Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   71

( “borsalar”ın)  politikaya  bıraktığı  karar  alanının  alabildiğine 
daralmasına uzanan bir  tahakkümdür bu.  Yapabilirliğin yerini 
fizibilite almıştır!  Belki en az ‘spektaküler’ görünmekle beraber, 
aslında  en  derin  etkidir,  piyasa  toplumuna  dönüşmenin  etki­
si. Ve zaten sosyalizmin negatif bilincinin ana kaynağıdır; anti- 
kapitalist  tepkinin,  özgürleştirici  ütopyaya  ve  özgürleşme  im­
kânına  açıldığı yerdir.  Beri yandan,  ‘sahici’ kapitalistleşme  de­
neyimini globalleşme sürecinin ivmesiyle,  çok hızlı yaşamanın 
sarsıcı etkisi, - ‘gecikmenin’ ve eşzamansızlığın yükü-, bu çeliş­
kiyi ‘teorik saflığı’ içinde algılamayı güçleştirir...
Buradan  globalleşmeye  ve  onun  algılanma  tarzına  geçebili­
riz.  Birikim ’de de defalarca ele alındığı üzere, globalleşme  kapi­
talist modernleşmenin
  son/yeni  evresidir.  Emperyalizmin  esası­
nın -Lenin’de  d e-,  ‘önlenmesi’  değil  aşılması  gereken  bir  top­
lumsal üretim  ilişkileri rejimi olarak  kapitalizm  in  olgunlaşma­
sı olduğu  düşünüldüğünde,  sosyalizm  açısından bu  sürece ve­
rilen  tepkinin,  bu  anlamda  anti-kapitalist bir  tepki  olarak  ta­
savvur  edilmesi  ve  küreselleşm e-karşıtı  olmaktan  ziyade  kar- 
şı-küreselleşm eci
  (aslında daha doğrusu, hareketin benimsediği 
adla  alternatif küreselleşm eci)  olarak  adlandırılması  uygun  dü­
şer (bkz. Birikim'in  197. sayısındaki dosya). Oysa, globalleşme­
ye  karşı  anti-emperyalist  tepkinin,  kolaylıkla  muhafazakâr bir 
tutumla,  onunla beraber milliyetçi reflekslerle donanabildiğini 
görüyoruz.  Globalleşme çığırındaki yeni-emperyalizmin,  kapi­
talizmin  şafağındaki  ‘eski’  emperyalist  istilâ  yöntemlerini  can­
landırdığı doğrudur; fakat bu, emperyalizm tahlillerinde sosya­
list analizin  askıya  alınarak ‘eski’  emperyalizme  dair  tasavvur­
ların  benimsenmesini  gerektirmez.9  Dolayısıyla,  emperyalizm 
analizinin,  (ulus-)devlet birimlerine  dayalı bir jeostrateji  oyu­

David  Harvey’den  istifadeyle,  daha  ‘dakik’  bir  kuramsal  çerçeve  çizebiliriz. 
Harvey, Yeni Emperyalizm kitabında (çev.  Hür Güldü, Everest, İstanbul 2004), 
emperyalizmi,  el koymacı,  yağmacı  ‘ilkel  birikim’in  sürekliliği  ile  genişleyen 
yeniden üretim  arasındaki  organik ilişki  içinde  anlamak  gerektiğini  hatırlatı­
yor (s. 118-20). El koymacı birikime karşı bütün mücadelelerin ‘ilerici’ olmadı­
ğına  dikkat çekerek,  anti-globalizm hareketinde  anti-kapitalizmden  (anti-ka- 
pitalist karakterli bir anti-emperyalizmden) uzaklaşma tehlikesine karşı uyarı­
yor (s.  140-2).


nuna  indirgenmesini  haklı  kılmaz.  Bu jeostratejist bakış  açısı­
nın  konumuz  açısından en  önemli  etkisi,  derin bir acz duygu­
sunu  kökleştirmesidir.  Global  stratejilerin  ve  ‘hesapların’  de­
vâsâ  erki  karşısında,  herhangi bir  somut politik  meseleye  has­
redilmiş  gayretler,  zavallıca  görünecektir.  Doğrudan  doğru­
ya global güç aritmetiğine oturmayan,  türevi  ondan alınmayan 
her  politik  eyleme,  her  politik bilinçlenme/bilinçlendirme  ça­
basına,  sarkastik bir  küçümsemeyle  bakılacaktır.  Velhâsıl,  kı- 
yametçi  bir  sinizm  söylemi  üreyecektir  buradan.  Veya,  yegâ­
ne direniş ve halâs umudu olarak ulus-devlete bağlanıldığında, 
onu  tahkim etmeye yaramayan her hareket -şayet ihanet sayıl- 
mıyorsa-, yine sinik bir edâyla, nafile olarak görülecektir.  Mil- 
lîci anti-globalizmin refakatindeki jeostratejist ideolojinin vaz­
geçilmez unsuru  olan  “komplo  teorileri”  de  sinizmin  temel gı­
dasıdır.  Komplo  teorileri,  beşerî  özneleri  büyük  aktörler  kar­
şısında  alabildiğine  âciz  durumda  gören bir  algıyı  teşvik  eder, 
rasyonel zihni, özgür iradeyi, özerk eylemi itibarsızlaştırırlar.
Tıpkı, bu komplocu zihniyetin ve  milliyetçi alarmizmin tam 
karşısında yer alanların da, simetrik bir tutumla,  öznelik yetisi­
ni dışlaştırabildiği gibi.  Değişimi global etkinin rüzgârına ema­
net  edip  AB’yle  entegrasyon  sürecindeki  reformların  ‘normal­
leştirici’ neticelerini ve sahanın doğru-düzgün siyasete elverişli 
hale  getirilmesini hevesle bekleyenlerin düşebildiği sinizm bu: 
Reformların  yoluna  çıkan  her  türlü  toplumsal  tepkiye  gideril­
mesi  gereken  bir  arıza  gözüyle  bakmak veya  kara  bahtın  yeni 
bir tecellisi olarak görerek kahretmek.
'İyi'sinizm?
‘Haysiyetli’ bir sinizme  değindim yukarıda,  Kürt meselesi bah­
sinde.  Kendi  trajiğinin  farkında  olan bir  sinik  konumdur  bu. 
Veya, nesnel durumun,  özne tarafından güzellenmeyen,  ‘katla­
nılan’ sinizmi,  diyebiliriz...
Sinizme,  ‘namusu  kurtarmaktan’  öte  bir işlev  de  yüklenebil­
diğim  hatırlayalım.  Sloterdijk’in kavramlarını özetlerken,  onun 
‘özgürleştirici’,  ‘hücumcu’,  ‘iyi’  sinizmi  ayırdettiğinden  söz  et­


miştik.  Çoğunlukla  satirik geleneğe,  onun küstah  edasına bağ­
lıyordu  bunu.  Kinizm  adıyla  anarak,  ‘kötü’  sinizmden  farklılaş­
tırıyordu.  Ölçüp tartan ağırbaşlı entelektüalizmin,  ‘ciddi’ politi­
kanın  tutukluğuna ve  massedilmişliğine  karşı  kinik  tavrın  çok 
daha aydınlatıcı-uyarıcı olabileceği, daha verimli bir muhalefete 
zemin  oluşturabileceği  fikri,  Sloterdijk’e has  da  değildir.  Örne­
ğin argonun,  alt sınıfların egemenlere karşı ‘gizli direniş’ strate­
jisinin bir unsuru olduğuna dikkat çeken birçok yazar var. Mik- 
hail Bakhtin’in, bedenin belden aşağısıyla, cinsel organlarla ‘oy­
nayan’ çiftanlamlı sözlere dayalı grotesk geleneğe dair inceleme­
lerini  de  unutmamalı.10  Hatta  “post-”  zamanlarda,  ancak  kinik 
bir muhalefetin tesirli olabileceğini düşünenler var.
Peki Türkiye’de,  bitmeyen  12  Eylül ortamında bir ‘iyi’ siniz- 
min,  kinik  bir  m uhalefet  söyleminin  işaretlerini  görebiliyor 
muyuz bir yerlerde?
Bunu  ararken,  kinizmin  tarifinden  hareketle  ‘nominal’  ola­
rak ilk akla gelenlerden biri, popüler mizah ve argo kültürü ol­
sa  gerek -   örneğin,  bu  kültürün  yeniden  üretim  merkezi  ola­
rak,  genç  kuşak  solculuğunun  esaslı  bir  mecrasını  teşkil  eden 
Lem an
 dergisi...
Gırgır’dan  beri  gelen  bir  satirik  gelenek  içinde  düşünmeli­
yiz  elbette bu  mecrayı.  Ama  Leman’da  bir  fark da  vardır  (ken­
di  içinde  değişik  sektörleri  olduğunu  biliyorum Lem an’m,  bu­
rada  sadece  ‘toplam  etkisi’  üzerinden  konuşuyorum).  Farkın 
temel  görünümü:  argoya  ve  groteske  kapıyı  ardına  kadar  aç­
mak...  “Siktir”  çekmenin ‘serbestleştiriciliğine’ ve neşesine açıl­
mak...  ‘Egemen  olana  kapılmıyorum,  düzenin/hâkim  mutaba­
katın  dışında  kalıyorum,  otoriteyi  takmıyorum;  kimin  eli  ki­
min  cebinde,  kim  kimi  düzüyor,  açıkça  söylüyorum’-  tavrıyla 
küfretmenin itibarı...
Fakat gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var: Argo, kü­
für,  grotesk bizatihi  muhalefet  delili  veya  ‘teminatı’  değildir! 
Lem an,
  şehirli  (İstanbullu)  orta  sınıf gençlik  ortamında  üre­
yen argoyu estetize ediyor -  elbette alt sınıfların ‘kendiliğinden’
10  Mikhail Bakhtin, Karnavaldan Romana, çev.Sibel Irzık. Aynntı Yayınlan, İstan­
bul 2001.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə