Feodalizm: Avrupa Tarihinde Yeni Yaklaşımlar
47
tanımlarsanız William’ın İngiltere’yi fethetmesiyle bittiğini değil başladığını
iddia edebilirsiniz. Hatta daha uç bir görüşü benimseyip feodalizmin
Avrupa’ da hiç var olmadığını da iddia etmek mümkündür. Bütün bu tezler
tarihçiler tarafından zaman içerisinde savunulmuştur.
1980’lerde Avrupa’da artık feodalizm tarihçilikte oturmuş bir konu
haline gelmiştir: feodalizm üzerine çalışan bir Batı Avrupa tarihçisi, o
dönem için iki temel isim olan Bloch ve Ganshof’u okuyarak işe başlar ve
daha sonra çalışacağı ülkenin üzerine yazılmış daha spesifik okumalara
geçerdi.
21
Fakat problem de burada başlardı: Feodalizm teriminin bugün
sosyal bilimcilerin içeriği pekte iyi tanımlanmamış ama bir şekilde
modernizmden farklı toplum biçimlerini betimlemekte kullandıkları klsaik
kullanım biçimine neden olan gelişmeler 1940lı yıllarda kıta Avrupası’ndan
geldi. Lord ile vassal arasındaki belli başlı ilişki biçimleri çerçevesinde
tanımlanan feodalizm bugün hala bu kavramı klasik anlamda kullananların
referans aldığı temel tanımdır. Klasik içeriğiyle terimi önce kıta
Avrupa’sında sonra da ondan etkilenen Ada’da dar ve teknik anlamıyla
tanımlayarak tarih yazmak tarihçiler arasında oldukça populer bir hale
büründü. Bu dönemde, on yıla damgasını vuran kişi Belçikalı tarihçi
Ganshof’tur.
22
Ganshof feodalizmi sadece askeri ve hukuksal bir çerçevede
tanımlamış ve feodalizm denen yapının aslında daha çok aristokratik sınıfa
özgü olduğu, toplumun alt katmanlarını pek ilgilendirmediği ve üst
aristokratın asker karşılığı alt aristokrata toprak vermesi temelinde
açıklanması gerektiği üzerinde durarak klasik feodalizm kavramının içini
dolduran temel çerçeveyi belirledi. Görüşleri 10-11. yüzyıl klasik dönem
Karolenj imparatorluğu dönemi toplumsal yapısını tanımlamakta oldukça
başarılı olmasına rağmen ortaya attığı teknik tanımlamalar ne tüm Batı
Avrupa’ya genellenebilir ne de çalışmasına konu olan dönemin dışında
herhangi bir geçerliliği vardır. Ganshof’un tanımladığı dar anlamıyla
feodalizm Batı Avrupanın genelinde değil ama sadece Karolenj
Impratorluğunda ve bütün ortaçağ boyunca değil, sadece 10-11. yüzyılları
kapsayan klasik dönem boyunca mevcut olmuştur.
Feodalizmi hukuksal, toprak mülkiyetinin biçimleri ve lordla
bağlaşıklık ilişkisi içinde açıklamanın zorluklarının anlaşılmasının ardından
1980’lerle birlikte konunun ekonomik tarafı öne çıkarılmış, hatta konu para
ekonomisinin kıtlığı ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bu şekilde görece geri
kalmış ülkelerin siyasi düzenlerinin içine feodal terimi bir şekilde
21
Dr. Paul Latimer ile sözlü iletişim.
22
François Louis Ganshof, Feudalism çev. Philip Grierson (New York: Harper Torchbooks,
1964).
T. Tolga Gümüş
48
sokulmaktadır.
23
Paranın son derece sınırlı bir kullanım alanı bulduğu erken
ortaçağ için bu tez bir şekilde canlılığını korurken, rönesanstan para
ekonomisi yönünden pek te farkı olmayan geç ortaçağ için piyasadaki para
kıtlığından kaynaklanan toprak bazlı ekonomik ilişki temelinde açıklanan
‘feodalizm’ kavramı o dönem toplumunu açıklamada fazlaca aydınlatıcı
olamamamaktadır. Ayrıca farklı nedenlerle erken ortaçağın feodal
olamayacağını da Reynolds’un argümanı göstermiştir. Bu, paranın
yokluğundaki özel ekonomik durumun feodalizmle özleştirilmesi, ortaçağ
tarihçilerinden çok sosyal bilimlerin diğer alanlarının kavramın teknik
detaylarına girmeden hatta kavramı şöyle ya da böyle tanımlamadan
yaptıkları birşeydir.
Feodalite kavramı ortaçağın kendine özgü aile, miras ve aristokratik
oluşumlarının oluşmasnda ve birbirlerini ne yollarla etkilediklerinin
açıklanmasında da kullanıldı. Yine Avrupa’nın değişik bölgeleri hem coğrafi
hem de dönemsel olarak farklılıklar göstermekteydi. Aile bağları ile feodal
bağların zaman zaman birbiri ile çakıştığı, birinin diğerini etkilediği iddia
edildi.
24
Temel sorun yine, ‘feodal düzenin’ mi aile bağlarını şekillendirdiği
yoksa durumun tersine mi işlediği idi. Ayrıca değişik cografi bölgelerde ve
tarihsel periodlardaki farklar nasıl açıklanmalıydı? Ayrıca yine ada tarihinin
kendine özgü gelişim süreci ve bu süreçte ‘feodal’ miras hukukunun
özellikle Norman fethini izleyen bir veya birbuçuk yüzyıllık sürede nasıl
geliştiği İngiltere ortaçağ tarihçilerinin zihinlerini özellikle 1970’li yıllarda
kurcalamaktaydı. Bu noktada özellikle T. J. Holt’un ‘feodal miras’
kavramını ada tarihinin ‘doğal bir parçası’ olarak gören görüşüne karşılık
iure hereditario, in feodo et hereditate gibi kavramların aslında o dönemde
ne amaçla kullanıldıklarının belirlenmesinin pek mümkün olamayacağını ve
Holt’un çalışmasında da bu ve buna benzer kavramların fetih sonrası ada
tarihinde hangi amaçla kullanıldıklarının açık olmadığını düşünen Stephen
D. White’ın görüşleri karşı karşıya gelmiştir.
25
Her ne kadar açık ve net deliller bulunamıyorduysa da, 1960’lı yıllarda
‘feodal hukuk’ denen özel bir hukuk sisteminin 12. yy. ın ortalarından
23
Örneğin Latin Amerika ülkelerinin durumlarına değinilen bir çalışma için bknz: Ruggiero
Romano; Stanley J. Stein, ‘American Feudalism’,
Hispanic American Historical Review,
64/1, (Şubat, 1984), s. 121-134, feodalizmin ‘tamamen parasal olmayan ekonomi’ olarak
tanımı için bknz: s. 123.
24
Bu konuda Fransa için yapılmış bir yerel araştırma: Robert Hajdu, ‘Family and Feudal Ties
in Poitou, 1100-1300’,
Journal of Interdisciplinary History, 8/1, (1977), s. 117-139.
25
J. C. Holt, ‘Politics and Property in Early Medieval England’, Past and Present, 57, (Kasım
1972), s. 3-52; Stephen D. White, ‘Succession to Fiefs in Early Medieval England’,
Past and
Present, 65, (Kasım, 1974), s. 118-127.