Eski Kimyada Kibrît-i Ahmer Teriminin Klasik Türk Şiirine Yansımaları
765
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
insanlara, cinlere, hayvanlara ve rüzgâra hükmediyordu (Tarlan 1934, 80-81). Bu rivayete göre
kibrît-i ahmerin mevcudiyeti Âdem peygambere kadar gider.
Kibrît-i ahmer, tasavvufi düĢüncede çeĢitli anlamlarla yer edinmiĢtir: Sözü edilen terim,
tasavvuf terminolojisinde sık sık velinin ulaĢtığı yüksek derecenin kemalini ifade etmede kullanılır
(Addas 2004, 143). BaĢka bir görüĢe göre kibrît-i ahmer, marifetullaha vukufiyet ve onun
gerektirdiği gibi yaĢamaktır; marifet, kibrît-i ahmer gibi ele zor geçen kıymetli bir nimettir. Allah
dostları ve tasavvuf büyükleri de kibrît-i ahmer olarak görülür (Cebecioğlu 2005, 376). Terimin bir
baĢka anlamı da ilahî hakikat, buna aĢina olmak ve hakikati yaĢamaktır (Uludağ 1991, 292).
UlaĢabildiğimiz bilgilere göre kibrît-i ahmer teriminin tasavvufi boyuttaki en eski
kullanımına, XII-XIII. yüzyıl Irak, Ġran ve Endülüs‟ün ilmî ve tasavvufi muhitlerinde
rastlanılmaktadır.
XII. yüzyılda Bağdat‟ta yaĢayan meĢhur sufi Abdülkadir-i Geylanî, Fütûhu’l-gayb‟da,
güvenilir ve doğru sözlü olursan kibrît-i ahmer gibi az bulunan değerli bir insan haline gelirsin
(Erginli 2006, 561) der. el-Fethu’r-Rabbanî‟de ise Ģunları söyler: Dünyayı isteyen çoktur, ahireti
isteyen ise azdır. Sadece Allah‟ı ve O‟nun rızasını isteyenlerin sayısı kibrît-i ahmer gibi çok azdır
(Erginli 2006, 720).
XII. yüzyılda Endülüs‟te doğup büyüyen ve daha sonra hikmet peĢinde Batı‟da ve
Doğu‟da birçok ülkeye seyahat edecek olan Ġbn Arabî tasavvuf tarihinin önemli ekollerinden
biridir. Ġbn Arabî biyografisinden
4
, XII-XIII. yüzyıllarda Endülüs, Fas ve Tunus‟ta Ġslam
tasavvufunun oldukça geliĢtiği anlaĢılıyor. Ġbn Arabî, ilim ve hikmet yolundaki seyahatlerine
1193‟te Fas‟ın liman kenti Sebte‟ye giderek baĢlar; burada üç büyük muhaddisin ders halkalarına
katılır. Ġbn Arabî, bu muhaddislerden, aynı zamanda bir sufi olan Ġbnü‟s-Saiğ‟i (ö.1203), kibrît-i
ahmer seviyesine ulaĢmıĢ bir âlim olarak tanıtır (Addas 2004, 128). Endülüslü meĢhur sufi kendi
manevi miracını konu edindiği Kitâbu’l-İsrâ‟da (yazılıĢı 593/1197-98), “Söyle bana, ey dost, seni
nereye götürmemi istiyorsun? ... Resulün Ģehrine gitmeliyim, nurlu makamı ve kibrît-i ahmeri
bulmaya.” (Addas 2004, 13) ifadelerini kullanır. Buradaki kibrît-i ahmeri bulmak sözü, hakikati
bulmak anlamındadır. ġeyh-i Ekber, Tedbîrât-ı İlahiyye‟sinde ise, asi olanı itaatkâr yapan, yani
maddenin özünü değiĢtirme yeteneği bulunan “hacer-i mükkerrem”i, vücudu aziz olan kibrît-i
ahmere benzetir (Konuk 2004, 392). Ġbn Arabî, kibrît-i ahmer teriminin kullanımına özel bir
ihtimam göstermiĢ ve eserlerinde bu terimi kullanmıĢtır. Hatta bu ihtimam yüzünden olacak ki
kendisi kibrît-i ahmer lakabıyla anılır olmuĢtur (Konuk 2004, 392; Ziya PaĢa 2012, 439). Nitekim
ġa‟ranî, Ġbn Arabî‟nin tasavvufi düĢüncelerini anlattığı kitabına el-Kibrîtü’l-ahmer fî Beyâni
Ulûmi’ş-Şeyhi’l-ekber ismini vermiĢtir (ġa‟ranî 1998, 7)
5
. Böylece meĢhurlaĢan kibrît-i ahmer
sözü, baĢka eserlere de isim olmuĢtur
6
.
XII. yüzyıl sonu ile XIII. yüzyıl baĢında yaĢamıĢ olan Ġranlı meĢhur Ģair ve mutasavvıf
Feridüddin-i Attâr ise, tasavvufi görüĢlerini beyan ettiği mesnevisi Musîbetnâme‟de, velilerin
4
Claude Addas‟ın kaleme aldığı Ġbn Arabî biyografisi, temel kaynaklara dayanarak hazırlanmıĢ oldukça baĢarılı bir
çalıĢmadır (bk. Kaynaklar). Addas, daha önce yazılan biyografiler ile Ġbn Arabî hakkında bilgi veren baĢka kaynakları da
tenkide tabi tutarak, yanlıĢ bilinen bazı konuları düzeltmeye çalıĢmıĢtır.
5
Eserde daha çok Fütûhât-ı Mekkiyye‟den bazı parçalar alınmıĢ ve özetlenerek açıklanmıĢtır. Yazma eser ihtiva eden
kütüphanelerde söz konusu eserin nüshalarına rastlıyoruz; özellikle Süleymaniye Kütüphanesi‟nde eserin birçok nüshası
vardır. Bu durum, Ġbn Arabî‟nin fikirlerini ihtiva eden eserlere olan ilgiliyi gösteriyor. Eser Türkçeye de tercüme
edilmiĢtir: Abdülvehhab ġârânî (2006). Kibrît-i Ahmer, Fütûhât-ı Mekkiyeden Seçmeler, (Tercüme: Sâbit Ünal ve Hasan
Fehmi Kumanlıoğlu), Ġzmir: Ġlahiyat Fakültesi Yay.
6
Kibrît-i Ahmer isimli eserlerden bazıları: Kibrît-i Ahmer, Süleymaniye Ktp. / Muğla Hoca Mustafa Efendi 66; Şerhu
Risâleti’s-salâvât - el-Kibrîtü’l-ahmer, Nuruosmaniye Ktp. 2888; Addas, Claude (2004).
İbn Arabi - Kibrît-i Ahmer’in
Peşinde, (Çev.: Atila Ataman), Ġstanbul: Gelenek Yayıncılık.
766
Mehmet Korkut ÇEÇEN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
kibrît-i ahmer olduğunu dile getirir: “Pir kibrît-i ahmerdir, göğsü yeĢil umman” (Schimmel 2004,
252). Attâr, Ģehit edilmeden bir yıl önce (617/1220-21) kaleme aldığı Tezkiretü’l-evliyâ‟sının ön
sözünde eserini kaleme alma sebeplerini anlatırken, gerçek velilerin ve onların sözlerinin perde
arkasında kaldığını, bundan dolayı velilik iddiasında bulunan kiĢilerin ortaya çıktığını beyanla bu
durumdan Ģikâyet eder. Bu sebeple gönül ehlinin ve onların sözlerinin, kibrît-i ahmer gibi aziz ve
nadir bulunduğunu dile getirir (Attâr 2007, 48).
XII. yüzyıl sonu ile XIII. yüzyıl baĢında yaĢamıĢ olan Abdulkadir-i Geylanî, Ġbn Arabî ile
Feridüddin-i Attâr‟ın kibrît-i ahmer terimini kullanmaları, söz konusu terimin o dönemden önce de
kullanıldığını gösterir.
XVII. yüzyılın tasavvufi eserlerinden Tuhfetü’s-sâlikîn ve Hediyyetü’l-mütereşşidîn‟de
geçen “el-mü‟minü ke‟l-kibrîti‟l-ahmer” (Aslan, 2005: 480) sözüne göre mümin kimse kibrît-i
ahmer gibidir. XVIII. yüzyılın meĢhur mutasavvıfı Ġsmail Hakkı Bursevî, kimsenin sohbetine ve
terbiyesine muhtaç olmamıĢ, Hak‟dan vasıtasız terbiye bulmuĢ üveysî meĢrep velileri kibrît-i
ahmer olarak görür (Bursevî 2006, 113). Erenlerin sohbeti de kibrit-i ahmer hükmündedir; Risâle-i
Bahâiyye‟de “Yolunu sapıtanları ancak kibrît-i ahmer olan ehl-i irĢad sohbeti ıslah eder” (Uludağ
1991, 292) denilmektedir.
AĢçı Ġbrahim Dede XIX. yüzyıl sonunda kaleme almaya baĢladığı hatıralarında,
Mevlana‟nın bir beytini
7
açıklarken gerçek velileri kibrît-i ahmere benzetir: Evliyayı görmek,
onlardan marifeti öğrenmek kibrît-i ahmer ve iksîr-i a„zamdır. Fakat bunların mukallitleri çoktur;
onları ancak sadık kimseler görebilir (AĢçı Ġbrahim Dede 2006, 28). Ġbrahim Dede, bir baĢka yerde
Mevlana Celaleddin-i Rumî‟nin ruhaniyetlerini ve böylece Mevlana‟yı kibrît-i ahmer olarak
vasfeder (AĢçı Ġbrahim Dede 2006, 1277).
Bu bilgilere göre kibrît-i ahmer terimi, nadir bulunan çok kıymetli bir cevher,
dönüĢtürücü gücüyle tekâmülü sağlayan iksir, marifetullah ve hakikat, marifet ve hakikati idrak
eden büyük veliler, olgun ve mükemmel olan insan vb. anlamlarda kullanılagelmiĢtir.
Kibrît-i Ahmer Teriminin Klasik Türk Şiirine Yansımaları
Kimya ıstılahlarının çoğu klasik Türk Ģiirinde kullanılır. Eski Ģairler, kimya ve iksir
kelimelerini çok defa kıymet ve nedretten kinaye olarak kullanırlar (Levend 1984, 194). Zaman
zaman din, mitoloji ve astronomi ile aynı dili kullanan eski kimyanın bir unsuru olan kibrît-i
ahmer; dönüĢtürme, mükemmelleĢme, saflaĢma, hayat ve Ģifa kaynağı olma, nadir bulunma,
kıymetli olma özellikleriyle klâsik Türk Ģiirinde çeĢitli hayal unsurlarıyla yer alır. Sözü edilen
terim, tasavvufi bağlamda, marifeti idrak eden ve baĢkalarının da bu marifeti tanıması için gayret
eden velilerin sembolü olarak özellikle tasavvufi Ģiirlerde bulunur.
ġairler bazı maddelerin bir araya gelerek altın elde edilmesiyle ilgilenmekten ziyade,
kibrît-i ahmer terimini sembolik, mistik ve ezoterik anlamlarıyla kullanıyorlardı.
Bu çalıĢmada, yüz kadar divan taranarak tespit edilen kibrît-i ahmer ile ilgili beyitlerin
Ģiirde hangi bağlamlarda yer aldığı açıklanmaya çalıĢılacaktır
8
. Kibrît-i ahmerin benzetildiği
unsurlar esas alınarak, söz konusu terim konu bakımından “Din ve Tasavvuf, Cemiyet ve Ġnsan,
Tabiat ve Maddi Unsurlar” baĢlıkları altında dikkatlere sunulacaktır:
7
Tîğ der-zerrâd hâme-i evliyâst/Dîden-i îĢân Ģumâ-râ kîmyâst, Mesnevî I/716.
8
Fonetik açıdan divanlardan yapılan alıntıların aslına sadık kaldık. Ayrıca bazı mesnevîlerde ve baĢka eserlerde tesadüf
ettiğimiz kibrît-i ahmer ile ilgili beyitleri de çalıĢmaya dâhil ettik.