KİNDÎ METAFİZİĞİ
57
olarak bilinmesi bakımından ilk sırada yer alır, zaman bakımından ilktir
zira o, zamanın illetidir.”
İkinci ve üçüncü maddeler arasında ikinci
maddenin son cümleleri ile
üçüncü maddenin ilk cümlesinde gizlenen bir takım örtük önermeler yer
alır. Her şeyin hakikati onun tanımında dürülüyse tanımca daha genel ve
kuşatıcı olan şey, taşıdığı varlık anlamı bakımından kuşattığı şeylerin üze-
rinde bulunuyor demektir. Kindî her ne kadar açıkça belirtmese de bu akıl
yürütmede tazammunun delaletini, cins ve tür bilgisinden nihai illet bilgi-
sine ulaşmak için kullanır. Bilindiği
üzere tazammunun delaleti, iki şeyi
gösterir. Birincisi: Nesnede tazammunun güçlü olması, onun terkibinde
çok şey bulunmasını gerektirir. Başka bir ifadeyle bir şeyin tanımının bir-
den fazla şeyden birleşmiş olması, o şeyin tazammununun daha genel, mu-
tabakatının ise daha dar olduğunu gösterir. Nesnenin terkibinin artması ise
onun hem terkibine giren şeyler sayısınca kurucu (mukavvim) nedene hem
de kurucu nedenleri bir araya getiren fâil nedenlere muhtaç olmasını gerek-
tirir. Bu bağlamda cins, tür, fasıl, genel araz ve hâssanın yüklendiği şeyler
birleşik olmak durumundadır. Birleşik olan şeyi
oluşturan parçalar ise o
şeyin illetleridir. Şey, var oluşunu yahut kendisinde tahakkuk eden varlık
anlamını onu oluşturan parçalara borçludur ve ondaki varlık anlamı, bizzat
o parçalar tarafından kurulur. Parçalar ise kendiliklerinden bir araya gele-
mezler. Çünkü kendiliklerinden bir araya gelecek olsalardı daima öyle ol-
maları gerekeceğinden bir oluşumdan bahsedemezdik. Dolayısıyla kendi-
liklerinden bir araya gelecek olsalardı birleşik olamazlardı. O halde onları
bir araya getiren başka bir fâil ilke yahut ilkeler toplamı vardır. Bu akıl
yürütme devam eder ve nihayet parçaları bulunması mümkün olmayan ve
herhangi bir terkibi kabul etmeyen ilkede sona erer. Akıl yürütmenin bu
formu, şeyin kurucu ve oluşturucu nedenleri açısından bakıldığında böyle-
dir. Şeyin varlığı kurulduktan sonra bizzat onun kapsamına (mutabakatına)
giren şeyler açısından bakıldığında ise onun delalet ettiği şeyler,
ya onunla
aynı derecede terkibe ya da daha fazla terkibe sahip nesnelerdir. Bu durum,
tazammunun delaletinin ikinci yönünü gösterir: Aşağı inen süreç, mutaba-
katı olmayan bir nesneye ulaşınca durur. Beş tümelin yüklendiği şeyler
arasındaki bu derecelenme, nesnelerin taşıdığı varlık anlamları arasında
genellik-özellik ilişkisi açısından bir derecelenme bulunduğunu gösterdiği
gibi varlık anlamlarının terkibini de göstermektedir.
Her iki durumun sonu-
cu da aynıdır: Varlık anlamları arasında nedensel bir ilişki olmak zorunda-
dır. Zira birleşik varlık anlamları, kendileri dışında bir ilkeye muhtaçtır ve
bu sonsuza dek geriye gidemez. Zira terkipten azade bir ilkeye varılamadı-
ğı takdirde herhangi bir birleşik varlık anlamı asla mevcut olamaz. Birleşik
varlık anlamların kendisine dayandığı bu varlık anlamı yani “hak” bütün
varlık anlamlarının kaynağı olacağına göre “ilk varlık”, “ilk gerçek” (el-
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
58
Hak el-evvel) veya “ilk illet” olacaktır. Kindî’nin yukarıda üçüncü madde-
de alıntılanan sözleri bu bağlamda anlam kazanır. “Felsefede bulunan şey-
lerin tamamı, ilk illetin bilgisinde dürülüdür”, zira ilk illet, bütün geriye
gidişlerin kendisinde durması bakımından “ilk”, varlık anlamlarının tama-
mını kuşatan nihai ilke olması bakımından da tikel bilimlerde araştırılan
bütün hakikatlerin kendisinde dürüldüğü ve içerildiği en kuşatıcı ilkedir.
Bu
sebeple o, bütün yücelikte bütün mevcutların üzerindedir. Aslında ilk
illet cins ve fasıldan müteşekkil olmaması nedeniyle onun için cins ifade-
sini kullanmak geleneksel anlatıya aykırıdır. Fakat Kindî, ondaki varlık
anlamının kuşatıcılığını vurgulamak için ilk illetin “cins olmak bakımın-
dan ilk” olduğunu söyler. Nesnelerin hakikatlerine ilişkin araştırma nihai
tahlilde ilk illette durduğu ve ona ilişkin bilginin kesinliği bütün nesnelere
ilişkin bilginin kesinliğini temin ettiği için bilindiği üzere sofist eleştirile-
rin Yeni Eflâtuncu Meşşâîlerdeki en katî cevaplarından biri budur- ilk illet,
“kesin olarak bilinmek bakımından ilk sırada yer alır”. İlerde daha ayrıntı-
lı ele alınacağı üzere zaman, cisimsel varlıkların varlığının müddeti oldu-
ğuna
göre ilk illet, zamanın da yaratıcısıdır ve dolayısıyla zaman bakımın-
dan onu önceleyen hiçbir şey olamaz.
Kindî bu açıklamalardan hareketle metafiziğin konusuna ilişkin bir so-
nuca ulaşır: “Şu halde “ilk sebebin” bilgisine “ilk felsefe” adının verilmesi
haktır.
5
İlk sebep veya ilk illet, varlıkların en şereflisi ve en üstünü oldu-
ğundan “felsefenin mertebece en şereflisi ve en üstünü, ilk felsefedir.” Do-
layısıyla Kindî’ye göre İlk felsefe veya metafizik, “her hakkın
sebebi olan
İlk Gerçek’in bilgisi”dir. Sebebin bilgisi sonucun bilgisinden daha üstün
olduğuna ve her şeyi ancak sebepleriyle bildiğimizde tam bir şekilde bil-
miş olduğumuza göre filozofluk payesi, hakiki anlamda, ilk felsefeyi veya
metafiziği kuşatana verilir.
6
O halde Kindî’ye göre metafiziğin konusu
Tanrı’dır
ve metafizikçi filozof, Tanrı’nın varlığını, bütün diğer mevcutlar-
la Tanrı arasındaki ilişkiyi kavrayan, diğer deyişle rububiyet ve vahdaniyet
(rablık ve birlik) bilgisine vakıf olan kimsedir. Bu anlamıyla metafizik,
hakkın ve hakikatin bilgisi olarak özetlenebilir.
. Birlik ve okluğun Bilgisi Olarak Metafizik
Kindî’nin günümüze ulaşan risalelerinde metafiziğe ilişkin yazılarının
mihverini “bir” ve “birlik” (vâhid ve vahdet) kavramları oluşturur. Filozofa
göre “bir” kavramı iki grup nesneye yüklenir. (ı) Bütün bitişiklere. (ıı)
Çokluğu kabul etmeyene. Kindî birliğin ilkesine ulaşmak için bu tanımları
çeşitli açılardan bütün nesnelere uygular. Uygulama
bir yandan nesnelere
birliğin yüklendiğini göstermeyi amaçlar diğer yandan uygulanan nesnele-
5
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 127.
6
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 126.