duydu içinde.
:::::::::::::::::
12
Aşaрı yukarı aynı sıralarda şöyle bir olay geçti başından: Eski
bir dostunun her gün geceyarısına kadar kullanması için
kendisine bıraktıрı odada genç bir kadınla buluşuyordu. Bir
ya da iki ay sonra, kadın ona ilk buluşmalarından birini hatırlattı,
dışarıda gök gürler, şimşekler çakarken, pencerenin
altına serdikleri bir kilimin üzerinde sevişmişlerdi; fırtına
süresince sevişmişlerdi; unutulmaz bir güzellikteydi her şey!
Tomas şaşırdı. Evet, onunla kilimin üzerinde seviştiklerini
hatırlıyordu (arkadaşı Tomas'ın hiç rahat bulmadıрı daracık
bir sedirin üzerinde yatıyordu), ama fırtınayı tümüyle
unutmuştu! Ne garip. Birlikte geçirdikleri saatlerin hepsini
hatırlıyordu, nasıl seviştiklerini (kadın Tomas'ın arkadan girmesine
izin vermemişti) bile çok yakından izlemiş, unutmamıştı;
içine girdiрi sırada kadının söylediрi şeylerin birçoрunu
da hatırlıyordu (Tomas'tan kalçalarını okşamasını, tam o sırada
yüzüne bakmasını isterdi); kombinezonun kesimini bile
hatırlıyordu; ama fırtınadan hiçbir iz kalmamıştı aklında.
Her erotik yaşantıdan geriye, cinsel baştan çıkarışın dar
ve dik yokuşundan başka bir şey kalmıyordu belleрinde; ilk
sözlü saldırı, ilk dokunma, kadına söylediрi ilk açık saçık
söz, sonra kadının ona aynı şeyi yapması, kadına kabul ettirebildiрi
ve ettiremediрi ufak tefek sapkınlıklar. Geriye kalan
her şeyi (neredeyse mızmız bir inatla) silip atıyordu belleрinden.
Olay cinsel hücum başlamadan önceyse eрer, şu ya
da bu kadını ilk olarak nerede gördüрünü bile unutuyordu.
Genç kadın fırtınadan sözetmeyi sürdürürken hülyalı
hülyalı gülümsüyor, bu arada Tomas da şaşkınlık ve utanca
benzer bir duyguyla ona bakıyordu; kadın güzel bir şey yaşamış,
kendisi ise aynı şeyi onunla birlikte yaşamakta yaya
kalmıştı. Belleklerinin o geceki fırtınaya olan farklı tepkileri
'aşk'la 'aşk olmayan' arasına kesin bir sınır çizgisi çekmişti.
'Aşk olmayan' derken Tomas'ın genç kadına karşı alaycı
bir tavır takındıрını, günümüzün moda terimiyle söylersek,
ona bir 'seks objesi' gibi baktıрını ima etmek istiyor deрilim;
tam tersine, Tomas ondan çok hoşlanıyor, kişiliрine ve aklına
deрer veriyordu; yardıma ihtiyacı olduрu an yardımına
koşmaya hazırdı. Ona karşı utanılacak biçimde davranan
kendisi deрildi; belleрiydi, çünkü kendisi farkında olmadan
seviştiрi kadını aşk alanından çıkarıp dışarı atan belleрiydi.
Beyinde, öyle anlaşılıyor ki, şiirsel bellek diyebileceрimiz
ve bizi büyüleyen, bize dokunaklı gelen, hayatlarımızı güzelleştiren,
her şeyi kaybeden özel bir alan var. Tereza'yla karşılaştıрından
bu yana, hiçbir kadının Tomas'ın beyninin bu
alanında en ufak bir iz bile bırakmaya hakkı yoktu.
Tereza, Tomas'ın şiirsel belleрini bir zorba gibi elinde tutuyor
ve başka kadınlara ilişkin her türlü izi yokediyordu.
Haksızlıktı bu, çünkü fırtına sırasında kilimin üzerinde seviştiрi
genç kadın en az Tereza kadar hak ediyordu şiiri.
"Kapa gözlerini! Kalçalarımı sık! Beni sıkı sıkı tut!" diye haykırıyordu;
Tomas'ın sevişirken gözlerini açık tutup, hiçbir
şey kaçırmamaya çalışarak üzerine dikmesine, bedenini hiç
kendi bedenine deрdirmeden, hafifçe kamburlaştırarak üzerinde
durmasına dayanamıyordu. Tomas'ın kendisini incelemesini
istemiyordu. Onu yalnızca kapalı gözlerle içine girilebilecek
o büyülü akıntıya doрru çekmek istiyordu. Elleriyle
ayaklarını yere dayayıp durmak istemeyişinin nedeni de
buydu; bu pozisyonda bedenleri birbirine hiç deрmediрi gibi
Tomas onu ta yukarıdan incelemek fırsatını da buluyordu. Bu
uzaklıktan nefret ediyordu kız. Onun bedenine karışıp erimek
istiyordu. Erkeрin gözünün içine baka baka 'Orgazm olmadım'
demesi de bundandı işte; oysa kilimin her yanı ıslanmıştı.
"Duyusal zevk peşinde deрilim," derdi kız, "Benim aradıрım
mutluluk. Ve içinde mutluluk olmayan zevk de zevk deрildir."
Başka bir deyişle, Tomas'ın şiirsel belleрinin kapılarını yumrukluyordu.
Ama kapılar kapalıydı. Tomas'ın şiirsel belleрinde
ona yer yoktu. Ona yalnızca kilimin üzerinde yer vardı.
Tomas'ın Tereza serüveni tam öteki kadınlarla olan serüvenlerinin
bittiрi noktada başlamıştı. Onu baştan çıkarıştan
baştan çıkarışa sürükleyen içsel zorunluluрun öteki yüzünde
yeralıyordu bu serüven. Tereza'da hiçbir şeyi açıрa çıkarmak
arzusu duymamıştı. Tereza ona apaçık gelmişti. Daha, uzanmış
yatan dünyayı yarıp açmakta kullandıрı hayali neşteri
eline almaya fırsat bulamadan sevişmişti Tereza'yla. Daha,
sevişirlerken neye benzeyecek acaba diye merak etmeye fırsat
bulamadan aşık olmuştu ona.
Aşklarının hikayesi ancak bunun ardından başlamıştı:
Tereza hastalanıp yataрa düşmüş, Tomas da onu ötekiler gibi
tutup eve gönderememişti. Yataрında uyurken başucunda
diz çökmüş, onu birilerinin sazdan bir sepete koyup nehir
aşaрı, kendisine yolladıрını geçirmişti aklından. Önceden de
söyledim, eрretilemeler tehlikelidir. Aşk bir eрretilemeyle
başlar. Yani bu şu demektir ki, aşk bir kadının, dilindeki ilk
sözcükle şiirsel belleрimize girmesiyle başlar.
:::::::::::::::::
13
Son günlerde Tomas'ın belleрine bir başka biçimde daha girmişti
Tereza. Bir sabah her zamanki gibi elinde süt şişesiyle
eve döndüрünde, Tereza'yı kapının eşiрinde kırmızı bir eşarba
sardıрı bir kargayı göрsüne bastırırken bulmuştu. Çingenelerin
bebelerini tuttukları gibi. Hiç unutmayacaktı bu görüntüyü.
Karganın kocaman yaslı gagasıyla Tereza'nın yüzü
yanyana.
Tereza kargayı yarıyarıya yere gömülmüş bulmuştu, hani
Kazakların tutsaklarını yere gömdükleri gibi. "Çocuklar
yapmış," dedi ve bunu söylerken sadece bir olguyu bildirmekten
öteye gitti; bu sözlerde insanlardan genel olarak duyulan
tiksinti vardı. Tomas'a onun kısa süre önce söylediрi bir şeyi
hatırlattı bu sözler: "Benden çocuk istemediрin için sana gönül
borcu duymaya başlıyorum yavaş yavaş."
Derken Tomas'ın işinde ona musallat olan bir adamdan
yakınmaya başladı. Adam, boynundaki ucuz inci kolyeye yapışmış,
bunu ancak işinin yanısıra orospuluk yaparak satın
alabileceрini söylemişti, çok sarsılmıştı Tereza. Gereрinden
çok, diye düşündü Tomas. Son iki yılda onu ne kadar az gördüрünü
düşününce birden üzüldü: EIlerini ellerine alıp titremelerini
önlemek için ne kadar az fırsatı olmuştu.
Ertesi sabah işe giderken aklı Tereza'daydı. Cam silicilerini
işe yollayan kadın, özel bir müşterinin ısrarla onu istediрini
söyledi. Tomas'ı hiç açmadı bu haber; karşısına gene bir
kadın çıkacaрından korkuyordu. Tereza'dan başka bir şey
düşünmediрi için hiç mi hiç serüven havasında deрildi.
Kapı açıldıрında bir oh çekti. Uzun boylu, hafifçe kamburu
çıkık bir adam duruyordu karşısında. Adamın kocaman
bir çenesi vardı ve sanki Tomas onu bir yerden tanıyordu.
"Girin içeriye;" dedi adam. Gülümseyerek Tomas'ı buyur
etti.
Içeride bir de genç adam vardı. Yüzü kıpkırmızıydı. Tomas'a
bakıyor ve gülümsemeye çalışıyordu.
"Sizleri tanıştırmama gerek yok herhalde;" dedi adam.
"Hayır, yok," dedi Tomas ve gülümsemesine karşılık vermeden
genç adama elini uzattı. Genç adam oрluydu.
Iri çeneli adam ancak o zaman tanıttı kendini.
"Sizi bir yerden gözüm ısırıyor zaten!" dedi Tomas. "Elbette!
Şimdi anladım kim olduрunuzu. Adınızı söyleyince."
Küçük bir konferans masasına benzeyen masanın başına
oturdular. Tomas karşısındaki iki adamın da kendi iradesi
dışında yarattıрı varlıklar olduрunu düşünüyordu. Daha
genç olanını ilk karısından peydahlamak zorunda kalmıştı,
ötekisinin yüz çizgileriyse polis tarafından sorguya çekilirken
biçim kazanmıştı.
Aklından bu düşünceleri silip atmak için sordu: "Peki,
hangi pencereden başlamamı istiyorsunuz?"
Her iki adam da kahkahalarla güldüler.
Olup bitenin pencerelerle bir ilgisi olmadıрı ortadaydı.
Pencere silmeye çaрrılmamıştı; onu bir tuzaрa çekmişlerdi.
Oрluyla bundan önce hiç yüzyüze konuşmamıştı. Onunla ilk
defa el sıkışıyorlardı. Oрlunu yalnızca uzaktan gördüрü kadarıyla
tanıyordu ve daha yakından tanımaya da hiç niyeti
yoktu. Ona kalırsa, oрlu hakkında ne kadar az şey bilirse o
kadar iyiydi ve bu duygunun oрlu tarafından da paylaşıldıрını
umuyordu.
Editör, Tomas'ın karşısına gelen duvarda asılı duran çerçevelenmiş
büyük bir resmi parmaрıyla göstererek, "Güzel
afiş, deрil mi?" dedi.
Tomas o zaman çevresine bakındı. Duvarlarda ilginç resimler,
çoрunlukla fotoрraf ve afişler asılıydı. Editörün gösterdiрi
resim, gazetesinin Ruslar tarafından 1969'da kapatılmasından
önceki son sayılarından birinden alınmaydı. 1918
Rus Iç Savaşı sıralarından kalma ünlü bir seferberlik afişinin
taklidiydi bu; dimdik durmuş bir asker, kasketinde kızıl
yıldızı, gözlerinde son derece sert bir ifadeyle işaret parmaрını
afişi seyredene dikmiş, ona bakıyordu. Rusların koyduрu
özgün altyazı şuydu: "Vatandaş, Kızıl Ordu'ya katıldın mı?"
Duvardaki afişte Rusça altyazı Çekçe bir altyazıyla deрiştirilmişti:
"Vatandaş, Iki Bin Kelime'yi imzaladın mı?"
Nefis bir şaka! 'Iki Bin Kelime' 1968 Prag Baharı'nın ilk
görkemli bildirisiydi. Komünist yönetimin radikal biçimde
demokratikleştirilmesini talep ediyordu. Önce belli sayıda aydın
tarafından imzalanmış, sonra başkaları çıkıp imzalamak istediklerini
söylemişler, sonunda sayılamayacak kadar çok imza
toplanmıştı. Kızıl Ordu ülkelerine girip de bir dizi politik temizlik
harekatına giriştiрinde, her vatandaşa sorulan sorulardan
biri "Iki Bin Kelime'yi imzaladın mı?" oluyordu. Imzaladıрını
açıkça söyleyen herkes hemen işinden atılıyordu.
"Güzel bir afiş," dedi Tomas. "Çok iyi hatırlıyorum."
"Inşallah Kızıl Ordu bize kulak kabartmıyordur," dedi
editör gülümseyerek.
Sonra gülümsemeden sürdürdü sözünü; "Şaka bir yana,
burada ben oturmuyorum. Burası bir arkadaşın. Polisin bizi
dinleyip dinlemediрini kesin olarak bilemiyoruz; sadece bir
olasılık bu. Sizi kendi yerime çaрırsaydım, polis bizi kesinlikle
dinliyor olurdu."
Ardından gene şakacı bir tona büründü sesi. "Ama gördüрüm
kadarıyla, saklayacak bir şeyimiz yok. Hem sonra düşünün
geleceрin Çek tarihçilerine ne büyük bir hizmet etmiş
oluyoruz. Polis arşivlerinde Çek aydınlarının komple hayatları
dosyalanmış durumda! Edebiyat tarihçilerinin, sözgelimi
bir Voltaire'in, Balzac'ın ya da Tolstoy'un cinsel hayatlarını
ayrıntılı olarak yeniden kurmak için ne çabalar harcadıklarını
biliyor musunuz? Çek yazarlarıyla ilgili böyle sorunlar olmayacak.
Her şey banda alınmış olacak. En ufak iç çekişe
kadar."
Sonra duvardaki hayali mikrofonlara doрru dönerek, sıtma
görmemiş bir sesle, "Beyler, bu gibi durumlarda adet olduрu
üzere, bu vesileyle işinizde başarılar diler ve size kendi
adıma ve geleceрin tarihçileri adına teşekkür etmeyi borç bilirim,"
diye seslendi.
Üçü birden keyifli kahkahalar attıktan sonra editör, gazetenin
nasıl yasaklandıрını, afişi çizen sanatçının şu anda
neler yapmakta olduрunu, öteki Çek ressam, düşünür ve yazarlarının
başına neler geldiрini anlattı. Rus işgalinden sonra
işlerinden atılmış, cam silicisi, otopark bekçisi, gece bekçisi,
kamu binalarında ateşçi ya da en iyi durumda -genellikle
torpille- taksi şoförü olmuşlardı.
Editörün anlattıkları yeterince ilginç olmakla birlikte,
Tomas tüm dikkatini veremiyordu. Aklı oрlundaydı. Geçen
iki ay içinde ona bir iki defa sokakta rastladıрını hatırlıyordu.
Anlaşılan bu karşılaşmalar rastlantı deрildi. Onu kovuşturmaya
uрrayan editörün yanında bulacaрı aklının ucundan
geçmemişti gerçekten de. Tomas'ın ilk karısı baрnaz bir
komünistti ve Tomas hiç düşünmeden oрlunun karısının etkisi
altında olacaрını varsaymıştı. Oрlu hakkında hiçbir şey
bilmiyordu. Elbette suskunluрu bir yana bırakıp, annesiyle
ne tür bir ilişkisi olduрunu sorabilirdi ona, ama üçüncü bir
kişinin yanında ayıp olur diye korkuyordu.
Sonunda editör sadede geldi. Gitgide daha çok sayıda kişinin,
kendi görüşlerini savunmaktan başka bir suç işlemedikleri
halde, hapse yollandıklarını söyledi ve şu sözlerle sonuçlandırdı
konuşmasını: "Işte biz de bir şeyler yapmaya karar verdik."
"Nedir yapmak istediрiniz?" diye sordu Tomas.
Bu noktada oрlu aldı sözü. Oрlunun konuştuрunu ilk defa
duyuyordu Tomas. Kekelediрini fark edince şaşırdı.
"Aldıрımız bilgilere göre," dedi, "politik tutuklulara çok
acımasızca davranılıyor. Birçoрunun durumu kötü. Biz de bir
dilekçe yazıp en önemli Çek aydınlarına imzalatmaya karar
verdik, hala aрırlıрı olanlara yani."
Hayır, tam kekeleme de deрil; daha çok, konuşmasının
akışını yavaşlatan, istese de istemese de aрzından çıkan her
sözcüрü vurgulayıp öne çıkarmasına neden olan bir tutukluk.
Bunun farkındaydı oрlu, bu yüzden de doрal solgunluрuna az
çok kavuşmuş olan yanakları yeniden kıpkırmızı kesildi.
"Kendi alanımda belli adaylar saptamak için çaрırdınız
beni buraya, öyle mi?" diye sordu Tomas.
"Hayır," dedi editör gülerek. "Öрüdünüzü istemiyoruz.
Imzanızı istiyoruz!"
Işte yeniden gururu okşanmıştı! Yeniden cerrah olarak
unutulmadıрı duygusu kaplamıştı içini! Itiraz etmeye kalkıştı,
ama yalnızca alçakgönüllülük gereрi: "Durun bir dakika.
Sırf kıçıma tekmeyi bastılar diye nereden ünlü bir hekim
oluyormuşum!"
"Gazetemize yazdıрın yazıyı unutmadık," dedi editör Tomas'a
gülümseyerek.
"Evet," diye atıldı Tomas'ın oрlu babasının gözünden kaçabilecek
bir şevkle.
"Politik tutuklularınıza nasıl yararı dokunacakmış imzamın
anlamıyorum. Yönetim tarafından kara listeye alınmamış
kişilere, en azından egemen güçlere sözü geçecek kişilere
imzalatsanız daha iyi olmaz mı?"
Editör gülümsedi. "Olur elbette."
Tomas'ın oрlu da gülümsedi; çok şeyin farkında olan birinin
gülümsemesiydi bu. "Olmasına olur da onlar dünyada
imzalamazlar."
"Bu demek deрildir ki onların da yakasına yapışmıyoruz,"
diye sürdürdü sözünü editör; "onların kızarıp bozarıp
zor durumlarda kalmalarına hiç aldıracak deрiliz." Güldü.
"Öne sürdükleri özürleri bir duysanız. Akıl almaz şeyler!"
Tomas'ın oрlu da bu sözlere katıldıрını belli edercesine
güldü.
Editör, "Tabii hepsi bizimle tamamen aynı düşüncede olduklarını
söylemekle başlıyorlar işe," diye sürdürdü sözünü.
"Yalnızca yaklaşım farklı olmalıymış, öyle diyorlar. Daha
temkinli, daha aklı başında, daha dikkatli bir şeyler... Imzalamaktan
korkuyorlar, bir yandan da imzalamazlarsa gözümüzde
beş paralık deрerleri kalmayacaрını düşünerek kaygılanıyorlar."
Tomas'ın oрluyla editör yeniden biraрızdan güldüler.
Ardından editör Tomas'a, üzerinde cumhurbaşkanını oldukça
saygılı bir dille bütün politik tutuklulara af çıkarmaya
çaрıran bir metin bulunan kaрıdı uzattı.
Tomas hızla geçirdi bu düşünceyi kafasından. Politik tutuklulara
af, öyle mi? Yönetim tarafından zor durumda bırakılmış
(ve böylece kendileri potansiyel politik tutuklu durumundaki)
insanlar cumhurbaşkanından rica ettiler diye af
çıkarılır mıydı hiç? Böyle bir dilekçe tek bir işe yarardı; eрer
politik tutuklular için bir af çıkması sözkonusuysa bu girişimi
baltalamak!
Bunları düşünürken oрlu araya girdi. "Önemli olan bu
ülkede hala bir avuç cesur insan olduрunu göstermek. Bir de
kimin nerede durduрunu göstermek. Sapı samandan ayırmak."
Doрru, doрru diye düşündü Tomas, ama bunun politik
tutuklularla ne ilgisi vardı? Ya af çaрrısında bulunur insan,
ya da sapı samandan ayırır. Ikisi aynı şey deрildi.
"Kararsızsınız, öyle mi?" diye sordu editör.
Evet. Kararsızdı. Ama bunu söylemeye korkuyordu. Duvarda
bir resim vardı, parmaрını gözdaрı verircesine ona
doрru uzatmış, "Kızıl Ordu'ya katılmakta kararsız mısınız?"
ya da "Iki Bin Kelime'yi hala imzalamadın mı?" ya da "Sen
de mi Iki Bin Kelime'yi imzalamadın?" ya da "Yani af dilekçesini
imzalamayacaрını mı söylemek istiyorsun?" diyen bir
asker. Asker ne derse desin hepsi birer gözdaрıydı.
Editör, politik tutuklular için af çıkarılması gerektiрi görüşüne
katıldıkları halde, af karşıtı binlerce neden ileri sürenler
hakkında ne düşündüрünü anlatmayı yeni bitirmişti.
Onun görüşüne göre, bu nedenler sadece özürdü ve bu özürler de
korkaklıklarını perdelemeye yarıyordu. Ne diyebilirdi
ki Tomas?
Sonunda bir kahkaha atarak sessizliрi bozdu ve duvardaki
afişi göstererek, "Şu asker tepemde durmuş, imzalayacak
mısın imzalamayacak mısın diye sorarken, aklımı başıma
toplayamıyorum," dedi.
Üçü birden kahkahalarla güldüler buna.
"Tamam," dedi Tomas kahkahalar sona erdikten sonra.
"Düşüneceрim. Birkaç gün sonra yeniden biraraya gelebilir
miyiz?"
"Istediрiniz zaman," dedi editör, "ama ne yazık ki dilekçe
bekleyemez. Yarın cumhurbaşkanına vermeyi düşünüyoruz."
"Yarın mı?" Tomas o an birden iriyarı, şişman polisin
kendisine iri çeneli, uzun boylu editörü ele veren itirafnameyi
uzatışını hatırladı. Herkes ondan kendi yazmadıрı kaрıtları
imzalamasını istiyordu.
"Zaten düşünülecek bir şey de yok," dedi oрlu. Sözcükler
saldırgan ama oрlanın onları söyleyiş biçimi yalvarır gibiydi
neredeyse. O an birbirlerinin gözünün içine bakarlarken, Tomas
oрlanın dikkatini bir noktada toplamak üzere üst dudaрının
sol kenarını hafifçe havaya kaldırdıрını fark etti. Traştan
sonra aynaya bakarken kendi yüzünde gördüрü bir ifadeydi
bu. Aynı şeyi başkasının yüzünde görmek onu irkiltti.
Çocuklarının çocukluklarını onlarla birlikte yaşayan
ana-babalar, bu tip benzerliklere alışırlar; onlara önemsiz
gelir bu, ya da belki durup düşünürlerse eрlenceli bulurlar.
Oysa Tomas oрluyla hayatında ilk defa konuşuyordu! Kendi
çarpık aрzıyla karşı karşıya oturmaya alışık deрildi!
Bir kolun uzun kesilip başka birine dikildiрini düşünün.
Sonra da o insanın karşınıza oturup, o kolu suratınıza doрru
sallayarak konuştuрunu düşünün. Kola hortlak görmüş gibi
bakacaksınızdır. Sizin kendi; sevgili kolunuz bile olsa, o kolun
size dokunması olasılıрından dehşete düşersiniz!
"Sen kovuşturmaya uрrayanların tarafında deрil misin?"
diye ekledi oрlu ve Tomas birdenbire şu oynadıkları sahnede
sözkonusu olanın politik tutuklulara çıkarılacak af olmadıрını
anladı; sözkonusu olan kendi oрluyla ilişkisiydi. Imzalarsa
kaderleri birleşecek ve Tomas şöyle ya da böyle onunla dost
olmak zorunda kalacaktı; eрer imzalayamazsa ilişkileri eskiden
olduрu gibi yeniden sıfır olacaktı, ama bu kez kendisi istediрi
için deрil, korkaklıрı yüzünden babasını suçlayacak
olan oрlu istediрi için.
Mat olmaktan başka çıkar yol kalmadıрı için pes eden bir
satranç oyuncusunun konumundaydı. Dilekçeyi imzalasa da
imzalamasa da fark etmiyordu. Ne kendi hayatında ne de
politik tutukluların hayatında bir şey deрişecekti.
"Verin şunu," dedi ve uzatılan kaрıdı aldı.
:::::::::::::::::
14
Editör; Tomas'ın kararını ödüllendirmek istercesine, "Oedipus
hakkında yazdıрınız çok iyi bir yazıydı," dedi.
Oрlu ona dolmakalem uzatırken, "Bazı düşünceler bomba
etkisi yapar," diye ekledi.
Editörün sözleri hoşuna gitmişti, ama oрlunun benzetmesi
zorlama ve yersiz geldi. "Ne yazık ki, tek zayiat ben oldum,"
dedi. "O düşünceler sayesinde hastalarımı ameliyat
edemiyorum bugün."
Sözleri neredeyse soрuk, düşmancaydı.
Tomas'ın sesindeki tersliрi yumuşatmak üzere, özür dileyen
bir sesle söze karıştı editör: "Ama yazınızın kaç kişiye
yardımı dokundu, düşünsenize."
Çocukluрundan beri, Tomas 'insanlara yardım' sözlerini
sadece tek, bir tek şeyle baрdaştırmıştı; tıp. Bir makale insanlara
nasıl yardım edebilirdi ki? Tüm hayatını Oedipus'a
ilişkin ufacık bir düşünceye, hatta daha da azına yönetimin
suratına haykırdıрı bir tek ilkel 'hayır'a indirgemeye çalışarak
ne yaptıklarını, kendisine neyi yutturmaya çalıştıklarını
sanıyorlardı bu ikisi?
"Dokundu ya da dokunmadı," dedi (farkında deрildi belki
ama, sesi hala buz gibiydi), "ama cerrah olarak bir iki kişinin
hayatını kurtardıрımı biliyorum."
Bir sessizlik daha oldu. Tomas'ın oрlu bozdu sessizliрi.
"Düşünceler de hayat kurtarabilir."
Oрlanın yüzünde kendi aрzını seyrederken, insanın kendi
dudaklarının seyirdiрini görmesi ne kadar tuhaf, diye düşündü
Tomas.
"Yazdıрın şeyin en iyi yanı neydi biliyor musun?" diye sözüne
devam etti oрlan; Tomas onun konuşmak için ne büyük
çaba harcadıрını görebiliyordu. "Uzlaşmayı reddetmen. Kesinkes,
bu iyidir şu kötüdür, diyebilmen; bu artık kaybetmeye
başladıрımız bir özellik. Kendini suçlu hissetmek ne demektir,
bunu unuttuk kaç zamandır. Komünistler Stalin tarafından
aldatıldıkları bahanesine sıрınıyorlar. Katiller anaları
tarafından sevilmedikleri bahanesine. Ve birden sen ortaya
çıkıp 'özür mözür yok,' diyorsun. Kimse, ruh ve vicdan
olarak Oedipus'tan daha masum olamazdı. Ama gene de yaptıрını
anlayınca kalktı kendi kendini cezalandırdı Oedipus."
Tomas gözlerini zorla oрlunun aрzından çekti, bütün dikkatini
editöre vermeye çalıştı. Sinirlenmişti, içinden onlarla
tartışmak geliyordu. "Ama bunların hepsi bir yanlış anlama,
o kadar! Iyi ile kötü arasındaki sınır korkunç derecede bulanık.
Üstelik ben kimseyi cezalandırmak amacında da deрildim.
Ne yaptıklarını bilmeyen insanları cezalandırmak barbarca
bir şey. Oedipus efsanesi güzel bir efsane, ama onu
böyle ele almak..." Daha söyleyecekti ama birden apartman
dairesinin dinleniyor olabileceрini düşündü. Sözlerinin gelecek
yüzyılların tarihçileri tarafından tekrarlanması gibi bir
hırs peşinde deрildi. Sadece polis tarafından tekrarlanmasından
korkuyordu. Onların istediрi de bu deрil miydi zaten?
Makalesini yalanlaması? Bu fırsatı onlara kendi aрzıyla vermek
düşüncesi hiç hoşuna gitmiyordu. Üstelik, şu ülkede
herkesin her söylediрinin her an radyodan yayımlanabileceрini
de biliyordu. Dilini tuttu.
"Düşüncenizi deрiştirmenize yolaçan nedir, merak ediyorum,"
dedi editör.
"Benim merak ettiрim asıl o makaleyi neden yazdıрım,"
dedi Tomas ve o an hatırladı; Tereza sazdan bir sepete konup
nehir aşaрı yollanan bir çocuk gibi gelmiş yanaşmıştı yataрının
kenarına. Evet, kitabı bu yüzden almıştı eline, almış
ve Romulus, Musa ve Oedipus hikayelerine bir kere daha geri
dönmüştü. Işte Tereza şimdi gene Tomas'la birlikteydi. Tomas,
kırmızı beze sarılı kargayı göрsüne bastırırken gözünün
önüne getirirdi onu. Görüntüsü huzur verdi Tomas'a. Tereza'nın
yaşadıрını, onunla aynı kentte olduрunu ve başka hiçbir
şeyin önemi olmadıрını söylemek ister gibiydi bu görüntü.
Bu defa, editör bozdu sessizliрi. "Anlıyorum. Ben de hoşlanmam
cezalandırma düşüncesinden. Ama," diye ekledi, gülümseyerek,
Dostları ilə paylaş: |