192
kuralları bellidir: Birinci şart sürgün edilecek köylerde kilisenin bulunmasıdır, ayrıca
köy ahalisi sadece Ortodokslardan olmalıdır, ayrıca devlet köyün sahibi olmalı, bey
veya ağaya bağlı bulunmamalıydı ve köyün toprakları kişi başına en az 8 onluktan az
olmamalıdır. Ayrıca durumu kötü olanlara devlet bütçeden yardım
yapacak ve
vergilerde ayrıcalık tanınacaktı. Devlet Emlak Bakanlığının organize ettiği sürgün
hareketi ortdoks köylerin az olması ve ihtidâcıların kalabalık olması sebebiyle
aksamaktaydı. Nitekim yeterli miktarda toprağı bulamayan devlet bir müddet sonra
başka önlemler de düşünmeye başlamış ve kiliseyi drevreye sokarak yükünü
hafifletmek istemiştir.
Kilisenin her ne kadar devlet tarafından bu görevde aktif olarak yer alması
sağlansa da resmî anlamda bir sorumluluğu bulunmamakta, dinî idarenin misyonerleri
bölgede yılda iki defa yaptığı teftiş ve ıslah çalışmalarında rahatça çalışmaktadırlar.
Nitekim dinî idarenin yıllarca misyonerlere harcadığı para eğitime
harcansa daha
faydalı olunabilir, görüşü de bu dönemde dile getirilmiştir. Özellikle merkezî idarenen
yerel rahiplerin üstüne onları yönetecek daha yetkili misyonerler göndermesi yerel
bölge rahipleri tarafından hoş karşılanmamıştır, bu çekişme raporlara da yansımıştır.
Ayrıca bölge misyonerlerini raporlarında ana dilde eğitim yapılmasına dair kayıt
bulunmamakta misyoner planın bu önemli ayağını kilise tarafından hiç yapılmadığı
ortaya çıkmaktadır.
689
Misyonerlik kurumunun teşkiliyle ilgili Nurminski, bizzat yaşadığı dönemin
misyonerlerini başarısız olduğunu, misyonerlerin sadece halkı korkuttuğunu, gelen
misyonerlerin yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını söylemektedir. Nurminski
görüşlerini şöyle dile getirir:
“Olay Kozmodemyanski eyaletinin Vladimirski köyünde Mariler arasında
olmuştur; “Aklımda
kaldığı kadar misyonerlerin ziyaretlerinin faydasız olduğu sadece korkutarak köylüleri döndürmeye
çalıştıklarını biliyorum. Diyanet de onlara güvenmiyordu, ayrıca masraflı oluyorlardı, insanlar ise
hayatlarına müdahaleci olarak görüyor, nefret ediyorlardı. Başta gayrı Ortodokslar misyonun kuruluşuna
sempatiyle baktılar, zira onlar gelen misyonerlerin kendilerini dinleyeceğini kabullerine göre
dinlerinde
serbest olacaklarını düşünmüşlerdi. Babalarının dinlerine veya islama geçişlerine müsaade edeceklerini
beklemişlerdi. Nitekim misyonerlere ilk gelişlerinde doğrudan hıristiyan kalmak istemediklerini,
689
Mojarovskiy,
İzlojenie, s. 192–93.
193
müslüman veya putperest olmak istediklerini söylediler. Ancak hiç biri onları dinlemedi başarısızlıklarda
sadece keşişler değişti ve kontrol arttı. Genelde misyonerler olumlu bir icraat yapamadı, azimle çalışsalar
bile kısa süreli ziyaretlerle yapılacak bir şey yoktu. Zaten gelen misyonerler ne halkın dilini, ne dinini ne
de örf ve âdetini biliyorlardı. Mesela şunu hatırlıyorum; yazın babama ev yapmıştık, son bahara doğru
Misyoner Samuel evimize gelmişti, odun atıp sobayı yaktık. Bütün aile mutfakta
oturduğu için misyoneri
ayıp olmasın diye yeni odaya yerleştirdik. Akşam oldu, ben hayatımda hiç monah görmemiştim ona
bakmak istedim, çünkü benim için çok ilgi çekiciydi. Gizlice odaya girdim, aniden beni gören
misyonerler iki kişiydiler, çok korktular ve beni cine benzettiler. Bu olay, onların
misyon faaliyetine ne
kadar hazırlıksız olduğunu göstermez mi?”
690
Yine Nurminski, misyonerlerin ihtidâ eden Kreşenleri nasıl zorlayarak
hıristiyanlığa geri kazandırdıklarını ve idarenin bu konudaki rolünü usul olarak ortaya
koymakta misyoner teşkilatının yerel yöneticileri kullanarak verdikleri korkuyu anlatma
ve halkın kiliseden uzaklaşmasının nedenlerini şu şekilde ifade etmektedir:
“Misyoner köye gelince, rahip daha önceden şehrin polis müdürüne zaten haber veriyordu ve
beraberce insanlara hitap ediyorlardı. Müdürün sözü kılıç gibiydi, değişmezdi ve
herkes takdisi kabul
ediyordu. Misyoner gelmeden önce müdür, köye sözlerin dikkatle dinlenmesini, itiraz edilmemesini, aksi
takdirde cezalandırılacaklarını ihtar ederdi… Dahası toplantılarda polis idaresi ajanlar yolluyordu, korkan
halk kiliseye gidip dua etmek zorunda kalıyordu. Misyoner sadece görüntüyü görüyor ve raporunu
yazıyordu, çok iyi bir durumdalar ve çalışmalardan dolayı filan kilise rahibi ödüllendirilsin.
Ancak bu
durum, halkı gittikçe kiliseden uzaklaştırıyordu.”
691
Nurminski’nin anlattıklarını destekler mahiyette 1837 ve 1838 yıllarında
Rayski ekümeni Ambvrosiy’nin misyon faaliyetinde tuttuğu defterlerden iki tanesi de
kayıt altına alınmıştır. Birinci notta 1837 yılının 1 Temmuz’unda Sviyajski kazası
Feodorovski köyüne yaptığı ziyareti anlatmış, ancak gelenlerin 50 kadar olduğunu
yazmış, ilgisizliklerini belli etmediklerini belirtmiştir.
692
690
S. Nurminski, “İnorodçeskie prihodı”,
Pravoslavnoe Obozronie, Noyabr 1863, s. 253, 254.
691
Nurminski, a. g. m., s. 255.
692
KDK, f. 4, dosya no. 3 ve 8,“ 220 yaprak 74’ü arka yüz “O uportsvı kreşenıh ı Tatarı Kulangiskago prihoda vı
obraşenı i i tserkvı”, Naç. 12 Marta 1836 kon. 31 Dekabır 1858; “Misyoner Ambvrosiy anlatıyor: “1 Temmuz 1837
tarihinde, Çernışevski
köyünden, Feodorovski köyüne geldim. O gün vilayet reisi Kulanginsk, Fedorovski ve
Kobızevsk kilise köylerini kiliseye çağırmıştı, ancak 50 kişi kadar vardılar. Daha sonra bu toplantıyı ayın 4’üne tehir
ettik. Toplantı günü 80 kadar erkek liturgiya ayinine iştirak etti ve açık bir itiraz da olmadı. Çoğu ikonolar önünde
mum yakarak baş eğdi ve hıristiyan gibi dua ettiler. Rusça vaazımı dikkatli dinlediler, Muhammediîikten dönün
çağrıma hepsi bir ağızdan katıldılar, hıristiyanlığa sadık kalacaklarına söz verdiler. Hiç biri gerçek sese ve reislerine
karşı gelmedi. Bu nedenle tanrıya şükran duası yapıldı, kutsal su serpildi ve evlere dağıldılar. Diğer
köylerdeki yeni
Kreşenler de hıristiyanlığa yakınlar rahiplerin ifadelerine göre, çoğu bayramlarda kiliseye ibâdete geliyormuş, ancak
Feodorovski köyünde kimse ibâdet için gelmiyormuş.”