Caucasus and Central Asia in the Globalization Process
324
Hazarın statüsüne ilişkin olarak BM Deniz
Hukuku Konvansiyonuna göre (UNCLOS United
Nations' Convention on the Law of the Sea) ;
deniz ve okyanuslarda kıyısı olan ülkeler, 12
millik bir kıta sahanlığını ve onun ötesinde de 200
millik bir Özel Ekonomik Bölgeye sahip olurlar-
ken, bunların dışındaki tüm sular, dünya halkları-
nın ortak malı olarak kabul edilmekte ve Hazar bu
konvansiyonun çizdiği sınırların dışında kalmakta-
dır. UNCLOS "iç deniz" terimini tanımlarken,
uluslararası hukukta da "uluslararası göl" kavramı
bulunuyor. Ama her ikisi de Hazar'ın özel duru-
muna %100 uymuyor. Hazar UNCLOS'a göre bir
"iç deniz" değil, çünkü yüzyıllardır çevresindeki
ülkeler denizin kullanımı üzerinde özel kontrol
sağlamışlar. Açık denizlere bağlanan bir uluslara-
rası su bağlantısı yok. En önemli çıkışı olan Volga
nehri de Rusya hâkimiyetinde olduğundan uluslar-
arası bir kimliğe sahip değil. Öte yandan, Hazar
bir "uluslararası göl' olarak da tanımlanıyor. Çün-
kü bir denizde olması gereken oşinografik özel-
liklere sahip. Bunun yanı sıra çevre ülkelerin kar-
maşık ilişkileri Hazar’ı ABD ile Kanada arasında
yer alan "uluslararası göl"lerden epey farklı bir
konuma oturtmaktadır. Öte yandan yeni oluşan
diğer Hazar devletlerinin tümü 1982 Birleşmiş
Milletler (BM) Denizler Hukuku Anlaşmasını he-
nüz tanımamışlardır. Hazar'ın deniz mi göl mü
olduğu sorusunun cevabı da hala belirsizliğini
korumaktadır. Tartışmanın merkezinde ise Hazar
Deniz yatağının bağımsızlığı ve bu konudaki
yasama gayretlerinin "Ortak Mülkiyet" ilkesine mi
"Ayrı Mülkiyet" ilkesine mi dayandırılacağı soru-
su yer almaktadır.
Statü hakkında özetle Hukuksal statüsünün be-
lirlenmesi açısından ilk olarak Hazar'ın bir göl mü
yoksa bir deniz mi olduğunun saptanması gerek-
mektedir. Hazar deniz olarak kabul edildiği tak-
dirde, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne
(BMDHS) göre, her kıyıdaş devletin karasuları,
kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin
olması gerekmektedir. Hazar göl olarak kabul
edilirse, bu durumda ulusal sınırların belirlenme-
sinde iki yöntem ortaya çıkmaktadır. Bunlardan
birincisi Hazar'ın tamamen ulusal sektörlere bö-
lünmesi, ikincisi ise ortak kullanımdır.
Hazar'ın statüsü denilince akla ilk gelen petrol
ve doğal gaz gibi deniz dibi kaynaklarının pay-
laşımı olsa da ulaştırma, balıkçılık, biyolojik kay-
nakların kullanımı, eko-sistemin korunması, kir-
lenmenin denetlenmesi gibi bu sorunun birçok
boyutu bulunmaktadır (www.turksam.org, 2007).
HAZAR'DA SÜRDÜRÜLEBĐLĐR
KALKINMANIN UYGULANABĐLĐRLĐĞĐ
Ülkelerin gelişimlerinin itici öğesi enerjidir.
Bu nedenle de ülke yönetimlerini üstlenenler,
toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu
enerjiyi kesintisiz, güvenilir, temiz ve ucuz yollar-
dan bulmak ve bu kaynakları da mutlaka çeşitlen-
dirmek durumundadırlar. Klasik enerji kaynakları
ve geri kalmış teknolojilerin doğal çevrede geri
dönülmez tahribatlara yol açmaması içinse, “sür-
dürülebilir kalkınma” kavramı gündeme gelmiştir.
Buna paralel olarak da, yalnız enerji kaynağı te-
minini ve enerji üretimini temel alan planlamaların
yerini, gelişmiş toplumlarda enerji-ekonomi-eko-
loji dengesini özenle gözeten planlama anlayışı
almaya başlamıştır (www.turksam.org, 2007).
Günümüzde çevre yönetimine ilişkin en çok
tartışılan konulardan biri ekonomik kalkınma
/gelişme ile çevre koruma arasındaki etkileşimdir.
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ekonomik kal-
kınma/gelişme ve çevresel değerleri koruma ikile-
mini aşmak için geliştirilmiş ve son olarakta
Johannesburg Zirvesi (Rio+l0) çıktıları arasında
yer almıştır.
Ortak Geleceğimiz raporu ile öngörülen sür-
dürülebilir kalkınma ile "iki kutup olarak ele alı-
nan ekonomi ve ekolojiyi bir araya getirip, kay-
nakları hem yaşayan insanların hem de gelecek
nesillerin kullanımına sunmak" amacı öne çıkarıl-
maktadır.
Sürdürülebilir kalkınma modelini uygulayabil-
mek için ülkeler arasında (Hazar bölgesi ülkeleri
de dâhil olmak üzere) önemli düzeyde, kaynak,
güç ve yaptırım dengesizlikleri bulunduğu açıktır.
Bu genel çıkarımı dikkate alır tarzda konunun bu
boyutu Johannesburg Zirvesinde de ele alınmıştır.
Zirvede; Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki
farklılıkların sürekli ve dinamik bir şekilde ulus-
lararası çevrenin ve uluslararası işbirliğinin ge-
rekliliğini ortaya koymakta olduğu vurgulanmıştır.
Orta Asya Devletleri Batıya ve diğer endüstri-
leşmiş ülkelere kaynakların geliştirilmesi, petrol
ve gazın taşınması ve ticaret nedeniyle büyük öl-
çüde bağlıdırlar. Bölgede çevresel tahribat oldukça
büyük bir sorundur, ancak bu devletler ne birlik
içindedirler ne de kirlilik tehdidi ve kaynakların
yanlış kullanımından kaynaklanan sorunlarla baş
etmek için gerekli kaynaklara sahiptirler. Ayrıca
Hazar devletinin uluslar arası şirketlerin yatırım
hızlarına cevap verecek altyapı imkanları da mev-
cut değildir (Maqsudul, 2001: 8-10). Bununla bir-
likte Azerbaycan ve diğer kıyıdaş devletlerin bü-
yük çoğunluğu tek başlarına Hazar kaynaklarını
işleyecek ekonomik potansiyele sahip değillerdir,
bir anlamda kıyıdaş ülkelerin büyük şirketlerle
rezervlerin işletilmesi, genişletilmesi ve dış Pazar-
lara taşınması noktasında işbirliğine zorlayan te-
mel neden budur (Çelik-Kalaycı,1999: 12 I).
Bölgede çok uluslu petrol şirketleri ve ABD,
Rusya, Türkiye ve Hazar bölgesi politikacıları,
Dostları ilə paylaş: |