alçakgönüllü yaklaşımımız çerçevesinde dil konusunda özenliyiz ve öyküleri kâğıda geçirme zanaatına tutkuyla bağlıyız. Bunu da, bu zanaata girdiğimde nasıl olduğumu, şimdi hakkında neler bildiğimi ve nasıl yapıldığını kısa ve yalın olarak aktarma çabası izliyor. Konu gündüz işim, konu, dil...

Bu kitap, çok yalın bir biçimde ve doğruca, bana yazmamın iyi olacağını söylemiş olan Amy Tan'a ithaf edilmiştir.

9

Yazma Sanatı



İkinci Önsöz

Bu kısa bir kitap zira yazma üstüne yazılmış kitapların çoğu zırva dolu... Kurgu yazarları ki, buna bu yazar da dahildir, ne yaptıklarını pek bilmezler; iyi olanı yaptıklarında nedense işler iyi gider de, kötü olanı yaptıklarında gitmez. Ben, kitap ne kadar kısa olursa zırvanın o kadar azaldığını fark ettim.

Zırva kuralının önemli istisnalarından biri William Strunk Jr. ile E.B. White tarafından kaleme alınmış olan The Elements of Style.™ O kitapta fark edilir miktarda zırva ya pek az var ya da hiç yok. (Elbette kısa bir kitap o da; seksen beş sayfasıyla bundan bile kısa). Hemen söylüyorum ki, hevesli her yazar The Elements ofSty-le'yi okumalı. Kompozizyon İlkeleri başlıklı bölümde bulunan 17. kural, "Gereksiz işleri bırak," diyor. Ben de burada bunu yapmaya çalışacağım.

(l) Tarzın Öğeleri.

11

Yazma Sanatı



Üçüncü Önsöz

Bu kitabın başka herhangi bir yerinde doğrudan değinilmemiş bir kural da şu: "Editör her zaman haklıdır." Öte yandan, hiçbir yazar editörünün bütün tavsiyelerine uymaz; zira hepsi de günahkârdır ve editörlükten beklenen kusursuzluktan uzaktırlar. Başka bir biçimde söylersek, yazmak insanca, editörlük tanrısaldır. Bu kitabın editörü, birçok romanımın da editörü olan Chuck Verrill... Ve Chuck, her zamanki gibi tanrısalsın.

-Steve

13

Yazma Sanatı



ÖZGEÇMİŞ

Mary Karr'ın anıları The Liars' Clubw beni şaşkına çevirmişti. Yalnızca vahşiliği, güzelliği ve konuşma diline olağanüstü hâkimiyeti yüzünden değil bütünselliği yüzünden de; kendisi ilk yıllarına dair her şeyi hatırlayan bir kadın.

Ben öyle değilim. Tuhaf, inişli çıkışlı bir çocukluk yaşadım, çocukluğumun ilk yıllarında sık sık oradan oraya taşman ve (bundan tamamen emin değilim) ekonomik ve duygusal açıdan bizimle başa çıkamadığı için erkek kardeşimle beni bir süreliğine kız kardeşlerinden birinin yanına yerleştirmiş olan yalnız bir anne tarafından yetiştirildim. Belki de faturaları desteledikten sonra, ben iki, ağabeyim David dört yaşındayken tüyüp giden babamızın peşine düşmüştü. Eğer öyleyse, bu işi asla başaramadı demektir. Annem, Nellie Ruth Pillsbury King Amerika'nın ilk liberal kadınlarından biridir, ama kendi seçimiyle değil.

Mary Karr çocukluğunu neredeyse kesintisiz bir panorama olarak sunuyor. Benimki ise anıların ara ara yalıtılmış ağaçlar gibi

15

en King


görünür hale geldiği sisli bir kır manzarası... Hani insanı yakalayıp yiyecekmiş gibi duran ağaçlar...

Aşağıdakiler bu anılardan kimileri ve erginliğimin ve delikanlılığımın az biraz daha tutarlı günlerinden derlenen şipşak görüntüler. Bu bir otobiyografi değil. Daha çok bir tür özgeçmiş; bir yazarın nasıl biçimlendiğini gösterme çabam. Bir yazarın nasıl oluştuğundan söz etmiyorum; ister çevre koşullarıyla olsun ister şahsi iradeyle yazarların oluşturulabileceğine inanmıyorum (bunlara eskiden inanıyor olmama rağmen). Donanım orijinal paketle geliyor. Ancak bu donanım hiçbir anlamda sıra dışı bir donanım değil; ben, çok sayıda insanın yazar ve öykücülük babında az da olsa yetenekli olduğuna ve bu yeteneklerin güçlendirilip keskinleştirilebi-leceğine inanıyorum. Eğer buna inanmıyor olsaydım, böyle bir kitap yazmak boşa zaman harcamak olurdu.

Bu, bende nasıl olduğunu anlatıyor; hepsi bu; hırs, arzu, şans ve bir miktar yeteneğin rol aldığı bağlantısız büyüme süreci. Satır aralarını okumaya çalışmaya kalkmayın ve çizgisel bir bütünlük de aramayın. Çizgiler yok; yalnızca çoğu bulanık şipşak çekimler var.

-1-


En eski hatıram, bir başkası olduğumu, gerçekte Ringling Brothers Sirki'nin güçlü çocuğu olduğumu hayal edişim. Bu, Et-helyn Teyze'mle Ören Enişte'min Durham, Maine'deki evlerinde olmuştu. Teyzem bunu gayet net hatırlıyor ve o sıra iki buçuk ya da belki üç yaşında olduğumu söylüyor.

Garajın bir köşesinde bir briket bulmuş ve yerden kaldırmayı başarmıştım. Briketi garajın düzgün beton zemininde ağır ağır bir

16

Yazma Sanatı



uçtan bir uca taşıdım; ne var ki zihnimde mayo biçiminde deri (muhtemelen leopar derisi) bir giysiye bürünmüştüm ve briketi merkezdeki dairenin içinde taşımaktaydım. Kalabalık sessizdi. Parlak mavi-beyaz bir spot ışığı kayda değer ilerleyişimi göstermekteydi. Öykü şaşkın yüzlerden okunuyordu: Böyle güçlü bir çocuk hiç görmemişlerdi. Birisi, "Üstelik sadece iki yaşında!" diye mırıldanıyordu.

Bilmediğim şey ise, eşekarılarının briketin alt kısmında küçük bir yuva yapmış olduklarıydı. Belki de yerinden oynatılmış olmaya içerleyen bir tanesi dışarı çıktı ve beni kulağımdan soktu. Acı parıltılıydı; zehirli bir ilham gibi. Kısacık hayatımda o güne kadar hissettiğim en şiddetli acıydı, ama o konumu yalnızca birkaç saniye koruyabildi. Briketi çıplak ayaklarımdan birinin üstüne düşürüp de beş parmağımı birden ezince, eşekarısmı unutuverdim. Doktora götürülüp götürülmediğimi hatırlamıyorum; Ethelyn Teyze'm de hatırlayamıyor (o şeytani cüruf briketini sahibi olduğu kesin olan Ören Enişte'm yirmi yıldır öteki dünyada) ama arı sokmasını, ezik parmaklan ve benim tepkimi hatırlıyor. "Nasıl da uludun, Stephen," dedi bana. "O gün kesinlikle sesin çok güzeldi."

-2-

Bir yıl kadar sonra annem, erkek kardeşim ve ben Batı De Pere, Wisconsin'deydik. Gerekçesini bilmiyorum. Annemin kız kardeşlerinden bir diğeri, Cal (II. Dünya Savaşı sırasında seçilen güzellik kraliçelerinden biri) şen biracı kocasıyla birlikte Wiscon-sin'de yaşıyordu ve belki annem de onlara yakın olmak için oraya taşınmıştı. Eğer böyleyse, Weimerler'i pek gördüğümü söyleye-



17 F:2

Stephen King

mem. Aslına bakılırsa hiçbirini... Annem çalışıyordu, ama hangi işte çalıştığını da hatırlayamıyorum. Çalıştığı yerin bir fırın olduğunu söylemek istiyorum, ama sanırım bu daha sonraydı; kız kardeşi Lois ile kocasına (Fred biracı değil ve pek şen de değil; Allah bilir neden, üstü açılır arabasını üstü açık olarak kullanmakla iftihar eden, kısacık saçlı bir babacık) yakın olmak için taşındığımız Con-necticut'ta.

Wisconsin dönemimizde bir bebek bakıcıları akımı söz konusuydu. David ile ben çok zor çocuklar olduğumuz için mi, yoksa daha iyi para kazandıkları işler buldukları için mi veya annem, onların uygulamaya razı olduklarından daha yüksek standartlar mı talep ettiğinden mi işi bırakıyorlardı, bilmiyorum; bütün bildiğim çok fazla oldukları. İçlerinde aklımda en fazla kalan Eula (ya da belki adı Beulah'tı) idi. Yeni ergindi, ev kadar şişmandı ve çok gülüyordu. Eula-Beulah'ın harika bir mizah duygusu vardı; dört yaşımdayken bile bunu anlayabiliyordum ne var ki bu, tehlikeli bir mizah duygusuydu: her elle okşamalı, kalçayla sallamalı, kafa atmalı neşe patlamasının içinde gizli potansiyel bir gökgürültüsü var gibiydi. Bebek bakıcılarının ya da dadıların aniden celallenip bebelere giriştikleri gerçek hayattaki o gizli kamera çekimlerine baktığımda aklıma gelen hep Eula-Beulah ile geçirdiğim günler oluyor.

Kardeşim David'e de bana davrandığı kadar kötü davranıyor muydu? Bilmiyorum. Bu görüntülerin hiçbirinde David yok. Zaten David, Eula-Beulah hortumunun tehlikeli rüzgârları karşısında daha donanımlıydı herhalde; altı yaşındayken birinci sınıfa gidiyor ve günün çoğu zamanı ateş hattının dışında bulunuyor olmalıydı.

Eula-Beulah telefonla konuşur, biriyle karşılıklı kahkahalar atar, eliyle beni yanına çağırırdı. Beni kucaklar, gıdıklar, güldürür ve ardından, yine gülerek kafama, beni yere yıkacak bir darbe indi-

18

Yazma Sanatı



rirdi. Ardından ikimiz de kahkahalar atana dek çıplak ayağıyla gıdıklardı.

Eula-Beulah'ın osurma eğilimi hem sesli hem de kokulu cinsinden. Bazen canı burnuna geldiğinde beni divana fırlatır, yün etekli kıçını yüzüme tutar ve osuruğunu salardı. "Zırt," diye de bağırırdı büyük bir neşeyle. Bataklık gazı püskürtülerine gömülmek gibi bir şeydi bu. Karanlığı, boğulmak üzere olduğum hissini ve kahkahaları hatırlıyorum. Çünkü, olan şey korkunç olmakla birlikte bir anlamda komikti de. Eula-Beulah birçok açıdan beni edebiyat eleştirilerine hazırlamıştı. Şişko bir bebek bakıcısı yüzünüze osurup zırt! diye bağırdıktan sonra The Village Voice'un terörü vız geliyor.

Diğer bakıcılara ne olduğunu bilmiyorum, ama Eula-Beulah kovulmuştu. Kovulmasının nedeni yumurtalardı. Bir sabah Eula-Beulah, bana kahvaltı için bir yumurta kırdı. Yumurtayı yedim ve bir tane daha istedim. Eula-Beulah, bana bir yumurta daha kırdı ve sonra bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Gözünde, "Bir tane daha istemeye cesaret edemezsin sen Stevie," diyen bir bakış vardı. Dolayısıyla bir tane daha istedim. Sonra bir tane daha istedim. Ve böyle devam ettik. Yedi taneden sonra durdum zannediyorum; zihnimdeki sayı yedi ve gayet belirgin. Belki yumurtamız bitmişti. Belki ben ağlamaya başlamıştım. Veya belki Eula-Beulah korkmuştu. Bilmiyorum, ama muhtemelen oyunun yedide sona ermesi iyi olmuştu. Dört yaşında bir çocuk için yedi yumurta çok fazlaydı.

Bir süre kendimi iyi hissettim ve ardından midemde ne varsa yere kustum. Eula-Beulah güldü, sonra alnımı tekmeledi, sonra beni yüklüğe itekleyerek kapıyı kilitledi. Zırt. Eğer beni banyoya kilitlemiş olsaydı işinden olmayabilirdi, ama yapmadı. Bana gelin-

19

Stephen King



ce, yüklükte olmaya aldırdığım yoktu. Karanlıktı, ama annemin Coty parfümü kokuyordu ve kapı altından sızan iç rahatlatıcı bir ışık vardı.

Annemin ceketlerine ve elbiselerine sürünerek yüklüğün arka taraflarına doğru emekledim. Geğirmeye başladım: İçimi ateş gibi yakan uzun, yüksek tonlu geğirtiler. Midemin bulandığım hatırlamıyorum ama bulanmış olmalı, çünkü başka bir yakıcı geğirti için ağzımı açtığımda bu sefer yine kustum. Annemin ayakkabılarının üstüne. Bu da Eula-Beulah'ın sonu oldu. O gün annem işten eve döndüğünde bebek bakıcısı kanepede derin derin uyurken, küçük Stevie de yüklüğe kapatılmış, yarı hazmedilmiş yağda yumurta parçaları saçında kururken derin derin uyuyordu.

-3-

West De Pere'de uzun da kalmadık, başarılı da olmadık. Komşulardan biri altı yaşındaki ağabeyimin damda emeklediğini fark edip polisi çağırdığında üçüncü kattaki apartman dairemizden tahliye edildik. Bu olay olduğunda annem neredeydi bilmiyorum. O haftaki bebek bakıcısı neredeydi, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim, benim banyoda bulunduğum, çıplak ayakla radyatörün üstünde dikilerek ağabeyimin damdan mı düşeceğini yoksa geri mi döneceğini anlamaya çalışıyor olduğum. Geri geldi. Artık elli beş yaşında ve New Hampshire'da yaşıyor.



-4-

Beş ya da altı yaşındayken anneme birinin öldüğünü görüp görmediğini sordum. Evet, dedi, bir insanın öldüğünü görmüş ve

20

Yazma Sanatı



birini de işitmişti. Bir insanın öldüğü nasıl işitilebilir diye sordum ve o da bana ölenin, 1920'li yıllarda Prout's Neck'de boğulan bir kız olduğunu söyledi. Kız gelgit çizgisinin ilerisine yüzmüş, gelgit başlayınca da geri dönememiş ve imdat çığlıkları atmış. Bir sürü adam, kıza ulaşmaya çalışmış, ama o günkü gelgit çok şiddetli bir alt akıntı oluşturmuş ve hepsi de geri dönmek zorunda kalmışlar. Sonuçta hem yerliler hem turistler, annemin de aralarında olduğu gençler grubu asla gelmeyen bir kurtarma botunu bekleyerek ve kızın çığlıklarını gücü tükenip de suya batıncaya kadar dinleyerek orada öylece durmuşlar. Cesedi New Hampshire kıyısına vurdu, dedi annem. Kızın kaç yaşında olduğunu sordum. On dört yaşında olduğunu söyledi ve ardından bana karikatür kitabı okuyup beni yatağıma gönderdi. Bir başka gün de görmüş olduğu ölümü anlattı bana: Portland, Maine'deki Graymore Oteli'nin çatısından atlayan ve sokağa düşen bir denizci.

"Yere çarptığında patladı," dedi sesinde ciddi bir tonlamayla. Duraksadı ve ekledi. "İçinden çıkan şeyler yeşil renkliydi. Hiç unutmadım."

Hiç unutmayan iki kişiyiz, anacığım.

-5-


Birinci sınıfta, okulda geçirmem gereken dokuz ayın çoğunu yatakta geçirdim. Sorunlarım kızamıkla başladı, sıradan bir durumdu, ama sonra sürekli kötüye gitti. Yanlışlıkla adını "çizgili boğaz" zannettiğim bir şey yüzünden nöbet üstüne nöbet geçiriyordum; yatakta soğuk su içerek yatıyor ve boğazımda bir sıra kırmızı, bir sıra beyaz çizgi olduğunu hayal ediyordum (bu da muhtemelen çok da yanlış değildi).

21

Stephen King



Bir noktada kulaklarım da işin içine girdi ve günün birinde annem bir taksi çağırdı (araba kullanmıyordu) ve beni ev ziyareti yapmayacak kadar önemli bir doktora, bir kulak uzmanına götürdü. (Bilmediğim bir nedenle bu türden doktorlara otiyolojist dendiği fikrindeyim.) Kulak uzmanı mı yoksa popo deliği uzmanı mı olduğu derdim değildi. Ateşim kırk dereceydi ve her yutkunduğumda yanaklarım ağrıdan ışıldıyordu, tıpkı bir müzik kutusuna benziyordum.

Doktor kulaklarıma bakarken zamanının çoğunu sol tarafta-kinde harcadı (sanıyorum). Sonra beni muayene masasına yatırdı. Hemşiresi, "Biraz doğrul Stevie," dedi ve başımın altına kocaman emici bir bez yaydı (belki de bir bebek bezi); öyle ki tekrar yattığımda yanağım beze geldi. İşin içinde bir iş olduğunu anlamalıydım. Kimbilir, belki de anlamıştım.

Keskin bir alkol kokusu vardı. Doktor otoklavını açarken bir tıngırtı oldu. Elindeki iğneyi gördüm; kalem kurumdaki cetvel kadar uzunmuş gibi görünüyordu ve gerildim. Kulak doktoru güven verircesine gülümsedi ve doktorların derhal hapse atılmasını gerektiren o yalanı söyledi (hapis süresi, yalan bir çocuğa söylendiğinde ikiye katlanmalı): "Sakin ol Stevie, canını, yakacak değilim." Kendisine inandım.


Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə