63
yayılması ve baskıcı rejimlere karĢı mağdur olan halklara yardım etme
vurgusu noktasında, yeni muhafazakârlığın, geçmiĢten gelen ABD dıĢ
politikasının devamı olduğunu söylemek mümkündür.
Basit ifadeyle yeni muhafazakârlar, uluslararası iliĢkileri iyi ve kötünün
mücadelesi olarak görmektedir. Buna göre, ABD ve müttefikleri iyi tarafı,
diktatörlükler ise kötü tarafı sembolize etmektedir. Reagan, SSCB‟yi
kötülüklerin baĢı ilan etmiĢ bu sebeple de yeni muhafazakârların da en takdir
ettiği baĢkan olmuĢtur. Soğuk SavaĢ sonrasında, o döneme kadarki en
önemli tehdit olan Sovyet unsuru ortadan kalkmıĢ ancak yeni ve tehlikeli
tehditler ortaya çıkmıĢtı. Buna göre, demokrasi ve insan hakları gibi
Amerikan değerlerini benimsemeyen diktatörlükler, ABD‟ye yönelik en büyük
tehditti. Söz konusu tehditlerin ABD‟yi etkisi altına almaması için,
bu
diktatörlükler devrilmeli ve demokrasi için mücadele etmeye devam
edilmeliydi. Bu görüĢ yalnızca, yeni muhafazakârlarca değil aynı zamanda
diğer siyasi görüĢlere sahip politikacılarca da paylaĢılmakta idi. Buna göre,
yeni muhafazakârlığın temelinde, ABD‟yi diğer büyük devletlerden farklı
görme anlayıĢı bulunduğu ifade edilebilecektir (Tunç, 2004: 65
-66). Burada
dikkat çekici olan konu, yeni muhafazakârların görüĢlerinin Evangelist
Hıristiyanların görüĢleri ile paralel oluĢudur. Evangelizmde de Dünya, iyi
ve
kötünün mücadele alanıdır ve Hıristiyanlık tek ve iyi din olarak, Armageddon
sonrasında tüm dünyada hakim kılınacaktır. Ġsa Mesih‟in tekrar Dünyaya
dönüĢü ile birlikte, Hıristiyanlığı benimsemeyenler yok olacaktır (Çağlayan,
2010: 276). Yeni muhafazakâr ideolojide de Hıristiyanlığın misyonunu
ABD‟nin üstlendiğini ve iyinin ve düzenin sembolü haline geldiğini ifade
etmek mümkündür.
Yeni muhafazakârlık kelimesinin, ilk olarak sosyalist yazar Michael
Harrington‟un “Diğer Amerika (
The Other America
)”
(1962)
adlı eserinde,
özellikle Yahudilerden oluĢan solcu arkadaĢlarını tanımlamak için kullanıldığı
64
ifade edilmektedir (Taube [web], 2000). Bu durum, Yeni muhafazakârlık ve
Yahudi bağlantıları iddialarının çok öncelerde de tartıĢıldığını göstermektedir.
Sniego
ski‟ye göre baĢlangıçta, yeni muhafazakârlar neredeyse
tamamıyla, Liberal Demokratlardan ve biraz da Marksist ve Trotskistlerden
oluĢuyordu. Yeni muhafazakârların sağ ideolojiye yakınlaĢması, 1960 ve
1970‟lerde Demokrat Parti‟nin savaĢ karĢıtı sol kesime kaymasıyla baĢladı.
Yahudiler ve Ġsrail‟e olan ilgileri değiĢimlerinde önemli pay sahibi oldular. Bu
dönemde SSCB‟nin Orta Doğu‟da Ġsrail düĢmanı rejimleri desteklemesi
üzerine, Sovyet
-
karĢıtı bir ideolojiyi sahiplenmiĢlerdir (Sniegoski, 2007: 82).
Bu nokta
da, yeni muhafazakârların baĢlangıçtan beri dolaylı da olsa Ġsrail‟in
güvenliğini, kendileri için önemli bir amaç olarak benimsediklerini ifade etmek
mümkündür.
Yeni muhafazakâr ideoloji, 1960‟lardaki eĢitlikçi liberal görüĢlere tepki
olarak ABD‟de Irving
Kristol, Norman Podhoretz, Samuel Huntington, Daniel
Bell, Jeane Kirkpatrick, Seymour Martin Lipset, Daniel Patrick Moynihan,
Nathan Glazer ve James Q. Wilson gibi yazarların etkisi ile geliĢmiĢtir (Özen
ve TaĢdemir, 2006: 14).
Yeni muhafazakârlığın beslendiği bir takım siyasal ve felsefi görüĢler
vardır. Bunlardan en önemlisi, ABD‟li akademisyen Leo Strauss’tur
.
Strauss, “Politika Felsefesi Nedir?” adlı eserinde, yeni muhafazakâr akımın
temelini oluĢturmuĢtur. Strauss‟un geliĢtirdiği, “mutlak iyi düzen” kavramı,
ABD‟nin “var olan en iyi yönetim” olduğu düĢüncesine dayanır. Strauss, iyi
yönetim için güçlü demokrasinin gerekli olduğunu; aksi takdirde, tiranlığa
karĢı direnmenin mümkün olmayacağını ifade etmiĢtir. Ġkinci olarak,
Albert
Wohlstetter’in görüĢleri, etkili olmuĢtur. Wohlstetter, nükleer güç
dengesinden vazgeçilerek, yerine “akıllı silahlara” dayalı yeni “sınırlı savaĢ”
oluĢturma stratejisinin mimarıdır. Reagan‟ın “Yıldız SavaĢları” ve Bush‟un
“Füze Kalkanı” projesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. Üçüncü olarak,
65
Alan
Bloom
, literatürdeki, “
politically
correct-
siyaseten uygunluk”
düĢüncesini eleĢtirmiĢtir. “
Closing of The American Mind (Amerikan
DüĢüncesinin KapanıĢı)” adlı kitabında, evrensel değerlere karĢı kültürel
göreliliği öne çıkaran yeni eğilimin, ABD ve modern dünyada yıkıma ve ABD
iç ve dıĢ politikasında güçsüzlüğe yol açtığını ve ABD dıĢ siyasetinin, kötü ve
iyinin mutlaklığı üzerine yeniden biçimlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir
(Ġnsel, 2003: 14
-
15‟den akt. Erler, 2007: 128).
Yeni muhafazakârların değiĢmeyen temel çıkarları, Amerikan askeri
gücünün ve ideallerinin, ABD‟nin düĢmanlarını yenecek biçimde geliĢmesiydi.
Soğuk SavaĢ döneminde, düĢman SSCB iken; Bush döneminde Soğuk
SavaĢ sonrasındaki boĢluğu terörizm ve serseri de
vletler (rugue states)
dolduracaktı (Mann, 2004: 460).
Walt ve Mearshimer‟a göre (2009: 154
-
155); yeni muhafazakâr
hareket, 1970‟li yıllardan bu yana Amerikan entelektüel ve siyasi hayatının
önemli bir parçası haline gelmiĢtir. 1970‟lerde bu durum, ABD‟nin Ġran ġahı
ile Komünizme karĢı iĢbirliği yapmasını gerektirmiĢti. 1980‟lerde Filipinler‟deki
Ferdinand Marcos‟un desteğinin çekilmesi de aynı amaca hizmet ediyordu.
Zira Marcos‟un baskıcı rejimi, komünist bir devrime yol açarsa bölgede iki
büyük tesisi bulunan ABD‟nin çıkarları tehlikeye girecekti (Mann, 2004: 460
-
461). Bu görüĢe göre yeni muhafazakâr ideoloji, adeta bir savunma
mekanizması gibi ABD önemli bir tehditle karĢı karĢıya geldiğinde ortaya
çıkıyor ve ABD çıkarları neyi gerektiriyorsa onun gerçekleĢtirilmesi için ne
gerekiyorsa yapılması için çaba harcıyordu. Bu durum kimi zaman baĢka bir
ülkenin rejimini değiĢtirmeyi bile gerektiriyordu.
11 Eylül saldırıları ise yeni muhafazakârların tekrar gündeme
gelmesini sağlamıĢtır. Zira Buchanan‟ın belirttiği üzere 11 Eylül, yeni
muhafazakârlara Soğuk SavaĢ‟ın bitiĢi ile anlamsızlaĢan yeni muhafazakâr
görüĢlerin tekrar anlam kazanması için gereken fırsatı vermiĢtir. 11 Eylül
Dostları ilə paylaş: |