TüRKİye diyanet vakfi 4 İSLÂm ansiklopediSİ (28) 4



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə3/38
tarix22.10.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#75385
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38

HİLÂL (BENÎ HİLÂL)

Adnânîler'e mensup bîr Arap kabilesi.

İslâm öncesi Arap yarımadasındaki bedevî kabilelerden tarihte önemli izler bı­rakanların ve özellikle Kuzey Afrika'da-ki Araplar'ın büyük bir kısmı Benî Hilâl'e mensuptur. Kabileye adını veren Hilâl'in ataları Âmir b. Sa'saa b. Muâviye b. Be­kir b. Hevâzin b. Mansûr b. İkrime b. Hasfe b. Kays Aylan b. Mudar b. Nizâr b. Maad b. Adnan'dır. Riyâh, Esbec ve Zuğbe gibi çok bilinen ana kollar yanında bu soy­dan geldiklerini iddia eden Arap asıllı bir­çok kabile daha vardır. Ünlü coğrafyacı Hasan el-Vezzân'a (Afrikalı Leon) göre ise Benî Hîlâl'in kollan Benî Âmir, Benî Riyâh, BenîSüfyân ve Benî Hüseyin'den ibaret­tir. Benî Hilâl. Ficâr başta olmak üzere Câhiliye devrindeki kabile savaşlarına katıl­dı; BİYimaûne ve Huneyn'de müslüman-lara karşı çarpıştı. Hz. Peygamber . yıl­da (629) üzerlerine bir seriyye gönderdi. 10. yılda (631) Hilâlîler de İslâmiyet'i kabul ettiler. Resûl-i Ekrem, Benî Hilâl'den Zeyneb bint Huzeyme ve Meymûne bint Ha­ris ile evlendi. Kabilenin yaşadığı ilk bölge Hicaz'da Tâif civarındaki Gazvân dağıydı. III. (IX.) yüzyıldan itibaren yurtlarını ter-kedereK başta Necid, Irak ve Bilâdüşşâm olmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar. Ardından Afrika kıtasına göç ederek do­ğudan batıya doğru yer değiştirdiler fa­kat bedevî kimliklerini kaybetmeden ya­şadılar.

Suriye ve Irakta yaşayan Hilâlîler ticaret ve hac kervanlarına saldırarak elde ettik­leri ganimetlerle geçiniyorlardı. Bu hare­ketleri yüzünden Benî Hilâl'in bir kısmı ilk defa Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik ta­rafından yine kendileri gibi bedevî hayat süren Benî Süleym'le birlikte 109'da (727) Mısır'a sürüldü. Abbasî Halifesi Ebü'l-Abbas es-Seffâh, Emevîler'e karşı kendile­rini destekledikleri işin bunlara Bİlbîs'te iktâlar verdi.115 Arap yarımadasındaki Hilâlî­ler, soygun ve baskınlarından rahatsızlık duyulmakla birlikte Abbasî Halifesi Vâsik Billâh'ın (842-847) kumandanı Boğa el-Kebîr tarafından kontrol altına alınıncaya kadar serbestçe dolaştılar. IV. (X.) yüzyı­lın ilk çeyreğinde düzenledikleri baskın­larla elde ettikleri ganimetler sayesinde iktisadî ve askerî bakımdan güçlendiler. 31 Tde (930) yine ganimetten pay almak için Karmatîler'in Hacerülesved'i Bahreyn'e götürmek için düzenledikleri sefe­re katıldılar. 361 (972) ve 363 (974) yılla­rında hac kervanlarına yaptıkları baskın­larda hacıların mallarını yağmalayıp bir­çoğunu öldürdüler; bu yüzden o yıllarda hac yapılamadı. 368'de (978) Suriye ve Iraktaki Benî Hilâl'in büyük bir kısmı Fa­tımî Halifesi Azîz-Billâh tarafından, Bağ­dat'a doğru yürümesini engelleyen Kar-matîler'i destekledikleri için Mısır'ın Saîd bölgesine (Yukarı Mısır) göç ettirildi; geride kalanlar ise yerleşik hayata geçti. Azîz-Billâh böylece hem Suriye taraflarında fe­tihlerine engel teşkil eden bir gücü dağıt­tı, hem de bu yağmacı bedevîleri sadece ziraatla meşgul olmak üzere mecburi is­kâna tâbi tuttu. Göçün gerçekleştirildiği yıllarda Necid'de büyük bir kuraklığın hü­küm sürmesi de kabilenin direnmeden yer değiştirmesinde önemli bir rol oyna­mıştır. Azîz-Billâh'ın amacı, Saîd bölge­sinde devamlı karışıklık çıkaran çoğunlu­ğu Yemen asıllı Tay. Cüheyne ve Belî Arap-lan'nı onların yardımıyla kontrol altına al­maktı. Nil kenarındaki Kus şehrinden iti­baren Saîd'in doğu kesiminde yaşamaya başlayan Hüâlîler. kendilerine bu toprakları tahsis eden Fatımî idaresine genelde bağlı kalarak bölgede bulunan diğer Arap kabileleri arasındaki çatışmalara ve isyan­lara katılmadılar. Ancak bedevî âdet ve alışkanlıklarını bırakmayıp hayvancılığa, bu arada eski hayat tarzları olan çapulcu­luğa devam ettiler. İlk halifeler dönemin­den itibaren Arap yarımadası bedevilerinin göç ettirildiği Saîd Fâtımîler'in de önem verdikleri bir bölgeydi. Benî Hilâl'in burası için zararlı hale gelmesi karşısında Fâtımîler tekrar rahatsızlık duymaya baş­ladılar ve hem bölgede huzuru sağlamak hem de İfrîkıye'de kendi hâkimiyetlerini reddeden Zîrî hanedanını cezalandırmak üzere onları Kuzey Afrika'ya göç ettirme­ye karar verdiler.

Saîd'de geçen dönemde Benî Hilâl için­de yeni alt kollar oluşmuş ve bunlardan özellikle Riyâh, Esbec, Zuğbe, bölgedeki diğer Araplar üzerinde söz sahibi ve İda­reci konumuna gelmişlerdi. 441 'de (1049) Halife Müstansır-Billâh el-Fâtımî, veziri Hasan b. Ali el-Yâzûrî'yi Benî Hilâl ve Benî Süleym reisleriyle görüşmek üzere Saîd'e gönderdi. Yâzûri, bunlardan Riyâh reisi Munis b. Yahya'nın Kayrevan ve Bicâye1-ye, Düreyd reisi Hasan b. Serhan'ın Kos-tantîne'ye ve Zuğbe reisinin de Trablus-garp ve Kâbis'e emîr tayin edileceğini ve ellerine geçen her şeyin ganimet sayılaca­ğını söyledi. Saîd'de mecburi ikamete alı-şamayan ve başta kıtlık olmak üzere bir­çok sebepten dolayı sıkışıp kalan Benî Hi­lâl ve Benî Süleym reisleri bunu bir ceza­landırmadan ziyade mükâfat saydılar ve teklifi kabul ettiler. Benî Hilâl'in çeşitli kollan Benî Süleym ile birlikte Nil nehrinin batısına geçerek Berka'ya (Bingazi) doğru yürüdüler ve kendilerine vaad edilen top­rakların ilki olan Berka'da önlerine çıkan yerleşim birimlerini yağmalayarak yakıp yıktılar. Benî Hilâl'in diğer bölgeleri de ele geçirmek için bir an önce hareket etmek İstemesine karşılık Benî Süleym, asırlar­ca birlikte göçüp aynı hayatı paylaştığı Benî Hilâl'i yalnız bırakarak Berka'da yer­leşmeye karar verdi; Benî Hilâl ise göçe devam etti ve karşı koyan yerli halka her türlü kötülüğü yaptı.

Benî Hilâl Kuzey Afrika'da ilerlemeye devam ederken Trablusgarp valisi bunla­rın yağmalarından korunmak için kendi­leriyle bir anlaşma yaptı. Asıl hedefi teş­kil eden Zîrî Emîri Muiz b. Bâdîs ise bu tehlikenin farkına varamadı ve Benî Hi­lâl, itaatsizlikler ve isyanlar yüzünden za­yıflamış olan güney kısmından İfrîkıye topraklarına girdi. Yâzûrfnin planından habersiz bulunan Muiz b. Bâdîs. bağım­sızlığını ilân eden Kal'atü Benî Hammâd'-daki Hammâdî emîrini bunlar vasıtasıyla yeniden kendine bağlayabileceğini düşü­nüyordu. Ülkesine girdikleri andan itiba­ren verdikleri zararları görerek onlarla bir anlaşma yapmak istedi ve kumandanları Benî Riyâh Emîri Munis b. Yahya'yı kızla­rından biriyle evlendirip aralarında akra­balık bağı kurdu; ardından da Saîd'de ka­lan Hilâlîler'i getirmesini istedi. İlk göç so­nucunda elde edilen ganimetin bolluğu haberi ve Zîrî emîrinin daveti geride ka­lanları hemen harekete geçirdi. Yeni ge­lenlerle birlikte İfrîkıye'nin güneyinde bedevî Arap nüfusu önlenemez bir şekil­de arttı. Sayıları konusundaki rivayetler 50.000 ile 1.000.000 arasında değişmek­tedir. Şehirlerin çevresinde oturan ve zi­raatla geçinen Berberi asıllı Zenâte ve Sanhâce grupları tedirgin oldukları gibi arazilerini de bedevîlerin hayvanlarının zararlarından koruyamadılar. Neticede topraklarını terkederek şehirlere toplan­dılar; bir kısmı da dağlara çekildi. İbn Hal­dun, Benî Hilâl'in. Afrika'ya geçtiği andan itibaren ilk iskân bölgesi Saîd hariç dai­ma batı istikametinde ilerlemesinden do­layı "tağrîbiyyetü Benî Hilâl" denilen bu göçünü çekirge bulutuna benzetmiştir. Munis b. Yahya Benî Hilâl'in tamamı üzerinde fazla söz sahibi değildi. Muiz, planlarının gerçekleşmediğini ve Hammâ-dîler'e karşı kullanmak istediği bedevî gü­cün kendi aleyhine döndüğünü görünce bu büyük tehlikeye karşı herkesten yar­dım istedi. Topladığı 30.000 süvariyle Ri­yâh. Zuğbe ve Adî kabilelerine mensup 3000 kişilik bedevî birliğinin üzerine yü­rüdü. Taraflar443'te(1051) Kâbisyakı­nındaki Haydaran'da karşılaştılar. Ancak Muizz'in saflarındaki Araplar asabiyet duygusuyla Benî Hilâl tarafına geçti. Ar­kasından da Sanhâce, Benî Hammâd ve Zenâte'ye mensup Berberi birlikleri sa­vaş alanını terkedince Muizz'in ordusu da­ğıldı. Bunun üzerine Muiz askerleriyle bir­likte Kayrevan'a döndü ve beş yıl boyun­ca Benî Hilâl'in ablukası altında yaşamak zorunda kaldı; bu arada şehrin düşme tehlikesini göz önüne alarak hazinelerini oğlu Temîm'in vali bulunduğu Mehdiye'-ye (Tunus) gönderdi. 445'te (1053) Übbe veÜrbüs (Laribus).446'da(1054) Bicâye Benî Hilâl'in eline geçti. Muiz. Kayrevan'-da daha fazla kalmasının mümkün olma­dığını anlayınca 1057'de Mehdiye'ye git­ti. Böylece Kayrevan'ın savunmasız kal­ması üzerine bedeviler şehri yağmalaya­rak yakıp yıktılar ve sahil şeridi hariç ül­kenin tamamını kontrol altına aldılar. Zuğbeliler de Trablusgarp'ı zaptederek Zenâteli vali Saîd b. Hazrûn'u öldürdüler. Benî Hilâl'in İfrîkıye üzerindeki nüfuzu VII. (XII!.) yüzyıla kadar devam etmiştir.

Hilâlîler'İn İfrîkıye'ye yaptığı bu akın he­define ulaşınca bölgeye yerleşme dönemi başladı ve çoğunluğu Berberîler'den olu­şan yerli halkla barış içinde yaşamanın yollan arandı. Bu arada karşılıklı evlilikler­le akrabalık bağlan kuruldu; fakat bun­lar İki toplumun birbirinin içinde erimesine vesile olmadığı gibi aksine Berberî-ler'e düşmanlarını yakından tanıma im­kânı verdi.

Benî Riyâh ve Zuğbe Zîriler'in yanında yer almaya başlayınca Benî Esbec ve Adî de Hammâdîler'e yaklaştı. Esbec'den ge­len bir heyet 1064'te Hammâdî Emîri Na­sır b. Alennâs'tan. Zîrî topraklarını ele ge­çiren Riyâh'a karşı kendi menfaatlerini korumasını ve aynı zamanda Mehdiye şehrinin Zîrî Emîri Temîm b. Muiz'den alınmasını istedi. Nasır, Zenâte ve San-hâce Berberîleri'yle Esbec ve Adî bedevî Araplar'ından bir ordu meydana getirdi. Fakat önce birlikte hareket ettiği Zenâ-teliler'in, ardından da Sanhâceliler'in sa­vaş alanını terketmesiyle yalnız kaldı ve kardeşi Kasım da dahil 24.000 kayıp ve­rirken kendi hayatını zor kurtardı. Temîm bu başarısıyla topraklarını büyük bir teh­likeden korudu ve babasının kaybettiği Kâbis. Sefâkus, Sûs, Tunus ve Kayrevan'ı geçici de olsa tekrar ele geçirdi.116 Ayrıca be­devî Araplar arasına fitne sokarak ihtilâf çıkardı ve bazılarını güçlendirirken bazı­larını ezdirip zayıflattı. Nasır ise bedevî Araplar'ı istediği gibi itaat altına alama­dığı gibi bu savaş sonunda ülkesinin bü­yük bir kısmını kaybetti. Ayrıca Kal'a-tü Benî Hammâd çevresinde arazilerini verdiği Esbec'le 1067'deki ittifakından da bir yarar sağlayamadı. Zira bedevîle-rin Kal'atü Benî Hammâd civarına yerleşmesiyle şehre ulaşımı sağlayan yolların kullanımı, tarlalarda ve bahçelerde zira­at yapımı neredeyse imkânsız hale geldi. Nâsır"ın yerine geçen oğlu Mansûr. zarar­larını azaltmak için tahıllardan ve hurma­dan elde edilen mahsulün yansını bunla­ra verdi. Daha sonra Emîr Mansûr kendi­lerini devletin merkezi Kal'atü Benî Ham-mâd'a davet etti ve onların desteğiyle şehri güçlendirdi.

Benî Riyâh, birlikte hareket ettiği Zuğ­be ile Önce Esbec kabilesini Orta Mağrib'e sürdü; arkasından da arası açıldığı için Zuğbe'yi İfrîkıye'den çıkardı, onlarda Hammâdî topraklarına sığındılar. Burada da Esbec, 466'da (1073) ve 491'de(1098) Adî'yi İfrîkıye'de yerleştikleri bölgelerden çıkararak batıya doğru göç ettirdi. Bu kargaşalıklar sırasında Kartaca"dan Mu-allaka'ya kadar olan bölgede Riyâh'ın Be­nî Ali adlı kolunun reisi Muhriz b. Ziyâd kendi emirliğini kurarken Bizerte'de Be­nî Verd, Tunus'ta Horasânîler, Kâbiste Benî Câmî. Sefâkus'ta Benî Melîl emirlik­leri kuruldu. Bu emirlikler, Mehdiye'deki Zîrî Emîri Temîm'e güvenmeyerek bede-vîlerin koruması altına girdiler ve istedik­leri haracı verip şehirlerini yağmalanmak­tan kurtardılar. Hilâlîler, Temîm'in teke-lindeki deniz ticaretini kırmaya çalıştılar ve Muvahhidler'in kurucusu Abdülmü'-min el-Kûmî gelinceye kadar bölgedeki varlıklarını korudular. İfrîkıye'nin doğu­sunda bu kavgalar devam ederken Murâ-bıtlar Mağribü'l-aksâ ve Endülüs'te hâ­kimiyet kurdular; ayrıca Berberî-Arap kavgasının topraklarında sürdürülmesi­ne izin vermediler.

