Makedonya’da 6, 7 ve 8. Sınıf Türkçe Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk Algısı
[809]
Osmanlılara karşı isyan etmesini teşvik edip desteklediğinden bahsedilmiştir
(Açkoska ve diğerleri, 2009: 17-19). Bu konudaki fikriyat genel manada doğru
kabul edilebileceğinden burada bir eleştirimiz söz konusu olmayacaktır. Ayrıca
Avrupa’da özellikle sanayi devrimi ve Fransız İhtilalinin yaydığı fikirlerin
özellikle çok uluslu yapıyı arz eden Osmanlı, Rusya ve Avusturya-Macaristan
üzerinde derin endişeler oluşturduğunun (Açkoska ve diğerleri, 2009: 20-21)
dile getirilmesi de son derece özet bir bilgi olmasına rağmen eleştirilmeyecektir.
Kitabın “XVIII. asırda Osmanlı İmparatorluğu” başlıklı bölümünde
Osmanlıların genel durumu büyük toplumsal, askeri, siyasi ve iktisadi krizlerle
uğraşan bir devlet şeklinde aktarılmıştır. Hatta Avrupalı devletlere nazaran en
geri kalmış siyasi yapının Osmanlılar olduğu ve bu hallerinden dolayı da
kendilerine “hasta adam
2
” yakıştırmasının yapıldığı öne sürülmüştür. Ayrıca
1803 tarihli bir İngiliz raporuna dayandırılan bilgilerle “Türkiye” ismiyle ifade
edilen Osmanlı Devleti’nin hemem hemen tüm Avrupa’da korkunç düzensizlik,
isyan ve barbarlık görüntüsü içinde olduğu bilgisine yer verilmiştir (Açkoska ve
diğerleri: 30). Hatta kitapta yer alan bir haritada Osmanlı topraklarının hemen
hemen tamamı sömürge imparatorluklarının etkisi altında kalan topraklar
şeklinde işaretlenerek aktarılmıştır (Açkoska ve diğerleri: 24).
Osmanlıların ise bu siyasi ve iktisadi bunalımdan çıkmak için batılı
devletlerden borç aldığı ayrıca içerisinde barındırdığı gayrimüslimler özelinde
Tanzimat ve Islahat
3
Fermanlarının ilan edildiği ve bu reformlarında en sonunda
siyasi bir yönetim değişikliğine
4
gidildiğinden bahsedilmiştir. Ancak bu noktada
Meşrutiyet yönetimini ilan eden Osmanlı Devleti Sultanı Aldülhamit’in çağdaş
fikirlerin karşıtı olduğundan dolayı bu yeni yönetim şeklini benimsemeyerek
feshettiği ve o yüzden de “kanlı sultan” olarak bilindiği üzerinde durulmuştur
(Açkoska ve diğerleri, 2009: 31).
“Osmanlı egemenliği altındaki Balkan Halklarının Kurtuluş
Hareketleri” başlığı altında ve özellikle XIX. asırda Osmanlıların gerileme
göstermesiyle bu durumdan fayda sağlamayı düşünen Balkan halklarının fırsat
2
Aslında “hasta adam” ifadesi, Avrupa’da iktisadi manada gerileyen devletler için kullanılan bir
tabirdir. Bu ifadenin Osmanlılar için ilk olarak Rus Çarı Nikolay tarafından 1853’te
“kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” (Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme
Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri 1786-1929, Beyan Yayınları, İstanbul 2002, s.238.)
şekliyle dile getirildiği bilinmektedir.
3
Yenilik düzenlemelerinin aktarıldığı bölümde; 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı
“Gülhane Hatişerifi” şeklinde verilirken, 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı ise “1856 …
Hatihumayün’u” olarak isim eksikliğiyle aktarılmıştır.
4
I.Meşrutiyet İlanı, Anayasanın kabulü ve Parlamentonun kurulması.
Selçuk Ural
[810]
yakaladığı üzerinde durulurken, Balkan halklarının bu isyan girişimleri ise bir
kurtuluş hareketi şeklinde sunulmuştur. Bu kurtuluş hareketlerinin de ilk olarak
Yunanlılar tarafından “Etnik-i Eterya” ve Bulgarlar tarafından da “Bulgar
Devrim Merkez Komitesi” isimli cemiyetlerin kurulmasıyla başlatıldığı
belirtilmiştir. Bu cemiyetlerin asıl hedefinin Balkanlarda geniş bir ayaklanma
başlatmak olduğu söylenirken, yine bu grupların ve özellikle “Etnik-i Eterya”
komitecilerini Osmanlılar içerisinde geniş bir komplocu ağı kurdukları da ifade
edilmiştir. Yunan İsyanının (1821) bu şekilde başlatıldığının altı çizilip,
Balkanlardaki diğer milletlerin ise Yunanlılar kadar ayaklanma teşkilatını
hemen kuramadıkları da aktarılan bilgilere ilave edilmiştir. Ancak nihayetinde
Balkanlardaki en geniş çaplı ve geniş toprak parçasını etkileyen bu
hareketlenmelerin hiçbir ayrıntı verilmeden XIX. asrın sonlarına doğru
gerçekleşen ve 1878 Berlin Kongresince sonlandırılmaya çalışılmış ancak
başarılamamış isyan ve çarpışmalar olduğu söylenmiştir (Açkoska ve diğerleri,
2009: 33-34). Ayrıca Sırpların başlattıkları isyan için örgütlü bir yapılanmadan
bahsedilmemişken aynı zamanda bu isyanın merkezi idareye karşı olmayıp
yerelde başlatıldığı da belirtilmiştir (Açkoska ve diğerleri, 2009: 39). Ancak bu
noktada da Sırpların asıl hedeflerinin müstakil bir devletleşmeye doğru gidişat
olduğu fikrinden ziyade yereldeki Osmanlı idari anlayışına baş kaldırma olduğu
vurgulanmaya çalışılmıştır. Kitabın geri kalan kısmında ise genel olarak Bulgar,
Yunan ve Arnavut kitlelerinin Osmanlı aleyhine isyan teşebbüsleri üzerinde
durulmuştur. Tüm isyanların temelinde de genellikle Osmanlıların
Balkanlardaki yönetim zafiyetleri, iktisadi geri kalmışlık, Rusya ve
Avusturya’nın isyanları teşvik ve desteği gösterilmiştir.
Kitapta Osmanlı Devletinin XIX. asırdaki durumuyla ilgili olarak en
ilginç benzetmeler ise aynı tarihlerdeki bir Avrupa kentiyle bir Osmanlı kentinin
karşılaştırılmasının bazı örnek resimlerle öğrenciler tarafından yapılmasının
istenmesi olmuştur (Açkoska ve diğerleri, 2009: 37). Ancak içinde bulunulan
yüzyıl itibariyle Osmanlı Balkan şehirlerinin diğer Avrupa şehirlerinden geri
kalır hiçbir noktasının olmadığı belirtilmelidir. Hatta Osmanlı öncesi Balkan
şehirlerinin fiziki ve içtimai durumları dikkate alınırsa Osmanlıların Balkan
şehirlerine kattıkları değer çok daha iyi anlaşılabilir. Türkler Balkanları hızla
canlandırmışlar, başta kentler olmak üzere çok sayıda yerleşim merkezi kurarak
Balkanlarda yeni bir medeniyet meydana getirmişlerdir. Balkanlar, bir ülkenin