Yahya Arıkan



Yüklə 204,65 Kb.
səhifə2/5
tarix25.06.2018
ölçüsü204,65 Kb.
#51709
1   2   3   4   5

- Bir durum tespitini aldık Sayın Büyükbalkan sizden. Teşekkür ediyorum. Değerli konuklar, öncelikle birinci turda bir durum tespitini yapalım. Yani durum tespitinin içerisinde gerçekten devlet hızlı bir şekilde yetişti mi devletin kurumları gerekli görevlerini yaptı mı onlara geleceğim. İkinci turda da çözüm önerilerini konuşalım, yani önce bir durumu hep birlikte kamuoyu yakından takip etsinler. Özellikle Sayın Mehmet Yeşiltepe’de telefon ile katılan konuğumuzda sordu yani bir olağanüstü hal ilan edilmedi. Sayın Şenol asker hemen devreye girdi mi, asker var mıydı? Ben bu soruyu 3 oda başkanımıza da soracağım, sizler içinden yaşadınız askerin yanı sıra devlet görevini yaptı mı, devletin kuruluşları başta Kızılay olmak üzere bunlara tek tek girmek istiyorum. Önce askerden başlayalım asker var mıydı veyahut sayın Yeşiltepe’nin sorduğu gibi olağanüstü hal gerekli miydi sizce? Siz bildiğim kadarıyla Kocaeli’nde oluşan kriz masasında içersinde yer aldınız. Buyurun efendim.

- Şimdi sayın Akan, ben birinci şeyde kısa geçtim tespitler ile ilgili söylemem gereken çok daha şeyler var ama sualinize cevap vereyim evvela. Sanıyorum diğer oda başkanı arkadaşlarımız da söyleyeceklerdir, asker tam başlangıcından itibaren işin içersinde var. Ancak çeşitli şekillerde birinci aşamasında yardım ve kurtarma çalışmasında, ikinci aşamasında lojistik desteklerin planlanmasında bir takım aksaklıklar gördükten sonra özellikle sistemde işte ulaşımın sağlanmasında, iletişimin sağlanmasında gibi bütün mekanizmalarda var. Ancak benim gözlemim kişisel gözlemim, özellikle bizim bölgesinde var olmasına bütün hizmetlerin üretmek isteğine rağmen belli bir disiplin içersinde belli bir sivil yaşamın önce bu meseleyi çözümlemesi mantığı içerisinde diyebileceğim bir yapıda özellikle yetkilerin kullanımına yönelik olanlarda çok hassas ve dikkatli olmak üzere. Ama sonuçta bugün Kocaeli’nde lojistik planlaması tamamen askerin elinde. 35 gün sonra, yani 30 gün sonra artık bunlara tamamiyle müdahale etmesini ve tamamen disiplin altına alma ihtiyacı duymasının bir gerekçesi ve bir nedeni olsa gerek. Değerli seyircimizin sorduğu suale bağlantılı olarak programa başlamadan evvel de bir miktar tartıştık hep birlikte, bu arada rakamsal verilere dayalı ölü sayısını, yıkımı, depremin değerine yani ölçüsüne richter ölçeğine dayalı bir takım şeylere dayalı olmak bir takım düzenlemeler yapılmasına yönelik bir takım veriler bilmiyorum çok net. Ancak olağanüstü hal düzenlemesinin başlangıçtan itibaren çeşitli boyutlarda öngörüldü. Yani hem afet bölgesi olarak süratle düzenlenmesi, hem de olağanüstü hal. Her ne kadar bildiğimiz üzere Afet Yasası 7269 sayılı afet düzenlemelerinde yardımların vs. etkilerin düzenlenmesine dair bir yasal düzenleme olmasına Mart 1997’de uluslararası bir sözleşmenin burada geliştirmeye yönelik bir takım düzenlemeler yapılmış olması sevindirici. Şu anda afet işleri düzenlemesinin yeterli görülmediği anlaşılarak bu olağanüstü konusu devamlı tartışıldı. Nitekim son düzenlemede bu bölgeye yetkili bir vali başkanlığında yeni bir kadrolaşma koordinasyonundan sorumlu işte bir anlamda olağanüstü hal adı konmasa bile bence belki de onu yapabilecek bir düzenleme kararnamesinin hazırlandığı ve sayın Yazıcıoğlu’nun da geçmiş tecrübelerine istinaden bu bölgede 3 ili de kapsayan bir yapılanma ile yeni bir düzenlemeye gidildiği söyleniyor.

- Sayın Şenol buna geri döneceğiz, önemli bir konu. Değerli izleyiciler şimdi kısa bir ara veriyoruz.

- Değerli izleyiciler Mali Çözüm programı devam ediyor. Bu hafta Marmara bölgesinde yaşanan depremin yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunlarını değerli konuklarımızla tartışıyoruz. Telefon numaramızı bir kez daha vermek istiyorum 0212.2864673 no’lu telefon ile katılıp katkı sunabiliriz. Sayın Şenol’da kalmıştık, askerin olduğunu söylediniz ama değerli izleyicimizin bir sorusu vardı, olağanüstü hale gerek var mıydı sayın Şenol? Buyurun efendim.

- Şimdi sayın Arıkan, birkaç açıdan değerlendirmek lazım başlıları ile. Olağanüstü hali eğer bölgede ortaya çıkan yıkılma ortadan kaldırılacak bir çare olarak düşünüyorsak belki gerek vardı. Ama hali hazırda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kamu yönetiminin gerçek anlamda görevlerini icra etmiş olduğunu gözlemleseydik olağanüstü hale gerek yoktu. Olağanüstü halin doğuracağı yapılanmaların çağımızda eğer bu düzen bilgi ve birikimleri ile şu anda içinde yaşadığımız koşullar bölgemizdeki koşulları göz önüne alırsak hali hazırdaki kamu düzeni bir başka boyutu göz ardı etmemiş olsaydı gene olağanüstü hale ihtiyaç yoktu. O da şuydu, bu sistem sivil toplum örgütleri çağımızın temel kuruluşları olan sivil toplum örgütlerinin bizlere göre mühendisleri ile, doktoru ile,

- Meslek odaları ile birlikte.

- Meslek odalarıyla, sendikalarıyla, dernekleriyle akla gelebilen yapılarıyla sivil toplum örgütleri yapısını elinin tersi ile itmiş olmasaydı, göz ardı etmemiş olsaydı onların bilgi ve birikimleri ile akıllı olarak bu sistemi üretmek mantığını kabul etmiş olsaydı peşin olarak olağanüstü hale yinede ihtiyaç yoktu.

- İhtiyaç yoktu. Peki efendim bir telefon bağlantımız var. İyi akşamlar efendim. Buyurun sayın Fırat.

- İyi akşamlar sayın Arıkan. Tüm ulusumuza baş sağlığı diliyorum, yaralılar için geçmiş olsun temennisinde bulunuyorum. Gerçekten özellikle İstanbul bölgesinde Avcılar ve o yakada olan tüm halkımıza ve tüm meslektaşlarımıza, Kocaeli‘deki tüm halkımıza ve meslektaşlarımıza, Sakarya’daki tüm halkımıza ve meslektaşlarımıza ve şuan aramızda olmayan Bolu bölgesinde, Düzce, Gölyatağı, Şirinli o bölgedeki tüm halkımıza ve meslektaşlarımıza, Yalova bölgesindeki tüm halkımıza ve meslektaşlarımıza baş sağlığı diliyorum ve geçmiş olsun temennisinde bulunuyorum.

Sayın Arıkan özellikle ülkemizin yaşadığı bu felaketten dolayı gerçekten az önce bahsettiniz olağanüstü hale gerek yok. Sağ olun ülkemizdeki sivil toplum örgütleri varolsun, yeter ki demokrasi olsun bu tür sivil toplum örgütlerini daha yeşertelim, daha doruk noktalara getirelim, çünkü bunlar gerçekten halkımızın yanında olan kuruluşlar olacaktır. Benim sorum şu, oradaki sayın oda başkanlarım ve orada olmayan Bolu bölgesindeki meslektaşlarımıza, halkımıza ve gerçekten yurttaş bilinciyle yurttaşlarımızın harçlıklarından, maaşlarından, gönüllerinden kopan yardımlar gerçek amaçlarına ulaştı mı? Bizim en büyük dileğimiz budur eğer gerçekten bu yardımlar oradaki yurttaşlarımıza gerçek bilinci ile ulaştıysa ve bundan sonra bu tür yardımların devamı gelecektir. Teşekkür ederim bu programı hazırladığınız için. İyi akşamlar.

- Teşekkür ediyorum sayın Fırat. İyi akşamlar diliyorum efendim. Şimdi sayın Kocacık, Sakarya odamızın değerli başkanı. Biraz önce Sayın Ender Şenol’a sorduğum gibi 17 Ağustos depreminin arkasında devlet var mıydı, devletin hani okularda okuduğumuz şefkatini görebildiniz mi? Buyurun efendim.

- Teşekkür ediyorum sayın Arıkan.

- Ben burada izninizle şunu belirtmek istiyorum, biz bu soruları sorarken meslek odalarının temsilcisi olarak konuları objektif olarak ortaya koymak gibi bir sorumluluğumuz var. Buyurun efendim.

- Şimdi sorunuza ben şöyle başlayayım, Sakarya’da diğer illerimize nazaran iki yıl içinde bunu söylüyorum biraz daha farklı bir ortam doğuyor. Yani Sakarya’nın hemen girişindeki otobandaki bir üst geçidin otobanı kapaması, Bolu’dan gelen Ankara istikametinden gelen otobandaki çatlakların olması Adapazarı’na geliş ve gidişi birinci gün çok zorladı. Bu yönden Sakarya’nın bu konuda bir şanssızlığı var. Devlet her zaman vardı, insanlar olduğu müddetçe insanlar olacaktır. Ama devleti yönetenlerin bu tür olaylarda çok vakarlı hareket etmeleri çok sağ duyulu hareket etmeleri lazımdı. Asker vardır, birinci gününden beri Sakarya’da asker vardı. Hatta 250’ye yakın askeri de bizzat ben birinci gün sayın komutanım ve sayın valimizin emri ile götürebildiğim, mesela Güneşler ve Yağcılar kesimlerine götürerek burada görev yaptırdım. Bu askerlerimiz, Mehmetçiklerimiz bizim evlatlarımız oradaki insanları kurtarmak için kendilerini bile tehlikeye atarak ama bilinçli ama bilinçsiz bir çalışmanın içersine girdiler. Kendilerine şükran duyuyoruz. Her zaman söylüyoruz ordumuzla her zaman gurur duymuşuzdur gurur duymaya devam edeceğiz, onlar bizim teminatımızdır.

İkincisi, birinci gün bizim Taşkışla dediğimiz komutanlıktaki 2000-2500 asker görev yapmıştır, ikinci günü de öğleden sonra, birinci gün öğleden sonra Kandıra Birliği devreye girerek 5000 askeri daha tahmin ediyorum 5000 askeri daha bölgeye sevk etmişlerdir. Bu askerlerimiz 3 gün boyunca devamlı kurtarma çalışmalarına katılmışlardır, bunun yanında burada çok üzülerek söyleyeyim ki insanların can derdini kurtaracağı bir ortamda evlerini terk ettikleri anda çok büyük yağmalamalar olmuştur Adapazarı’nda ve çok büyük hırsızlıklar olmuştur birinci gün, ikinci gün. Bu arada işte bu Mehmetçiğimiz bu kurtarma çalışmalarının yanında gecede polisimiz ile beraber emniyet teşkilatımız ile beraber polisimiz ile beraber Sakarya’daki 27 mahallenin tüm sokaklarında 2’şer 3’er devriye gezerek gece boyunca bu hırsızlıklar ve yağmalara karşı tedbir almışlardır.

- Ne kadar ilginç bir toplum değil mi Sayın Kocacık? Yani insanlar can derdinde,

- İşte bunları buradan,

- Birileri de bir şeyleri götürme derdinde. Nasıl bir kültür bu.

- İşte bunu burada anlatmak için kelimeleri bulamıyorum. O anları yaşamak ve o anlardaki ortamı gördükten sonra biz kendimiz insanlığımızdan bile utanacak duruma geldik. Bir taraftan Mehmetçik can kurtarıyor, yandaki binada insanların ziynet eşyalarıyla paralarını çalan bir kişiler oluyor. Burada bir eksiklik var gibi geliyor bana. Bunu toplumsal olarak düzeltmek zorundayız ama şu gerçeği de vurgulamadan geçemeyeceğim. Esas bizleri bu konuda devlet nerede devlet yok imajını yaymak veya onları dile getirmekte bana göre yanlıştır. Bu deprem Sakarya’da bir yeri vursaydı belki onun yarası çok kolay olurdu, ama Sakarya’nın 27 mahallesinin 24 mahallesinde büyük hasar vardı.

- Belirttiğiniz gibi merkezde yüzde 80’i gitti.

- Yüzde 80’i gitti evet. İkinci bir olay, insanlar yardım için koşarken dışardan yardım alamıyorsunuz. Sayın valim ile sabah 8’i çeyrek geçe beraberdik sayın belediye başkanımız, komutanlar, emniyet müdürümüz, defterdarımız.

- Siz de kriz masasındasınız bildiğim kadarıyla.

- Evet. Şu kadarını söyleyeyim saat 3’e kadar biz sayın valim Ankara ile temas kuramadı. Sadece telsiz ile Sakarya’ya acil olarak Sakarya’nın yüzde 80’inin gittiğini ifade ediyor ve acil olarak ekmek ve su istiyor. Bugün bu yardımları gönderen büyük şehir belediyelerine çok teşekkür ederim ve şunu gayet açıklıkla söylüyorum bazı kişiler bu tür yardımları bu tür insani yardımları bazı yerlere çekebiliyorlar. Şu atmosferde bile bunları bu yerlere çeken insanların biraz düşünmesi lazım insanlık dersi alması lazım. Bir yerde 17 bin 20 bin ölünün olduğu 3 tane ilde eğer siz hala işte şu, şu yardımı yapıyorsa şu şunu yapıyorsa siyasi amaçları güdüyorsanız veya bunun arkasında siyasi bir menfaat bekliyorsanız o zaman bu toplumun çok büyük bir ders alacağı başka şeyler gerekmektedir.

- Peki burada bir siyasi bir rant olayı var mı? Yani belirttiğiniz gibi bu tür acılarda,

- Ben hiçbir zaman için siyasi rant olarak olayı görmedim. Yani şimdi şurada gıda yardımı yapan tablo önümde. Bunu Sakarya valiliğinin hazırlamış olduğu kriz masasının hazırlamış olduğu tablo.

- İsimlere gerek yok.

- İsimleri okumuyorum, ama 104 bin 400 kişiye aş evi kurulmuş ve bunların içersinde enteresandır bize ilkokuldan yüksekokulumuza kadar hep Kızılay’ımızı hep Kızılay, Kızılay’ımızı desteklemiş ve onu öğretmişler. Eğer bu afette tenkit etmek için söylemiyorum Kızılay’ımız yine bizim Kızılay’ımız ama başındaki idarecilerin kendilerini yenilemeleri lazım. Eğer bu afette Kızılay çadırıyla, aşıyla buralara yetişemiyorsa o zaman Kızılay’ı kendi yapılanmasında bir defa daha gözden geçirmesi lazımdı. En son dağıtılan bu hafta içerisinde televizyon ulusal televizyonlarda da çıktı bazı kişiler yürüdü, valimiz çaresiz, çadır dağıtılacak inanın Kızılay’ımızın gönderdiği çadırlar çoğu depolarda çürümüş ve kullanılamaz durumda çadırlar. Hangi teknoloji, hangi yüzyılda yaşıyoruz ki bu çadırlarla kış dönemine girdiğimiz bu ortamda Sakarya 6-7 ay gibi bir süreyle çadırın içerinde yaşatma hakkını size kim verecek ve ne yazık ki bizi çok üzen Sayın Kızılay başkanının genel başkanının 20 gün önce 25 gün önce bir televizyonda verdiği işte biz yardımlarımızı yapıyoruz, hatta kasamızda da 17 trilyon paramız var ifadeleri bizi fazlasıyla üzmüştür. O zaman ben söylüyorum, sayın Kızılay başkanı eğer müsait olduğu bir zamanda Sakarya'’a gelsinler Sakarya'’a dağıttığı çadırların yaşanılır veya yaşanılmaz durumda olduğunun kendisi tarafından bizzat denetlenmesini ben buradan sizin kanalınızla seslenmek istiyorum.

- Peki Kızılay genel başkanı bu deprem bölgesinde olan illeri dolaştı mı Sayın Kocacık ?

- Hayır, Kızılay genel başkanını görmedik. Şimdi bunları ben tenkit için söylemiyorum, ama bu şunu göstermiştir, bugün eğer Sakarya’da bir Kocaeli ‘de bir Yalova’da bir deprem yaşandıysa Bolu, Düzce’de bir deprem yaşandıysa bu ilerisi için bir ders olması lazımdır. Kızılay’ın da kendisini buna göre hazırlıklı olması lazımdır. Sizin kasanızda paranız olmuş, 17 trilyon paranız olmuş, eğer vatandaşımız size o yardımı kasanızda tutmak için veriyorsa siz o parayı zamanında ve yerinde kullanmayı bunun için yardımlarını yapmaktadır. Eğer benim bugün Kızılay’ın Adapazarı’na, Yalova’ya ve Kocaeli’ne ve diğer Düzce ve Cumayeri’ne , Akçakoca’ya kışa dayanıklı çadırlarını gönderirse, aşını gönderirse bunları sıcak bir yuvanın altına alırsa işte Kızılay görevini yapmış olarak mutlu bir şekilde o kentlerden ayrılır.

- Sayın Kocacık buraya tekrar geri döneceğiz. Teşekkür ediyorum size. Değerli izleyiciler şimdi kısa bir ara veriyoruz.

- Değerli izleyiciler Mali Çözüm programı devam ediyor. Bu haftaki Mali Çözüm’de Marmara bölgesindeki yaşadığımız depremin ekonomik ve toplumsal boyutlarını değerli konuklarımızla ele aldık, tartışmalarımız devam ediyor. Sayın Yalova oda başkanımız İslam Doğan’da kalmıştık. Sayın Doğan aynı soruyu size de yöneltmek istiyorum. Bu doğal afeti yaşadığımızda, bu acıyı yaşadığımızda devleti anında görebildiniz mi ? Özellikle Sakarya oda başkanımız Kızılay’ın bu konuda yetersiz olduğunu ifade etti. Biz izliyoruz, ediyoruz, Kızılay bir kefen olayında para aldığını duyuyor, geliyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir sizin efendim? Buyurun.

- Şimdi başkanım, ben kısaca ilk izlenimlerimi anlatırken bunun içersinde devlet var mıydı yok muydu olayı kendinden çıkıyor zaten. Biz ilk aşağıya indiğimizde ilk telaşla beraber bulunduğumuz insanları yanımızda gördükten sonra etrafta neler olup bitiyor, ne yapabiliriz, çırpınışına girdiğimizde ilk zaten o anda hazır yani depreme kimse hazırlıklı olmadığı için herhangi birini zaten beklemek o da çok zor bir olaydı. Fakat benim ilk gördüğüm, bizim kendi kalabalığımız dışındaki dışardan ilk gördüğüm bir insan askerleri gördüm ben. Bizim kaldığımız yer bir siteydi, sitede ilk askerleri gördüm. Onlarda değerli başkanımızın dediği gibi çok tecrübeli insanlar değiller benim gördüğüm kadarıyla bizler gibi onlarda ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Şimdi bu Kızılay olayı Türkiye genelinde güzel havada çok canlı bir şekilde yaşandı. Bunu sanıyorum Siyaset Meydanı’nda da bizim 97 saat sonra kurtulan bir meslek mensubumuz bizzat kendi kefen parasının makbuzunu gösterdi. Yalova’ya girerken İzmit tarafından veya Bursa tarafından gelirken bir göbek var, yani şehir merkezine ayrılan veyahut şehir merkezine girmeyeceksiniz Bursa veya İzmit’e devam edeceğiniz bir göbek var.

- Evet.


- Bu göbeğin tam ortasına bir çadır kurmuş vatandaşın bir tanesi bilinçli mi bilinçsiz mi ilk gördüğü en emin yer herhalde orası gelmiş kendisine. Tabii Kızılay ayı vardı üzerinde, yani depremi önümüzdeki ilk defa yaşadığımız için veya ben yaşadığım için çadırın kalitesiz mi ben bilmiyorum doğrusunu isterseniz. Kızılay’ın çadırıydı, oradaki sonradan işte bu çadır olayları biliyorsunuz çok gündemde kaldı. Öteki çadırları görünce gerçekten Kızılay’ın çadırının çok ilkel olduğunu, gerçekten yakışmadığını görüyor insan. Bir de devlet olayı deniyor, şimdi birinci günü yakın insanlarımızın tespiti ailenizden insanlara koşuştururken ikinci günü bir oda başkanı olarak kriz merkezine gittim, bunlar herhalde ararlar sorarlar beni dedim, sen oda başkanısın neredesin derler diye uzun bir mücadeleden sonra kriz merkezine ulaşabildik yani birinci kontrol, ikinci kontrol, nereye gidiyorsun, herhalde onlar da haklı her önüne gelenin girmemesi lazım. Hatta bizim eğer şimdi seyrediyorsa Ticaret Odası Başkanı ikimiz yara yara, kontrolden geçerek kriz merkezine gittiğimizde dedik, işte biz oda başkanlarıyız geldik, biraz da geç kalmanın suçluluğu içindeydik doğrusunu isterseniz.

- Ticaret Odası başkanı da mı kriz masasındaydı?

- Ben beraber girdim onunla. Daha önce gitti miydi , görevi var mıydı yok muydu onu bilemiyorum şu anda. Neyse gittik yani, durum iyi dediler, yapacak bir şey yok, siz gidin, dediler. Biz çektik gittik. Yani orada ondan sonra işte kendi insanlarımızın derdine düştük. Doğrusunu isterseniz devlet var mıydı sorusuna nasıl cevap verilir bilemiyorum. O anda ben göremedim yani dikkatimi verip de devlet olsaydı ne olurdu bunlar olmayabilir miydi bilmiyorum. Bir de o sorunuzun içinde şey vardı, sanıyorum olağanüstü hal ilan edilmesi konusunda, eğer bütün söylediklerimiz benim ve değerli başkanlarımızın söyledikleri eksiklerin olmaması için eğer olağanüstü hal ilan edilmesi gerekiyorduysa edilmesi gerekti. Yani işte ilk dediğim gibi yaşadığımız için eğer olağanüstü hal ilan edilseydi, bunlar olmayacak idiyse edilmesi gerekli tabi. Eğer yine olmayacaksa yine tabi edilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Kızılay örneğini bizim arkadaş çok zaten medya gereğinden fazla durdu üzerinde. Hala daha biz de önüne geçmeye çalıştık. Birkaç kanal arkadaşı rahatsız edecek şekilde üstüne düştüler işte evine, yakınlarına, bizlere uğraşmak için çabaladılar.

- Çoğu reyting peşinde ondan Sayın Doğan.

- Evet. O arkadaşın 97 saat kalması hepimizi öldü, meslek mensuplarının içersinde de ölülerin en baş sırasında yazmıştık, sizler de ziyaretimize geldiğinizde söylemiştik. Yakınları onun mezarını falan hazırlamışlardı. Eşi ve çocuğu kızı öldü çünkü. Üçüncü mezarda kendisinin mezarı yanında kazmışlardı. Kefen parası olarak yani o yangın mı diyeyim artık o can pazarında kefen parasının alınıp istenilmesi büyük bir cesaret diyorum artık ben. Ne olursa olsun bu daha uygun bir şekilde, daha uygun bir zamanda istenilmesi gerekirdi. Eğer ille de gerekiyorsa diye o da çok ibret verici bir olay diye. Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.

- Peki teşekkür ediyorum. Bir telefon bağlantımız daha var. İyi akşamlar efendim, buyurun.

- İyi akşamlar sayın başkan, değerli konuklar. Sabahattin Keskin, Kadıköy.

- Buyurun efendim.

- Sayın başkan konuklara şunu soracağım. Gerçi doğrudan direk kendilerini ilgilendiren bir olay değil, ama kriz masasıyla direk bağlantılı oldukları için en azından bilgi almak istiyorum. Şehir merkezlerinin değişmesi ile ilgili olay hala gündemde mi, yoksa bu yaralar kabuk bağlayınca biz hala yeni katlar vaat eden sayın siyasilerimize alkış tutmaya devam mı edeceğiz? Sorum bu. Bir de sayın başkan dip not olarak bu geçende gazetede okuduğum bir olayı size aktarmak istiyorum çok kısa olarak. Japonya’nın Kobe şehrinde meydana gelen depremde bir tek hırsızlık olayının olmadığını bildirmek istiyorum, saygılar sunuyorum tüm konuklara. İyi akşamlar efendim.

- Teşekkür ederim Sabahattin Bey. İyi akşamlar diliyorum. Sayın Büyükbalkan size dönmek istiyorum. Gerçekten devlet olarak ülke olarak depreme hazır mıydık, hazırlıklı mı yakalandık. Önce başkanlarımız dinlediniz siz de 45 bin kişilik bir camianın genel sekreterisiniz bu konuda neler söyleyeceksiniz efendim, buyurun.

- Evet, teşekkür ederim sayın Arıkan. Tabii sayın başkanları dinledikçe devletin yokluğu ayrıca tartışılacak bir konu. Tabii devletin varlığı var, devlet var. Devleti kimse tartışmıyor, mutlaka TC adı altında yaşadığımız sürece devletin varlığını her zaman kabullenmek zorundayız.

- Ama kurumları da yargılamamız gerekiyor.

- Zaten bu tür oturumlar, bu tür konuşmalar sistemdeki hataların hangi noktalarda tıkandığını, hangi noktanın daha iyi olması ve daha çağdaş bir yapıya kavuşması nazarından dolayı konuşuyor ve tartışıyoruz. O yüzden sayın yetkililer pek alınmasınlar. Şimdi Marmara depremine baktığımız zaman, Marmara depremi sizinde oturumu açtığınızda bahsettiğiniz gibi bugüne kadar yaşanmış olan depremlerden farklı bir noktası var. Bu noktası özellikle kapsadığı alanın genişliği ve ondan da ötesi bu bölgelerde yaşayan insanların İstanbul’u , Eskişehir’i, Bolu’su, Kocaeli gibi illerde yaşayan insanların Türkiye’deki gayri safi milli hasıla içinde belli bir ekonomik düzeyi yüksek olan insanlardan oluşan bir illerimiz. Dolayısıyla Türkiye’nin ana damarı can damarı olan iller. Dolayısıyla böyle bir depremi Allah korusun Güneydoğu’da herhangi bir ilimizde yaşamış olsaydık Kızılay’ı tartışamazdık, aksine Kızılay’ı alkışlardık, çok güzel hemen ulaştı yetişti derdik. Çünkü oradaki insanlarımız bugüne kadar zaten verilen ile yetindiği için Kızılay’ın çadırıyla yetinecektir, ama bu deprem Marmara bölgesi gibi ekonomik düzeyi belli noktalarda olan bir illerimize vurduğu için insanlar Kızılay’ın zayıflığını aczini görmüş oluyorlar. Çünkü buradaki yaşayan insanlar olayın yapısını ve sistemi çok iyi bilen insanlar. Bunları böyle Kızılay’ın çadırları falan tatmin edemezsiniz. Sistemi bilen insanlar buradakiler. O yüzden başından beri bir şekilde tesadüf eseri Yalova’da birinci depremi yaşamış bir insan olarak ilk günden itibaren o olayları çok yakından izledim. Burada sistemi tartışmak lazım yani devletin varlığı yokluğu ayrı bir husus. Bir kere deprem ülkesi olduğumuzu Rasathanenin vermiş olduğu ODTÜ’nün ve diğer kurumların vermiş olduğu raporlarda belli. Türkiye deprem bölgesinde fay hattında olan bir ülke. Sayın cumhurbaşkanımız da belirtiyor altı çürük bir ülke diyor. O halde bu zamanından beri biliniyorsa zamanından beri bize bu sisteme nasıl korunabileceğimizi hangi tür tedbirler alabileceğimizi okullardan itibaren öğretilmesi gerekiyordu. O zamandan beri insanlarımıza, öğrencilerimize ve bizlere nasıl tedbirler alacağımızı belirtmesi gerekiyordu. Bir kere sistemde burada yanlışlık var. Biz hazırlıksızız, hazırlıksız yakalandık. Diğer taraftan mevcut yöneticilerimiz hala adil bir merkeziyetçi yapıya çok fazla bağlı oldukları için kendi yetkilerine kendi inisiyatiflerini kullanma becerilerine fazla sahip değiller.

İlk gün yaşadığımızda Gölcük istikameti ile İstanbul’a geliyoruz, Gölcük istikametinden normalde İzmit’e kadar olan mesafe Yalova’dan 1 saattir. Biz 9 saatte alabildik. Niçin ? Çünkü ayın 17’sinde 17 Ağustos’da devre mülklerin boşaldığı Akdeniz’den insanların geldiği, tatilden dönen insanların geldiği bir güne tesadüf ediyor. Yollar tamamıyla bu arkadaşlarımızla buralardan gelen turistler ile dolu. Bursa yolunda bir kere bunların kesilmesi gerekiyor, yani anında yönetimlerin tedbirlerini alması gerekiyordu. Bir diğer husus, bakıyorsunuz o ilk gün hiçbir tane polisimiz yok, hiçbir yetkilimiz yok. Olamaz yani yargılayamazsınız bu insanları, çünkü oradaki polisimizin de akrabası, ailesi, evi yıkılmış durumda onlarda bir can havli içinde. Yani bunlardan hizmet bekleyemezsiniz. Oradaki insanlardan bir görev beklemekte yanlışlık olur. O yüzden bu tür tepkileri önceden bilmemiz lazım. Buna göre bu tür yerlerde böyle durum olduğuna göre kesinlikle oranın yerel yöneticilerinden öte, yerel görevlilerinden öte yan illerden anında oralara müdahale edilmesi gerekiyor. Bunlar artık yavaş yavaş tartışılan hususlar. İnanıyorum ki elbette acı bir fatura ödüyoruz gerçekten acı bir fatura ödüyoruz ama en azından toplumumuzun değer yargıları toplumumuzun bakış açısı çok gelişmiş oldu. Bundan sonra Kızılay’ı da tartışacağız. Kızılay’ın 15.5. 1959’da kurulmuş olan 7269 sayılı afet yasası ile birlikte o 40 yıllık yasa ile bu ülkenin idare edilemeyeceği o afet yasasının bir kere değiştirilmesi gerektiğini imar yasasının bir kere değiştirilmesi gerektiğini artık gündeme geldi bunları tartışmamız lazım.

- Evet çözümlere gireceğiz sayın Büyükbalkan. Burada bir gerçeğin altını çizmek lazım. Bu ülkede bir sürü deprem senaryoları üretilmesine rağmen hazırlıksız yakaladık, bunun da acısını bölgedeki yaşayan oda başkanlarım en net şekilde ifade ettiler. Bu anlamda aksayan durumları ve yeniden bir yapılanma sürecinin nasıl ulaşmamız gerektiği konusunda burada belediyeler hatalıysa belediyeler, siyasi iktidarlar hatalıysa siyasi iktidarlar, devlet varsa bunları ortaya koymak lazım ki gelecekte deprem bölgesi olan Türkiye’de bunları tartışmamız lazım.


Yüklə 204,65 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə