Uluğ Nutku’nun Felsefesi
Nutku
13
, günümüzden 436 yıl önce İstanbul’da inşa edilmiş ve beş yıl
sonra ‘devlete uğursuzluk getirdiği’ yobazlığı yüzünden bir
şeyhülislamın fetvasıyla yıktırılmış rasathanenin yıkıntıları altından
henüz kalkamadığımızı vurgular. Avrupalı 1600’de bir aydınını, biz ise
2000’e doğru birçok aydınımızı yaktık diyerek, kültür dünyamızın
dogmalardan kurulu düzenine parmak basar. Avrupalı, filozof-aydınının
alevlerine baktı, aydınlandı ve birçok filozof ve düşünce adamı çıkardı
diyen Nutku
14
, kültürel aydınlanmamızdaki çıkışsızlığa yanıt verme
çabası içerisine girer. Ona göre, felsefe mevcut kültürü hem aşıyor hem
yansıtıyor, hem özümsüyor hem de eleştiriyor. Kültürün asi öğesi
felsefe, dinin dünya ve insan görüşünün içinde altı yüzyıl sıkışıp kalmış
Osmanlı toplumunda gelişemedi; aynı nedenle, 800-1400 yılları arasında
felsefeye açık olan ve büyük filozoflar yetiştiren Arap toplumunda da
bitti ve Arapların karanlık Ortaçağı Batı’nın Rönesans’ından sonra geldi,
hala devam ediyor. Diğer İslami toplumlarda da durum farklı değildir.
Oysa, verilmiş düşünsel kültürün karşıtı olarak felsefe içte tutulmalıdır.
Sanat ve felsefe
15
, toplumun geliştirici karşıt kültürüdür ve toplumu
ayağından aşağıya çeken günlük siyasetlerden kurtarıp kültürün üst
basamaklarına taşırlar.
Felsefeyi dünya görüşleri ve ideolojilerden ayıran, felsefi
düşüncenin çekirdeğini oluşturan uğraş, antinomi çözümlemesidir
16
.
Nutku, antinomi çözümlemesini değerlendirirken öncelikle, her filozofun
düşüncesinde sav-karşı sav örgüsü görülebileceğini ileri sürer. Böylesi
bir uğraşın aporetik olarak adlandırılabileceğini, diyalektiğin rastgele
kullanımlarını ayıklayacağını, yapay olan “izm”ler karşıtlığına son
vereceğini (rasyonalizm-empirizm, idealizm-materyalizm gibi),
çözülebilir ve çözülemez sorunları, işlenebilir ve işlenemez metafizikleri
ayıracağını (evrenin kaynağı ile ilgili üst-bilinç ya da madde savı) ve
çözülebilir olanları bilimle iç içe, çözülemez olanları da aklın
paradoksları olarak inceleyeceğini belirtir. İncelemede aporia
kavramının merkezde olduğunu vurgular
17
. Aporia, Grekçe “yürünecek
yolun bulunamaması” anlamında, hem aklın sınırlarını çizer hem de
sorun bilincini derinleştirir. İonya felsefesinde peri füseos düşünceleri
13
a.g.e., s. 11.
14
a.g.e., s. 11.
15
a.g.e., s. 13.
16
a.g.e., s. 21.
17
a.g.e., s. 21.
82
Çetin VEYSAL
doğa-ilke (füsis-arhe) antinomisini filizlendirmiş ve bu da Platon’un
onta-idea antinomisiyle doruğa çıkmıştı
18
. Aristoteles’in, bilimsel
çözümün
aporia’yı ortadan kaldırdığını söylemesinin ontolojik bakışına
gölge düşürdüğünü ama yine de onun incelediği “ilk ilkeler” alanının
(prote filosofia=ilk felsefe), bütün araştırmayı önceleyen ve gerek tek tek
gerekse de karşıtlıklar olarak karşımıza çıkan kavramlar alanı olması
nedeniyle, kategoriler ve modaliteler çözümlemesine yol açtığını
belirtmektedir.
Nutku’ya göre, felsefe tarihini değerlendiren antinomi
çözümlemeleri, felsefi bilgiyi yeniden tanıtır. Sokratik diyaloğu,
antinomi düşüncesinin işlenişinin ilk yöntemi olarak görür ve bunun Eski
Doğu düşüncesinde de olduğunu, Lao-Çe’nin Tao kavrayışında (bilgelik
yolu: ‘Adlandırılamaz ad’ı bilmek) görülebileceğini vurgular.
Anaximandros’un Apeiron, Parmenides’in Bir-olan ve Buddha’nın
Nirvana kavrayışlarında varlık-hiçlik antinomisinin işlenişi görülür.
Felsefenin temel sorusu, insanın hem içinde bulunduğu hem de karşısına
aldığı Varlık üzerinedir. Ancak Varlık, varolanlar arasında bir varolan
olarak insan varlığını da içerdiğinden, varlık-hiçlik karşıtlığı tek
antinomi değildir; insan varoluşuna ilişkin antinomiler çoktur ve bunları
incelemek felsefi antropolojinin işidir. O’na göre bazı antropolojik
antinomiler şunlardır: Hukuk toplumsallığı düzenler - hukuk insanlar
arası içtenliği bozar; tarihte ilerleme vardır - tarihte ilerleme
yanılsamadır; insan kendisini sonuna kadar nedensel açıklayabilir - insan
kendisini ancak anlamlandırabilir. Nicolai Hartmann’ı izleyerek halis ve
yapay antinomilerin ayrılması gerektiğini ileri süren Nutku, Kant’ın
‘zorunlu varlık’a (tanrı) ilişkin antinomisinin yapay bir antinomi
olduğunu, bu türden yapay antinomilerin inanç aşmacaları içinde yer
aldıklarını ileri sürer. Ancak, “insan, olup bitenleri oldukları gibi
tasarımlamaya yönelir - insan, olup bitenleri olmadıkları gibi
tasarımlamaya yönelir” karşıtlığının halis bir antinomi örneği olduğunu
vurgular
19
. Nutku, antinomilerin çağlara göre öne çıktıkları ya da geri
çekildiklerini, zaman ve koşullara göre biçim değiştirdiklerini düşünür.
Savaş - barış, demokrasi - despotizm ve insan hakları - insan bencilliği
de güncel ve örnek verilebilecek karşıtlıklardandır. Ancak Nutku
günümüzün belirleyici antinomisinin: “İnsan toplumsal ilişkilerin
18
a.g.e., s. 22.
19
a.g.e., s. 22, 23, 24, 25.
83