TüRKİye diyanet vakfi 4 İSLÂm ansiklopediSİ (28) 4



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə2/38
tarix22.10.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#75385
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38

Bibliyografya :

Cevheri. eş-Şıhâb, "şhd". "kdr", "hll" md.le-ri; Râgıb el-İsfahânî, et-Milfredât, "rey, "şhd", "şhr", "kmr", "hll" md.leri; Lisânü'tMrab, "re"y". "şhd", "şhr", "kdr", "kmr", "hll" md.le­ri; Feyyûmî. et-Mişbâhu'l~münîr, "kdr", "kmr", "hll" md.leri; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü'1-muh.U, "re'y", "şhd", "kdr", "kmr", "hll" md.leri; Wen-sinck. el-Mu'cem, "ramazân", "şavm", "hilâl" md.leri; M. F. Abdülbâki. el-Mifcem, "kamer", "ehille" md.leri; Miftâhu künüzi's-sünne, "ra­mazân", "şavm" md.leri; el-Muvatta', "Şıyâm", 1-4; Müsned, 1, 28, 44, 162, 221, 226, 258, 306,327,344,367,371,406:11,5. 13,63, 145. 259, 263, 271, 281, 287, 415, 422, 430, 438, 454, 456, 469, 497, 516; III, 279, 329, 431; IV, 23, 223, 314. 321, 377; V, 42, 57. 58, 329, 362; VI, 149, 311; Dârimî. "Şavm", 1-5; Buhârî. "Şavm", 5, ll-14;Müslim."Şıyâm", 3-20, 28-30. "Fiten". 110; İbn Mâce. "ŞıyârrT, 6-8, "Ta­haret", 122; Ebû Dâvûd. "Şavm", 4-9, 13-14; Tirmizî.-Şavm". 2. 4-5. 7, 9, 1 l,"Dacavât", 51, "Taharet", 102; Nesâî. "Şıyâm". 7-13, 17, 37; Şafiî. et-Ûm, II, 80-81; Sahnûn, el-Müdeuoene, Kahire. ts.(Matbaatü's-Saâde). 1, 193-195; Tahâ-vî, Mub.taşarü'tr-Tzhâüî (nşr. Ebül-Vetâ el-£fgâ-nî). Kahire 1370, s. 53, 55-56; Cessâs. Ahkâ-mü'l- tfur'ân (Kamhâvî). I, 249-258; Cezîrî. et-Mezâhtbü'l-erba'a (Kahire). I, 547-552; Dâre-kutnî, es-Sünen (nşr Abdullah Hâşim Yemânî), Kahire 1386/1966,11, 156-164, 167-171;Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 584-587; Mâverdî. el-Hâ-ui'l-kebîr (nşr. Ali M. Muavvez-Âdil Ahmed Ab-dülmevcûd). Beyrut 1414/1994, III, 407-413; İbn Hazm. et-Muhallâ, V, 235-240; Beyhaki. es-Sünenü'l-kdbrâ, Haydarâbâd 1352. IV, 204-206, 211-213; Bâd. el-Mûntekâ, Kahire 1332. II, 35-40; Şîrâzî. el-Mühezzeb (nşr. Vehbe ez-Zü-haylî], Dımaşk 1412/1992,11, 592-597; Serahsî, el-Msbsût, 111, 64, 139-140; Zemahşeri, e/-Keş-şaf( Beyrut). I, 227-228, 234-235; Ebû Bekir İb-nü'l-Arabî. Ahkâmü.'1-Kur'ân, I, 82-85,98-100; Kâsânî, BedâY, II, 80-82; Mergînânî. el-Hidâye (Ibnü'l-Hiimâm. Fethu'I-kadîr |Bulak| içinde), II, 52-53, 58-61; İbn Rüşd, Bİdâyetû7-mücte-hid. Kahire, ts. (Dârül-Fikr). I, 125, 196-201; Fahreddin er-Râzî. Mefâtîhu'l-ğayb, V, 96-98, 130-136; İbn Kudâme. el-Muğnî(Herrâs), III, 87-90; Karâfî. el-Furûk, Tunus 1302, II, 199-204; Kurtubî. el-Câmf, II, 293-296, 341-347; İbn Da-kiku'1-îd. İhkâmü'l-ahkâm (nşr. Ahmed M. Şâ-kir). Beyrut 1407/1987,11, 8-10; Nevevî, Şerlm Müslim, VII, 189-190; a.mlf., el-Mecmû' (nşr. Muhammed Nedbel-Mutîî), Beyrut 1415/1995, VI, 275-295; Zeylaî, Tebyınü'l-hakâlk, Bulak 1313,1, 316-322; İbn Cüzey, Kauanînü't-ahkâ-mi'ş-şer*iyye (nşr. Abdurrahman Hasan Mah-mûd), Kahire 1405-1406/1985, s. 110-1 ll;Ta-kıyyüddin es-Sübkî. el-(Alemü'l-menşûr fî işbâ-Ü'ş-şühûr, Kahire 1329, s. l-56;a.mlf.. el-Fetâ-va, Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rife), I, 209-210; Mer-dâvî, el-İnşâf (nşr. M, Hâmid el-Fıkl), Beyrut 1378, III, 269-280; İbn Kesîr,



Beyrut 1385/1986,1,379-380, 398-400; İbn Ku-dâme el'Makdİsî, eş-Şerhu'l-kebİr (nşr. M. Re-şîd Rızâ), Kahire 1346, 111, 1-3; İbn Hacer, Fet-/ju7-Mrf(Hatîb), IV, 143-152; Aynî. 'ümdetü'l-kâri, İstanbul 1308, V, 182-185,190-195; a.mlf.. et-Binâye, Beyrut 1411/1990, III, 612-632; İD-nü'l-Hümâm. Fettyu'l-kadîr (Bulak). II, 52-54; Tecrid Telemesi, VI, 252-253, 255, 258-262; Süyûtî, Tenuîrü't-hauâlİk, Kahire 1348, I, 211-212; İbn Nüceym, el-Bahrü'r-râ'ik, II, 283-291; İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetû'l-muhtâc, Kahi­re 1315, III, 371-385; Şirbînî, Muğni'l-muhtâc, II, 139-145; Ebüssuûcl Efendi. İrşâdü'i-'akli's-seltm. Kahire, ts., I, 199-200, 203; III, 164-165; V, 159-160; VII, 176; Remli./Wtâyetü7-mu/ı£âc, Beyrut 1404/1984,111, 149-157; et-Fetâua'l-Hin-diyye, I, 197-199; Zürkânî. Şerhu'z-Zürkânî 'ate't-Muuatta', Beyrut 1411/1990, II, 204-209; Emîr es-San'ânî. el-'üdde calâ şerhi'l-'ümde (nşr. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî). Kahire 1410/ 1990, III, 281-288; İbrahim Hakkı Erzurûmî. Ma'-rifetnâme, İstanbul 1330, s. 54, 75-78, 103;Şev-kânî. Neylü'l-eutâr, Kahire 1380/1961, IV, 197-207; a.mlf., es-Seylü'l-cerrâr(nşr. Mahmûd İb­rahim Zâyedl, Beyrut 1405/1985, II, 111-115; İbnAbidîn. Reddü't-muhtâr, II, 90-96; a.mlf.. Tenbîhü'l-ğâfıi ue'l-uesnân 'atâ ahkâmi hilali ramazân {Mecmû'atü'r-resâ'iliçinde). İstanbul 1325,1, 231-253; Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Ri-yâzü't-Muhtâr, Bulak 1303, s. 342-363; Mercâ-nî, Nâzûretü'l'hak, Kazan 1287, s. 43-48; Azî-mâbâdî. 'Aunü'l-ma'bûd, VI. 433-456; Mübâ-rekfûrî, Tuhfetü'l-ahuezî, Beyrut 1410/1990. III, 299-312; Muhammed Bahît. hşâdü ehti't-mille ilâ işbâti'l-ehiüe. Kahire 1329; Tantâvî Cevheri. Risâtetü't-hitâl, Kahire 1333/1915; El-malılı, Hak Dini, I, 646-652, 681-684; a.mlf.. "Rü'yet-i Hilâl Meselesi", SR, XXII/561-564 (1339), s. 115-117. 132-134;a.m!f.. "İsbât-ı Şeh­re Dair Nusûs", a.e., XXll/565-566 (1339), s. 148-150; Reşîd Rızâ, Tefsırü'l-menâr, II, 149-151; a.mlf.. "İşbâtü şehri ramazân ve bahşü'l-camel fîhi ve fîğayrihîbi'l-hisâb", el-Aşâle, 111/ 21, Cezayir 1394/1974, s. 63-67; Merâğ, Tefsir, Kahire 1389/1970, II, 73-74. 83-84; Abdülveh-hâb el-Merâkeşî, el-'Azbü'z-zülâl fi mebâhişt rü'yeti'l-hiiâi, Katar 1397/1977; Seyyİd Sabık. Fıkhü's-sünne, Beyrut 1398/1977,1,435-437; Ali Bayram - M. Sadi Çöğenli. Aylar ne Rü'yet-İ Hilal, Erzurum 1978; Ramazan ue Bayramla­rın Tesbitinde Benimsenecek Müşterek Metod Konferansı 27.11.1978 İstanbul-Türkiye, An­kara, ts. (Diyanet İşleri Başkanlığı), s. 1-40; Ya-kup Çiçek. Sahur Vakti ve Rü'yet-i Hilâl Mes'e-lesi, İstanbul 1983, s. 71-115; Zühaylî. el-Fık-hü't-İstâmî, II, 597-610;Mohammad llyas, New Moon's Vis'tbiiity and International Isiamic Ca-lendar for the Asia-Pasific Region, Kuala Lum­pur 1414/l994;a.mlf., "NewMoon's Visibility 2: Lunar Date Line Calcuiations, Sİghtingand Calendar". IC, LVI1/2 (1983), s. 87-112; Ahmed Hamdi (Akseki). "Savm ve Fıtırda Telefon ve Telgrafla Amel", SR,XII/295( 1330), s. 154-155; Mehmed Fatîn (Gökmen). "Rü'yet-i Hilâl Mese­lesi", a.e., XXlI/555-560 (1339), s. 69-72,84-87, 101-102; Muhammed Ebü'l-Ulâ el-Bennâ, "Ah-kâmü irjtilâfi'l-metâli", ME, XXVI/4 (1954), s. 232-234; a.mlf.. "EvdâVl-hilâl ve hudûdü rü'-yetih", a.e. XXVIIl/9 (1957). s. 838-841; Kâmil Miras, "Ramazan Hilâli", SR, IX/218 (1956), s. 276-277; Osman Keskioğlu, "İsmail Gelenbevî ve SubûM Hilâl Meselesi", AÜİFD, XIII (1965), s. 21-30; "Re'yü lecneti'1-iftâ fiVamel bi'l-hisâbi'l-felekî li-ta'yîni mevâkiti'l-'ibâdât", el-Aşâle, 111/21, Cezayir 1394/1974, s. 11-21; Mu­hammed Tâhir b. Aşût, "İ'tibârâtü't-takvîm fi şübûti şehri'ş-şavm ve bi'I-hisâbâti'l-felek; fidurjûli'ş-şehri'l-karneri", a.e., 111/21 (1394/ 1974), s. 23-27; Celâl Yıldırım, "Ramazan Hilâ­li", Diyanet Dergisi, XlV/4, Ankara 1975,5.232-238; M. Saim Yeprem, "Dinî Bayramların Tes-biti Üzerine", a.e., XVII/5 (1978), s. 300-311; a.mlf.. "Rü'yet-i Hilâl Konferansının Ardın­dan: Neydi. Ne Oldu?11, nesil, HI/3. İstanbul 1978, s. 3-16; Ali Hasan el-Bulâtî, "Müşkiletü'l-hilâl eleyse lehâ min hal", ME, LI/3 (1979), s. 639-657; Ahmet Baltacı. "Rü'yet-i Hilâl Mü­nakaşaları", Diyanet Dergisi, XVI1I/1, Ankara 1979, s. 25-43; Kemal Güran. "İslâm Ülkeleri Arasında Ramazan, Bayram Günü Birliğinin Sağlanması". Hesİt, 1V/37-38, İstanbul 1979, s. 98-100; Ali Şafak. "Ramazan Hilâli ve Kutupla­ra Yakın Yerlerde Namaz Vakti Mes'eleleri Üze­rine Bir Araştırma", İslâm Medeniyeti, V/4, İs­tanbul 1981, s. 3-28; Ali Toksan. "Nisab Açısın­dan Rivayet-Şehâdet Farkı", Erciyes Ûniuer-sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Kayseri 1983, s. 231-248; Mahmut Kaleli. "Kim Haklı, Müslüman Ülkeler Neden Farklı Günlerde Bay­ram Yapıyor?", İlim ve Sanat, 1/2, Ankara 1985, s. 63-69; A. Nihat Eskioğlu. "Hilalin Tesbiti Rü'-yetle mi, Hesapla mı Olmalı?", a.e., 11/7(1986), s. 29-32; Muhammed Ali et-Teshîrî. "Bidâyetü'ş-şühûri'l-'Arabiyye", Mecelletü Mecma'İ'l-ftk-hn-lslâmî, 11/2, Mekke 1407/1986, s. 841-856; Muhammed el-Muhtâr es-Selâmî, "Tevhîdü bt-dâyâti'ş-şühûri'l-'Arabiyye", a.e., 11/2, s- 857-874; Muhammed Abdüllatîf el-Ferfûr. "Risâletü bulğati'l-metâli' fi beyâni'l-hisâb ve'l-metâ!f", a.e., 11/2, s. 875-905; Hârûn Halîl CÎIÎ, "Bidâye-tü'ş-Şühüri'l-'Arabiyye", a.e., H/2. s. 907-926; Mustafa Ahmed ez-Zerkâ. "Havle i'timâdî'1-hi-sâbi'l-felekî li-tahdîdi bidâyeti'ş-şühûri'1-ka-meriyye he! yecûz şer'an ev lâyecûz", a.e., 11/ 2, s. 927-936; Abdullah b. Zeyd Âlü Mahmûd. "îctimâ'u ehli'l-islâm'alâ'îdin vahidin külle câm ve beyânü emri'l-hilâli ve mâ yeterattebü 'aleyhi mine'l-ahkâm'1, a.e., U/2, s. 939-965; Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd, "Hükmü işbâti ev-veli'ş-şehri'l-kamerî ve tevhidi'r-rü'ye", a.e., 111/2, Mekke 1408/1987, s. 817-841; Mustafa Kemâl et-Târzî. "Tevhîdü bidâyeti'ş-şühûri'l-kameriyye", a.e., İli/2, s. 845-873; Muhammed Ali es-Sâyis, "Tevhîdü bidâyeti'ş-şühûri'1-ka-meriyye", a.e., 111/2, s. 925-969; Salih b. Muham­med, "eI-Ahkâmü'l-müte':al!ika bi'1-hilâl", Me-celletü'l-Buhûşi'l-lslâmiyye, sy. 27, Riyad 1988-89, s. 91-118;Mâcid Ebû Rahye. "İşbâtü'l-ehille", Mecettetü'ş-şeri'a ve'd-dirâsati'l-tslâ-miyye, Vl/13, Kuveyt 1989, s. 375-419; Ahmed Muhammed Şâkir, "Dînî Günlerin Tesbitinde Hesaba Güvenilebilir mi?" (trc. Rahmi Yaran), Diyanet Dergisi, XXVHI/2, Ankara 1992, s. 3-13; C. Schoy. "Ay", İA, II, 38-40; J. Schacht, "Hilâl", E^(İng.), III, 379-381; D. A. King. "al-Matali"', a.e., VI, 792-794; a.mlf.. "Ru'yat al-Hilai", a.e., VIII, 649-650; C. Schoy - [Nüzhet Gökdoğan], "Ay", Küçük Türk islam Ansiklopedisi, İstan­bul 1980,1, 237-240; Muammer Dizer. "Ay", DİA, IV, 183-188.

Türk Edebiyatı.

Divan şiirinde hilâlle ilgili zengin mazmunlar teşekkül ettiği gibi hilâl çeşitli teşbihlerin de konusu olmuştur. Bâkî'nin. "Ne hoş yaraştı si-pihre kevâkib içre hilâl Takındı pâyine gûyâ ki cevherî halhal" beytiyle başlayan kasidesinin uzun nesîb bölümü hemen tamamen hilâlin görünmesiyle ilgili söz oyunlarından ibarettir. Ayrıca harflerle hilâl arasında edebî ve tasavvufî yönden münasebetler kurularak bazı yorumlar yapılmıştır. Harflerin hilâlle münasebeti daha çok imlâ yönündendir. Meselâ Allah kelimesi hilâl ve lâle ke­limeleriyle aynı harfleri ihtiva eder. Laf-za-i celâl elifle başladığı ve elif hilâle ben­zediği için eski şiirde hilâlin Allah'ı telmih ettiği kabul edilmiştir. Âşık aşk yükü ve ıstırabiyla, ihtiyar da ömür ve kahır yü­küyle iki büklüm olup dâl harfine dön­müş ve bu haliyle hilâle benzetilmiştir. Dâl kelimesi aynı zamanda "delâlet eden, deli! olan" mânasına gelir. Gökyüzü sayfa­sında Hakk'ın varlığına delâleten yazılmış dâl harfiyle kastedilen de yeni aydır. Yay çekilirken okçunun boynu eğilir, dâle ben­zer: hilâl de felek yayını çeke çeke dâle dönmüştür. Sevgilinin kaşı ile hilâl arasın­daki çok yaygın benzetme âşığın dertten belinin bükülmesi imajıyla beraber kulla­nılmıştır: "Yine bir kaşı hilâlin sitemi cerh gibi Kaddimi kıldı kemer takatimi eyle­di tâk" (Bakî). Kaşhilâl-yay ilişkisi içinde kaşlar ve hilâl râ harfine benzetilir. Hz. Peygamber'in, eline kalem almadığı halde felek levhasına iki râ harfi yaz­dığı söylenerek inşikâku'l-kamer mucize­sine telmih yapılır. Receb ayının ilk harfi olan "râ"nın hilâle benzemesiyle üç ayla­rın başladığına da işaret edilmiştir. Hilâ­lin doğması ve görünmesi, gökyüzü kâti­binin gökyüzü levhasına güneşin altın su­yu ile bir lâm harfi yazması şeklinde düşünülmüştür. Lâm harfi de "dâ!" gibi beli bükük âşığı veya ihtiyarı temsil eder. Ebced hesabına göre lâm harfi otuz sayı­sına tekabül ettiği için "lâm"a benzetilen hilâl de otuz sayısını, yani otuz günlük zaman dilimi olan ayı sembolize etmiş ol­maktadır. Nün harfi de şekil bakımın­dan yeni aya benzetilir; noktası ise yıldız­dır. Diğerlerinde olcjüğu gibi bazan bu harfin de kâtibi güneştir. Hilâl ters yazıl­mış nün da olabilir. Bâkî'nin, "Ya nündür görünür âhirinde şa'bânın Ya râdır ol ramazan evveline olmuş dâl" beyti bunu anlatır. Diğer taraftan hilâlin görünmesiy­le başlayan ay başlarında sevgilinin kaş­larına benzeyen hilâli görünce âşığın der­di artar. Yine hilâl -kaş ilişkisinde çatık ve­ya eğri kaşa benzetilen hilâl ile "çatık kaş", "kaş eğmek" sözleri Hakk'ın celâl ve kahhâr isimlerine delâlet eder. Hilâl aynı zamanda işlemeli gök seccadesine secde eden bir mümindir.

Hilâl (mâtvı nev) golsüzünün kulağı, ağ­zı veya dudağıdır: "Âteş-i ahım Hayalî yak­maya çarhı deyü / Encüm ile mâh-ı nev oldu felekte göz kulak. Bazan da hayretle açılmış bir ağza benzeti­lir. Nitekim şaşırmayı veya takdiri ifade eden "ağzı açık kalmak", "parmağını ısır­mak", "hayret parmağı" deyimlerinde ağız ve parmak hilâli ifade eder. Hayalî Bey'in, "Berk-ı ahım âsümâna şöyle hay­ret verdi kim Dişledi dendân-ı pervîn mâh-ı nev barmağınf beyti bu anlayışı aksettirir. Hilâl gökyüzünün parmağını oynatmasıdır. Altın bağışlayan güneş zen­ginine karşı hilâl el açan bir yoksuldur. Beş hilâl ile beş parmağa işaret edilir. Sevgilinin parmağından kesilen tırnak da hilâl gibidir. Şeyh Galîb'in, "Ay yenisi gök­te ne Ülker satar Değmeyicek kestiği tır­nağını" beyti bunu anlatır. Bulutlar ara­sında kalan hilâl ise sevgilinin pamuk için­de saklanan tırnağıdır. Güzelin ufuk mi­sali yakasından görünen göğsü ve beli de hilâle benzetilmiştir.

Gökyüzü ve gök cisimleriyle hayvan ve­ya hayvanla ilgili unsurlar arasında çeşitli tasavvur ve tahayyülleri görmek müm­kündür. Bunlardan göklerin dönmesiyle at arasında ilgi kurularak hilâl gümüş ve­ya altın bir eyere, üzengiye (rikâb) ve na­la, yıldızlar da nal çivisine benzetilir. Eski bir gelenek olarak düşmanı şaşırtmak için bazan atın ayağına nal ters çakılırdı. Hilâ­lin ters çakılmış nala teşbihi bundan do­layıdır. Rengârenk görünmesi, beş vakit­te Ötmesiyle horoz- zaman ilişkisi içerisin­de gökyüzü horoza benzetilmekte, hilâl de bu horozun İbiği veya kuyruğu olmak­tadır. Hilâl, iki ucu kanada benzetilerek gökte uçan beyaz bir güvercin şeklinde tasavvur edilir. Güvercinler haberleşme­de kullanıldığından hilâl de her ayın baş­langıcını haber veren bir güvercin gibidir. Gökyüzü kumru olarak düşünüldüğünde hilâl gagasına, hâle de boynundaki siyah halkaya benzetilir. Bu halka aynı zaman­da kulluğa, âşıklığa ve esarete işarettir.

Hilâl, gökyüzü denizinin ufuk sahillerin­de görünen bir gümüş balığıdır. Kaza ve kader oklarının atıldığı bir yay veya okçu­ların parmaklarına taktıkları kemikten ya­pılmış bir çeşit yüzük olan zihgirdir. Gök­yüzüne asılmış kılıç veya hançerdir: Ba­kînin, "Heman bu hançer-i zerrin-gılâf-ı paşadır Ki tâk-ı arşa asıldı bu şeb hilâl -misâl" beytiyle FuzûiTnin, "Adû-yı câhının kat'-ı hayâtıyçün çeker her ay Gılâf-ı lâ-civerdîden hilâl-i âsmân hançer" beyti bunu ifade eder. Hançer veya kılıç benzet­mesiyle gök çarkı hilâli bileyip keskinleş­tirirken çıkan kıvılcımlar da yıldızları teş­kil eder.

Hilâl, gök sofrasının veya Tanrı sofrası­nın dilimlenmiş ekmeğidir. Ramazanın başlamasını, orucun bitmesini, yiyip İç­meye ve eğlenceye başlanılmasını telmi-hen hilâlin en çok benzetildiği unsurlar­dan biri de kadehtir. Hilâl kadeh olunca şafak şaraba, yıldızlar mezeye, devamlı döndüğü için felek de sâkîye benzetilir. Cer kâsesi denilen dilenci keşkülü, çay­danlık demliğine benzeyen eski tip çocuk emziği ve kürdan yeni aya teşbih edilir­ken dolunay da nurdan bir tabağa, gü­müşten bir kâseye, iki kefeli bir teraziye veya ölçeğe benzetilir.

Nakil vasıtaları bakımından en çok hilâl-gemi veya kayık münasebetleri kulla­nılmaktadır: "Mâh-ı nevden Dicle'de gös­terdi zevraklar misâl Kim görüptür kim ola bir asumanda bin hilâl" (Fuzûlî). Gök­yüzü engin bir deniz, ufuklar sahil, hilâl de bu sahillerde dolanan veya kan derya­sına benzeyen şafak vakitlerinde bu der­yaya batan bir gemidir. "Kara" kelimesi "arazi" ve "siyah" manasınadır. Kara gö­rününce geminin karaya, sahile süratle yaklaşması gibi hilâl gemisi de ufka yöne­lir veya hilâl dümenini kıran yeni ay ecel teknesi, ölüm gemisi yani tabut olarak da tahayyül edilir.

İnşaî unsurlar bakımından hilâl meh-çeye (alem), kapı halkasına, yıldız mücev­herlerini koruyan gökyüzü hazinesinin gümüşten kilidine ve anahtarına, gök sa­rayının kemerine, gök deryası üzerinde bir köprüye, yıldız tanelerini ihtiva eden bir tuzağa ve beşiğe benzetilmiştir.

Türk folklorunda da hilâlle ilgili çeşitli inanışlar mevcuttur. Hilâlin ilk günü ge­be kalan kadının çocuğu güzel olur. Hilâ­lin ağzı yukarıda görünürse ucuzluğa, ucu yukarıda olursa o yıl kışın şiddetli geçe­ceğine, sırt üstü olursa zelzeleye ve be­lâya işaret sayılması bunlardandır.66

Halk edebiyatında hilâl divan şiirinde olduğu kadar zengin mazmun ve teşbih­lerle kullanılmamıştır. Karacaoğlan'm, "Çeşit çeşit bağlamışsın başını Uydur­muşsun zülfe hilâl kaşını" mısralarında olduğu gibi sadece sevgilinin kaşının ben­zetildiği teşbih veya istiare olarak değişik motiflerle tekrarı oldukça yaygındır. Cum­huriyet döneminde halk edebiyatı şekil ve motiflerinden faydalanılarak yazılmış bazı şiirlerde de hilâle bu anlamıyla yer

verilmiştir: "Gel ey hilâl kaşlım dizim üs­tüne Ay bir yandan sen bir yandan sar beni.67