Murâbıtlar'ın ardından Kuzey Afrika'­ya hâkim olan Muvahhidler Benî Hilâl'in bazı kollarını Sahrâ'ya doğru uzaklaştır­dı. Benî Hilâl kabileleri bölgeye güçlü bir devletin hâkim olacağını anlayınca Mu-vahhidler'e ortak harekete geçtiler: an­cak üç gün süren savaş sonunda yenile­rek kadınları ve çocuklarıyla birlikte bü­tün mallarını bırakıp Tebessa'ya kaçtılar. Muvahhidler. geride kalan ailelerin tama­mını Mağribü'l-aksâ'da Tâmesnâ'ya gö­türüp kendilerine çok geniş araziler ver­diler. Daha sonra Muvahhidler bedevî-lerin cesur, gayretli ve savaşçı vasıflarını farkedince devletin geleceği için onlarla iş birliği yaparak iyi münasebetler kurdu­lar. İlk defa düzenli bir orduda savaşan Benî Hilâl askerleri, Abdülmü'min tara­fından Tunus'un Horasânîler'den alınma­sına katıldılar. Muvahhidler'in zayıflama­sıyla bölgede güçlenen Merînîler, Benî Hi-lâl'le aralarındaki ihtilâflara son vermek amacıyla bir taraftan Zuğbe, Süfyân ve Hult kolları ile evlilik yoluyla akrabalık bağları kurarken diğer taraftan da bun­ların bulunduğu bölgelere doğudan ge­tirdikleri Berberî Hevvâre ve Zenâte ka­bilelerine mensup toplulukları yerleştir­diler.

Yûsuf b. Tâşfîn'in torunlarından İbn Ganiye 580'de {1184) ordusuyla birlikte, Murâbıtlar'ın Kuzey Afrika'da iktidarına son veren Muvahhidler'den eski toprak­larını geri almak üzere İfrikıye sahillerine çıktı. Arkasından Eyyûbî Kumandanı Şe-refeddin Karakuş Riyâh, Esbec ve Cü-şem'in desteğiyle Trablusgarp ve Bicâye'-yi ele geçirip Muvahhidler'e karşı hareke­te geçti. Fakat Muvahhidler'den Ebû Yû­suf el-Mansûr isyanı bastırdı ve İfrîkıye'­nin büyük bir kısmını geri aldı. Riyâh'ın bazı mensuplarını 1187'de Mağribü'l-ak-sâ'daki Tıtvân ve Selâ'ya sürerken Cü-şem'i de Tâmesnâ'ya götürdü.

Riyâh Emîri Mes'ûd. 1317 yılında bir sü­vari birliğiyle sürgünde bulunduğu Mağribü'l-aksâ'dan İfrîkıye'ye döndü ve top­raklarını geri alarak tekrar buraya yerleş­ti. Fakat bu bedevîler bir daha eski güç­lerine kavuşamadılar; çapulculuğu tama­men terkedip bölgede çalışkan ve itaat­kâr vasıflarıyla dikkat çeken bir topluluk haline geldiler. Benî Hilâl neslinden Orta Mağrib ve İfrîkıye'de kalan en güçlü ka­bile Riyâh'ın alt kolu Devâvide idi. Hafsî-ler'in desteğiyle Benî Süleym Arapları Be­nî Hilâl'in yerini almaya başladı. Abdül-vâdîler ve Merînîler Zuğbe kabilesiyle iyi münasebetler kurdular.

Arap nüfusunun bulunduğu her ülke­de küçük gruplar halindeki bazı kabileler kendilerini halen soy itibariyle Benî Hilâl'e bağlamaktadırlar. Ayrıca birçok tarihçi ta­rafından Suudi Arabistan, İran, Filistin, Ürdün, Mısır, Sudan. Çad. Libya, Tunus, özellikle Cezayir ve Fas'taki çeşitli kabile­lerin Benî Hilâl'e mensup olup olmadıkla­rı araştırılmaktadır. Çünkü bugün Ceza­yir ve Tunus'ta pek çok Benî Hilâl asıllı ka­bile bulunmakta, Kızildeniz sahilindeki Mînâülberk ve Mehâyil'e kadar uzanan bölgede de Âl-i Ümm-İ Cum'a, Âl-i Müsey-har. Âl-i Harfûş ve Ehlü'l-Berk (Âli Abduh) adında Benî Hilâl'e mensup kabileler ya­şamaktadır.

Cezayir'deki Benî Hilâl'e mensup ka­bileler daha çok Esbec. Riyâh, Cüşem ve Zuğbe kollarından gelmektedir. Zuğbe asıllılara Osmanlı Devleti zamanında bü­yük imtiyazlar tanındı. Fransız işgali baş­layınca bunlar Emîr Abdülkâdir'e yardım­cı olduklarından eziyete uğradılar ve asır­lar sonra tekrar göç etmek zorunda kala­rak Fas'a gittiler. Fakat orada da iyi ka­bul görmeyince eski yurtlarına geri dön­düler.

Tunus'un kuzey ve kuzeybatısında Cen-dûbe (Cündûbe) ile Riyâh'a mensup kabi­leler Tunus'a ilk gelen Benî Hilâlîler ara­sında yer aldıkları için bölgenin efendisiy-diler. Tunus'ta Riyâh 117 Düreyd ve evlâd-ı Ya'küb adlı üç Benî Hilâl kabile­si toplam yirmi dört koluyla varlığını sür­dürmektedir. 1433'te H,afsîler'ce etkisiz duruma getirilinceye Kadar evlâd-ı Saîd yağmacılığa devam etti. Benî Riyâh'ın bir kolu 1728'de Tunustan Cezayir'e, oradan da Fas'a göç etti. Bir kolu da 1881'de Fransa'nın Tunus'u işgaliyle evlâd-ı Saîd gibi Trablusgarp'a kaçtı. Düreyd kabile­si Hilâl'in Esbec kolundan olup önce Me-tellit'e yerleşmişken XVI. yüzyılın ortasın­da Kostantîne'nin güneyine götürüldü. 1647'de Hammûde Paşa bunları Tunus'a geri getirdi. Kabile 1864'te Tunus beyine 3000 savaşçı temin ederken 1867'deki kıtlık bunları zayıflattı. 1883'te Fransız iş­galine karşı ayaklandılar.

Hİlâlîler'in büyük kısmının Mısır'ın Saîd bölgesinden İfrîkıye'ye göç ettirilmesin­den sonra orada kalanlar. Aşağı Mısır'da­ki Berka ile Büyük Akabe arasında yer alan Berârî'ye ve İskenderiye'ye doğru ya­yıldılar. Bugün bir kısmı evlâd-ı Sellâm, evlâd-ı Mikdem ve evlâd-ı Fâid diye adlan­dırılan fırkalar Benî Hilâl asıllı olarak bilin­mektedir.118 Sudan'ın başşehri Hartum'un güneyindeki Hilâli köyünde yaşayanlar da Benî Hilâl neslindendir. Bölgeye Hevâzin'-den Benî Rufâa ile birlikte göç ettiler. Sı­rasıyla önce Ayzâb ve Sevâkin'e yerleşti­ler, ardından da batıdaki Bütâne ve Mavi Nil bölgesinde yer alan şimdiki Hİlâlî köyü dolaylarına kadar geldiler. Hİlâlîler'in Su­dan'daki varlıkları, soylarını onlara bağla­yanlar ve bölgede anlatılan kıssalar yo­luyla bugünlere ulaştı. Kordofan. Dârfûr. Çad ve Batı Sudan'da oturan Cüheyne ka­bilesinin bir kjsmı da kendilerinin bu ka­bileye mensup olduğunu söyler. Yine Ba­tı Sudan'ın Dârfûr bölgesindeki Melit'te oturup tuz ve maden ticareti yapanlar bu kabilenin neslinden gelmektedir. Fâşir'in güneydoğusunda yaşayan ve ziraatla uğ­raşan Fazl adlı büyük bir kabile de Benî Hilâl asıllıdır. Büyük Sahrâ'nın güneyinde­ki on ayrı Arap kabilesi İçinde Benî Hilâl'e mensup olanların bulunduğu rivayet edil­mektedir. Benî Hilâl efsanesi. Sudan'ın doğusundaki Kordofan ile batısındaki Dâr­fûr arasında o yörelerin coğrafî, tarihî ve kültürel yapısına uyarlanarak anlatılmak­tadır. Benî Hilâl'in tarihi Sudan, Çad, Ni-jer ve Nijerya'ya kadar uzanan bölgede destan aşmıştır.

Benî Hilâl soyundan gelen kabilelerden bir kısmı halen Filistin'de yaşamakta, İran'ın Hûzistan bölgesinde bulunan Hî-zan, Muammeri, Abadan ve Kârûn nehri civarındaki köylerde de Benî Hilâl'in Benî Rufâa, Benî Hacî ve Benî Azîz kolları bu­lunmaktadır.

Benî Hilâl gelmeden önce Kuzey Afri­ka'da Arap nüfusu çok azdı. Benî Hilâl akınları bölgede yeni bir içtimaî yapı ge­liştirdi ve ilk İslâm fetihlerinin aksine böl­genin İslâmlaşması yerine Araplaşması ön plana çıktı. Hatta Berberi toplulukları İs­lâmiyet konusunda epeyce ileri seviye-de oldukları için yeni gelenler onlardan is­tifade ettiler. Âdeta İfrîkıye'de yeniden İs-lâmlaşan bedevî Araplar, daha çok müs-lüman âlimlerin aydınlattığı Berberiler'den farklı biçimde dinin tasavvufî yönü­ne ağırlık verdiler. Mağribü'1-aksâ âlimle­rinden eğitim alan Saâde adındaki Benî Riyâhlı bir kadın yerli Murâbıt kabilesinin İslâm'a yeniden sarılmasına büyük katkı sağladı 119 Benî Hilâl'in gelişine kadar sa­dece şehir merkezleri ve çevresinde ya­şayan Berberiler müslümanlaşmışken iç taraflarda yaşayan ve bu yeni dinden ha­bersiz olan göçebe kabileler, hayat tarzı itibariyle kendileri gibi olan bedevî Arap-lar'ın dinî yaşayışlarını kabullenmekte pek zorlanmadılar. Benî Hilâl Arapları"nda di­nî duyguların en fazla İspanya'ya düzen­lenen cihad harekâtı sırasında canlandığı ve bu kabilenin etkisini Kuzey Af rika"da batıdan doğuya doğru ilerledikçe daha fazla hissettirdiği görülür. Gumâre Ber-berîleri Benî Hilâl'in nüfuzunda kalarak dil, giyim ve hayat tarzı bakımından ta­mamen Araplaştılar. Yine Araplaşan bir diğer Berberî kabilesi de Hevvâre'dir. Bunun aksine İfrîkıye'de Berberîleşen Arap kabileleri de vardı.120 İlk İslâm fetihleri sırasında gelen Araplar'ın şehirlere yerleşmiş olma­sına karşılık Benî Hilâl ovalarda ve Sah-râ'ya sınır bölgelerde göçebe hayat sür­meyi tercih etti. Ziraata dayalı hayat ye­rini hayvancılığa terketmeye başladı ve sahilde Annâbe, Bizerte gibi şehirlerin ci­varındaki araziler ağaçlar kesilerek ve pa­muk tarlaları bozularak Benî Hilâl'in hay­vanları için otlak haline getirildi. Ovalarda yaşayan yerli kabileler dağlık bölgelere çe­kilerek yeni gelenlerle aralarına mesafe koydular. Hilâlîler gelinceye kadar bölge­nin tek hâkimi olan Berberi Zenâteliler yurtlarını bırakıp daha batıya göçtüler. Bunların Endülüs'te üstlendikleri görevi Benî Hilâl İfrîkıye'de icra etti. Genelde Or­ta Mağrib ve İfrikıye'deki dağlık bölgeleri tercih eden Sanhâceliler ise Akdeniz sa­hillerindeki Mehdiye ve Bicâye gibi şehirlere yerleşerek geçimlerini sağlayabilmek için denize dayalı bir hayat tarzını benim­sediler.

Benî Hilâl XII. yüzyılda İfrikıye'nin efen­disi olduğu gibi Orta Mağrib'in de büyük bir kısmını etkisi altına aldı. Berberîler, sayı bakımından çoğunlukta bulunmala­rına rağmen bir daha idareyi ele geçire-mediler; Hilâlîler de birlik içinde güçlü bir devlet kuramadılar ve yerlileri istedikleri gibi kontrol altına alamadılar. İfrîkiye bedevîlerin gelişiyle tamamen bir harabe görüntüsü sergilerken Orta Mağrib bu durumdan daha az etkilendi: Mağribü'l-aksâ ise sadece bunların Muvahhidler devrinde sürgüne gönderildiği yerlerden biri olarak kaldı. Benî Hilâl'in Kuzey Afri­ka'da işgal ettiği şehirlerde fazla tutuna­mayıp ovalara çekilmesine rağmen gücü­nün kırılması bir asır aldı. Onların gelişini bir felâket olarak niteleyen âlimler Kal'a-tü Benî Hammâd'a sığınanlardır; Zîrî sultanını takip ederek Mehdiye'ye gidenler­de ve Kayrevan'dan ayrılmayanlarda bu düşüncelere rastlanmaz. Kayrevan ve Trablusgarp gibi tarihî şehirler güç kay­bederken Kâbis, Tunus, Kal'atü Benî Hammâd, Mehdiye ve Bicâye onların ye­rini aldı. Bu durum tek merkezli bölgeye çok merkezliliği getirdi; ancak ilk defa ik­tisadî bakımdan şehirli-göçebe yakınlaş­ması da bu dönemde ortaya çıktı. Hİlâlî­ler'in Kuzey Afrika'nın her köşesinde tutunabilmelerinin sebebi merkezî idareci­lerle evlilik yoluyla akrabalık bağlan kur­maları, iç ve dış tehlikelere karşı onlarla birlikte savaşmaları ve en önemlisi ken­dilerine verilen iktâlarla mülkiyet edinme­leridir.121

Asırlardır Kuzey Af rika'ya giremeyen hıristiyanlar buradaki karışıklıkları fırsat bilerek Fâtımîler'in hakimiyetindeki Sicil­ya'ya çıktılar. Benî Hilâl ile meşgul olan Zîrî Sultanı Muiz kendisinden yardım is­teyen Sicilya valisine yardım göndermedi ve ada Normanlar'ın eline geçti. Bir süre sonra Muizz'in oğlu Temîm Benî Hilâl'e karşı Normanlar'la Cenevizler'i yardıma çağırdı. Fakat onlar İfrikıye'ye de inerek Mehdiye'ye saldırdılar ve Temîm ancak ağır vergiler vererek devletini koruyabil­di; arkasından da ülkesindeki hıristiyan varlığını bertaraf edebilmek için baba­sı gibi Benî Hilâl ile ittifak kurdu.122 Bedeviler, özellikle hıristiyanlara karşı yapılan savaşlara katılarak Muvah-hid ordusunda önemli görevler aldılar; İs­panya'da da cihad için cephelere koşarak Kurtuba. İşbîliye ve Şerîş'te (Xeres) Arap ordugâhları kurdular. Muvahhidler'in Or­ta Mağrib ve İfrikıye'ye hâkim olmasın­dan sonra bunlar hem merkezî idareye hem de mahallî ibarelere sadık kalarak Kuzey Afrika'da bir süre için barış sağla­dılar.

XI. yüzyıldan itibaren Benî Hilâl emir­leri, kendi toplumları üzerinde otorite ku­rarak görev verildiği takdirde güvenilir askerî birlikler meydana getirebilecekle­rini ispat ettiler ve Murâbıtlar. Muvahhid­ler, Merînîler zamanında İspanya'daki sa­vaşlara katıldılar. 621'de (1224) Endülüs'­teki garnizonlarda Benî Hilâl'den 5000 süvari bulunuyordu. İktâları varken güç­lerini muhafaza ettiler, toprakları ellerin­den alındığında ise verilen görevleri yeri­ne getiremediler. Muvahhidler Cüşem'i, Esbec'in Âsim ve Mukaddem kollan ile Riyâh'ın önemli bir kısmını tamamen güç­ten düşürdüler. Ancak müttefikleri olan Zuğbeliler daima imtiyazlı konumdaydılar. XIII. yüzyılda Muvahhidler zayıflayınca Be­nî Hilâl yeniden nüfuz kazandı. Merînîler bunları Fas'a götürdüklerinde kendi içle­rine kanştırmamışlardı. Fakat Benî Ma'-kıl ile Benî Hilâl XIV. yüzyılda eski yurtla­rına geri dönünce yeni gelen Hilâlîler, Me-rînîler'le Abdülvâdîler'in arasındaki stra­tejik bir yere yerleştirildiler. Endülüs'ten kaçan ve kısa zamanda idarede önemli görevler alan göçmenler Benî Hilâl'le iyi ilişkiler kurdular. Bu iki topluluk hem yö­re halkıyla bağları kopan devletin deva­mını sağladı, hem de birbirinin menfaat­lerini korudu. Fakat bu davranış aynı za­manda genel çöküşü de beraberinde ge­tirdi. XVI. yüzyıla kadar uzunca bir süre Benî Hilâl'in elinde kalan topraklardaki emirler güçlerini birleştirmelerine rağ­men askerlik vasıflarını yitirdiler ve sa­dece ziraatla uğraşır hale geldiler.

Hilâlîler'in Kuzey Af rika'daki devletlere verdikleri hizmetlerden biri de Mısır ve Hicaz bölgesindeki devletler nezdinde el­çilik yapmalarıdır. Mağribü'l-aksâve İfri-kıye saraylarından Mekke'ye ve Kahire'ye sunulan hediyeler Hilâlîler tarafından gö­türülüyordu.123

Benî Hilâl'in Kuzey Afrika'ya göçü, o gü­ne kadar gerçekleşmiş çapulculuk akını anlamındaki ilk göçtür ve bunu diğerleri takip etmiştir. Bunların bölgedeki hare­ketlerinin birer kahramanlık destanı ola­rak anlatılması gerçekleri örtmez. Zira Kuzey Afrika'nın siyasî haritası tamamen altüst olurken bu bedeviler yüzünden Berberîler yurtlarını terkedip deniz sahil­lerine sığındıklarından denizcilikle ve Nor-manlar'a karşı korsanlıkla geçinmek zo­runda kaldılar. Yine zayıflayan merkezî idareye baş kaldınların artması ve ma­hallî idarelerin güçlenerek bağımsızlıkla­rını ilân etmeleri, Arap emirliklerinin ku­rulmaya başlanması ve yağmacılığın yay­gın hale gelmesi Benî Hilâl'in Kuzey Afri­ka'ya geldiği döneme rastlar. Bedevilerin bölgedeki güçleri Murâbit ve Muvahhid­ler arasındaki mücadelelerin seyrine gö­re artmış veya azalmış, Muvahhidler Be­nî Süleym'i desteklemeye başlayınca Murâbıtlar da Benî Hilâl'i kendi taraflarına çekmişlerdir.

Tıcânî'ye 124 ve İbn Hal­dun'a göre İfrikıye'nin iktisadî çöküşü Hi-lâlîler'e bağlanmalıdır. XX. yüzyıl tarihçi­leri de İfrîkıye'nin Benî Hilâl Arapları tara­fından zarara uğratıldığı konusunda bu iki tarihçiyle aynı görüştedir. Ancak böl­genin iktisadî hayatının Araplar gelme­den önce çökmekte olduğu tezini savu­nanlar da bulunmaktadır. Onlara göre za­rara sebep olanlar sadece bedeviler değil esasen bölgede eskiden beri bulunan ça­pulcu ve isyankâr yerlilerdi. Klasik dönem tarihçileri bedevi Araplar hakkında pek müsbet düşünmemiş ve bölgedeki orta­ya çıkışlarını İfrîkıye'nin siyasî ve ziraî ba­kımdan çöküşünün sebebi olarak gör­müşlerdir. Halbuki bunların bölgeye ulaş­masından çok önce bir tarafta Sünnî-Mâ-likî yerli halk, diğer tarafta asırlardır on­larla mücadele eden Şiî otorite yüzünden bölgenin istikrarı bozulmuştu. Kuzey Af­rika'da Benî Hilâl ve BenîSüleym kabile­lerinin geçmişini ve günümüze kadar ge­len tesirlerini sadece tarihî belgelerle ay­dınlatmak mümkün değildir; bu hususta ayrıca antropoloji, etnografya ve lengü­istik alanlarında çalışma yapılması ge­rekir.



Benî Hilâl'in göçleri, Arap asıllı toplum­larda ve Arap kültürünün etkisinde kalan bölgelerde destanlaşarak asırlarca canlı­lığını korumuştur. Sözlü Arap halk edebi­yatının en önemli destanlarından biri olan Sîretü Beni Hilâl anlatıldığı ülkelere gö­re farklılıklar arzederek Suriye, Filistin, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Mori­tanya, Sudan. Çad, Nijer ve Nijerya'da dil­den dile dolaşmış ve insanlık tarihinin başlıca kültür mirasları arasında yer al­mıştı. Kuzey Afrika'nın Araplaşmasında son derece önemli etki yapan bu desta­nın Berlin Millî Kütüphanesi'nde 189 ayrı yazması bulunmaktadır.125

Bibliyografya :



İbn İshak, es-Stre, s. 241, 247; İbn Haldun, el-c/faer, VI, 12-57; a.e.: Hİstoire des berberes et des dynasties musulmanes de İAfrique sep-tentrionale(trc. de Slane), Paris 1982,1, 28-115; a.mlf.. Al-Muqaddima: Discours sur l'histoire üniverselle (trc. V. Monteli). Beyrut 1968,1, 298; Makrîzî. el-Beyân ue'l-İcrâb (nşr. Abdülmecîd Âbidîn), İskenderiye 1989, s. 22, 27,65,67,116, 119, 125-128, 129, 130,137,148,151-154,167; a.mlf.. İğâşetü'l-ümme bi-keşfı'l-ğumme (nşr. M. Mustafa Ziyâde-Cemâleddin eş-Şeyyâl), Ka­hire 1957, s. 24; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, V, 16-17; L. L'Africain [Hasan el-Vezzân]. Description de l'Afrique (ed. Ch. Schefer), Pa­ris 1896 -> (ed. Fuat Sezgin). Frankfurt 1993, s. 43-57; G. Marçais, Les arabes en Berberle, Paris 1913, s. 59,65-66,72, 75.82-84,92-93, 107, 109,111.121-126,127,130-132,134,136-139, 147-149, 182-185, 188-191, 193, 200, 238, 657, 663, 724, 730, 733-734; a.mlf.. La Berbe-rie musulmane et l'orientau moyen âge, Paris 1991, s. 193-214; Mahmûd Naci. Trablusgarb, İstanbul 1913, s. 215-216; R. Cornevin.HısfofYe de l'Afrİque des origines a nosjours, Paris 1956, s. 110-114; Celâl Tevfik Karasapan. Libya, Trablusgarp, Bingazi veFizan, Ankara 1960, s. 86; Muhammed b. Ömer et-Tûnisî, Teşhtzü'l-ezhân bi-sîreti bilâdt'l-'Arab ue's-Sûdân (nşr. Halîl Mahmûd Asâkir- Mustafa M. Müs'adj. Ka­hire 1965, s. 83-84; J. C. Garcin. ün centremu-sulman de la haute-Egypte medieoale: Qus, Caire 1976, s. 75-76, 363, 365, 370. 382, 383, 393; Abdullah Laroui. The History ofthe Magh-rib, Princeton 1977, s. 149, 151-152, 184, 194, 197,199, 211-213,241; A. Miquel, L7s(am e(sa ciuilisatlon VII-XX* stecte, Paris 1977, s. 196-198; C. A. Julien, Histoire de l'Afrique du nord de la conquâte arabe â 1830, Paris 1980, s. 41, 73-75, 129, 307; R. Mantran. İslâmtn Yayttış Tarihiiirc. İsmet Kayaoğlu), Ankara 1981,s. 161; H. Djaît. Al-Küfa naissance de la uüie islami-que, Paris 1986, s. 128, 299; J. M. Abu'n-Nasr. A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambrİdge 1987, s. 70, 79; Sîretü Benî Hilâl: aetes de la 1 e"~ table rondc Internationale sur la geste des Beni Hilal; Hammamet-ffunisie), 26-29 Juin 1980 (ed. Abdurrahman Eyyûb). Tu­nus 1989, Fr. s. 1-138, Ar. s. 1-164; Afîfî Mah­mûd İbrahim, Benû Zîrî ve calâkatühümü's-si-yâsiyye bi'i-kuua'l-İsiâmiyye fî hauzi'i-bahri'i-müteuassıt (362-543 h.). Kahire 1989, s. 31, 81-88; !. Hrbek,"i:avenement des fatimides", Histoire generale de l'Afrîque, Paris 1990, s. 341 -363; a.mlf. - Muhammed el-Fâsî. "Etapes du developpemenc de ITsIam et de sa diffusion en Afrique", a.e., s. 81-116; P. Guichard."Les etats musulmans du Maghretı", Maghreb me-dİeuai, Aİx-en-Provence 1991, s. 79, 225; M. Süleyman et-Tayyib. Mevsûcatü'l-kabâ'Hi'l-cAra-biyye, Kahire 1993, s. 480-516, 542; Hammûd b. Dâvîel-Kasâmî. Şimâtü'l-Hicâz, Beyrut 1993, II, 254, 256, 262-269; İbrahim İshak İbrahim. Hicerâtü'l-Hilâliyyîn min Cezîreti'l-'Arab ilâ şi­mali İfrİkıyâ ue bitâdi's-Sûdân, Rıyad 1996; Yûsuf Azîzî Benî Turaf. et-Kaba"ü ue't-'aşâ'irü'l-'Arabiyye fi Hûzistân (trc. Câbir Ahmed). Bey­rut 1996, s. 107-108; "Notes sur les tribus de la Regence", Reuue tunisienne de l'lnstitut de Cartage, sy. 33, Tunus 1902, s. 3-23; Cl. Cahen. "Quelques mots sur les hilaliens et le nomadis-me", JESHO, XI (1968). s. 130-133; J. Berque, "Du nouveau sur les Banî Hilâl?", SU, XXXVI 11972], s. 99-111; R. Daghfour. "De Toriğine des Banu Hilal e: des Banu Sulaym", Les cahiers de Tunisie, XXlu/91-92. Tunus 1975. s. 41-68; Râdî Delfûs, "el-'Avâmilü'l-iktisâdiyye li-hic-reti Benî Hilâl ve Benî Süleym min Mışr ilâ İf-rîkiyye", Mü'errihıi'l-'Arab^y. 18, Bağdad 1981, s. 13-45; H. T. Norris. "The Rediscovery ofthe AncientSagasof the Banü Hilâl", BSOAS, Ll/ 3 (1988). s. 462-481; Abdülhamîd Yûnus, "Sîre­tü Benî Hilâl ev kışşatü Ebî Zeyd el-Hilâlî", Tİ, I, 307-319; H. R. Idris. "Hilâl". El2 (Fr.), III, 398-399; J. Schleİfer, "Hilâl (La geste des Banü Hi­lâl)", a.e., III. 399-400; Rıdvan Mübarek. "Hi­lâl", Ma'lemetü't-Mağrib, Rabat 1413/1992, V, 1581-1583. i—i


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə