Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2012, № 1
- 58 -
“eşitlik” kavramını ele alalım. “Eşitlik” gibi bir değerin ne olduğuna, örne-
ğin bir liberal demokrat ile bir Marksit sosyalistin yanıtları açısından bakı-
lırsa, liberal demokratın bu soruya büyük bir olasılıkla, “tüm bireylerin ya-
salar önünde aynı haklara sahip olması” tarzında daha çok hukuksal boyutlu
bir yanıt verdiğini; bir Marksist sosyalistin ise, yine büyük bir olasılıkla,
“üretim araçlarının kamulaştırılması yoluyla, tüm bireylerin aynı sosyo-eko-
nomik düzeye gelmesi” tarzında daha çok ekonomik boyutlu bir yanıt ver-
diği görülür. Burada, aynı değer hakkında iki ayrı değer yargısı verilmekte-
dir.” (3, s.75)
Değerlerin ontolojik temelinin insanda olduğuna yukarıda değinilmiş-
ti. Değerler, insandan bağımsız bir ideal gerçeklik alanına ait şeyler sayıla-
mazlar. Çünkü onlar insan düşüncesinin ürünüdürler. İnsanlar, inanıp bağ-
landıkları değerleri, mantıksal açıdan hep tümellik kalıbı içinde tasarlayıp
kurarlar. Ama değerlere yükletilen bu tümelliğe rağmen, onlar her tarihsel
dönemde, her ulusta, her insan topluluğunda, vb. farklı anlam içerikleriyle
karşımıza çıkarlar. Örneğin her sanatçının bir “güzellik” idesi vardır, o
kendi güzellik değerini, tam bir tümellik ve genel-geçerlilik tasarlayıp kurar;
ama tüm sanatçıların üzerinde anlaştıkları tek bir güzellik değeri tanımı da
yoktur. Yani “güzellik” tasarımı ve kuruluşu bakımından genelgeçer olsa da,
sanatçıların çeşitli tarihsel dönemlerde bu değere yükledikleri anlam, yani
değer yargıları, tam bir çokluk gösterir.” (3, s.73)
Tarih-üstü ve mutlak değerlerden değil, ancak bazı değerlerin mutlak-
laştırılmaya çalışılmasından söz edilebilir. Dilthey şöyle der: “Göreliden
mutlaka doğru meydana çıkan değerleri, yükümlülükleri, normları ve iyilik-
leri düzenlemek de tarihin ödevidir. Eğer bunu yaparsak empirik araştırma-
lar alanından spekülasyonların içine adım atmış olurduk. Tarih gerçekten,
koşulsuz değer, norm ya da iyilik gibi bir şeylerin mümkün olduğunun
bilgisine sahip değildir.” (9, s. 165)
İnsanın belirli tarihsel-toplumsal koşullarda yaşamakta, düşünmekte
ve eylemekte olan bir varlıktır. İşte onun bu koşullar tarafından kuşatıl-
masıyla, aynı zamanda değerleri gerçekleştirme ve ortaya koyma çabasında,
karşısına bir engel/sınır olarak da çıkmaktadır. Çünkü insan söz konusu de-
ğerleri gerçekleştirme konusunda mutlak/sınırsız bir güce ve olanağa sahip
Epistemologiya
- 59 -
olmadğı için, değerlerden aynı zamanda birer ideal/erek olarak söz etmek de
yerinde olur. İnsanı, geçmişin ve geleneğin yükünü taşıyarak geleceğe yöne-
len bir varlık olarak görürüz. İnsanlık tarihine baktığımızda da, geçmiş ve
gelecek arasında, değerler bakımından sürekli bir çatışmanın devam ettiğini
saptamak mümkündür. Dilthey’ın sözleriyle, “Bütün uluslar için geçerli
olan değerler yoktur. Roma İmparatorluğunda insanlığın taşıyıcısı olarak
aristokratik bir insanlık anlayışı ortaya çıkmıştır/gelişmiştir. Hristiyanlıkta
ise değerli bir şey olarak insanlık anlayışı ortaya çıktı ve bu anlayışı Aydın-
lanma çağında yeni bir vurgu yapıldı. (...) Böylece tarihte görelilik bilinci-
nin ortaya çıktığı söylenebilir. Hiç şüphesiz her tarihsel fenomen sonlu ve
bundan dolayı da görelidir.” (9, s.166-167)
Dilthey, tarihsel görelilik bilincini, özgürlük bilinci olarak değerlendi-
rir: “Her tarihsel fenomenin, her insani ya da sosyal durumun sonluluğu ve
