Trakya kelimesi Eski Yunanca olup trachea kelimesinden türemiştir



Yüklə 117,89 Kb.
səhifə2/2
tarix11.03.2018
ölçüsü117,89 Kb.
#31106
1   2

2.2. Ainos (Enez)

Ainos sözcüğü Hellen dilinde üç anlama gelmektedir. Öykü, öğüt ve övgü ancak bu kentin adı İÖ. 1200lerde Troia savaşlarında Trak kenti diye anılmıştır yani kentin adı Helenlerden çok önce olduğu için muhtemelen yerel halk tarafından konulmuştur. İlidia’ya göre Troilılarla birlikte çarpışanlardan Trak önder Imbrasos oğlu Peiros bu kentten gelmedir. Heredotos ise Xerxes’in İÖ. 480’deki Yunanistan seferini anlatırken İran İmparatorluk ordusunun gidiş yolu üzerindeki kentlerden bir Aiolos kenti olarak anmaktadır yani bir Hellen kenti olmuştur. Thoukydides ise kentten bu dönemlerde Atina-Sparta savaşları için birçok asker alındığını yazmaktadır.


Eski çağlarda “Ainos” olarak bilinen, bugünkü Enez, Kuzey Ege sahilinde Meriç (Hebros) Nehri’nin denize döküldüğü alanda kurulmuş eski bir yerleşim alanıdır. Bu alanda Ege Denizi, yaklaşık 15 bin yıl önce Uzunköprü’ye kadar uzanan bir körfez biçimindedir. Hebros nehri önce Bulgaristan’dan çıkıp Edirne’ye oradan Ergene ile birleşip Ege’ye ulaşır ve bu körfeze dökülüp taşıdığı alüvyonlarla sahilde delta ve bu deltalarla lagünler oluşturduğu görülmüştür.

İlkçağ’da Ainos, Balkanları Anadolu ve Ege’ye bağlayan kara, deniz ve nehir yollarının kesiştikleri zorunlu geçiş yolu üzerinde kurulmuş önemli bir liman şehriydi. Ainos ayrıca kayalıklarla doğusunda erişilmez bir kıyı sağlamaktadır. Ainos’un yaşamında ve gelişiminde, limanları kadar kara ve su yolları aracılığıyla yapılan ticaret kuşkusuz önemli rol oynamıştır. Yakın zamanlara kadar ticaret gemileri, güvenli olan Hebros nehrini kullanarak Karadeniz kıyılarındaki diğer kentlere kolayca ulaşılıyordu. Enez’in önemi yalnızca bu limanlardan kaynaklanmıyordu; o dönem için karayolları da oldukça önem taşıyordu. MÖ. 2. yüzyılda Romalılar tarafından yapılmış olan “Via Egnatia” askeri ve ticaret yolu, İtalya’da Brindizi’den başlar ve İstanbul’da Beyazıt’ta son bulur. Via Egnatia, Beyazıt Meydanı’na girilmeden önce orada son bulan meşhur bir yoldur.

Ainos’ta eskiden kente gelen ziyaretçiler önce ölüleri selamlarlar, daha sonra kente girerlerdi. Bu nedenle yolların çoğu Antik Çağ’da genellikle mezarlıklar arasından ya da önünden geçerek kente ulaşırdı.

Hebros (Meriç) nehri kanalının taşımacılık için kullanılması çok doğaldı; çünkü Trakya veya Karadeniz’e geçmek isteyen yük gemileri, Çanakkale ve İstanbul Boğazı’nı dolaşmak yerine Enez’deki limanlardan Meriç nehri aracılığıyla gitmek istedikleri noktalara rahatlıkla ulaşma imkanı bulurdu. Güvenli ve kısa olduğu için tercih edilen bu yol 19. yüzyıla kadar seyrüsefere açıktı. Gerek su yolu ve gerekse kara yolları, antik Ainos kentinin taşımacılık ve ticaret alanında gelişmesine ve kısa sürede zenginleşmesine neden olmuştur. Bu da o dönemin kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Heredotos, Enez’in ilk olarak İÖ. 7. yüzyılda, İzmir’in kuzeyinde yerleşmiş olan Aioller tarafından kolonize edildiğinden söz edilmektedir. Kolonizasyon sırasında (Aliağa) bölgesinde yer alan antik Kyhme, Midilli (Mitylene) ve Gelibolu’dan, yeni bir yurt arayışı içinde, gruplar halinde gelen insanlar tarafından bir ticaret merkezi olarak, daha doğrusu ana kente hammadde ulaştırmak amacıyla, Meriç nehrinin ağzında Ainos adıyla bir şehir devleti olarak kuruldu. O dönemde Ainos kentinin bulunduğu yerde Trakların köy kentleri Poltiobria ve Apsintos adıyla iki kent bulunuyordu. Enez’in mitolojik kurucusu ise Eneas olarak geçer. Eneas, Troia savaşı kaybedilince Eneas yaşlı babası ve çocuğuyla birlikte İda dağına sığınır. Orada gemiler yaptırdıktan sonra denize açılır ve bugünkü Ainos’a gelerek orada bir kent kurar. Daha sonra yine denize açılan Eneas önce Roma’yı sonra Kartaca’yı kurmuştur. Bundan dolayı Enezlilerle Romalıların akraba oldukları söylenir. Bu akrabalık Roma çağında Ainos’a önemli avantajlar sağlamıştır. Roma, Ainos’u ele geçirdikten sonra, kendisine vergi vermek şartıyla istediği gibi çalışmak, ticaret yapmak gibi önemli çıkarlar sağlamıştır. Böylece Ainoslular hiç savaşmadan iç işlerinde Roma Çağı süresince serbest kalırlar. Kent Eski Çağ’da bir takım badireleri atlatmıştır. Örneğin, Pers Kralı Darius İÖ. 513-515’te İskitlilere karşı yaptığı seferden sonra Trakya’yı dolayısıyla Enez’i ele geçirir. Ayrıca, Enez daha sonra İÖ. 480’li yıllarda Pers Kralı Xerxes’in, Yunanistan’a yaptığı sefer sırasında Persler’in hakimiyetine girer. Xerxes İÖ. 480-479 yılında Atina ve bağdaşıklarına karşı yaptığı savaşı kaybedince, Ainos tekrar bağımsızlığına kavuşur ve Atinalıların kurduğu Attika-Delos Deniz Birliği’ne üye olur. Bu birliğe uzun yıllar üye kalan Ainos İÖ. 4. yüzyılın ortalarında Makedonya egemenliğine girdi. Helenistik Çağda sırasıyla Ptolemaios ve Seleukosların egemenliğine girdi. İÖ 190’da Romalıların bütün Trakya’yı ele geçirmeleriyle Ainos Roma’ya bağlanmıştır. Uzun süre Romalıların egemenliğinde kalan kent Roma’nın, 395’te Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra Bizans’ın (Doğu Roma) hakimiyetinde kaldı. Bizans çağında bölgenin 4 başkenti olarak çok önemli bir ticaret merkezi konumundaydı. İmparator Justinianus tarafından, kale surları kuzeyden gelen Slavlara karşı onarıldı. Genç Bizans Çağında ise Ainos, Genovalı (Cenevizli) Gattelusio ve Doria ailelerinin hakimiyetine girdi. Ainos, Genovalıların hakimiyetinde kaldıkları dönemde (200 yıl) aşağı Rodop bölgesinin Thasos, Samothrake (Semadirek), Mitylene Midilli Adası olmak üzere Çanakkale Boğazına kadar uzanan toprakların prenslik merkeziydi. 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet, Edirne’de bulunduğu sırada ordusuyla İpsala’ya, denizden de Has Yunus Bey komutasındaki donanma Enez açıklarına gelerek demirledi. Bu filoyu gören halk şaşkınlıktan hiçbir şey yapamayıp, savaşmadan şehrin anahtarı Fatih’e verilmiştir. Fatih’in Enez Kalesinde üç gece kaldığı rivayet edilmektedir.

