57
KUR’AN’A GÖRE BİLGİ-İMAN İLİŞKİSİ VE YAKÎN KAVRAMI
Daha ileride ele alacağımız üzere, iman konusunda sadece istidlâle dayanan yakînî
bilgiler geçerlidir. Şu tanımların da bu hususa dikkat çektiği görülür: Yakîn, teemmül/dü-
şünme yoluyla şüphenin yok oluşuyla hasıl olan bilgidir (Râzî, t.y: XIII, 48). Bu tanımda
yer alan teemmülle istidlâlin kastedilmiş olduğunu belirtmek gerekir. Yakîn, istidlâl ve
nazar (düşünce) yoluyla hakkında her tür şüpheyi gidererek bir bilgiyi kesin hale getir-
mektir (Beydâvî, t.y: I, 20).
Mutasavvıflar arasında, aklın ürünü olan istidlâli, yakînin ilk merhalesi; mükâşefeyi
de yakînin ileri merhalesi olarak kabul edenler bulunduğu gibi, istidlâli hiç hesaba katma-
yarak yakîni, sadece kalbî ve vicdanî bir bilgi düzeyinde ele alan ve onu mükâşefe olarak
tanımlayanlara da rastlanır (İbn Kayyim: 1996, II, 375-376).
Gazzâlî’nin yaptığı tasavvufî tanımın, Kelamcıların tanımıyla uzlaşan bir tanım oldu-
ğu söylenebilir. Ona göre tasavvufi anlamda yakîn, şüpheye asla yer olmayacak şekilde
inanmakla birlikte bu inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm, hakkında hiçbir şüphe
olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni za-
yıf kimse” denir (Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup Allah’ın ilmi hakkında kul-
lanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak
sıfatlar tevkıfîdir; nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen bilgi olmasıdır. İstid-
lâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir (Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II,
1813). Çünkü istidlâlî bilgi, hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgi-
dir.
Y-K-N
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
maddesine ait olan kelimelerin temel anlamının “şüphe duyulmayan
bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman” anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi
kesin olarak bilmenin o şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelime-
sinin Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni, ilimde yakîn ve
tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî, 2001: XVII, 374).
Y-K-N
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak “kesin bilgi, kesin olarak
bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden biri şudur:
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
(Kendileri de bunların (mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler.”
(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan bir gerçektir ve bu
yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm” anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX,
221):
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet
et!) (Hicr, 15/99);
inancın kişinin tüm benliğini kaplayarak bütün gayretini o yöne
yöneltmesidir. Bu halde olmayan yakîn ise zayıftır. Mesela ölüm,
hakkında hiçbir şüphe olmayan bir gerçek iken, ölümü hatırına
getirmeyene ve ona hazırlanmayana “yakîni zayıf kimse” denir
(Gazzâlî, I, 73).
Yakîn, kulların bilgisi hakkında kullanılan bir vasıf olup
Allah’ın ilmi hakkında kullanılmaz. Bunun da iki sebebi olduğu
belirtilir: Birincisi, Allah hakkında kullanılacak sıfatlar tevkıfîdir;
nitekim naslarda yakîn kelimesi, Allah hakkında hiç varit olmamıştır.
(Kuşeyrî, t.y: I, 199) Diğeri de yakînin istidlâl yoluyla elde edilen
bilgi olmasıdır. İstidlâlî bilgi ise Allah’ın ilmi hakkında caiz değildir
(Beydâvî, t.y: I, 20; Tahanevî, 1996: II, 1813). Çünkü istidlâlî bilgi,
hadis/sonradan kazanılan ve bir çabayı gerektiren bir bilgidir.
Y-K-N (نُقُي)ُmaddesine ait olan kelimelerin temel anlamının
“şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman”
anlamında da kullanıldıkları görülür. Bir şeyi kesin olarak bilmenin o
şeye inanmaya vesile olması, (Mâturidî, 2005: 32) yakîn kelimesinin
Kur’an’da bu yeni anlamı kazanma sebebidir. Buna göre o; yakîni,
ilimde yakîn ve tasdikde yakîn olmak üzere iki boyutta sunar (Konevî,
2001: XVII, 374).
Y-K-N (نُ قُ ي)ُ maddesine ait olan bu kelimelerin salt olarak
“kesin bilgi, kesin olarak bilmek” anlamında kullanıldığı âyetlerden
biri şudur:ُ اً و ل عَوُ اًمْل ظُ ْم ه س فْنَأُ اَهْتَنَقْيَتْساَوُ اَهِبُ او دَحَجَو (Kendileri de bunların
(mucizelerin) hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde (اَهْتَنَقْيَتْسا),
sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr
ettiler.”ُ(Neml, 27/14).
Ölüm, bütün canlıların başına geleceğinden şüphe duyulmayan
bir gerçektir ve bu yüzden de şu âyetlerde yakîn kelimesi, “ölüm”
anlamında da kullanılmıştır (Râzî, XIX, 221):
ُ
ُ نيِقَيْلاُ َكَيِتْأَيُ ٰىَّتَحُ َكَّبَرُ ْد بْعاَو
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!) (Hicr,
15/99);ُ ُ نيِقَيْلاُ اَناَتَأُ ىَّتَحُ (Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.)
(Müddessir, 74/47).
(Nihayet yakîn (ölüm) bize gelip çattı.) (Müddessir,
74/47).