Tanil bora • Cereyanlar tanil bora


Şeyh Said ve Ağrı isyanları ve Hoybûn



Yüklə 183,38 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix24.04.2018
ölçüsü183,38 Kb.
#40138
1   2   3   4   5   6   7   8

Şeyh Said ve Ağrı isyanları ve Hoybûn

 ....................................................................................



828

Bedirhanların “Çığlık”ı ve millî dil-tarih anlatısı

 ........................................................



831

Uyku ve uyanış

 ....................................................................................................................................................



834

1960’lar: Canlanma, ayrışma ve sola kayış

 ..........................................................................



836

Barzani etkisi ve TKDP’ler

 .....................................................................................................................



840

Doğu mitingleri ve DDKO

 ......................................................................................................................



842

Rizgarî - Ala Rizgarî

 .......................................................................................................................................



845

Özgürlük Yolu

 ......................................................................................................................................................



848

Silahlı mücadele aranışı

 ............................................................................................................................



850

PKK’nin çıkışı

 .......................................................................................................................................................



852

Zorun rolü

 ................................................................................................................................................................



854

“Kendini yeniden yaratmak”, Stalinist kültür, pragmatizm

 .............................



857

1990’lar...

 ..................................................................................................................................................................



859

Tekelleşme ve diğer Kürt hareketleri

.........................................................................................



861

Dersim’in hususiyeti

 .....................................................................................................................................



863

Diaspora ve dil

 ....................................................................................................................................................



864

“Kürtür”

 ......................................................................................................................................................................



866

1999-2000: “Demokratik cumhuriyet”

 .....................................................................................



868

“Önderlik”

 ................................................................................................................................................................



870

Demokratik özerklik, konfederalizm

 ..........................................................................................



872

“Meşru savunma”

 .............................................................................................................................................



876

Ulus-ötesi perspektif ve Rojava

 ........................................................................................................



878

“Çözüm Süreci” ve sonu

 ...........................................................................................................................



881

Ana akım dışı...

 ...................................................................................................................................................



884

KÜRTLER VE İSLÂMCILIK

 ........................................................................................................................



887

Nakşîbendiler, Millî Görüş, AKP

 ....................................................................................................



887

Kürt Nurculuğu

 ..................................................................................................................................................



889

Hizbullah

 ...................................................................................................................................................................



890

Kürt ulusal hareketi ve İslâm

 ..............................................................................................................



892

PARTİLER

 .......................................................................................................................................................................



894

HEP-DEP

 ...........................................................................................................................................................................



895

HDP

 ..................................................................................................................................................................................



900

Selahattin Demirtaş

 .......................................................................................................................................



900

2015-2016 eşiği

 ..................................................................................................................................................



902

D

İZİN

 ...........................................................................................................................................................................................



907


15

TEŞEKKÜRLER

Çok şükür, ne çok insana teşekkür borçluyum.

*

İlk olarak, üç ‘ağabeyi’ anmalıyım. Düşünce sevgisini, anlama çabasının 



zevkini, Murat Belge ve Ömer Laçiner’den öğrendim. ‘Yazı işlerine’, onların 

ilhamıyla girdim. Bir de, kendisi hiç ‘yazı adamı’ olmayan, ama “o olmasaydı 

olmazdı” diyeceğim Tuğrul Paşaoğlu’nun sayesinde...

*

Bir Siyasallı olarak, “mektebe” çok şey borçluyum. Mete Tunçay ve Ümit 



Hassan’dan ders alma ayrıcalığını tattım, siyasal düşünce tarihine olan alâka-

ma, onların ârifliği kılavuz oldu.

Yaklaşık on beş senedir Ankara SBF’deki yüksek lisans programında “Tür-

kiye’de siyasal düşünceler” dersini vermemin, bu alandaki çalışmalarıma ve 

bu kitabın oluşumuna çok yardımı dokundu. Bu ders, Mehmet Ali Ağaoğul-

ları ve rahmetli Yavuz Sabuncu hocaların yüreklendirici desteği sayesinde 

açılmıştı. Okuldaki birçok arkadaşımın yanı sıra, dersin ‘bürokrasisiyle’ ilgili 

bilhassa Ahmet Murat Aytaç, Duygu Türk, Özkan Ağtaş, Dinçer Demirkent, 

Selbin Yılmaz’ın candan desteğini gördüm. Bürokratik külfeti, on küsur yıl 

boyunca Serap Öztürk çekti, sonra da Barış Dicle.

Bu dersten gelip geçen öğrenciler, hem sabırlı dinleyicilikleri hem hazırla-

dıkları sunumlarla, kitabın gizli özneleri arasındadırlar.

*



16

İletişim Yayınları’ndaki arkadaşlarıma toptan ve ayrı ayrı teşekkür etme-

liyim.

İletişim Yayınları’yla bir ‘işi’ olan herkesin ağırlayıcısı, hâmisi olduğu gi-



bi, beni de mahsus himaye ettiğini hep bildiğim, hissettiğim... ilk bekâr evi 

arkadaşım, iş arkadaşım, fikir arkadaşım, dert arkadaşım Nihat Tuna’yı bu 

kitabın son düzlüğünde yol alırken kaybettik. Ona baki şükranımın, yattığı 

güzel köy mezarlığının üzerinde hep esmesini diliyorum.

Şimdiye kadar hiç “abla” demediğim Asuman Oktay’a, buraya gizlice bir 

ablalık teşekkürü yazabilirim.

Dünyanın bütün gamını sırtında taşıyan Kerem Ünüvar, onları bir müddet 

kenara koyup bu kitabın derdini sırtlandı.

Düzeltiyi, hele Dizin’i, Burçin Gönül’ün titizliğine emanet ettim. Ahmet 

İnsel, bir son nazar atma nezaketini gösterdi.

*

Ara ara “Nasıl gidiyor?” diye yoklayıp moral verdikleri için, en eski arka-



daşım Yiğit Ekmekçi’ye, ’80 sonrası en eski arkadaşım Kemal Can’a... hep 

yanımdaki Levent Cantek’e... ve Cengiz Türüdü’ye, Derviş Aydın Akkoç’a, 

Behçet Çelik’e, Burhan Sönmez’e, Abdullah Onay’a, Pınar Öğünç’e, Fikret 

Doğan’a, Polat Alpman’a, Fuat Şen’e, Sinan Sülün’e, Utku Özmakas’a, Şük-

rü Argın’a, Murat Bjeduğ’a, Seda Altuğ’a; moralle beraber tedarik destekle-

ri için Asım Öz’e, Özgür Gökmen’e, Sercan Çınar’a, Barış Özkul’a, Erdem 

Çolak’a, Murat Sevinç’e, Aybars Yanık’a, Tuncay Birkan’a, Kürşat Bumin’e 

teşekkür ederim. Moral ve tedarik faslında H. Bahadır Türk’e özel bir min-

net duyarım.

Bazı bölümleri okuyan Menderes Çınar’a, Necmi Erdoğan’a, Aksu Akçaoğ-

lu’na, Dilek Zaptçıoğlu’na, Ahmet Çiğdem’e, Emir ali Türkmen’e, Ümit Öz-

ger’e, İrfan Aktan’a, Nacide Berber’e, Nilgün Toker’e, yorumları için teşek-

kür ederim.

Nilgün Toker, keşke “Türkiye”nin ve akademinin zevali izin verseydi de, 

metnin tamamına nezaret edebilseydi.

*

Bu kitabın özel ön-okurlarının beni gerçekten onurlandıran desteğine ay-



rıca teşekkür etmeliyim.

Barış Bıçakçı, dil sanatkârı ve mühendis gözüyle, bütün metni taradı.

Burak Onaran, tarihçi ‘deformasyonunun’ olanca verimliliğiyle yardımıma 

geldi, tarihçilikle sınırlı kalmayan hayatî ikazlarda bulundu.

Bu kitabın âlâsını yazabilecek olan İlker Aytürk, kırmızı stylo kalemiyle 

metne ince uzun derkenarlar düştü. Beş yıl boyunca bu kitaba çalışır veya sa-

dece düşünürken bile hep onun sırtımı sıvazladığını hissettim.



17

Ümit Kıvanç, daha başlamadan, “böyle bir çalışma yapmanın manâsı olur 

mu?” tereddüdünde sallanırken, beni ileri itti. Beş yıl sonra, bütün dosya-

yı Barış, Burak, İlker ve Kerem’den geçmiş haliyle ona teslim ettim. Kendisi-

ni tanıyanların iyi bildikleri müşkülpesentliğiyle, sıkı bir son okuma yaptı. 

Onun süzgüsünden geçmiş olmak, benim için bir armağandır.

*

Bir de, Aksu var tabiî...



T

ANIL 


B

ORA


Ankara, Ekim 2016



19

S

UNUŞ



Cereyan, “akım” kelimesinin eskisidir; Osmanlıcası veya Arapça kökenli-

si. “Cereyanda kalma” endişesinin ‘popülaritesi’ nedeniyle, yüklü bir nahoş 

imâsı da vardır. Soğuk Savaş döneminde sosyalizme-komünizme iliştirilen 

“zararlı cereyan” klişesi, sanki bu imâyı siyasîleştirerek, cereyan kelimesinin 

nahoş bir çağrışımla yüklenmesine katkıda bulunmuştur.

20. yüzyıl başından bu tarafa Türkiye’de ‘esen’ siyasal akımları ele alan bu 

kitaba Cereyanlar başlığını koymamın bir maksadı da, bahsettiğim bu nahoş 

çağrışımın ötesinde, genel olarak “siyasî ideolojiler” bahsine yapışmış tekin-

siz imgeyi imâ etmektir. İdeolojik akımların serencamına, “ideoloji”nin bi-

zatihî kriminal konu gibi görüldüğü bir politik kültür ortamında eğilmeye 

çalışıyorum.

*

Bu kitabın ilham kaynağı, Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce 



Tarihi adlı kitabıdır. İlk basımı 1966’da yapılan bu esere, ilk elime geçirdi-

ğim 1985 yılından beri dönüp dönüp bakarken hep hayranlık duydum, ona 

özendim.

Ülken bir düşünce tarihi yazmıştı, ben ona özenerek bir ideoloji tarihi yaz-

maya çalıştım. Belki de o kadar büyük bulunmayabilecek olan fark, şuradadır: 

Düşünce tarihi, “yüksek fikirleri” dikkate alır; ideoloji tarihi ise, onlarla bera-

ber popüler ideolojik söylemlere, sıradanlaşmış düşüncelere, tasavvurlara da 

bakar. Tam teşekküllü bir ideoloji tarihinin, sözle yetinmemesi, imgelerin sa-

hasına girmesi gerekirdi; elinizdeki kitap, neticede söz ve düşünce odaklıdır.

*



20

Okuyucuya uyarı mahiyetinde, birkaç rehberlik bilgisi vermeliyim.



Cereyanlar, bir siyasî tarih kitabı değildir; olayları anlatmak ve analiz et-

mekle meşgul olmuyor. Politik ve toplumsal bağlamı elbette bir yorum pers-

pektifi içinde, olabildiğince kısa çerçeveleyerek, esas olarak ideolojik olu-

şumları tartışmaya çalışıyor.

Metin kurgusu, genellikle kronolojiktir ama her zaman değil. Kronolojik 

akış, bazen kendi içinde uzun tartışılan belirli bir sorunsalın araya girmesiy-

le kesintiye uğratılmıştır. Bu ‘başa sarmalar’ özellikle Sol bölümünde fazla-

dır. Anlatım içinde geniş parantezlere, gelgitlere rastlayacaksınız.

Tekrarlara, daha doğrusu aynı konunun başka bir bağlam içinde ele alını-

şına da rastlayacaksınız. Buna iç göndermelerle dikkat çekiyorum.

Bir bölümde ele alınan her şahsiyeti, her eğilimi, fikri, illâ o bölümün ko-

nu ettiği akımın ‘tebası’ saymamak gerekir. Öncelik tasnifte (“neci?”) değil, 

“ne diyormuş”, onu anlamaktadır.

Referans sağanağından sakınmak ve okumayı rahatlatmak maksadıyla, 

kaynak belirtilmemiştir. Alıntıların ve başka göndermelerin izi, her bölü-

mün sonundaki kaynakçada sürülebilir.

Malzemenin içinden, birincil kaynakların ‘sözüyle’ konuşmayı istedim. 

Öznelerin, fikirlerini, ideolojilerini yansıtma kabiliyeti yüksek sözlerini ak-

tararak, içeriği ‘temsil etmeye’ gayret ettim. Olabildiğince derleyip toplaya-

rak bilgi ve malzeme yükleme niyetim, cümlelerin yoğunlaşmasına yol açtı; 

tıkış tıkış olmasının riskini ve kabahatini üstlenirim.

Bahsi geçen düşünce insanlarının, ideologların, –ikincil kaynak bâbında 

anılan araştırmacı-yazarların da–, doğum-ölüm tarihleri, her bölümde ilk 

geçtikleri yerde parantez içinde belirtilmiştir.

Çift tırnak içine alınmış sözler alıntıdır. Tek tırnak içine alınmış sözler ise 

benim vurgularımı ifade eder.

Kapsamın azameti, çalışmayı ister istemez panoramik kılıyor. İlgilisi-me-

raklısı, ‘kendi’ konusunu yüzeysel bulacak; o konunun özel ilgilisi olmayan 

ise fazla teferruattan yaka silkebilecektir. Çare yok.

*

Nietzsche’nin ayrımıyla, birincil değil ikincil yazarlık işi yaptım burada. 



Başka yazarların yazılarını, başka söz sahiplerinin sözlerini yorumladım. La-

kin elinizdeki kitap bir ansiklopedi de değil. Yer yer ‘birincil yazarlık’ heve-

sime de alan açarak, kendi yorumumla, kurduğum bir kavramsal çerçeve ve 

bağlamsallaştırma içinde yaptığım bir sentezdir.

*



21

Tek tek bölümlerle ilgili birkaç not düşmeliyim.



Batıcılık ve Muhafazakârlık bölümleri, tabiatları icabı, hem daha dağınık, 

hem de doğrudan siyasî-olmayan ideolojilere daha fazla açılan bölümlerdir.



Sol bölümü oransız uzun bulunabilir. “Sağ” kapsamına sokacağımız bö-

lümlerin hacimleri toplandığında, yine azınlıkta kalacaktır!



Feminizm bölümü de oransız uzun bulunabilir. Bunun tek nedeni “pozi-

tif ayrımcılık” değil. Feminizm, bütün diğer siyasî ideolojilerin ‘sağlamasını 

yapma’ imkânı verdiği için de uzadı.

*

Belki en büyük sıkıntı, yakın dönemleri toparlamaktı. Hem Türkiye’nin 



“gündemi” yakıcı, sür’atli ve çok yüklü olduğu için; hem de, gündem görece 

sakin aksaydı bile, sürmekte olan dönemlerin ideolojik formasyonlarını tah-

lil ve tasnif etmek müşkül olduğu için. Yakın dönemlerin ideolojik cevelanı-

nı, olabildiğince serin bir yere koymaya çalıştım.

Düşünce özgürlüğünün berbat bir hunharlıkla ezilmekle kalmayıp, dü-

şünceye saygının ve sevginin kuruduğu bir zamanda yayımlanıyor olması, 

beş yıldır üzerinde çalıştığım bu kitabı tamamlamış olmaktan duyacağım se-

vinci kursağımda bırakıyor.





23

BİRİNCİ BÖLÜM

G

EÇ 


O

SMANLI 


Z

İHNİYET 


D

ÜNYASI


Osmanlıca’da “merak” kelimesi, 19. yüzyılın son çeyreğinde hâlâ malihûlya, 

yani melankoli anlamında, marazî bir durumu anlatmak için de kullanılıyor-

du. Tarihçi Ahmet Yaşar Ocak (doğ. 1945), 2014’te yayımlanan nehir söyleşi 

kitabında, Osmanlı’nın parlak çağında Hıristiyan rahipler İslâm hakkında ay-

rıntılı bilgi ve ilgi sahibi iken, Müslüman ulemanın Hıristiyan dünyasına kar-

şı “bâtıl dindir, bilmeye gerek yok” kayıtsızlığı içinde bulunduğunu söyler. 

Ancak Ocak, Osmanlı ulemasının, kendi ülkesindeki Hıristiyan ve Yahudiler 

hakkında da meraksız olduğunu ekler. İslâm içi bir dava olarak, onyıllarca sa-

vaş halinde bulunulan İran’ın Şiîliği üzerine de az sayıda polemik risalesinden 

fazlası yoktur. İslâm felsefesinin Eski Yunan’la Rönesans ve Aydınlanma ara-

sında köprü kuran “altın çağının” eserleri de alâka dışıdır. Sistemli bir ilgisiz-

likle, ferah gönüllü bir meraksızlıkla karşı karşıyayızdır. Parlak zamanlarda, 

muzafferiyet ve üstünlük ‘şuuruna’ yorulabilecek bir kayıtsızlık...

Murat Belge, Rusya’nın Batı’yla ve modernleşmeyle ‘karşılaşmasındaki’ gö-

reli avantajını tam da burada görür: Rusya’nın övüneceği bir şanlı geçmişi, 

reload’ etmeye hevesleneceği bir altın çağı yoktu. Tabiri caizse, dünya-tarih-

sel sahneye yeni çıkmaya davranıyordu ve bunun için ne lâzımsa yapmaya 

hazırdı. Nitekim Rus otokrasisi

1

 Osmanlı’ya nazaran daha erken, daha sakı-



nımsızca ve muazzam bir iştahla, olağanüstü bir ataklıkla kalkışmıştır mo-

dernleştirici reformlara.

2

1  Belge, (19. yüzyıl başı itibarıyla) belirli bir toplumsal-politik dirençle (ulema, yeniçeriler-esnaf, 



yerel hâkim sınıflar...) baş etmesi gereken Osmanlı’dan farklı olarak Rus otokrasisinin çok daha 

rahat hareket edebilmesini de avantaj hanesine ekler.



2  Bu hızlı modernleşmenin, geleneği ve ‘Rus’a özgü olanı’ kollama kaygısı duyanlar üzerindeki 

Yüklə 183,38 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə