TüRKİye diyanet vakfi 4 İSLÂm ansiklopediSİ (28) 4



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə14/38
tarix22.10.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#75385
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   38

HİLM 405

HİLYE

Bilhassa Hz. Peygamber'in fizikî özellikleri, bunları anlatan edebî eserler ve aynı konuda hüsn-i hatla yazılmış levhalar için kullanılan terim.

Sözlükte "süs, ziynet, kolye" gibi mâna­lara gelen hilye mecazen "yaratılış, su­ret ve güzel vasıflar" demektir. Kelime Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem'in vasıflarını, bu vasıflardan bahseden ki­tap ve levhaları ifade etmek için kullanıl­mıştır.

Hz. Peygamber'in hilyesi hakkındaki ri­vayetler hadis kitaplarında "Şıfâtü'n-nebî" ve "Fezâll" gibi başlıklar altında veril­miştir. Bu rivayetleri hadis kaynaklan ya­nında çeşitli eserlerden derleyip bir ara­da değerlendiren ve "şemail" adıyla bir ilim haline getiren Tirmizî, Kâdî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemail kitap­larının Resûlullah'ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı "Halku Resûlillâh" adlı ilk bölümünde incelemişlerdir. "Ha-sâisü'n-nebî" türü eserler içinde de hilye hakkında bilgi bulunmaktadır.406

Sahâbîler, Resûl-i Ekrem'in vasıflarını kendi ilim ve idrakleri nisbetinde tesbit etmeye çalışmış, bu durum hilye konu­sunda değişik rivayetlerin ortaya çıkma­sına sebep olmuştur. Söz konusu riva­yetlerde Resûl-i Ekrem'i lâyıkıyla tavsif edebilmek için devrin Arapça'sında pek sık rastlanmayan kelimelerin kullanıl­dığı dikkati çekmektedir. Bu sebeple il­gili rivayetlerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla bunların şerhedilmesi yolu­na gidilmiş ve bu ihtiyaç aynı zaman­da tercümeyi de gerekli kılmıştır. Tirmi-zî'nin şemail ve hilye türü eserlere kay­naklık eden eş-Şemâ'ilü'n-nebeviyye ve'l-haşâiişü'l-Muştafaviyye'sinin pek çok şerhi bulunmaktadır. Bunlar arasın­da en yaygın olanı Ali el-Kâri'nİn Cemcu vesâ'il fî şerhi'ş-Şemâ'H'ıĞir. Hoca Sâ-deddin Efendi'ye nisbet edilen, 988'de (1580) kaleme alınmış Risâletü'ş-şemâi-liyye 407 adlı eser, sadece hilye hadislerinin tercü­mesini veren en eski mensur hilye örneği kabul edilebilir. Diğer bazı Türkçe eserler de "şemail" adını taşımakla birlikte sadece hilye hadislerinin tercüme ve şerhin­den ibarettir. Bu husus şemail kelimesi­nin hilye anlamında da kullanıldığını gös­terir.

Aziz Mahmud Hüdâyî'nin Şemâilü'n-nübüvveti'l-Ahmediyyeti'l-Muham-mediyye adlı Arapça-Türkçe karışık men­sur eseri bu konudaki ilk örneklerden bi­ridir. Kitabın birinci bölümünde Hz. Pey­gamber'in hilyesi ve şemâiliyle ilgili riva­yetler kaydedilmekte, ardından Türkçe mensur mevlidi andıran bir kısımdan son­ra eser Resûl-i Ekrem'in ahlâkına dair Arapça bir metinle sona ermektedir. Tek nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'nde mevcut olan 408 bu eserin yanında Hüdâyî'nin Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki bir mecmuada 409Hilye-İ Resûlullah" başlığını taşı­yan yirmi beş beyitlik bir hilyesi daha bu­lunmaktadır.

Hâkânî Mehmed Bey'İn 1007'de (1598-99) Hilye adlı manzum eserini kaleme almasından sonra hilye türü eserlerin yaygınlaştığı görülür. Hafız Osman da (ö. 1110/1698) hilyeye dair rivayetlerin me­tinlerini hat ve tezhip sanatının estetik ölçüleri içinde levha olarak düzenlemiştir. Böylece Hz. Peygamber'in fizikî özellikle­rini anlatan eserlerle hattat ve müzehhiplerin ortaya koyduğu levhalar "hilye-i şe­rif, hilye-i saadet, hilye-i Resûlullah, htl-yetü'n-nebî" gibi adlarla anılmıştır.

Hilyenin müstakil bir tür olarak geliş­mesinin en önemli sebepleri. Hz. Peygam-ber'i rüyada gören bir müslümanın onu gerçekten görmüş sayılacağına dair ha­disle 410 peygamber sevgisi­ni her şeyin üstünde tutan Türkler'in bu sevgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata aktarmaları konusun­daki gayretleridir denebilir. Hz. Ali'den ri­vayet edilen, "Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbet­le bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur. mahşer günü çıplak olarak hasredilmez" mealindeki hadis de bu rağbetin sebep­lerinden birini teşkil etmiştir. Herhangi bir dinî dayanağı tesbit edilememekle birlikte içinde hilye bulunan evin felâkete uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü musibetten korunacağı­na inanılması da bu hususta teşvik edici bir rol oynamıştır. Hilyelerin giriş kısmın­da "havâss-ı hilye" başlığı altında buna benzer bilgilerle hilyeye büyük saygı gös­teren Hârûnürreşîd'in nail olduğu şeyleri anlatan "hikâye-i Hârûnürreşîd" başlıklı bir manzumeye yer verilmesi de âdet ol­muştur.

Hilye yazan müellifler bazan NahîfTnin eserinde olduğu gibi.411 rivayetleri tahrîc etmek suretiyle sıhhatlerine de İşaret etmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber'den bahseden birçok eserde onun hil-yesiyle ilgili bilgilere de rastlanmaktadır. İslâmî Türk edebiyatındaki bu çeşitlilik diğer müslüman milletlerin edebiyatla­rında mevcut değildir. Nitekim Fars ede­biyatında çok nâdir görülen hilye, Arap edebiyatında mensur olarak ve şemailin içinde bir bölüm halinde ye almaktadır.

Hilyelerde genellikle Resûl-i Ekrem'in her vasfı ayrı ayrı ele alınarak önce bunu ifade eden ibarenin Arapça aslı verilmiş, ardından on beş-yirmi beyit halinde ter­cüme ve şerhi yapılmıştır. Bazı müellifler ise hilye hadislerindeki kelimelerin gra­mer özelliklerine dair çalışmalar yapmış­lardır. Süleymaniye Kütüphanesİ'ndeki bir mecmua içinde bulunan eser.412 Hâkânî'nin hilyesinde-ki Arapça konu başlıklarının doğru okun­ması için telif edilmiştir. Hilyelerde esas olarak Hz. Peygamber'in fizikî özellikleri anlatılmakla birlikte bazı eserlerde ruhî portresiyle ilgili hususlara da yer verilmiş­tir. Bu tarzın en tanınmış Örneği Nahîfî'-nin Hilyetü'l-envâr'ıdır. Zamanla diğer peygamberler, Hulefâ-yi Râşidîn ve aşe-re-i mübeşşere ile din ve tarikat büyükle­ri için de bu tür eserler kaleme alınmıştır.

Hz. Peygamber Hakkında Yazılan Hilyeler. 413

1. Risâ-le-i Hilyetü'r-Resûl. Şerifi mahlasını kullanan ve "Sebeb-i Tahrîr" kısmında yer alan bir beyitten anlaşıldığına göre seyyid olan müellif, muhtemelen Zeyniyye me-şâyihinden Eğridirli Seyyid Burhaneddin Efendi'nin oğlu Şerîfî'dir. Yazılış tarihi tes-bit edilemeyen eser, "Dahi eyle duâ şeh Bâyezîd'e O şehdir Âl-i Osman'da güzi­de" beytiyle, "Der Medh-i Şehzâde-i Cihândâr" başlıklı methiyenin gösterdiği üzere Kanunî Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Bayezid'e (ö. 969/1562) sunul­muş olmalıdır. "Mefâîlün mefâîlün feû-lün" vezniyle yazılan ve Süleymaniye Kü­tüphanesİ'ndeki nüshasına göre 414 253 beyit olan eserde tev-hid, münâcât ve diğer bazı şiirlerden son­ra hilye kısmı başlamaktadır. Risale, Şeh­zade Bayezid'e hitaben dua mahiyetinde bir hatime ve "güneş" redifli bir kasidey­le sona ermektedir.

2. Hilye-i Hâkânî. HâkânîMehmed Bey'in 1007"de (1598-99) kaleme aldığı bu eser ilki İstanbul'da 1264'te (1848) olmak üzere çeşitli za­manlarda basılmıştır.415

Tercüme-i Hilyetü'n-ne-bî Aleyhisselâm. Zülüflü saray baltacı­larından Bosnalı Mustafa 1064'te (1654) yazdığı bu eserini IV. Mehmed'e takdim etmiştir. Bir münâcâtin ardından Sultan Mehmed için yazılmış bir methiye ve na't ile başlayan eserde bir mukaddimeden sonra, metnin Ömer b. Abdülazîz'in hazi­nesinde bulunup ondan Sultan Gavri'ye intikal eden kûfî hattıyla yazılmış hilyeden alındığı belirtilmekte ve Resûl-i Ekrem'e ait her özelliğin Arapça'sı verilerek birer beyitle açıklanmaktadır. Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde iki nüshası bulunan eser 416 padişahı öven on iki beyit-lik bir tarih manzumesiyle sona ermek­tedir.



4. Hilyetü'l-envâr. Süleyman Na-hîfî tarafından 1100 (1689) yılında Hâkâ-nfnin eserine nazire olarak kaleme alın­mış olup ondan sonra türün en başarılı örneği sayılır. 2871 beyitten meydana ge­len eser aruzun "müfteilün müfteilün fâ-ilün" vezniyle yazılmıştır. Eserde konuyla ilgili hemen bütün rivayetleri toplayan Nahîfî. ayrıca Hicretnöme adlı eseri İçin­de de Ümmü Ma'bed rivayetine dayana­rak 154 beyitlik bir hilye kaleme almıştır.417 Müellifin, Rovzatü's-safâ fî sîre-ti'1-Mustafâ adlı siyerinin İçinde 418 man­zum mensur kısa bir hilyesi daha vardır.419 Hilyetü'l-envâr üzerinde Ze-keriya Usluer 420 ve Oya Yasav 421 yüksek lisans tezi hazırla­mışlardır.

5. Hilye. Seyyid Mehmed Efen-di'ye ait olan eserin Süleymaniye Kütüp­hanesİ'ndeki nüshası 422 Nazîre-i Hilye-i Hâkânî adıyla kay­dedilmiştir. 1159'da (1746} tamamlandı­ğı anlaşılan 294 beyitlik mesnevi "feilâ-tün feilâtün feilün" vezniyle yazılmıştır. Eserde besmeleyle ilgili bir bölümün ar­dından Resûl-i Ekrem'e ait birkaç vasfın bir arada zikredildiği Arapça ibarelerin her biri sekiz-on beyit halinde açıklan­mıştır.

6. Hilye. Mi'râciyye sahibi Arif Süleyman'ın Hâkânî'ye nazîre olarak "fe­ilâtün feilâtün feilün" vezniyle 1171'de (1758) kaleme aldığı yaklaşık 460 beyitlik bir mesnevidir. 423

7. Şerh-i Hilye-i Nebeviyye. Müstakim-zâde Süleyman Sâdeddin Efendi'nin (ö. 1202/1788) Nâlia-i Şâfia adıyla da anılan bu eser çehâryâr ile Hasaneyn hilyelerini de içine almaktadır. İbnülemin Mahmud Kemal, eserin İstanbul Üniversitesi Kü-tüphanesi'ndeki bir mecmuada 424nüshası bulunduğunu haber vermektey-se de 425 bu esere ulaşılamamıştır. Bursalı Mehmed Tâhir eseri Hilye-i Nebeviyye ve Hu-lefâ-i Erbaa adıyla kaydetmektedir.426

8. Hilye. Kara-hisansâhib (Afyon) Mollazâde Medresesi müderrislerinden Mevlevi Mehmed Ne-cib Efendi'nin kaleme aldığı yaklaşık 700 beyitlik bir eserdir.427 1259 (1843) yılında tamamlanan eser. Ümmü Ma'bed rivayeti dışında muhteva itibariyle Hâkâ­nî'nin eserinin planını takip etmektedir.

9. Mîlâd-ı Muhammediyye-i Hâkâniy-ye Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye. Rusçuklu Fethi Ali tarafından Sultan Abdül-mecid'in isteğiyle 1259'da (1843) kaleme alınmış olup İstanbul Üniversitesi Kütüp­hanesİ'ndeki nüshasına göre 428 164 beyittir. On İki bölümden meydana gelen eserin ilk dokuz bölümü Hz. Pey­gamber'in doğumuna ve mevlid merasi­mine ayrılmıştır. Onuncu bölümde bir hil­ye levhası bulunmaktadır. 105 beyit İhti­va eden on birinci bölüm doğrudan hilye-ye ayrılmış olup burada konuyla ilgili her Arapça ibarenin Türkçe meali, varsa di­ğer rivayetleri kaydedildikten sonra üç-on beyitlik manzumeler yer almaktadır.

10. Nazmü'n-nûr fî Silki's-sürûr. Hızrî mahlasını kullanan Tırhalalı Murad oğlu Ali tarafından kaleme alınan yetmiş be­yitlik bir risaledir.429 Mensur-manzum giriş kı­sımları ile başlayan eserde Resûl-i Ek­rem'in on beş vasfı ele alınmaktadır. "Fâ-ilâtün fâilâtün fâilün" veznindeki otuz al­tı beyitlik bu esas bölümün ardından eser "Havâssı Hilye" başlıklı mensur bir kısım­la sona ermektedir.

11. Hilye-i Fahr-i Âlem (İstanbul I944). Cumhuriyet hükü­metinin ilk Şer'iyye ve Evkaf vekili olan Mustafa Fehmi Gerçeker tarafından ka­leme alınmış olup türünün son manzum örneğidir. "Mef ûlü mefâilün feûlün" vez­niyle yazılmış olan esfcr, 16 ve 18. bölüm­ler dışında başlıksız otuz bir kısım ve 1197 beyitten meydana gelmektedir. Tevhid ve na't mahiyetindeki bir şiirle başlayan eserde sebeb-i te'lîf ve Hâkânî'yi methe­den manzumelerin ardından Hz. Peygam­ber'in hilyesi hakkında bilgi verildikten sonra şemailine dair altmış sekiz, benze­diği peygamberlerle ilgili olarak da sek­sen sekiz beyitlik bir kısım yer almakta­dır. Eserin sonunda şükür mahiyetinde bir kısımla bitiş tarihini (10 Ocak 1942) veren iki beyit bulunmaktadır.

Bunların dışında birçok mensur nüye tercüme ve şerhi kaleme alınmıştır. Abdülmecid Sivâsî'nin Şerh-i Hilye-i Re-sûl'ü 430 Sadî Çelebi'nin Tercüme-i Hilye-i Şerifi 431 Ahmed b. Receb el-Kostantînî'nin 1117'-de (1705) telif ettiği Nüzhetü '1-ahyâr ü şerhi hilyeti'l-muhtâr.432 Şâmî mahlas-lı Kadı Paşazade Ahmed b. Mahmûd'un Şerhu hily eti'ş-şerîf esi 433 Debreli Vil-dan Fâik'in 1311'de (1893) kaleme aldığı Risale fî şerhi'l-hilyeti'n-nebeviyye'si 434 bunların başlıcalan olarak zikredilebilir.

Çeşitli râvilerin rivayetlerine dayandığı için bazı farklılıklar gösteren hilye metin­leri Ahmed Cevdet Paşa tarafından tek bir metin halinde toplanarak tercüme edilmiştir. Devrin ilim ve edebiyat dünya­sında yankı uyandıran, iki defa levha ha­linde basılan bu tercüme Ahmed Cevdet Paşa'nın Tezâkir adlı eserinin içinde yer almaktadır.435

Diğer Peygamberler Hakkında Yazılan Hilyeler. 436



1. Hilyetü'1-en-biyâ ve Hilye-i Çehâryâr-i Güzin.437 Bekâ-yî mahlasını kullanan Dursunzâde Abdül-bâki Efendi (ö 1015/1606) tarafından ya­zılan eser üç bölümden meydana gelmek­tedir. Eserde önce Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar yirmi sekiz peygamber hakkında kısa bilgi verilmiş, ardından on alt peygamberin 438 nüveleri anlatılmıştır. İkinci bölümde Hulefâ-yi Râşidîn'in nüve­lerine temas edildikten sonra Hz. Hasan ve Hüseyin konu edilmiş, üçüncü bölüm­de her peygamberin hangi mesleğin pîri olduğu belirtilmiştir.

2. Hüyetü'1-enbi-yâ. Mir'âtü's-safâ fî ahvâli'1-enbiyâ müellifi Şeyhülislâm Karaçelebizâde Ab-dülazizEfendi'ye (ö. 1068/1658) ait oldu­ğu belirtilen eserin 439 nüshası tesbit edilememiştir.

3. Hilye-i Enbiyâ (İstanbul 1293, 1312). Neşâtîmahlaslı Ah­med Dede'nin {ö. 1085/1674) bu eseri on beş peygamberin 440 hilyesi hakkında kaleme alınmış 187 beyitlik bir mesnevi olup çe­şitli kütüphanelerde birçokyazma nüshası bulunmaktadır.441 H. İbrahim Şener eserin Tire 442 nüshasını yayımlamıştır. 443

4. Hilye-i Peygamberân. Nuri mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınan, ancak tezkirelerde yer alan Nuri mahlaslı on dört şairden hangisine ait olduğu bilin­meyen eser "mefâîiün mefâîlün feûlün" vezninde 236 beyit ihtiva etmektedir. Bi­linen tek nüshası Süleymaniye Kütüpha-nesi'nde bulunan eserin 444 sebeb-i te'lîf kısmında Hâkânî ve Çevri İbrahim Çelebi'nin nüvelerini okuduğunu, aynı konuda eser yazamayacağı için bu konuya yöneldiğini söyleyen şair, Hz. Pey-gamber'in hilyesinden sonra on üç pey­gamberin 445 hilyelerini anlatmıştır.

5. Hilye-i Peygamberân. Tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüp-hanesi'nde kayıtlı olan 446 bu manzum-mensur hilyenin müellifi belli değildir. Her sayfada bir pey­gamberin hilyesi yer alacak şekilde levha halinde düzenlenen eserde Hz. Âdem, Nûh, İbrahim. İsmail, İshak, Lût. Ya'küb. Yûsuf, Hârûn. Mûsâ, Dâvûd ve İsa'nın hil­yesi mevcuttur.

Dört Halîfe (Çehâryâr) ve Aşere-i Mü­beşşere Hilyeleri.



1. GÜlistân-l Şemail. Şeyhülislâm Esad Mehmed Efendi'nin (ö. 1034/1625) dört halifenin hilyesi hakkın­da kaleme aldığı eser, Süleymaniye Kü-tüphanesi'nde kayıtlı 447 nüshasına göre "mefâîlün mefâîlün feûlün" vezninde yaklaşık 1200 beyitten meydana gelmektedir. Eserde, her halifenin hilyesine ait Arapça ibarele­rin altında bunları şerheden manzume­ler ve bu halifelere dair hz. Peygamber'in övücü sözlerinden oluşan "Fezâil" adlı bir bölüm yer almaktadır.

2. Hilye-i Çehâr-yâr-ı Güzîn. İbrahim Cevrî'ye (ö. 1065/ 1654) ait 145 beyitlik bir mesnevidir. Hz. Âdem'in yaratılışı hakkında bir girişten sonra yer alan na'tın ardından başlayan eserde her halifenin hilyesi Arapça yazıl­mış, daha sonra bu bilgiler şerhedilerek nazma çekilmiştir. Pek çok nüshası bulu­nan eser iki defa risale şeklinde 448 bir defa da Mektep mecmuasında 449 neşredilmiştir. 450

3. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere. Tezkire müellifi Edirneli Güftrye (ö. 1088/ 1677) ait olup "fâilâtün fâilâtün fâilün" vezniyle yazılan 294 beyitlik bu mesnevi­nin bir nüshası Süleymaniye Kütüphane-si'nde bulunmaktadır.451 Bursalı Mehmed Tâhir'in Eimme-i İsnû -aşer Hazretlerinin Evsâfı Hakkında Manzume şeklinde kaydettiği eseri 452 Safâî Düvâz-deh İmâm adıyla anmaktadır.453 Hz. Hasan ve Hüseyin'le birlik­te hilyesi nazmedilenlerin sayısı on ikiye ulaştığından esere bu ad verilmiş olma­lıdır. Hz. Peygamber'in hilyesine dair bir manzumeyle başlayan mesnevide Hasa-neyn hakkında bir kısım yer almakta. Tir-mizî ile İbn Mâce'den nakledilen ve aşe­re-i mübeşşerenin isimlerini belirten ha­disin metninden sonra hilyeler anlatıl­maktadır.

4. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere.454 Çok na"t yazdığı için Na"tî mahlasıyla tanınan sır kâtibi Mustafa Efendi'nin 1114'te (1702) kaleme aldığı 200 beyitlik bir mesnevidir. Eserde çehâryâr dışındaki altı sahabenin hilyesi yer almaktadır.

5. Hilye-i Çehâr­yâr. Cûdî mahiaslı iki şairden hangisine ait olduğu tesbit edilemeyen eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüpha-nesi'nde bulunmaktadır.455

Din ve Tarikat Büyükleri Hakkındaki bağlı oldukları tarikat büyükleri ve mez­hep imamlarıyla önde gelen âlimler hak­kında kaleme aldıkları kasidelerden mey­dana gelen bu eserlerde konu hilyeden şemaile doğru genişlemekte, bu kişilerin methiyesine de yer verilmektedir. Herhal­de sayıları çok olan bu tür hilyelerden tes­bit edilebilenler şunlardır:



1. Hilyetü'l-evliyâ ve ravzatü'l-asfiyâ. Osmanlı Müellifleri'nöe 456 Ahmed Vecdi Efendi'ye (ö. 1082/1671) nisbet edilen bu manzum eserin nüshasına henüz rastlan­mamıştır.

2. Hilye-i Hâce Bahâeddin Şâh-ı Nakşibend. SDleymaniye Kütüp-hanesi'ndeki nüshası 457 bu adla kaydedilmiş olan yetmiş altı beyitlik eser Nakşı meşâyihinden Neccâr-zâde Rızâ Efendi'ye (ö. 1159/1746) aittir.

3. Hİlye-i Mevlânâ. Mevlevi şairlerinin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için kaleme aldıkları hilyeleri bu başlık altında topla­mak mümkündür. Nakşî Mustafa Dede'­nin (ö. 1853) elli üç beyitlik 458 Bursalı Rızâ Dede'nin (ö. 1905) kırk beş beyitlik 459 Tâhirülmevlevî'nin 460 seksen dört beyitlik hilyeleri bunların en tanın­mışlarıdır.

4. Hİlye-i Haseneyni'1-ahse-neyn.461 Uşşâki meşâyihinden Abdullah Sa-lâhî Efendi tarafından i 153te (1740) kaleme alınan yaklaşık413 beyitlik bir eser­dir.

5. Hilye-i Eimme-i Erbaa. Safhî mah-laslı şairlerden hangisine ait olduğu be­lirlenemeyen bu hilyenin 462 nüshası tesbit edilememiştir.

6. Hilye-i Hazret-i Ebü'l-Hasan İmâm Ali eş-Şâ-zelî. Rızâ adlı bir şair tarafından kaleme alınan eserin nüshasına henüz rastlanma­mıştır.

Bibliyografya

Neşâtî. Hilye-İ Enbiyâ (haz. H. İbrahim Şener, DÜlFD,l |İ983| içinde), s. 285-301; İbrahim Cev-rî, Diuan(nşr. Hüseyin Ayan), Erzurum 1981, s. 15, 283; Safâî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 237b; Aclûnî, Keşfü'l-hafâ', II, 250; Şeyhî, Vekâyİu'i-fuzalâ, IH, 254; Müsta-kimzâde, Tuhfe, neşredenin girişi, s. 34; Cevdet. Tezâkir, IV, 244-245; Osmanlı Müeltifleri.l, 105, 168; II, 50, 391; Şemseddin Kutlu. Türk Edebi­yatında Hilyeler (mezuniyet tezi, 1940. İÜ Ed. Fak 1; Karatay. Türkçe Yazmalar, I, 334, 345, 349-350, 502; II, 317, 322, 358-359; Kocatürk. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 458; Hasan Kâmil Yıl­maz. Aziz Mahmud Hüdâyİ ue Celuetiyye Ta­rikatı, İstanbul 1984, s. 112; İskender Pala, An­siklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, I, 446-447; Ali Yardım, Peygamberimizin Şe­maili, İstanbul 1997, s. 45-55, 63-69; a.mlf.. "Hilye-i Saadet Peygamber Efendimizin Yara­dılış Güzellikleri". KAM, Vll/4{1978). s. 12-25; a.mlf.. "Şemail Nevinin Doğuşu ve Tirmizi'nin Kitâbü'ş-Şemâil'i", DÜİFD, I (19831, s. 349-409; Âmil Çelebioğlu. "Süleyman Nahîfi'nin Hicre-tü'n-Nebî Adlı Mesnevisi", TAD, sy. 2 (I987J. s. 53-87; Pakalın. I, 842; Veli Araş. "Hilye ve Hilyeler", TDEA, IV, 235-238; Mustafa Uzun. "Arif Süleyman", DİA, III, 369-370; a.mlf., "Hâ-kânîMehmedBey", a.e., XV, 167-168; Hüseyin Ayan, "Çevri İbrahim Çelebi", a.e., VII, 460; Kâ­şif Yılmaz. "Güftî", a.e.. XIV, 219; M. Uğur Der­man. "Hafız Osman", a.e., XV, 99.



Hat.

İslâm inancı putlardan olduğu kadar putlaştınlabileceK kimselerin tas­virlerinden de şiddetle kaçındığından birkaç asılsız minyatür dışında hiç kimse Re-sûlullah'ın resmini çizmeye lüzum görme­diği gibi buna cesaret de edememiştir. Hıristiyan âleminde Hz. îsâ için uygulan­dığı şekilde hayalî bir resim çizmekten-se görenlerin doğru tariflerinden fayda­lanarak İslâm peygamberini hilyesinden tanıyıp anlatma yolu tercih edilmiştir.

Klasikleşmiş bir hilyenin bölümlerini gösteren sema

1. Bas makam,

2. GoDek,

3. Hilâl,

4. Hz. Ebû Bekir,

5. Hz. Ömer,

6. Hz. Osman,

7. Hz. Ali,

8. Ayet.

9. Etek.

10-11. Koltuk,

12. ic pervaz,

13. Dıs pervaz

Hz. Peygamber'in hilyesi hakkında bil­gi sahibi olmanın sağlayacağı faydalara dair teşvik edici rivayetler sebebiyle müs-lümanlar arasında önce, bir hürmet ni­şanesi olarak göğüs cebinde taşınmak üzere nesih hatla yazıldığı görülen bu me­tinlerin daha sonra, kaynaklarda açıkça yer almamakla beraber ilk defa hattat Hafız Osman (ö. 1110/1698) tarafından levha şeklinde yazılmış olduğu kabul edil­mektedir. Eski hattatlardan gelen bu ko­nudaki sözlü rivayetler, bilinen kalıplaş­mış hilye şeklinin benzeri hiçbir levha ça­lışmasına Hafız Osman'dan önce rastlan-mayışı, onun hem bu şekli gittikçe geliş­tirmeye yöneliK denemeleri, hem de fark­lı hilye metinlerini araştırıp bulma ve bun­ları yazmaktaki gayretine dair kesin bil­giler bu kanaatin doğruluk payını arttır­maktadır. Hilye levhalarının en yaygın şekline göre bölümleri şunlardır:



1. Baş-makam. Buraya besmele veya eûzü bes­mele, bazan da besmelenin içinde geçti­ği âyet 463 yazılır.

2. Göbek. Hilye metninin büyük bir bölümünün yer­leştirildiği bu kısım "gövde" olarak da ad­landırılır. En yaygın şekli dairevî olmakla birlikte oval, hatta dörtgen şeklinde de 464 tertip edilmiş ör­nekleri vardır.

3. Hilâl. Göbek kısmının da­ire şeklinde tertiplenmesi halinde, uçları baş makama doğru bakan ve genişliği aşı­rı olmayan bir hilâlle göbeğin çevrelenme­si sık rastlanan bir uygulamadır. Bu tezyini motiflerle süslü yahut sadece sıvama al­tınla kaplanan kısmın mutlaka her hilye-de bulunması şart olmadığından sadece göbek kısmının etrafı tezhiplenmiş levha­lar da vardır. Resûl-i Ekrem bu âlemi nu­ruyla aydınlattığı için güneş ve aya ben-zetildiğinden hilyenin göbek kısmında gü­neş, bunu çepeçevre saran bölümde ise hilâl şekli oluşturulmuştur. Hilyelerde tez­yinat bakımından en zengin yer göbek kıs­mıyla hilâlin etrafında kalan umumiyetle kare şekline tamamlanmış sahadır.

4. 5. 6. 7. Hulefâ-yi Râşidîn isimleri. Göbeğin köşelerinde yer alan bu yuvarlak yahut beyzî dört makama sırasıyla Hz. Ebû Be­kir, Ömer, Osman. Ali'den meydana gelen iik dört halifenin isimleri yerleştirilir. An­cak bazı kompozisyonlarda Resûlullah'm Ahmed, Mahmûd, Hâmid, Hamîd şeklin­deki dört isminin bunların yerine yazıldı­ğı görülür. Dört halifeye diğer altı ismin eklenmesiyle cennetle müjdelenmiş on sahabenin 465 adlarının ya­zılmış olduğu hilyeler de mevcuttur. Gö­bekteki güneş ve ay motifinden sonra bu on isimle. "Ashabımın her biri yıldız gibi­dir; hangisine uysanız doğru yolu bulur­sunuz" mealindeki hadise telmihte bulu­nulduğu kabul edilmektedir. 8. Âyet. Bu­raya doğrudan doğruya Hz. Peygamber'-le ilgili bir âyet yerleştirilir. En çok görü­leni, "Biz seni âlemlere ancak rahmet ola­rak gönderdik 466 mea­lindeki âyettir. Bu kısma, "Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin 467 ve, "Muhammed'in Allah resu­lü olduğuna Allah'ın şehâdeti yeter 468 mealindeki âyetlerden bi­ri konulduğu gibi kelime-i tevhidin yazıl­dığı da vâkidir.

9. Etek. Hilye metninin de­vamı ve duanın yer aldığı kısımdır. Eğer metnin tamamı göbeğe siğdırılmişsa lev­hada bu bölüm olmayabilir. Bu bölümün en sonuna hilyeyi yazan hattat imzasını ve levhayı yazdığı tarihi ilâve eder. 10.11. Koltuk. Tezyini motiflerin yer aldığı etek kısmının iki tarafında kalan boşluklardır. Bazı örneklerde hattatın künyesinin bu­ralara taştığı görülür.

Hafız Osman'dan başlayarak günümü­ze kadar gelen seyri içinde hilyede görü­len şekil ve metin farklılıkları şöyle sıralanabilir: Anlaşıldığı kadarıyla Hafız Osman, hilye için bu kalıbı geliştirmeden önce katlanarak göğüs cebinde taşınabilecek boyda ve yalnız nesih hattıyla Türkçe me-âlli hilyeler yazmıştır. 22 x 14 cm. ebadın­da, üç asırdan fazla bir zaman önce dört sütun üzerine tertiplenmiş olan. Arapça bilmeyenlere hitap etme amacına yönelik bu hilyede aslî metin düz satır halin­de, Türkçe tercüme ise çok daha ince ne­sih hattıyla düz satırı üçgene tamamlaya­cak verev satırlarla yazılmıştır. Bu ilk Ör­nekten sonra Hafız Osman'ın yüzyıllarca devam edecek olan hilye tertibine geçer­ken Hz. Ali rivayetinin sadece Arapça metnini yazmaya başladığı görülmekte­dir. Bu rivayetin hilyelerde yer alan met­ninin tercümesi şöyledir:

"Hz. Ali Resûl-i Ekrem'i şöyle tavsif ederdi: Peygamber efendimiz ne çok uzun ne de çok kısa idi; o kavminin orta boylu­su idi. Saçları ne kıvırcık ne de dümdüz­dü; hafifçe dalgalı idi. Yüzü hafif değirmi ve dolgunca idi. Yüzünün rengi pembe-beyaz, gözleri siyah, kirpikleri sık ve uzun, kemiklerinin eklem yerleriyle omuz başla­rı irice idi. Vücudu kılsız olup sadece göğ­sünden göbeğine doğru inen ince bir tüy şeridi vardı. El ve ayak parmaklan kalınca idi. Yürürken meyilli ve engebeli bir yer ilk defa Hafız Osman'ın uygulamaya başladığı muhakkak-sulüs-nesih hilye formu 469 ile yine onun nesih hattıyla Türkçe meâlli olarak tertiplediği ilk hilye denemelerinden biri 470 de yürürcesine ayaklarını sürtmeden sert­çe kaldırır ve adımlarını uzunca atardı. Bir kimseye baktığı zaman yalnızca başını çevirerek değil bütün vücudu ile o tarafa yönelirdi. Sırtında iki kürek kemiği arasın­da peygamberler zincirinin son halkası ol­duğunu gösteren nübüvvet mührü var­dı. İnsanların en cömerdi, en doğru söz­lüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendisini ilk defa görenler onun mehabeti karşısında sarsılırlar, fa­kat dostluk kurup sohbetinde bulunan­lar onu çok severlerdi. Efendimizi övmek isteyen kimse. 'Ben ondan önce ve sonra eşini benzerini görmedim1 derdi. Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun!.

Bu metnin yer aldığı hilyeler, bazan ce­be sığabilmesi için üçe katlanabilir boyda ve katlanma yerleri deri yahut bez şerit yapıştırılarak takviye edilmiş murakka' tarzında yazıldığı gibi ahşap üzerine ya­pıştırılmış daha büyük boyda levha ola­rak da hazırlanmıştır. Ancak ahşap üze­rine yapıştırılan hilyeler zamanla ağaç kurtları tarafından delik deşik edilmiş, ay­rıca o devirlerde üzerine cam konulama-dığı için yağ kandillerinin isiyle kararmış­tır. Hafız Osman bu tertibe geçtikten son­ra bazan asıl metni kısaltarak göbek kısmına sığdırmış, eteğe ise, "Kametin ey bûstân-ı lâmekân pîrâyesi Nurdan bir servdir düşmez zemîne sayesi" beytini yazmıştır.471 Hafız Osman'ın aynı özellik­te ve cep için üçe katlanacak bir murak­ka' şeklinde yazdığı Ümmü Ma'bed hilye­si de.472

Hafız Osman hilyelerinde besmele ve âyet için sülüs, metin kısmı için nesih, im­za için de nesih veya rikâ" (icazet) hatları­nı kullanmış, besmele için muhakkak hat­tını tercih ettiği de olmuştur. Bu şekilde daha sonraki hattat nesillerine intikal eden hilye yaziçdığı sanatkârların ibda ka­biliyetine göre farklılık göstermiştir. Me­selâ Yedikuleli Abdullah 473 Mustafa Rakım 474 Abdülkadir Şükrü 475 Esma İbret Ha­nım 476 bazı şekil özellikleri taşıyan hil­yeler bırakmışlardır. XIX. yüzyılda büyük ebatlı kâğıt imali arttığından hilyeler çok daha büyük boyda yazılmaya başlanmıştır. Bu hilyeler artık ahşap yerine hususi mukavvalara yapıştırıldiğı için zamanımı­za sağlam olarak ulaşmıştır.

Büyük ebatlı hilye yazımını, her boyda 200 civarında hilye yazmış bulunan Kazas­ker Mustafa İzzet Efendi (ö. 1293/1876) başlatmış, böylece sülüs-muhakkak ve nesih yazıları da bu hilyelerde "celf vasfı­nı kazanmıştır. Yine çok sayıda hilye ya­zanlardan Hasan Rızâ Efendi, büyük ebatlı hilyelerinin etek kısmı altına celî sülüsle, "Sen olmasaydın, sen olmasay­dın, ben bu âlemleri yaratmazdım" me­alindeki kutsî hadis kabul edilen metni ilâve ederek hil­ye boyunu 2 metrenin üstüne çıkarmış­tır.477 Büyük boy hilye yazanlardan Mehmed Fehmi Efendi, metin kısmında sülüs hat­tını kullanmasının yanı sıra hilyelerinde gubârî hattına da yer vererek bunlarla çiçek motifleri resmetmiştir.478 Kalıplaşmış hilye şek­li, tanınmış hattatlarca Hz. Peygamber'in on mûcizesiyle aşere mu'cizât) veba (ta­un) duası için de kullanılmıştır. Vakıflar Hat Müzesi'nde Mehmed Şefik Bey'in 1280 (1863). İstanbul Üniversitesi Kütüp-hanesi'nde 479 Mehmed Fehmi Efendi'nin 1304 (1887) tarihli aşere-i mu'­cizât levhaları ile Türkpetrol Vakfı'nda Fi­libeli (Bakkal) Arif Efendi'nin 1317 (1899) tarihli veba duasını ihtiva eden levhası bu tipin seçkin örneklerindendir.

Ahşaba yapıştırılan eski hilyelerin üst kısımları tepelikti olarak oyulup kesilmiş, buralara taç şeklinde tezhibin yanı sıra Medîne-i Münevvere ve özellikle Ravza-i Mutahhara, bazan da Kabe minyatürü birlikte resmedilmiştir. Bazı hilyelerde bu minyatürün besmele civarına yerleştiril­diği görülür.

Hilye yazımının hat sanatının köklü ge­lenekleri arasında yer alan icazetname­lerle de alâkası vardır. Nitekim Sultan II. Mahmud, Filibeli Arif Efendi, Kâmil Akdik ve Rifâî Aziz Efendi birer hilye yazarak sülüs-nesih hattından icazetname alma­ya hak kazanmışlardır.480

Alışılagelmiş tarzda hilye yazmakla ta­nınmış hat sanatkârları arasında sayıla­bilecek birçok isim bulunmakla beraber zikredilenlerden başka Mustafa Kütahî İsmail Zühdü Efendi. Çömez Mustafa Vâsıf. Abdullah Zühdü, Mehmed Şefik Bey. Mehmed Şev­ki Efendi ve Hamit Aytaç ilk akla gelenler­dir. Bunun yanında hat bakımından sa­nat değeri taşımayan hilyelerin de sayısı az değildir.

Hat sanatı devamlı gelişerek zamanı­mıza kadar ulaşmış ve Jjattatlar hilye lev­halarının güzel örneklet ini ortaya koyma­ya çalışmışlardır. Bu arada bilinen tarzda yazılanların dışına çıkarak hilyeye bir ye­nilik getirmek isteyenler de olmuştur. Meselâ Tahsin Efendi'nin (ö. 1912), dört halife İsimlerinin yazıldığı dairelerin içi­ne onların her birinin ayrıca hilyelerini yazdığı bir levhası Türk­petrol Vakfı'ndadır. Bunun gibi daha pek çok farklılık gösteren hilye levhaları mev­cuttur. XIX ve XX. yüzyılların İki meşhur hatta­tı hilyede o devre kadar yazılmamış me­tinleri denemiştir. Yahya Hilmi Efendi (ö. 1907) Ebû Hüreyre'ninyineHz. Ali kay­naklı, fakat daha farklı ve uzun metnini levha olarak yazmıştır.481 Ancak bu metin bir hayli uzun olduğu için göbek ve etek İçindeki nesih hattıyla yazılan kısım alışılagelmiş nüvelerden daha geniş yer kaplamıştır. Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik de Hz. Ha-san'ın, Resûl-i Ekrem'in üvey oğlu Hind b. Ebû Hâle'den gelen rivayetini 482 levha şeklinde iki defa yazmış, birini mü-zehhip Bahaeddin Tokatlıoğlu. diğerini mimar Refik Gökkan tezhiplemiştir.483

Tamamı kûfî hattıyla yazılmış çok nâ­dir hilyelere bir örnek Derviş İbrahim Kâdirî'ye aittir.484 Son devir hattatlarından Hacı Nuri Kor-man, metin kısmında nesih yerine sülüs hattı kullanarak birkaç hilye yazmıştır. Ta'lik hilyenin ilk denemesine Hafız Os­man devrinden hemen sonra rastlanmak­la birlikte sanat vasfı kazanmış ta'lik hil­ye Yesâri Mehmed Esad Efendi ile baş­lar. Şimdiye kadar görülen tek hilyesinde hürde (in­ce) ta'likle yazılmış aslî metin göbeğe sığ­dırılmış, etek kısmına ise, "Ey mihr-i cihan-tâb-ı sipihr-i ezelî V'ey mâh-ı münîr-i felek-İ lem-yezelî Pervane gibi sem­ine ce oldu senin Bû Bekr ü Ömer Hazret-i Osman ü Air rubâîsi yerleştirilmiştir, Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi de bir hayli ta'lik hilye yazmış, aşere-i mü-beşşereye yer verdiği göbeği beyzî hilye-lerin etek kısmına. "Deh yâr-i bihiştî end meydan Bû Bekr ü Ömer Alî vü Osman Sa'dest ü Saîd ü Bû übeyde Talha'st ü Zübeyr ü Abd-i rahman" kıtasını yerleştir­miştir. Yesârîzâde'nin iki hilyesi, devrinin iki meşhur müzehhibi tarafından zeren-dûd tarzıyla işlenen ilk örnek olmuştur.485 Ta'likie hilye yazmakta meşhur son hat­tat olan Mehmet Hulusi Yazgan (ö. 1940), dairevî veya beyzî göbekler kullandığı gibi etek kısmı bulunmayan hilyeler de yazmıştır. Hulusi Efendi, "Vemâ erselnâ-ke âyeti yerine Ulu Arif Çelebi'ye ait, "Mustafâ mâ câe illâ rahmeten li'l-âle-mîn" mısraını kullanmış, etek kısmında da bazan Hassan b. Sâbit'in Hz. Peygam­ber hakkındaki "Ve ahsenü minke ..." kı­tasına 486 yer vermiştir.

Hüsn-i hat öğretiminde mürekkebat meşkinin sona ermesine yakın, Hz. Ali ri­vayetine dayanan hilye metninin sülüs-nesih meşki için kullanıldığı görülmekte­dir.487 Sedef­le işlenen sülüs- nesih hattıyla bir hilye­de de büyük başarı sağlanmıştır. Fatih Camii müezzini Arap tarafından 1897'de sülüs-nesih hattıyla yazılan 13S x 74 cm. ebadındaki hilye, Muzıka-i Hümâyun ça­vuşlarından Said Ali tarafından abanoz üstüne sedefle işlenip II. Abdülhamid'e sunulmuştur.488

Hilye levhaları, yazı sanatı bakımından en güzel örneklerinin verildiği XIX. Yüz yıldan sonra ekseriya yazıyla bütünleşme-yen, mübalağalı ve çirkin bir tarzda Batı desenleriyle tezyin edilmeye başlanmış­tır. Ancak 1940'lardan itibaren klasik tez­hibin ilhamıyla hazırlanan veya eski tez­hipleri örtülerek yenilenen hilyeler klasik bir anlayışla yeniden ortaya çıkmıştır. Bu konuda ilk akla gelecek müzehhipler Muhsin Demironat, Rikkat Kunt ve Mih-riban Sözer'dir (Keredin). Hilye-i nebevi levhalarının yazılması ve bezenmesi sa­dece Osmanlı Türkleri'ne has olup diğer İslâm ülkelerinde bu tarz bir uygulama­ya rastlanmaz. Hilyenin evlerde muhafa­zası geçmiş zaman İstanbul'unun dinî folklorunda göze çarpan bir özelliktir. Ah­med Cevdet Paşa'nın tercüme ettiği me­tinden faydalanılarak tertip edilen Türk­çe hilye, XIX. yüzyılın sonlarında Filibeli Arif Efendİ'ye yardırılıp Osmaniye Mat-baası'nda farklı İki ebatta bastırılmıştır (1304/1887).

Hat sanatında hilye sınıfının bir şubesi sayılabilecek olan Hilye-i Hâkanî kitabeti­nin de yeri mühimdir. Ta'lik yazı öğre­niminde mürekkebat safhasına geçildi­ğinde talebeye Molla Câmî'nin "Besme­le Kasidesi" veya Hilye-i Hâkânî'den seç­me beyitler meşkedilir. Hâkânî Mehmed Bey'in bu eseri murakka" ve levha şeklinde de yazılmıştır. Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi'nin kaleminden çıkan yir­mi dört kıtalık murakka 489 Mehmed Na­zif Bey, Ömer Vasfi Efendi ve Aziz Efen­di tarafından taklit edilmiştir. Levha şek­lindeki bir Hilye-i Hâkânî de Arnavut-köy Tevfikiye Camii'nde Arapzâde-Sâdullah Efendi'nin (ö. 1259/1843) ta'lik hat­tıyla mevcuttur. Eskiden konak duvarla­rına kuşak şeklinde sırayla asılmak için, koyu renge boyanmış ince ahşap levha­lar üstüne varak altınla Yesârî Mehmed Esad Efendi'nin müstakil satırlar halin­deki celî ta'lik kalıplarından silkelenerek hazırlanmış olan Hilye-i Hâkânî de görül­müştür,

Başta Topkapı Sarayı, Türk-İslâm Eserleri ve İstanbul Vakıflar Hat Sanatı müze­leri olmak üzere muhtelif müzelerde, Sü-leymaniye, İstanbul Üniversitesi gibi bazı kütüphanelerde, cami ve mescidlerle hu­susi koleksiyonlarda hilye örnekleri yer almaktadır. Vaktiyle Tülbentçi Muhittin Benli'nin evinde bulunan hat eserleri ara­sında mevcut 160 civarında seçkin hil-yeden oluşan koleksiyon 1950'li yıllar­da Eskişehirli Süleyman Çakır tarafın­dan satın alınmış, daha sonra Sahaf Hacı Muzaffer Ozak'a intikal eden bu koleksi­yon topluca alacak kimse bulunmadığın­dan zaman içinde parça parça satılarak dağılmıştır.

Bibliyografya :

Tirmizî, eş-Şemâ'ilü'n-nebeuiyye (nşr. Fev-vâz Ahmed ez-Zemerlî), Beyrut 1417/1996, s. 49-52; İbn SaU Tabakât, I, 230-231; Müstakim-zâde. Tuhfe, s. 606; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 486; M. Uğur Derman. Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İstanbul 1982, İv. 18, 19,42,47,49; a.mlf., islâm Mirasında Hat Sanatı, İstanbul 1992, s. 40-41, 200, 209, 215, 221, 231; a.mlf.. Sabancı Koleksiyonu: Hat Sanatı, İstanbul 1995,5.58-61,86-87,108-109, 114-115,130-131, 138-139; a.mlf., "Kazasker Mustafa İzzet Efendi ve Yazdığı Hilye-i Saadet", Hayat Mec­muası, sy. 47, İstanbul 1970. s. 23-26; a.mlf., "Türk Yazı Sanatında İcazetnameler ve Taklid Yazılar", VII. TTK Kongresi (1973), 5.716-728; a.mlf., "Yazı Sanatımızda Hilye-i Saadet", İl­gi, sy. 28, İstanbul 1979,5. 32-39; Mahmud Bed­rettin Yazır, Medeniyet Âleminde Yazı oe İslâm Medeniyetinde Kalem GüzelUbaz. Uğur Der-man|. Ankara 1989, III, 375-398; Ayşe Üstün. Hİlye-i Saadet Levhalarının Tezhip Açısından İncelenmesi (lisans tezi, 1990, Dokuz Eylül Üni­versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Ali Yardım, Peygamberimizin Şemaili, İstanbul 1997, s. 45-69; İsmet Hulûsî imset. "En Meşhur Türk Hattatlarını Şehzâdebaşı'nda Bir Evde Bul­dum", Yedigün, sy. 742, İstanbu! 1947.




Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə