KİNDÎ’DE KLASİK PSİKOLOJİ VE TEMEL PROBLEMLERİ
135
mutlak manada insandan üstün olduklarını savunmanın
hitabi bir delillen-
dirme olacağı kanaatindedirler.
48
Nitekim Mâtürîdî bu konuda Hasan-ı Bas-
rî’nin meleklerin insanlara göre üstünlüğü noktasındaki açıklamalarını te-
melsiz bulur. Mâturîdî, melek olmanın iradesiz oluşla aynı manaya
geldiğini ve cebir statüsünde olmanın da bir fiilin değerli oluşunun gerek-
çesi olamayacağını belirtir. Melekten doğacak üstünlük de irâdi değil, fıtri-
dir. Âdem’in fıtratı ise farklıdır. Dolayısıyla, Mâturîdî devam ederek der ki,
yaratılışı gereği günah işlemeyen kimse övgüye de layık görülemez.
49
An-
cak Mâturîdî bu açıklamasıyla kendini önceki açıklamalarına nazaran çe-
lişkili bir konuma iter.
Şöyle ki, aynı konuya dair yapmış olduğu açıklama-
da, Tahrîm suresinin “
Melekler Allah’a âsi olmaz ”
50
âyetini gerekçe
göstererek, böyle bir ifadenin günah işleme ihtimali olmayan kimseler için
kullanılamayacağını ve neticede meleklerin de günah işleyebileceğini ve
bununla da yapmış oldukları itaatlerin daha anlam kazanacağını ifade eder.
51
Ancak Râzî, meleklerin Yüce Allah’a sürekli ibadet ettiklerini ve bunu ya-
parken de böyle bir eylemden hiçbir şekilde yüksünme duymadıklarını ifa-
de ederek kahir ekseriyetle meleklerin insanlara
göre üstünlüğünü savunur
gözükmektedir.
52
İnsan, üç varlık katmanının da sahip olduğu tüm özelliklere sahiptir. Bu
yönüyle insan tabiatı, ait olduğu kozmolojiye bütünselci bir yapı ile
katılmaktadır ve bu kozmolojide insan, ayrı bir antropolojik özne değildir;
ait olduğu kozmolojinin varlık unsurları ile kendi varlıksal doğasını
kazanmış ve farklılaşmıştır. Kozmolojik düzlemde bütünselliği sağlayan
insan tabiatının kendi içyapısında düalist ya da fizikalist bir yapı olarak
karşımıza çıkması
mümkün müdür Nitekim bu husus, çağdaş tarihsel ça-
tışmada bu iki akım arasında kendini göstermektedir.
53
Nefs konusunda çaplı ve oldukça isabetli felsefi açıklamaların İslâm dü-
şünce tarihinde ilk kez Kindî’ye ait olduğu ifade edilir.
54
Nefse dair yapılan
tanımlamada açık Aristocu etkinin görüldüğünü çok net bir biçimde söyle-
yebiliriz. Zira nefs, canlılık yeteneği olan tabii bir cismin tamamlanmış
hali, bi’l-kuvve canlılığa sahip olan tabii bir cismin ilk yetkinliği ve kendi-
Yavuz (İstanbul: Ensar Yayınları, 2015), 1. cilt, 131.
48
Fahruddîn Er-Râzî,
Tefsîr-i Kebîr, çev. S. Yıldırım, vd. (Ankara: Akçağ Yayınları,
1993), 14: 543-544.
49
Ebû Mansûr El-Mâtürîdî,
Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, 1: 131.
50
Et-Tahrîm, 66/6.
51
Ebû Mansûr El-Mâtürîdî,
Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, 1: 104.
52
Fahruddîn Er-Râzî,
Tefsîr-i Kebîr, 14: 240.
53
Nigel Warburton,
Felsefeye Giriş, çev. A. Cevizci (İstanbul: Paradigma Yayınları,
2008), 193.
54
Mahmut Kaya, “Ya’kûb b. İshak Kindî”,
TD İslâm Ansiklopedisi, 26. (İstanbul:
2002), 49.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
136
liğinden hareket eden akli bir cevher olup birçok güce sahiptir.
55
Bu özel-
likler de görüldüğü gibi nefs, ait olduğu bedenin yetkinliği ve özelliği ola-
rak görülmektedir. Böyle bir nefs anlayışında nefs ile beden arasında
ayrışmanın olduğunu söylemek son derece zordur. Ancak Platoncu tanım-
lamaya baktığımızda ve Kindî’yi bu bağlamda okuduğumuz da insanın sa-
hip olduğu nefsin ilahiliği ve ruhaniliğini, onun bedenden ayrı
ve hatta onu
aşan ve aşması gereken bir ideale ve tabiata ait olduğunu görürüz. Nefsin
tanımsal içeriğinde daha çok ve daha temelde Aristocu realizmin izleri çok
net bir biçimde ortadayken, nefsin fonksiyonelliği bağlamında insanın yö-
nelimsel doğasının ne olduğu ya da ne olması gerektiği üzerinden bir açık-
lamanın felsefi ya da bilimsel kaygısını taşıyan bir Kindî okuyuşunda do-
ğal olarak ya da yüksek olasılıkla nefs beden ikiliğini gördüğümüzü
söyleyebiliriz.
Nefsin yapısı ve işlevsellikleri üzerinde
görülen telifçi tutumun, İslâm
felsefesi tarihinin problematik ya da tematik bazda genel bir karakteri ola-
rak karşımıza çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kindîci sikolo ide yku ve üya
Kindî üslubu gereği meselenin yanlış anlaşılmasına meydan vermemek
için ‘uyku’ ve ‘rüya’ kavramlarından neyin anlaşılması gerektiği üzerinde
bilimsel bir tanımlama yapar. Buna göre uyku, sağlığı normal canlının tabii
olan duyuları kullanmama hali olarak tanımlanır.
56
Benzeri tanımlamayı
Tarifât yazarı Cürcânî’ de (ö. 816/1413) yapar. Ancak Kindî uykunun nasıl
gerçekleştiğine dair tıbbi izaha daha sonra açıklamak kaydıyla
57
tanım içe-
risinde
yer vermezken, Cürcânî tanım içerisinde yer verir ve buhara ait gaz
taneciklerinin beyne doğru yükselmesi sebebiyle insanın sahip olduğu
kuvvetlerin atıl kalması biçiminde tanımlar.
58
Rüyayı ise Kindî, nefsin
düşünceyi kullanıp duyuyu kullanımdan kaldırmasından ibaret olarak
görür ve tanımlar.
59
Peki, rüya nasıl gerçekleşmektedir ve rüyanın yaşadığı-
mız hayatla ilişkisi ya da doğruluk derecesi
neye göre değişmektedir Kin-
dî bu konuda yine bilimsel bir tutum sergiler ve bilimin kavramlarını kul-
lanarak meseleyi analiz eder. Ona göre, rüyanın gerçekleşmesinde aktif
olan şey sahip olduğumuz el-musavvire/tasarlama gücüdür.
60
Peki, bu güç ne yapar da biz rüya gördüğümüzü söyleriz Kindî’ye göre,
bu güç, soyutlama yaparak, olguları maddesiz yani sadece form/suret hali-
55
Kindî, “Tarifler Üzerine”,
Felsefî Risâleler, 58.
56
Kindî, “Uyku ve Rüyanın Mahiyeti Üzerine”,
Felsefî Risâleler, 140.
57
Kindî, “Uyku ve Rüyanın Mahiyeti Üzerine”,
Felsefî Risâleler, 146.
58
Seyyid Şerîf Cürcânî,
Kitâbu’t-Tarîfâ, (İstanbul: 1300(h), 168.
59
Kindî, “Uyku ve Rüyanın Mahiyeti Üzerine”,
Felsefî Risâleler, 142.
60
Kindî, “Uyku ve Rüyanın Mahiyeti Üzerine”,
Felsefî Risâleler, 140.