i hıref defterlerindeki bilgilerin
verilmesi ile yetinilmiştir
ki bunların önem i olduğu kadar diğer hususlar da
önemlidir.
V erilen bilgilerde de İlm î ağırlık yeterince
sağlanam am ış tereddütlere düşülm üştür. M eselâ
Karahisâr için, sanki üç beş tane varmış gibi, bugünkü
Karahisar olmalıdır ve son 80 yaprağının hattatın evlatlığı
ve öğrencisi Haşan Çelebi tarafından yazıldığı biline
biline. “Eserin sonunda Ahmed Karahisârî imzasının
olmaması şaşırtıcıdır” denmesi de gülünçtür. Eserini
tamamlayamayan biri sonunu nasıl yazabilirdi? Sonunda
Haşan Ç elebi’nin adı da yoktur ki, hocasının adının
olmadığı bir yerde çırağının adının bulunmamış olması
edebendir ve takdir edilm elidir, iki hat arasındaki
değişim konunun uzmanlarınca ilk bakışta fark edilebilse
de, tepeye yaprak numaralarının konmasıyla bu husus
kolaylaştırılabilir ve netleştirilebilirdi.
Ahmed K arahisârî ’nin babası da m ahallî bir
hattattır. Meşhur AhteriVi Kebîr Lügati’nin yazarı da
bu ailedendir. Ahmed Efendi fevkalâde büyük sanatkâr
ve çok ince ruhlu, manevî yönü hep ağır basmış biridir.
(Bu zât hakkkında bir yazımız için bkz. “İlk Hilye Hattatı
Ahmet Karahisârî mi?" aynı yazar. Kültürümüzden
Esintiler, Ank. 1997, s.663-679. Daha öncesi için, aynı
makale M illî Kültür, Mart 1991, Sayı 82, s. 48-52).
Eksik kalan K u r’â n ’ın tam am lanm ası işinin,
“...m u h te m e le n m a n e v î e v lâ d ı H a şa n Ç e leb i
tarafından...’' yapılmış olması ifadesinde “muhtemelen ”
kelimesi de yersizdir. Zira emeği karşılığı para aldığına
dair arşiv belgelerinde adının kaydedildiği kişinin bu
Haşan Çelebi’den bir başkasının olması ihtimali yoktur.
Esasen Haşan Çelebi üstadı Ahmed Karahisârî ekolünün
tek devam ettiricisi olmuştur ki tarihler ve silsile bunu
doğrulam aktadır. Bundan sonra konunun ihtimal
d a h ilin d e f a r z e d ilm e s i ta m a m e n y e r s iz d ir .
Yaprakların num aralan tepeye konunca buna
paralel olarak sûrelerin indeksi de bir hattata yazdınlarak
metnin sonuna eklenmeli idi. Bunun Türkçesi tanıtma
broşüründe de verilebilirdi. Bu ilâveler için, takdim
yazısına bir küçük açıklama paragrafı da eklenebilirdi.
Karahisârî Hattı Kur’ân’ın bir özelliği secâvend
(durak/vakıf) işaretlerinin bulunmamasıdır. Bu işaretler
Kur’ân’ın anlama göre doğru okunmasında yardımcıdır.
İlk defa bu işaretleri bulan zâtın memkeleketine nisbetle
isimlendirilen bu işaretlerin mucidi Muhammed b. Tayfur
S ecâ v en d î (ö l. 5 6 0 /1 1 6 4 -6 5 )’d i r . A slın d a Hz.
Peygamberin irtihalinden 150 sene sonra bu konudaki
eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bizde yaklaşık
200 sene önce meşhur hattat Haşan Rıza tarafından tam
olarak uygulanmaya başlanmış ve oturtulmuştur. Bu
konuya da açıklık getirecek bir paragraf eklenmeli idi.
Hattatlar hakkında genel bir kanaat vardır. “Bütün
h attatlar c â h ild ir .” H attatlar işin sanat yönüyle
uğraştıklanndan Türkçe, Arapça veya Farsça yazdıkları
metinlerin imlâsı ile pek ilgilenmezler ve harekelerde
hatâlar olabilir. Şahsî merakı ve kapasitesi ile bu
eksikliğini gideren sanatkârlarım ız da vardır. Bu
K u r ’â n ’ın en başında bulunan metinde de bu kabil
hatâlar mevcuttur. Kelime değişimi olmadıktan sonra
bu kabil hatâlar filim aşamasında düzeltilebilirdi. Daha
da mühimi, yukarıda sözü edilen Şeyh Hamdullah hattı
metin kadar olmasa da, bu metinde de hatâlar vardır.
Bunlar Haşan Çelebi tarafından yazılan son 80 sayfa
içinde oldukça yoğundur. Hamdullah Hattı Kur’ân’ı
başından sonuna kadar okuduktan sonra yazımı kaleme
alm ıştım . Bu defa tam am ını okuyam adım . Bazı
tesbitlerim oldu. Bunlar aşağıdadır.
Elimizin altındaki Karahisârî Hattı Kur’an kıraat
ilmi kurallarına göre yazılmıştır. Böylece belki ikinci
bir benzeri olmayan bir hususiyeti haizdir. Bilindiği
üzere Kıraat ilminde yedi okuyuş veya on okuyuş (Kıraat-
ı seb’a veya Kıraat-ı aşere) vardır. Tecvid (K ur’ân ’ı
kurallarına uygun okuma) bilgisine ilâveten konunun
uzmanlık alanı kabul edilen bu okuyuşların öğrenilip
uygulanabilmesi için Aşere, Takrîb, Tayyibe denilen
ilimlerin de okunması ve öğrenilm esi lâzımdır. Bu
okuyuşlann bu bilimin imamlan (Kaarileri = o okuyuşu
en iyi okuyan uzmanlan) ve râvîleri (o okuyuşun rivâyet
edicileri) vardır ki bizim toplumumuzda Asım Kıraati
ve Hafs rivâyeti kabul edilmiştir. Keza, Osmanlı dönemi
de dahil bizim toplum um uzda gerek el yazısı ile
ç o ğ a ltıla n , gerek se baskı tekniği ile ço ğ altılan
Kur’ân’ların tamamı bu rivâyet ve bu okuyuş paralelinde
olm uştur. K onunun uzm anları farklı okuyuşların
metinlerini, okuyacaklan yerlerle (yani aşirlerle) bağlantılı
olarak çoğaltsalar da Kur’ân’ın tamamını bu vecihlere
(okuyuş şekillerine) göre yazmamışlardır. İşte Karahisârî
Hattı bu K ur’ân, izah edilen bu özelliği ile en büyük
örnektir. Bu özelliğin uzmanlannca güzelce açıklandıktan
sonra tatminkâr bir takdîm yazısı eklemek sûretiyle yeni
baskılannın yapılması, özellikle İslâm ülkelerinde satışını
rağ b etlen d irecek bu işten B akanlık olarak kârlı
çıkılacaktır. İlk nazarda hatâ gibi görülen farklılıkların
büyük kısmı, hattın bu özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Bunun yanı sıra metin üzerinde unutulmuş veya eksik
konmuş noktalar vardır. Bazı yerlerde de harekeler yanlış
konulmuştur. Okuduğum kısımlarda bu şekilde gözüme
takılan bazılarını aşağıya yazıyorum. Yanında sûre ve
âyet num arası verilm eyenler, bu m etinin yukarıda
açıklanan kullanma pratiğinin kazandırılmamış olması
s e b e b iy le y a z ıla m a y a r a k ç iz g i ç e k ilm iş tir .
-
li-yuriyehû (birinci ye noktasız)
-
ve m en ahyâha ( y e ’de b ir nokta fa z la )
2001
/
Güz 30
Bilge 51