Yaşadiğim yillarda – İLİÇ


Baharda davarcıların kırkım zamanı vardır



Yüklə 6,36 Mb.
səhifə5/6
tarix12.10.2018
ölçüsü6,36 Mb.
#73175
1   2   3   4   5   6

Baharda davarcıların kırkım zamanı vardır. Kırkılan keçilerin kılları biriktirilir, topluca yıkanırdı. Kurutulan kıllar tarakdan geçirilip kirmanlarla ip haline getirilir. Bayağı meşeggatli olan bu işler çok zaman alırdı. İş aralarında da ipler biriktirilir. Zamanı gelince de çul olarak dokunur. Bu çullardan kıl çuval yapılır ,heybe olur, çok mökkem olurdu. Bazanda dokumalar birleştirilip dikilerek kıl çadır yapılır,peynirciler için yapılırdı. Nenelerimiz kıl ip den çorap örerler, ava ve karda köylere gidip gelenler için uzun çizme gibi bacağı tamamen sarar. Kara kışa yenilmeyen ayakları koruyan bu çorapları örerler. Bu çoraplardan su geçmez, soğukdan korur, kar tutmaz, yürümeye kolaylık sağlar. 

Okulda yerli malı haftası oluyor her yıl her zaman dört gözle bekleriz o günü. Neden derseniz, her çocuk evden birşeyler getirir. Zaten getirecekleri belli şeyler başka değişik şeyler görecez diye bekleriz. En çok da portakalı bekleriz. Her çocuk portakala, muza, nara saldırır, kapa bilmek için. Çünkü görmediğimiz bilmediğimiz bir meyveler. Bu meyveyi ve daha nicelerini ancak izine gidip gelen memurlar veya aileleri vasıtasıyla gelirdi. Bir hatıramda şu. Annem bağdan geliyor yolda sarı bir dilim kabuk buluyor kokluyor. Kokusu güzel acep bu nedir deyip yakasına takıp eve geliyor. Yıllar sonra onun portakal olduğunu gelen hediyeyle öğrendik. Bu gün hala o anı hatırlayıp güleriz, ama yaşandı bunlar.

Doğanla oynarken yolumuz anneannesi Gecegülü Anne, Emine Nineye uğradık. Hayvanlarını sulamaya götürüp getirdik. O da bize defter kağıdı içine toz şeker koyup verirdi. Bizde taş merdivene oturup şekeri yalayarak yerdik. Mutlu olup koşa oynaya dönerdik. En sevdiğim aşağı kahvede İliç’in tek kocaman radyosunu dinlemekti. Bütün köy haber saatinde toplanır, radyo kadar büyük kocaman bir pili vardı ona iki tel sokuluyordu. Ondan sonrada bayağı beklenecek ki lambası varmış o ısınacak ve başlayacak konuşmaya. Tek haber kaynağımız o radyo idi. Arada birde Arapça çalardı ama ben trt’yi açılınca hele birde türküler olunca, en çok da -Nezahat Bayram’ın

-ormanlardan aşağı aşar gideri’mi -severdim. Babamda

- yaprak gazel oldu durmuyor dalda,- Ya da

-lambada şişesiz yanmaz mı cicim bana eş bulunmazmı-. Hep bunu söylerdi babam.

Bende babama büyüyünce Ankaraya gidecem çalışacam para kazanacam sana radyo alacam derdim. Babamda inşaallah derdi, hele bir büyüde ondan sonra derdi. Arkasından türküye başlardı,

-ekin ektim çöllerede yoldurmadım ellere-.

Hey gidi günler hey bir daha geri gelsen de o natur ,doğal hayatı bir daha yaşasak, şimdi daha iyi anlıyor insan ,neler neler kaybettiğimizi .
Birgün kahvede sobanın etrafına oturmuş olan büyükler hem çay içip hem de sohbet ediyorlardı. Ya arkadaş dün radyodan İliç-Refahiye arası kardan kapanmış dedi. Nasıl bildiler karın çok yağıp da yolun kapanmasını der, öbürü ula cahillik etme bunu bilmeyecek ne var evelsiğün geçen teyyare görüp söylemiştir der, annadın mı şimdi. Çocuklarla hep beraber ne yapalım ne edelim derken, aklımıza Çayırbaşını , Üç Tutları, Mangoyu, Sumsakkalları dolaşıp gelelim dedik. Tabii ki Kizire yakalanmadan. Önce Çayırbaşına vardık bir bostan tarlasına girdik , kozikde kimse yok nereye gitti ise sahibi. Sağa baktık, Sola baktık kimse yok tarlaya daldık. Önce karpuzdan başladık, bazılarını taşa vurup kırdık orada yedik, bazıları da kabak çıktı. Doyduk, başka tarladan geçerken soğan ekili bayağıda baş bağlamış muziplik olsun diye ,niye yolduysak bilmeden soğanı yolup, yola devam dedik iğdelerin yanındaki tarlada da domates ekili yarı kızarmış birazda domates yolduk ,yola yola da devam ediyoruz karşımıza Kizir Hüseyin çıkınca, fın hepimiz bir tarafa kaçmaya başladık , nefes nefese evlere dağıldık ama yaptıklarımız bizden önce evlere ulaşmış. O gün hepimizde az çok sıradan dayak yemişiz. Ama büyükler bizi hiç anlamıyor, bunlar daha kaç yaşında çocuk demiyorlar ancak nasihat ve dayak ,kulak çekme, tövbe deyinceye kadar dayağa devam ediyorlar. En çok da Doğanı çok dövmüş babası Şevket Emmi. Anamsa bazen da bizlere küserdi. Küsken, ana gı ne yapıyon? desem, öllünün körü der. Aşağı çeşmeye inerken sağ tarafta Postahane vardı, yanından inince solda Gamuk Şükrü ve karısı Peçe Gülsüm otururdu, Gülsüm Teyzeyi görünce selam verirdim, onun meşhur kenger turşusu olurdu. Tadına doyamazdım, evin önünde otururken her gördüğümde utanmadan isterdim, oda oldukça verirdi. Rahmet olsun. Bu kenger dediğimiz ot çok dikenli olurdu, bayırlarda bolca yetişirdi. Zamanı geldiğinde giderler bayırlarda bulabildikçe keser kanatır yanına koyarlar. Tahminen bir saat sonra kanayan sütleri toplarız, toplanan sütler pıhtılaşır bunları sakızlık olarak böler böler kavanoza koyup su ilave edip acısını alırlar. Çiğnedikçe açılır ve güzelleşir, kenger sakızı böyle oluyor işte.

Yaşamımda ki enteresan bulduğum bir olayı anlatayım. Babam baş gardiyan, dayımda mübaşirdi Adliyede. Bu ileriki yıllardı, bende askere gitmemiştim. Dayımın çabası ile beni Adliyede hademe yaptılar ki gurbete gitmeyeyim diye. Neyse bende hademe oldum İliç Adliyesinde. Çabalarımla daktiloyu öğrendim. Açılan imtihanı kazanıp kadroya zabıt katibi olarak girdim, ama çok kısa sürdü bu çalışma hayatım.

Gelelim esas konuya İliçe yeni bir savcı atanmış, ama gelmeye bayağı korkmuş, sonunda gecikmeli de olsa trenle geldi. Babamla trenden aldık, Belediyenin karşısında birde ev tuttuk. Mevlüt Ustanın kamyonu ile eşyaları taşıyıp, evi imkanlar ölçüsünde yerleştirdik. Yeni savcımız Öztürk Zeren bey ve eşi, eşyaları eve alınca bana para uzattı sana zahmet bize patates, soğan, yumurta vs alırmısın? dedi. Ben kala kalınca ne o niye gitmiyorsun deyince, Amca burada bunları satan bir yer yok dedim. Demez olaydım karısı ağlamaya başladı. Babam Şazi eve git annene söyle biraz bir şeyler versin alda gel dedi. Rahmet olsun Öztürk Bey in tayini çıktı İliç ağladı çok uğraştılar ama Sivas Zaraya tayini çıkmıştı galiba, ve de mutlu olarak sevgi ile ayrıldı. Diyeceğim o ki gelen her memur ilkin bazı sıkıntılar yaşasada, dönüşleri hep iyi olmuştur. Daha ben buradan kurtuldum diyen memur duymadım hiç, o yıllarda. Böyle durumları da yaşamış olduk. 

İliçli olup da avcı olmayan veya merakı olmayan ,azda olsa denemeyen yok gibidir. Fıratın olmasıyla balık avı amatörce de olsa yapılmaktadır. Ama kara avcılığı bilhassa keklik, tavşan başta olmak üzere, eskilerden benimde görme şerefine ulaştığım,- Paşa Dayı -gibi ustalarda geyik avları yaparlarmış, benim tanıdıklarımdan olan bu memleketin saygın ve de değerli nice muhterem avcı ustalarından bazılarından ismen de olsa o isimleri yad ederek ,bahsetmek istiyorum. Benim en çok ava beraber çıkdığım abilerim, dayım Turan Özdemir, Salih, Rahmi Bayram, Nevzat Yalçındağ, en çok sık sık ava çıktıklarımdır. İLİÇ’in AVCILARI o yıllarda benim bildiklerim. Recai Ünlüer (Kara Mahmut’un oğlu),Turan Özdemir, Nevzat Yaçındağ, Hakkı Oğuz 29, Guzi lakablı kardeşler Nazım ve Kazım 30, Mehmet Alemdar 31, Yaşar Erbaş, Şazi Bayram, İsmail İnce32,Fırtı Beş Salih, Rahmi Bayram, İLİÇ’in tanınmış eşrafları o yıllarda benim bildiklerim. 

İliç’in eşraflarından bildiğim, bazılarını da ismen de olsa, ölenlere rahmet, kalanlara sağlık ve afiyet diyerek, sizlerle tanıştırmak istiyorum. İbrahim Şakir Bayram, Ağa Baba Hüsnü Bayram, Hulusi ve Hamdi, Niyazi ve Kadir Bayram, Rahmi Bayram, Hacı Hasan Bayram, Şemsettin Bayram, Abdulkadir Özdemir, Turan Özdemir, Gavur Ali, Postacı Muhuttin Çağ33, Saffet, Şevket, Rafet Çağ34, Sezai Çağ 35, Mehmet Ali Yalçındağ, Bekir ve Lütfü Yalçındağ, Kürt Bekir 36, Kürt Ali, Kör Hıdır, İhsan Kaya , Nuri Tiryaki, Hüsnü Oğuz , ahçı Hakkı Zorlu,Fikri ve Feridun Zorlu,Fırıncı Mahmut, fırıncı Hakkı Biroğlu , Duvarcı Mehmet Usta37, kamyoncu Mevlüt usta, Sarı Kemal, muhtar Hamit dayı, Sırrı ve Doğan kardeşler, Felekevi Hasan Felek 38, Macar evi, Berber Halim, Berber Rıfat, Şekerci Hüseyin Yalçındağ, Başçavuşevi Habip Erbaş,Yaşar ve Turan Erbaş, Kör Ahmet Dayı, Mahnin Evi, Cemil Esmer, Emin Esmer, Hacı Sıtkı Cebeci, Adil Cebeci, Osman beyler 39, Karadayılar, Paşa Altun 40, Arif Altun, Nazım ve Kazım (Arif Altun’un yeğenleri), Ömer Efendi 41, oğlu Salih, ayakkabıcı Ömer, oğlu Adil, Halil Yolak 42 , Nizamettin ve İsmail Yolak, Memiş Dayı, Şırzılıgiller, Zobiler, Özden, Herzem, Erdem, Nurdem Zobi, Burhan ve Ekrem Zobi, Recep ve Ahmet Zorlu (Pepe Ahmet), Cemal Erdağı, İncenevi İsmail ve İlhami İnce, Kör Teyfik Erdağı, Necip ve Necmi Erdağı, Recai ve Avni, Ömer Ünlüer, Tenekeci Hüsnü, Havus Hanım, Mehmet Kunt, Kör Eyüp Efendi, Kör Ahmet Dayılar, Partı Karalar, Kara Mahmut ve Fahri Ünlüer, Ömer Ünlüer, Ciciabanın Oğlu Recep Efendi, Ali Oğuz , Halil ,Recep , Hakkı Oğuz, Nalbant Faik, bakkal Avarekli Mustafa Sevgi, bakkal Avarekli Nurettin ve Ahmet kardeşler, mübaşir Mehmet Efendi, kamyoncu Ali Dayı, Zeki Kaya, Kolik Sıddık Doğan, Ahmet ve Turhan Doğan,terzi Memet, Deveci Bekir, oğulları Fikret, Cemal, Fuat Günel, Kadir Tiryaki, Nuri Tiryaki, Cemal ve Osman Tiryaki, Tologiller, Mansurlar, Dr.Ethem Baba, Cerrahlar, Ömer Dayı ,Oğlu Salih, Kokildiler Yusuf Alemdar, Eyüp Oğuz Efendiler, Gamuk Şükrü, İlyas Efendi, İdiris Efendi. Babbagil. Koturacıgiller, Pembe Halalar, Emo Halalar, Hesna Halalar, Gög Gözler, Elif Hanımlar, Selahattin Ergincan, Hikmet ve Sulhi Kardeşler 43, bakkal Adik Dayı, Şadi Kömürcüler, Alattin Bozikler44a, terzi Abdullah44, Cevdet Kaya, tahsildar Nazım, kalaycı Süleyman 45, Deli Hikmet, Demirci Memet46 ve Ömer, Muzaffer Alemdar (kasap), Çoban Dursun 47, çoban Şahin Dayı, kizir Hüseyin.

İliç’de çiçek hastalığından bazı insanlar gözlerini kaybetmişler. O zamanlarda tedavide zordu.

Hatırlarım evdeki lanbanın ışığı dışarı sızmasın diye , pencerelere siyah bez çekerlerdi, karartma yapılırdı. Bu yüzden erkenden yatılırdı.İliç’in meşhur iki tarihi kahvehaneden biride yüksek kahve . Kahveye sinama geldiği  günlerden bir gün, hemen İliçde duyuldu tabi. -Alibaba ve Kırk Haramiler- filmin adı. Filmi seyretmeyen kalmadı tabiî ki. Okulu bile posta posta götürdüler. Farklılık oldu bizlere filmi seyretmek o yıllarda köyün dışına çıkmayan insanlar için çok önemliydi. Zaten film ne bilmezdiler. Merakdan izlenirdi.

Birazda bağ arasından bahsedelim. Bağ yollarımız dar ve uzun , eşekler yüklü gittiğinde çarpa çarpa yol alır, yol boyunca arık kenarları da en çok ısırgan otu olur. Bazan arkadaşlar birbirimize değdirince oy anam dersin yakar ki yakar. Hanögünden girsen ,Sarıtaşlara ve altdanda Şonere ve Üçtutlara kadar bağ yolu uzanır gider.Hanögünden sola girincede horlama kadar kavisli gider, aşağı çeşmeden çıkar. Yine çeşmeden girince, ikiye ayrılan yol, sağa sapınca Kız Mezarına çıkar, doğru gidince, Karataş altından Suludereye varır. Bahar gelince bahçedeki otlar boy verir, dutlar değince otların arasından sarı çiçekler çıkar, biraz değişik bir çiçektir. Onu koparıp ezip bacak ve kolumuza bir bezle bağlarız. İki üç gün sonra orası yara olur sulanır. Ama büyüklerimiz bunu yapınca birçok hastalığa başlamadan önlem almış oluyoruz derler. Kadir dedem mesela ayağı çatladığında, çatlaklara akşam yatmadan zift eritir basardı. Ayağın yara olmasını engeller, yarığın mikrop kapmasını engellerdi derdi. Dedem askerde berberlik yapmış bizi komun duvarına oturtur o sırayla ağlaya sızlaya el makinası ile traş ederdi. Bıçakları kördü zahar hep kılları çekerdi, çektikce de acıtırdı, ağlaya ağlaya traş ederdi dedem. Tam bir gıro traşı yapardı, baran baran yol olurdu başımızda.

Baharla birlikte toprak kabarır, mis gibi toprak kokusu gelir. Tarlaları dolaştıkca bir yıl evvelden kalan soğan, yemlik, cıvrıncık, madımaklar çıkar. Bunları toplar yemeklerini yaparız. Birde güzel olur ki sormayın, taze taze yenir. Taze tandır ekmeğine haşlanmış yumurtayı dilimle, topladığın taze soğanıda koy dürüm yap yede bak nasılmış.

Avarek yolu Mezerliğin tepesinden başlar, Nanikleri çıkıp Alezlerden sağa sapıp, Avarek Köyüne gidilir. Yakuplu yolu Nenne’nin evinin oradan başlar, tek yol. Eşeklere binip Arduçluğa doğru yola vurup, önce harmanları arkasından Delikdaşı döne döne geçer, tepeye varınca yol biraz rampa olsada daha düz sayılır. Yeni çeşmesine varıp da sağındaki Ağbaba Dağını görünce mutlaka Fatiha okumak gerek. Çünkü o dağ boş değil derler.Eskiden bazıları kurbanı orada keserlermiş. Olay, vakti zamanında iki ordu gece olunca tesadüfen karşılaşırlar, ama gece bastırınca dağın iki yamacına kamp kurarlar. Sabah olunca günün ilk ışıkları ile çetin bir savaş olmuş. Derlerki bayağı şehitimiz bu dağlarda yatar. Büyüklerimiz derki bu savaşdan sonra dünyanın neresinde olursa olsun, bir müslüman savaşı olsa, buradaki şehitler o savaşa katılırmış.Tabii ki Allah bilir. Yaşanan bazı durumlar olmuş. Her savaşta Ağbaba’dan top sesleri gayet net olarak güm güm diye duyulur olmuş. Büyüklerimizde, şehitlerimiz savaşa katılıyor diye yorumlarlar. Ama tabiiki Allah bilir, yinede ben büyüklerimizin anlattığını aktarıyorum. Yakuplu köyü

Şehitlerimize rahmet olsun deyip yola devam ediyoruz. Bu seferde kıvrıla kıvrıla aşağı iniyoruz. Burası küçük bir köy ,adı -Yakuplu- . Bazı akrabalarım buralıdır , gelir misafir oluruz zaman zaman. Ya da av yaparken buralara çok gelirdik. Sürek avına çıktığımızda Yakuplu’nun üstünden geçip, fındıklıya ulaşırız. Birkaç kez bu sürek avına katıldım. Ben çocuk olduğumdan Arife Halagilin Sali isimli katırın üstüne oturur, yol boyu giderim. Heybelerin iki gözünde de sepet konur. Sürek avcılarından avı vuran getirir sepete atar. Fındıklıya, Meşeliğe girince dua ederiz ki bir ayı ile karşılaşmayalım. Fındıklıyı geçince çok şükür deriz. İki suyun birleştiği yere gelinir, burada mola verirler. Buralar manzarası süper bir yer, doğa harikası suyu saf muhteşem tatlı kar suyu, ateşler yakılır, sofralar kurulur, vurulan av etleri bir güzel temizlenir, hazırlanır ocağa atılır, piştikce de afiyetle hep beraber yenir. Az ileriye de Hosta Beli diyorlarmış, sağ tarafdaki dağa da Karadağ, sol tarafda Munzur diyorlar. Yeme içme bitince, tekrar dönüş başlardı, yol boyu türkülerle, şakalarla , İliç’e Arduçluğun tepesinden sallandık mı, Deliklidaşa gelince her avcı bir el ateş eder, köye gelindiği duyulsun diye. 

Avarik Köyü’nden Tavuk Köyü

Avarek köyümüz var, İliçe yakın, küçük bir köy, tepe üstünde kurulmuş, pek arazisi yok, bir çayları var harika. Çayın yanları bağ ve bahçelerden oluşur ,bakımlı ve ğayet temizdir. Arık açarak, çayla sulama yapılır , her meyve ve üzüm bolca olur. Avarek benim anneannem Cemile Nenemin 48doğduğu yer. Nenemle çok gittim nasip oldu. Büyük ninem Hayriye Akın'ı49, dünya gözü ile gördüm. Çok güzel hanım hanımcık asil biri, seside harikaydı -süvüngün ucunu- çok güzel söylerdi. Ağzımızı açar nenemle hayran hayran dinlerdik. Büyük dedemiz Odun Ali Akın'ı ben göremedim, rahmet olsun. Çok inatcı, dediğini yapan ,kimseyi pek dinlemeyen, dediğim dedik diyen biri. Onun için Odun Ali demişler. Çok da güçlü ,boylu poslu bir insanmış. İsyancılar (Dersim’li soyguncular) gelir silah tehdidi ile Avarek’den ahırlara bakarak kimin neyi varsa sürüp götürürmüşler. Bu isyancılara tek karşı koyan insanmış. Deli dolu olması onu cesur kılarmış.

Avarek’de akraba çok var; Kör Eyüp Dayı50, Akif Emmi 51, Niyazi Akın 52, her gittiğimde mutlu olarak ayrılmışımdır. Köyün ortasındaki çeşmeden iki su gelir biri acı biri harika tatlı bir sudur. Akar durur.

Avarekin ortası boşluk bir meydan ve birkaç dut ağacıda var 53, gölgesinde oturan köyün yaşlıları, sohbet eder hal hatır ederek karşı tavuk köyüne doğru manzara seyredilir, ezan okununca da namaza kalkılır. Ayrıca güzel balı da olurdu. Çok muhterem insanlar yetişmiş, kendine özgü bir yaşamı olan sessiz sakin bir köydür. Ayrıca çokda misafir perverdir kimse aç dönmez Avarek’den. 


Avarek’in çeşmesi ve köyortasındaki dutluk

(Avarekli Kadir baba’nın oğlu Şerafettin Kaya ve torunu Eyüb Kaya ile köy ziyaretinde)
Beni en ço k mutlu eden şeyin, hatta gurur duyduğum, köyümün ve köylümün çok mütevazi, duygulu, sevecen, paylaşımcı olması. İliç köyleriyle beraber, belki yokluk ve sıkıntılar olsa da, haline hep şükreden , sabreden insanların olması. Hepsinde Allah sevgisi, haramdan korkması, komşuluğa çok önem vermesi, imeceyi benimsemesi, herkezin sabah kalkınca evinin önünü süpürmesi, ekmeğini, yemeğini, işini paylaşması. Bunlar az şey değil, bir toplum için.

Konunun esasına gelince, İliç ve köyleri ben doğmadan önceleri, Sünni - Hanefi mezhebinden, Alevi, Kürt asıllı(54), Ermeni asıllı insanlar ve aileler varmış.

Tavuk Köyü

İliç de benim bildiğim tek Vartanuş ailesi 55 ve de 5-6 kürt ailesi vardı. Benden önceki yıllarda daha çokmuş ama gurbete gidenler orada kalmış. Bu insan ve aileler, saygın, hürmetli, yardımsever olarak bilinir. Hep gurur duymamın sebebi de bu insanlar şahane bir komşuluk, birbirine düşkün, hep beraber eğlenip, hep beraber üzülen, kız alıp veren. Ramazanı da, düğünü de, bayramı da, çiçimamayı da birlikte yapan, çok ama çok ender bir yaşam sürerler. Kimse kimseye sen şusun busun dendiğini hiç duymadım, kimse de duymamıştır. Allah hepisinden de razı olsun, ölenlere de Allah rahmet eylesin, kalanlara sağlık ve afiyetler versin. Muhteşem olan hepisi de bir arada hep beraber, saygıyla sevgi ile yaşamışlar. Birtek olay dahi olmamış. Bununla her zaman gurur duydum. İliç'im kenarda köşede kalmış olabilir ama bozulmamış naturel bir yer. Üzerinde yaşayan muhteşem insanların olduğu, bence harika ve de nadir bir kazadır. Nasip olurda Allah izin verirse bu yazının devamı , arkadaşım Turhan Doğan’la İstanbul’a yolculuğu ve de gurbet yaşantımı yazmaya çalışacam. Bu belge niteliğindeki yazım, tamamen gerçek olup İliç'de yaşanmıştır. Okuduğunuz için teşekkürler ederim. İliçli hemşerilerimden bu dünyadan göçenlere Allah rahmet eylesin, kalanlara sağlık ve afiyet versin.Bu toprakları çok sevenlerdenim.

Şazi Bayram. 01/11/2009 bitiş tarihi

Değerli Babamız, kasap dedemiz Şazi Bayram'ın 21 şubat 2011 tarihindeki vefatını üzülerek bildirmek isteriz. Mum Sema

……………O…………


(NOT: Dip notu açıklamalar Merhum Şazi Bayram’a ait olmayıp tarafımızdan ilave edilmiştir.)
Dip notu:

  1. Avarik’li Bekir dayının dünürü Hava’nı kaynatası, İnayet halanın kayınpederi

  2. Sanahsi’li Dursun eminin annesi Hayriye Bibinin kardeşi

  3. (Avarikli Nurettin dayının dünürü, Meşkûre ablanın kaynatası)

  4. (Avarikli Odun Ali’nin kızı)

  5. (Dersimliler)

  6. (İliç’in üst tarafı)

  7. (oğlu Turan karda dondu)

  8. (Yaşar Değirmenci eminin ağabeyi)

  9. (Dersimli soyguncular, kim olacak)

  10. (boz iri bir eşekti)

  11. (doktor Mustafa ve Vehbi’nin babası; İbrahim -Remzi Hosta’nın teyzelerinin kocası, Fevzi dayının bacanağı, aslı Divriği’li)

  12. (aslı Kuruçaylı tren yolu yapıldığı zaman gelmiş)

  13. (Hüsnü Karadayı)

  14. (Kara Mahmut’un oğlu)

  15. (Avarekli Akif dayının üvey babası olabilir)

  16. (Sergövül’den İliç’e yerleşti daha sonra belediye başkanlığı yaptı)

  17. (bakkal idi)

  18. (Avarekli Ali Kaya’nın dünürü, İsmail Kaya’nın kaynatası)

  19. (Fahrettin Öztürk’ün babası ve amcası)

  20. (Sörgövül’lü. Avarekli Avni Atalay’ın annesi Şaziye halanın akrabası)

  21. (Ünlüerler’in dedeleri)

  22. (aşçı Hakkı’nın oğlu, Avarekli Adnan Kaya’nın teyzesinin oğlu, yani Hava halanın bacısı Nuriye’dir)

  23. (Goddik Receb’in hısımı, Sörgövül’lüdür)

  24. (Sanahsi’de ki Hayriye bibinin kardeşi Dursun eminin dayısı)

24a. (paçuk çiçeği de denir)

  1. (kem yaparlar)

  2. (Gâvur Mıstik derlerdi, morfinsiz diş çekermiş)

  3. (Çopur Hacının ağabeyi, Avarik’ de Sabahattin Sarıkaya’nın da ağabeyi)

  4. (Nevzat, Arif’in babaları Şekerci Hüseyin Efendi’dir)

28a. (Avarikliler Eskiköy der)

  1. (Bonker Hakkı, Tenekeci Halil Dayının kardeşi)

  2. (Avarek’li Nazmi Kaya’nın damadı Rıdvan Altın’ın halasının çocukları)

  3. Yüklə 6,36 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə