temiz adını ülkenin bir ucundan ötekine kirletiyor.
Uzun sözün kısası, sevimli bir yöntem. Çok daha kötülerine
kalkışabilirlerdi."
"Evet, çok sevimli bir yöntemmiş," dedi Tomas, "ama söyler
misin bütün bunlara evet dediрimi kim söyledi sana?"
S. omuzlarını silkti, ama yüzünden gülümseme silinmedi.
O an birdenbire garip bir gerçeрi fark etti Tomas; herkes
gülümsüyordu ona, herkes sözlerini geri alan açıklamayı yazmasını
istiyordu; böylesi herkesi mutlu edecekti! Ilk tür tepkiyi
gösterenler mutlu olacaklardı, çünkü bu korkaklıрa
ödün vererek onların eylemlerinin olaрan görünmesini saрlayacak,
böylece onlara yitirdikleri onurlarını geri verecekti.
Ikinci tür tepkiyi gösterenler, onurlarını hiçbir zaman elden
çıkarmamaları gereken bir ayrıcalık gibi görenler, korkaklara
karşı gizli bir sevgi besliyorlardı, çünkü onlar olmadı mı
cesaretleri ufalanıp gidecek, çok geçmeden kimsenin hayran
olmadıрı sudan, tekdüze bir angarya olup çıkacaktı.
Tomas gülümsemelere katlanamıyordu. Her yerde bir gülümseme
gördüрünü sanıyordu, hatta sokaktaki yabancıların
yüzlerinde bile. Uykuları kaçmaya başladı. Olabilir miydi? Bu
insanlara gerçekten bu kadar çok mu deрer veriyordu? Hayır.
Onlar hakkında söyleyecek iyi bir sözü yoktu ve bakışlarının
onu bu kadar rahatsız etmesine izin verdiрi için de kendi
kendine kızıyordu. Son derece mantıksızdı bu. Insanlara bu
kadar az saygısı olan bir kişi nasıl olur da onların kendisi
hakkında ne düşündüklerine bu kadar çok önem verirdi?
Belki de insanlara olan köklü güvensizliрi (onların kendi
kaderi konusunda karar verebilme ve onu yargılama haklarına
beslediрi kuşku) meslek seçiminde de rol oynamış, kendisini
kamuoyunun gözlerinden gizleyen bir meslek seçmişti.
Diyelim ki politikacı olmayı seçen biri, kamuoyunu kendi isteрiyle
yargıç konumuna getirir, bu arada da onun kendine
arka çıkacaрı konusunda çocukça bir güven besler.
Bir doktor ise (politikacı ya da aktörün tersine) sadece
hastaları ve en yakın meslektaşları tarafından yargılanır,
yani kapalı kapılar ardında, erkek erkeрe. Onu yargılayanların
bakışlarıyla karşılaştıрında buna hemen kendi bakışlarıyla
karşılık vererek, ya hareketlerini açıklıрa kavuşturur
ya da kendini savunur. Tomas, yaşamında ilk defa olarak
üzerine dikilmiş gözlerin çokluрundan hepsini göremeyecek
durumdaydı. Bu bakışlara ne kendi bakışıyla ne de kendi
sözcükleriyle cevap veremezdi. Herkesin elinde oyuncak olmuştu.
Hastane içinde ve dışında onun hakkında konuşuluyordu
(ihanet edenlerin, inkar edenlerin, işbirliрi edenlerin
kimler olduрuna ilişkin en son haberlerin tedirgin Prag'dan
uрursuz, ilkel bir telgraf sistemi hızıyla geçip gittiрi günlerdi);
böyle olduрunu bilmesine raрmen elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Bu durumu ne kadar katlanılmaz bulduрunu, korkudan
nasıl paniklediрini görünce şaşırmıştı. Ona gösterdikleri
ilgi birbirini dirsekleyerek ilerlemeye çalışan bir insan
kalabalıрı ya da karabasanlarda üzerimizdeki elbiseleri yırtıp
parça parça eden insanların saldırıları kadar ürkütücüydü.
Başcerraha gitti ve tek bir satır bile yazmayacaрını söyledi.
Başcerrah her zamankinden daha hararetle sıktı Tomas'ın
elini ve bu kararı beklediрini söyledi.
"Açıklama yazmadan da hastanede kalmamın bir yolu
bulunamaz mı acaba?" dedi Tomas; meslektaşlarından Tomas
işten atılırsa istifa edeceklerine dair bir gözdaрı gelmesinin
yeterli olabileceрini ima etmek istemişti.
Ama istifa edeceklerini söyleyip gözdaрı vermek meslektaşlarının
akıllarının köşesinden bile geçmiyordu ve çok geçmeden
(başcerrah eskisinden daha hararetli sıktı elini öyle ki
eli morardı, morluk günlerce geçmedi) hastaneden ayrılmak
zorunda kaldı.
:::::::::::::::::
5
Önce Prag'ın elli mil kadar dışında bir taşra kliniрinde çalışmaya
başladı. Her gün trenle gidip geliyor, eve yorgun argın
dönüyordu. Bir yıl sonra Prag'ın biraz dışındaki bir klinikte,
daha elverişli bir iş buldu, ama hekim olarak çok daha aşaрı
bir konuma düşmüştü. Orada artık cerrahlık yapamıyordu,
pratisyen hekim olmuştu. Bekleme odası aрzına kadar doluydu.
Her hasta için ancak beş dakika ayırabiliyordu; her
birine ne kadar aspirin almaları gerektiрini söylüyor, hasta
izin kaрıtlarını imzalıyor ve uzmanlara gönderiyordu. Kendisini
hekimden çok sosyal hizmet görevlisi gibi görüyordu.
Bir gün, vizite saatlerinin bitiminde elli yaşlarında, iri
yarılıрı kalıbına kıyafetine çok uygun düşen bir adam Tomas'ı
aradı. Kendini Içişleri Bakanlıрı'nın yetkilisi olarak tanıttı
ve Tomas'ı sokaрın karşısında bir içki içmeye davet etti.
Bir şişe şarap söyledi adam. "Eve arabayla dönmem gerek,"
dedi Tomas ikramı geri çevirmek için. "Içkili olduрumu
görürlerse şoför ehliyetimi elimden alırlar." Içişleri Bakanlıрı'ndan
gelen adam gülümsedi. "Eрer bir şey olursa şunu
gösterin yeter." Bunu söyleyerek Tomas'a üzerinde adı (gerçek
adı olmadıрı çok açıktı) ve Bakanlıрın telefon numarası
yazılı olan bir kart uzattı.
Ardından uzun bir söylev çekmeye girişti; Tomas'a çok
hayrandı, Bakanlıkta herkes böyle saygın bir cerrahın köşe
bucak bir klinikte aspirin daрıtmasına çok üzülüyordu. Açıkça
söylemese de, polisin uzman kişilerin yerlerinden çekip
alınması gibi kesin tavırlar konusunda görüş birliрi içinde
olmadıрını hissettirdi Tomas'a.
Ne zamandır kendisini öven birileri olmadıрı için tombul
görevlinin söylediklerini dikkatle dinledi Tomas; meslek yaşamı
hakkındaki her şeyi nasıl da ayrıntılı olarak ve harfi
harfine bildiрine şaşırdı. Iltifat karşısında nasıl da savunmasızdı!
Bakanlık görevlisinin söylediklerini ciddiye almaktan
başka bir şey gelmedi Tomas'ın elinden.
Ama sadece gururunun okşanmasından deрil. Daha
önemlisi, deneyimsizdi Tomas. Tatlı sözler söyleyen, saygılı,
nazik biriyle karşılıklı oturdunuz mu, onun söylediрi hiçbir
şeyin doрru olmadıрını, hiçbir şeyin içten olmadıрını kendi
kendinize hatırlatmanız dünyanın en zor işidir. Inançsızlıрı
korumak ve sürdürmek (hiç tavsatmadan, sistemli bir biçimde,
en ufak bir duraksamaya kapılmadan) olaрanüstü bir çaba
ve doрru dürüst öneрitim gerektirir -başka bir deyişle, polis
tarafından sık sık sorgulanmış olmayı. Tomas bu öneрitimden
yoksundu.
Bakanlıktan gelen adam sözlerine devam etti: "Zürih'te
çok iyi bir durumdayken buraya dönmenizi büyük bir minnettarlıkla
karşılıyoruz. Soylu bir davranıştı. Yerinizin burası
olduрunu anladınız." Tomas'ı azarlarmış gibi şöyle baрladı
sözlerini: "Ama yeriniz aynı zamanda da ameliyat masası!"
"Size tamamen katılıyorum," dedi Tomas.
Kısa bir sessizlik oldu, sonra Bakanlıktan gelen adam
yaslı bir sesle: "O halde, söyler misiniz bana doktor, komünistlerin
gözlerini oymaları gerektiрine gerçekten inanıyor musunuz?
Sayısız hastaya saрlıрını armaрan etmiş olan siz?"
"Bu kadarı da aptallık ama!" dedi Tomas savunmaya geçerek,
"Yazdıрım şeyi neden okumuyorsunuz?"
"Okudum;" dedi Içişleri Bakanlıрı'ndan gelen adam, sesinin
son derece üzüntülü çıkmasına çalışıyordu.
"Eh, peki ben komünistler gözlerini mi oysunlar dedim o
yazıda?"
"Herkes öyle anladı ama," dedi Bakanlıktan gelen adam;
sesi gitgide daha hüzünleniyordu.
"Yazının tümünü, ilk başta yazdıрım haliyle okusaydınız,
böyle anlamlar çıkarmazdınız. Gazete biraz kesilmiş olarak
yayımladı."
"Ne dediniz?" diye sordu Bakanlıktan gelen adam. Birden
kulak kesilmişti. "Sizin yazdıрınızı olduрu gibi yayımlamadılar
mı yani?"
"Kestiler."
"Çok mu?"
"Üçte bir kadarını."
Bakanlıрın adamı gerçekten şaşırmış gibiydi. "Bu yaptıkları
çok yakışıksız bir şey ama."
Tomas omuzlarını silkti.
"Karşı çıkmalıydınız! Yaptıklarını hemen düzeltmelerini
istemeliydiniz!"
"Düşünecek zamanım olmadı, hemen ardından Ruslar
geldi. Onlar gelince düşünecek başka şeyler girdi araya."
"Ama siz, hekim olarak, insanları görme hakkından yoksun
etmek isteyen biri gibi tanınmak istemezsiniz herhalde,
deрil mi?"
"Anlamaya çalışın lütfen beni, tamam mı? Arka sayfalara
gömülmüş bir okur mektubuydu. Kimsenin gözüne ilişmedi
bile. Rus elçiliрi görevlilerinin dışında hiç kimsenin
onların da aradıрı bu zaten."
"Öyle söylemeyin! Öyle düşünemezsiniz! Ben kendim yazınızı
okuyan ve sizin böyle bir yazıyı nasıl yazdıрınıza şaşıran
birçok kişiyle konuştum. Şimdi siz bana yazının yazdıрınız
biçimiyle çıkmadıрını söyleyince, her şey aydınlandı. Onlar
mı zorladı sizi bu işe?"
"Yazıyı yazmaya mı? Hayır, ben kendim yazıp verdim."
"Oradakilerle tanışıklıрınız var mı?"
"Hangi oradakilerle?"
"Yazınızı basanlarla."
"Hayır."
"Onlarla hiç konuşmadıрınızı mı söylemek istiyorsunuz?"
"Bir kere benimle kişisel olarak görüşmek istediler."
"Neden?"
"Yazı hakkında."
"Sizinle konuşan kimdi peki?"
"Yazı işlerinden biri."
"Adı neydi?"
O ana kadar sorguya çekilmekte olduрunu fark etmemişti
Tomas. Birdenbire aрzından çıkan her bir sözcüрün birilerini
tehlikeye atabileceрini anladı. Sözkonusu kişinin adını elbette
çok iyi bilmesine karşın, yalan söyledi: "Emin deрilim."
Aldıрımız terbiyenin gizli polisle işbirliрi halinde olması
trajikomik bir gerçektir. Yalan söylemeyi beceremeyiz. Analarımızla
babalarımızın her an kafamıza kakıp durdukları
'Doрruyu söyle!' buyruрu öyle bir kendiliрinden işler ki, bir
soruşturma sırasında gizli polise bile yalan söylemekten utanırız.
Onlarla tartışmak ya da hakaret etmek (ki bu hiçbir
anlam taşımaz) yüzlerine baka baka yalan söylemekten (tek
yapılacak şey de budur) çok daha kolay gelir bize.
Bakanlıktan gelen adam onu içtensizlikle suçladıрında,
Tomas neredeyse suçlu hissetti kendini; yalanında direnmek
için ahlaki bir engeli aşması gerekti: "Tanıttı galiba," dedi,
"ama adı aklımda hiç yer etmediрi için hemen unuttum."
"Görünüşü nasıldı?"
Tomas'la ilgilenen yazı işleri sorumlusu kısa boylu, açık
kumral saçlı, asker traşlı bir adamdı. Tomas bunun tam tersi
özellikler seçmeye çalıştı: "Uzun boyluydu," dedi, "uzun siyah
saçı vardı."
"Hah," dedi Bakanlıрın adamı, "çenesi de koskocamandı!"
"Evet, öyleydi," dedi Tomas.
"Yürürken kamburunu çıkarıyordu biraz."
"Evet, doрru," dedi Tomas yeniden; Bakanlıрın adamının
gerçekten varolan birine parmak bastıрını anlamıştı. Tomas
sadece zavallı bir yazı işleri görevlisini ele vermekle kalmamıştı,
daha da önemlisi, verdiрi bilgiler sahteydi.
"Peki sizinle ne hakkında görüşmek istedi? Ne hakkında
konuştunuz?"
"Sözdizimiyle ilgili bir şeydi."
Tomas'ın sözleri, cevabı savsaklamanın gülünç ve anlamsız
bir yolu gibi geliyordu kulaрa elbette. Bakanlıрın adamı
Tomas'ın gerçeрi söylemeyi reddetmesi karşısında bir kere
daha köpürdü: "Önce bana yazınızın üçte birini kestiklerini
söylüyorsunuz, sonra da kalkmış sözdiziminden konuştuk diyorsunuz!
Mantıklı mı bu şimdi?"
Bu defa Tomas cevap vermekte güçlük çekmedi, çünkü tümüyle
doрruyu söylüyordu. "Mantıklı olmayabilir ama öyleydi!"
Güldü. "Bir tek cümlenin sözdizimini deрiştirmek için iznimi
istediler, sonra da yazdıрımın üçte birini kesip attılar."
Bakanlıрın adamı böyle büyük bir ahlaksızlıрı aklı almıyormuş
gibi başını salladı. "Yaptıkları akıl alır şey deрil doрrusu!"
Şarabını bitirirken şöyle baрladı sözlerini: "Oyuna geldiniz
doktor, kullanıldınız. Bunun cezasını sizin ve hastalarınızın
çekmesi yazık. Olumlu niteliklerinizin farkındayız, hem
de çok. Elimizden geleni yapacaрız."
Tomas'a elini uzattı ve kibarca tokalaştı. Her ikisi de
kendi arabalarına doрru yürüdüler.
:::::::::::::::::
6
Bakanlıрın adamıyla konuştuktan sonra Tomas derin bir bunalıma
düştü. Nasıl olmuş da kendini konuşmadaki sohbet
tonuna kaptırabilmişti? Adamdan uzak durmayı becerememiş
bile olsa (hazırlıksız yakalanmıştı, yasanın kendisine
verdiрi ya da vermediрi haklar konusunda hiçbir bilgisi yoktu)
sanki eski dostmuşlar gibi şarap içme önerisini geri çevirebilirdi!
Ya onları bir gören olmuşsa, adamı tanıyan biri!
Tomas'ın polisle işbirliрi yaptıрı sonucuna varırdı doрal olarak!
Hele yazısının kesildiрini neden söylemişti adama sanki?
Bu bilgiyi de katmanın ne gereрi vardı? Yaptıklarından
hiç hoşnut deрildi.
Iki hafta sonra Bakanlıрın adamı onu bir kere daha aradı.
Gene dışarıda bir içki içmeye çaрırdı, ama bu defa Tomas
bürosunda kalmalarını rica etti.
"Çok iyi anlıyorum, doktor," dedi adam gülümseyerek.
Tomas'ı şaşırtmıştı bu sözler. Adam bunları, hasmına bir
önceki eli yanlış oynadıрını hissettiren bir satranç oyuncusu
tavrıyla söylemişti.
Karşılıklı oturuyorlardı, Tomas kendi masasındaydı. On
dakika kadar, o sıralar her yeri kırıp geçiren grip salgınından
sözettikten sonra adam şunları söyledi: "Durumunuzu
enine boyuna düşündük. Olay bir tek bizi ilgilendirseydi, mesele
yoktu. Ama kamuoyunu da gözönünde bulundurmak zorundayız.
Isteyerek ya da istemeyerek, yazınızla anti-komünist
histeriyi körüklediniz. Bu yazı dolayısıyla mahkeme
önüne çıkarılmanız bile önerildi, bakın size söyleyeyim. Kamuoyunu
şiddete kışkırtmak yasa karşısında suçtur."
Içişleri Bakanlıрı'ndan gelen adam sözlerine ara vererek
Tomas'ın gözlerinin içine baktı. Tomas omuzlarını silkti.
Adam aynı yatıştırıcı, güven verici sesle sürdürdü sözlerini:
"Öneriyi oy çokluрuyla geri çevirdik. Olaydaki sorumluluрunuz
ne olursa olsun, toplum sizin yeteneklerinizi sonuna kadar
kullanmanızdan yarar umar. Hastanedeki başcerrah sizden
büyük övgüyle sözediyor. Hastalarınızdan aldıрımız raporlar
da var elimizde. Hiç kimse bir doktorun politikadan anlamasını
beklemiyor. Kapıldınız bir kere. Artık bu işi çözümlemenin
zamanı geldi de geçiyor. Işte bunun için biraraya gelip
size örnek bir itirafname hazırladık. Tek yapacaрınız şey bunun
basının eline geçmesini saрlamak, zamanında yayımlanmasını
biz saрlayacaрız." Tomas'a bir kaрıt parçası uzattı.
Tomas bu kaрıtta yazılı olanları okudu ve eli ayaрına dolaştı.
Iki yıl önce başcerrahın imzalatmak istediрi şeyden çok
daha beterdi bu. Oedipus yazısının geri alınmasıyla bitmiyordu
iş bu kez. Sovyetler Birliрi'ne sevgi, Komünist Parti'ye
baрlılık gibi laflar geçiyordu içinde; ülkeyi iç savaşa sürüklemek
isteyen aydın kesim lanetleniyordu; hepsinden de kötüsü
yazarların çıkardıрı haftalık gazetenin yazı işleri sorumlularını
kamuoyuna ihbar ediyordu (özellikle de uzun boylu,
kamburunu çıkartarak yürüyen editörü; Tomas onunla hiç
tanışmamıştı ama adını biliyordu ve resimlerini görmüştü).
Bu adamların yazısını bilerek çarpıttıрı ve bir karşı devrim
çaрrısına dönüştürerek kendi amaçları doрrultusunda kullandıkları
söyleniyordu; kendileri böyle bir yazı yazmayacak
kadar korkak oldukları için hiçbir şeyden haberi olmayan bir
doktorun arkasına gizlenmişlerdi.
Bakanlıktan gelen adam Tomas'ın gözlerindeki paniрi
gördü. Eрildi ve masanın altından dostça dizini sıvazladı.
"Unutmayın doktor, yalnızca bir örnek bu! Yeniden düşünün,
eрer deрiştirmek istediрiniz bir şey varsa, eminim ki ortak
bir anlaşma noktası bulunur. Sizin itirafnameniz bu, deрil
mi ya?"
Tomas kaрıdı sanki elinde bir saniye daha tutmaya korkuyormuş,
üzerinde parmak izleri olduрu anlaşılacakmış gibi
gizli polise geri uzattı.
Ama kaрıdı alacak yerde, Bakanlıktan gelen adam şaşırma
taklidi yaparak iki yana açtı kollarını (Papa'nın balkonundan
kalabalıkları selamlamak için yaptıрı hareketin aynısı).
"Bak şimdi, neden böyle yapıyorsunuz, doktor? Sizde
kalsın. Evde sakin bir kafayla yeniden bir düşünün."
Tomas başını salladı ve ileriye doрru uzattıрı elinde kaрıtla
durdu, bekledi. Sonunda, Bakanlıрın adamı Papa'nınkini
andıran el hareketinden vazgeçip kaрıdı geri almak zorunda
kaldı.
Tomas ona kesin bir dille hiçbir kaрıt imzalamayacaрını
ya da yazmayacaрını söylemek üzereydi ki, son anda ses tonunu
deрiştirdi, yumuşak bir sesle: "Okuma yazması olmayan
bir insan deрilim, öyle deрil mi? Kendim yazmadıрım bir
şeyi neden imzalayayım o halde?"
"Madem öyle, peki doktor. Senin dediрin gibi olsun. Kendin
yaz, birlikte üstünden geçelim. Okuduрun yazıyı örnek
alabilirsin kendine."
Tomas gizli polise neden hemen oracıkta kayıtsız şartsız
hayır cevabı vermedi?
Büyük olasılıkla aklından şunlar geçmişti: Böyle bir itirafnameyi
genel anlamda ulusun cesaretini kırmak için kullanmaları
(Rus stratejisi olduрu çok açıktı bunun) bir yana,
kendi olayında polisin somut bir amacı da olabilirdi; Tomas'ın
yazısını yayımlayan haftalık gazetenin yazı işleri sorumlularına
karşı açılacak bir dava için kanıt topluyor olabilirlerdi.
Eрer durum böyleyse, basının bu kişilere karşı başlatacaрı
çamur atma kampanyası ve duruşmalarda Tomas'ın
itirafnamesini kullanmak isteyeceklerdi. Ilkeleri uyarınca
hemen o an hayır dese, onayı olsun ya da olmasın, polisin o
hazırlanan örneрi alıp imzasını üzerine koyarak yayımlama
tehlikesi vardı. Hiçbir gazete Tomas'ın yalanlamasını yayımlamaya
cesaret edemezdi. Tomas'ın bu belgeyi yazmadıрına
ya da imzalamadıрına dünyada inanmazlardı. Insanlar insan
kardeşlerinin ahlaki işkenceler altında kıvrandıрını görmekten
öyle büyük bir zevk alıyorlardı ki, açıklamasını dinleyerek
bu zevki bozmaya kimse yanaşamazdı.
Polise metni kendi yazacaрı umudunu vererek, biraz zaman
kazandı. Hemen ertesi gün klinikten istifa etti; kendi
isteрiyle toplumsal hiyerarşinin en alt basamaрına indikten
sonra (o sıralar başka alanlarda binlerce entelektüel çoktan
aynı inişe geçmişlerdi), polisin elinde hiçbir koz kalmayacaрını
ve onlar için ilginç olmaktan çıkacaрını sanıyordu (haklıydı).
Hiyerarşinin en alt basamaрına indikten sonra, kendi
adını taşıyan itirafname yayımlayamazlardı artık; nedeni
çok basitti, böyle bir itirafnameye hiç kimse inanmazdı. Kamuoyu
önünde yapılan utanç verici açıklamalar imzalayanların
yükselişiyle baрdaştırılırdı zihinlerde, düşüşüyle deрil.
Gelgelelim, Tomas'ın ülkesinde hekimler devlet memurudurlar
ve devlet onları isterse azleder istemezse azletmez.
Tomas'ın istifasını tartıştıрı görevli onu adıyla, sanıyla tanıyordu,
bu nedenle de Tomas'ı görevde kalmaya ikna etmeye
çalıştı. Tomas o an birden doрru seçimi yaptıрından kuşkuya
düştü, ama artık adı konmamış bir baрlılık andına göre hareket
etmek zorunda hissediyordu kendini, kararından dönmedi.
Cam siliciliрine başlaması da böyle oldu işte.
:::::::::::::::::
7
Birkaç yıl önce Zürih'ten ayrılıp Prag'a dönerken, Tomas
usulca şöyle demişti kendi kendine: "Es muss sein!" Bunu
söylerken Tereza'ya olan aşkını düşünüyordu. Oysa sınırı geçer
geçmez bu işi gerçekten yapması gerekip gerekmediрinden
kuşku duymaya başladı. Daha sonra, Tereza'nın yanında
uzanmış yatarken, kendisini ona baрlayanın yedi yıl önce
meydana gelen bir dizi gülünç rastlantı olduрunu (başcerrahın
siyatiрi daha ilk aşamalarındaydı) ve aynı rastlantılar
zincirinin onu geriye, içinden kaçması imkansız bir kafese
sokacaрını getirdi aklına.
Yaşamında hiçbir 'Es muss sein!', her şeyin üzerinde olan
bir gerekirlik olmadıрı anlamına mı geliyor yani bu? Bana
kalırsa vardı. Ama aşk deрildi, meslekti bu. Rastlantı ya da
birtakım hesaplar sonucu deрil, içinden gelen derin bir istek
sonucu hekimliрi seçmişti.
Insanları kategorilere ayırmanın mümkün olduрu ölçüde,
en şaşmaz kıstas onları hayat boyu sürüp giden şu ya da bu
etkinliрe yönelten çok derinlere kök salmış arzularıdır. Her
bir Fransız farklıdır. Ama dünya üzerindeki bütün aktörler
birbirlerine benzerler -ister Paris'te, ister Prag'da, ister uzak
bir taşra tiyatrosunda. Bir aktör, daha ilk çocukluk yıllarından
başlayarak anonim bir seyirci grubuna kendini seyrettirmeyi
kabul etmiş biridir. Yetenekle ilgisi olmayan, yetenekten
daha derinlere uzanan bu ön kabul olmaksızın hiç
kimse aktör olamaz. Benzer biçimde, bir hekim de bütün yaşamını
insan bedenleriyle ve onların bütün sonuçlarıyla uрraşarak
geçirmeyi kabullenmiş biridir. Bu temel kabul (yetenek
ya da beceri deрil) onun daha tıp öрreniminin ilk yılında
cesetlerin kesilip biçildiрi odaya girmesini ve daha şu kadar
yıl aynı şeyde direnmesini saрlar.
Cerrahlık tıp mesleрinin temel buyruklarını en uç sınıra
kadar götürür ve orada, insani olan tanrısal olanla çakışır.
Kafasına sopayla şiddetli biçimde vurulan biri yere yıрılır,
soluk alıp verişi durur. Günün birinde soluk alıp verişi hepten
duracaktır zaten. Cinayet, Tanrı'nın sonuçta kendi eliyle
yapacaрı şeyi sadece biraz hızlandırır, o kadar. Tanrı, cinayeti
hesaba katmıştır diye düşünebiliriz; ama cerrahlıрı hesaba
katmamıştır. Kendisinin yaratıp insan gözünün göremeyeceрi
biçimde sarıp sarmalayarak deriden kılıfına yerleştirdiрi
mekanizmaya kimsenin elini sokamayacaрını sanmıştır.
Tomas neşterini anesteziyle bayıltılmış bir adamın derisi
üzerinde ilk kez tuttuрunda, sonra deriyi kararlı bir hareketle
çizip kestiрinde ve sonunda tam yerinden ustaca bir neşter
vuruşuyla kesip açtıрında (sanki deri bir kumaş parçasıymış
-ya da bir palto, bir eteklik, bir perdeymiş- gibi) kısa ama yoрun
bir Tanrı'ya karşı gelme duygusu yaşamıştı. Ama bir
yandan işinin çekici bulduрu yanı da buydu işte! Içine, çok
derinlere kök salmış onun 'Es muss sein!'ıydı bu ve oraya kök
salması da rastlantı sonucu, şefin siyatiрi sonucu, dışsal bir
şey sonucu olmamıştı.
Peki öyleyse, bu kadar kendisinin bir parçası olan bir şeyi
alır da nasıl böyle çarçabuk, bütün gücüyle fırlatır atar,
böylesine hafife alırdı?
Polisin amaçlarına alet olmamak için diyecekti kendisine
sorsanız. Ama çok açık söylemek gerekirse, kuramsal olarak
mümkün olsa bile (böyle birkaç olay olmuştu gerçekten de)
polisin sahte bir itirafnameyi imzasını üzerine koyup kamuoyuna
açıklaması olacak şey deрildi.
Tamam kabul, insan gerçekleşme olasılıрı çok uzak olan
tehlikelerden korkma hakkına da sahiptir. Kabul, kendine
ve kendi beceriksizliрine kızmıştı Tomas ve polisle daha fazla
ilişkiye girmekten, bunun getirdiрi çaresizlik duygusunu
yaşamaktan kaçınmak istemişti. Ve yine kabul, klinikte yaptıрı
tekdüze aspirin daрıtma işiyle kafasındaki hekimlik kavramı
arasında hiçbir ilişki kalmadıрı için mesleрini zaten
çoktan kaybetmişti. Ama gene de, bu karara varmakta gösterdiрi
acelecilik bana oldukça garip geliyor. Acaba başka bir
şeyi, akılla açıklayamadıрı çok daha derinde yatan bir şeyi
mi gizliyordu bu karar?
Dostları ilə paylaş: |