XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 4,93 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/222
tarix15.03.2018
ölçüsü4,93 Mb.
#31889
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   222

86 

 

SANAT TARİHİNİN KAYIP KİMLİKLERİ: KADIN SANATÇILAR 



 

SEHER KURT 

 

Bir kadın oturmuş, ateşi seyrediyor,  

 Zavallı kız kardeşimin son heykellerinden birisinin konusu bu..  

 Ruhumu hatırladığım anlarda onu böyle canlandıracağım...  

 Oturmuş ateşi seyrediyor. Kimsesi yok. Herkes ölmüş...  

 Camille CLAUDEL’in erkek kardeşi...  

 

Toplumsal  cinsiyet  rolleri,  bireyin  kimliğini  ortaya  koymada  en  etkili  araç-



lardan biridir. Sosyal ortamlarda bireylerden kendi cinsiyetleri doğrultusunda kim-

likler geliştirmeleri beklenir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet rolleri bireyin zihnini, 

benliğini yönlendirir, şekillendirir. Bu süreç içinde eril söylem biçimlendirmede son 

noktayı  koyarak  bireyin  toplumsal  yaşamdaki  yerini  kesin  olarak  belirler.  Birey 

sosyal  ortamda  davranışlarını  sergilerken  toplum  tarafından  kabul  görüp  görme-

diğini  önemser.  Kişiler  onaylanacak  davranışlar  sergilemek  ister.  Eril  söylemin 

iktidarı  da  bu  özelliği  çok  iyi  kullanarak  sosyal  yaşamı  kendi  kurallarına  göre 

düzenler.  

 Tartışmayı  Kadın  kimliği  üzerinden  sürdüreceksek  eğer  şunu  belirtmemiz 

gerekir: Kadınlar eşit olmayan sosyal koşullar yüzünden benliklerini, kendi kimlik-

lerini özgürce ortaya koyamayan ya da bu yazgıyı değiştirmek için en çok mücedele 

veren  kesimin  temsilcileri  olarak  tarihte  yerlerini  almışlardır.  Bunun  bir  nedeni 

sosyal ortamın kadına birey olmaktan çok anne, sevgili, eş, kız kardeş, kız evlat gibi 

roller yüklemesidir. Dolayısıyla birey olarak kadınların tarihi hep gözardı edilmiş, 

18. Yüz yıla kadar kadın kamusal alandan uzak tutulmuştur. Bu durum tıpkı diğer 

alanlarda  olduğu  gibi  kadının  sanatsal  kimliğinin  oluşumunu  da  olumsuz  olarak 

etkilemiş,  kadınların  sanat  alanındaki  varlıkları  çok  yıllar  sonra  ancak  feminist 

hareketin çabalarıyla kabul edilmeye başlanmıştır. 1960’lı yıllarda cinsiyet ayrım-

cılığından, ırkçılığa, bütün ötekileştirme politikalarına karşı muhalefet ortamından 

beslenen Feminist Sanat, gerçekleştirdiği pek çok etkinlikle kadınların sesi olmuştur.  

Geriye dönük bir sorgulama yapıldığında pek çok kadın profili çıkar karşı-

mıza.  Örneğin  Paleolotik  çağda-  göçebe  toplumun  ana  karakteri  olarak  üreme 

yeteneğiyle en önemli figür kadındır. Neolotik çağda – yerleşme aşamalarında ta-

rımla uğraşan, iplik eğiren toplumsal yaşamda yine çok önemli roller üstlenerek ana 

tanrıçaların  ortaya  çıkması  yine  kadının  önceliğini  gösteren  en  güzel  örneklerdir. 

Ana tanrıça dönemlerinde toplumsal düzen huzur içindedir, hiç savaş yaşanmamıştır, 

herkes  eşittir.  Ata  erkil  düzenle  birlikte  bu  değişir,  hiyerarşik  yapılanma,  sınıfsal 

çatışmalar itaat kriterleri oluşmaya başlar. Din de ata erkil düzenin kurumlarından 

biridir. Örneğin Musevilik, Hıristiyanlık, İslam inaç sistemleri ata erkil dir. Kadın 

ata erkil  dönemle  birlikte  itaatkar,  edilgen  bir  nesne konumuna  indirgenir,  bunun 

dışında bir tavır sergilediğinde cadılıkla suçlanır. Bu yüzden sanat tarihi düzinelerce 

cadı  öyküsüyle  doludur. Tıpkı  kadın  hareketlerinin  hız  kazandığı  1970  li  yıllarda 

kadının şiddet gören bir nesne olarak tanımlanıp, tecavüz sahneleriyle cezalandırıl-

ması gibi.  




87 

 

 Modern dünyada vahşete uğrayan kadınların trajedilerini anlatmak için Me-



dusa anlatılarından da çokça yararlanılır. Medusa tüm yok sayılan, istismara uğrayan 

kadınları birbirine bağlayan bir semboldür. Medusa’nın kesilen başının sol dama-

rındaki kan öldürücü bir zehir içerir, sağ tarafındaki kanda bir ölüyü diriltecek güçte 

bir şifadır. Kadınlığın öfkesinin ve gücünün bir göstergesidir bu sembol ve feminist 

hareketle birlikte pek çok anlatıda kullanılan bir metafordur.  

 Kadın sorunlarıyla ilgili bir araştırma yapıyorsanız, karşınıza çıkan ilk radikal 

isimlerden biri Linda Nochlin’dir. Yazar, 1971 yılında yayınladığı makalesinde “Bi-

yoloji kader midir? Neden hiç büyük kadın sanatçı yok?” gibi sorular sorarak, uzun 

süredir  adı  konulamayan  kadın’a  dair  varlık  problemlerinin  rotasını  belirlemiştir. 

Aslında sorular çoktan sorulmaya başlamıştır ama Nochlin, sorgulamayı netleştirir: 

Kadınlar  neden  erkeklerle  aynı  haklara  sahip  değiller?  Neden  kadınlar  Feminist 

eleştiri  öncesi  sanki  hiç  varolmamış  gibi  gözüküyor?  Geleneksel  sanat  tarihinde 

neden kadın sanatçı neredeyse yok denecek kadar az? Yaratıcılığın cinsiyetle ilintisi 

nedir? (ANTMEN, 2008)  

 Bu soruların temelinde 1960’lı, 70’li yıllardaki köklü toplumsal olaylar yatar. 

Etnik  tahammülsüzlükler,  Doğu  Avrupa’nın  çaresizliği,  sürekli  parçalanan  kim-

likler, soykırımlar, bölgesel oyunlar, yozlaşma, güç ağları, savaşın anlamsızlığını bir 

kez daha gözler önüne seren Vietnam macerası sahnelenen en ağır trajedilerden bir 

kaçıdır. Örneğin Vietnam hezimeti, Amerika Birleşik Devletleri’nde yoğun politik 

çatışmalara neden olmuştur. Dolayısıyla o dönemin savaşa karşı toplumsal bir bilinç 

oluşturma amacındaki sosyal hareketleri, politik eylemler, sokak gösterileri, savaşa, 

ırkçılığa,  sosyal  eşitsizliklere,  adaletsizliklere  karşı  verilen  mücadeleler  dikkat 

çekicidir.  

 “Tarih dışına itilip deneyimlerini marjinalleştirenler, elbette yalnıca kadınlar 

değildir:  köleler,  proleterler,  zenciler  vs...  belli  zamanlarda  tarih  dışı  bırakıldılar. 

Dolayısıyla  bu  anlamda  tarih  bütün  evrensellik  iddiasına  karşılık  kısmi  bir  tarih, 

göreli bir tarih olmuştur. ” (Berktay, 2003:20)  

 20. yüz yılın sonlarında pek çok batılı kadın kalemi eline alarak kadın kimliği 

üzerine  kuramsal  tartışmalar  yaratmıştır.  Örneğin  Second  Sex  (1949) isimli  yapı-

tında Simone De Beavoir, tarih boyunca kadından tam bir kimlik, insana özgü bir 

yaratma, icat etme, sadece yaşamanın ötesine geçip yaşam için bir anlam bulma hak-

kının esirgendiğini, kadının daima hiç değişmeden öteki olarak algılandığını, nesne 

olduğunu, özne olamayacağını dile getirir. “insan, kadın doğmaz, kadın haline ge-

tirilir. ” ifadesiyle kadının eş, anne, kız kardeş, sevgili gibi neyi temsil ettiğinin, ne 

yaşadığından önce geldiğini öne sürer ( WALTERS, Margaret, 2009:138).  

 Feminist hareketin katkılarıyla sanat tarihinin verileri yeniden incelendiğin-

de; sanatta ve sanat tarihinde eril değer sistemin baskın olduğu, plastik sanatlarda 

kadınların ikonografik olarak dikkate alınmadıkları, cinsel kimlikleri ve onlara at-

fedilen roller üzerinden şekillendikleri ve sanat yapma hakkında yaratılan dahi sta-

tülü mitolojilerle sanatçının tanrısal bir kategoride değerlendirilmesi ve kadınlarda 

böyle bir özelliğin bulunmadığı yolundaki tespitler ortaya çıkarılmış ve tüm bu oku-

malar sorgulanır olmuştur(ULUSOY, 1999).  

 Feminist  Sanat,  özellikle  “...  Tarihsel  süreçte  meşruiyet  kazanmış  ayrımcı 



Yüklə 4,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   222




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə