Xvi. YÜZyil türk edebiyati ünite 1 16. Yüzyılda Siyasal, Kültürel ve Edebi Hayat



Yüklə 135,24 Kb.
səhifə1/6
tarix20.08.2018
ölçüsü135,24 Kb.
#63671
  1   2   3   4   5   6



XVI. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
Ünite 1
16. Yüzyılda Siyasal, Kültürel ve Edebi Hayat
Osmanlı Devleti 16. yüzyıla Fatih’,n şehzadesi II. Bayezid’in yönetiminde girmiştir. Uzun Hasan’ın şahsında simgeleşen Akkaoyunlu tehdidi yerini Erdebil Tekkesi şeyhi ve Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’e bırakmıştır. Timurluların üzerinde parlayan yıldız bu yüzyılda daha uzak ülkelere kaymış, Hindistan’da Babür Şah’ın temsil ettiği Türk-Hint İmparatorluğu kurulmuştur. Türkçe, bu geniş coğrafyada edebi dil olarak kullanılmış ve en parlak dönemini yaşamıştır.
Osmanlı Padişahları ve Şiirleri

16. Yüzyılın padişahları

II. Bayezid (1481-1512)

Yavuz Sultan Selim (1512-1520)

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)

II. Selim (1566-1574)

III. Murat (1574-1595)

III. Mehmet (1595-1603)
Kültürel gelişmeler siyasi gelişmeleri belli bir mesafeden izler. Bu yüzyılda Osmanlı devleti siyasi olarak büyürken bilim ve sanatta geri kalmaması gerektiğinin bilincine vakıftı. Devletin bilim ve sanata verdiği destek devlet yapısı güçlendikçe artmaya devam etmiştir.

Osmanlı sultanları ve şehzadeleri himaye ettikleri bazı sanat dallarında yetenekleri doğrultusunda eserler vermişlerdir.

II. Bayezid (Adlî)

Yavuz Selim (Selimî)

Sultan Süleyman (Muhibbî)

II. Selim (Selimî)

III. Murat (Muradî)

Şehzadelerden;

Cem Korkut (Harimî)

Mustafa (Muhlisî)

Bayezid (Şahî) tanınmış şairlerdir.


II. Bayezid (Adlî)

Tahta geçişinin ilk yıllarında iç ve dış siyaset büyük ölçüde İshak Paşa ve Gedik Ahmet Paşa’nın istekleri doğrultusunda biçimlendi. Kardeşi Cem’in taht mücadelesini 1481’de kaybedip Mısır’a kaçışından Rodos şövalyelerinin elinde ölümüne kadar (1495) saltanatında temkinli hareket eden II. Bayezid, bu tarihten sonra donanmasını hazırlayarak Venedik seferine çıkar (1499-1502). Bu sırada doğuda Safevî tehdidi baş gösterir. Şah İsmail 1502 ve 1507’de iki defa Osmanlı topraklarına girer. 1511 yılında Şahkulu önderliğinde Teke yöresinde bir ayaklanma çıkarır. Safevî tehdidi büyüyerek Bursa’ya kadar varlığını hissettirir. Şehzade Selim, duruma daha fazla seyirci kalamaz ve yeniçerilerin desteğini arkasına alarak 24 Nisan 1512 yılında babasını tahttan indirir.


II. Bayezid şehzadeliğinde bulunduğu Amasya’nın kültürel ortamından iyi şekilde istifade eder. Onun zamanında Amasya çevresindeki şairlerin başında Taci Bey’in oğlu Cafer Çelebi (öl. 1515) ile Müeyyezade Abdurrahman (öl. 1516) gelir. Müeyyezade Hatemî mahlasıyla şiirler söylediği halde bilgin / âlim olarak tanınır. Torunu Âşık Çelebi (Meşairü’ş-Şu’ara’nın müellifi, öl. 1571) başta olmak üzere, şair Kemal Paşazade, Hafız-ı Acem, Necati Bey (öl. 1509) ve Zatî (öl. 1546) gibi birçok bilgin ve sanatkârın yetişmesine ön ayak olmuştur.
II. Bayezid ile Hüseyin Baykara’nın mektuplaştıkları bilinir. Herat, Hüseyin Baykara döneminde (1469-1506) şiir, musiki, hat, nakış gibi sanatlarda çok ileri mesafeler kat etmiştir.

Hüseyin Baykara’nın Ali Şir Nevayî (1441-15010) ve Molla Cami (1414-1492) ile kurduğu ilişki Osmanlı şairleri tarafında yönetici sanatkâr ilişkisinin örneği olarak alınmış ve takdim edilmiştir.


Adlî mahlasıyla söylediği şiirler Adlî Divanı adıyla Yavuz Bayram tarafından yayımlanmıştır (Amasya, 2009).
Yavuz Sultan Selim (Selimî)

Kısa süren saltanatına önemli zaferler sığdırmıştır. Dönemin şairleri onun seferlerini destansı dille işleyen Selimnameler yazmışlardır.

Sanatkâr ve bilginleri himaye etmiştir. Tacizade Cafer Çelebi, Müeyyezade Abdurrahman Çelebi, Zembilli Ali Efendi ve İbni Kemal, Yavuz’un dönemindeki kültür ve bilim ortamının renkli simalarıdır.
Farsça şiirle söyleyen Selim’in mücadele ettiği Safevî lideri İsmail ve Memlük lideri Kansu Gavrî’nin Türkçe şiirler söylemiş olmaları ilginçtir. Şiirleri Ali Nihat Tarlan tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1946). “Neyi ki şîve mi ki cevr mi ki nâz mı ki” dizesini yinelediği şiirleri vardır. Bu dize Ahmet Muhip Dıranas ve Melih Cevdet Anday’ı etkilemiş ve bu şairler aynı dize ile biten şiirler yazmışlardır.
Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbî)

Siyasi alanda Osmanlı Devleti’ni dünyanın süper gücü haline getiren Sultan Süleyman kültür, sanat ve bilimde de ülkesine aynı başarıları kazandırmıştır. Onun döneminde açılan Süleymaniye medreseleri bilimin gelişmesi için gerekli koşulları sağlamıştır. Yazdığı şiirler ve koruyup gözettiği şairler ile Osmanlı şiirini zirveye taşımıştır. Sultan Süleyman’ın sanatkârları himaye eden tutumu Sadrazam İbrahim Paşa ve Defterdar İskender Çelebi başta olmak üzere Kınalızade Ali, Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi, Kazasker Kadri Efendi, Şeyhülislam Kemal Paşazade, Şeyhülislam Ebusuud Efendi ve Katibî mahlasıyla şiir söyleyen Seydi Ali Reis gibi devrin bürokrat ve devlet adamları tarafından da benimsenmiştir.


Muhibbî, Osmanlı edebiyatında Zatî ve Edirneli Nazmî’den sonra en çok gazel yazan şairidir. Muhibbî Divanı, Coşkun Ak tarafından yayımlanmıştır (Ankara, 1987).

Şehzade Mustafa (1515-1553) Muhlisî ya da Mustafa mahlasıyla şiirler söylemiştir. Maiyetinde çok sayıda şair barındıran Şehzade Mustafa ardından en çok mersiye yazılan kişidir.
Divan şiirinde şairlerin kendi psikolojik sıkıntılarını dile getirmeleri hoş karşılanmamıştır. Kişisel problemlerin dile getirildiği şiirlere hasb-i hal tarzı şiir adı verilmiştir. Bu tarz şiirler Cem Sultan ve Şehzade Bayezid’in eserlerinde karşımıza çıkar.
II. Selim (Selim / Selimî)

Onun dönemindeki Kıbrıs’ın fethi(1571) Osmanlıların son büyük askeri başarısıdır.

Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız

  Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

Örneklenen beyti çok ünlüdür.
III. Murat (Muradî)

Döneminde doğuda İranlılarla batıda da Habsburglarla savaşlar yapıldı. Şehzadesi Mehmet için yaptırdığı oldukça gösterişli sünnet düğünü Gelibolulu Ali’nin Cami’u’l-Buhur Der-Mecâlis-i Sûr adlı 2725 beyitlik eserine konu olur.


III. Murat Osmanlı sultanlarının en bilginlerinden biri kabul edilir. Şeyhülislam Mehmed Sadeddin Efendi, Bekai Efendi, Şeyh Şüca Efendi, Tiryaki Hasan Paşa gibi isimler tarafından yetiştirilmiştir.
Muhibbî’den sonra en çok gazel söylemiş sultandır. Muradî Divanı’nda 1567 gazel vardır. Farsça söylediği 39 gazel Futuhat-ı Ramazan adlı eserdedir.  Saatçilik, nakkaşlık ve meddah hikâyelerine merakı vardı.
III. Mehmet

Ekonomik sıkıntılar yaşayan Osmanlı Devleti onun döneminde Celali isyanlarıyla sarsılmıştır. Durumdan yararlanan Safevi lideri Şah Abbas, Osmanlı birliklerinin Anadolu’ya çekilmesini sağlamıştır. Parıltılı dönem sona ermektedir.


Edebi Muhitler ve Hamiler

Geniş kitlelerin okuma-yazma imkânlarına erişmediği dönemlerde sanatçılar, iktidar ve seçkin sınıfın himayesine muhtaç idi. Osmanlı devleti öncesinde Türk ve İslam devletlerinde de hamilik sistemi vardı.


Fatih’in İstanbul’u bilim ve sanat merkezi haline getirme çabası sonraki dönemlerde de kabul görmüş ve bu yönde uygulamalar gelenek haline gelmiştir.
Yavuz Sultan Selim çıkığı seferlerde himaye ettiği şairleri yanına alarak sefer tarihini nazmettirirdi. Onun döneminde yazılan çok sayıda Selimname’nin sebeplerinden biri de budur. Yavuz, ayrıca ülke dışındaki şair ve İslam dünyasındaki önemli isimleri Osmanlı topraklarına davet etmiştir.
Selimnameler Yavuz Sultan Selim’in saltanatını konu edinen manzum veya mensur eserlerdir. Bu eserler, devrin sosyal, siyasi ve kültürel olaylarını anlatmalarının yanında üsluplarından dolayı edebi değer de ifade ederler. Selimnameler daha sonra ortaya çıkacak olan Süleymannameler’le birlikte devletin en güçlü olduğu dönemleri anlattıkları için baştan sona zaferlerle doludurlar.
16. yüzyılda Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere yirmi kadar Selimname yazılmıştır.

İshak Çelebi (öl. 1573)

Keşfi (öl. 1525)

İdris-i Bitlisi (öl. 1521)

Kemal Paşazade (öl. 1534)

Celalzade Mustafa Çelebi (öl. 1567)

Şükri, Sücudi, Şiri, Edayi ve Hoca Sadettin belli başlı Selimname yazarlarıdır.
Sultan Süleyman döneminde yüzlerce şair ve bilgin padişahın himayesinde yaşamıştır. Başlıcaları; Gazali mahlaslı Deli Birader, Hayali Bey, Fethullah Arif Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Baki, Fevri, Nakkaş Balizade Rahmi, Edayi, Sürurui, Gubari, Lamii Çelebi, Edirneli Nazmi, Ubeydi ve Dai’dir.

Sultan Süleyman döneminde yazılan Süleymannameler’in kaynağı Selimnameler’dir. Muhteva bakımından benzerlik gösterirler. Elli civarında Süleymanname vardır. Ferdi (öl. 1525), Şemsi Ahmet (öl. 1580), Nevi (öl. 1599), Hadidi (öl. 1559) ve Gubari (öl. 1566) önemli Süleymanname yazarlarıdır.


Sultanlar dışında devlet erkânından isimlerde şair ve bilginleri himaye etme yarışı içine girmişlerdir. Sultan Selim döneminin kazaskerlerinden Müeyyezade Abdurrahman (öl. 1516), Taczade Cefer Çelebi (öl. 1515), Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından Remzi mahlasıyla şiirler yazan Pir Mehmed Paşa (öl. 1532), İbrahim Paşa (öl. 1536), Rüstem Paşa (öl. 1561), Şeyhülislam Kemal Paşazade, Kazasker Kadri Çelebi, Defterdar İskender Çelebi (öl. 1535) nişancı Celalzade Mustafa Çelebi (öl. 1567) Katibi mahlasıyla şiirleri olan Seydi Ali Reis (öl. 1563) konaklarında toplantılar düzenleyen, musiki ustalarını çevrelerinde toplayan devlet adamlarıdırlar.
Sultanlar, şehzadeler ve devlet adamları dışında Osmanlı ordusuna bağlı Mihaloğlulları, Turhanlılar, Yahyalılar, Malkoçoğulları gibi akıncı aileleri de şair ve bilginleri himaye ederlerdi. Akıncı aileleri sınıra yakın bölgelere yerleşmiş oldukları için kendilerine merkezler belirlerlerdi. Evrenesoğulları Vardar Yenicesi’ni, Mihaloğulları Plevne’yi, Turhanlılar da Mora’yı merkez edinmişlerdi. Bu akıncı merkezleri de zaman içinde kültür merkezi hüviyeti kazanmıştır.
Divan Şairleri

Osmanlı şiiri 16. yüzyıla kadarki gelişme devrini bu yüzyılda ortaya çıkan büyük şairler ile birlikte tamamlamış ve ileri örneklerini vermiştir.  Bu dönemde Osmanlı şiiri simgeci ve kavramsal bir derinlik kazanır. Üslup açısından Şeyhi ve Ahmet Paşa tarafından temeli atılmış olan klasik üslup yüzyıla damgasını vurmuştur.


Baki (öl. 1600), Fuzuli (öl. 1556) ve Hayali (öl. 1557) dönemin en büyük şairleridir. Üç dilde yazdığı şiirleri sebebiyle Osmanlı coğrafyasının tamamında tanınan Fuzuli bütün yüzyıllar içinde en çok okunan divan şairidir.
II. Bayezid devrinde İstanbul’a gelmiş olan Zati, 30-40 yıl boyunca şairlerin hocası, yol göstericisi olarak kabul görmüştür. Hayali Bey, Sultan Süleyman’ın en gözde şairlerindedir. Yeniceli Usuli (öl. 1538) Osmanlı şiirindeki Rumeli duyuş tarzının gelişmesine katkı sağlamıştır.

Yeniceli bir diğer önemli isim ünlü Mevlevi şeyhi Yusuf-ı Sineçak’ın kardeşi Hayreti’dir (öl. 1535).

Yeniceli ve dahası Rumeli kökenli şairler şiirlerine yerel unsurları da dahil etmişlerdir. Rumeli’de yetişip İstanbul’a gelen Hayali ise Baki yetişene kadar Osmanlı şiirinin en büyük ustası kabul edilmiştir.  
Kaside ve gazel ustası Baki, neşesi, coşkunluğu ve rindliğiyle Nedim’i hazırlayan şairdir.

16. yüzyılın kaside ve gazeldeki başlıca şairleri:

Sultan Selim’in Trabzon’dayken musahibi ve hocası olan Halimi (öl. 1517), Ahi Benli Hasan (öl. 1517), Nacak Fazıl diye anılan Nihani (öl. 1519), Bihişti Sinan Çelebi (öl. 1520), Tali’i Mehmed Çelebi (öl. 1516), Hayali Abdülvehhab Çelebi (öl. 1523), Revani (Şiirleri şarap, meyhane ve rintlik üzerinedir, öl. 1523), Figani (Sultan Süleyman’ın şehzadesi Mustafa ve Sadrazam İbrahim Paşa için söylediği kasideleriyle tanınmıştır, öl. 1532), Kemalpaşazade Şemsettin Ahmed (öl. 1534), Hayreti (öl. 1534), İshak Çelebi (üç dilde şiirler söylemiştir, öl. 1536), Nihali Cafer Çelebi (öl. 1542).
Edirneli Nazmi (öl. 1554) Türk edebiyat tarihinin en çok gazel yazmış olan şairidir. 7777 gazeli vardır. Bursalı Rahmi (öl. 1567), Celili (Divan, Gül-i Sad-berg adlı eserleri vardır, öl. 1569), Fevri (öl. 1570?), Yahya Bey (Hamsesi vardır, 34 kaside ve 515 gazelden oluşan büyük bir de Divan’ı vardır, öl. 1582), Nevi (Baki ve Hayali’den sonra yüzyılın en büyük üçüncü şairi sayılır, öl. 1599), Galibolulu Mustafa Ali (şairliğinin yanında iyi de bir tarihçidir, en fazla Türkçe şiir söylemiş dördüncü şairdir(diğerleri Edirneli Nazmi, Muhibbi ve Zati), öl. 1600), Bağdatlı Ruhi (Terkib-i bendi ile tanınır, öl. 1606).

Kültür ve eğitim seviyesi yüksek çevrelerin dışında da önemli şairler yetişmiştir. Ümmi çevrelerden gelen bu şairlerin pek çoğu ümmiliği mahlas olarak kullanmışlardır. Ümmi Sinan (öl. 1551?), Cemili, Rayi, Talibi, Siyabi, Enveri (öl. 1547), Meşrebi (öl. 1554?), Bidari (öl. 1560?) ve Valihi bu çevrelerin önemli isimleridir.


1436 yılında Ömer b. Mezid tarafından toplanmış ilk nazire mecmuası Mecmuatü’n-Nezair sonra edebiyatımızda tanınmış nazire mecmuaları 16. yüzyıl tarihlidir.

Eğirdirli Hacı Kemal, Cami’ün-Nezair (1512), 266 şair ve 3170 şiire yer verir.

Edirneli Nazmi, Mecma’ü’n-Nezair (1523), 243 şair ve 3356 nazireye yer verir.

Pervane b. Abdullah, Mecmu’a-i Nezair (1560), 525 şairin 7360 naziresine yer verir.

Budinli Hisali, Metaliü’n Nezair (1652).
Nazire mecmuaları biyografi tarihinin de ilk örnekleridir.

Yazıdan çok sözün dolaşımda olduğu gelenekte nazirecilik oldukça önemlidir. Osmanlı şiirinin yerelleşmesine katkı yapmıştır.

Divan tertip eden şairlerin hece ölçüsünde de şiirler söylemeleri bir diğer yerelleşme emaresidir. Meali, Usuli, Zaifi, Âşık Çelebi, Fevri ve Muradi (III. Murat) hece ölçüsü kullanmış şairlerdir.

Ünite 2
Azeri ve Çağatay Sahası Türk Edebiyatı

Doğu Türkçesi 15. yüzyıldan itibaren Ali Şir Nevai’nin eserleriyle ilerleme kaydeder. Çağatay Edebiyatı, Ali Şir Nevai ve onun etkisi altında yazılan eserlerle şekillenmeye başlar. Çağatay edebiyatını besleyen ikinci kaynak, Kuzey Hindistan’da varlık sürmüş olan Babürlerdir.


Azeri Sahası Türk Edebiyatı

15. yüzyılda Karakoyunlular (1351-1469) ve Akkoyunlular (1350-1514) egemenliğinde kalmış olan Azeri sahası çeşitli inançların bir arada yaşandığı bir coğrafyadır. Bu bölge 16. yüzyıldan itibaren Safevilerin egemenliğine girmiştir. Azeri sahasının en büyük şairi Fuzuli 16. yüzyılda yaşamıştır. Hatayi, aynı yüzyılda yaşamış bir diğer önemli şairdir.

Şah Abbas döneminden itibaren Erdebil Tekkesi, tasavvufi şiiri terk ederek Şiiliğin Safevi yorumunu (gulat) yaymak üzere şiirler söylemeye başlamıştır (bu nedenle şiir dili olarak Farsça değil Türkçe tercih edilmiştir). Sünni sanatkârlara hayat hakkı tanımayan Erdebil Tekkesi, Sünni şairlerin başka coğrafyalara yönelmesine sebep oldu, bu durumdan Osmanlı Sarayı ziyadesiyle kazanç sağladı.
Şah İsmail (Hatayi)

23 Eylül 1486’da Erdebil’de doğdu. Babası Safevi Şeyhi Haydar; Annesi, Uzun Hasan’ın kızı Alemşah’dır. 1502 yılında Tebriz’i ele geçirerek şah unvanını alır. Düşüncelerini yaymak için topraklarını genişletmek isteyen Şah İsmail’in ilerlemesi Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi’yle sona erer (1514). Şah İsmail, 23 Mayıs 1524’de ölür.



Nesimi, Habibi ve Ali Şir Nevai’nin etkisinde kalan Şah İsmail, Türkçenin en güzel gazellerini yazmıştır. Şair padişahların hemen hepsinde görülen mısra ve beyit tekrarı, aynı redif etrafında oluşan benzetmelerin yinelenmesi, Hatayi’nin eserlerinde de karşımıza çıkar. Gazelleri dışında önemli bir başka eseri de Dehname adlı mesnevisidir.
Hatayi Divanı: Bilinen en eski nüshası 1535 tarihli Mahmud Nişapuri tarafından istinsah edilmiş yazmadır. Şair tezkireleri ve cönklerde Şah İsmail’e ait olmadığı halde Hatayi mahlasıyla yazılmış şiirlerin yer bulması nedeniyle başka şairlerin şiirlerinin divana sızmış olma durumu vardır (İbrahim Arslanoğlu, Mirza Resul İsmailzade, Ekber N. Necef ve Babek Cavanşir Hatayi’nin şiirlerinin yayımlamışlardır).

Dehname: Fars ve Çağatay edebiyatında örnekleri bilinen dehnamelerin (on mektup) Azeri sahasındaki ilk örneğidir. Hecez bahrinin mef’’ulü mefâ’ilün fe’ûlün kalıbıyla yazılmıştır. Bazı mısralarda bu veznin mef’ûlün fâ’ilün fe’ûlün şekline dönüşerek sekt-i melih yapıldığı görülür. Aşk konulu yaklaşık 1500 beyitten mürekkep eser 1506 yılında tamamlanmıştır.

Nasihatname: Dini görüşlerinin yer aldığı küçük bir mesnevidir. 184 beyitten mürekkeptir.
İbrahim Gülşeni

Diyarbakır doğumlu olduğu tahmin edilen İbrahim, henüz iki yaşındayken babası vefat eder. Amcasının himayesinde eğitimini sürdürür. Tebriz’de tanıştığı Kazasker Molla Hasan’ın yardımıyla medrese eğitimi görür. Dede Ömer Ruşeni, Tebriz’e geldikten sonra İbrahim’i irşat eder. Dede Ömer, ölümünden önce İbrahim’i halifesi ilan eder. İbrahim, bu yolla İbrahim Gülşeni olmuştur.

Akkoyunluların otoritesi zayıfladıktan sonra Diyarbakır’a giden Gülşeni, Safevilerin bölgeyi tehdit etmesi üzerine önce Maraş’a sonra da Kudüs’e gider. Kudüs’te erbain çıkardıktan sonra Kahire’ye gider. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı aldıktan sonra Gülşeni’ye ilgi göstermiş ve dergâhını kurması için zatına arazi tahsis etmiştir. 1534’te Mısır’da vefat etmiştir.

İlk şiirlerini Heybeti mahlasıyla söylemiş daha sonra Gülşeni mahlasıyla şiirlerine devam etmiştir. Arapça şiirlerinde Halili mahlasını kullanmıştır. Gazellerinin makta beytinde kendi mahlasıyla birlikte Ruşeni’yi anmıştır.

Türkçe konusunda hassasiyet gösteren Gülşeni, soyunu Oğuz Kağan’a dayandırmaktaydı. Halvetiliği benimseyip Mevlevilik yorumunu ekleyerek sufi gelenekte yeni bir kol oluşturan Gülşeni, şiirleri kadar mistik tecrübeleriyle de kültür hayatımız açısından çok önemli bir şahsiyettir.

Eserleri Üç dilde eserler vermiştir.

Türk edebiyatı açısından en önemli eseri Türkçe şiirlerini içeren divanıdır. Pendname, Razname, Kıdemname ve Çobanname diğer Türkçe eserleridir.

Mevlana ve Hafız-ı Şirazi etkisinde söylediği gazellerini Farsça divanında bir araya getirmiştir. Rubailerini Kenzü’l-cevahir adlı bir kitapta toplamıştır. Farsça eserlerinin en önemlisi Manevi’dir.

Manevi: Mesnevi’ye nazire olarak yazıldığı söylenen eser 40 bin beyittir.
Çağatay Sahası Türk Edebiyatı

En görkemli dönemini Hüseyin Baykara zamanında (1469-1506) Herat çevresinde yaşar. 16. yüzyılda Çağatay edebiyatı, Şeybaniler ve Babürler tarafından temsil edilir.


Babür Şah

Zahirüddin Babür Şah, 14 Mart 1483’te Fergana’da doğdu. Timur’un torunlarından Ömer Mirza’nın oğludur. Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevai’den sonraki en büyük ismidir. Babürname dünyaca ünlü bir eserdir. Türkçenin farklı coğrafyalarda konuşulmasına katkıları olan Babür Şah, güzel sanatlara düşkün bir devlet adamıydı. Hat sanatında hatt-ı Babüri diye bilinen bir tarzı icat etmiştir. 



Babürname: Babür’ün en ünlü eseri Vekayi adıyla bilinen hatıratıdır.

Babür Divanı

Aruz Risalesi: Aruz veznini ve nazım biçimlerini Farsça ve Türkçe örnekler vererek açıkladığı eseridir.

Mübeyyen: Hanefi fıkhıyla ilgili konuları mesnevi biçiminde fe’ilâtün mefâ’îlün fe’ilün ölçüsüyle anlattığı bu eserini çocukları Hümayun ve Kâmran’a öğüt amacıyla yazmıştır.

Risale-i Validiyye: Ubeydullah Ahrar’ın sufi ahlakıyla ilgili eserinin mesnevi biçimindeki uyarlamasıdır.

Ünite 3
Türk Edebiyatının İki Zirve Şairi
Fuzuli (1483-1556)

Hayatı boyunca Bağdat ve Kerbela çevresinde yaşayan Fuzuli’nin, İstanbul’dan uzak kalması ve Şii mezhebine bağlı olması nedeniyle şair tezkirelerinde adına pek rastlanmaz. Türkmenlerin Bayat boyuna mensup olduğu tahmin edilen Fuzuli’nin doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgilere sahip değiliz.

Asıl adı Mehmet’tir. Babasının ismi ise Süleyman’dır. Âlim kişiliğinden ötürü Mevlana Fuzuli diye bahsi geçer. İlk kasidesini Akkoyunlu Elvend Bey’e sunmuştur. Ali bin Muhsin’e de kasideler sunduğu bilinir. 1508 yılında Bağdat Şah İsmail’in eline geçince Beng ü Bade adlı mesnevisini ona takdim eder. Bağdat valisi İbrahim Han Musullulu’ya da kaside ve terci-bent sunmuştur. 1534’te Kanuni Bağdat’a geldiğinde Kanuni ve yakınındaki devlet adamlarına şiirler takdim ederek onların yakınlığını kazanmaya çalıştı.  

Necef’teki Hz. Ali Türbesinde türbedarlık yaptığını sandığımız Fuzuli, ölümüne dek bu çevrede yaşamış olmalıdır (bu varsayıma göre).


Türkçe ve Farsça divanlarının dibacelerinde şiir hakkındaki görüşlerini ortaya koymuştur.

Şiirlerinde okuyucuyla bütünleşen ve okurları etkisi altına alan yalın, içten bir söyleyiş vardır.

Şiirleri, duyguları en ince ayrıntılarına kadar ifade eder. Sözcüklerin çağrışım gücüne inanır. Çok anlamlı kelimeleri sıklıkla kullanır. Gazellerinde sadelik ve halk zevkleri, kasidelerinde ise düşünce ve belagat öne çıkar. Coşkusunu gazellerinde, bilgin tavrını ise kasidelerinde ortaya koyar.

Kullandığı dil ağırlıkla Azeri Türkçesinin özelliklerini yansıtır. Osmanlı Türkçesi ve Çağatay Türkçesinden de uzak durmadığı için geniş coğrafyalarda şiirleri okunmuştur.

Fuzuli’nin şiiri Türkçenin aruza uyum sürecindeki önemli aşamalardan biridir. Şiirlerinde imale ve zihaf gibi aruz arızaları yok denecek kadar azdır.

Şiirlerinde asla gözden düşmeyecek evrensel temaları işlemiştir.

Aşk imiş her ne var âlemde” dizesiyle aşkın bir durum değil varlık sebebi olduğunu ifade eder.
Fuzuli’yi Etkileyen Şairler ve Fuzuli’nin Etkileri

Fars şairlerden Hafız, Molla Cami, Nizami ve Selman-ı Saveci’nin şiirlerinden ilham almıştır. Türkçe şairlerden ise aynı lehçenin temsilcisi Habibi’nin tesiri altında kalmıştır. En fazla ilgi duyduğu ve birçok şiirine nazire yazdığı isim Ali Şir Nevai’dir. Necati ve Nevayi’nin bazı şiirleri için de nazire söylemiştir.

Fuzuli’den etkilenmemek mümkün olamadığı gibi onun şiirleri için nazire söylememiş divan şairi yok gibidir. Hemen her cönkte şiirlerine rastlanması halk arasında da çok sevildiğinin göstergesidir.

Şiirlerinin yanı sıra kelam ilmiyle ilgili Matla’u’l-itikad fi marifeti’l-mebve ve’l-me’ad adlı bir eseri vardır.

Divanı mensur bir mukaddime ile başlar. Divandaki kasidelerden en meşhuru “su” redifli naattır. Divanda 3 yüz kadar gazel yer alır.

Molla Cami’ye ait olan kırk hadis şerhini Türkçeye uyarladığı bir eseri daha vardır.

Türkçe gazelleri, Leyla vü Mecnun mesnevisi ve Hadikatü’s-Süeda adlı makteli halk arasında meşhurdur.
Baki (1526/27 – 1600)

Asıl adı Mahmut Abdülbaki’dir. İstanbul’da doğdu. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi’ydi. Genç yaşta söylediği şiirleri, Beyazıt Camii avlusundaki dükkâna giderek Zati’ye gösterir. Duyduğu şiirin karşısındaki gence ait olamayacak kadar güçlü olmasından dolayı, Zati, Baki’ye tazmin yapmaması için uyarılarda bulunur. Daha sonra şiirlerin Baki’ye ait olduğundan emin olunca takdirlerini sunar.

İlerleyen yıllarda saray çevrelerinin beğenisini kazanan Baki, Kanuni’nin gözde şairleri arasında başı çekmiştir. Kanuni’nin ölümünden sonra Murat Paşa Medresesi müderrisliğinden azledilen Baki’nin hayatı iniş-çıkışlı bir döneme girdi. 1570’li yıllarda Sokullu’nun dikkatini çekmeyi başaran Baki, Padişah için yazdığı nazireler ve kasidelerden sonra 1573’te Sahn müderrisliğine tayin edildi. III. Murat döneminde Süleymaniye müderrisi oldu. 1576’da Selimiye müderrisliğine, 1579’da da Mekke kadılığına atandı. 1584 ve 1586 yıllarında iki dönem İstanbul kadısı olarak görev yaptı. Aynı yıl Anadolu kazaskeri oldu.

Rumeli kazaskerliği ve nihayetinde Şeyhülislamlık makamlarında gözü olan Baki 1592’de Rumeli kazaskeri oldu. Üç ay sonra da emekli edildi. 2 yıl emeklilikten sonra III. Mehmet’in tahta çıkmasıyla kulis çalışmalarına başlayan Baki Sultan’ın ilgisini çekti ve yeniden Rumeli kazaskerliğine atandı. 6/7 ay sonra görevinden azledildi (başkaları da kulis yapmaktaydı). 1598’de aynı makamı üçüncü kez ele geçirdi. Şeyhülislamlık hedefi için ise ömrü vefa etmedi. 7 Nisan 1600’de vefat etti.  


Baki, Osmanlı şiirinde klasik söyleyişin en büyük üstadı kabul edilir. Şiirlerinde mana ve aruz uyumu en üst seviyededir. Fuzuli’nin aksine Baki’de coşkulu ilhamlar yoktur. Baki şekil mükemmeliyetine önem verir. Şiirini ince hayallerle, nüktelerle süsler. Tevriye ve harf oyunlarıyla zenginleştirdiği dizelerinde saklanmış olan ikincil manaları yakalamak kolay değildir. Şiirlerinde tabiat ve İstanbul’da çizgilere sıkça rastlanır.

Âvâzeyi bu âlemde Dâvûd gibi sal



Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş
Yüklə 135,24 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə