olmamalarını kanunsuz kabul eden bir yasanın varolduğunu
23
biliyoruz. Yine de pek
çok Atinalı’nın, Spartalı’larla aynı düşünceyi paylaşmış olduğu anlaşılıyor.
Boiotya bölgesinde
24
bir kent olan Thebai’de; bir kimsenin ticaretten
ayrıldıktan sonra, bir devlet görevine atanabilmesi için aradan on yıl geçmesi
gerektiğini söyleyen bir kural vardı
25
.
Atina’da demirci ve seramikçileri ifade etmek üzere “banausos” sözcüğü
kullanılırdı. Kelime, zamanla tüm el işçilerini niteler hale geldi. “Demiourgos”
sözcüğü ise; halk işçisi ya da toplum işçisi anlamındaydı ve yalnız zanaatkârları değil
ama bugün özgür meslekler dediğimiz işleri yürüten aydın çalışanları da ifade
ediyordu. “Banausos” kelimesi, “demiourgos” sözcüğünden daha küçümseyici bir
çağrışıma sahipti
26
.
Kıta Yunanistan’da hal böyle iken; İyonya’da çok farklı bir görünümle
karşılaşıyoruz. Burada işçi anlamına gelen “cheironax” kelimesi, cheir (el) ve anax
(usta, lider, öncü) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Kelimenin kökeninden
de anlaşılacağı üzere; yetenekli işçi ya da usta zanaatkârı ifade eden sözcük, bir onur
ve saygınlık unvanıydı
27
.
Gerçekliğe özgü kavramlarla meşgul olan filozofun bakış açısından,
zanaatçının faaliyeti önemsizdi. Yaptığı iş, bal toplayan bir arınınkinden ya da ağını
ören bir örümceğinkinden çok da farklı değildi.
23
Flaceliere 2002, 53
24
Speake 1994, 625
25
Aristoteles 1993, 78
26
Flaceliere 2002, 118
27
Flaceliere a.g.e., 120
10
Platon ve Aristoteles’e göre; kusursuz zanaatkârlık, o alanda geleneğe uygun
bir eğitim ve özünde yetenek gerektiriyordu
28
. Ancak şüphesiz, zanaatkârın yaptığı
iş; onlar için de bir el işçiliğinden ibaretti.
Aslında Platon ve Aristoteles, herhangi bir nesnenin üretimini, hatta bir sanat
eserinin yapımını bile ikinci sınıf bir faaliyet olarak görüyordu
29
. Platon, “Phaidros”
diyaloğunda; tanrının ardından giderek asıl gerçeklerden bazılarını gördükten sonra
yeryüzüne düşen ruhun yolculuğundan bahseder. Gerçeklerin en çoğunu görmüş olan
ruh, ona göre; bir filozofun tohumuna yerleşirken; bu bakımdan altıncı sıradaki ruh,
bir şaire veya taklitle uğraşan başka herhangi bir kimseye; yedinci sıradaki ruh ise bir
sanat ustasına veya bir çiftçiye uygun düşecektir
30
.
Aristoteles, Platon’la birlikte; çalışan sınıfların yönetime katılmamaları,
yöneticilerin de çalışmamaları, para kazanmamaları gerektiğini öne sürmektedir
31
.
Ona göre; “…Zanaatçılar (işçi sınıfı), ancak aşırı demokrasilerde devlet görevlerine
katılma hakkını elde etmişlerdir... Aristokratik denilen bir anayasada ya da
ilerlemenin liyakat ve yeteneğe dayandığı herhangi bir başkasında, böyle bir şeye
olanak yoktur; çünkü bir işçinin ya da ücretle tutulmuş bir kimsenin yaşamını
sürerken, bütün gerekli liyakat ve yetenekleri edinmesi tümüyle olanaksızdır.
Oligarşilerde devlet görevlerine atanmak için aranan yüksek mülkiyet koşulları
nedeniyle, bir işçinin yurttaş olması olanağı bulunmaz; ama zanaatçılar için
bulunabilir, çünkü bunların birçoğu zengin olmaktadır”
32
…Yine Aristoteles’e göre;
“…Yurttaşlar, yalnızca yapanı aşağılaştırmayan faydalı uğraşlara katılmalıdır. Özgür
28
Burford 1974, 185
29
Flaceliere 2002, 53
30
Platon 1997a, 56
31
Popper 2000, 13
32
Aristoteles 1993, 76-78
11
insanların ruhunu ya da zekâsını, erdemin istek ve etkenlikleri için kullanışsız kılan
her şeyi aşağılaştırıcı etkenlikler ve bayağı işler arasında saymamız gerekir. Vücudun
durumu üstünde bozucu bir etkisi olan bütün uğraşlara ve para karşılığı yapılan bütün
işlere aşağılaştırıcı diyoruz”
33
… Bundan dolayıdır ki; “…en iyi devlet, işçiyi yurttaş
yapmaz”
34
.
Yukarıdaki saptamaların karamsar bir tablo çizdiği söylenebilir. Bununla
birlikte; Antik Yunan sanatının tüm dönemlerinde görülen imza atma geleneği;
zanaatçıların, zanaatlarının meziyetinin farkında olduklarını ve eserlerinde bireysel
sorumluluk aldıklarını vurgulamaktaydı
35
.
Arkaik Çağ Yunanistan’ında bireysellik fikri, toplumun yanında sanatın her
dalında etkin olmuştu
36
. İ.Ö 7. yüzyılda, zanaatkârlar isimsiz çalışmayı
bırakmışlardı. En yaygın uygulama ise heykeltraşlar arasında görülüyordu. Bireysel
kimliğe özgü yeni anlayışın anıtsal heykel sanatıyla ilişkili olduğu
37
düşünülebilirse
de, vazo ressamlarının da eserlerini gururla imzaladığını biliyoruz. Çağın şiir
geleneğine göz attığımızda da; Arkaik dönem şiirine damgasını vuran iki unsurdan
biri bireyselliktir
38
. Bunun en güzel örneği ise; şüphesiz, Hesiodos’un “İşler ve
günler” eseridir.
33
Aristoteles 1993, 234
34
Aristoteles a.g.e., 77
35
Burford 1974, 212
36
Finley 1970, 144
37
Burford 1974, 212
38
Finley 1970, 138
12
Bazı Arkaik heykel kaidelerindeki yazıtlar, kimi demirci ve seramik
ustalarının gelirlerinin bir bölümüyle kabartma ve heykel adadığını ya da el
emeklerinin en göze çarpan örneklerini bağışladığını kanıtlamaktadır
39
.
Geç dönemde yaşamış Yunanlı yazarlar Lukianos (İ.S 2.yüzyıl) ve
Plutarkhos’un (İ.S 50-120) yazılarında, zanaatkarın -heykeltraşın- Eski Yunan
toplumundaki durumu hakkında bilgiler bulunur.
Lukianos, kendi kariyer seçimini hatırlarken şöyle demiş: “Kişi, bir
heykeltraş olabilirdi, başarılı bir heykeltraş. Fakat Phidias ya da Polykleitos olup
birçok büyük eser yaratsa (polla thaumasta) ve herkes tarafından yeteneği (tekhne)
yüceltilse bile, kimse onunla yer değiştirmek istemezdi. Ne kadar başarılı olursa
olsun, heykeltraş her zaman kaba bir el işçisidir (banausos). Elleriyle çalışmak
dışında birşey bilmeyen bir işçi”
40
.
Plutarkhos ise; “Perikles” biyografisinde benzer ifadeler kullanmış: “Birinin
kendi elleriyle sıradan işler üzerine emek harcaması, tam olarak yararsız şeyler
uğruna çektiği bu zahmetin kendisinde, daha yüksek ve gerçekten iyi olan şeyler için
ilgisizliğine tanıklık eder. Ne de herhangi bir yücegönüllü genç, Pisa’da Zeus’un ya
da Argos’ta Hera’nın yontusunu gördüğünde, bir Phidias ya da Polykleitos olma
özlemi duymuş… Çünkü eğer bir yapıt güzelliği ile hoşunuza gidiyorsa, bundan
zorunlu olarak onu yaratanın hayranlığınızı hak ettiği sonucu çıkmaz. Seyirci,
görünüşleri ile yürekte öykünme için hiçbir tutku yaratmayan, ne de benzerini
yapmak için ruhta herhangi bir dürtü yaratan şeylerden hiçbir üstünlük kazanamaz.
39
Spivey 1996, 160
40
Spivey a.g.e., 59
13
Dostları ilə paylaş: |