Tanzimat'tan sonra değişen ve toplum meselelerine açılan yeni Türk edebiyatın­da hilâl, divan şiirindeki mazmunların he­men hiçbiriyle ifade edilmemiştir. Şinâ-si'nin. "Vaktâ ki felek şeki-i hilâlin kamer eyler / Gün geçtiğini ömr-i beşerden ha­ber eyler" beytinde olduğu gibi zamanın geçişinin sembolü olan hilâl, bunun dı­şında pek az örnekte de tabiattaki ger­çek varlığıyla ortaya çıkar ve çok defa şa­irin bulunduğu ruh haliyle özdeşleşir. Re-câizâde Mahmud Ekrem'in "Hilâl-i Seher". Tevfik Fikret'in "Ufuk ve Hilâl". Ahmed Hâ-şim'in "Hilâl-i Semen" adlı şiirleri bu çeşit kullanımın birkaç örneğidir. Buna karşılık bayraktaki hilâl dolayısıyla daha zengin çağrışımlara açıldığı görülen ifadelere rast­lanır. Çerkezşeyhizâde Halil Hâlid'İn Hi­lâl ve Salib Münazaası Kahire 1325 adlı kitabında olduğu gibi fikrî eserlerde Hıristiyanlığın sembolü olan salibe kar­şılık hilâl İslâm'ı temsil eder. Nâmık Ke­mal'in "Hilâl-i Osmânî" manzumesiyle Yahya Saim'in (Ozanoğlu) Hilâlin Gölge­sinde: Çanakkale-Kütü'l-emâie Zaîer Destanı adlı şiir kitabı bu semboller etra­fında kaleme alınmıştır. Mehmed Akif in şiirleri arasındaÂsım'üa, "Bir hilâl uğru­na yâ Rab ne güneşler batıyor"; "İstiklâl Marşı"nda, "Çatma kurban olayım çehre­ni ey nazlı hilâl" ve "Dalgalan sen de şa­faklar gibi ey şanlı hilâl" mısraları, bayrak dolayısıyla hilâlin dinî ve millî bir sembol olarak ifadesinin en hamasî-lirik örnek­lerini teşkil eder. Ahmet Cemil Akıncı'nın Hilâllerin Gölgesinde (İstanbul 1967), Sevinç Çokum'un Hilâl Görününce (İs­tanbul 1988) adlı romanlarında aynı sem­bol tema olarak işlenmiştir.

Hilâl aynı zamanda, kemik ve şimşir gi­bi sert ağaçtan yapılmış, kulak ve diş te­mizliğinde kullanılan bir ucu sivri, diğer ucu kaşık gibi enli bir aletin adıdır. Bu alet Sâbit'in, "Kimsenin kurcalama aybını mânend-i hilâl Belki setr etmede hem -hâsıyyet-i misvak ol" beytiyle edebiyata da girmiştir. Mahalle mekteplerinde ço­cukların harfleri göstermede, heceleme­de veya satır takibinde kullandıkları, bir iplikle kitabın arasında bağlı duran gü­müş veya tunçtan yapılmış alete de hilâl denir. BâkTnin, "Sarındı meh yine bir hûb Yûsufî destâr Şokundu farkına bir tane ince sîm hilâl" beyti buna işarettir. Bu in­celikte bir borudan akan su miktarına da hilâl denilmiştir. Konak veya hamamlara verilen suyun bedelinin tesbitinde hilâle bağlı olarak şu ölçü birimleri kullanılmış­tır: 2 hilâl = 1 çuvaldız, 2 çuvaldız = 1 iki­li, 4 çuvaldız = 1 masura, 2 masura = 1 kamış, 4 masura = 1 lüle, 3 lüle = 1 salma

68 Hilâle benzeyen bir çeşit kadeh ise "hilâ-1T olarak adlandırılmaktaydı.

Bibliyografya :

Mehmed Çavuşoğlu, Necati Bey Dîvânı'nın Tahlili, İstanbul 1971, s. 242-245; Harun Tblasa, Ahmet Paşa 'nın Şiir Dünyası, Ankara 3 973, s. 445-449; A. Talat Onay, Eski Türk Edebiyatın­da Mazmunlar (nşr. Cemal Kurnaz), Ankara 1992, s. 205; İskender Pala, Ansiklopedik Di­van Şiiri Sözlüğü, Ankara 1995, s. 5, 57-59, 252; Cemal Kurnaz, Hayâli Bey Diuant Tahlili, İstanbul 1996, s. 475; Pakalın. 1, 830; "Hilâl", TDEA, V, 233.



Sembol Olarak Hilâl.

Ayın evreleri için­de dolunay güzellik ve parlaklık, hilâl ise bunlarla birlikte yenilik, doğum ve taze hayat simgesi kabul edilir. Ay tarihte pek çok toplum tarafından tanrı sayılmış ve ayla ilgili birçok mit oluşturulmuştur. Türk mitolojisinde de bu türün örnekle­ri oldukça fazladır. Bunların bir bölümü Türkler'in ve Moğollar'ın menşei veya ilk yaratılışla ilgilidir. Kırk günlük iken konuş­muş, yakışıklı ve çok kuvvetli efsanevî bir kahraman olan Oğuz Han'ın ışıkla gelen "altun kazılık kız" ile evliliğinden Gün. Ay ve Yıldız doğmuştur. Bu mit Sümer koz-mogonisiyle büyük bir benzerlik arzeder.69 Memlükler devrin­de Mısır'da yaşamış Türk asıllı Aybeg ed-Devâdârfnin Türkler'in menşeiyle ilgili ola­rak anlattığı yaratılış destanına göre in­sanlığın veya Türkler'in ceddi Ay-Atam'dır.70

Uygur Türkleri Mani ve Buda dinlerini benimsedikten sonra "Kök Tengri"ye "Ay Tengri" demeye başlamışlardır; bunun Hârizmşahlar döneminde devam ettiği görülmektedi.71 Bazı kağanlar için "ay tanrıda kut bulmuş" ifa­desi kullanılırdı.72 Emel Esin'e göre Türkler'in milâttan en az bin yıl ön­ceki atalarınca dahi ay-yıldız hükümda­rın ve parlaklığın simgesi sayılıyordu; da­ha sonraki Türk toplumlarında da bu ge­lenek sürdü. Göktürk boylarından bazıla­rının damgalan hilâl şeklindeydi ve Uygur tuğları ile Karahanli bayrağının hilâl alemleri vardı; Karahanlilar'ın sikkelerin­de de hilâl motifi bulunmaktaydı.73

Sumerler'in Sâmîler'de Sin'e tekabül eden ay tanrıları Nanna'nın sembolü hilâldi. Mezopotamya'da bulunan tarihî ka­lıntılar içinde özellikle mühürlerde ve sı­nır taşları üzerinde hilâle çok sık rastlan­maktadır. Ortadoğu'da değişik adlarla Mısır. Roma ve Yunan medeniyetlerinde görülen gök cisimlerine tapınma gelene­ğinde ay tanrısı tanrıçası da hilâl şeklin­de tasvir edilirdi.74

Eski Ortadoğu'da hilâl sadece Mezopo­tamya'da değil çok geniş bir alanda sem­bol olarak kullanılmıştır. Mısır'da Thot ay tanrısı, İsis ay tanrıçası idi ve başlarında hilâlle kuşatılmış kurs bulunan bir başlık­la tasvir edilirlerdi. İran'da da hilâl sem­bolünün önemli bir yeri vardı. Düalist Zer­düştî tasavvuruna göre tanrı Hürmüz'ün iki gözünden biri ay, diğeri güneşti. I ve II. Darius (Dara) gibi bazı Ahamenî hü­kümdarlarına ve hanedanlarına ait para­larda hükümdar tasvirlerinde tacın üze­rinde bir hilâl yer almaktadır.75 Sâsânî pa­ralarının çoğunda da hilâl bulunmakta­dır ve bunların bir kısmı yıldızlıdır.76

Mezopotamyalılar, eski Hintliler ve Ame­rika kıtası yerlilerinden Mayalar ayın ev­relerini takvim ve tarih belirlemede kul­lanmışlardır; Eski Ahid ve Kur'an'a göre de ay için menziller yaratılmasının hikme­ti budur. Mezmurlarda ayın tarih belirle­medeki önemine işaret edilir (104/19). Ya­hudiler için ayın ilk günüyle bedir günü bayramdı. Bununla birlikte yahudiler hi­lâli bir sembol olarak kullanmamışlardır.

Kur'an'da, "Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir. 77 buyurulur. Ayrıca yılla­rın sayısı ve hesabının bilinmesi için aya menziller tayin edildiği 78 onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü 79 belirtilir. Hadislerde hilâl da­ha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir.80 Hilâl Allah'ın var­lığının ve kudretinin delillerinden biri sa­yılır. Birçok âyette ayın insanların hizme­tine sunulduğu belirtilir, ayrıca birkaç yerde onun üzerine yemin edilir.81 Geçmiş kültürlerde farklı bir an­lam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle hilâlin müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakın­ca görülmemiş olmalıdır. İbn Hacerel-Askalânî'nin İbn Yûnus'tan naklettiği riva­yete göre Hz. Peygamber, kabilesinin el­çisi sıfatıyla Medine'ye gelen Sa'd b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî'ye kavmine götür­mesi için üzerinde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir.82 Ayyıldız motifinin Hz. Meryem ve îsâ'yı semboli­ze ettiği, önceleri İskenderiye'nin, daha sonra da İstanbul'un sembolü olduğu ve Türklerle müslümaniara Bizans'tan geç­tiği ileri sürülmüşse de Abdülhay el-Ket-tânî yukarıda zikredilen rivayetin bu son iddiayı geçersiz kıldığını belirtmektedir.83 Emevîler'in ayyıldız motifli Sâsânî paralarını kullan­malarında bunun bir payı olsa gerektir,

Hilâl motifinin bir sembol olarak VII. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında kul­lanıldığı görülmektedir. Emevîler döne­minde Bîşâpûr'da basılan paralar Muâvi-ye. Haccâc ve daha sonra Taberistan Va­lisi Ömer b. Alâ tarafından kompozisyon­ları değiştirilmeden ay-yıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid veya bazı âyet­ler eklenerek yeniden darbedildi.84 Abbasîler döneminde ken­dini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Bunlardan X ve XI. yüz­yıllara ait Karahanlı sikkelerinde bulunan hilâl motifi içine "lillâh "adi "İlig" hü­kümdar gibi bazı ibareler yazılmıştı.85 Musul Zengî Hükümdarı Nâ-sırüddin Mahmud'un bakır dirhemlerinin bir yüzünde hilâl ortasında taç giymiş hükümdar kompozisyonu bulunmaktay­dı.86 Daha sonra Büyük Selçuklular, Hârizmşahlar ve Ana­dolu Selçuklulan'nca benimsendiği anla­şılan hilâl İlhanlı paralarında da yer almış­tır. Mîrhând, Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin'in hilâli ordusunda bir sembol ola­rak kullandığını belirtmektedir.87 XI. yüzyılda Roma-Cer-men İmparatoru IV. Heinrich ile Papa VII. Gregorius arasında çıkan anlaşmazlıkta papanın krala karşı 1082'de gönderdiği orduda, göğüslerinde altından yapılmış hilâller taşıyan Sicilyalı müslüman asker­ler de vardı.88 Fâtımîler'den kalan hilâl biçimi kolyelerle Haçlı seferlerini konuklan minyatürler-deki müslümanların kalkanlarında görü­len aynı tarz motifler bu bilgiyi doğrulamaktadır. II. Baudouin'in Haçlılar'a bağış­ladığı ve Dâviyye (Templier, Templar) şöval­yelerinin kiliseye çevirdikleri Kubbetü's-sahre'nin kubbesine altın bir haç yerleş­tirilmiş 89 Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs'ü Haçlıîar'dan geri aldığı zaman (583/1187) bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koy­durmuştu.90 Bu olaydan XVII. yüzyıla ait hilâl tasvirli Türk bayrağı 91 çok Önce Alparslan 1064'te Ani'yi fethe­dince camiye çevrilen katedralin kubbe-sindeki büyük haç indirilip 92 yerine daha son­ra Ahlat'tan getirilen büyük bir hilâl ko­nulmuş 93 ancak Gürcü-ler'in 1124'te şehri geri alması üzerine alem yine haça çevrilmiştir.94

Anadolu'daki Türk-İslâm mimarisinde hilâlin karmaşık kompozisyonlar içinde yer aldığı görülür. Meselâ Divriği Uluca-mii'ndeki çift başlı kartal kabartmasının İki yanında ve kuyruk başlangıcında ol­mak üzere üç hilâl bulunmaktadır. Kon­ya İnce Minareli Medrese'de taçkapının iki tarafına simetrik biçimde yerleştirilen bitki 95 motifinin sap kısımlarına bir halkanın perspektif görünümü şeklinde birer hilâl resmedil­miştir. Erzurum Çifte Minareli Medrese1-de de simetrik ejderha, hayat ağacı ve üstte çift başlı kartal kompozisyonunda bitki motifinin sap kısmını halka şeklinde bir hilâl sarmakta, iki yanda yer alan mo­tiflerin alt kısımlarına yerleştirilenlerle bu sayı üçe tamamlanmaktadır. Hilâl şek­lindeki bina alemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da bütün İslâm ve Türk-İslâm devletlerinin kültü­rel mirasçısı olan ve çok geniş bir alana yayılan Osmanlı Devleti'nin hilâl sembo­lünü cihanşümul hale getirmesiyle açık­lanabilir.

XIV. yüzyılın ortalarında yapılan resimli dünya haritasında Kuzey Afrika bölgesin­de tek hilalli, buna karşılık Orta ve Güney Asya ile Uzakdoğu'da üç hilalli bayrakla­rın yaygın olması dikkat çekmekte. XV. yüzyılda Francesco de Cesanis'in yaptığı Adriyatik çevresiyle ilgili bir haritada ise tek hilalli bayrakların yanı sıra çift hilal­li bayraklar da görülmektedir.96 Giorgio Sideri diye anılan Callapoda da Candia'ya ait 1S61 tarihli Avrupa ve Kuzey Afrika haritasında. Osmanlılar'ın hâkim olduğu bölgeler kırmızı zemin üs­tüne sarı veya sarı zemin üstüne siyah bi­rer hilâl ve aynı renklerde köşelere yerleş­tirilmiş birer puan 97 motifli bayraklarla gösterilmiştir.98 Daha ön­ce Endülüs müslümanlarının ve Memlûk-ler'in sancaklarında da yer alan hilâl Os­manlı sancaklarında zülfıkarla birlikte te­mel motifti. Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan 99 Yavuz Sultan Selim dönemine ait bir sancakta ortada­ki zülfıkar motifinin iki yanına ilk ikisi için­de fetih âyeti, diğerleri içinde aynalı yazı tarzında kelime-i tevhid yazılmış olan al­tı hilâl yer almaktadır. Zülfikarın kabzası ucuna bir, sancağın uç kısmındaki üçgen parçayı ayıran banda ise on adet hilâl mo­tifi yerleştirilmiştir. Büyük hilâllerin ilk ikisi ortasında "yâ Muhammed" ibaresi, diğerlerinde çok şuaiı yıldızlar yer alır. Kü­çük hilâller içindeki yıldızlar ise altı suali­dir.

1683 Viyana bozgunu sırasında orada terkedilen sancaklar, içinde kelime-i tev­hid yazılı büyük boy hilâl ve Süleyman mührü motifleriyle süslü olup çok şualı yıldızların şuaları arasına da ayrıca hilâl­ler yerleştirilmiştir. 100İstanbul Deniz Müzesi'nde yer alan 101 14 m. uzunluğun­da, 5 m. eninde ve 56,5 kg. ağırlığındaki sancakta da benzer tarzda çok sayıda hi­lâl motifi vardır. Sancak 111. Mustafa için Bağdat'ta dokunmuştu.102 Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan 11. Süleyman ve Sultan İbrahim gibi bazı padişahlara ait merasim kaftanlarında ve bunların kullandığı bazı sırmalı eşyada Üc hilâl filigranı 103

Hilâl tasvirli tuğra 104 iç içe büyük boy hilâllerle küçük çintema-ni desenleri yer almaktadır.105 Aynı müzede XVI. yüzyıla ait ahşap taht­ta da siyah zemin üzerine kakma fildişi çintemani motifleri işlenmiştir.106

Haçlı seferlerinden ve Osmanlılar'la iliş­kilerinden sonra Doğu hayranlığının Batı kültüründe açık bir şekilde görülen yan­sımaları içinde hilâl motifi de yer almakta­dır. 1509 -1513yıllarına ait bir grup Fran­sız dokuması üzerindeki tasvirler bunlar­dandır. Altı duvar örtüsünden oluşan ve "Lady with the Unicorn" adıyla tanınan dokumalarda beş duyu anlatılır. Kırmızı zemin üzerinde lâcivert kuşaklara üçer beyaz hilâl motifi yerleştirilmiş olan ve halen Paris'te Cluny Museum'da muha­faza edilen dokumalarda bayrak direk­leri de hilâllerle süslenmiştir 107 XVI. yüzyıl ortala­rında Batı'da yapılan Kanunî Sultan Sü­leyman ve Hürrem Sultan gravürlerin­de de hilâl motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde padişahın resminin ya­nına üç hilalli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan'ın giydiği elbise de hilâl motifleriyle süslüdür.108 Bir diğerinde padişah cuma namazına gider­ken elinde hilâl alemli bir âsa taşır.109 Bir başka minyatürde ise Süley-maniye Camii'nih göründüğü bir kapının önünde ayakta duran padişahın arkasın­daki kapıda başı hilâllerle süslü bir fil tas­vir edilmiştir. Sancakta ve kapı üzerinde de hilâl bulunur.110

111. Selim ordu ve donanmada yıldızlı hi­lâli amblem olarak kullandı; onun mühr-İ hümâyununun üst kısmında hilâl ve altı köşeli yıldız yer almaktadır.111 II. Mahmud döne­minde beratlarda bile ayyıldız motifi kullanilmıştır. Nitekim böyle bir beratta tuğ­ranın üzerinde arma ve onun üzerinde de en üstte birbirine dönük iki hilâl arasın­da on dört köşeli bir yıldız bulunmaktadır. Ayrıca armanın her iki yanında ve tepe­sinde birer ayyıldız mevcuttur.112 1835'te Osmanlı elçisi olarak Pa­ris'e gönderilen Mustafa Reşid Paşa'nın mühründe hilâl içinde beş şualı yıldız gö­rülmektedir.113

Günümüzde hıristiyan dünyasının Kızıl­haç'ına mukabil kurulan Kızılay. içki ve uyuşturucularla mücadele et­me amacını güden Yeşilay gibi müesseselerin sembolü olarak kulla­nılan hilâl bazan tek, bazan da bir veya birkaç yıldızla birlikte Azerbaycan, Ceza­yir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhu­riyeti, Malezya, Moritanya. Pakistan. Sin­gapur, Tunus. Türkmenistan gibi İslâm ülkelerinin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.

Hilâl XI. yüzyıldan itibaren Doğu'da ve Batı'da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslâmiyet'in sembolü olarak kullanıl­mış ve bu durum özellikle İstanbul'un fet­hinden sonra giderek yaygınlaşmıştır.114 Hilâlin iba­det takvimindeki rolü, Kur'ân-i Kerîm ve hadislerde Allah'ın âyetlerinden biri şek­linde gösterilmesi ve ona yemin edilme­si, ayrıca Hz. Peygamber'in Sa'd b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî'ye üzerinde hilâl bulu­nan bir sancak vermesi sebebiyle müslü-manlar tarafından İslâm'ın sembolü ka­bul edildiği söylenebilir.



Bibliyografya :



Wensinck. el-Mu'cem, "hilâl" md.; M, F. Ab-dülbâki. Mıfcem, "kmr" md.; Belâzörî, Fütûh (Fayda), s. 686-687; Ürfaiı Mateos Vekayi-nâ-mesi (952-1136) ue Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162) (nşr. vetrc. H. D. Andreasyan], An­kara 1987, s. 121; İbn Hacer. ei-İşâbe, II, 32; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 6; Mîrhând, Ravzatü'ş-şafâ\ Bombay 1272/1855. [V, 26; H. Lesetre. "Lune", DB, İV/1 s. 421-422; Mez, el-Hadlâre-tü 'l-İslâmiyye, 1, 238; A. Parrot, Sümer, Mün-chen 1962, s. 226-227, 319; S. Lloyd, TheArtof the Ancient Near East, New York 1963, s. 232, 233; B. L. Goff, Symbots of Prehistorİc Meso-potamia, New Haven 1963, s. 10M07, ayrıca bk. rs. 415, 442, 556,687,714, 721,724; J. Gray, Near Eastem Mythology.Leiden 1965, s. 98-99; P. Hamlyn. Art Treasures of the World, London 1965, s. 17, 34, 125; K. Clark, Guilİsa-tion, Mew York 1969, s. 61, İv. 8; Emel Esin. 'Kün-Ay (Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devir­den Hakanlılar'a Kadar İkonografisi)", VII, TTK Bildiriler 11972), I, 313 vd., 355-356; Necati Dolunay, istanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul 1973, s. 36-37; İbrahim Tözen, Arab Sasani Pa­raları, İstanbul 1975,1,3, İv. 1-36; A Survey of Persian Art{ed. A. U. Pope-R Eckerman), Tah­ran 1977, VII, 32-46, 58, 73, 123-127, 203-254; J. Mitchell, History and Culture, London 1979, s. 218, İv. 5; Yılmaz Önge. "Anadolu'nun Ba­zı İslâmî Yapılarındaki Alemler Hakkında", /. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 15-20.X.1973) Tebliğler, İstanbul 1979, III, 814 vd,; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1980, s. 6-7; XIV-XVlll. Yüzyıl Portolan ve Deniz Haritaları (haz. İstanbul İtal­yan Kültür Merkezi). İstanbul, ts., s. 42-43, 84-85,86-87, 104-105, 108-109, 124-125; M. Fu-ad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri (nşr. Orhan R Köprülü). İstanbul 1981, s. 9, 155-162; D. Robinson, Con-cordance to the Good Neıvs Bibte, Westlea 1983, s. 785; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kül­türü, İstanbul 1984, s. 125-126; Mübahat Tür-ker-Küyel, "Kut, Fârâbî ve İbn Sînâ'daki Al-'Akl Al-Fa'âl İçin Bir Temel Oluşturabilir mi?", İbn Stnâ: Doğumunun Bininci Yılı Armağanı (haz. Aydın Sayılı), Ankara 1984, s. 494, 508, 521-522; Treasures of İslam, Singapore 1985, s. 529; Fevzi Kurtoğlu, Türk Bayrağı ueAy Yıl­dız, Ankara 1987, s. 23-127; J. M. Rogers - R. M. Ward, Süleyman the Magnifıcent, London 1988, s. 17, 48-51, 183; S. N. Kramer, Tarih Sü­mer'de Başlar (trc. Muazzez İlmiye Çığ). Anka­ra 1990, s. 296; R. W. Ferrier, The Art of Persia, Ahmedabad 1990, s. 74,79, 196-197;Z.Zygulski. Ottoman Art in the Service of the Empire, New York 1992, s. 37-50, rs. 9; Nurhan Atasoy. Splen-dors of the Ottoman Sultans (trc. Tülay Artan), IMemphis] 1992,5.40,42-43,56-59, 166-167, 236; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü'l-idâriy-ye (Özel). II, 80; Bahaeddin Ögel. Türk Mitoloji­si, Ankara 1993, I, 483-487; II, 202-204; Ali Ebû Assâf. Fününu memâliki'I-kadime fl Suriye, Dımaşkl993,s. 171-172, rs. 160, 163-165; Mü­bahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili: Diplomatik, İstanbul 1994, s. 26, 86, 90; T. P. Hi-guera, Objetos eImagenes de Al-Andalus, Mad­rid 1994, s. 73-78; Suzan Alalu v.dğn, Yahudi­likte Kauram ue Değerler, İstanbul 1996, s. 200-201; Kemal Özdemir, Osmanlı Arması, İstanbul 1997, s. 77, 79, 82; Ali, "Sancağımız ve Ay-Yıl­dız Nakşı", TOEM, VIII/46 (1333). s. 193-208; VMI/47 (1333), s. 257-265; VIIİ/48 (1334), s. 376-390; W. Ridgway, "Türk Hilâlinin Aslı" (trc. Ha­lil Hâlid), DİFM. 1/2 (1926), s. 158-182; Yakup Artin Paşa, "Türk Hilâlinin Aslı" (trc. Halil Hâ­lid). a.e., 1/3 (1926). s. 36-51; Ahmed Caferoğlu. "Tukyu ve Uygurlarda Han Unvanlan", THtTM, sy. 1 (1931), s. 112-114; Rıza Nour, "L'histoire du croissant", Revuede Turcologie: Türk Bilik Revüsü, 1/3, İskenderiye 1933, s. 232 vd.; Var­dan Vardabet, "Türk Fütuhatı Tarihi", Tarih Se­mineri Dergisi, I, İstanbul 1937, s 195; A. Sakİ-sian, "Le croissant comme embleme national et religiuex en Turquie", Syria, XXII, Paris 1941, s. 66-80; Semavi Eyice. '"Ay-Yildız'ın Tarihi Hakkında", 7"ED,sy. 13(1987), s.36 vd.;Sargon Erdem, "Alemin Tarihçesi ve Monçuk, Hilâl, Boynuz Alemlerin Menşeleri Üzerine", STAD, 1/3 {1988), s. 108-117; G. de Genouillac. "Crois­sant", Gr.E, XIII, 463; "Hilâl", ABr., XI, 46; "Alem", SA, 1,39-44; "Ay", a.e., I, 133; "Hilâl", a.e., M, 727; J. Walker, "Kubbet-üs-Sahra", İA, VI, 945; F. Buhl, "Kudüs", a.e., VI, 960; B. Carra de Vaux. "Sâbiîler", a.e., X, 9-10; R. Et-tinghausen. "Hilal'1. El2 (İng.). İM, 381-385; Aaron Rothkoff. "New Moon", EJd., XII, 1040.


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə