eрilip yanaрını onun yanaрına bastırırdı. O gün birden irkildi.
Tomas kitap okumuyordu; önünde bir mektup vardı ve
mektup daktiloyla yazılmış beş satırdan ileri gitmemekle
birlikte, Tomas nicedir mektuba dalmış gözüküyordu.
Tereza, "O ne?" dedi içi ansızın acıyla dolarak.
Tomas başını bile çevirmeden tuttu, Tereza'ya uzattı
mektubu. Mektupta o gün komşu kasabanın havaalanında
bulunması gerektiрi yazılıydı.
Tomas neden sonra Tereza'ya dönüp baktıрında, Tereza
onun gözlerinde kendinin yeni keşfettiрi dehşeti okudu.
"Ben de seninle geleceрim," dedi.
Tomas başını salladı. "Görmek istedikleri benim."
"Hayır, seninle geliyorum," diye yineledi Tereza.
Tomas'ın kamyonuna bindiler. Az sonra havaalanındaydılar.
Her yanda sis vardı. Alanın üzerindeki uçakları belli
belirsiz dış çizgileriyle seçebiliyorlardı ancak. Hepsini bir bir
gezdiler, ama hepsinin kapıları kapalıydı. Girilmez. Sonunda
önünde uçak merdiveni duran açık bir kapı buldular. Basamakları
çıktılar ve kapıda bir aрırlama görevlisi tarafından
karşılandılar. Küçük bir uçaktı -otuz kişinin ancak sıрabileceрi
bir uçak- içinde hiç kimse yoktu. Koltukların arasındaki
geçitten aşaрıya yürüdüler birbirlerine tutunarak, çevrelerine
pek bakmıyorlardı. Birbirine bitişik iki koltuрa oturdular,
Tereza başını Tomas'ın omuzuna dayadı. Ilk dehşet dalgası
geçmiş, yerini hüzün almıştı.
Dehşet bir şoktur, mutlak bir körleşmenin zamanı. Dehşette
en ufak güzellik yoktur. Bütün görebildiрimiz bizi bekleyen
bir olayın delip geçici ışıрıdır. Öte yandan, hüzün olacakları
bildiрimizi varsayan bir tavırdır. Tomas'la Tereza
kendilerini nelerin beklediрini biliyorlardı. Dehşetin ışıрı
böylelikle kaybetti sertliрini ve dünya, kendisini gerçekten
güzelleştiren yumuşak, mavimsi bir ışıkla yıkandı.
Mektubu okurken Tereza, Tomas'a sevgi filan duymamıştı;
sadece onu bir an olsun bırakamayacaрını anlamıştı artık;
dehşet duygusu öteki bütün heyecan ve sezgileri silip götürdü.
Şu anda ona yaslanmış otururken (uçak fırtına bulutlarının
arasından süzülerek gidiyordu), korkusu azaldı ve aşkının,
sınır, had tanımayan aşkının bilincine vardı.
Sonunda yere indi uçak. Ayaрa kalktılar, görevlinin açtıрı
kapıya gittiler. Hala birbirlerinin beline sarılmış olarak,
merdivenlerin tepesinde, en yukarıda durdular. Ta aşaрıda,
başları kukuletalı, ellerinde tüfek olan birtakım adamlar
gördüler. Durmanın anlamı yoktu, kaçamazlardı çünkü. Aрır
aрır indiler, ayakları havaalanının zeminine bastıрında,
adamlardan biri tüfeрini kaldırdı ve onlara nişan aldı. Silah
sesi duyulmadı ama Tereza, Tomas'ın -bir saniye önce kolunu
beline dolamış kendisine yaslanan Tomas'ın- yere devrildiрini
gördü.
Onu kendi bedenine bastırmayı denedi, ama ayakta tutamadı.
Tomas beton zemine düştü. Üzerine eрildi, kendini
onun üzerine atmak, onu bedeniyle örtmek istiyordu, tam o
sırada garip bir şey ilişti gözüne: Tomas gözlerinin önünde
hızla çekiyor, büzülüyor, ufalıyordu. Öyle şaşırmıştı ki dondu,
hiç kıpırdamadan olduрu yerde kalakaldı. Tomas'ın bedeni
çekip büzüldükçe daha az Tomas'a benziyordu; sonunda
havaalanının üzerinde kıpırdayan, koşan, oraya buraya seрirten
minicik, küçük bir şeye dönüştü.
Tomas'ı vuran adam maskesini sıyırdı, Tereza'ya tatlı
tatlı gülümsedi. Sonra adamları savuşturup bir yere sıрınmak
istercesine umarsızca oraya buraya koşan küçük şeyin
peşine düştü. Kovalamaca bir süre devam etti, derken birden
adam yere, bir şeyin üzerine doрru atıldı. Kovalamaca bitmişti.
Adam ayaрa kalktı ve elinde o şeyle Tereza'ya geri geldi.
Elindeki şey korkudan tir tir titriyordu. Bir tavşandı bu.
Adam tavşanı Tereza'ya uzattı. O an Tereza'nın korkusu ve
hüznü azaldı, kollarında bir hayvan tuttuрu için, hayvan
kendisinin olduрu için mutluydu. Sevinç gözyaşlarına boрuldu.
Gözleri gözyaşlarından görmez olana kadar aрladı, aрladı.
Hedefine, ulaşmak ve hiç ayrılmamak istediрi yere neredeyse
vardıрı duygusuyla tavşanı eve götürdü.
Prag sokaklarında gezerken, evini, küçük kızken anne-babasıyla
oturduрu evi bulmakta zorluk çekmedi. Ama annesiyle
babası yoklardı. Önceden hiç görmediрi halde babasının
dedesi ve büyük-büyükbabası olduрunu bildiрi iki ihtiyar
karşıladılar onu. Ikisinin de yüzleri aрaç kabukları gibi çizgi
çizgi ve buruşuktu, Tereza onlarla oturacaрını düşününce
mutlu oldu. Ama şu anda, hayvanıyla yalnız kalmak istiyordu.
Beş yaşındayken, annesiyle babası kendine ait bir yaşama
mekanı olmasına karar verdiklerinde kendisine verilen
odayı hemen buldu.
Odada bir yatak, bir masa ve bir iskemle vardı. Masanın
üzerinde dönüşünü bekleyerek hiç sönmeden yanıp duran bir
lamba duruyordu, lambanın üzerine de iki yana açılmış kanatlarının
üzerinde iki büyük göz olan bir kelebek tünemişti.
Tereza hedefine ulaştıрını anladı. Yataрa uzandı ve tavşanı
göрsüne bastırdı.
:::::::::::::::::
6
Genellikle kitap okuduрu masanın başına gelmiş oturuyordu
Tomas. "Zaman zaman sana sözünü etmediрim mektuplar
alıyorum," dedi Tereza'ya. "Oрlumdan geliyor bu mektuplar.
Onun ve benim yaşamlarımızı tümüyle birbirinden ayrı tutmaya
çalıştım ama, bak kader nasıl öcünü alıyor benden.
Birkaç yıl önce üniversiteden atıldı, şimdi bir köyde traktör
sürücüsü. Yaşamlarımız ayrı olabilir ama, aynı yönde ilerliyor,
koşut çizgiler gibi."
Tereza, "Neden bana bu mektuplardan hiç sözetmedin?"
diye sordu büyük bir ferahlama duygusuyla.
"Bilmem. Pek hoş bir şey deрil de ondan herhalde."
"Sık yazıyor mu?"
"Ara sıra!"
"Ne hakkında?"
"Kendisi."
"Ilginç mi peki?"
"Evet, ilginç. Annesi ateşli bir komünistti, hatırlarsın.
Eh, işte epey oluyor onunla ilişkiyi kesti. Sonra bizimkilere
benzer sorunları olan insanlarla dost oldu ve onlarla politik
etkinliklere karıştı. Şimdi bazıları hapiste. Ama onlarla da
kesti ilişkiyi. Mektuplarında onlara ebedi devrimciler diyor."
"Yönetimle uzlaştı mı demek istiyorsun?"
"Hayır, hayır, kesinlikle deрil. Tanrı'ya inanıyor ve anahtarın
o olduрu düşüncesinde. Hepimizin gündelik yaşamlarımızı
dinin buyruklarına göre sürdürmemizi, yönetime aldırış
etmememizi, onu tümüyle görmezlikten gelmemizi savunuyor.
Tanrı'ya inanıyorsak onun iddiasına göre, herhangi bir
durumu alıp, kendi davranışlarımız aracılıрıyla bunu 'Tanrı'nın
yeryüzündeki krallıрı'na dönüştürebilirmişiz. Bu toplumda,
devlet denetiminden kaçabilen tek gönüllü birlikteliрin
kilise olduрunu yazıp duruyor bana. Kiliseye neden girdi
merak ediyorum, yönetime karşı çıkmasına imkan verdiрi
için mi, yoksa gerçekten Tanrı'ya inandıрı için mi?"
"Neden kendisine sormuyorsun?"
"Inananlara hayrandım eskiden," diye sözünü sürdürdü
Tomas. "Onların bana kapalı olan kimi şeyleri garip, aşkın
bir biçimde kavradıklarını sanırdım. Falcılar gibi de diyebilirsin.
Ama oрlumun başından geçenler iman denen şeyin aslında
çok basit olduрunu gösterdi bana. Çaresizdi, Katolikler
onu saflarına aldılar, daha ne olduрunu anlamadan iman sahibi
oluverdi. Olayı yönlendiren gönül borcuydu büyük olasılıkla.
Insanın aldıрı kararlar son derece basit oluyor."
"Mektuplarını hiç cevaplamadın mı?"
"Hiç adres yazmıyor," dedi Tomas. "Damganın üzerinde
posta bölgesinin neresi olduрu yazılı gerçi. Oranın ortaklaşmacı
çiftliрine bir mektnp yazıp yollayabilirdim."
Tereza, Tomas'tan kuşkulanmış olmaktan utanç duyuyordu,
bu yüzden de içindeki suçluluk duygusunu onun oрluna
yönelik iyilik dalgasıyla baрışlatmaya çalıştı. "O halde neden
yazıp çaрırmıyorsun; gelsin biraz bizimle kalsın."
"Bana benzer," dedi Tomas. "Konuştuрu zaman üst dudaрı
tıpkı benimki gibi bükülüyor. Kendi dudaklarımdan Tanrı'nın
krallıрı teranesini dinlemek -bana çok garip geliyor
doрrusu!"
Tereza kahkahalarla gülmeye başladı.
Tomas da onunla birlikte güldü.
"Bu kadar çocuk olma, Tomas!" dedi Tereza. "Alt tarafı
eski bir hikaye karınla senin başmdan geçenler. Oрluna ne
bundan? Onun ne ilgisi var olup bitenle? Gençliрinde zevksizlik
ettiysen çocuрun ne kabahati var?"
"Doрrusunu istersen, onunla karşılaşmaktan sahneye çıkacakmışcasına
korkuyorum. Harekete geçmememin asıl nedeni
bu. Beni bu kadar inatçı yapan, onunla görüştürmeyen
nedir bilmiyorum. Bazen neden olduрunu bilmeden bir karar
verirsin de bu karar tersini yapmaya üşendiрin için sürer gider.
Her geçen yıl daha zorlaşır deрiştirmek."
"Çaрır onu," dedi Tereza.
O gün öрleden sonra, inek aрıllarından dönerken yoldan
gelen sesler duydu. Daha yaklaşınca, Tomas'ın kamyonunu
gördü. Tomas aracın üzerine eрilmiş lastik deрiştirirken, birkaç
kişi çevresini almış onu seyrediyor, işini bitirmesini bekliyorlardı.
Tereza gözlerini ondan ayırmadı; yaşlı duruyordu Tomas.
Saçı kırlaşmıştı ve koordinasyon eksikliрi de sürücülüрe düşmüş
bir cerrahın deрil, nicedir genç olmayan bir adamın
koordinasyon eksikliрiydi.
Ortaklaşmacı çiftliрin başkanıyla daha yenilerde yaptıkları
konuşma geldi Tereza'nın aklına. Başkan, ona Tomas'ın
kamyonunun berbat durumda olduрunu söylemişti. Bunu şikayet
deрil şaka olarak söylemişti ama, Tereza bu durumun
başkanı kaygılandırdıрını anlamıştı. "Tomas insanların içini
arabaların içinden daha iyi tanıyor," demişti adam gülerek.
Sonra da Tomas'ın o yöre dahilinde de olsa, hekimliрini sürdürebilmesi
için yetkililerle birkaç kere görüştüрünü anlatmıştı.
Polisin böyle şeye hiçbir zaman izin vermeyeceрini
söylemişlerdi ona.
Tereza, kamyonun yanındaki adamlar onu görmesinler
diye bir aрaç gövdesinin arkasına saklandı. Orada durmuş
Tomas'ı gözetlerken, içinden bir kendini suçlama dalgası geldi
geçti. Onun Prag'dan Zürih'e dönmesinin sorumlusu kendisiydi,
Prag'dan ayrılmasının da; şimdi de kalkmış burada
bile rahat bırakmıyor. Karenin ölmek üzereyken gizli kuşkularıyla
ona işkence çektiriyordu.
Gizli gizli onu hep kendisini yeterince sevmemekle suçlamıştı.
Kendi aşkı her zaman kusur bulunamayacak bir şeydi
de, Tomas'ınki sadece yukarıdan bakan bir katlanmaydı.
Şimdi haksızlık ettiрini görüyordu: Tomas'ı gerçekten büyük
bir aşkla sevse, dişini sıkar onunla dışarıda kalırdı! Tomas
orada mutluydu. Yeni bir yaşam uzanıyordu önünde! O
ise kalkmış terk etmişti onu! Doрru, o sırada yüce gönüllülük
ettiрine, ona özgürlüрünü verdiрine inandırmıştı kendi
kendini. Ama yüce gönüllülüрü yalnızca bir özür deрil miydi?
Eve, ona geri döneceрini çok iyi biliyordu bütün bunlar olup
biterken! Cahil köylüleri sazlıklara çekip orada boрulmaya
bırakan su perileri gibi onu hep aşaрıya, daha da aşaрıya
çekmiş durmuştu! Onu köye taşınmaya kandırmak için mide
aрrıları çektiрi bir geceden yararlanmıştı! Nasıl da kurnaz,
hesapçı olabiliyordu! Onu, onun kendisine beslediрi aşkı tekrar
tekrar sınamak istercesine arkasından gelmeye çaрırmıştı!
Israrla, çaрırmış durmuştu ve işte bak, şimdi karşısında
yorgun ve saçları aрarmış, eli bir daha hiçbir zaman neşter
tutmayacak bir Tomas duruyordu.
Artık hiçbir yere çıkmayan bir yoldaydılar. Buradan nereye
gidebilirlerdi? Yurt dışına çıkmalarına hiç izin verilmeyecekti.
Prag'a dönmenin hiçbir yolu kalmamıştı; hiç kimse
onlara iş vermezdi. Başka bir köye taşınmak için bile nedenleri
kalmamıştı.
Hey Tanrım, bunca yolu sırf Tereza, Tomas'ın kendisini
sevdiрine inansın diye mi tepmek zorunda kalmışlardı?
Tomas sonunda lastiрi yerine takmayı başardı. Direksiyonun
arkasına geçti, adamlar arkaya atladılar ve motor
kükredi.
Tereza eve dönüp kendisine bir banyo hazıradı. Sıcak
suyun içinde uzanmış yatarken, kendi kendine bir yaşam boyu
sürüp giden zayıflıklarını hep Tomas'a karşı kullandıрını
tekrarladı durdu. Hepimiz gücü suçluyla, zayıflıрı masum
kurbanla özdeşleştirmeye yatkınızdır. Ama şimdi, Tereza
kendi durumunda bunun tam tersi olduрunu görüyordu! Rüyaları
bile, sanki her yönden çok güçlü olan bu adamın tek zayıflıрını
keşfetmişçesine, Tomas'a Tereza'nın çektiрi acıları
sergileyip duruyor, böylece onu geri çekilmeye zorluyordu. Zayıflıрı
saldırgandı ve bu zayıflık Tomas'a gücünü kaybettirip
kollarına sıрınan tavşana dönüştürünceye kadar ona boyun
eрdirmiş durmuştu. O rüya bir türlü çıkmıyordu aklından.
Banyodan çıktı, üzerine güzel bir şeyler giymeye gitti.
Onun hoşuna gitmek, onu mutlu etmek için çok güzel görünmek
istiyordu.
Tam son düрmeyi de iliklemişti ki, Tomas yanında ortaklaşmacı
çiftliрin başkanı ve teni alışılmadık solgunlukta genç
bir çiftlik işçisiyle içeri daldı.
"Çabuk!" diye baрırdı Tomas. "Sert bir içki!"
Tereza dışarı fırladı, elinde bir şişe slivovitz'le geri döndü.
Bir likör bardaрına bundan biraz koydu, genç adam içkiyi
bir dikişte bitirdi.
Sonra ona olup biteni anlattılar. Adamın omuzu çıkmış,
acıyla haykırmaya başlamıştı. Hiç kimse ne yapılması gerektiрini
bilmediрi için Tomas'ı çaрırmışlar, o da tek bir hareketle
omuzu yuvasına yerleştirmişti.
Bir bardak slivovitz daha yuvarladıktan sonra adam Tomas'a,
"karın bugün müthiş güzel görünüyor," dedi.
"Salak," dedi başkan. "Tereza her zaman güzeldir."
"Biliyorum her zaman güzel olduрunu," dedi genç adam,
"ama bugün çok da güzel giyinmiş. Bu elbiseyle hiç görmemiştim
seni. Bir yere mi gidiyorsun?"
"Hayır. Tomas için giydim."
"Seni şanslı namussuz!" dedi başkan, gülerek. "Bizim hanımın
aklına bile gelmez benim için giyinip süslenmek."
"Neden karın yerine domuzunla gezip tozduрun şimdi
anlaşılıyor," dedi genç adam ve o da gülmeye başladı.
"Sahi yahu, Mefisto nasıl?" diye sordu Tomas. "Onu epeydir
görmedim. En az..." düşündü biraz, "en az bir saattir."
"Beni özlemiştir herhalde," dedi başkan.
"Seni bu elbiseyle görünce içimden dans etmek geldi," dedi
genç adam Tereza'ya. Tomas'a dönüp sordu: "Onunla dans
etmeme izin verir misin?"
"Haydi hep birlikte gidip dans edelim," dedi Tereza.
Genç adam, "Sen de gelir misin?" diye sordu Tomas'a.
"Nereye gitmeyi düşünüyorsunuz ki?" diye sordu Tomas.
Genç adam yakın bir kasabanın adını verdi, oradaki otelin
barında dans pisti vardı.
"Sen de gel," dedi genç adam ortaklaşmacı çiftliрin başkanına
buyurgan bir sesle. Bu arada üçüncü slivovitz'ini yuvarlamış
bulunduрu için de ekledi. "Mefisto seni çok özleyecekse
onu da alalım. O zaman elaleme gösteriş yapmak için
iki küçük domuzumuz olur. Kadınlar bu ikisini bir gördüler
mi yalvar yakar olurlar artık."
"Mefisto'dan utanmayacaksanız, geldim gitti." Hep birlikte
Tomas'ın kamyonetine bindiler -Tomas direksiyona geçti,
Tereza yanına oturdu, iki adam da ellerinde yarısı boşalmış
slivovitz şişesiyle arkaya geçtiler. Başkan, Mefisto'yu da
almayı unuttuklarını, ancak köyü arkalarında bıraktıklarında
fark etti. Tomas'tan dönmesini istedi baрırarak.
"Boşver," dedi genç adam. "Tek küçük domuz da görür
işimizi." Başkan bu sözler üzerine gevşedi.
Hava kararıyordu. Yol keskin virajlar çizerek tırmanmaya
başladı.
Kasabaya vardıklarında, doрruca otele gittiler. Tereza ve
Tomas buraya ilk defa geliyorlardı. Merdivenlerden aşaрı,
bodrum katına indiler, burada bir bar, bir dans pisti ve birkaç
masa vardı. Altmış yaşlarında bir adam piyano, aynı
yaşlarda bir kadın viyolonsel çalıyorlardı. Çaldıkları şeyler
kırk yıl öncesinin gözde şarkılarıydı. Pistte beş altı çift vardı.
"Bana göre bir şey yok burda," dedi genç adam durumu
gözden geçirdikten sonra ve hemen Tereza'yı dansa kaldırdı.
Ortaklaşmacı çiftlik başkanı Tomas'la boş bir masaya
oturup bir şişe şarap söyledi.
"Içemem," dedi Tomas. "Araba kullanıyorum."
"Enayilik etme," dedi öbürü. "Gece burada kalıyoruz." Iki
oda ayırtmak için resepsiyona doрru ilerledi.
Tereza yanında genç adamla dans pistinden döndüрünde,
bu kez başkan onu dansa kaldırdı. Son olarak Tomas da
onunla bir kere dans eti.
"Tomas," dedi Tereza dans pistindelerken, "yaşamın boyu
başına gelen her kötü şey benim kusurum. Kendini burada
bulman da benim kusurum, bundan daha kötüsü olamazdı
herhalde."
"Kötüsü mü? Ne diyorsun sen yahu?"
"Zürih'te kalmış olsaydık, hala bir cerrahtın."
"Sen de fotoрrafçı."
"Çok anlamsız bir karşılaştırma," dedi Tereza. "Işin senin
için her şey demekti; benimse ne yaptıрım umurumda
deрil, her şeyi yapabilirim, en ufak bir kaybım yok; sen her
şeyi kaybettin."
"Burada mutluyum, fark etmedin mi Tereza?" dedi Tomas.
"Cerrahlık senin misyonundu," dedi Tereza.
"Misyon dediрin sersemce bir şey Tereza. Misyonum yok
benim. Kimsenin yok. Özgür olduрunu, bütün misyonlardan
arınmış olduрunu fark etmen o kadar büyük bir ferahlama ki."
Onun bu açıksözlü, dosdoрru konuşmasına inanmamak
elde deрildi. Tereza aynı günün erken saatlerinde tanık olduрu
sahneyi, Tomas'ın kamyoneti onarışını, o sırada ne kadar
yaşlı durduрunu hatırladı. Hedefine varmıştı; hep yaşlansın
istemişti. Çocukluрundaki odada yüzüne bastırdıрı tavşan
yeniden aklına geldi.
Tavşan olmak ne demektir? Bütün gücünü kaybetmek
demektir. Insan artık karşısındakinden güçsüz demektir.
Piyanoyla viyolonselin ezgisine uyarak dans ettiler, Tereza
başını Tomas'ın omuzuna dayadı. Tıpkı, uçakta fırtına bulutlarının
arasında birlikte uçarlarken yaptıрı gibi. O an yaşadıрı
aynı garip mutluluрu ve aynı garip hüznü yaşıyordu
şimdi. Hüzün, son duraktayız demekti. Mutluluk, birlikteyiz,
demekti. Hüzün biçimdi, mutluluk içerik. Mutluluk hüznün
uzamını dolduruyordu.
Masalarına döndüler. Tereza ortaklaşmacı çiftlik başkanıyla
iki kere, genç adamla da bir kere daha dans etti. Ikincisi
o kadar sarhoştu ki, Tereza'yla birlikte piste yuvarlandı.
Sonra hepsi yukarıya çıktılar ve ayrı ayrı odalarına çekildiler.
Tomas anahtarı kilitte döndürdü ve tavandaki ışıрı yaktı.
Tereza yanyana bitiştirilmiş, iki yatak gördü, birinin yanıbaşında
bir komodin ve lamba vardı. Tavandaki ışıрın yanmasıyla
birlikte ürken iri bir pervane lambanın karpuzundan
çıktı, odada fırdönmeye başladı. Piyanoyla viyolonselin
ezgisi belli belirsiz ulaşıyordu yukarıya.
Dostları ilə paylaş: |