64 / Doç. Dr. Kadir POLATER
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
bizim emrimizle doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin
bir şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3. İlme’l-Yakîn, Aynel-Yakîn ve Hakke’l-Yakîn Tamlamaların Kur’an’daki ve
Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî anlamlarla Kur’an’daki
anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek için önce bunların Kur’an’daki anlamları
üzerinde durmak düşüncesindeyiz.
a. İlmel yakîn
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu âyeti içinde yer almak-
tadır:
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
(Öyle değil, ilme’l-yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5)
.
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-emr
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
kelimesi mahzuf olup yakîn
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
kelimesi onun
sıfatıdır. İlm
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
kelimesi, ta’lemûn
duyarlar; tevekkül ederler (Enfâl, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24).
Çünkü, rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin
uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yûnus, 10/107; Fâtır,
35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece
Allah olduğuna yakînen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi
nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun
ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı
kibirlenmez. Buna göre, çokla öğünme ve gururlanmayı terk
etmeyenler yakîn ehli kimseler olamazlar. İbn Kayyim, hayırlı
fiillerin özünü, kalp amellerinin (iyi karakterin) oluşturduğunu,
bunların özünü de yakînin oluşturduğunu söyler (İbn Kayyim, II,
374). Gazzâlî; yakîni bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu
haya, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve
ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir (Gazzâlî, t.y:I, 74). İbn
Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de yakînin
önemli olduğunu söyler (İbn Kayyim, 1996: II, 234).
Şu âyet ise Allah yolunda sabrın yakînle ilişkisini belirtmekle
birlikte, sabır gösterenlerin bu yolda insanlara önder olacaklarını
bildirir: “Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru
yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı.” (Secde, 32/24).
3.
İlme’l-Yakîn,
Aynel-Yakîn
ve
Hakke’l-Yakîn
Tamlamaların Kur’an’daki ve Tasavvuftaki Anlamları
Sözü geçen bu üç tamlamanın sonradan kazandığı ıstılahî
anlamlarla Kur’an’daki anlamlarının bir karşılaştırmasını yapabilmek
için önce bunların Kur’an’daki anlamları üzerinde durmak
düşüncesindeyiz.ُ
a. İlmel yakîn (نيقيلاُ ملع): Bu tamlama, Tekâsür suresinin şu
âyeti içinde yer almaktadır: ُِنيِقَيْلٱُ َمْلِعُ َنو مَلْعَتُ ْوَلَُّلََك (Öyle değil, ilme’l-
yakîn bilseniz) (Tekâsür, 2/5).
Buradaki
ilme’l-yakîn terkibinde
el-
emr (رملأا) kelimesi mahzuf olup
yakîn (ُِنيِقَيْلٱ) kelimesi onun sıfatıdır.
İlmُ (ملع) kelimesi,
ta’lemûn (َُنو مَلْعَت) kelimesine âit bir mefulü
kelimesine âit bir mefulü mutlaktır. Bu
durumda bu cümlenin takdiri şu olur:
mutlaktır. Bu durumda bu cümlenin takdiri şu olur:ُرملأاُملعُنوملعتُولُ
ُ نيقيلا (Şayet, hakkında kuşkusuz bir şekilde kesin bilgi sahibi
olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki lev (وَل) şart
edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten
şu kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri
bildiğiniz gibi, önünüzde olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a
itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler yapardınız; ancak siz
sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı,
“kuşku taşımayan kesin bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi
dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk arzusu, sizi Allah’a
itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu
durumda âyetten şu kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra
kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları kesin olarak bilseydiniz,
çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y: XXXII,
79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn (نيِقَيْلٱُ َنْيَع): Bu tamlama, yine Tekâsür
suresinde, çoklukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki
âyetin ikincisinde geçer: ُِنيِقَيْلاُ َنْيَعُاَهَّن وَرَتَلُ َّم ثُ؛ُ َميِحَجْلاُ َّن وَرَتَل (Andolsun, o
cehennemi muhakkak göreceksiniz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi
ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn
Atiyye, V, 519; İbn Manzûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani
görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-yakîn tamlaması; ayn
kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre ise
“rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin,
halis/katıksız olanı ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder
(Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y: II, 617; Kurtubî, XXII, 457;
Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki anlam
mutlaktır. Bu durumda bu cümlenin takdiri şu olur:ُرملأاُملعُنوملعتُولُ
ُ نيقيلا (Şayet, hakkında kuşkusuz bir şekilde kesin bilgi sahibi
olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki lev (وَل) şart
edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten
şu kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri
bildiğiniz gibi, önünüzde olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a
itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler yapardınız; ancak siz
sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı,
“kuşku taşımayan kesin bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi
dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk arzusu, sizi Allah’a
itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu
durumda âyetten şu kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra
kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları kesin olarak bilseydiniz,
çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y: XXXII,
79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn (نيِقَيْلٱُ َنْيَع): Bu tamlama, yine Tekâsür
suresinde, çoklukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki
âyetin ikincisinde geçer: ُِنيِقَيْلاُ َنْيَعُاَهَّن وَرَتَلُ َّم ثُ؛ُ َميِحَجْلاُ َّن وَرَتَل (Andolsun, o
cehennemi muhakkak göreceksiniz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi
ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn
Atiyye, V, 519; İbn Manzûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani
görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-yakîn tamlaması; ayn
kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre ise
“rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin,
halis/katıksız olanı ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder
(Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y: II, 617; Kurtubî, XXII, 457;
Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki anlam
(Şayet, hakkında kuşku-
suz bir şekilde kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki
lev
mutlaktır. Bu durumda bu cümlenin takdiri şu olur:ُرملأاُملعُنوملعتُولُ
ُ نيقيلا (Şayet, hakkında kuşkusuz bir şekilde kesin bilgi sahibi
olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki lev (وَل) şart
edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten
şu kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri
bildiğiniz gibi, önünüzde olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a
itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler yapardınız; ancak siz
sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı,
“kuşku taşımayan kesin bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi
dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk arzusu, sizi Allah’a
itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu
durumda âyetten şu kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra
kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları kesin olarak bilseydiniz,
çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y: XXXII,
79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn (نيِقَيْلٱُ َنْيَع): Bu tamlama, yine Tekâsür
suresinde, çoklukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki
âyetin ikincisinde geçer: ُِنيِقَيْلاُ َنْيَعُاَهَّن وَرَتَلُ َّم ثُ؛ُ َميِحَجْلاُ َّن وَرَتَل (Andolsun, o
cehennemi muhakkak göreceksiniz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi
ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn
Atiyye, V, 519; İbn Manzûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani
görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-yakîn tamlaması; ayn
kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre ise
“rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin,
halis/katıksız olanı ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder
(Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y: II, 617; Kurtubî, XXII, 457;
Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki anlam
şart edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten şu
kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri bildiğiniz gibi, önünüzde
olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler
yapardınız; ancak siz sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı, “kuşku taşımayan kesin
bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk
arzusu, sizi Allah’a itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu durumda âyetten şu
kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları
kesin olarak bilseydiniz, çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y:
XXXII, 79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn
mutlaktır. Bu durumda bu cümlenin takdiri şu olur:ُرملأاُملعُنوملعتُولُ
ُ نيقيلا (Şayet, hakkında kuşkusuz bir şekilde kesin bilgi sahibi
olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki lev (وَل) şart
edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten
şu kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri
bildiğiniz gibi, önünüzde olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a
itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler yapardınız; ancak siz
sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı,
“kuşku taşımayan kesin bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi
dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk arzusu, sizi Allah’a
itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu
durumda âyetten şu kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra
kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları kesin olarak bilseydiniz,
çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y: XXXII,
79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn (نيِقَيْلٱُ َنْيَع): Bu tamlama, yine Tekâsür
suresinde, çoklukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki
âyetin ikincisinde geçer: ُِنيِقَيْلاُ َنْيَعُاَهَّن وَرَتَلُ َّم ثُ؛ُ َميِحَجْلاُ َّن وَرَتَل (Andolsun, o
cehennemi muhakkak göreceksiniz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi
ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn
Atiyye, V, 519; İbn Manzûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani
görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-yakîn tamlaması; ayn
kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre ise
“rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin,
halis/katıksız olanı ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder
(Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y: II, 617; Kurtubî, XXII, 457;
Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki anlam
Bu tamlama, yine Tekâsür suresinde, çok-
lukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki âyetin ikincisinde geçer:
mutlaktır. Bu durumda bu cümlenin takdiri şu olur:ُرملأاُملعُنوملعتُولُ
ُ نيقيلا (Şayet, hakkında kuşkusuz bir şekilde kesin bilgi sahibi
olduğunuz işleri bildiğiniz gibi bilseydiniz…) Buradaki lev (وَل) şart
edatının mahzuf olan cevabı da göz önünde tutulduğunda, bu âyetten
şu kastedilmiş olur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz işleri
bildiğiniz gibi, önünüzde olan âhiret işlerini de bilseydiniz, Allah’a
itaat için anlatılmaz ve tarif edilmez şeyler yapardınız; ancak siz
sapık ve cahil kimselersiniz.” (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî,
t.y: II, 617).
Bir görüşe göre yakîn, ilmin sıfatıdır ve tamlamanın anlamı,
“kuşku taşımayan kesin bilgi” demektir. “Eğer siz, Allah’ın sizi
dirilteceğini kesin bilgi ile bilseydiniz; çokluk arzusu, sizi Allah’a
itaatten engellemezdi (Taberî, 2000: XXIV, 581; Elmalılı, 1971: IX,
6056).
Yakîn kelimesinden ölüm ve haşir de kastedilmiş olabilir. Bu
durumda âyetten şu kastedilmiş olabilir: “Ölümü, ondan sonra
kabirde ve âhirette karşınıza çıkacak olanları kesin olarak bilseydiniz,
çokluk arzusu, Allah’ı anmaktan sizi oyalamazdı.” (Râzî, t.y: XXXII,
79; Elmalılı, 1971: IX, 6056.)
b. Ayne’l-yakîn (نيِقَيْلٱُ َنْيَع): Bu tamlama, yine Tekâsür
suresinde, çoklukla övünüp âhireti inkâr edenleri tehdit eden şu iki
âyetin ikincisinde geçer: ُِنيِقَيْلاُ َنْيَعُاَهَّن وَرَتَلُ َّم ثُ؛ُ َميِحَجْلاُ َّن وَرَتَل (Andolsun, o
cehennemi muhakkak göreceksiniz. Sonra, yemin olsun ki, cehennemi
ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn
Atiyye, V, 519; İbn Manzûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani
görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-yakîn tamlaması; ayn
kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre ise
“rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin,
halis/katıksız olanı ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder
(Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y: II, 617; Kurtubî, XXII, 457;
Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki anlam
(Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Son-
ra, yemin olsun ki, cehennemi ayne’l-yakîn göreceksiniz.) (Tekâsür, 2/6-7).
Bu tamlamadaki ayn, “bir şeyin hakikati, nefsi (zatı)” (İbn Atiyye, V, 519; İbn Man-
zûr, III, 3198) ve “rü’yet/müşahede”, yani görme anlamlarına gelen bir kelimedir. Ayne’l-
yakîn tamlaması; ayn kelimesinin ilk anlamına göre, “bilginin hakikati”, ikincisine göre
ise “rü’yet/müşahede (görme) ile olan yakîn” demektir. Bu da yakînin, halis/katıksız olanı
ve bilginin en yüksek mertebesini ifade eder (Zemahşerî, 1998: VI, 425; Beydâvî, t.y:
II, 617; Kurtubî, XXII, 457; Âlûsî, XXX, 225). Böylece ayn kelimesine verilen her iki
anlam birleşir. Bu açıklamalara göre bu âyet, inkârcıların, cehennemi tam hakikatiyle,