her çeşit inancın göreliliğinin tarihsel bilinci, insanın özgürleşmesine yöne-
lik bir açılımdır. Eğer kendisini bağlayan hiçbir felsefe ve inanç sistemi bu-
lunmuyorsa, insan istediği her deneyime tümüyle ve kendisini engellemeden
bırakmak için egemenliğini kazanır. Yaşam kavramlar aracılığıyla bilgiden
bağımsızlaşır; zihin dogmatik düşüncenin örümcek ağı üzerinde egemen
hale gelir.” (9, s.167)
Böylece Dilthey, insan düşüncesinin ve kavramlarının göreliliğinden
söz ederken, aynı zamanda yaşama formlarının, bütün dünya görüşlerinin,
her inanç çeşidinin, tüm varoluşun, tarihsel kanaatlerin, dünyanın gizemine
verilen yanıtların, metafiziksel sistemlerin, dinsel öğretilerin tarihsel göreli-
liğinden de söz eder. Böylece görelilik öğretisinin açıklamasını, kültürel
yaratımın ve yaşama formlarının her çeşidine uygular.” (7, s.136)
Dilthey bu düşüncelerini 19. Yüzyılın son çeyreğiyle 20. Yüzyılın
başlangıcında ortaya koymuştur. Şimdilerde başka bir yüzyılın ilk çeyreğin-
de bulunuyoruz. 19.yüzyıldan 20 yüzyıla geçerken “görelilik” ve “görecilik”
kavramlarının uğradığı değişmeleri de unutmamak gerekir. “Görecilik”/rela-
tivizm sözcüğü Plantinga’ya göre, zamanımızda bazı “nahoş” anlamlar ka-
zanmış bulunmaktadır. “Ama bu Dilthey’ın zamanında henüz böyle değildi,
hiç değilse, aynı içeriğe sahip değildi.... Ve Dilthey kişisel olarak görelilik
bilincini tehdit edici olmaktan daha çok özgürleştirici bir fenomen olarak
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2012, № 1
- 60 -
kabul etmişti. Onun kastetiği, Hristiyan gelenek tarafından onaylanan/des-
teklenen Avrupalı yaşam formlarının mutlak biçimde ve ebedi olarak geçerli
ve zorunlu olmadıklarıydı.” (7, s.139)
Gerçekten de hemen her dönemde genel geçer ve ebedi kılınmaya ça-
lışılan bilgi, değer ve eğilimlerle karşılaşırız. Günümüz dünyasında da bu
duruma ilişkin pekçok örnekler bulabiliriz. İşte hermeneutik/tarihselci felse-
fe, mutlak, ebedi, değişmez değerlerin olmadığını, tam tersine insanların ba-
zı değerleri mutlaşlaştırmaya yöneldiklerini ortaya koyar. Hermeneutik fel-
sefenin ortaya koyduğu tarihsel görelilik bilincinin bizi, nihilizme, yani de-
ğerlerin yadsınmasına götürmesi söz konusu değildir. Çünkü yadsınan insan
değerleri olmayıp, değerlere ve bilgi-değer ilişkisine yönelik bakış açıları ve
insanın değerlerle bağıntı kurma tarzıdır. Bütün bilgilerin ve değerlerin ta-
rihsel göreliliğinin bilinci, bizi özgürleştiren ve yeni ufuklar açan bir işlevi
de yerine getirir. Hermeneutik felsefenin söz konusu özgürleşmeye getirdiği
katkıların önemi yadsınamaz.
Kaynakça
1.
Bochenski, Felsefece Düşünmenin Yolları, Çev. K. Dinçer, Bilim ve
Sanat Yayınları, 1996.
2.
Doğan Özlem, Kültür Bilmleri ve Kültür Felsefesi, İnkılap Yayınları,
2000.
3.
Doğan Özlem, Max Weber’de Bilim ve Sosyoloji, Ara Yayınları, 1990.
4.
Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, İnkılap Yayınları, 2001.
5.
Hans-Georg Gadamer, “Tarih Bilinci Sorunu”, Toplum Bilimlerinde
Yorumcu Yaklaşım, Çev.Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1990.
6.
Ortega y Gasset, Tarihsel Bunalım ve İnsan,Çev. Neyire Gül Işık, Metis
Yayınları, 1998.
7.
Theodor Plantinga, Historical Understanding in Thought of Wilhelm
Dilthey, 1980.
8.
Uluğ Nutku, İnsan Felsefesi Çalışmaları, Bulut Yayınları, 1998.
9.
Wlhelm Dilthey, Pattern and Meaning in History, Çev. H.P. Rickman,
Harper Torchbooks, 1962.
Dostları ilə paylaş: |