Yahudisiz holokost, banalize edilmis soykirim



Yüklə 90 Kb.
tarix26.08.2018
ölçüsü90 Kb.
#64946

Cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa karşı Kürt kadın dergisi Roza, Mayıs 2000, Yıl 4, sayı 17
YAHUDISIZ HOLOKOST, HAIN YUNAN, SUCLU BATI

Yelda


„Naziler, Sırpların yanında melek kalır“... (1)

„Sırplarda asrın son soykırımı!.. Slav Tıyneti. Tarih boyunca Balkanlarda entrika cevirmek, kargaşa ve isyan cıkarmak tıynetine sahip olan Slav ırkının şimdi de, yeni maceralar peşinde oldugu kesin bir şekilde anlaşılıyor.“ (2)

„Schindler’in listesi gibi“... (3)

Holokost’u (Yahudi soykırımını) banalize eden, hatta birinci dereceden faillerini melekleştiren Türkce gazeteler yurtdişında da bizi böyle görüşlerden mahrum bırakmıyor... Aralık 1998’den beri Hamburg’da oturan bir Türkce yayın okuru olarak Almanya’da ay basını birkac taradıgımda gördüklerimden biri, yüksek tirajli Türk gazetelerinin burada bazı köşe yazarlarından arındırılmış olarak yayınlanıyor oluşuydu. Mesela beş ayda bir kez bile Mehmet Altan’ın makalesine rastlamadım. Ama holokost inkarcısı Roger Garaudy gibilerinin pervasızlıgına sınır konmasını düşünce özgürlügünün ihlali olarak degerlendiren ve okurları antisemitlerin web sayfalarına davet eden Gülay Göktürk, her yazısı Avrupa baskısında yer alanlardan. Veya yine solda konuşlanan Şükran Soner mesela.

Soner, nazi vahşeti konusundaki bilgisini ve Hristiyanlar karşısında Müslümanlara duyduğu yakınlığı benzer ifadelerle sergiledi: „Sırplar artan bir öfke ile Kosovalıların üzerine nazileri aşan bir vahşetle yürüyorlar.“ (4) Satır arasında dayısının büyükelci oldugunu belirten Soner, bu arada Avrupa’yı eleştirdi: „Avrupa’nın PKK’ye verdigi maddi-manevi destegin, UÇK acısından esamesi okunmuyor.“

Türkiye’nin süzgecinden geçerek gelenlerin yani sira, Avrupa’daki okurlar icin hazirlanmiş sayfalar, ekler, dergiler de var. Mesela Evrensel gazetesi bu yolla, nazi dönemine ilişkin, diger Türkce yayinlara göre epeyce haber ve makale yayinliyor. Ama nasil:

„Nazi kurbanlarindan tazminat davalari“ başlikli haberde tek kelime „Yahudi“ yok; kendilerinden ya „Amerikali ve Polonyali nazi kurbanlari“ olarak söz edilmiş veya „Amerikali esir işci“ şeklinde. (5)

Evrensel’in diger gazetelerden olumlu bir farklılığı da, Almanya’nin ceşitli şehirlerindeki etkinliklerden okuyucularini haberdar etmesi. Yine ‘ama nasıl?’ diye soralım: Gazetenin bu köşesinde „Hitler faşizmi döneminde vahşet ve direniş“i anma etkinlikleri, antifaşist şehir turlari duyuruluyor, ama yine tek kelime „Yahudi“ gecirmeden. (6) 1941-44 Alman Ordusunun Suclari Sergisi’ne de tam sayfa olarak yer veriyor ama kurbanlarin kimliginden söz etmeden. Ikinci Dünya Savaşi sirasinda Almanya’dan Türkiye’ye gelip üniversitelerde bölümler kuran, bilimciler yetiştiren cogu Yahudi olan mülteci profesörlerden sözedilen yarim sayfalik yazida yine „Yahudi“ yok. (7) Ayni dönemdeki „zorla caliştirma“ konusunun ele alindigi Avrupa sayfasinda da Yahudilerden söz edilmemekle kalinmiyor, magdurlarin kimlikleri „komünistler, sosyal demokratlar, papazlar“ olarak sayiliyor. (8) Artik bu kadari bizim meşhur Türk unutkanligimizla bile aciklanamaz herhalde cünkü insanlik dişi bu uygulamaya karşi verilen ve halen devam etmekte olan hukuk mücadelesi Almanya’da neredeyse her gün haber bültenlerinde...

Server Derbentli imzali bir makalede bir kez de olsa nihayet „Yahudi“ sözcüğü geciyor, ama „komplo“ sözcügüyle beraber!.. Makalede, sadece sermayenin, tekellerin suclu oldugu, „faşizm ve savaş dönemi“ magdurlarinin tazminat taleplerinin bunlarla sinirli kalmasi gerektigi savunuluyor: „Bugün bir Alman tarihcisi, Krupp veya diger tekellerin işledigi savaş suclariyla bir köylünün tarlasinda caliştirmak zorunda birakildigi savaş esirine karşi işlenen sucu aynilaştiriyorsa o zaman bu ‘tarihci’ tarihi carpitmaya yönelmiştir. Birisi yüzbinlerce insanin katledilmesinden milyarlari kazanirken bir digeri calişacak insan olmadigi ve faşistler tarafindan zorlandigi icin bunu yapiyor.“ (9)

Derbentli, ait oldugu grubun da benzer suclama ve taleple karşi karşiya kaldigini bildiginden mi böyle bir reflekse sahip, düşünmeye deger... Nereden geliyor Alman köylüsüne bu sempati? Zorla, eziyet ederek, karşiligini vermeyerek esir caliştiran köylülerin bir kalemde aklanmasi, mazur, neredeyse magdur gösterilmesi neyle aciklanabilir ki, hele ki o köylüler, Almanya’daki Türklerin haklari sözkonusu oldu mu, hemen nazi gecmişlerinden dolayi suclaniyorken...

Eger hala kuşkusu olan varsa, bu köle işcilerin Yahudi oldugunu zanneden varsa, Evrensel gazetesi bir kez de Pazar ekinde bu konuya yer verdi. Berliner Morgenpost’dan cevrilen Britta Petersen imzali yazida „Ücüncü Reich’in sekiz milyon köle-işcisinin büyük cogunlugu gibi, o da asla tazminat alamamiş“ olan Georgia Peet örnegi öne cikarilmiş: „Georgia Peet de bu davalarin kendisine yarari dokunmayacagina inananlardan. Tam aksine, 1950’li yillardaki tazminat furyasinda görüldügü gibi, sadece Yahudi işcilere para ödenecegini düşünüyor. Ona göre, siyasi tutsaklar, Cingeneler, eşcinseller ve Nazi Almanyasi tarafindan köle olarak kullanilan digerlerinin elleri yine boş kalacak.“ (10)

Ne acikli degil mi? Paralari yine Yahudiler alacak! Hitler’in iktidara gelişinde antisemitizm haric her bir bakimdan koşullari irdeleyen sol gelenegimizle Holokost’u agzina almadan, Yahudi düşmanligindan söz etmeden nazizmi lanetleyen antifaşistleriz...


SOL ETİKETLİ MİLLİYETÇİLER

Yahudi düşmanliginin yakin tarihteki ve günümüzdeki irkcilikla baglantisini görmek istemeyen, hele ki kendisindeki irkciligi duymak bile istemeyen Türkiye cogunluk solu antisemitlik yaparken diger gayrimüslimleri de ihmal etmez... Kürtlerle duran az sayidaki Türk solculardan biri olan Metin Aycicek’in Özgür Politika’daki yazilari, Türk solcusu birileriyle dayanişacaksa, ötekileri aşagilamadan yapamaz bunu, dedirtecek icerikte. „Bütün dünya 2000 yilina hazirlaniyor“ söyleminin etnosentrizm icerdigine dikkat cektigi merhaba yazisinda (11) bakin ne yaziyordu: „Isa’nin dogumunu bir yana birakalim, öldügünde bile, onun ne düşüncelerinin ne eyleminin dünyayi degiştirmek anlaminda bir degeri yoktu“...

Kendi ait olduklari grubun dinine degil de, özellikle Hristiyanliga, Musevilige ait degerleri canlarinin istedigi gibi yazilarina malzeme edenlere soracak olursaniz, kendileri ateisttirler efendim... „(Filistinli şair) Zeyyad da öyle yapar. Sorgudadir ve konusmaz. Carmiha gerilmis bir halki vardir, bunun yaninda insanin carmiha gerilmesinin ne anlami olabilir.“ (12) Daha sonra da „Apo, Isa ve Yauda“ baslikli makalede (13) Islamiyetteki degerlerle asla yapilamayacak olan benzetmeler yapilarak, Kürtler Isa (Hz. Isa) olarak tanimlanip, Italya, Yunanistan, Kenya „Ve Israil... Beni Israil...“ de Yauda’nin Isa’ya ihanetiyle, Brutus’un ihanetiyle anildi: „(Yunanlar) acaba her yil geldikleri Efes’te Meryem Ana’yi ziyaret ederken, Yauda sifatiyla mi dua edecekler? ..Acisina hep agladigimiz siyah Kenya; zulme, soykirima ugradigi icin herseye ragmen cok üzüldügümüz Yahudi halki“...

Öcalan’in Türkiye’ye kacirilmasi üzerine Avrupa’da yasayan bazi Türk solcular biraraya gelerek inisyatifler olusturdular. Ama Türkiye’deki milliyetcilige karsi cikarken bile milliyetciliklerini birakamadan: Abdullah Öcalan’in Hayatini Savunmak Icin Hamburg Türk Girisimi mesela 26 Mart ‘99 tarihinde yayinladigi bildiride dört kez „Türkiye’nin zayif kalmasini isteyen düsman devletler“den söz edip, „Türkiye’yi kontrol altinda tutan özel savas ekibi“ni Türkiye’nin zayif kalmasini isteyenlerle, Yunanistan ve Rusya ile isbirligi yapmakla, vatana ihanet suçu islemekle sucladilar. Türk ve Kürtlerin kardesce ve demokratik bir ortamda yasadiklari bir Türkiye’nin bu ülkeler aleyhine oldugunu iddia ettiler. „Bu savasta bir yanda, Türkiye’nin kanamaya devam ederek zayif kalmasini isteyen devletler ve bu kanamayi sürdürmekten cikarli özel savas aygitlari, diger yanda tüm Türkler ve Kürtler bulunmaktadir“ tespitinde bulundular... Yani bir yanda iyiyi temsil eden ‘tüm Türkler ve Kürtler’ bulunuyormuş, öte yanda ötekiler. Süryaniymiş, Yezidiymiş, Yahudiymiş, Ermeniymiş, altta kalanın canı çıksın! ‘Tüm Türkler ve Kürtler’i pozitif hanesine alıp çıkardıktan sonra geriye kalan negatifler kimler ola ki?.. Kürtlerle bir sorunumuz yok, olan biten dış düşmanların, Yunanistan’ın, Ermenistan’ın, komşuların işidir, iddiasındaki Türk resmi tezinin bir de sol versiyonunu görmek isteyen olursa, internetten edinilecek bu bildiri, merakını fazlasıyla giderecektir.

Türkiye’de ortak bir adda buluşması silah zoruyla gerçekleşen Müslüman çoğunluk, Avrupa’da ‘Türkiyeli’ adı altında çoktandır birleşmiş durumda. Özellikle de Türkler, sağıyla soluyla, kadınıyla, erkeğiyle bulundukları yerlerde sayıca çok olmak için Kürtleri muhakkak surette kardeşleri olarak öne sürüp bu ad altında da olsa birlikte sayılmak, böylece Almanlar/Avrupalılar/Batılılar/gavurlar karşısında güç olmak istiyorlar. Bunda oldukça da başarılılar. „Bu topraklar hepimizin“ diye yazarken hepimiz’i degil de, Türkleri ve sonra da Kürtleri kasteden Server Tanilli’ye göre „bizim insanlarimiz“ Almanya’da bile bu sade bilesimdir, daha fazlasi degil: „Ki onlar 2 milyon dolayinda Kürt-Türk bizim insanlarimiz, mutsuz azinlik, kusatilmis azinlik“... (14)

Avrupa’da Türklerin azinlik sayilmasi ve dolayisiyla azinlik haklarina sahip olmasi talebiyle yayin hayatina baslayan solcu bir dergide de, Cumhuriyet gazetesinde de Tanilli aynı şeyleri yazıyor, hiçbir itirazla karşılaşmadan, Türk aydın çevrelerindeki itibarından hiçbir şey kaybetmeden. Üc tarafimizin denizlerle kapli, dört tarafimizin da düsmanlarla cevrili oldugunu söyleyen resmi görüsü tekrarlayanlarin „toprak“ hakkinda konusabilme haklari doguyor. „Bizim gibi, disarida aleyhine binbir tezgahin kuruldugu, Lozan’dan beri de zayif bir anini yakalamak icin firsatlarin kollandigi bir ülke“den (15) bahsedip komsu ülkeleri böylece düsman belleyen Tanilli gibiler, ‚hepimiz’i sınırladıktan sonra, demokrasi için korkusuzca haykırıyorlar: Bu topraklar hepimizin!..


KENDI TARIHINE BAKMADAN ALMANLARI SUCLAMAK

Cogunluk avantajlarindan vazgecmeleri istendiginde ahlaki talepleri gercekci bulmayan, kendileri icin ahlaki kayginin stratejik/politik cikarlardan sonra geldigi cevreler memlekette değil ama yurtdışında Yahudi Soykirimi tartismalarina yüz veriyorlar. Türkiye cogunlugunun memleketten yanlarinda getirdikleri yabanci/gavur düsmanligini gizlemek icin kullanisli oluyor Avrupa’da Yahudi soykirimi tartismalari. Ne de olsa dogdugun yerdeki gibi ic düsman deyip azaltamiyorsun buradaki „dış düsmanlari, gavurlari“. Türkiye çoğunluğuna göre ‘gavur Bati’, ABD ve Avrupa demekse, Avrupa da en cok, Alman demek. Almanları, Alman kimliginde bütün bir Avrupa’yi, Batı’yı yerli yersiz suclarken Holokost’u hatirlatirsan, kimse seni Alman/gavur düşmanlığı yapmakla, ırkçılıkla suçlamaz, sen de rahat rahat bilinçli politik bir şahsiyet olarak ortalıkta kurumlanabilirsin bile.

Türkler, Almanya Yahudi Cemaati Merkez Konseyi Baskani Ignaz Bubis’in ödüllü yazar Martin Walser’le tartismasinda kullandigi „manevi kundakci“ lafini o sirada Almanya gündeminin bir diger önemli -Türkiyeliler içinse tek ve en önemli- konusu olan cifte vatandaslik tartismasinda Hiristiyan Demokrat Parti (CDU) liderine karsi kullandı, kaynaga hicbir göndermede bulunmadan. Mesela Sabah gazetesi, mesela Tamer Bacınoğlu diye bir Hürriyet gazetesi müdavimi:

„Türk hukuk mercileri, devletimize ve ulusumuza karsi okuyucusunu kiskirtan Alman medyasi aleyhine ‘manevi kundakciliktan’ dava acma yollarini arastirmaya bir an önce baslamak zorundadir.“ (16) Hürriyet’in Avrupa baskisinda sik sik yazilari yayinlanan bu kisi, Almanlarin gecmisiyle yüzeysel hesaplastigini, alenen Türklere küfrettiklerini söyledikten sonra noktayi koydu: „Kimse bu yüzden onlari irkcilikla suclamiyor, zira henüz alti milyon Türk katledilmemistir!“ (17)

Soykirimlarin tekrarlanmaması icin, adaletin yerini bulmasi icin irkcilik karsiti mücadelede hukuki sosyal kavramlarin yerli yerinde olmasina, tanimlanmasina, anlamlarinin kaydirilmamasina ihtiyac var. Ama kendi tarihlerini çarpıtmayı iş edinenler Holokost tartışmalarını da böyle ucuzlatıyor, gercek bir katilimda bulunmadan, sadece kendine biraz daha hak koparmak icin kullanıyor, bu kavramin icini bosaltiyor, anlamsizlastiriyor. Türkiye’deki asimilasyondan memnun ama kendisi vatandasi olmak istedigi ülkeye entegre olmamaya yeminli, hükmetmeyi erdem sayan bir kalem daha: „(Yahudi Soykiriminin) unutulup, yeni katliamlara neden olacak yabanci düsmanligi tohumlarinin ekilmesi, basta kendileri olmak üzere kimsenin isine yaramaz. ..Bir diger konu da uyum politikalari! Kölelere bile özgürlük veren bir inanctan gelen, 600 yil boyunca hükmettigimiz topraklarda yasayanlarin inancina, kültürüne karismayan bizlerden, kendi gelenek görenek ve ananelerimizi, dilimizi, kültürümüzü unutmamizi beklemesinler.“ (18) Almanlar, Almanya, giderek Avrupa, Batı geçmişiyle bugünüyle ırkçı; Türkler geleneğiyle göreneğiyle, hükmedişiyle (!) ezelden beri hoşgörülü…

Eli kalem tutan eski büyükelciler artık Türkçe gazetelerin köşelerinde ya, böyle dışişleri konularında ideolojik açılım getiriyorlar: „Ama Batinin bu konuda gidecegi daha cok yol var. Ali Mazrui’nin de dedigi gibi tüm kusurlari bir yana, Islam uygarliginin soykirim yapmadigini, soykirimin temel ve tek nedeni olan irkciligin Islam’a yabanci oldugunu ve bu iki özelligin tüm parlakligina ragmen Bati uygarliginin ve aslinda büyük bir hümanizmaya dayali Hristiyanlik’in regresif seklinden kaynaklandigini kabul etmeleri kolay degil.“ (19) Müslüman olduklari icin soykirim yapmamis olduklarinin kabul edilmesini isteyen Gündüz Aktan daha sonra Danielle Mitterand’in Ermeni soykırımını hatirlatmasi üzerine ise onun ırkçı olduğunu ileri sürdü: „Gecmisi bir veri gibi alip bir ülkeyi bugünkü olaylarda böylesine suclamak tam bir önyargi örnegi. Yani ‘bunlar hep böyle yapiyor. Ortada degismeyen bir karakter sorunu var’ demek istiyor“ (20)

Yani bir Fransız, Türkiye’nin bugünkü insan hakları ihlalleriyle geçmişleri arasında bağlantı kurarsa, bu ırkçılık yapmak oluyor. Ama aynı şeyi –mesned göstermeden hatta- bir Türk, Avrupa ülkelerine karşı (sömürgeci Fransa, engizisyoncu İspanya, nazi Almanya vb.) yaparsa, bu onun ırkçılık şurda dursun, bilinçli olduğunu gösteriyor!?.

Ayni günlerde, Erivan’daki Ermeniler görebilsin diye Igdir’da 42şer metre boyunda beş kılıçtan olusacak dev bir „soykirim aniti“ calismalari sürdürülüyordu -daha sonra Devlet Bakani Ramazan Mirzaoglu ile Nahcivan meclis baskani ve basbakani tarafından törenle açıldı...

Aktan’ın iddia ettiği gibiyse, tarihte devamlilik yoksa, kendisi neden Sirplarin ulusal kahramani Prens Lazar’in despot oldugunu anlatma ihtiyaci duydu? Kosova krizi ciktigindan beri neden Hürriyet ve Türkiye gazetesi 600 yil önce yasamis olan Lazar’a neredeyse her gün nefret kustu? (21) Ertug Karakullukcu’nun „ (Kosova) Osmanli’nin taa Anadolu’dan kalkip Sirplarin üzerine yürüdügü ova!“ diye yazmasinin anlami neydi? Cengiz Candar’in, „Osmanli mirasini devralmis bir ülkenin yöneticisi olarak“ Demirel’in Balkan gezisini cikartma olarak adlandirip, bu „cikartmayi“ gayet isabetli bulmasi nedendi? Yine Candar cevap verdi: „Tarih kalicidir. Gecmisi gelecege aktarir. Türkiye’nin Rumeli/Balkan tarihi öyledir“(22)…
ÖZRÜ BILMEYEN TESEKKÜRÜ DE BILEMIYOR

Almanya, Yahudi Cemaati Merkez Konseyi Baskani Ignaz Bubis ile Alman yazar Martin Walser arasinda gecen ve aylar süren tartismayla calkalanirken, savunma bakanı NATO’ya nükleer silahlari kullanma hakkinda sınırlandırma önerisinde bulunurken, ‘Türkiyelilerin’ gündeminde sadece cifte vatandaslik vardi. Holokost’un unutturulma cabalari ‘baskalarinin’ sorunu... Kullanacagimiz kadarini aliriz, gerisi „onlarin“ sorunu...

Türkiye’den gelen cogunluk burada da gözlerini, kulaklarini kapamayi cok iyi biliyor. Cogunlukla gecmise bir cizgi cekilmesi gerektigi görüsünde olan Türkiyeliler ayni zamanda Alman vatandasi oldugunda ve mesela Almanya Yahudilere tazminat ödemek zorunda kaldiginda bunu Alman olmanin sorumluluguyla kabul ederler mi, cok süpheli. Hicbir sorumlulugu, yükümlülügü sözkonusu etmeden ikinci bir pasaport olarak Almanya vatandasligini talep eden Türkiye cogunlugunun, Alman olmanin dezavantajini paylasmaya niyetlerinin olmadigini söylemek icin kahin olmaya gerek yok. Buna ragmen Ignaz Bubis CDU-CSU’nun (Hür Demokrat Parti) cifte vatandasliga karsi kampanyasini durdurmasini istedi. Yahudi Cemaati Baskan Yardimcisi ve üstelik ayni zamanda CDU yönetim kurulu üyesi olan Michel Friedman da bu kampanyaya karsi cikti. Bu kisilere tesekkür edilen herhangi bir -Türkce- yaziya rastlamadim.

Avrupa’daki Türk solcular Hürriyet okuyor. Hürriyet de bazen onların yapacağı şeyi yapiyor: Sagci partilerin „cifte vatandasliga hayir“ kampanyasina sendikalar, üniversiteler, kiliseler, entelektüeller büyük tepki gösterince, bunu Almanların Türklere desteği olarak kabul eden bu gazete „Danke Freunde“ (teşekkürler arkadaşlar) basligi atti.

Almanya’nin davetiyle Türkiye’den isci olarak gelenler degilse de, mesela 12 Eylül darbesinden sonra can havliyle kapagi Avrupa’ya atmis, Avrupalilar tarafindan kabul edilmis ve belki de bu sayede hayatta kalmis -oturma, calisma iznine sahip- insanlarda bugün hicbir tesekkür duygusunun bulunmayışı ilginç. Özür ve tesekkür etmeyle bir sorunumuz oldugu üzerine son yillarda takildigim icin herhalde ancak simdi dikkatimi cekti bu durum. Bugüne kadar siyasi ilticacilarin bu ülkeye kabul edildikleri icin bir tesekkür etkinligi, kitabi vs var mi diye soracak olursaniz, alacaginiz cevap: Düsmana tesekkür edilir mi; göcmen ülkesi olmak daha demokrat ülke sayilmak demektir, buralara göcerek Almanlara bu sansi verdik, onlar bize tesekkür borcludur!..

Bu çoğunluğun, bize ne kadar hoşgörülü olduğumuzu gösterme şansı verdiği için mesela Sefarad Yahudilerine kendilerini teşekkür borçlu hissetmeleri gerekmez miydi?.. Çifte standart sadece bu konuda değil: Sagci Türk gazeteleri Türkiye’deki irkcilik karsiti eylemlerimizi bölücük olarak degerlendirirken, Almanya’dakileri alkisliyor. Türklerin Avrupa’da güç kazanma hareketlerinin ırkçılık karşıtlığı adı altında oluşundan herhalde: „Berlin’de irkciliga karsi yürüdüler. Yürüyüse katilan yurttaslarimiz ‘Bizim analarimiz, babalarimiz, yani 1. kusak 40 yildir bu ülkeye emek verdi. Bu ülke bugünlere gelmisse, bunda biz Türklerin de alin teri var. Cifte vatandaslik bizim en dogal hakkimiz, lütuf degil, hakkimizi istiyoruz’ dediler“. (23)



Hürriyet „Bir kacak DEP’liden aci itiraflar“ basligiyla bir siyasi ilticacinin Almanya’daki acikli hayatina ve bu nedenle Türkiye’ye dönüs hikayesine memnuniyetle yer verdi: „1994’te Almanya’da siyasi iltica talebinde bulundum ve kabul edildi. Ailemi de iki yil sonra Almanya’ya getirdim. Alman hükümetinin verdigi komik para ile ihtiyaclarimi karsilayamadim. Cöplerden buldugum seylerle ihtiyaclarimi karsiliyordum. Alman görevliler bana hirsiz muamelesi yapiyordu. Kendi irademle Türkiye’ye döndüm.“ (24) DEP’linin böylesini Hürriyet sever.

KESKE BIZE BU KADAR BENZEMESELERDI

Sag ve sol Türkce gazetelerin Avrupa’ya, Bati’ya bakisi Türk resmi söylemiyle çakışıyor: Insan haklari savunucusu kesilen Bati, dis düsmanlarimiz, ihanet... Bu bakimdan Özgür Politika’nin da „bizim“ gazetelerden olduğu, sicak dönemde belirginlesti. Vatansever Türk gazetelerinde düsmanlara Sevr Antlasmasi’yla yer verilirken, ayni sey yurtsever Özgür Politika’da Lozan Antlasmasi... MED TV’yi kapatanlar Lozan’daki taraflar seklinde gösteriliyor ve „Kürtleri bir kez daha arkadan hancerlemekle“ (25) itham ediliyordu.

Türkiye, Öcalan’a siginma tanimasi durumunda bunu Yunanistan’a karşı savaş sebebi sayacağını duyurduğu halde ısrarla Yunanistan’dan Öcalan icin siginma hakki talep edildi. Sığınma basvurularına olumlu yanit vermeyen Rusya, Italya, Hollanda değil de, Yunan elcilikleri hedef ilan edildi… Ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! Yunanlar yine fethedildi; bedenleri, binalari, topraklari. „Simitis ve Pangalos ulusumuzun düsmanidir.“ (26) Yunan halkini tümden düsman ilan etmemek icin kosullari vardi: „Bu kisilikleri ulusal hain ilan etmek“... Daha sonra bu iki kisiyle sinirlamaktan vazgecildi: „Yunanistan Kürt halkindan özür dilesin. Yunanistan tarihine ihanet etti“... (27) Yunanistan’in Leipzig Baskonsoloslugu’nu isgal eden 73 kisi hakkinda dava actigi icin Alman devletinin suclandigi haberde (28) o gün orada üc kisinin rehin alindigindan söz edilmiyor, sözkonusu protesto eylemi, tepki dile getirmenin bir bicimi olarak veriliyordu.

Türkiye haric herkes sorumluydu... Sadece o günlerin yayinlari izlense, onbes yildir ısrarla, savasan karsi taraflariz, dedikleri bilinmese, silah arkadasi zannedilebilirlerdi. –Nitekim daha sonra „Türk-Kürt kavgasi cikarsa sorumlulugu Yunanistan’a ait olacaktir“ (29) diye açıklamalar yer aldı.

Oklar „yabancilara“ yöneltilmisti. Israil, ABD ve Avrupa ülkeleri diye siralanan sorumlulara hitaben atilan başlık: „Actiginiz atesle sizleri de yakacagiz“... Neredeyse bütün Avrupa ülkeleri ve Ermenistan siddetli protesto eylemlerine sahne olurken, Türkiye’nin de din kardesi belledigi Azerbaycan’da siddet yoktu... Kürt Medeniyet Cemiyeti’nde basin aciklamasi yapildi, ve galiba bir de açlık grevi...

Türkiye cogunlugu ve onlarin basini (sag ve sol) önce Müslümandir, sonra kendi aralarinda Türk, Kürt, Cerkez, Laz diye ayrilirlar. Akit’in iftiharla bildirdigine göre, „Uzun yillar PKK ile mücadele eden ve Susurluk davasindan yargilanan Emniyet Özel Harekat Daire eski baskani Ibrahim Sahin, Güneydogu’da din unsurunun cok büyük, birlestirici bir unsur oldugunu gördük. O sekilde davranmaya calistik, iyi ve basarili olduk“ (30) demis. Ne diyelim, dogrudur...

Abdullah Öcalan yakalandiktan sonra mahkemede yaptigi aciklamalarin birinde „PKK sadece karsit olmaktan cikmakla kalmayacak, devletin en önemli destek gücü olacaktir“ diye güvence verdi Türk devletine. Önerdigi bu birligin kime karsi oldugunu belirtmesine gerek yok, onlar birbirlerini anliyorlar. Zaten aynı dilden de konusuyorlar. Mesela iki taraf da kendisine karsi „uluslararasi bir komplo“ oldugunu iddia etti…

Kürt siyasi temsilcilerinin hep, Kurtulus Savasi’ndaki rollerini hatirlatarak hak talep etmelerinin ne demek oldugu hakkinda düsünmeyen, düsmanimin düsmani dostumdur yaklasimindaki bazi Yunan politikacilarin bu gercegi bilmedikleri o sicak dönemde ortaya cikti -ya da benim icin açık oldu.

Ihanet ve Yunan sözcüklerinin yanyana gelmesi Türkcede cok tanidik, yaygin bir durumdu zaten. Yunanlarin Osmanli’nin egemenligine baskaldirip bagimsizliklarini kazanmalarini hala icine sindiremeyen sadece Türkler degil galiba. Kürt ulusunun sesi olma iddiasindaki Özgür Politika da Yunanlari sadakatsizlikle sucladi. Bu gazetenin Yunanistan hakkinda „Ihanet etti“ dedigi gün Hürriyet’de de „Ihanet Dosyasi“ diye bir baslik vardi (31). Akabinde „PKK’nin başı vatana ihanetten yargilanacak“ (32) sekline dönüstü basliklar...

Demirel’in, PKK’ya destek verdigi gerekcesiyle Yunanistan’i agir bir sekilde suclayip, savas tehdidinde bulundugunun ertesi günü, daha önce Yunanlarla dostluk etkinliklerinde bulunan Türk Yunan Is Konseyi, Yunanistan’a hitaben kamuoyuna bir mektup verdi: „1974’te oldugu gibi yine yanlis yapiyorsunuz“... Dostluk başka, alışveriş başka, denir; bizdeki derin düşmanlık alışverişe de engel. Hürriyet’in Avrupa sayfalarinda yayinlanan okur mektubu kılığındaki milliyetci propaganda metinleri o günlerde Yunan temaliydi: „Aci bir kayipas, Apos Öcalanikis“ (33)

Avrupa/Batı karşıtlığında birlik beraberlik içindeyiz. Karşısında durduğumuz Avrupa’ya girme konusunda da…

Evrensel gazetesinde de, „Abdullah Öcalan’in, uluslararasi terör merkezleri CIA ve MOSSAD’in Yunanistan ile isbirligi icersinde Türk devletine teslim edilmesinin ardindan“ şu saptamada bulunuldu: „Türk devleti ve hükümetinin, Türkiye’nin Ortadogu basta olmak üzere Orta Asya ve Balkanlarda ABD ve Avrupa emperyalizminin hegemonya mücadelesinde her zaman dikkate alinmak zorunda olan jeopolitik önemi disinda süreci etkileyen belirgin bir iradi rolü olmamistir“. (34)

Demek olanlardan Türk devleti ve hükümeti sorumlu değil. Peki olacaklardan kim sorumlu: „Olacaklardan Avrupa Sorumludur“… (35) Tüm direnme bicimlerinin mesru oldugunu savunan Özgür Politika’da bildirildigine göre, insan haklari savunucusu kesilen Bati ülkelerinin (Türk resmi söylemi de bu) sessizligini ikiyüzlülük olarak degerlendiren PKK-MK üyesi Mustafa Karasu şöyle aciklamada bulunmuş: „Avrupa yeri geldiginde azinliklara, kültürlere, halklara sahip ciktigini iddia ediyor, ama Türk devleti Kürt halkini soykirimdan geciriyor. Avrupa buna ne zamana kadar ortak olacak, Amerika da buna gözyumacak. Bu tarihin en büyük sucudur.“ Ayni günkü gazetenin diger bir haber sayfasinda da „Dünyanizi cehenneme cevirecegiz“ basligiyla ‘Türk devletinin isbirlikcilerine’ hitap ediliyordu. Ayni gazetenin köse yazari İ. Metin Aycicek de Türkiye haric herkese sorumluluk dagitirken en büyük payi, solun iktidarda olduğu Almanya’ya hak gördü: „Yesiliyle pembesiyle el ele, sen ürettin bu süreci“... (Sosyal Demokrat Parti ve Yesiller’den olusan hükümet, kamuoyunda „kirmizi-yesil koalisyon“ olarak da aniliyor.)

Bati ülkelerine hitaben basyazisinda „O topraklardan neden ciktik, o topraklara özlem icinde yasamamizin nedeni ne, biliyor musunuz? Sizlersiniz. Kirli politikalariniz bizleri buralara sürükledi“ (36) diyen gazete, bazi Kürt aydinlarinin „Avrupa Sorumludur“ sözünü de baslik yapmisti.

Faturayi hep Bati’ya cikaran sadece Özgür Politika degil: Hürriyet’ten Tufan Türenc, „Gec kalan bombalar“ makalesini (37) su cümleyle bitirmis: „Bosna-Hersek’te oldugu gibi Kosova’da da yine tek suclu Avrupa’dir“…

Mehmet Kara’ya göre de, Kürt halkinin bugün icinde bulundugu durumun sorumlusu Batidir: „I. Dünya Savasi sonunda Osmanli’nin Ortadogu’daki topraklarinin yönetimini üstlenen Britanya ve Fransa .. birincil derecede sorumludurlar. Osmanli’dan devir aldiklari topraklarda yasayan ve yine Dogu Avrupa ülkelerindeki bircok ulusun varligini kabul ederek, Polonya ve Yugoslavya gibi yeni ülkelerin sinirlarini cizenler, bölgedeki en eski ulus olan Kürtleri görmezden geldiler.“ (38)

Almanya’nin iltica kabulünde cikardigi zorluklari elestiren, sinirdisilari protesto eden ayni gazetenin basyazisinda “Herkes kendi ülkesine gitsin!“ deniyordu (39)...


HERKES DÜSMAN, ILLE DE ISRAIL

PKK lideri Abdullah Öcalan’in gözleri bagli gösterildiginin ertesi günü, yani 18 Subatta Özgür Politika hem İsrail’in, Öcalan’in kacirilma olayiyla baglantisi bulunmadigi aciklamasina yer verdi, hem de „Sonunda Kürt kanini da eline bulayan Israil devleti“ diye yazdı. Daha serinkanlı olunabilecek ilerki aylarda da, İsrail devletine kızgınlık siyonizm ve korkaklıkla birlikte başlığa çıkarıldı: „Siyonizmin Kürt Korkusu“… (40) Avrupa’daki Kürtlerin Türkçe yayınladıkları gazetelerinde kendisine köşe verilen Türklerden olan Kemal Uzun da „Asil suçlu olan kim?“ baslikli yazisinda ‘Basta ABD olmak üzere Almanya, Ingiltere, Fransa ve Israil’ diye siraladı ve Israil’e kötüler arasinda özel bir yer verdi. (41) Kürtlerin gayreti, emeği ve parasıyla çıkan bir gazeteden İsrail’e, Yunanistan’a, Türkiye devletinin komşularına, açık-gizli rakiplerine dil uzatmak, işte ‘Türkiyelilik’, Türkiyeli solculuk…

Türkiyeli sol, Filistinlilerin Israillilere karsi daima uzlasmaz bir tutum almasindan yanadır. Türkiye’de halklararasi baris ve kardeslik icin masaya oturmanin, siyasi cözümün (hatta son zamanlarda, tavizin) gerekli oldugunu savunan sol yayinlar, ki onlar ayni zamanda Avrupa’da da dagitimdalar, Arap-Yahudi iliskilerinde diplomasiyi geri adim sayar, her anlaşmayı da uzlaşma... Örnegin „Arafat ile Filistinlilerin arasi aciliyor“ baslikli bir haber: „Bati Seria’da ABD-Israil politikalarina ve bu politikalari kabullenen Yaser Arafat’a yönelik tepkiler artiyor. Son günlerde bagimsiz Filistin devletinden geri adim sinyalleri veren Arafat, artik bu tarihin ertelenebilecegini acikca dile getiriyor. Filistin halkinin bagimsizlik umutlarini ABD ve Israil yönetimlerine baglayan Yaser Arafat, Washington kentinde yapilan anlasmada da bircok tavizin altina imza atmisti.“ (42) Filistin ve Israil arasindaki her baris görüsmesi Arafat’in halkina ihanet ettigi seklinde uc yorumlara yol acabiliyor, hatta Arafat’a karsi HAMAS yanlisi bir cizgi görülebiliyor.

„Israil yine isgal etti“; fotograf: „Cuma namazini isgal altindaki topraklar üzerinde kilan Filistinliler“ (43)

Bazilari karsiliksiz birakmadi bunlari. Araplarin Öcalan’a destek verdigi bildirilen haberde „Öcalan’in Türkiye’ye getirilmesinin uluslararasi bir terörizm ve korsanlik oldugu ifade edilerek, Türk devletinin ikinci bir Israil yaratma pesinde oldugu kaydedildi“... (44)

Özgür Politika Islami Büyük Dogu Akincilar Cephesi’nin kurban bayrami dolayisiyla deri toplayacak resmi tasitlari icindekilerle birlikte yakacaklarini duyuran bildirisini „IBDA-C: Cezayir’i arattiracagiz“ basligiyla verdi: „Radikal örgütlerle sürekli aktif dayanisma özelligi gösteren IBDA-C, MED TV’nin de kapatilmasini kinayarak, bu yil icinde özellikle turistlere yönelik radikal eylemleri gerceklestirecegini ilan etti. MED TV’nin, Hiristiyan Yahudi emperyalizminin yeni bir komplosu sonucu olarak, laik-dinsiz-fasist TC’yle isbirligi icinde, süreli de olsa kapatildigini belirterek kinayan IBDA-C, yayinladigi bildiride Türkiye’deki tüm muhalif cevrelerin birleserek, bu kötü gidise dur diyebilecegini ifade etti.“ (45)

Oysa ‘radikal örgütlerle sürekli aktif dayanisma özelligi gösteren’ IBDA-C öyle bir örgüt ki, bir bildirisinde de şu tehditlerde bulunmustu: „El Halil Camii katliaminin hesabini Türkiye’de bulunan Yahudilerden soracagiz. Türkiye’de bulunan Yahudilere ait isyeri, fabrika, yayin, basim, muhabir, isadami, havra, kilise, dini liderlerine ve ailelerine yönelik siddetli kanli eylemlerimiz hizli bir sekilde baslayacaktir. .. Yahudiler biz Müslümanlarin dogal düsmanidir. Türkiye’de bulunan Yahudiler tek tek tespit edilmektedir. Onlar icin tek yol ölüm.“ (46)


SADECE ISRAIL DEGIL, YAHUDILER

Görece sakin zamanlarda Kürt soykirimina dikkat cekmek veya Türk devletini yipratmak icin de olsa, ısrarla „Yahudi, Ermeni soykirimlari“ndan söz edilirken, Israil’e öfkenin arttigi günlerde Yahudi adi siyonizmle birlikte anilir oldu; Holokost da artik „katliam“ olarak ve hatta su anda Kürtlerin yasadiklarindan daha hafif oldugu iddialarina yer verilerek: „KÜRTLERE YAPILAN JENOSIDDIR VE TÜRKIYE’DE KÜRTLERE KARSI UYGULANAN IRKCILIK ALMANYA’DA YAHUDILERE YAPILMIS IRKCILIKTAN DAHA BERBATTIR“ Özgür Politika yazari Amed Demirhan’in böyle büyük harflerle yazdigina göre, 14 Nisan 1999’da Michigan eyaletinde Wayne State Universty’deki bir konferansta Helen Fein adindaki bir profesör söylemis bunlari: „Sayin Profesör Fein bir soru üzerine Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti rejimi altinda, bu yüzyilin basinda Almanya’da Yahudilere yapilan irkci baskilardan daha fazla baski yapildigini, ve Kürtlere yapilanlarin jenosid oldugunu söyledi.“ (47)

Hüseyin Kalkan ise Kürtlerin Türk devleti tarafindan 28 kez soykirim girisimine mariz kaldiklarini yazdi. (48) „Kürtlerin iki kez jenosid ile karsi karsiya kaldiklarini belirten Haluk Gerger, Kürtlere yönelik ilk jenosidin okullarda ‘Ne mutlu Türküm diyene’ ve ‘Varligim Türk varligina armagan olsun’ ile basladigini kaydetti. Ikincisinin de sürdürülen fiziki jenosid oldugunu dile getirdi.“ (49) En hafif deyişle, soykirimin uluslararasi hukuktaki tanimini anlamsizlastiran, soykırımı sıradanlaştıran özensiz ifadeler...

22.2.’99 tansiyonun epeyce yüksek oldugu gündü, Öcalan’in Türk resmi televizyonu TRT’de Türk bayragi önünde görüntülerinin verildiginin ertesiydi. Arka sayfada Rozerin Kaya da düsmanini Yahudilere benzemekle sucluyordu: „Bu görüntülerin her onurlu Kürdün ruhunda ve belleginde yaratacagi yarayi ne yazik ki düsünemiyorlar. Ne yazik ki onlar da Yahudiler gibi düsünüyorlar, Amerika oluyorlar, kücük bir Amerika. Halklarin özgürlügüne düsman bir Amerika.“ Ayni sayfada 12 cm. yüksekliginde bir spot halinde Yahudilerin insanligi bitirmeye calistiklari yaziyordu: „Unutma, ama kin tutma’ demisti Hitler’in gaz odalarinda öldürdügü Yahudilerden biri torunlarina. Ama onlar her seyi unuttu ve bugün insanlik katillerinin saflarinda yer alarak insanligi bitirmeye calisiyorlar.“ (Abdülaziz Ogur) „Almanya elcilikten ates edip Kürtleri katledenleri degil Kürtleri suclu buldu. Anlasiliyor ki Almanya, Yahudi katliaminin yarattigi kompleksi, sorumlulugu, Kürtlerin üzerine giderek bundan kurtulmak istiyor.“

I. Metin Aycicek’in „Çanlar kimin icin çaliyor görecegiz“ baslikli köse yazisinda bu tehdidinin adresi neresi bir bakalim: „Öcalan’in Mossad’li bir operasyonla yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesi... Rusya’nin, Italya’nin, Yunanistan’in kendi özgür iradeleriyle ‘devlet onurunu koruyabilen’ ‘bagimsiz’ devlet oldugunu söyleyebilir miyiz bugün?“ Aycicek, talihsiz bir şekilde Eichmann nazisinin yakalanışıyla Öcalan’ınkini benzeterek bu ‘korsanlık’ yöntemine karşı çıkarken, Eichmann’ın nasil bir suçlu oldugu üzerinde durmaya gerek görmemiş:

„Israil gecmiste Yahudi katliaminda yer almis bazi nazi sorumlularini, bulunduklari ülkelerden kacirarak Israil’de yargilamisti. Bu korsanlik metodu bir anlamda Hitler dönemi acilara karsilik Israil’e verilmis bir ödün idi. ..Halkinin büyük bir bölümü irkci bir politik sistem tarafindan katledilen Israil, halkinin büyük bir bölümü irkci sömürgeci bir devlet tarafindan katledilen Kürtlerin önderini irkci-sömürgecilere teslim ediyor. ..Siyonist Israil, düsünce olarak farklilik tasimadiklari Hitler’den devraldigi yöntemlerle, halklarin özgürlügüne yönelik tutumunu bir kez daha sergilemis oldu sadece. ..Irkciligin en saldirgan bicimlerinden biri olan siyonizmin ruhunda vardir bu. Ortadogu halklarina (Filistinlileri de aniyor) düsmanlik genetiktir onlarda; siyonizmin kimyasalidir irkcilik. Ve Hitlerli nazi irkciligi ile siyonizmin temel farki, ayni kurbana talip olan iki cellat arasindaki rekabet farkindan baska bir sey degildir.“

Yaptığı ettiği yanına kâr kalmış bir çoğunluğun üyesi olduğundan mıdır nedir, Ayçiçek insanlığa karşı suç işlemiş Eichmann’ın yargılanıp cezalandırılmasına dövünüyor sanki. Yahudilerin genlerinde düşmanlık, ırkçılık arayan İ. Metin Ayçiçek ve benzerlerine, siyasi ilticacı olarak sığındıkları, uzun yıllardır yaşadıkları Almanya’da vatandaşlık veriliyorsa, buna en çok neo-naziler seviniyor olmalı.

Irkciligin en saldirgan bicimlerinden birinin siyonizm olduğu doğru değil, ama doğru olan bir şey var ki, kendi yazısında da görülüyor: Antisemitizm ırkçılığın en eski, kristalize olmuş halidir; ve ırkçılar aynı zamanda cinsiyetçidir de. Ayçiçek’in cinsiyetci damari kabarmış; yeterince iktidar sahibi görmedigi icin olacak, Kenya’yi kadinlastırmış. „Mehmetcik PKK’nın ..ına koy!“ diyen tescilli Türk irkcilarla bu noktada da cakisiyor: Kenya’yi üc kez „kahpe“likle sucluyor ve suc ortakligini da „alçakca ihanet“ olarak tanimliyor...



Yelda61@mail.com http://yeldacano.virtualave.net

1) 10.4.’99, H

2) Kenan Akin, 31.3.’99, Türkiye

3) 3.4.’99, H

4) 3.4.’99, C

5) 13.2.’99, E

6) 6.4.’99, E

7) 24.1.’99, Evrensel Avrupa eki

8) Fahri Baykara, 12.2.’99


  1. 19.2.’99, E

  2. 21.2.’99

11) 4.1.‘99, Ö.P

!2) Müslüm Yücel, 13.2.‘99, Ö.P.Ek

13) Müslüm Yücel, 16.3.‘99 Ö.P

14) Yeni Zamanlar Kasim-Aralik 98, Hannover

15) 20.11.’98, C



  1. Tamer Bacinoglu, Tübingen, 30.1.’99, H

  2. 13.2.’99

  3. Ugur Aydogdu, Frankfurt, 11.3.’99, H

  4. Gündüz Aktan, 2.2.’99, H

  5. 10.3.’99, H

  6. Hürriyet’ten Gündüz Aktan, 31.3.’99 ve Türkiye’den Baki Günay, 1.5.’99 mesela

  7. 10.4.’99, Sabah

  8. 22.3.’99, H

  9. 16.2.’99

  10. 24.4.’99

  11. 20.2.’99, Ö.P

  12. 22.2.’99, Ö.P

  13. 15.4.’99, Ö.P

  14. 4-5.6.’99

  15. 22.2.’99, Akit

  16. 1.3.’99

  17. 29.4.’99, M

  18. Hollanda’dan Özcan Kocaman, 24.2.’99, H

  19. İskender Bayhan, 21.2.’99, E

  20. 22.2.’99, Ö.P

  21. 29.3.’99

  22. 26.3.’99

  23. 6.3.’99, Ö.P

  24. 16.1.’99, Ö.P

  25. 15.4.’99, Ö.P

  26. 6.3.’99, Ö.P

  27. 13.2.’99, E

  28. 25.4.’99, Ö.P

  29. 23.2.’99, E

  30. 29.3.’99

  31. 15Mart-15Nisan 1994, Tahkim

  32. 20.4.’99, Ö.P

  33. 22.2.’99, Ö.P

  34. 15.4.’99, Ö.P

Yüklə 90 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə