ilişkileri ifade etmede anahtar bir terimdir
15
: İmgelem, ruh üzerinde bir izlenimdir.
Bu ad, çok yerinde bir mecazla, mühürlü yüzüğün balmumu üzerinde bıraktığı izden
alınmıştır. Kavrayıcı ve kavrayıcı olmayan olmak üzere iki tür imgelem vardır.
Stoacı’ların gerçek olguların ölçütü olarak andıkları kavrayıcı imgelem; var olandan
çıkan, var olana uygun olan ve ruhta mühür gibi iz bırakan imgelemdir; kavrayıcı
olmayan imgelem ise var olandan çıkmaz, ya da çıksa bile var olana uygun
değildir
16
.
Platon, “phantasia” terimini yargılamanın ve algılamanın bir harmanı olarak
kullanır. Aristoteles için hayal etme (phantasia), algılama ile düşünme arasında bir
ara durumdur.
Fantazia’ya dair Epiküros’çu düşünceler, Stoa’cı düşüncelerden daha az
gelişmiş olsa da Epiküros’çu estetikte önemli bir rolü olan Philodemos (İ.Ö 110-37)
müzik algısına dair Speusippos (İ.Ö 407-339) ve öncesine kadar giden çarpıcı bir
tartışmadan söz eder. Bu tartışmanın konusu; onun adlandırdığı gibi “aisthesis
epistemonike” ve “aisthesis autophnes” yani “kavrama yeteneğine sahip duyum” ve
“doğal, basit algı”dır. “Aisthesis autophnes” yani doğal algı; insanlarda, yaşadıkları
ve fiziksel dış dünya ile ilişkide oldukları sürece gerçekleşir. “Aisthesis
epistemonike” yani tanıma gücüne sahip duyum, “logos”a, mantığa haiz olan,
bilimsel ya da yorumlayıcı algıdır.
“Fantazia” yani izlenimler; ruhun görme, inanma ve yorumlama arzusudur
17
.
15
Brennan, Jay 1996, 23
16
Laertios 2003, 318
17
Brennan, Jay 1996, 23
6
Hellenistik Çağ’ın algı kuramlarıyla ilgili kimi kavramlarının, sanatla ilgili
terimlere işaret ettiği belirtilmişti. Stoa’cı ve Epiküros’çu felsefede “izlenim” ya da
“imgelem” anlamına gelen “fantazia” sözcüğünün, Geç Yunan yazınınında sanatla
ilgili kullanılışına bir örnek; Philostratos’un (İ.S 3.yüzyıl) “Tyana’lı Apollonios’un
hayatı” adlı biyografisinde yer alır. Apollonios, Mısırlı’ların tanrı tasvirlerine eleştiri
getirirken; tüm Yunan tanrılarının, tanrılara en yaraşır biçimde gösterildiğini belirtir.
Bunu ise; örneğin Phidias ve Polykleitos gibi sanatçıların, imgelemlerinin (fantazia)
yardımıyla başardıklarını söyler. Yoksa Mısırlı’nın zannettiği gibi, gökyüzüne çıkıp
da tanrıların neye benzediğini gördükten sonra biçimlendirmemişlerdir heykellerini.
Apollonios’ göre; “zeki ve maharetli sanatçı, taklit etmekten (mimesis) fazlasını
yapar. Taklit etme, yalnızca görüneni betimlemekten ibaret iken imgelem (fantazia);
görünenin ötesinde, gerçekliğe işaret eden ideal bir tasavvuru yansıtır”
18
.
Biliyoruz ki; özellikle Platon, sanatların özellikle de güzel sanatların
ürünlerinin birer taklit (mimesis) nesnesinden başka birşey olmadığı tezini
savunmuştu. Düşünürün sanata dair fikirleri, bu çalışmanın sonraki bölümlerinde
etraflıca irdelenecektir. Ancak Philostratos’un kaleme aldığı biyografiden yapılan
alıntı, en azından Yeni Pisagorcu düşünür Apollonios’un (İ.S 1.yüzyıl), sanata bir
ilham işi olarak baktığını kanıtlamaktadır.
Alman filozof Alexander Gautleib Baumgarten’in (1714-1762) “Aesthetica”
adlı eserinde bir bilim olarak temellendirdiği ve günümüzde güzel sanatların
felsefesini nitelendiren “estetik” kelimesinin kökeninde de, yukarıda değinilen
“aisthesis” sözcüğü yer alır. Kelime, tek başına; duyularla özellikle duygu yoluyla
18
Philostratos 1912, 77-79
7
fakat aynı zamanda görme, işitme vb. yoluyla algılama, duyma, hissetme, birşeyin
duyumu, duygusu, hissi anlamına gelir
19
.
19
Peters 2004, 20
8
SANATA, ANTİK YUNAN SANATI BAĞLAMINDA BİR BAKIŞ
a. Eski Çağ Aydını Ve Sanatçı
Sanatçının saygınlığı gibi bir kavram, Yunanistan’da şekillenmemişti
20
.
Aslında Eski Yunan toplumunda, bizim bugün sanatçı olarak nitelendirdiğimiz
ressam ve heykeltraş, zanaatkâr olarak kabul ediliyordu. O da tıpkı bir çömlekçi ya
da demirci gibi kaba bir el işçisiydi.
Sanatçının ya da zanaatçının, filozofun bakış açısından nasıl görüldüğü
sorunsalına değinmeden önce; Eski Yunan dünyasında, çalışan kesimin toplum
içinde nasıl bir konumda olduğunu incelemek gerekir.
Homeros
zamanında, tüm insanlık içinde en zavallı durumda olanın, tarım
işçisi -thes- olduğu düşünülüyordu. Çünkü o, yoksulluğundan dolayı hizmetini
başkasına kiraya vermişti.
Eski
Yunanlı için özgürlüğü o derece önemliydi ki; kişinin ekmeği için
başkasına bağımlı olması, dayanılmaz bir kölelik durumu gibi algılanıyordu
21
. Zaten,
üretici çalışmanın küçümsenmesi, köle ekonomisinin sonucuydu
22
.
Toplumsal düzenin Arkaik Çağ’lara dayandığı ve Hesiodos zamanından beri
pek değişmediği Perikles döneminde bile el emeğine verilen değer aynıydı. Ticaret
hor görüldüğünden Atinalı’lar bu işi, şehirde yerleşmiş yabancılara (metoikos)
bırakmışlardı. Sparta’da da yurttaşlık hakkına sahip olanların herhangi bir işle
uğraşmaları yasaktı. Atina’da Solon zamanından beri, yurttaşların meslek sahibi
20
Butcher 1951, 207
21
Flaceliere 2002, 117
22
Lukacs 1985, 82
9
Dostları ilə paylaş: |