Burada yapılan kazıda Miyosen kalker kayasının kesilerek ve yontularak evlerin altında birtakım işlikler ve şarap depolamak için mahzenlerin oluşturduğu saptandı. Ele geçen verilere göre mahzenler MÖ. 5.yüzyılda yapılmış ve Roma Çağına kadar kullanılmıştır. Mahzenin içinden değişik biçimli yerli Ainos malı amforaların yanı sıra, genellikle ticaretiyle ünlü Thasos ve Rodos adalarının amfoları da azımsanmayacak miktarda ortaya çıkmıştır.

Enez’de şarapçılığın yanı sıra dokumacılık da ön plandadır. Kazılarda pişmiş topraktan yapılmış yaklaşık iki bini bulan tekstil ağırlığı ortaya çıkmıştır. Değişik biçimlerde üretilmiş olan bu ağırlıklar arasında istiridye biçiminde yapılmış olanı ilgi çekicidir. Bütün bunlar, bölgede tekstil yapıldığının kanıtlarıdır. Burada tekstilin olması hayvancılığında olduğunun kanıtıdır. Enez çevresinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Prehistorik yerleşmelere baktığımız zaman Yeniceköy-Hoca Çesmesi höyüğü, Küçük Evren Köyü-Pandır Bahçe Höyüğü, Hasköy Höyüğü bulunmuştur.

Enez kentinin İlkçağ’a dair pek bir kalıntı yoktur ancak Sait Başaran’ın yaptığı kazılarla günümüze bir çok bilgi aktarmıştır. Ortaçağ’dan kalan kale hala sağlam bir şekilde durmaktadır ve bunun yapımında İlkçağda kullanılan malzemeler bulunmaktadır. Yine Ortaçağ’dan kalma duvarlara örülmüş armalar Cenevizliler yani Genovalıların hediyesidir. Enes’in çevresinde ise bir çok Trak tümülüsü bulunmaktadır.


2.3. Kypsela (İpsala)

İlkçağ kenti olan Kypsela sözcüğünün hangi dilden geldiği ve ne anlam taşıdığı bilinmemektedir. Kypsela hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak buradaki Küçük Hisar’ın İÖ. 200 yılında Makedonya Kralı V. Philippos’un saldırısına uğrayıp zaptedildiği ve o hisar kasabasının Justinianus döneminde, 6. yüzyılda kent durumuna getirildiği bilinmektedir.

İpsala Trak kavimlerin buraya gelerek yerleşmesiyle kurulmuştur. MÖ. XII. Yüzyıla

kadar ki 800 yıl boyunca yeni Trak boyları gelip, bölgeye ve Doğu Trakya’ya yerleşti. Balkan Yarımadası’nın bir çok kısmı bu gelen akım ile dolmuştur. Traklar, Balkan Yarımadası’na maden devri medeniyetini getirmişlerdir.

Pers İmparatoru I. Darius (Büyük Dara), İÖ. VI. yüzyıl sonlarında Kypsela bulunduğu bu bölgeyi imparatorluğa eklemiş, Traklar Pers İmparatorluğu’nun zayıflama döneminde, aralarında birleşip isyan çıkarmışlardır ve Atlı Boy Beyi Başkanlığında bir Trak devleti kurmuşlardır. Bazı kaynaklar Kypsela’yı Trakların başkenti olarak gösterir. İpsela’yı Trak boylarından ve Trak denilince akla gelen Odrysler kurmuşlardır.

Bugün Edirne sınırları içersinde yer alan İpsala merkezinin birkaç km. doğusunda Kemerköprü su yolu bulunmaktadır. Bu yol Roma İmparatorluk Devrinden kalma bir yoldur. Yaklaşık 200 m. uzunluğunda küçük taş ve harçlardan oluşan duvar tekniği ile yapılmış olan bu su yolu yapısında kemer bulundurmaktadır. Günümüzde sadece 5 m. uzunluğunda bir bölümü günümüze kalmıştır. Söz konusu su yolu Kypsela kentinin lokalize edildiği İpsala’dan günümüze kalan ve Roma İmparatorluk Devrine tarihlenebilen tek taşınmaz kültür varlığı olması nedeniyle büyük önem taşımaktadır.

I. Murat’ın kumandanlarından Evranos Bey tarafından 1356 yılında alınmış olan İpsala İlçesi’nin Osmanlı tarihinde önemli bir yeri vardır. O tarihte çayır olan bugünkü çeltik ekili sahalarda Osmanlı Ordusu’na at yetiştirildi. İyi cins kısrak sürüleri, azgın aygırları yanlarında bu otlar üzerinde yaz kış dolaşırdı. Binilecek çağa gelen taylar bu çayırlarda kementlerle tutulur, Edirne’ye götürülür donatılır, eğitime tabii tutulurdu. Osmanlı Ordusu’na giren İpsala tayları, Türk Akıncılarını zafer yollarına taşır dururdu. İpsala yüzyıllarca Osmanlı Süvari Ordusu’na at yetiştirilen bir kaynak olmuştur.

İpsala ilçesi önce Sofulu’ya Balkan Savaşı’ndan sonra da İbriktepe’ye bağlı nahiye idi. 1928 yılında kaza olmuştur. İlkçağ kalıntıları günümüze ulaşmamıştır ancak basılan sikkeler bulunmaktadır.


3. Tekirdağ’ın Antik Kentleri
3.1. Bisanthe-Barbados (Tekirdağ)

Tekirdağ şehrinin kuruluş tarihi yaklaşık İÖ. 6000lere kadar iner. Şehir Trakların, daha sonra sırasıyla Perslerin, Romalıların ve Bizanslıların egemenliğinde kalmıştır. Kentin bilinen ilk adı Bisanthe Hellen dilinde değildir ve Luwi dilinden gelmektedir. Heredotos Bisanta demektedir. Bisanthe’nin Luwi dilince anlamı bilinmemektedir ve Hellen dilinde Byzantion olmuştur.

Tekirdağ’ın ilkçağ’dan kalma ismi Trak dilinden olan ama anlamı bilinmeyen Rhaidestos’tur. Bu ad son Bizans döneminde Rhodosto biçimindedir. Türkler Rhodosto’yu Rodosçuk biçiminde söylemektedirler. 1732 yılına gelindiğinde kent Tekfurdağı denilmiştir. Cumhuriyet döneminde Tekirdağ’a çevrilmiştir.

Heredotos’a bu kentin varlığının en azından İÖ. 5. yüzyılın ortalarına kadar uzandığını söylemektedir. Kent o dönemde bir Hellen kenti olmayıp bir Trak kenti olmuştur. İÖ. 400 yılında Thrak Beyi Seuthes kıyıdaki kentlerimin en güzeli demektedir.

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın yaptığı araştırmalar sonucunda Tekirdağ sahil şeridinde yapılan kazı ve araştırmalarda Neolitik dönemden ilk toprağa yerleşme dönemi, insan toplumunun gelişmesinde bir devrim olarak kabul edilmektedir. İÖ. 8000-5000 Kalkolitik Çağ, (Köy şeklindeki yerleşmelerin gelişimi, bakır ve madenciliğin başlaması İÖ. 5000-3000, ilk Tunç Çağına ait yerleşmeler bulunmuştur.

Tekirdağ’da, eski Vali evinde açılmış müzenin içinde küçük bahçesinde ve sokak kapısı önünde, kent dışı çevreden rastlantı sonucu çıkarılmış birçok buluntu sergilemektedir. Bunların bir çoğu stel yani dikili duran taşlardan meydana gelmiştir. Bir diğer buluntu ise Herakles’in yanında taçlı bir kadınla gösteren kabartmalı taştır. Taçlı kadının, Lydia kraliçesi Omphale’yi canlandırdığını varsayabiliriz.



3.2. Perinthos (Marmara Ereğlisi)

Perinthos ilkçağ’ın hayli ileri dönemlerine kadar, Trak halkının kentlerindendir. Heredotos bu kenti İÖ. 499-494 Batı Anadolu ayaklanmasının bastırılmasından sonra, ayaklanmaya katıldığını ve İran bağımlısı Fenike donanmasınca cezalandırılan kentler arasında anar. Ayrıca bu kentin surlarca çevrilmiş bir Trakya kenti olduğunu söylemiştir. Xenephon da bu kentte oturan halkın Traklar olduğunu ve Hellenlerin buraya İÖ. 401 yılında savaşmak için yola çıktıklarını anlatmaktadır.

Perinthos’a Herakleia denmesi, İS. 275’den, İmparator Aurelianus’un ölümünden hemen sonra başlamaktadır. Bunun nedeni ise bilinmemektedir. Diocletianus’un ortak imparator edindiği Maximianus’un Herculius sanı taşımasıyla ilgili bir ilgisi bulunabileceği öne sürülüyor. Fakat Tekirdağ kentinin Bisanthe ve İstanbul’un Byzantion santhe ve zantion eklerinin Luwi Tanrısı Sanda’nın adıyla bağlantılı olabileceğini bununda yörede Sanda tapkılarının adından kaynaklanabilir. Sanda tapkısı Hellenleşme döneminde pek çok yerde Herakles tapkısına dönmüştür mesela Kybistra kentine sonradan Herakleia şimdi ki Konya Ereğlisi o yakında İvriz’deki Sanda/Tarkhun kabartması yüzündendi. Belki Perinthos’ta da Herakles tapkısına dönüşmüş bir Sanda tapkısı vardı. Nitekim, Perinthos’da bulunmuş bir yazıtın Apollo’un canlandıran kabartmasında, bu tanrının simgesi olarak labrys yani çift ağızlı balta bulunmuştur. Labrys de Sanda’nın simgesidir.

Pers Kralı Darius İÖ. 514-513 yıllarında Tuna kenarında İskitlere karşı sefer öncesi Trakya’yı ve Perinthos’u egemenliği altına almıştır. Perslerin Trakya’dan çekilmesinden sonra Perinthos kenti bağımsızlığını kazanmış ardından Makedonya Kralı II. Philip’in oğlu Büyük İskender Perinthos’u egemenliği altına almıştır. İÖ. 336-323 darphane kurulmuş ve kendi adına sikke bastırmıştır. İskender’in ölümünden sonra kent Roma etkisine girdi.

MS. 46 yılında İmparator Cladius, Trakya’daki krallıkları ortadan kaldırarak Roma eyaletini kurdu. Roma döneminde eyalet valisinin ikematgahı Perinthos olmuştur. Bu dönem kent liman kenti olmuş ve ticaret gelişmiştir. İS. IV. ve V. yüzyıllarda halı dokumacılığında üs olarak kullanılmıştır. Perinthos Trakya eyaletinin Roma İmparatorluk dönemindeki başkenti olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun MS. 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Konstantin önem kazanmış ve Perinthos’un önemi azalmıştır.

Bisanthe, Roma İmparatorluğunun egemenliği döneminde gelişti. Hatta, İS. 2.yüzyıl sonunda kendisinin tahta çıkışına karşı koyduğu ve düşmanı Niger’le birlikte olduğu için Byzantion’u 3 yıllık bir kuşatmadan sonra ele geçiren, yıktıran Severus, geleceğin imparatorluk başkentini köy durumuna indirmiş ve Perinthos’a bağlamıştı.


İlkçağ kentinin kalıntılarında ise üzerinde Marmara Ereğlisi’nin bulunduğu küçük yarımada, üstü düz, pek yüksek olmayan bir tepe biçimindedir. Tepe üstü düzlüğün bir ucunda, deniz feneri vardır. Tepe üstü düzlüğün bir ucunda deniz feneri vardır. Tepe üstü düzlüğün ucundaki fenerden aşağıya doğru uzanan yamaçta buraya Fenerbayırı denmektedir. Burada ilkçağ kent tiyatrosu bulunuyordu. Sözü geçen alan, Eski Eserler Hukuku çerçevesinde, korunacak tarihsel kalıntı alanları arasında sayılmış ve bu yoldaki karar Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kent girişinin Tekirdağ-İstanbul ana yolu ile bağlantısını sağlayan yol bitişiğinde, kent girişine yakın bir yerde, ortaçağ’dan kalma zevksiz sur parçaları günümüze ulaşmıştır. Ayrıca, yörede ufak tefek ilkçağ mimarlık yapıtı parçalarına rastlanmaktadır. Kentin girişinde kente girerken sağ yanda görkemli bir yapıt görülür bu yapıt İS. 2. yüzyılın sonu İS.3. yüzyılın başından kalmadır. Akropolis tepesi güney yamacında bulunan arkhaik kaya mezarları bulunmaktadır.
3.3. Heraion Teichos

Antik Perinthos kenti yakınlarında bulunan bu kent bir liman kenti olarak kurulmuş olup, Karaevli köyü altında Çitlenbik deresinin geçtiği yerde olduğu ileri sürülmektedir. Tekirdağ’da 18 km. mesafede olan Karaevlialtı mevkideki Harekkettepe Tümülüsünde Mimar Sinan Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı ve Tekirdağ Müzesi’nin birlikte yaptığı kazılar sonucu Heraion Teichos adlı Trak şehrinin MÖ. V. yüzyıla ait surları açığa çıkarılmıştır.

Heraion Teichos’da 2000 yılından itibaren yapılan kurtarma çalışmaları neticesinde Akropol Surları’nın bir kısmı ve Kuzey kapısı ortaya çıkarılmış böylelikle sit alanı genişletilmiştir. Kazı çalışmalarından önce yapılan yüzey araştırmaları sonucu, MÖ.4. ve MÖ.3. yüzyıllara ait çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Toplam 218 sikkenin bulunduğu şehirde en ilginç tespit ise, Akropol’de yer alan, Traklar’ın son zamanlarına ait bir kült ve şifa merkezidir.
4.Kırklareli’nin Antik Kentleri
4.1. Arcadiopolis (Lüleburgaz)

Lüleburgaz ilkçağda Bergula adlı bir kasaba iken, imparator I. Theodosius döneminde yani 4. yüzyıl sonunda geliştirildi, kent durumuna yükseltildi ve (Theodosius’un sonradan Doğu Roma İmparatoru olan oğlu Arcadius dolayısıyla) Arcadiopolis yani Arcadius Kenti dendi. Daha eski adı Bergula’nın anlamı, kökeni güvenilir yolda saptanabilmiş değilse de, çağdaş Almancadaki Burg sözcüğüyle bağlantılı olduğunu sandığım (İÖ 2. binyılın en önemli Anadolu dili Luwi dilinden ya da onun İÖ 1.binyıldaki ardaları olan Anadolu dillerinden gelme birçok kent adında karşılaştığımız) Anadolu Perk-(Troas’daki Perkote kentinin adında olduğu gibi) ya da Perg- (Perga/Perge, Pergama/Pergamon adlarındaki gibi) kökünden türediğini varsayabiliriz.Sonraki –ula bitişi, Hind-Avrupa dillerinin pek çoğunda, küçük söyleniş değişikliğiyle, -cik anlamındadır: Atilla, Atta’cık; Attalos, yine Atta’cık (atys’cik); Briula (Briaula; Hellen yazımında Brioulla; Lydia kenti) Bria’cık yani kentçik; çağdaş Hellen dilinde kardoula (kardia+oula), yürecik; Latincede Caligula, çizmecik.

Lüleburgaz ilkçağda bayındır bir kent olmadığı, hatta ortaçağda bile, artık kent durumuna yükseltilmiş olmakla birlikte, gelişemediği için, günümüzde kent içinde ilkçağ kalıntısına hiç, ortaçağ kalıntısına hemen hemen hiç rastlanmaz. Yalnız, 1569’da Sokullu’nun yaptırdığı, Büyük Sinan’ın yapıtı köprünün yanında, Bizans döneminden bir kale duvarı kalıntısı vardır. Moloz taşlardan yapılma bu geç Bizans kale duvarı parçası, 15 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindedir.
4.2 Biyze (Vize)

Vize adı, ortaçağda yeni Hellen ağzında B’ler V değeri aldığından Vizye diye okunup söylenen Bizye adından gelir; o adın anlam ve kökeni bilinmiyor. Bizye, Thrak’ların Astai boyunun başkenti iken, yörede Roma’lılarca oluşturulan bölgesel ve Roma bağımlısı küçük bir Thrak krallığının başkenti oldu. İlkçağ tarihçesi üzerine fazla bilgimiz bulunmamaktadır; o çağda ekonomik coğrafya açısından sapa bir yerde kalmış olması nedeniyle gelişmediği, önemli tarihsel olaylara karışmadığı anlaşılıyor. Yöredeki tek ilkçağ kalıntısı, höyüklerdir. Bunların kimi gerçek höyüktür (yerleşme alanlarında yapı yıkıntılarının, döküntülerinin oluşturduğu yığınlardır), çoğu ise Tümülüs yani Thrak yığma mezarıdır. Bunlar Arif Müfid Mansel yönetimindeki kazılarla araştırılmış ve buradan çok ilginç mezar buluntuları ele geçirilmiştir. Bu buluntular şimdi İstanbul Arkeoloji Müzesinin, ziyaretçilere açık olmayan üst katında, ayrı bir bölümünde, tümülüsün mezar odası biçiminde düzenlenmiş bir yerde sergileniyor ve özel izinli görülebiliyor.

Vize’den ilk kez Theopompos tarafından MÖ. 4. yüzyıl’da Ast’ların bölgesindeki en büyük yerleşme merkezi olarak bahsedilmektedir. Polybios tarafından Balkanlardaki tarihi olaylarda adlarından çok sık bahsedilen Ast’ların MÖ. 2. yüzyıl’da çok önemli bir rol oynadıkları ve özellikle Roma Konsülü Gnaeus Manlius Vulso’nun Anadolu’dan gelip Balkanlar üzerinden Roma’ya giderken Trakya’dan geçişine karşı gösterdikleri direnişten bahsedilmektedir. Ast hanedanına mensup bazı Trak önderlerine yazıtlarda değinilmektedir. Bunlar arasında en önemlisi, Biyze’de ortaya çıkan ve MÖ. 1. yüzyıl’da Odyrs krallığının başında bulunan II. Kotys’ün babası kral Sadalas ve annesi kraliçe Polemokratia’yı onurlandırmak üzere yazdırdığı onur yazıtıdır.

Biyze’nin adından geç antik devir ve Bizans yazarları tarafından da bahsedilmektedir. MS. 5. ve 7. yüzyıllar arasında Biyze bir piskoposluk merkezi idi. Bu dönemde kentin surların kulelerinin yenilendiğini dönemin kaynakları özellikle belirtmektedirler. Bizans devrinde tahkimli bir kent olarak kaynaklarda geçen Biyze’de çiftçiler ve işçilerin yaşadıklarından bahsedilmektedir.

Vize’de genç Bizans döneminden kalma, günümüzde oldukça sağlam kalıntılar ulaşmış bir kale, mahzenli bir büyük yapının parçaları ve Küçük Ayasofya da denen Gazi Süleyman Paşa Camii görmeğe değer. Bu cami, aslında lustinianus dönemi (6.yüzyıl) yapımı bir kilisedir; Orhan Bey oğlu Süleyman Paşa komutasında Osmanlılar Vize’yi alınca camie çevrilmiştir. İç sütunları mermerdendir ve Korinthos biçimindedir. Geç dönem onarımlarında, erken ortaçağ yapılarından alınma işlenmiş kabartmalı taşlar yapı taşı olarak kullanılmıştır. Şimdiki giriş yüzü ve içteki freskler, resimler, kilisenin ilk biçiminde yoktu; bunlar sonradan eklenmiştir. Orta bölümü kareye yakın dikdörtgen planlı olmakla birlikte, üç apsid’li yapıldığından, haç planlı görünüştedir.

Biyze antik kenti maden kaynakları ve su kaynakları açısından son derece önemlidir. Bugün Vize adıyla anılan kent çok erken süreçlerde geçmişi varsa da bu yerleşim dinamiğinin Roma Dönemi ve sonrasında klasik anlamda karşılığını bulan bir biçimi aldığı anlaşılmaktadır. Vize’nin lojistik önemi her zaman büyüktür.

Trakya’ya özgür olan ve benzeri durumlara Balkanlar ve Avrupa’da da rastlanan, zaman süreci içinde değişen ihtiyaçlara göre yerleşimlerin yer değiştirmesi olgusu Vize ve çevresi içinde geçerlidir. Özellikle bu durum, prehistorik süreçler ve Trak döneminin önemli bir bölümü için bu noktada yerleşim dinamiğinin temelini teşkil eden, Tümülüs olarak adlandırdığımız ata mezarlar veya karizmatik yöneticilerin kült odaklı politik işlev kazandırdıkları mezarlardır. Tümülüsler kadar önemli olan bir diğer sosyal ve dini bütünleşme merkezi, makro-kozmos ve mikro-kozmosun dengelediği ve kaosa karşı evrensel ve sosyal dengenin varlık bulduğu karanlıklardan aydınlığa yükselen, sarsılmaz ve ölümsüz bir odak oluşturan kaya sunakları ve diğer sunak tipleridir. Bu tip sunaklar dini ve sosyo-politik gücün bir birine geçtiği ve benzerlerine Demir Çağı Avrupa ve Avrasya dünyasında sıklıkla rastlanan kült merkezleri olarak da dinsel ve sosyal yaşamın olduğu kadar, kabile sınırlarının ve aile klan yapılanmalarının da merkezinde yer almaktadır. Şehir ve şehirleşmenin fazla önem taşımadığı bu köyler ve kasabalar dünyasında, yaşam dinamiğinin temeli olan kale kentler veya yöneticilerin tahkimatlı yerleşimleri dahi, bu evrensel güç odakları olan sunakların gölgesinde kalmaktadır.

Meriç ve Tunca doğusunda kalan topraklar içinde ayrıcalıklı bir konumda bulunan günümüz Vize yerleşmesinin içinde bulunduğu alan, özellikle Türkiye Trakyası’nın güney kesiminde ve Marmara Denizi kıyı şeridi ve hemen ardında yer alan sahadan çok farklı bir kimliği haizdir. Bu da Vize ve çevresini çok farklı bir konuma getirmektedir. Vize Marmara kıyısının koloni kentlerindekinden çok farklıdır. Vize’nin Trak kimliği, tüm yabancı etkilere ve tüm değişimlere rağmen oldukça yakın tarihlere kadar ayakta kalmış, varlığını sürdürmüş ve ne yazık ki oldukça yakın tarihlere kadar ayakta kalmış, varlığını sürdürmüş ve ne yazık ki, kendi oluşumu dışında başka amaçlara uydurulmaya çalışılmıştır.

Kayalık alanları bol olan Vize ve çevresinde keçilerin doğal olarak çok sayıda bulunduğu bir gerçektir. Keçi sözcüğünün Trak dilinde bilinen karşılığı olan Byzas ve Buzas olarak ifadesi, Vize’nin taşıdığı isim ile önemli bir açılım sergilerken, bu adı taşıyan çok önemli mitolojik bir şahsiyeti de ön plana çıkarmaktadır. Vize adı İstanbul’un en erken ismi olan Byzantion yani Grekçe söylemiyle Byzas’ın Yeri veya Byzas’ın Şehri ile ilgili mitolojik söylemler yoluyla da anlatılar arasındaki bazı öğelere göre, aynı kült ile ilişkisini sürdürmektedir.

Vize’de bulunan tiyatro yapıları, Ege ve Akdeniz çevresindeki görkemli Antik Çağ kentlerinin en temel kent öğelerinden biridir. Genel kanı ise, Vize gibi Antik dünyanın çekirdeğinin uzağındaki yerleşme birimlerinde ve özellikle Thraklar gibi, o dönemin Klasik uygarlığı ile uyumu tartışmalı olan bir kavmin bölgesinde, kültür göstergesi olan tiyatro yapısının olmayacağı şeklindeydi.


4.3. Salmydessos (Midye-Kıyıköy)

Anlamlı bilinmeyen Salmydessos adı, -ssos bitişinin kanıtladığı üzere, Luwi dilinden gelir ve öz biçiminde bitiş (-nın anlamında) –sa iken, Hellen ağzında –ssos’a dönmüştür (karş. Assos, lassos/lasos, Halikarnassos, Knossos vb.)

Kıyıköy, Kırklareli iline bağlı bir bucak merkezidir. Karadeniz kıyısında bulunmasına (ve Türkiye Trakyası Karadeniz kıyısında ondan daha önemli hiçbir yerleşme birimi de bulunmamasına) rağmen, her yanını Istranca Dağları/Yıldız Dağları çevirdiği ve üstelik ana yollardan uzak, sapa bir yerde olduğu için gelişememiş bir kasabamızdır. Zaten, Kıyıköy’ün atası olan Salmydessos da hiçbir zaman bayındır, önemli bir kent durumuna gelememişti.
Salmydessos tarihçesinin pek eski dönemlere uzandığı, hem kentin adından, hem de bu adın Herodotos’da anılmasından bellidir. Herodotos’un belirttiğine göre, burada oturan halk, İran şahı Dareios Skyth/İskit Yurdu seferine giderken (İÖ.513) direnmek sizin İranlılara boyun eğmişti. İÖ 400 yılında, ünlü onbinler’in yurda dönüş yolculuğunun sonuna doğru, Thrak beylerinden Seuthes’in buyruğuna paralı asker olarak girmelerinden sonra yaptıklarını anlatan Xenophon da, Salmydessos üzerine biraz bilgi verir. Ondan öğrendiğimize göre, bu yöre, Thrak boylarından, Hellen’lerin Melinophagos’lar (Bal yiyenler) dediği halkın yurduydu. Bu ve yakın yöredeki Karadeniz kıyıları, çok açıklara kadar, sığlık olduğundan, gemiler sık sık karaya oturur, kurtulamayıp parçalanır, içindeki malları dalgalar karaya atardı; kıyıya düşen bu gibi malların toplarken oralardaki Thrak boyları arasında kavga dövüş çıktığı için bunlar, kıyıyı bölmüşler ve her biri, kendi bölgesinin iki ucuna direk dikerek sınır işareti koymuştu. Xenophon’un da içinde bulunduğu onbinler, Seuthes’in Thrak atlılarıyla birlikte, bu yöreye, “Karadeniz’i sağlarına alarak” gitmişlerdi, demek ki kıyıyı izleyerek gitmişlerdi. Orada, deniz kıyısından toplama birçok dinlenme döşekleri, sandıkları, üzeri yazılı papirüs’ler, “gemi sahiplerinin tahta kaplar içinde beraberlerinde götürdükleri daha birçok eşya” bulmuşlar, halka boyun eğdirdikten sonra geriye dönmüşler, Seuthes’in denizden 9 km. kadar uzakta, Silivri’nin üst tarafındaki bir ovada bulunan konaklama yerine gelmişlerdi.

Bugünkü Kıyıköy kasabası, ilkçağ ve ortaçağ Salmydessos’unun surla çevrili alanı içinde bulunuyor. Söz konusu alan, doğu yanı denize, kuzey ve güney yanları birer dere vadisine dimdik inen ve yalnız batı yanı geçit veren, sırt uzantısı biçiminde bir çıkıntının üst düzlüğüdür. Güneydeki kumsalı kıyıya (şimdi orada bir balıkçı limanı yapılmıştır ) dökülen dere Kazandere’dir, kuzeydeki kumsallı kıyıya dökülen dere Pabuçdere’dir. Çıkıntının ucunda deniz feneri vardır; özellikle orada boş tarla durumunda olan yerde toprak bol tarihsel keramik kırığıyla karışıktır. Kasaba içinde ilkçağ kenti yapılarından en küçük bir kalıntı görülmüyor; bu yapılardan kalma işlemeli taş gibi döküntü parçalara da pek az rastlanmaktadır.

Kentin surları ilk kez lustinianus döneminde, 6. yüzyılda yapılmışken sonradan, özellikle 9. ve 10. yüzyıllarda, onarım görmüştür. Duvar kalınlığı 2.20m.’yi, yüksekliği ise bugünkü sur kalıntısının en yüksek bölümüne bakacak olursak 6m.’yi buluyordu. Kent çevresinin uçurumsuz yanında (batı yanda) sur önünde, 13m. genişliğinde bir savunma hendeği vardır. Kentin kuzey, güney, doğu yanlarında da sur parçaları, izleri görülebilmekle birlikte, surun özellikle güçlü olması gereken bu batı yanda gerçekten de günümüze hayli sağlam durumunda ulamış etkileyici ortaçağ surları vardır. Her ne kadar Kırklareli 1967 il yıllığı tüm surların lustinianus döneminde yapıldığını söylüyorsa da, kuzeybatı yönde köşede görülen yuvarlak burç kalıntısı, ilkçağ yapıtı izlenimi vermektedir.
Kasabanın batı yanındaki düzlükten kuzeybatı yönüne yürüyüp kasabadan uzaklaşarak Pabuçdere vadisine inerseniz, izlediğiniz (otomobilin geçemeyeceği) kaba yol sizi 10-15 dakika sonra yamaç kayalığına oyulmuş Ayios Nikolaos manastırı önüne getirir. 6. yüzyıldan kalma olan bu ilginç ve etkileyici yapıt, Kıyıköy’deki en önemli tarihsel kalıntıdır. Prof. Dr. Hamdi Sayar’ın yaptığı 1992 yılındaki Epigrafya çalışmalarında, deniz kıyısında bulunmuş mermer bir sütun üzerinde yazılmış bir yazıt bulunmuştur.

Odyrs Devleti’nin muhtemelen doğu topraklarını yönetmekte olan ve Yunanlı askerleri kiralayan Seuthes’in tahkimatlı merkezinin muhtemelen günümüz Tekirdağ İli kıyı bölgesinde olduğu fark edilirken, Vize ovası ve çevresinde Doğu Trakya’nın güçlü kabilesi ve gece savaşlarının usta savaşçıları Thynler’in adı geçmektedir. Bu Thyn kabilesinin bir kolu Anadolu’ya geçerek, günümüz İstanbul ili Anadolu yakası, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu çevresine önce hakim olan yine Trak kökenli Mariandynler, Bebrykler ve Mysialılar ile girdikleri mücadeleleri kazanarak, güçlü bir Bithynia Krallığı kurmuşlardır.

Eski kaynaklarda Thynler’in (Thynoi), özellikle Thynias ile ilişkili olduğu belirtmekte olup, bu bölgen,n de günümüzde Kıyıköy ve çevresi ile ilişkisi açıkça ortaya konulmaktadır. Mitolojik bilgiler arasında, özellikle Trak Kralı Phineus’un yurdu olarak anılan günümüz Kıyıköy’ü Salmydessos, yabancıları hiç de hoş karşılamayan ve yabancıları sevmeyen Traklar’ın önemli yerleşim alanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Seuthes’in kiraladığı Yunanlı paralı askerlerin de katıldığı sefer Thynler üzerine yapılmış olup, Yıldız dağ zinciri ve Karadeniz arasındaki iyi savunulan topraklarına yapılan bu seferden tam bir sonuç alınamamıştır.

Thracian_Studies_in_Honour_of_Zafer_Taşlıklıoğlu_Armağanı_Anadolu_ve_Trakya_Çalışmaları_I'> KAYNAKÇA
BAŞARAN Sait, “Enez Çevresinde Yapılan Arkeolojik Araştırmalar”, Anatolian&Thracian Studies in Honour of Zafer Taşlıklıoğlu Armağanı Anadolu ve Trakya Çalışmaları I, (Editörler: Nezih Başgelen, Güler Çelgin, Vedat Çelgin), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1999
BAŞARAN Sait, “Trakya’da Bir Prenslik MerkeziAinos Antik Kenti, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul 2008
BEKSAÇ Engin, “Balkanlarda Tarih Öncesi ve Erken Uygarlıklar ”, Balkanlar El Kitabı I, Karam & Vadi Yayınları, Ankara 2006
BEKSAÇ Engin, “Traklar’ın Güçlü Sesi ve Kutsanmışın Nefesi: Trak Döneminde Vize’nin Kutsal ve Politik Kimliği”, Vize II. Tarih ve Kültür Sempozyumu, İstanbul 2005
DIAKOV V.-KOVALEV S. (Çev. Özdemir İnce), İlkçağ Tarihi I., Verso Yayınları, Ankara 1987
DELEMEN İnci, “Trakya Tümülüsü KazılarıTürkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, Ankara 2000
ERZEN Afif, İlkçağ Tarihinde Trakya, (Başlangıçtan Roma Çağına Kadar), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1994
FREDERİC Louis, (Çev.Vahdet Gültekin), Medeniyet Tarihi II., Doğan Kardeş Yayınları,İstanbul 1974
HOMEROS, Odysseia, (Çev: Erhat Azra), Can Yayınları, İstanbul 2002
ISAAC Benjamin, The Greek Settlements In Thrace Until The Macedonian Conquest, Leiden 1986
İPLİKÇİOĞLU Bülent, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, TTK, Ankara 2001
İPLİKÇİOĞLU Bülent, Eskiçağ Tarihi’nin Anahatları II, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınlar, İstanbul 1990
KAFESOĞLU İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2007
KAYA Mehmet Ali, “Roma İmparatoru Septimus Severus Döneminde Anadolu”, Tarih Araştırmaları Dergisi S.25, İzmir 2006
MANSEL Arif Müfid, Ege Yunan Tarihi, TTK, Ankara 1999
MANSEL Arif Müfid, İlkçağ’da Edirne, Edirne’nin 600. fetih yıldönümü Armağanı,TTK., Ankara 1993
MEMİŞ Ekrem, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Yayınları, Ankara 2006
NIKOLOV Vassil, The Neolithic And the Chalcolithic Periods in Northern Thrace, Tüba-Ar, S.IV, Ankara 2003

OSTROGORSKY Georg, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK, Ankara 2006


ÖZDOĞAN Mehmet, “Anadolu’dan Avrupa’ya açılan kapı:Trakya”, Gerçekleşen Çalışmalar ve Beklentiler, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul 1999
ÖZDOĞAN Mehmet, “Kentsel Arkeoloji ve Kültür Sektörü Bağlamında Vize”, Vize II. Tarih ve Kültür Sempozyumu, İstanbul 2005
ÖZDOĞAN Mehmet-BAŞGELEN Nezih, “ Marmara Bölgesi Neolitik Çağ Kültürleri”, Köyden Kente Yakındoğu’da ilk Yerleşimleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2007
ÖZDOĞAN Mehmet-ÖZDOĞAN Eylem, “Tarih Öncesi Dönemde Trakya”, Aktüel Arkeoloji, S.3,İstanbul 2007
ÖZEY Ramazan, “ Balkanların Tarihi Coğrafyası”, Balkanlar El Kitabı I, Karam & Vadi Yayınları, Ankara 2006
SARIKAYA Bahar, Epigrafik Buluntular Işığında Trakya’da Kültler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2009
SEVİN Veli, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul 2007
SEVİN Veli, “Anadolu’da Pers Egemenliği”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi II, İstanbul 1982
SEVİN Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, TTK, Ankara 2001
SAYAR Mustafa Hamdi, “Eski ve Ortaçağlarda Vize (Biyze) Tarihi ve Anıtları”, Vize II. Tarih ve Kültür Sempozyumu, İstanbul 2005
SİPAHİOĞLU Ahmet-YILMAZ Zülküf , “ Vize (Biyze) Antik Tiyatrosu 2003 Yılı Temizlik ve Temizliğe Yönelik Kazı Çalışmaları, Vize II. Tarih ve Kültür Sempozyumu, İstanbul 2005
ŞALLI Şafak, “Kral Kersopleptes ve Heraion Teichos”, Uygarlığın Kökleri Trakya’da, Alman Arkeoloji Enstitüsü, İstanbul 2003
TAŞLIKLIOĞLU Zafer, Trakya’da Epigrafya Araştırmaları II, İstanbul 1971
TEKİN Oğuz, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2008
THEODOSSIEV Nikola, “The Sacred Mountain of the Ancient ThraciansThracia 11, 1995
TURAN Osman, Türkiye Selçukluları, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1988
UMAR Bilge, İlkçağ’da Türkiye Halkı,İnkılap Yayınevi, İstanbul 1999
UMAR Bilge, Trakya, Akbank Yayınları,İstanbul 1986
UMAR Bilge, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi I, İzmir 1982
UMAR Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1993
UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi I, TTK, Ankara 2003
YILDIRIM Şahin, Doğu Trakya’da Mezar Tepelerinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi Ankara 2011
YÜCEL Erdem, Ord. Prof. Dr. A. Müfid Mansel’in Başlattığı Trakya Kazılarının Dünü ve Bugünü, Anadolu Araştırmaları, S.16, İstanbul 2002
Ayrıca Belediyelerin internet sitelerinden kısmi olarak yararlanılmıştır.
Yüklə 117,89 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə