Feodalizm: Avrupa Tarihinde Yeni Yaklaşımlar
55
Batı ile Asya’yı karşılaştıran çalışmalar 1950’lerden itibaren popüler
olmuştur.
41
Bu tür çalışmaların temel problematik zorluğu feodalizm gibi bir
kavramı son derece teknik bir takım kavramların içerisine hapsederek çok
dar kapsamda tanımlayıp hemen hemen bütün özel durumların kendine özgü
olduğunu öne sürerek hiçbir karşılaştırmaya yer vermeyecek bir uç
yaklaşımla; feodalizmi çok geniş anlamıyla tanımlayıp hemen her türlü
sosyal olguyu feodalizm kavramının içine sokabilen ve bütün dünya
halklarını şöyle yada böyle feodal dünyada bir şekilde yaşamış olduğunu
düşünen diğer uç yaklaşımın arasındaki kritik orta noktayı bulabilmektedir.
Bunun tarihçiler tarafından başarıldığını düşünmek için elde yeterli delil
yoktur.
Ortaçağ tarihçilerinin feodalizm kavramını bu denli eleştirmelerine ve
tarihçilerin bu kavramın bırakılıp bırakılmaması gerektiğini ciddi bir
biçimde sorgulamalarına rağmen tarih disiplini dışından genelde sosyoloji ve
siyaset bilimi uzmanları kavramı hala özgürce kullanmaktadır.
42
Ayrıca tek
başına feodalizm kavramının bile bir tanımını vermenin güçlüğü açıkken,
tarihçi ve sosyologlar zaman zaman semi-feudal, para-feudal ve quasi-feudal
gibi daha da muğlak ve hibrit terimleri kullanmaktan çekinmemektedirler.
Yeni feodalizm yaklaşımı feodalite kavramının içeriğini teorik bir çerçeveye
koyma ve teknik olarak sınırlama kaygısı taşımadan, metaforik bir bağlamda
olabildiğince genişletmektedir. Feodal sistemler dünya üzerinde değişik
formlara bürünmekle beraber ortak paydaları “politik ve ekonomik gücün
yerelleşmesi”, “kent ve taşranın dinamik karşıtlığı”, “kontrata bağlı toplum
yapılanması”, ve “radikal çoğulculuğa bağlı toplum yapılanması” olarak
yakın dönem bir çalışmada özetlenmiştir.
43
Bu durumda kavramın hem
yapısal hem de tarihsel içeriği gereğinden fazla genişlemiş ve gönderide
41
Cengiz Han ile İngiliz kralı I Edward in mülkiyet anlayışlarındaki temel zıtlığı inceleyen
makale için bknz: Lawrence Krader, ‘Feudalism and the Tatar Polity of the Middle Ages’,
Comparative Studies in Society and History, 1/1, (Ekim, 1958), s. 76-99.
42
Feodalizm kavramının ödünç alındığı tarih disiplini dışında kalan çalışmaların
bibliografyası sınırsız olmakla birlikte benim ulaşabildiğim yeni yayınlanmış bazı örnekler
için bknz: Barbara Franz, ‘Guest Workers and Immigration Reform: The Rise of a New
Feudalism in America?’, New Political Science, 29/3, (Kasım 2007), s. 349-68; Milan
Zafirovski, ‘Neo-Feudalism’ in America? Conservatism in Relation to European Feudalism’,
International Review of Sociology, 17/3, (Eylül 2007), s. 393-427; Warwick E. Murray, ‘Neo-
feudalism in Latin America? Globalisation, Agribusiness, and Land Re-concentration in
Chile’, Journal of Peasant Studies, 33/4, (Ekim 2006), s. 646-77; Tim Duvall, ‘The New
Feudalism: Globalization, the Market, and the Great Chain of Consumption’, New Political
Science, 25/1, (2003), s. 81-97; Andrew P. Davidson ve Bligh Grant, ‘Rural Australia: Neo-
Liberalism or A “New Feudalism”?’, Journal of Contemporary Asia, (Ocak 2001), 31/3, s.
289-305.
43
Andrew P. Davidson, ve Bligh Grant, ‘Rural Australia: Neo-Liberalism or A “New
Feudalism”?’,
Journal of Contemporary Asia, 31/3 (2001), s. 292.
T. Tolga Gümüş
56
bulunduğu dış gerçekliğin sınırları ve niteliği eleştiriyi ve karşıt fikir
geliştirmeyi imkansızlaştıracak düzeyde muğlaklaşmıştır. Günümüz
toplumlarının ‘feodal’ yapısı üzerine odaklanan çalışmalar, dolayısıyla, zaten
tarihsel konumu ve tanımı hiç de açık olmayan bir kavramı güçlükle
belirlenebilen kendi çerçevesinin de dışına çıkararak niteliği daha da muğlak
bir metaforik mit oluşturuyorlar.
Manoryalizmin feodalizm ile karıştırılması ve feodalizmi endüstri
devrimi öncesi tarım toplumlarının bir bileşeni olarak tanımlamak 1970’lerin
sonunda tekrar gündeme geldi.
44
Bu görüşün doğal bir uzantısı da feodalizmi
çökerten şeyin endüstri öncesi toplumun sınırlı toprak ve toprağa bağlı
ekonomik kaynakları çevresinde gerçekleşen demografik hareketlerin
toplumu yeniden şekillendirmesi olduğu yaklaşımıydı. 14-15. yüzyıllardaki
feodal kriz ve manoryal sistemin çökmesine ilişkin olarak ‘ürünün satışından
yüksek kazanç elde etmek mümkün olduğunda lord toprağı bizzat işletiyor
ve serflerin hizmet yükümlülükleri miktarını arttırıyordu. Karlılık
düştüğünde toprağı direk işletme cazip olmuyor ve para kirası (Money rent)
sistemine dönüyordu.
45
Nüfusun ünlü 1348 veba salgını ve açlık gibi sert
düşüş yaşadığı dönemlerde lordlar zaman zaman feodal yükümlülükleri
yeniden tanımlayabiliyorlar ve ‘feodal düzen’de değişimler olabiliyordu.
46
Buna göre feodalizm modern dönemde üretim ilişkileri endüstri devrimi ile
birlikte toptan değişmeden önce şu veya bu biçimde hep varolmuş bir sosyal
yapıydı. Bu tanım da yine öncekiler gibi gereğinden fazla geniş bir içeriğe
sahip olduğu için son dönem tarihçilerinin yararsız bulduğu bu anlamda
akademik dünyaya pek bir şey ifade etmediğini düşündükleri bir betimleme
olmaktan öteye gidememektedir. Ayrıca bu tanımlamada ‘tarım toplumu’ ile
‘feodal toplumu’ birbirinden ayıran şeyin ne olduğu sorusu cevapsız
kalmaktadır.
Feodalizmin dünyanın geri kalanını bir yana bırakıp sadece orijinal
olarak ortaya çıktığı yer olarak kabul edilen Batı Avrupa’ya yoğunlaşsak bile
ne zaman sona erdiği tam olarak belli olmayan bir durumdur. 1789 Fransız
Devriminin buna son noktayı koymadığı açıktır. Devrimden yaklaşık kırk yıl
sonra 1830 da Fransa’da ‘legitimist’lerin kan aristokrasisi ve toprağa dayalı
dolayısıyla ufak tefek farklar haricinde eski düzeni çağrıştıran ve Stephan J.
Tonsor neo-feudalism olarak adlandırdığı bir tür dönüşü dayattıkları
44
Hilton, ‘A Crisis of Feudalism’, s. 5.
45
E. A. Kosminsky, ‘The Evolution of Feudal Rent in England from the XIth to the XVth
Centuries’, Past and Present, 7, (Nisan, 1955), s. 12-36, (s. 13).
46
Görece olarak yeni bir bölgesel çalışma için bknz: R. H. Britnell, ‘Feudal Reaction after the
Black Death in the Palatinate of Durham’,
Past and Present, 128, (Ağustos., 1990), s. 28-47